ADİL ALİ ATALAY'LA CAN TV. SÖYLEŞİSİ
Can Televizyonu’nda
ERENLER KATARI / 23.01.2019
AYHAN AYDIN
ADİL ALİ ATALAY
AA: Sevgili dostlar merhaba. Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. Erenler Katarı yoluna devam ediyor. Bu sohbet ve muhabbet katarıdır. Dedelerin, babaların, araştırmacı yazarların, ozanların ve cümle gönül erlerinin hemhal olduğu, muhabbet meydanında buluştuğu bir programdır. Daha önce de kendisini ağırladığımız, günümüz halk ozanlarından, yayıncı, tüm ömrünü Alevi-Bektaşi araştırmalarına, bu yoldaki uğraşlara adamış ve Vaktidolu mahlasıyla anılan değerli bir simamızla birlikteyiz, Adil Ali Atalay. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
AAA: Hoş bulduk efendim.
AA: Nasılsınız efendim?
AAA: İyiyim hamdolsun. Sen nasılsın Ayhan?
AA: Şükürler olsun, diyelim. Hepimiz aynı iyilikte, güzellikte buluşalım. Bir ben iyi olsam ne çıkar?
AAA: Cümle alem, cümle alem…
AA: Cümle alem mazlum olursa, cümle alem perişan olursa, benim iyiliğim bencilliğim olur, herkesi bir kardeş bilirsek, en güzeli herhalde. Siz de bunları en güzel söyleyensiniz. Evet dostlar, bugün, Aleviliğin temel değerleriyle ilgili, bütün hayatı bu değerler üzerine kurulu olan Adil Ali Atalay üstadımızla, büyüğümüzle sohbet edeceğiz. Diyeceğiz ki cem nedir, görgü nedir, ocak nedir, pir nedir, mürşit nedir… Kısa kısa bu bilgileri topladığımız zaman da sizlere güzel ilhamlar vereceğine inanıyorum. Güzel sultanım, siz küçüklüğünüzden beri cemlerde olan bir insansınız, dedelerin dizlerinin dibine büyüdünüz, ozanları, aşıkları tanıdınız ve dolayısıyla bu camianın yaşayan tanığısınız aynı zamanda. O yönünüz de çok önemli. Çok insan tanıdınız, onlarla yediniz içtiniz, konserlerde, cemlerde, muhabbetlerde oldunuz, onların kitaplarını kaleme aldınız, dergiler çıkardınız, dergilerde yer aldınız. Dolayısıyla toplumun hafızasısınız. Yani bu yönünüz çok önemli. Biz bugün, belki onu daha önce sizlerle yaptık başka programlarda, başka kanallarda çekimler yaptık ve daha da yapılması gerekiyor fakat ben diyorum ki bugün bütün okuduklarınızdan, izlediklerinizden, gördüklerinizden, yani bunları yaşayan bir insan olarak, hissederek yaşayan bir insan olarak bunları siz özetleyin bize. Diyelim ki örneğin, ocak ne demektir?
KEMAL AKGÜN
ERENLER KATARI – AYHAN AYDIN
KEMAL AKGÜN İLE SÖYLEŞİ
AKADEMİSYEN
10 04 2019
A.A: Sevgili dostlar merhaba, hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. Yeni bir programda daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğu nu yaşıyorum. Teknik masada kamera arkasında olan arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum. Can TV’nin cana can olan izleyicileri, emektarları, sevgi, dostluk, barış ve kardeşlik idealleriyle yayıncılığımızı sürdürüyoruz. Evet, dostlar, Erenler Katarı, dedelerimizin, babalarımızın, ozanlarımızın ve bu yolu bize getiren bilge insanlarımızın izini sürüyor. Sevgili dostlar, bugün de çok değerli bir konuğumuz var. Akademisyen aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarında hizmet yürütmüş, araştırmacı kimliği olan, kendisi her ne kadar mütevazılık yapmış olsa da uzun yıllar boyunca da söyleşiler yaparak dedelerin bilgilerini derleyip toparlamış ve bunlardan da gerçekten merak ettiğimiz şimdiden bir eser hazırlığı içerisinde olan gül yüzlü bir üstadımız, hocamız Kemal Akgün. Hoş geldiniz programımıza efendim.
K.A: Hoş bulduk.
A.A: Nasılsınız hocam?
K.A: İyiyim, sizleri gördüm daha da iyi oldum.
A.A: Evet, ayağınızın tozuyla tabiri tam gerçekçi oldu. İtalya’da yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Tabi Türkiye’yle içli dışlısınız ama en azından uzun aylar oradasınız.
K.A: Doğru.
