Eğin’de Söylenen Maniler
Eğin’de Söylenen Maniler
Sevgili dostlar, hayatı yoğun bir şekilde yaşamaya çalışıyorum. İnsan sevgisinde de, doğa sevgisinde de, yaşam aşkında da sınır tanımıyorum. Hayat boyu kesintisiz sürekli okuyan birisi olsam da, tüm istediğim şeyleri okuyamıyorum.
Çok sevdiğim ve değer verdiğim iki gül yüzlü insanın hazırlamış olduğu “Eğin’de Söylenen Maniler” kitabını alınca bugün bir solukta okudum.
Candan sevdiğim iki değerli eğitim neferimiz; Füsun Durna ve Kamber Durna tarafından hazırlanıp, Can Yayınları arasında yayınlanan Eğin Manileri, sadece Eğin’in değil, tüm Türkiye’nin, tüm insanlığın soluk yakan ateşli haykırışları gibi geldi bana. Ne bileyim işte ne öksüz, ne de yetim büyüdüm, ne de sokaklarda yatıp – kalkan yarı aç sefil bir insan oldum. Ama yüreğimin bir yeri öldüğüm güne kadar hep kanamaya devam edip, kabuk bağlamayacak sanırım. Ben de böyle bir insanoğluyum işte, daha çok da ağlayanla ağlayan, dertlenenle dertlenen bir ezik yüreğim var. Her okuduğum, duyduğum şeyde de herkesten çok daha fazla hisliyim, hemen duygusallaşıyorum.
Maniler Türk dilinin en özgün sözcük öbeklerindendir. Şiirler, destanlar, türküler, menakıplar, hikâyeler, masallar insanoğluna ve hele de biz Türklere kendi özümüzü, gönlümüzü, tüm düşünce dünyamızı bir başka aynadan yansıtarak aktaran tarihin ve kültürün çok renkli yansımalarıdır.
Toplum canlı bir organizmadır. Kültür o toplumu meydana getiren tüm bireylerin, birey topluluklarının kendi aralarında yarattıkları tüm maddi ve manevi birikim unsurlarının tüm insanlığa dahası evrene yansıma şeklidir. Ne kadar çok şey üretmişsen o kadar derin, köklü, evrensel boyutlara ulaşacak ellerin, kolların, ruhun ve dilin var demektir. Dil kültürün var oluş objesidir aynı zaman da dil kültürün anahtarı, yol göstericisi, simgesidir.
Türklerin çok zengin ve derin kültürleri dolayısıyla çok zengin dilleri vardır. Uzatmama gerek yok; Orta Asya denen coğrafyadan yüz binlerce km. karelik alanlara yayıldıklarında elleriyle, dilleriyle yaşadıkları her yerde Türkler kendi damgalarını her gittikleri yere vurmuşlar, varoluşlarını dile getirmişlerdir.
Maniler kısa özlü söz öbekleri, betikleridir. Bazılarına göre çok kısa olduğu için bir sanat ve kültür öğesi olarak bile görünmezler. Biraz da alayımsı bir şekilde nitelendirilirler. Mani yakmak, mani söylemek, biraz da gülünç, eğlencelik bir şeymiş gibi bile algılanır. Bazı sakız firmaları bile sakız ambalajlarının içine maniler koymuştu. Bu maniler daha çok aşk ve sevgi içerikliydiler. Belki birileri alıp okudu, etkilendi, belki de hoş bile karşılamadılar, tam bilemiyorum.
İnsanlar anlık mani söylerler ya da doğrusu yakarlar. Ama zamanla o an söylenen maniler tarihe geçer toplumların hafızalarında söylene söylene yaşama devam eder. Belki biraz şekil değiştirir, söylendikçe yeni içerikler kazanır ama özü hiç değişmeden dünden bugüne akıp gelen bir suyu kuruyan nehir gibi ilk çıktığı kaynağını, özünü yitirmeden varlığını sürdürür.
Mani yakmak bile türkü yakmak gibi gönülden gelen, özden gelen seslenişlerdir. Herkes mani yakamaz, her mani kalıcı olmaz. Bir dörtlükte bir on iki kıtalık şiirin anlattığını anlatabilir, aynı duyguyu verebilir misiniz? Belki de verebilirsiniz, kim bilir?
Sevda, ayrılık, özlem, ölüm, yokluk, yoksunluk, doğa sevgisi, savaş, kıtlık, evlilik, yetimlik, gariplik, gurbet, sıla, vefasızlık, sitem, ilenme, düş, hayal, umut gibi nice nice onlarca farklı konulardaki feryatların, yakarışların adıdır maniler.
İnsanlar ağıt yakarlar sevdiklerini kaybedince, deprem olunca, yangın olunca bazen de destanlaşır insanların benliğinde unutulmayanlar, derinden hissederek yaşananlar.
Can dostlar;
Ben bu bir solukta okuduğum kitaptan çok etkilendim. Folklor (Halkbilim) kaynaklarımız içinde çok önemli bir yere sahip sözlü kültür ürünlerimiz uzun zamandır kayıt altına alınıp, yazıya geçiriliyor. Birçok insan, bilim insanı, sanatçı, derlemeciler epey emek verdiler saha çalışmalarında.
