HASAN HÜSEYİN YALVAÇ’A SORULAR…
Şair, Yazar, Yayıncı Bir Güzel İnsan
HASAN HÜSEYİN YALVAÇ’A SORULAR…
AYHAN AYDIN
Çok değerli üstadım. Bana geçen ay hediye ettiğiniz kitaplarınızı okudum. Her birinden çok etkilendim. Şiirleriniz benim ruhumun da şiirleri, görüş ve düşünceleriniz de benim görüş ve düşüncelerimi yansıtıyor. Kendi yazdığınız şiirler, kitaplar aynı zamanda yine Sone Yayınları’ndan çıkan şiir kitapları, çabalarınız, tüm üretimleriniz edebiyat dünyamızın içinde nasıl bir büyük emektar olduğunuzu da gösteriyor.
Bu bitmez tükenmez kültür dünyası ve ekini içinde o kadar çok ürün çıkar ki insanoğlu hayatı boyunca çok uğraşsa da bunların çok çok az bir kısmına ulaşır, okur, görür…
Belki sadece çok okumakta değil, başka uğraşlarla da insanoğlu çok olaya tanık olur, çok kişi tanır, yaşadığı dünyayı algılar…
Tüm bu yaşam içinde yağan yağmurlar, esen rüzgârlar, yenen simitler ve içilen çaylarla birlikte nice dünyalar kurulur, yıkılır, dağılır gider. Çocuk büyür adam olur, ama biz ona “adam olamamışsın” deriz. Bir Türkiye Cumhuriyet kurulur, hala çok eksiği var, derler…
On binlerce kitap yazılır daha neler yazılır neler yazılır, ömrü olan okur derler…
Bir yayıncı yüzüncü, iki yüzüncü kitabı çıkarır kim bilir daha ne şairler kitaplarını çıkarmak için bana gelecekler, der. Bir başkası daha ne ilginç tarih konularının dosyasını alıp bana gelecek, der.
Bu dünyada umut tükenmez, sevgi azalmaz, hayat sürüp gider…
Göllerimiz kurur çöl olur gider…
Dağlar kadar yerli bildiğimiz sanayi tesislerimiz eloğluna hiç pahasına satılır toz olur gider…
Değerlerimiz, ilkelerimiz, hayatımız pahasına koruduğumuz adına ahlak, namus dediğimiz tüm varlığımız un ufak olur rüzgârın önünde savrulur gider…
Çocuklar öldürülür, işçiler sömürülür, bu dayak, bu kahır bize kâr olur gider…
Ama ne güzel ki sizler varsınız… Her zaman söylemişimdir şiir olmasaydı ben öksüz büyümüş olurdum, öksüz kalırdım…
O kadar ki şiiri seviyorum…
Çok sevgili Ozanım, Yazarım, Yayıncım…
Şair Sözü Yalan Değildir kitabınızda bir şiiriniz var, SARIKAMIŞ’IN TÜRKÜSÜ diye
Karlar, ak kanatlı, mavi gözlü karlar yağıyor
Yağıp yağıp ağlıyor
Ağlıyor da gökler kara bağlıyor
Olanda bize oluyor
Olup da güllerimiz soluyor
Ağlama Sarıkamış’ım ee ee ee ee
Uyusun da büyüsün tıpış tıpış yürüsün
Karlar yöresini bürüsün
Hu hu hu Allah
Kara tren soluyup da derin derin ah çeker
Ah çeker… vagon çeker… dert çeker…
Ne çekerse Sarıkamış çeker
Çifte raylarda-borada-kömür çeker
Hastalıktan çoluk çoluk kırılır yas çeker
Kimi de var can, yaş gününe tel çeker
Uyusun da büyüsün neni, tıpış tıpış yürüsün neni
Karlar da Sarıkamış yöresini bürüsün
Hu hu hu Allah
(H. Hüseyin Yalvaç, ŞAİR SÖZÜ YALAN DEĞİLDİR, Deneme, Sone Yayınları, 2008, İstanbul, 14)
Kutluay Erdoğan ve Durmuş Günel'le Muharrem Sohbetleri, 1999
Cem Radyo’da Ayhan Aydın’la Muharrem Sohbetleri Kayıtları: 1999
KUTLUAY ERDOĞAN
(Araştırmacı – Yazar – Ocakzade)
ÂŞIK DURMUŞ GÜNEL
(Dede)
Padişah katlime ferman dilese
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
Cellatlar karşımda satır bilese
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
On yedi yerinden vursalar yare
Cerrahlar derdime kılmasa çare
Kemendibend ile çekseler dara
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
Karadır kaşları benzer kömüre
Münafıklar zarar verir ömüre
İki ellerim bağlasalar demire
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
Eğer beni katsa kervan göçüne
Götürseler Hindistan'a Maçin'e
Urganım assalar dar ağacına
Yine geçmem ala gözlü pirimden
Ahiri katlime ferman yazılsa
Çıksam teneşire tabut düzelse
Kefenim biçilse, mezarım kazılsa
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
Pir Sultan'ım derim vallahi
Ölsem terkeylemem piri billahi
Huzuru mahşerde dilerim şahı
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
Pir Sultan Abdal
/////
Ayrı düşmüş dedesinin yurdundan
Seher söyler bülbül söyler gül söyler
Fatıma yanıyor oğul derdinden
Gönül söyler dudak söyler, dil söyler
Kufe ile Medine'nin arası
Durmaz kanar Hüseyin'in yarası
Sizi ister müminleri göresi
Talib ister erkan ister yol ister
İmam Hasan Hüseyin'in kardeşi
Cihana gelmemiş onların eşi
Sevenin kalbinde sevgi güneşi
Arzu ister kollar ister el ister
Hakikatten yoksun seni bırakan
Mümine baş oldu şehide hakan
Kerbela çölünü eyledi mekan
Sahra ister ova ister çöl ister
Durmuş Günel senin kulun kölendir
İyi kuldur hak yolunda ölendir
Yazık olur muharremde gülendir
Matem ister oruç ister yas ister.
