Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi 1. Yazı
ALEVİ – BEKTAŞİ ARAŞTIRMA MERKEZİ (1.)
Ayhan Aydın
Yüz yıllar boyunca, çok geniş bir coğrafyada; kendi özgün, özgür, bütünsel yapısını ortaya koyan Alevi – Bektaşi Yol ve Öğretisi, tüm tarihsel – kültürel boyutlarıyla çok ciddi bir şekilde araştırılmayı da gerektiren bir sosyal olgudur.
İnançsal, kültürel yapısı, ritüelleri, tüm somut enstrümanlarıyla bir üniversite bünyesinde her yönünün, objektif bir aklın gözetiminde, bilimsel olarak araştırılıp, geleceğe aktarılması için tüm malzemeleriyle ortaya konulması gereken büyük Alevi Bektaşi evreni, tüm dünyanın da mutlaka merak edip yararlanacağı bir alanı da ifade eder.
Manevi yapısı yanında, sosyolojik boyutuyla da sosyal bilimlerin; tarihin, etnolojinin, antropolojinin, halkbiliminin ve edebiyatın da ilgi alanında olan Alevi – Bektaşi kültür dünyasının somut, elle tutulur çok büyük ürünleri vardır.
Bu konuda nasıl ki müzelerin, eğitim merkezlerinin, kültür merkezlerinin kurulması gerekiyorsa, tüm bunlar içinde bir Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi’nin gerekliliği zaten kendisini uzun zamanlardır hissettirmektedir.
Dernek, vakıf, cemevi birlikleri bu toplumun ihtiyaçlarını belli oranlarda karşılarken, geçmişten geleceğe bu büyük yol ve öğretinin tüm boyutlarını araştırılıp, sorunlarını, olgularını ve tüm değerlerini tarafsız ve bilimsel bir şekilde ortaya koyabilecek çok ciddi bir kuruluşun olmaması bu yapının en büyük eksikliklerden birisidir.
Bugüne kadar Alevi kurum ve kuruluşları bu konuda bazı adım atmak isteseler de, bu konuda çok da başarılı olamamışlardır. Devlet ve özel üniversiteler bünyesinde oluşturulmaya çalışılan “araştırma merkezleri” ise, bazı güzel çalışmaları yanında; gerçekten de devletin tek boyutlu ve bazen dayatmacı bakış açısını yansıtmakta, tarafsızlığı ve bilimselliği tartışılır merkezler konumunda olmaktadırlar. Hatta çeşitli üniversitelerin “Alevilik – Bektaşilik Yüksek Lisans Programları” adı altındaki çalışmaları da aynı tek taraflı ve boyutluluğun etkisi altındadır.
Türkiye’de devletin; Alevi – Bektaşi varlığını yok sayması, haklarını vermemekte direnmesi, baskıcı ve dahası asimilasyoncu tavrı her geçen gün kendisini daha da çok hissettirmektedir. Türk Devletinin derin devleti olan, bir din fetva makamına dönüşen, Türkiye’de inanç özgürlüğünün, insan haklarının kısıtlandığı ana merkezlerden birisine dönüşen Diyanet İşleri Başkanlığı, her daim sinsi oyunlarını oynamayı sürdürmektedir. Sözde Aleviler adına “Alevi Bektaşi Klasikleri”ni yayınlayarak, zaman zaman dedelerin ellerine Kuran vererek, Alevilere “din dersi” veren Diyanet, devletin Alevilere bakışını yansıtan kurum olmaktadır. Aynı zamanda; MEB, TRT, Kültür Bakanlığı ve tüm birimlerinde devlet aklının Alevi Bektaşi varlığını yine yok sayıcı veya en azından üstün körü yasak savıcı bazı küçük hamleler dışında, değerlendirmemesi de bu devletin en büyük eksiklilerinden ve ayıplarından birisidir.