Çok sevgili Füsun Durna ve Kamber Durna, hazırladıkları bu eserlerinde yurdumuzun çok mu çok güzel, aynı zaman da kültür doruğu olan köşelerinden birisi olan Eğin’e ilişkin manileri bir araya getirmişler. Daha önce bu alanda emek vermiş, yollar aşıp bir hazine sandığının içindeki inci ve yakut parçaları gibi olan birbirinden güzel, anlamlı ve önemli manileri derleyen kaynak kişilerin de isimleriyle birlikte halkın gönül tarlasından derlemişler, en ölümsüz herdemgüzeli (sarı çiçek / mantuvar) gibi solmaz renkleriyle bize bu kitapla birlikte sunmuşlar.
Can dostlar;
İnsan hiçbir zaman duygularından sıyrılamıyor. Bu kitapta birbirinden çok farklı konularda maniler var. Her birisi yüzyılların ilmiğinden geçmiş, nice nice yağmurla, esen yelle, üzerlerine vuran güneşlerle olgunlaşmışlar. Ama sinesi yanık insanımızın bağrından, ana kucağı gibi kutsal yüreklerinden, dillerinden dökülmüş bu dizeler. Kim söylemiş, ne zaman söylemiş belli değil. Bunun bir önemi de yok zaten.
Tüm insanlığa, Evrene uzanan sonsuz bir haykırıştır Eğin manileri; dert vardır, keder vardır, özlem vardır, sıla vardır onu dile getirenlerin dimağlarından çıkan ölümsüz dilerde.
Emek, samimiyet, hoşgörü, kucaklama ise yine eksik olmaz bu halkın ekmeğinde aşında. Gözyaşı dökersiniz onları okurken.
Ben duygusal bir insanım sanki Eğin manilerini okurken sevgiden, aşktan çok ağıt sesleri duyarsınız. Evet, evet bana öyle geldi Eğin manileri bir toplumun adeta ağıtları gibi, için için kor gibi yanar hala ateşleri, hala açılmamış dertler saklar bağrında zarfı tam açılmamış mektupları.
Dertli bir toplum olduğumuzu bu manileri okuyunca bir kez daha gördüm, hissettim, çok hüzünlendim.
Ama aynı zamanda insanımızın duygularını böyle yalın, içten söylemesine çok sevindim. Tarihin labirentlerinden süzülüp gelen bu altın değerindeki maniler, eski devirlerden bugüne kalan heykellere benziyordu. Konya Ereğli İvriz’de bir kabartma vardır; bir kral bir Tanrı’ya elindeki bir salkım üzümünü verir, güneş altında, mutluluk içinde, başaklı tarlalar ortasında. Bir an o resmi hatırladım ben Eğin manilerini okurken, Hititler’den bugüne kadar gelmiş, bir gerçeğin aynası olan o heykel kabartmasında olduğu gibi ölümsüz değerle yüklü onlarda da.
Eğin toprağında emekleri olan Hüseyin Rahmi Karakaya ve Ayfer Karakaya’nın ölümsüz emeklerine ve hizmetlerine adanmış olan bu eser konuyla ilgili herkesin ellerinin altında bir el kitabı mahiyetinde olacaktır.
Dikkatimi çeken bir öğe de yine Erzincan Kemaliye Çit Köyü’nden olan çok değerli şairimiz Enver Gökçe’nin de derlediği manilerin bu kitapta yer almasıdır. Ayrıca Ocak Köyü’nden çok değerli Mehmet Şimşek’in de derlemelere denk geldim.
Çok sevgili Füsun – Kamber Durna üstatlarım, öğretmenlerim böyle bir ölümsüz kültür hazinesini bizlere sunduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyorum.
Anadolu’muzun aydınlık kültür yolculuğunda yerinizi aldınız, ozanların, âşıkların yoldaşı olarak, cümle âlemle bir kardeş olduğunuzu da bir kez daha göstermiş oldunuz.
Sizlere selam olsun.
Türkülerini de beğenerek dinlediğim bu kültür beşiği topraklara, cümle Eğin’lilere selam olsun.
Okuyanlara da aşk olsun…
En içten muhabbetlerimle.