Aşık Durmuş Günel Dede
/////
Yaradanım yüce Allah
Şefaatim Resullallah
Yesevi'den icazetim
Kösevi'den rehberim var
Alim, Alim, Alim, Alim
Hünkar Hacı Bektaş-ı Velim
Atatürk'le başlatıldı
İnkılabı yaşatıldı
Işık tuttu Hünkar ona
Ebedi pahidar kalacak dedi
Alim, Alim, Alim, Alim
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’m
Kutlu söyler bu sözleri
Yol Muhammed Ali'nindir
Üçler, yediler, kırklar dedi
Hak Muhammed Ali'nindir
Alim, Alim, Alim, Alim
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’m
Kutluay Erdoğan
Evet sevgili Cem Radyo dinleyicileri merhaba. Ben Ayhan Aydın bir muharrem sohbetleri, söyleşileri programında daha sizlerle beraberiz, birlikteyiz.
Bugünkü konuklarım şiirlerde de isimleri geçen Şiranlı Halk ozanı Aşık Durmuş Günel ve Milli Eğitimimize uzun yıllar hizmet vermiş aynı zamanda Alevi Ocaklarından Seyit Garip Musa Ocağına bağlı tarihçi, yazar Kutluay Erdoğan.
Hoş geldiniz efendim onur verdiniz.
Evet yüzyıllardır bu yolu sürenler, yüz yıllardır gönül kalsın ama yol kalmasın diyenler, yüz yıllardır halka Hakk sevgisini şiirleriyle, kırık sazlarıyla aşılayanlar ozanlar, aşıklar, dedeler, babalar ve aydınlar. Aydınlatanlar, ışık tutanlar dünyaya.
Bugün de yine daha önceki programlarımızda olduğu gibi muharrem orucu, ehlibeyt sevgisi, Alevîlik-Bektaşilik, ocaklar, dedeler, aydınlık karanlık ikilemi, halk ozanlığı konularında birbirinden değerli olan iki konuğumuzla söyleşeceğiz, sohbet edeceğiz.
Evet Şiranlı Aşık Durmuş Günel dede, aynı zamanda Sarıbal evlatlarından yani bir ocağa bağlı ömrü yine çilelerle geçmiş bir halk ozanı. Anadolu'nun gamlı, kederli insanların yasını görmüş, duymuş inançlarının güzelliğinin yolcusu olmuş, onlara hizmet etmeyi en büyük görev saymış, cemlerinde küskünleri barıştıran, dostluğu, barışı öğütleyen Hak Muhammed Ali aşkı için insanlara hep beraber, birlikte kardeşçe yaşayalım mesajını veren Aşık Durmuş Günel Dede. Bize kendisini nasıl tanıtır.
Devamını oku: Kutluay Erdoğan ve Durmuş Günel'le Muharrem Sohbetleri, 1999
CAFER DÜZGÜNOĞLU DEDE'YLE SÖYLEŞİ
CAFER DÜZGÜNOĞLU
(SEYİT NURİ CEMALETTİN – KABULLER KÖYÜ/ REFAİYE / ERZİNCAN)
Ayhan Aydın
Yüzyıllardır bu kutlu yolu süren, Hak Muhammed Ali aşkıyla gönülleri çarpan, hizmet yürüten dedelerimiz, babalarımız, aşıklarımız, ozanlarımız Anadolu’da ve Balkanlarda ilden ile bu büyük inancı yaşatmışlar, günümüzde de yaşatmaya devam ediyorlar. Ne mutlu ki bu büyük damar, bu büyük kök, öz kaybolmadı ve ebediyete kadar da inşallah kaybolmayacak. Ehlibeyt’in metisenasını yapan insanlar, yeryüzü olduğu müddetçe devam edecektir. Şimdi bu büyük yolu, bu kutlu yolu devam ettiren, sürdüren mücadeleci kimliğiyle, çalışmalarıyla, cemleriyle, gezileriyle bir inanç önderi olmuş çok değerli bir dedemizle beraberiz. Onunla söyleşi yapacağız kendisi Cafer Düzgünoğlu, İzzet Düzgünoğlu’nun abisi kendisini rahmetle anıyoruz, kendisinin de bu yola hizmetleri vardır, cem evine hizmetleri vardı. Evet, şu anda 8 Mart Dünya Kadınlar günü aynı zamanda bugün ve saat 10.45, söyleşimizle dedemizi daha yakınen tanıyacağız. Dedelik hakkında, ocağı hakkında, gezdiği gördüğü yerler hakkında, tarih hakkında, tarikat hakkında söyleşi yapacağız. Hoşgeldiniz sefalar getirdiniz, bizi mutlu kıldınız sevgili dede. Şimdi sizinle daha önce Cem Radyoda da bir program yapmıştım, bu programa çok büyük bir ilgi olduğunu söylemek gerekiyor abartısız. Beni dinleyenler böyle bilgili dedelere ihtiyacımız var, dediler. Çünkü dede olmak, dede lafını almak belki kolay gibi görülebilir ama aslında büyük bir yüktür bilene, anlayana göre değil mi?
Dedelik zor değil mi dede?
Tabi ki kolay değil.
Şimdi, isterseniz gönlünüzden ne geçiyorsa ondan başlayalım. Benim kafam da yüz tane soru var ama sizin ilk etapta gönlünüzden ne geçiyorsa soruyu öyle çevirebiliriz.
Tabi erenler, bu fırsatı bana verdiğinize Sayın gazetecimiz Ayhan Bey’e saygı duyarak, teşekkür ederek bana fırsatı verdiğine memnun oldum. Ben, 72 yaşındayım güz gelir tezelde sallanan bir yaprağa benziyoruz. Bu da bir fırsattır. Belki duyduğumuz, yaşadığımız, gördüğümüz içerisinde, eski gelenek ve göreneklerimizi tekrar dile getirmek için bu fırsatı bana verdiğiniz için sana saygı duyarak teşekkür ederim Sayın Ayhan Bey.
Şimdi ise tabi ki Aleviliğin bir özü vardır, şöyle bir örnek verelim önceden Ayhan Bey beni söylemişti ben Erzincan’ın Refahiye Kazasının Kabullar Köyündenim, Seyit Nuri Cemalettin evlatlarından olup şurada da bulunuyoruz. Tekrar tekrar teşekkür ederim Sayın Ayhan Bey’e bu fırsatı bize tanımıştır. Ehlibeyt yoluna da emekleri vardır çalışıyor, çalışmaktadır. Onların bizim geleceğimizin teminatı olduğuna inanıyoruz. Tabi şimdi örnek verelim; unu bir tabağa, eleğe koyarsın kim baksa un der, kim baksa un der başka bir şey diyemez ama unu, eleği biraz elediğin zaman esas un altına geçer, kabahatler yukarıda kalır Alevilik bu demektir. Aleviliği eleştirmek lazımdır, herkesin fikrini almak lazımdır, örf ve adetlerimizin, gelenek ve göreneklerimizin esaslarına ermek için böyle fırsatlar buldukça herhangi bir ocakzademizin, seyitlerimizin, dedelerimizin fikirleri alınır, birleşir.