A.A: Dün akşam geldiniz, programımıza konuk oldunuz. Değerli üstadım, hocam. Siz zaman konusunda bize ders veren bir insansınız.
K.A:Estağfurullah.
A.A: Estağfurullah ama gerçekten zaman nakittir kavramından dolayı değil, zamanın da dünyadaki her şeyin de kullanımında hem yaşamı hem ir başka insanı düşünmemiz gerektiğini vurguluyorsunuz. Daha önceki birçok söyleşimizde, sohbetimizde bu güzel, erdemli görüşlerinizden yararlandık. Biz de zamanımızı daha verimli değerlendirelim ki sizden daha fazla istifade edelim bu. 45 dakikalık program içerisinde Aleviliğe gireceğiz, Alevilik nedir, Aleviliğin tabii ki birçok boyutu var. Bâtıni yorum, tasavvufi yorum dediğimiz yorumları var, bu konulara gireceğiz. Teknoloji sizin olmazsa olmazınız, temel uzmanlık alanınız. Aleviler ve teknoloji konusuna gireceğiz, gençlere gireceğiz, gençler çok çok önemli. Geleceğin dünyasını bugünden kuracaksak bazı şeylerde de planlı, programlı olmak zorundayız. Alevi toplumu yüzyılların birikimini bu güne kadar çok güzel getirmiş olsalar da son on yılda kendilerinin de ön görmediği şeyler oldu. Kentleşme, kent ortamında, şehir ortamında Alevilerin de durumları, örgütlenmede yaşadıkları bazı problemleri de tartışmaya çalışacağız. Evet, sevgili dostlar, gerçekten de değerli hocamızı çok seviyorum, sayı duyuyorum. Çünkü engin yürekli bir insan, kendisi kültürümüzden, özümüzden de gelen bir insan. Tahtacı kültüründen beslenmiş bir isim hatta ataları hani tabiri caizse biz ona da gireceğiz Aleviler ve milliyetçilik kavramı, milliyetçilik kavramı bizde yok. Irklar üstü diyoruz ya hani hoşgörünün, hümanizmanın mayalandığı topraklarda yaşayan toplumuz. Fakat Aygünoğulları’ndan geliyor kendi soyu. Anadolu’nun, köklü uygarlıklar, medeniyetler yatağı Anadolu’nun da önemli bir tarihi dönüm noktası. Dolayısıyla bütün bu birikimlerden bize neler süzülecek, özellikle gençlerimize biraz daha fazla hitap edelim diyoruz. Değerli hocam siz Aleviliği nasıl tanımlıyorsunuz, nedir Alevilik? Böyle başlayayım.
DOÇ. DR. GÜL KIZILCA YÜRÜR
CAN TV. - ERENLER KATARI
AYHAN AYDIN
GÜL KIZILCA YÜRÜR
Geleceğe muştuğu, güzel günleri öğütleyen, bir hayal ülkesine götüren bizleri masallardır. Anlatı geleneği ve sözlü kültür bizim ruhumuzu besleyen ana gıdalarımızdır. Öykülerimiz, şiirlerimiz, destanlarımız, masallarımız… Böyle güzel bir coğrafyanın insanlarıyız. Ama aynı zamanda biz, geleneği yaşayan ve yaşatan bir toplumuz. Bir bütünlükte bunu söyleyebiliriz; Anadolu’da yaşayan Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar ve hepsi Alevisi ile Sünnisi ile Ortodoks ve Katolik inancına sahip olanların tümü geleneğe aktarma peşindeler. Bir gelenek daha var; gelenekler içinde bir gelenek… Hani biz başımız ağrıdığı zaman ilaca koşarız şimdi. Eskiden “ne iyi gelirdi?” dediğimiz zaman mutlaka büyüklerimizin bir çaresi, bizi kurtaracak formülü vardı. “Şu bitki bu derde iyi gelir. Şunu şöyle yaparsan iyi olursun.” derlerdi ve derler. Dolayısıyla halkın bilincinde bir iyileştirme kültürü vardı. Hani şifa diyoruz ya şifa dağıtan yerler, bitkiler, mekânlar, insanlar vardır ya… İnsanoğludur bu acıdan kurtulmak, mutluluğunu sürdürmek ister. Bundan doğalı var mı? Karlı, boranlı dağlar içerisinde insanoğlu işte bu güzellikleri yaratmış. Bir gelenek var etmiş. Sağlık, sağlık gibisi var mı? Yani konu geleneksel tıp, sağaltma kültürü.
Olmaya cihanda bir nefes sağlık gibi… Sağlıklı, sıhhatli günler olsun efendim.
Cana can olanlar, dostluk köprülerini kuranlar merhaba.