Ayhan Aydın
Rumelihisarüstü
27 Şubat 2021
(Eğin’de Söylenen Maniler, Füsun Durna – Kamber Durna, Can Yayınları (585), Ocak 2021, İstanbul)
Eğin’de Söylenen Maniler’den Örnekler
Alttan al giysem de üstümde kara
Tez gönder mektubun yüreğim yara
Eğer gelip beni sağ bulamazsan
Mezarlık vatanım gel orda ara
(Mehmet Efeoğlu – Mehmet Şimşek, Sayfa: 34)
Akşam olur kuşlar döner yuvaya
Göz gelince turna iner ovaya
Eller ayrılırken biz güler idik
Bir çetin ayrılık düştü araya
(Prof. Dr. Mehmet Sadık Demirsoy: Maniler, Sayfa: 39)
Güller çiçek açmış dalları yerde
Bağlar kan ağlıyor nazlı yar nerde
Kısmet ola tez zamanda gelesin
Kurbanlar kestirem geldiğin yerde
(Prof. Dr. Mehmet Sadık Demirsoy: Maniler, Sayfa: 45)
Ağam karşı dağın gazeli kalkmaz
Nazlı yar vefasız bizlere bakmaz
Bir yıl da bekleyem gazel döküle
Böyle tecellinin ömrü söküle
(Prof. Dr. Mehmet Sadık Demirsoy: Maniler, Sayfa: 47)
Bir ay doğmuş şavkı vurmuş âleme
Nazlı yar kaşların benzer kaleme
Ela gözlerini sevdiğim yârim
Ölmeyince seni vermem âleme
(H.R.Karadayı: Emine Karadayı -11.05.1970, Sayfa: 49)
Güneş doğdu şu harmanın yüzüne
Hayal görünürsün ağam gözüme
Bir mektup gönder ki sürem yüzüme
Sensiz dünya malı görmez gözüme
(Osman Efe: Eğin Dedikleri- 1970, Sayfa: 51)
Kurban olam gözlerinin içine
Ayrı düştük o gidiyor gücüme
Ela gözlerini sevdiğim kardeş
Sağmadın mı bir Eğin’in içine
(Behçet Kemal Çağlar: Derleme – 1944, Sayfa: 52)
Yağmur sağar su toplanır göllere
Gelin olup karışmadım ellere
Yedi yılda on dört bayram geçirdim
Kınalar yakmadım dertli ellere
(Mustafa Özgül: Eğin Dedikleri – 1970, Sayfa: 57)
Ağam sen gideli yedi yıl oldu
Diktiğin ağaçlar meyveye durdu
Seninle gidenler sılaya döndü
Senin bana bir selamın gelmedi
(Prof. Dr. Mehmet Sadık Demirsoy: Maniler, Sayfa: 87)
Sabahtan kalktım ki karlar çok idi
Postalara sordum mektup yok idi
Ellerimi açtım ki beddua edem
Benim senden başka kimsem yok idi
(Prof. Dr. Mehmet Sadık Demirsoy: Maniler, Sayfa: 87)
Gelin idim bağladılar kolumu
Çözmediler zülüfümün dalını
Koymadılar üç ayımız dört ola
Çöl gurbete yolladılar yârimi
(Osman Nuri Eti: Eğin Gecesi Hatırası – 1950, Sayfa: 93)
İstanbul yolları demir değil mi
Treni işleten kömür değil mi
Eğil dağlar eğil üstünden aşam
Şu geçen günler hep ömür değil mi
(Hüseyin Rahmi Karadayı: Derleme, Sayfa: 93)
Derya kenarında balık olaydım
Suya dala ben yavrumu bulaydım
Kömür gözlerini sevdiğim yavrum
Bir kuru mektuba layık olaydım
(H.R. Karadayı: Eğin Gecesi Notları – 1972, Sayfa: 136)
Munzur Dağı senin karın erimez
Karın erir amma suyun yürümez
Bana derler babasızlar büyümez
Büyüdüm de gurbet eller dolaştım
(Enver Gökçe: DTCF Lisans Tezi – 1947, Sayfa: 140)
İstanbul dağları düzdür ovası
Bülbül dala konar yoktur yuvası
Akşam olur herkes gider evine
Garibem ben bilmem nerde yatayım
(H. R. Karadayı: Füsun Durna – Derleme, Sayfa: 142)
Firdevs-i aladan güzel bağların
Yetişir bahçende Arguvanların
Ötüşür bülbüller açar güllerin
Nasibin alırsın bahardan yazdan
(Ethem Korçan: Terzi Mehmet Gör (Venk için) – 1957, Sayfa: 163)
Derya kenarında yayılan ceylan
Uçurdum kekliğim kafesi viran
Derin deryalara dalmışa benzer
Dünyada yavrusun gurbete salan
(Hüseyin Rahmi Karadayı: Derleme, Sayfa: 163)
Meyvesi olur mu salkım söğüdün
Tesiri olmadı bunca öğüdün
Viran olur bağ ile bahçesi
Sılasını terk eyleyen yiğidin
(Mehmet Hilmi Gür: Derleme, Sayfa: 177)
İlkbahar ayları gene mi geldin
Ötüşen turnalar sinemi deldin
Dertli olduğumu sen de mi bildin
Bir de benim için öten turnalar
(Ziya Peker: Yeşilyurt (Hapanosekrek) 1966, Sayfa: 193)
Eğin viran olmuş bülbül ötmüyor
Viran bahçelerde güller bitmiyor
Ağam bu ayrılık serden gitmiyor
Tez gel ağam tez gel olma muhannet
Gurbet icad eden görmesin cennet
(Enver Gökçe: DTCF Lisans Tezi – 1947, Sayfa: 277)