Biz de bunu, gelenek ve göreneklerimizin öteden beri kalan her hangi bir şey gördüklerimizi anlatacağız. Şimdi acizane Türkiye’nin her tarafına gidiyorum. Hiç Alevi’nin olmadığı yere gidiyorum, Aleviyle karşılaşıyorum. Aynı zamanda Sünni toplumunu da giderim, bu konuşmaları yaparım. Çünkü bir ağacın aslını sürsen ormana gider. Orman bin yaşında olsa baltadan geçmemiştir daha. Fakat şu masa baltadan geçmiş, bıçkıdan geçmiş, falan yerden geçmiş, mürşidini görmüş buraya gelmiş, olmuş bir masa. Ama mayası ağaç fakat o ağaç daha baltadan geçmemiş. Yani birinci doğuşu yapmış ikinci doğuşu yapmamış. Bir demirin aslını sürsen madene gider, toprağa gider, maden hammadde topraktır, işte bu demir de kabul etki teyp olmuştur, alet olmuştur, mürşidi bunu halletmiştir getirmiştir. Yeryüzünde Alevi-Sünni değildir, Hıristiyan alemi de dahil, bütün dünya aslını sürdüğü zaman Adem ile Havva’ya gider. Adem ile Havva köktür, insan kolları ve dallarıdır. Arada ki fark eğitimdir, gerçekten eğitimdir.
1979’da Almanya’ya gittim, biz Allah deriz onlar Got, biz Muhammed deriz onlar Margandiyesefer, biz Hz. Ali onlar Yadialsefer, biz On İki İmam deriz onlar on iki havari diye severler, biz Hızır onlar Sipsekiz diye sever. Yani anladım ki mana alemde, insan haklarında beraberiz. Sırf bunun içerisinde, bunun dışında yad kalan Arap ve cahillerdir. Onun için Aleviler ırk, dil, din, cins bilmezler, önemli olan insandır.
Dört kitap haktır, İncil İsa’ya, Tevrat Musa’ya, Zebur Davut’a, Kuran Muhammed’e geldi. Eğer yaradan Tanrı, ben fark koysaydım derdim ki, Kuran’ın kavmi daha kıymetli, Kuran kıymetlidir, 8 göz verem Kuran’ın kavmine 15 aylık yaratam. İncil daha düşüktür onun kavmini de bir göz verem Tanrım tek göz İncil’in kavmidir, işte kavmini de 3 aylık yaratam. Bu farkları ben koymadım Tevrat’ın kavmi bir kol verem, Zebur’un kavmine bir kulak verem. Tanrı diyor ki, “ben 9 aylık insan yarattım, kimseyi kimseden farklı yaratmadım farklılığı kendi yaşantılarında hak ve hukuku takip etsinler. İnsan haklarını getirdim, insandan daha büyük yaratıktır” diyor; “Ey kulum! Ceset sizin ama ruhunuz benim, cesediniz bir kovan, ruhunuz bir arıdır, arının balı o kovanda bir muhabbettir, muhabbet yaşadığı müddetçe insan haklarına bağlı, insan haklarına saygı göster, canın var can incitme, senden büyük insan yoktur.” Aleviliğin özünü, bunu böyle kabul ediyor. Biz bunu ayırmıyoruz, Kuran ayırmamış, Tanrı ayırmamış, biz de ayırmıyoruz. Dört kitapta birbirini temsil etmiş, dört peygamber birbirine destek olmuştur. Şimdi aradaki fark eğitimdir. Bir anadan doğma, bir mürşitten doğma, mürşitten doğmayan müşkülat içerisindedir. Mürşitten ne zaman doğarsa, mürşitten doğması içinde kulaktan gıda alacak ki ruhunu doyursun, ağızdan gıda aldığı zaman sadece midesini doyurur ama bütün canlı ağızdan gıda alıyor ama bir şeye benzemiyor. Ruhuna gıda vermek için kulaktan gıda alacak ki, ruhunu doyura insan-ı kamil ede. Alevilerin böyle bir müspet ilime, böyle bir gerçeğe özen verdikleri için, şurada gelenek ve göreneklerimizin, cem tertiplerimize yetiştik.
72 yaşındayım, 50 seneden bu yana halkın içindeyim yaz, kış. Yalnız eskiden Anadolu’daki törelerimizi buraya aktarmak için bana fırsat vermiştir, Sayın Ayhan Bey.
Ben de burada açıklamak istiyorum acizane halimle. Eskiden Anadolu’daki cemleri, cemaatleri bütün Türkiye’nin her tarafını gezdim. İnanç bir, töreler ayrı; hedef bir, hizmetler ayrı. Yalnız bunu düzeltmek içinde Cem Vakfımız kurulmuştur, bütün dernekleri bunun altında vakıf edecektir. Elbette bizim de bu ahkamlarımız toplanıp, soy şecerelerimiz toplanıyor Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı zamanında çağırılacak bunu da ilkokullara, ortaokullara alacaklar, bu ikilik aradan kalkacak. Bizim de bir düzenimiz olacak. O gördüğümüz seyitler, yetişen seyitler bundan sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin ahkamında on iki hizmet, dört kapı kırk makam dersini alıp, okuyup, onlar gelip; nasıl İmam Hatipten çıkıp filan yerde sen hocasın, görev veriyorlar kimse bir şey demiyor, onlar ondan sonra gelecekler filan cem evinin dedesi sensin. Türkiye çapında çekiç bir yere vurulması için ulusal bir radyo alacağız, Cem Vakfı alacaktır. Mesela Şeriat diyor ki, bugün Ramazan Türkiye çapında, bugün Kurban Bayramı Türkiye çapında işte bizim Cem Radyomuz geldiği zaman, 48 Perşembe haktır, Perşembe günleri herkese Alevilerin cem gecesidir. Cem kapımız açıktır, siyaset yasaktır gelen vatandaş serbest gelir, soru sormak serbesttir. İşte Kuran’ın Maide suresinde Hızır Orucu var, Türkiye çapında bir gün de, Elfeti Suresinde Muharrem yazılıdır, Türkiye çapında bir günde.