Bugün de Erenler Katarı programında işte Anadolu’muzun güzel geleneklerini de yaşatan o güzel insanlarımızın duygu dünyalarına yöneleceğiz. Biraz sizin farklı bulabileceğiniz bir alandan ama hiçte farklı olmayan bir sonuca ulaşacağız. Evet, tıp diyeceğiz, tıp tarihi diyeceğiz, etiği diyeceğiz. Ama oradan da insanımıza insanımızın sağlıklı olma özlemini dile getireceğiz. Bugünkü konuğumuz çok değerli bir bilim insanı Yrd. Doç. Dr. Gül Kızılca Yürür. Altınbaş Üniversitesi’nde birçok ders veriyor. Önü de açık olsun. Önü çok açık çünkü ufku açık. Kucaklıyor herkesi. İnsana ve insanlığa güzellikler vermek istiyor. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
DR. ZEYNEP OKTAY USLU
ERENLER KATARI
AYHAN AYDIN-ZEYNEP OKTAY USLU
CAN TELEVİZYONU, 03.04.2019
A.A: Sevgili dostlar merhaba. Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. Yeni bir programda sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Erenler katarı gönüllere girenlerin sevgi, dostluk, barış ülküsüyle hareket edenlerin programı. Dedeler babalar ozanlar, âşıklar program konuklarımız. Ama aynı zamanda akademisyenler, araştırmacılar, yazarlar yani bu geleneği araştıranlar, kayıt altına alanlar, bilimsel bilgileri, verileri bizimle paylaşanlar.Tümünün emeklerine saygılar olsun, sevgiler olsun, muhabbetler olsun. Evet, dostlar. Alevi-Bektaşi yolu, öğretisi, inancı, kültürü dört kıtada yayılmış, milyonlarca insanın gönlüyle hissettiği, aynı zamanda ibadetlerinde, kültür yapılarında var ettikleri, yaşattıkları, büyük, devasa bir evren. Bu evren kıtalar üstü bir evren. İnançlar üstü bir evren. Birçok inancın, kültürün, kadim uygarlıkların harman olduğu Anadolu’da mayalanmış ama dört bir tarafa dağılmış. Özellikle Balkanlar, tabii ki Afrika, Kuzey Afrika, Ön Asya dediğimiz Ortadoğu, Kafkaslar, Horasan diyarından tabii ki Viyana kapılarına kadar getirdiğimiz büyük bir kültür, uygarlık birikimi. Can dostlar, bugün de bu büyük öğretinin, inanç-kültür yapısının boyutları üzerinde sohbetimiz, söyleşimiz olacak. Tarihi derinliklere, temel şahsiyetlerden birisine bir yolculuk yapacağız ama bu öğretinin ve yolun temelde hedeflemiş olduğu bir üst sınıra doğru da gideceğiz. Kamil insan, İnsan-ı Kamil olma olgusu. Evet, bugün çok değerli bir konuğum var. Bilgi dolu aynı zamanda sevgi dolu, önemli bir sima, genç yaşta önemli başarılara imza atmış, gerçekten de bizim sevgiyle, saygıyla ve gururla baktığımız güzel bir genç akademisyen arkadaşımız, dostumuz. Sap olsun, var olsun derslerinden, önemli çalışmalardan zaman ayırıp bize katıldı, programımıza büyük bir renk, aşk ve muhabbet katacak. Evet, Zeynep Oktay Uslu. Kendisi gerçekten edebiyat alanında çalışmalar yapıyor ama ben her zaman söylüyorum, disiplinler arasında güzel bağlantılar kuranlar daha kalıcı çalışmalar yaparlar. Bir yetenektir. Her zaman vurguluyoruz, bizim toplumu kurtaracak olgu bilime, bilimsel çalışmalara önemvermektir diyoruz. Tarih bilmeden de olmuyor. Edebiyat olmazsa olmazımız. Bütün millet için söylüyorum bunu. Ama aynı zamanda yabancı diller bir araştırmacının bir akademisyenin en önemli güç kaynaklarından birisi. Birçok kaynaktan yararlanması, beslenmesi, kendi çalışmalarını taçlandırması daha ileri boyuta ulaştırması onlarla mümkün. Çok sevgili akademisyen hocamız, değerli konuğumuz da Sorbonne Üniversitesi’nde doktorasını yapmış aynı zamanda Osmanlıca, Arapça, Farsça bilen, İngilizce, Fransızcaya hakim ve bu konuda da çeviri kitapları olan bir değerimiz. Özellikle Kaygusuz Abdal üzerine, Alevilerin, Bektaşilerin büyük ozanı Kaygusuz Abdal üzerine de önemli çalışmaları var. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Z.O.U:Hoş bulduk, çok teşekkür ediyorum bu davetiniz için.