Bu kadim halkların, dinlerin ve uygarlıkların kutsal topraklarında Alevi Bektaşi Yol ve Öğretisi bilinçli bir şekilde tüm değerleriyle erimeye ve yok olmaya doğru itilmiş, maalesef bu konuda Aleviler de kendi kültürel varlıklarını koruma ve geleceğe aktarmada adeta devletle yarış içinde olmuşlardır.
Tüm bunlar yanında; eleştiri, vay vaylanma, umutsuzlukla da bir yere varılamaz.
Gün çalışma, araştırma, fikir ortaya koyma, üretme günüdür.
Son otuz yıldır, Alevi kurumlarının zaman zaman hemen hemen tümünün bir araya geldiği, “Alevilerde Birlik Toplantıları” olgusal olarak, umut verici, ufuk açıcı, heyecan uyandırıcı çalışmalar ve hamlelerdir.
En başından beri tüm bunlara en yakından tanıklık eden isimlerden birisiyim, tam otuz yılım tümüyle bu yapının içinde geçti.
Sonuçta, Alevilerin de umutlanmaya, sorunlarını yüksek sesle dile getirmeye ve gerçekten de tam anlamıyla birliğe, beraberliğe ve birçok konuda ortak çalışmaya ihtiyaçları vardır. Zaten biraz da bu yapılamadığı için, bazı hakların alınması ve sorunların giderilmesinde istediğimiz noktada değiliz.
Alevi kurumları; hiçbir kişinin, görüşün, yapının tatmin yerleri, kişilerin kendilerini gösterecekleri, meşruiyet kazanacakları mekânlar değildir. Ortak bir fikir ve proje çevresinde çalışamamak da yine bu toplumun temel çıkmazlarında birisidir.
Tüm bunların bilincinde olarak, sadece ve sadece kendi yol ve erkânımız, öğretimiz ve çocuklarımızın geleceği için ortak aklımızı kullanıp bugüne kadar bir türlü atamadığımız, bazı somut adımları bundans sonra atmak zorundayız.
Kişisellikten uzak, kurumsal varlığı hissettirme ve günü kurtarmanın dışında, Aleviler Bektaşiler artık daha ciddi, kalıcı çalışmalar yapmalı, geleceğe dair daha ciddi bazı adımlar atmak zorundadırlar.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştır, bazı işler ya olur, ya olur.
Bu işlerden birisi de bir ortak bir Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi’nin kurulması zorunluluğudur.
Yazının ikinci bölümünde biraz daha konuyu açmaya çalışacağım.
Muhabbetlerimle.
Ayhan Aydın, 26 Kasım 2019
DİDAR BACI...
DİDAR BACI
Ayhan Aydın
Bu yaz, 20 Ağustos – 24 Eylül tarihleri arasında, Makedonya’daki Harabati Baba Tekkesi’nde dostluğu, hizmeti, paylaşımı, bilgi edinmeyi, bir Bektaşi Tekkesi’ndeki güncel gelişmeleri insanlara aktararak, eşsiz bir deneyim daha yaşadım. Balkanlar’daki Alevi - Bektaşi toplumu üzerindeki baskıları, asimilasyon çalışmalarını bu arada Sersem Ali Dedebaba ismiyle de anılan Harabati Baba Tekkesi’ndeki tüm gelişmeleri detaylarıyla daha önce kamuoyuyla paylaşmıştım. Bu tekkenin ve tüm Balkanlar’daki Alevi Bektaşi toplumunun sesi olmayı bundan sonra da, kısmetse gönüllü olarak yaptığım çalışmalarla sürdüreceğim.
Anadolu Aleviliği özelinde “Bacıyan-ı Rum” ismiyle anılan ve hala varlığı konusunda çok ciddi bilimsel çalışmalar yapılmamış olsa da söylencelerde yaşayan Bacılar Birliği, kavramı vardır; çok zor ve dar günlerde, erlerle birlikte inanç, yurt, dava, ilke adına mücadele eden eren kimlikli öncü kadınların biriliği. Zaten Kadın Erenler konusu da bir gerçeği ifade eder; Fatıma Ana’dan, Kadıncık Ana’ya, onlar da günümüze bir geleneğin izi sürülebilir.