Alevi felsefesini, bilinçli dedelerimiz televizyonlarda açıklayacaklar, yalnız vakıf olup yasallaştıktan sonra bunlar açık açık konuşulacak. İleride ki umutlarımız büyüktür, artık eskisi gibi dövülmek, kovulmak, sövülmek, hor görmek, dışlanmak zamanımız geçmiştir, davamıza sahip çıkmak için bir fırsatları görüyorduk. 1380 senedir bu millet bu çileyi çeke çeke, o dedelere saygım var ki hiç tahsili olmasa, bir kırık sazıyla, iki teliyle bu kültürü bugüne kadar getirmiştir. Bugün de basınımız ele almıştır, dünya çapında ışığımız Avrupa’dan geliyor.
Bugün Almanya’da, 3000 kişi varsa 2000 kişi çocuklarını bu felsefe üzerine vermiştir. İsviçre İnsan Haklarına gittim bütün emekli savcı, emekli yarbay, emekli albay, emekli hakim çocuklarını bütün insan hakları için vermişler. Eğer Devlet vakfı zaten yapıyor, yapılırsa bugün bir şeriatçı general gelse itiraz yapsa tarikattır diye hepsi kapatılır. Ama Devlet vakfı olursa camiyi kapatırsa burayı da kapatır. Bizim de haklarımız var, çünkü askerlik yapıyoruz, oy kullanıyoruz, vergi veriyoruz. Bizim de vergilerimiz oraya toplanıyor, bizim de haklarımız vardır.
Memlekette laik cumhuriyet varsa, demokrasi varsa, insan hakları varsa, onun için burada bizim de hakkımız vardır. Türk ocaklarını, Hacı Bektaş-ı Veli açmıştır 1270’te gelmiştir, 1299’da Osmanlı’yı kurmuştur, 680 kişi bilim adamı yetiştirmiştir.
Atatürk Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Cemal Efendi Çelebiye gidiyor hatta (Prof.) Zekeriya Beyaz da bunu açıkladı gazetenin 3.sayfasında ondan sonra açıklayacak 30-40 sene önce bunu halkımıza anlatırdım. Mesela, Tunceli’de Hasan Hayri, Mustafa Saltık dergahta, Cemal Efendi, Veli Efendi Zara’nın Kırk Kilisede, İsmail Elçioğlu emekli öğretmen Van Muş’ta, Haydar Berk Varto aşireti reisi büyük Haydar, Haydar İleri Dikmen, Hüseyin Aksoylar Erzincan’da, bunlar Alevilerle Samsun, Amasya, Sivas kongrelerinde 4 Eylül 1919’da gelipte kongreyi yapıp orada birleştiriyor. Ne mutlu Türküm diye kaynağı Atatürk’ün koyduğu temellerden, Hacı Bektaş’ın koyduğu temellerden alıyor. Şimdi gelelim bizim cem usullerimize, tabi ki tahribat gördük, tahrip olduk, dağıldık ama bugün için bilim adamlarımız yetişti arşivlerden çıkarttılar. Biz de mümkün olduğu kadar çıkarttığımız arşivlerden getirdik kendilerine ilettik. Bunlar toplanacaklar Milli Eğitim Bakanlığı dediğim gibi Kültür Bakanlığı çağıracaklar bunlar ilkokullara alınacak ve ilkokullarda bunlarda okunacak, yani şunu demek isterim ki; Alevi toplumu, büyük bir inanca sahipseniz, bu inancınıza sahip çıkmanız için hemen önümüz ışığa gidiyor, günün alnı balçıkla sıvanmıyor. Ufaklar parlamaya başlamıştır bu parlağında bir önderi vardır, biz bu önderi biz kutup yıldızı kabul ediyoruz o günlerin geleceği de işaretidir, tarihin işaretleri var. Bunun için hiç şüpheniz olmasın. Neme lazım yapmayın, birliğe beraberliğe gelin karışın, çocuklarınızı okutun, hayatta en hakiki mürşit ilimdir İmam Ali’nin sözüdür, Atatürk yazmış Faziletname’de yazılıdır. Adalet mülkün temelidir, Alevilerin tarafsız olduğunu, demokratik olduğunu bu demektir. Büyük Millet Meclisini 39-40 bin kişi seçerse 39 sene avukat derse çıkaramıyor millet vekili hakimiyet milletindir. Bir oy fazla olsa köylü çıkarıyor uyanalım, meclisin kaderi bir milletin elindedir. Birlik beraberlik yapın yanlış şuna üzülüyorum Adnan Bey burada girdi, çıkmadı buna çok üzüldüm. %35 istatistikle Sivas temsil eder, % 25 Erzincan temsil eder, neden bu şey olsun. Yani her şeyi hatırlatıyorum az çok ki detaylarına girmiyorum.
Belediyeler ve Cemevleri
Belediyeler ve Cemevleri
Sorun Aslında Tüm Türkiye'nin Sorunu
Görüşlerini ve çalışmalarını önemsediğim saygıdeğer akademisyen Kemal Akgün alevi.online sitesi için “cemevleri” ile ilgili bir takım sorular sorup, konuyu gündeme getirmişti. Bu arada da konuyla ilgili belediyelerden kaynaklanan bazı gelişmeler oldu.
Burası Türkiye’dir; Alevi’si de, Sünni’si de, Kürd’ü de, Türk’ü de bazı olaylara aynı tepkileri gösterirler, bu topraklarda insanların bazı zorlama ayrımlar dışında gerçekten de birbirine birçok konuda anlaşırlar, bir de üstelik birbirlerine çok benzerler. Eski başbakanlardan Tansu Çiller, uzun yıllar önce biz Avrupa Birliği’ne gireceğiz, diye tutturmuş, halkı da buna bayağı inandırmıştı. Sonunda elbette ki AB’ne giremedik, ama o gayretleriyle Türkiye’ye büyük bedellere mal olan Gümrük Birliği’ne ülkemiz girmiş oldu. Ama en ilginci ise on binlerce insanını sokaklara dökmesi ve bunu Çiller’in Türkiye’de kurtuluşun bir miladı olarak halka yutturması ve halkın da buna kanmasıydı. Değişen hemen hiçbir şey yok bu ülkede. Bilinçlenme artsa da, yurdumuzda halk bazen boşuna sevinip, boşuna çok üzülüp kendini perişan eder.