A.A: Evet, Nasılsınız hocam?
Z.O.U: İyiyim, teşekkür ederim.
A.A: Evet, Hocamız şu anda Boğazda o güzel sulara nazır Boğaziçi Üniversitesi’nde, Türk Dili Edebiyat Bölümü’nde Halk Bilimi dersleri veriyor, öyle mi hocam?
Z.O.U: Evet.
A.A: Ama aynı zamanda Arapça dersleri var, diğer dersler var, sadece tek dersle yetinmiyorsunuz.
Z.O.U: Osmanlıca veriyorum, Halk Edebiyatı dersleri veriyorum, bir de Tasavvuf dersleri veriyorum.
A.A: Harika, işte tam aradığımız dersler. Evet, Şahkulu Sultan Dergahı’nın akademi derslerinde güzel sunumlarınız oldu. Kitap fuarında ve diğer etkinliklerde de sizi gördük, çok güzel. Değerli hocam bugün sizinle dakikalarımızın çok güzel geçeceğini, izleyenlerimize de çok güzel mesajlar vereceğimize, bilgiler vereceğimize inanıyorum. Sevgili izleyenler, Aleviliğin-Bektaşiliğin önemli olguları var. Daha önceki programlarda da belirtmiştik, Alevilik-Bektaşilik sadece sözlü kültürle gelen ve onunla beslenen bir kültür ve yapı değil. Aynı zamanda yazılı kaynakları da olan bir öğretidir. Biraz bunlara değinelim, konumuz gereği sizleri aydınlatmaya çalışalım. İlk önce oradan başlayalım çok sevgili hocam, konuları açarız. Peki, yazılı kaynak diyoruz, yazılı belge, bilgi diyoruz, uygarlık tarihi açısından da bu çok önemli. Yazılı kaynaklar olmadan bilgiler kalıcı bir şekilde derli toplu aktarılamıyor. İnsanoğlu yazıyı bulduğundan bu yana devrim yaşamış ve kültürde böyle var olmuş, bilgiler de böyle aktarılmış. Genelde böyle, özelde Türkiye’ye bakalım. Çerçevemizi Türkiye üzerinden, Osmanlı üzerinden, bu topraklar üzerinden sürdürelim. Aslında önemli, İslam açısından da Türk tarihi açısından da hiç de yabana atılmayacak tarihi kaynaklarımız var. Yazılı bir kültürümüz var diyelim, öyle mi, bizim geçmişten bugüne?
Ruhi Su, 35. Ölüm Yıldönümünde Aynı Aşkla, Aynı Hasretle...
Ruhi Su
Ruhi Su (20 Ekim 1912 – 20 Eylül 1985), birçoğumuzun ortak sevdasıdır.
O, sadece kendi özellikleri, birikimleri, farklı yönleri olan bir benzersiz sanatçı değil, varlığıyla; yüzyılları aşan, geçmişten geleceğe akıp giden, içinde Anadolu'nun, Rumeli'nin ve cümle insanlığın ortak acılarının bulunduğu bir ölümsüz ses ve nefes, bu toprakların yetiştirdiği en büyük değerlerden birisidir.
Onun ruhu, yüreği derinlikler içindedir, aşk ve benzersiz sevdalar içindedir.
Her daim düşünceleriyle ve sanatıyla halkının devrimci halk mücadelesi içindeyken de, zeybeklerle oyun havalarını, kuvay-ı milliye destanıyla savaşların kulakları sağır eden asker çığlıklarını, Yemen Türküleriyle çok uzak topraklardaki çok acı ve sessiz iniltilerini dünyaya haykırmıştır.
Yunus Emre'nin en benzersiz sesi o olmuştur. Onu dinleyip de Yunus Emre'nin deyişlerinden - şiirlerinden etkilenemeyecek ne inançlı ne de inançsız bir insan olabilir mi?
Onun benzersiz bir sesi vardır, benzersiz hislerle söylediği türküleri; Anadolu insanın hiçbir ayrım yapmadan tüm kesimlerinin ortak sevdalarını, tasalarını, ayrılıklarını, dertlerini, umutlarını ve aynı zamanda acılarını dile getirir.
Türkülerin en usta yorumcularından birisiyken, hem halk ozanlarından beslenmiş ama aynı zamanda da, almış olduğu eğitimin de etkisiyle, müziğin evrensel tınılarını bu halk kültürü birikimleriyle bağdaştırmasını başarmış, "yerelden evrensele" denilen olguyu müzikte en başarılı bir şekilde uygulamış bir müzik dehası, benzersiz bir iç evrene sahip en büyük sanatçılarımızdandır.