Kadın; yardır, anadır, aslında evrenin de evin de temelidir, mayasıdır. Kültürü var edip, taşıyan kadın aynı zamanda Alevilikte belleğin de koruyucusu ve aktarımcısıdır.
İşte Didar Bacı’mız da, yani Didar Doko da, “çağdaş” bir bacı’mızdır. Üniversite mezunu, anne tarafından köklü bir Bektaşi ailesinden gelen ve hem Makedonya’da, hem de Bosna – Hersek’de yaşamını sürdüren Didar Bacı, çok maharetli, becerikli, temiz, titiz bir insandır. Bir ay boyunca birlikte bacı – kardeş olarak, Derviş Abdülmüttalip Bekiri ile birlikte üç can olarak, matemde, sohbette, yemek yapmada ve her türlü hizmette, tekkeye gelen ziyaretçileri ağırlamakta, bir kolektiflik oluşturduk. Hiçbir şüpheye yer olmayacak şekilde görev bölüşümüyle, hem tekkenin tüm günlük işlerini yürüttük, hem de yaşananları birlikte konuştuk, analiz ettik.
Oldukça keskin bir zekâya sahip olan Didar Doko, çok iyi Türkçe’siyle gelen tüm misafirlere, konuklara, şu veya bu nedenle yolu tekkeye düşenlere en ayrıntılarıyla tekkenin tarihini, yaşanan güncel sorunları, Alevi - Bektaşi kimliğinin bir bütün olduğunu, bu inancın değerlerini, Bektaşiliğin tutuculuktan uzak aydın insanların yürüdükleri bir yol olduğunu vurgulu cümlelerle uzun uzun anlatıyordu.
Arnavutça, Boşnakça yanında İngilizce’siyle de yine farklı uluslardan insanlara Bektaşiliğin misafirperverliğini de, nüktedanlığını da gösteriyordu. Empati yeteneğiyle, her ulustan insana kucak açabilen Didar Doko, yöredeki son dönem ünlü mücerret Hüsnü Kemal – Kalender- Baba’nın yeğeni olarak da sık sık Bektaşiliğin evrensel insani yönleri de hatırlatıyordu.
Didar Doko, geçmişi iyi bilen, günümüzü iyi analiz edip, gelecek de tekke üzerinde oynanabilecek oyunları da gören bir sezgisel ruha sahipti. O hiçbir hizmetten kaçınmıyor, ne bir gösteriş, ne bir beklenti, ne bir usanma göstermeden erkeklerin yani er kişilerin yapabilecekleri işleri de yiğit bir şekilde başarıp her şeyin üstesinden geliyordu. Hoşsohbet, lafını esirgemeyen, gerçeği hiçbir insan ayırmadan yüzüne de söyleyebilen, dedikodu yapmayan, mert bir insan olarak Didar Doko, daha önceden de birçok kez bir arada bulunsak da, bu gezimde ve bu sene gerçekten beni en çok şaşırtan bir can sima olarak karşıma çıktı.
Karanlıklar, türlü zorluklar içinde; bilinçli, kararlı, öngörü gücü çok kuvvetli, inancının ilkelerinden taviz vermeden, bu konuda kimseye göz açtırmadan, sözünü sakınmadan söyleyip, eylemiyle bunu gösteren Didar Doko aslında Didar Bacı’dır. Hiç abartısız, bu yiğit insan, Alevi - Bektaşi kadınının inisiyatif alarak, kültür dokularında olan mahir başarıyı çok üstün bir şekilde ortaya serebilmesinin timsalidir.