İzmir Belediyesi Cemevleri’nin ibadethane olarak kabul edilmesini kabul edip, İstanbul Büyükşehir belediyesinde yapılan oylamada meclis çoğunluğu bunu red edince Alevi - Bektaşi camiası bunu çok farklı tepkiler gösterdiler.
Ben de dâhil toplum olarak bir sosyal medya bağımlısı olduk. Onunla yatıp, onunla kalkıyoruz. Sosyal medya sayısız faydası yanında, bazı konularda yanlış kanaatlerin uyanmasına, kişilerin ve toplumun yanlış bilgilendirilip, yönlendirilmesine de sebep oluyor bu günümüzün vazgeçilmezi olan sosyal medya. Cemevileri konusunda da durum bu. İnsanların bilgi almak konusunda gerçek haberi, haber kaynaklarını bırakıp, sosyal medya paylaşımlarıyla kanaat oluşturmaya başladıklarına tanık oluyoruz. Şu yazar, bu dernek başkanı, o dede paylaştı, sevdi, övdü diye, onların takipçileri de olayın ayrıntılarını bilmeden, arkasını düşünmeden onu/ onları hemen destekliyorlar. Paylaşmayla da bu konuda yanlış bir kanaatin oluşmasını pekiştirebiliyorlar.
Taa 1990’larda Ankara Tuzluçayır Cemevleri Yaptırma Derneği’nin tüzüğünde, “cemevleri yaptırma” maddesi olmasından dolayı, cemevleri konusu Türkiye’de hep, “yasaklı, sakıncalı, sorunlu, mahkemelik vs.” konusu diye gündemdedir. Yani ülkemizdeki Cemevleri meselesi çok çok uzun ve detaylı bir konudur. Bu abartısız bir çalıştay, sempozyum konusudur: “cem, cemevleri ve bu konuda verilen hukuki ve sosyal mücadeleler” konusu.
Aleviler yılmadılar, usanmadılar bu alanda mücadele ettiler. Bugüne kadar önemli oranda kendi imkânlarıyla bir kısmı büyükşehirlerde olmak üzere yaklaşık 2000 cemevi yapıp tamamladılar. Bu da en azından son 30 yıllık Alevi tarihinde, Alevilerin kazanım hanelerine yazılacak bir başarılarıdır.
Yaklaşık 30 yıldır bu ülkeye hâkim olan zihniyet aynı zihniyettir. Yani bu konuda yaşanan sorunları gidermeyip, arttırıcı rol oynayan, gerici tarikatlara desteğini bir saniye olsun aksatmazken bu sorunun devam etmesine vesile olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde de durum aynıydı. 1994’de bizzat tanık olduğum gibi, Karacaahmet Cemevi’ne, orayı yıkmak için dozerler dayanmış, halkın günler boyunca süren başarılı direnişi sonucu onlar oradan gitmek zorunda kalmışlardı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Türkiye’de tüm Alevi - Bektaşi kurumlarının Aleviliğe şu veya bu şekilde katkısı olmuştur. 1995’te kurulan Cem Vakfı önemli Alevi kurumlarından birisidir. Her türlü eleştirinin dışında Cem Vakfı çok önemli işler de yapmıştır. Bu işlerin en önemlilerinden birisi de hiç şüphesiz 2005 yılında başlayan süreçte Zorunlu Din Derslerine ilişkin olanı ve bu derslerde Alevilikle ilgili uygulamaların olmaması ve ülkemizde cemevlerinin bir ibadethane olarak elektrik kullanımından muaf olmaları yönündeki çalışmalarıdır. Vakıf yılmadan, usanmadan bunu takip edip, kararlı tutumunu sürdürerek, 2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çok önemli bir kararın çıkmasını sağlamasıdır.
Cem Vakfı, cami, kilise ve sinagogların yararlandığı elektrik faturasından muaf olma uygulamasının cemevleri için de geçerli olması için Türkiye’deki mahkemelerine başvurmuş ancak sonuç alamamıştı. Cem Vakfı söz konusu yargı kararını 2010’de AİHM’e taşımıştı.
Cem Vakfı’nın yaptığı başvuruyu ilk olarak 2014 yılında karara bağlayan AİHM, Türkiye’de Alevi cemevlerine ayrımcılık yapıldığına hükmetmişti. AİHM, İstanbul Yenibosna’daki Cem Vakfı’nın açtığı davada Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesini 9’uncu maddeyle bağlantılı olarak ihlal ettiğine karar vermişti.
18 Ocak 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin itirazları da reddedilerek, AİHM’nin Aleviler lehine verdiği kararı kesinleşmiştir.
Buna göre; 16 Eylül 2014, AİHM’nin verdiği kararla, Cem Vakfı’nın AİHM’de açmış olduğu üç davadan, “Zorunlu Din Dersleri ve Müfredatın Taraflılığı” ve “Cem Evlerinin elektrik paraları” ile ilgili olan iki dava oy birliği ile Vakıf lehine alınan kararlar ile sonuçlandı.
2005 yılında 1905 kişi ile başlattığı “Din Dersi Davası”da mahkeme Cem Vakfı’nın lehine verilmiş, Mahkeme “zorunluluk konusunun” teamüllere ve “İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması”na ilişkin sözleşmeye aykırı olduğu gerekçesi ile Türkiye’yi uyararak, müfredatların bugünkü halleri ile yansız olmaktan çok uzak olduğunu karar altına almıştır.
(16 Eylül 2014’te alınan 21163/11 sayılı AİHM kararı.)
Sonuçta; Türkiye’nin de yasaları gereği, kendi uyguladığı hukuk hükümleri gibi, uygulamakla yükümlü olduğu yargı kararlarından birisi ve aslında önceliği de olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıdır. Türkiye AİHM üyeliğini kendi rızasıyla kabul etmiş, onun bir üyesi olarak, alınan kararları uygulamakla mükelleftir. Fakat birçok konuda olduğu gibi hukukun hiçe sayıldığı ülkemizde, bugünkü iktidar, bu konuda da ayak diretmekte, AİHM kararlarını açıkçası uygulamamakta bu konuda ayak diretmektedir.