İsmi çok veya az bilinen veya halka mal olmuş sayısız ozanın şiirlerini de onlara yeni bir renk katarak seslendirmiş, şiirin de halk tarafından sevilmesine öncü olmuştur.
Müziğin ve şiirin evrensel yönünü yine insanlığın ortak acılarını dile getirmek için kullanırken Ruhi Su, gerçek bir devrimci olarak hiçbir şekilde kin, nefret ve bir umutsuzluk içine düşmeden her daim yaşamı, yaşama aşkını ve umudu halkına ve insanlığa taşımıştır.
Onun tüm seslendirmeleri, kasetleri, cd.'leri bu toprakların en büyük halk hazinelerinden birisidir.
O bu toprakların bir nevi yazılmamış tarihini ortaya koyan bir kültürün ana taşıyıcı unsurlarından olan türkülerin sadece bir benzersiz yorumcusu değil, bu toplumun hafızasını benzersiz sesiyle kayıt altına almış bir büyük kültür emekçisidir de.
Alevi - Kızılbaş deyişlerini, semahlarını ise kendine özgü yorumlarla benzersiz bir şekilde kasetlere okumuş, bir kısmının yok olmasını engellemiş, gelecek nesillere benzersiz bir hazine bırakmış, erişilmesi imkânsız bir doruk noktaya oturarak sonsuza kadar yaşamayı hak etmiştir.
Anısı önünde büyük saygıyla eğiliyorum...
Ayhan Aydın
19 Eylül 2020
Alevi yazar Aydın: Bugün Alevi-Bektaşi kitlesi; inancını, kültürünü yaşatma konusunda çok duyarsız kalmaktadır
Alevi yazar Aydın: Bugün Alevi-Bektaşi kitlesi; inancını, kültürünü yaşatma konusunda çok duyarsız kalmaktadır
Alevilik araştırmalarıyla tanınan Ayhan Aydın, 30 yıl öncesine göre Aleviler'deki heyecanın kalktığını öne sürdü
Salı 8 Eylül 2020
© The Independentturkish
Yazar Ayhan Aydın, 30 yıldır saha çalışmalarıyla Alevilik ve Bektaşilik konusunda çok sayıda araştırma kitabına, makeleye imza atmış tanınan ve bilenen bir isim.
Kendisi de Alevi olan ve farklı Alevi kurumlarında yöneticilik görevlerinde bulunan Aydın, geçen 6 Eylül Pazar günü sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı yazısında "Gelecek hesap soracak" başlıklı yazısında Alevi-Bektaşi kamuoyuna yönelik eleştirilerde bulundu.
Günümüzde Aleviliğin-Bektaşiliğin daha iyi anlaşılması için gerekli çalışmaların yapılmadığını öne süren Aydın, "Kimseyi küçümsemek haddime değil. Ama 30 yıl az bir zaman değil, bunları görüyorum, Alevi - Bektaşi toplumu her konuda yerinde saymakla kalmıyor, her alanda geri gidiyor" ifadelerini kullandı.
Söz konusu yazısının ardından görüştüğümüz Ayhan Aydın'a eleştirilerinin nedenlerini sorduk.
Soru ve cevaplar şöyle:
"Öğretiyi bugün Alevi-Bektaşi toplumu yaşatamıyor"
Son yazınızda Alevi ve Bektaşi kamuoyuna yönelik ciddi eleştirilerde bulundunuz. Bu eleştirileri yapma nedeniniz nedir?
Yüzyıllar boyunca çok geniş bir coğrafyada bazı farklılıklarla da olsa çok canlı, dinamik bir şekilde yaşayan Alevi Bektaşi Yolu, kendisini var eden değerlerin getirdiği zenginliği ve bugün yeteri kadar var edemiyor, sorumluluğunu yerine getiremiyor.
Bir Alevi - Bektaşi nasıl yaşar, ne yapar, ne yapmaz, ne yapmamalıdır, dünya-yaşam farklı inançlar karşısında nasıl bir tavır alır tüm bunlar yıllar içinde yenilenerek Alevi-Bektaşi öğretisinde ortaya konulmuştur.
Alevi-Bektaşi öğretisi statik değil, dinamiktir; yerel değil evrenseldir; eril değil herkesi 'can' gören cinsiyetçi yaklaşımı aşmış çağcıl bir yoldur. İşte böyle bir öğretiyi bugün Alevi-Bektaşi toplumu yaşatamıyor, var edemiyor. Benim sıkıntım, sorunum, üzüntüm bundandır.