Evet, çok şükür ki; Alevilik Bektaşilik hala yaşıyor, üstü örtülmek istense de, biraz puslar ardında kalsa da tarihi değerleriyle varlığını sürdürebiliyor. Uyuyanlar, çıkar için asimilasyona biat edenler, sözde erkek olarak kadına baskı yapıp, onu dış kapının mandalı görüp, cemlerde de onun zorla başını örtüp, karanlığa gömmek isteyen sözde Alevi önderleri gözlerini açsınlar, yoksa onlara gözlerini açtıracak nice nice Didar Bacı’lar biraz örtülü kaldıkları yerlerden çıkıp gerçekleri onlara hatırlatmasını bilirler.
Ne diyeyim, sen çok yaşa, var ol Didar Bacı, minaresiz camiye dönüşmeye başlayan her cemevine, özellikle Avrupa’da kahvehaneye dönüşen her Alevi derneğine, asimilasyoncu çabayla işgal edilmek isteyen her tekkeye senin gibi bir “er” bacı lazım…
Aşk ve muhabbet ile kalın…
16 Kasım 2019, Bir Yol Gazetesi
HÜSEYİN ELMAS DEDE'YLE SÖYLEŞİ
ALEVİ GELENEĞİ YAŞATAN GÜL YÜZLÜ
BİR OCAK-DERGÂH İNSANI
HÜSEYİN ELMAS DEDE
(03-11-1959 / Sivas / Hafik / Yalıncak Köyü)
Daha önceden yazılarıyla tanıdığım ama ağırbaşlı kişiliğiyle de uzaktan çok sevdiğim sevgili dedemle özellikle son bir yıldır daha da yoğun bir diyaloğumuz oldu. Tahminlerim çok şükür ki yerinde çıktı. Çünkü artık insan yanılmak istemiyor; yanılmaktan bıkıp usandım ben en azından… Dışından baktım yeşil bir türbe, içine girdim tövbe estağfurullah… İnsanlar da, kurumlar da, yapılar da böyle oldu… Aydınlar, yazarlar, kurum başkanları… Benim için de özellikle dedeler, babalar, ozanlar… Sanatçıları pek saymıyorum. Sesleri beni de büyülüyor, beni de çok etkiliyor, bana da çok şey veriyor… Ama sanatçıların bir bölümü gerçekten Aleviliği bir geçim kapısı yapıp hiçbir emek vermeden, bu kültürü de çok da benimsemeden, para hatırına biraz da Alevi görünüp ya da Alevi hayranı görünüp yirmi-otuz yıldır en iyi para kazanan insanlar oldular…
Dedelerimiz, bizim öz değerlerimiz… Geçmişin o güzelliklerini yaşatan dedeler var mı? Dedelik kurumu gerçekten yaşıyor mu? Bilge, kâmil, dede gibi dedelerimiz halen yol-erkân sürüyorlar mı? En çok merak edilen konulardan birisi. Elbette benim de otuz yıldır peşinde olduğum ana sorulardan birisi…. İşte Hüseyin Elmas Dede, hem bilgili, hem görgülü, hem ağırbaşlı, hem hoşgörülü, hem engin, hem turap, hem kucaklayıcı, hem köklerini bilen, hem ocağının hakkını verirken tüm Alevileri hatta tüm insanlığı kucaklayan bir dedemiz… Onu tanımak gerçek anlamda bir büyük mutluluk; hem insan olarak, hem de bir yol âşığı olarak… İşte diyoruz, deminki soruların yanıtı olarak; evet, gerçek dedelerimiz hâlâ var, gelenek hâlâ yaşıyor, hâlâ çıkar pazarına düşmeden yoloğlu gerçek er kişiler aramızda yaşıyorlar… İyi ki varsın sevgili Hüseyin Dedem! Aşk ola sana ve senin gibi yolu sürenlere, bu geleneği gençlere ve geleceğe taşımanın yükünü çekebilenlere… Hü dost…
AYHAN AYDIN
- Sevgili Dede’m! Sizi daha yakından tanımak istiyoruz. Bize yaşam öykünüzü anlatabilir misiniz?