Türkiye’nin bir ayıbı olarak Cemevleri konusu, cemevlerinin elektrik giderleri konusu uluslar arası bir tartışma konusu olmuş, bu ülke kendi vatandaşlarına ayrım yaptığını kabul etmeyerek, sorunları gidermeyerek kendi önünü karartmaktadır.
Alevilerin ibadetlerinin cem, ibadethanelerinin cemevi olduğu tüm dünyaca kabul edilmiş durumdadır. Bugün bu ülkeye hâkim olan zihniyet bunu yok sayarak, evrensel insan haklarını ihlal etmektedir. Verilmesi gereken mücadele bu mücadeledir. Bu aslında tüm Türkiye’nin mücadelesidir. Bu; bir hak ihlallerinin önlenmesi, hukuk ve evrensel insan hakları, insan inanç özgürlüğü meselesidir.
İşin dinle, mezheple, siyasi parti ayrımlarıyla bir ilgisi yoktur.
Alevilerin kazanılmış olan bu hakları almaları konusunda aydınlatılmaları, her konuda olduğu gibi bu konuda da yekvücut olmaları gerekir.
Ayhan Aydın’dan Aralık Bülteni, 2019
Ayhan Aydın’dan Aralık Bülteni, 2019
Kısa, Kısa Görüş ve Düşünceler
Aralık ayı boyunca günlük gelişmelerle ilgili duygu ve düşüncelerimi, derlediğim bazı şiirleri bir araya getirerek sevgili dostların ilgisine sunayım dedim… Aşk ile, muhabbet ile… (Facebook bir sosyal medya ağı oldu. Burada çıkan yazılar.)
Gerçekleri Çarpıtan Bir Video…
- Bir video hazırlanmış, “Şah İsmayılın Azeri Qatliamı”, diye. Şah Hatai ile ilgili. Sözde Şah Hatai, Azerileri kesmiş, biçmiş…
Saldırgan Üslup Her Yere Hâkim Oluyor...
Bugün de bunu izlemek varmış demek ki kaderde... Şah Hatai'ye saldıran saldırana... Şah İsmail Hatai ve Safaviler bugün bildiğimiz manada Şii değillerdi. Her ne kadar onun temelini attı dense de, Anadolu'da bugün Alevi toplumuna o zamanlarda Kızılbaş denirdi. Bunun en önemli nedeni Şah İsmail Hatai ve Erdebil Dergâhı’na bağlılıklarıydı. Türkiye'de bir dönem furya olduğu gibi; "Şah Hatai annesini bile katletti, binlerce Sünni'ye katletti..." tarzında nice nice yazılar, bazı kitaplar yayınlandı... Tarih insanoğlunun geçmişte yaşadıkları gerçeklerin izini bilimsel olarak süren bir bilim dalıdır. Burada kin, nefret ve öfkeyle yazılan yazılar tarihi gerçekleri mi yansıtmaktadır? Bakü İlimler Akademisi'nden Tarihçi Rahmetlik Prof. Dr. Oktay Efendiyev dünya çapında Şah İsmail ve Safaviler uzmanı olan bir büyük bilim insanıydı. Ne acıdır ki, onun eserleri ortayken, buradaki ifadeler tümüyle reddedilirken, bu saldırgan üslüp neye, kime hizmet etmektedir? Üstüne üstelik 500 yıl önceye atıf yapan yazarlar, müellifler, belgeselciler; bugün Ehl-i Hakk'ların boynunu vuran, kendi şeriatını her koşulda dayatan İran'ın Azerbaycan'ı avucunun içine alıp burayı Şiiliğin bir karokolu haline getirmeye çalışmasına neden ses çıkarmıyorlar? Şah İsmali Hatai ile uğraşacağınıza, ülkenize, yurdunuza çok sahip çıkıyorsanız, İran'ın üzerinizde oynadığı oyunlara bakın siz ilk önce... Tarih meseleleri ve kişileri de gerçek tarihçilere bırakın...
- Kalıcı eserleriyle, çalışmalarıyla, kitaplarıyla ülkemizde özellikle sosyal konular, dini meseleler üzerinde önemli görüşler ortaya koymuş saygın bilim insanı, Ahmet Yaşar Ocak çok sevdiğim bir isimdir. Her kim ne derse desin, Alevilik Bektaşilik konusunda da, iz bırakacak, genel geçer ve bu topluma yararlı eserler ortaya koyan, Kalenderiler, Babailer İsyanı, Mülhit ve Zındıklar gibi büyük emek isteyen ürünleriyle her daim anılacak Ahmet Yaşar Ocak ülkemizdeki gerçek tarihçilerden birisidir. Kendisini sevgi, saygı ve büyük bir hürmetle selamlıyorum. Bin muhabbet duygularımı sunuyorum... Aşk olsun... Bizlerin nice Ahmet Yaşar Ocak'lara ihtiyacımız vardır... Alevi Bektaşi toplumu kendi içinden, ne hikmetse sık sık eleştirdikleri bir Ahmet Yaşar Ocak çıkaramamaları bu toplumun da bir eksikliğidir.
- Ne kadar ulema çıktı şu toplumda, ne kadar çok parçalanma var… Hepsinin özü, kökü bir idi. Menfaat çoğalttı biraz da bunları…
- Çileli bir yılın başlangıcıydı. Her yönüyle çok çok zorlandım... Kimseyi de yanımda bulamadım... Hayatın yükünü her zamanki gibi ben yüklendim yine. Bu kadar acının sonucu beş altı gündür iyice çıktı... Biraz daha akıllanacağım bir yıla girerim inşallah... (4 Aralık, Taşınmamın Yıldönümü)
- Alevi Kurumları; birbirlerine karşı nefret dilini kullanıp tabanlarını ayrıştırarak Aleviliğe devletin yapamadı kötülüğü yaptılar.
- Vay be;
Kafayı çeken, eline saz alan, sabah erken kalkıp- geç yatan, sosyal medyada Alevi uzmanı kesiliyor...
Bu ne ego, bu ne özgüven, bu ne sahipsizlik böyle ya hu?