- Ana doğumum konusunda annemin söylediğine göre, aralık ayının 3. günü doğmuşum; dayım Hüseyin Feyzi Yalıncakoğlu’nun (Yalıncak Tekkesi’nin postnişini ve çok bilge bir insandı) kayıtlarında 1956 tarihi görülüyor. Ama nüfusa göre 03.11.1959 tarihinde, Sivas/Hafik/Yalıncak Köyü’nde doğmuşum.
Yalıncak Köyü’nün şöyle bir özelliği vardır: 1267 tarihinde Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin görevli olarak gönderdiği Seyit Muhammed Nuri yani Yalıncak Sultan adıyla anılan ulu zatın ilk dergâhını oluşturduğu ve bu vesileyle köyü de kurduğu bir köydür. Yaklaşık 800 yıldır Yalıncak Köyü’dür.
Yalıncak, Sultan Hünkâr’ın Çerağcısı ve 5. Halifelik Postu sahibi Pir Eba Sultan’ın oğludur. (Pirep Sultan). Onun da yani Pirep Sultan’ın da Konya’da Molla Sadreddin Konyevi ile ilgili Hünkâr’ın görevlendirmesiyle yolumuzu-erkânımız anlatmak üzere bir görevi vardır. Larende Kapısı denilen yerde de türbesi vardır.
- O zaman köyden bahsedin.
- 1830’lara kadar Yalıncak Köyü tamamen Yalıncak Sultan Evlâtları’ndan müteşekkil idi. 1826’da 2. Mahmut tarafından kapatılan binlerce Alevi-Bektaşi tekkesinden biri olmuştur ve ocak mensupları buradan uzaklaştırılmışlar, çeşitli yerlere dağıtılmışlardır.
Asıl ilk dağıtılma 1401 yılında oluyor. Yıldırım Beyazıt, o zaman Danişmentlerin başkenti olan Sivas bölgesini Osmanlı’ya iltihak etmek istiyor. Bölgede çok büyük çatışmalar yaşanıyor. Yalıncak Sultan evlâtları da 3 kardeş olarak farklı yörelere dağılıyorlar. Birisi Ankara’ya gönderiliyor. Bugünkü Ankara’daki ODTÜ arazisi içinde istimlak edilen Yalıncak Köyü’nü kurar. Kardeşlerden birisi Giresun tarafına göç ediyor. Asıl postnişin kardeş de Divriği’nin Örenik Köyü’ne (Bugün İmranlı’ya bağlı Aydoğan köyü’ne) gidiyor.
Tekke’deki hizmetler Örenik’ten bir süre sonra dönen postnişin aile tarafından 1826 yılına kadar kesintisiz sürdürülmüştür.
1826’da türbe ve tekke yıktırıldıktan sonra yeniden bir tasfiye hareketi olmuştur. Dergâhın çevresindeki araziler, yani dergâha ait araziler boş kalmıştır.
1830’larda Dersim bölgesinden biraz Erzincan’dan, bir aile de Malatya’dan boşaltılmış olan Yalıncak Köyü’ne yerleşmiştir.
Gürlevik Dağı eteklerine yerleşmiş olan Kürmeşli Aşireti, dedeleri olan Ağuiçen Ocağı dedelerinden bir aileyi de birlikte Yalıncak Köyü’ne getirirler. Kürmeş Aşireti önderlerinden İsmail Hakkı Ağa tarafından Seyit Mahmut ve üç oğlu olan Seyit Mehmet Ali, Seyit İsmail, Seyit Hüseyin ile birlikte yol ve erkân hizmetlerini sürdürsün diye getirilen bu aile aynı bizim ailemizdir.