- MUHARREM NACİ ORHAN DEDE'yi; Sevgi, saygı ve özlemle yâd ediyoruz... (1 Temmuz 1927 - 25 Kasım 2010)
- Gözüm açtım beş gül gördüm seherde
Ehlibeyt’in gülü imiş ne güzel
Eğer şifa ararsan her derde,
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel
Güller Al-i Aba Ali Aba gül,
Seherde ah eder zar eder bülbül
Lale, nergis, nevruz, menekşe, sümbül
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel
Bülbül güle aşık eyliyor zarı,
Gönül gül istiyor neylesin harı,
Gönlümün sultanı, gözümün nuru,
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel
Akıl ermez ol Hüda’nın işine
Bülbül güle gül bülbüle aşına
Elif mim yazılmış kalem kaşına
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel
Muhabbet eyledik her dem İKRARİ
Size sığınmışım ey kerem kani
Kevser Şarabının sırrı esrarı
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel
İkrari - Muharrem Naci Orhon Dede
- Kapısında bir yazı vardır; Sahipsiz de değil ha... Şahkulu Sultan Dergâhı gönüller durağı... Tarihe bakıyoruz da nice nice dış ve iç çatışmaların da mekânı olmuş... Bazen de diyorum ki, Şahkulu Sultan çıksa yerinden, pürü pak eylese, erenler ocağını... O kudret, o basiret, o yiğitlik, o özü - sözü bir olma, o insanlık, o Alevilik - Bektaşilik bugünkü Alevi - Bektaşi toplumunda var mı?
- Yazık, Yazık, Yazık...
Bu Topluma Yaranamazsın, Fazla Gelirsin...
Yıllar yılı koşturursun, çırpınırsın kendi imkânlarının tüm sınırlarını aşarsın, içindeki öz bir sevgi ve aşkla ortaya ürünler koymaya çalışırsın. Olmaz.
Samimi olursun, için dışın birdir, her yerde, her ortamda aynı şeyleri söylersin. Olmaz.
Çalıştığın da dahil hiç bir kurum sana bir görev vermemiştir. Hiç bir yerden hiç bir maddi yardım, destek almadan, sırf yol parası elde etmek için dilenci olursun ki, bir şeyleri kayıt altına alayım, araştırayım, yayınlayayım, gençlerimize çocuklarımıza bir şeyler kalsın. Olmaz.
Ne AB fonlarından beslenip tüm çalışmalara bir proje olarak bakarsın, ne Üniversiteden aldığın paralarla gezip sanki kendin bu araştırmaları yapıyormuş gibi yapıp, ne de TÜBİTAK veya hiçbir yerden kaynak almadan en az onlar kadar iş yaparsın. Olmaz.
Dişinle, tırnağınla bu işleri yaparsın. Kimse anlamaz, "ne için geziyor, elbette bir çıkarı vardır, bir yerden kaynak alıyordur" der. İçindeki gezme aşkını, araştırmalarını bile sana çok görürler, kıskanırlar. Olmaz.
Cem Vakfı'nda kendi ilkelerince çalışıp oradeyken de hem kurum için, hem kendi araştırmalarınla ortaya kimsenin koyamadığı ürünleri koyarsın. Olmaz.
Tüm kurumlar bir olsun, birlikte hareket edelim diye yıllarını geçirirsin, gerçekleri dile getirirsin Cem T.v'de programlarına son verilir, çalıştığın kurumdan dışlanırsın. Olmaz.
Şahkulu Sultan Dergahı'nı tüm varlığında, özünle, benliğinle kendi ocağın- dergahın bilirsin oraya da hizmet etmek istersin. Burayı Bektaşi Tekkesi yapacak bu adam, derler. Mevcut arşivleri halka açalım, araştırmacılara açalım, bunları burada çürütmeyelim, dersin. Olmaz.
Pir Sultan Abdal'ın büyük ozanlık yiğit damarını sürelim, ululardan ulu Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Dergahı'nda karar kılalım, dersin. Olamaz.
Çok hataları oldu, ben de yıllar önce hiç kimsenin yazmadığını, yazdım, eleştirdim ama Avrupa Alevi Birlikleri Fedarasyonu Avrupa'daki varlığımız, özümüz, merkezimiz onu dışlamayalım, dersin. Olmaz.
İslamsız, Alisiz Alevilik boş tartışmalarının Aleviliğe verdiği zararlar, devletin, Diyanet'in verdiği zararlar kadardır, dersin. Olmaz.
Alevilik Bektaşilik özüyle, atalarımızdan getirdiğimiz şekliyle yaşasın, yaşatılsın, dersin. Olmaz.
Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, arşivleri, kayıtları toplama konusunda çok ciddi işler yapıyor, onların yanında da olmak gerekir, dersin. Olmaz.
Bilimsel araştırmalara ağırlık verelim, bol bol yüksek lisans, doktora öğrencimize ne yapıp yapıp burs bulalım, Alevilik Bektaşilik konusunda çalıştıralım, dersin. Olmaz.
Bektaşileri dışlamayalım, onlar bizim özümüz, değerimiz, bir ayrılmaz parçamızdır, dersin. Olmaz.
Trakyadakilere Anadolu gerçeğini, Anadolu'dakilere Trakya gerçeğini anlatırsın. Bir köprü olmak istersin. Babalardaki "dede - Alevilik" ön yargısını yenmeye, dedelerdeki "baba - Bektaşilik" ön yargısını yenmek istersin. Olmaz.
Balkanlar tümümüzün ortak değeridir; Cem Vakfı, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, Federasyon hiçbir kurum fark etmez, bu ortak davamızdır, hep birlikte hareket edip sorunları çözelim, dersin. Olmaz.
Bir araştırma merkezi kuralım, hep birlikte bilimsel çalışmalarla geleceğimiz ve gençlerimizi kurtaralım, dersin. Olmaz.
İnsanüstü bir gayretle alanda iki bin söyleşi yaparsın. Olmaz.
Beş yüz söyleşiyi insan üstü gayretle deşifre edip - ettirip internet ortamında halkın ilgisine sunarsın. Olmaz.
Yıllar yılı çekimler yaparsın, kameran bozulur. Yenisini almak mümkün Olmaz.
Yine hiçbir maddi karşılık beklemeden hazırladığın wep siten parasını veremediğin için kapanır. Kimsenin haberi Olmaz.
Yıllar yılı işsiz kalırsın, aslan sosyal demokrat belediyelerde herkese iş bulunur, sana bulunmaz, Olmaz.
En sonunda da, hocam, hocam dersin, sevgini, özünü, yüreğini paylaşırsın. Ama sonunda adam yerine konulmazsın, toplantıya çağrılmazsın. Bu olur işte; neden mi? Bu devirde, dönek olacaksın, oynak olacaksın, her yerin oynayacak tabiri caizse, cilveli olacaksın. Orada ayrı, burada ayrı, şurada ayrı ayrı oynayacaksın oyununu. O zaman devlet de seni sever, Alevi kurumları da seni sever, hocalar da seni sever, Diyanet de seni sever... Sever de sever... Ama bunlar bize OLMAZ... Adım Mesut, Soyadım Bahtiyar; bol bol gezince Mesut Bahtiyar'dan türküler dinliyor bazıları... Yüreğimdeki sevgidir, aşktır beni gezdiren; meraktır, aşktır, bir şeyler yapma isteğidir, çektiğim fotoğraflar, videolar... Çok imrenen, bazen kıskanan, hiç bir destek vermeyen kişiler, kurumlar biraz da siz çekin bu fotoğrafları, videoları, biraz da siz yapın dedelerle, atalarla söyleşiler... Bazılarının bir masa başında verdiği yemek parasına bir öğrenci okur... Avrupa'daki de aynı, Türkiye'deki de aynı, inanmazsınız ama Balkanlar'daki de aynı. Bana ne yardım edeceksiniz, ne öğrenci okutup, araştırmaları destekleyeceksiniz, altında son model jiple gezen, sağdan soldan para toplama şampiyonu olanlara sizler yardım edin...
Dostlara muhabbetlerimle...
Ayhan Aydın
07 Aralık 2019
Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (18. Bölüm)
DEDELERİN ALEVİLİKLE İLGİLİ SORULARIMIZA VERDİKLERİ YANITLAR 18. BÖLÜM
(Ayhan AYDIN’ın hazırladığı sorulara 16/18 EKİM 1998 CEM VAKFI ANADOLU İNANÇ ÖNDERLERİ BİRİNCİ TOPLANTISI Öncesi Ve Sonrası Dedelerin Toplu Cevaplarıdır)
Aşağıda, Alevi Dedelerine yönelttiğimiz sorulara karşılık onların verdikleri yanıtlar hiçbir müdahale olmadan olduğu gibi verilmiştir.
DERLEYEN: AYHAN AYDIN, 1998
MUHARREM ORUCU
Kerbela Matem orucunu sizlerinde bildiği üzere senede 10 gün ileri gelmek suretiyle yani kurban bayramından 18 gün sonra masumlar içinde 15 gün tutulur idi. Bazen araştırmacı ve yazarlar Mart veya Nisan olarak söylüyorlar. Bilmem ki hangisi doğru, doğru yazanın hilaf katmayanın Hz. Hüseyin’in şefaatinden mahrum olmasın. (İsmail Türker (İs. Tü.))
Muharrem ayı matem ayıdır. (Kalender Topalcengiz (Ka. To.))
Kurban bayramından 17 gün sonra. (Kazım Bayram (Ka. Ba.))
Kerbela olayı Aleviler için çok büyük önem taşıyor. Kerbela’nın yası her sene Muharrem ayı geldiğinde 12 gün yas tutarlar. Hz. Hüseyin’in saadete ermesi Aleviler bu yola seve seve canını verirler, ve asırlar boyu böyle olmuştur. Kerbela olayının acısını hiçbir zaman unutmazlar, unutulmaz. (Halil Buğa (Ha.Bu.))
Kameri aya göre Müslüm Akil ve oğulları için üç, On iki imamlar için 12 olmak üzere 15 oruç tutmaktayım. (Hasan Dedeoğlu (Ha. De))
Kerbela matemi, Muharrem ayı Alevîler için yas-ı matem ayıdır. Ancak son zamanlarda neden sambit olmayıpda her yıl on gün erkene geldiği hakkında epeyce tartışmalar yapılıyor, araştırılıyor. Bu konuda halen bir neteceye varılmış değil. Biz miladi takvime göre 1 Muharreme denk gelen günden başlayarak 13 muharemmede bitiyoruz. (Hasan Müldür(Ha. Mü)) (Ali Asker Müldür(A. As. Mü))
Maten Orucu :Kurban bayramından 20 gün sonra tutulur.
Kerbela Orucu : Kurban bayramından 20 gün sonra tutulur.
Muharrem Orucu : Kurban bayramından 20 gün sonra tutulur.
Üçü de aynı isimdir. (Hasan Yasevioğlu(Hasan Ya))
Kurbandan 20 gün sonra (Haydar Aslan(Ha. As))
Kerbela matem orucunu tutanlar, bir muharremden itibaren tutarlar. Muharremin 13. Günüde Aşurayı pişirirler. Matem orucunu tutmayanlar, Muharremin onunda Hz. Hüseyin’in yiğitlik ve mertliğini anarlar. Büyük bir çoğunluk hiç birine katılmaz. Ateistler bile Alevî olduklarını söylerler. (Hıdır Yıldırım(Hı. Yı))
Kerbela matemi bütün imamların şehitlik günlerin tekabül etmesi için arap takvemine göre tutuluyor. Kurban bayramının akabinden 20 gün muharrem matemi başlar ve 12 gün sürer. (Hüseyin Kaplan(Hü. Ka))
Ramazandan 2 ay 20 gün sonra tutarız. (Hüseyin Er(Hü. Er))
Üç aylar başlangıcı Hz. Hüseyin’in şehadedi üzerine matem orucu “Ekim” ayında tutulur. (Hüseyin Kırca(Hü. Kı))
Yası Matem orucuna Kurban bayramından 18 gün sonra başlıyoruz. (Hüseyin Özgeoğlu(Hü. Öz))
Muharrem orucu ramazandan 18 gün sonra tutulur. (Hüseyin Şahin(Hü. Şa))
Muharrem orucunu kurban bayramından 18 gün sonra tutuyoruz. (İsmail Eker(İs. Ek))
Muharrem orucunu Muharremin birinden itibaren on ikisini kadar. (İsmail Özcan(İs. Öz))
Devamını oku: Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (18. Bölüm)
Diğer Makaleler...
- Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (16. Bölüm)
- Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (11. Bölüm)
- Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (10. Bölüm)
- AKADEMİSYEN KEMAL AKGÜN'LE SÖYLEŞİ
- Düştüm Aşılmaz Denen Karlı Dağlara
- Seyyid Nesimi Anıldı
- Çandarlıyı Kar Bastı
- CEMDE MUHABBET EYLEMEK
- Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (6. Bölüm)
- Ay Tutulması, 2. Dünya Savaşı Anıları