34. ABDAL MUSA ANMA ETKİNLİKLERİ YAPILDI (4-7 TEMMUZ 2019)
34. ABDAL MUSA ANMA ETKİNLİKLERİ YAPILDI (4-7 TEMMUZ 2019)
Etkinlik, Gözlemler, İzlenimler, Eleştiriler…
34. Ulusal, 17. Uluslar arası Abdal Musa Anma Etkinleri, 4 - 7 Temmuz 2019 tarihleri arasında Abdal Musa’nın da türbesinin olduğu Antalya Elmalı Tekke Köyü’nde büyük bir coşkuyla yapıldı. Geleneksel olarak uzun yıllardan beri yapıla gelen etkinliklerde bu sene de birçok sanatçı, ozan sahnede yer alırken, Alevilik’le ilgili paneller de gerçekleştirildi.
Ayhan Aydın
Abdal Musa – Kaygusuz Abdal ve Sürülen Yol…
Alevi Bektaşi düşünce dünyası içinde en önemli sembol şahsiyetlerden birisi olarak kabul edilen Abdal Musa; Osmanlı döneminde, 1326’da Bursa’nın fethinde yer almış, Gazi- Alp Eren kimliğinde bir öncü olarak, Batı Anadolu’da ve Akdeniz Bölgesinde Hacı Bektaş’ın düşüncesini yaymış, bu öğretinin bu topraklarda kökleşmesine sağlamış bir büyük tarihi kişiliktir. Zamanla; bugün türbesinin de bulunduğu yerde dünyanın dört büyük Bektaşi tekkesinden birisi olmuş ve tüm yörenin hayat kaynağı olan Abdal Musa Tekkesi, birçok ozan ve inanç önderinin yetişmesinin yanında, çok geniş tarım arazileri ve hayvancılığıyla da bugünkü sosyo - ekonomik hayatın da temel yapı taşı olmuştur. Abdal Musa – Kaygusuz Abdal ve ondan sonra gelenler bu dergâhta, diğerlerinden farklı olarak sürülen Alevi – Bektaşi erkânıyla da kendine ait bir yol kurmuştur.
Abdal Musa’ya bağlanan ve Alevi Bektaşi dünyasında en üretken ve önemli ozanlardan birisi olarak bilinen, eskiden Alaiye Beyi oğlu Gaybi iken, dergâha intisap edip (bağlanıp) zamanla Kaygusuz Abdal (1341-1444 (Yaklaşık tarih)) olan bu büyük ozanın da varlığı bu tekkeyi daha da bilinir kılmıştır. Rumeli başta olmak üzere birçok yeri gezen, gören ve zamanla kendi yarenleri de oluşan Kaygusuz Abdal’ı Abdal Musa Mısır’a göndermiş, orada bir Tekke kuran Kaygusuz Abdal 1960’lı yıllara kadar Mısır’da da Bektaşiliğin var olmasını sağlayarak tarihi bir misyon üstlenmiştir.
Bugün tüm Alevi Bektaşi dünyasında anılan, öğretesi, çalışmaları, eserleri, sözleri bu toplum üzerinde büyük bir etkiye ve öneme sahip olan Abdal Musa ve ondan ayrılmadan anılan Kaygusuz Abdal, en azından bu dört yüz hanelik köyde sadece ismen değil de, kendine özgü bir cem erkânıyla da yaşatılmaya çalışılıyor.
Her sene Abdal Musa, Kaygusuz Abdal (Türbesi Mısır’da olsa da), Budala Sultan, Mestan Dede gibi ziyaret mekânlarının olduğu Tekke Köyü’nü binlerce insan ziyaret ediyor. Burada kurbanlar tığlanıyor, cemler yapılıyor.
Bektaşilik’te bir halifelik makamı olan, 1826 yılında kapatıldığında büyük bir mal varlığı yanında zengin bir kütüphanesi de bulunan Abdal Musa adına yine burada bir inanç önderi olarak Halifebaba bulunmaktadır. Hüseyin Eriş bugün buradaki inanç önderi pozisyonunda hizmetlerini sürdürmektedir. Geleneksel etkinliklerini, cemlerini yapan yöre insanı Abdal Musa- Kaygusuz Abdal’ı adını yaşatmakta, onlar adına aksatmadan erkânlarını sürdürmektedirler.
Anma Etkinlikleri
Abdal Musa felsefesine uygun bir şekilde, onun öğretisini yaşatmak ve tanıtmak amacıyla Abdal Musa adına her sene bir etkinlik yapmak geleneğin bir devamı olmuştur. Alevi Bektaşi inanç ve kültür dünyasının değerlerini yaşatmak, insanları bir araya getirmek, birlik kurmak, aynı zamanda bu öğretinin dışındakilere bu yolun değerlerini tanıtmak, anlatmak, insanları kaynaştırmayı da amaçlayan Abdal Musa Anma, Kültür ve Sanat Etkinlikleri her yıl sadece Türkiye’den değil dünyanın da birçok yerinden gelen binlerce insan tarafından anılır olmuştur.
Bu sene de aynı düşünceyle Tekke Köyü Abdal Musa Kültürünü Araştırma Derneği tarafından anma etkinlikleri yapılmıştır.
5 Temmuz 2019, Cuma
Alevi Bektaşi İnancında Abdal Musa ve Kaygusuz Abdal isimli panel Abdal Musa Sultan Kültür Merkezi, Zeynel Gündoğan Konferans Salonu’nda yapıldı.
Panele; Alevi İnanç Birliği Vakfı (AİBV) Genel Başkanı Faruk Ali Yıldırım, AİBV. Kadın Meclisi Başkanı Gönül Akkuş, AİBV. Ozanlar Başkanı İrfani Yıldırım, Adıyaman İmam Hüseyin Derneği Başkanı Hüseyin Alagöz, Bolu İzzet Abant Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yaman, Abdal Musa Dergâhı Postnişini, Halifebaba Hüseyin Eriş, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahin Filiz konuşmacı olarak katıldılar.
Akşam ise; Anfi Tiyatro’da, Devrim arkadaşımızın sunuculuğunda, İlke Türkdoğan- İhsan Güvercin, Seval Eroğlu, Ali Sağlam, Binali Yıldırım (Mansuri), Yılmaz Abuzer (Âşık Kederi), Haydar Kaya, Teberik Düzgün, Mustafa Sayılır, Cevahir Çokbilir, Naciye Çokbilir, Divriğili Ozan Mehmet Gökçe, Selahattin Dündar, Hüseyin Kalkan, Ali Cevat Çiftçi gibi birbirinden değerli ozanların, sanatçıların yer aldıkları dinletilerde deyişler söylendi, semahlar dönüldü.
Çekim: Antalya’dan etkinliğe katılan Murat Koyun arkadaşımızın video çekimleri de youtube’da yayınlandı, emekleri var olsun: Abdal Musa Anma Şenlikleri 2019 Video: Antalya Jimmy Jib Murat KOYUN
6 Temmuz 2019, Cumartesi
Alevi Bektaşi İnancında Kadının Yeri isimli panel yine Abdal Musa Sultan Kültür Merkezi, Zeynel Gündoğan Konferans Salonu’nda yapıldı. Panel iki bölüm halinde gerçekleştirildi. Araştırmacı – Yazar Ali Aksüt’ün yönettiği ve Halk Kültürü Araştırmacısı Öznur Tanal, Güvenç Abdal Araştırma Eğitim Kültür ve Tanıtma Derneği Başkanı Sakine Dağıdır, Tahtacı Sibel Gezen’in konuşmacı olarak katıldıkları ilk bölümden sonra ikinci panel de yapıldı. Öznur Tanal’ın yönettiği bu panelde de Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Başkanı Gülizar Cengiz, Araştırmacı – Yazar Birsen Temir Saraç konuşmacı olarak katıldılar.
Etkinlik Resmi Açılışı ise, akşam saatlerinde saygı duruşu ve istiklal marşının söylenmesiyle başladı. Tekke Köyü Abdal Musa Kültürünü Araştırma Derneği Başkanı Ali Eriş, Köy Muhtarı Fehmi Durma, Antalya Valisi Münir Karaloğlu konuşmalar yaptılar. Ali Koca babanın gülbengi ve hayırlısı, Tekke Köyü semahının dönülmesiyle etkinlikler devam etti. Devrim Aşkın Karasoy isimli arkadaşımızın sunuculuğunda İlke Türkdoğan, Serpil Efe gibi sanatçılar sahne aldılar.
Devamını oku: 34. ABDAL MUSA ANMA ETKİNLİKLERİ YAPILDI (4-7 TEMMUZ 2019)
Sivas Katliamı Bir Kez Daha Lanetlendi
Sivas Katliamı Bir Kez Daha Lanetlendi
2 Temmuz 2019, Salı
Yurt içi ve Yurt dışından gelen binlerce kişiyle; tüm Alevi Bektaşi kurum başkanı ve temsilcileri, CHP ve HDP milletvekilleri, aydınlar, sanatçılar tarafından Madımak can kıyımında hayatlarını kaybedenler; Sivas Cumhuriyet Meydanı'nda yapılan gösteriyle bir kez daha anıldılar.
Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, Anadolu’yu ozanlarıyla ve altın başaklarıyla besleyebilen Sivas’ta çağdaş Türkiye’yi yıkmayı hedefleyen tertiplere karşı, hoşgörü, barış, sevgi dili tüm gün boyunca sürdü.
Bebek arabalarıyla alanlara gelen, elinde umutla, kardeşlik duygularıyla, eşiyle, dostuyla alanlara gelen genci yaşlısı binlerce insan bu ülkenin güzel yarınlarının teminatı olarak hep bir ağızdan, bu barbarlığın unutmayacağını, SİVAS ŞEHİTLERİ’nin ölümsüz olduklarını haykırdılar.
Yeryüzü insanlık tarihinin en kara günlerinden, planlı, programlı bir şekilde ülkemizde karanlık bir tertip sonucunda, binlerce gözü dönmüş, kışkırtılmış ve bir kısmı daha önceden hazırlanmış bir güruh tarafından 2 Temmuz 1993’de Sivas Kıyımı yapılmıştı.
Barış ve kardeşlik için Sivas’a giden aydınlar, aydın yürekler Sivas’ta Madımak Oteli’nde kanlı bir tertip sonucunda katledilmişti.
33 güzel yürek, ölümsüz can, zalimlerin elinde yok edilmek istenmişti. Ama onların türküleri, deyişleri, şiirleri, semaha duran sevgi yürekleri sonsuza kadar bu evrende yaşamaya devam edecek…
Onlar ırkçı, barbar, gerici bir zihniyet tarafından, emperyalizmin uşaklığını yapan güçler tarafından bedenen yok edilseler de, ruhlarıyla, eserleriyle, güzellikleriyle birer ölümsüz ve sönmez meşale olarak evrende insanlığın önünü sonsuza kadar aydınlatmaya devam edeceklerdir.
Sivas Katliamını her kimler yapmışlarsa onun ağırlığı altında ezilmeye mahkûm olmuşlar, insanların sevgi çağlayanı, barış idealleri bu faşist tertibi yenerek onların gerçekten de kanla beslenen karanlıklarla örmek istedikleri dünyayı umuda çevirebilmiştir.
Ne yazık ki katiller yıllar yılı korunmuş, o katillerin avukatlığını yapanlar ise bundan prim kazanmışlar, Türkiye’de maalesef önemli mevkilere gelebilmişlerdir.
Aydına düşman, düşünen insana düşman, Aleviye düşman, Kürde düşman, ilericilere düşman, bir baskıcı kafa bugün halen ülkemizi yöneten bir kafa iken, yüzyıllardır bir arada yaşayan Anadolu insanı bu yanlışları onaylamamaktadır.
Halk kendi kendine bırakılsa, kasıtlı olarak yönlendirilmese, kendisine bilimsel, güncel gerçek bilgiler verilmiş olsa, hiçbir zaman da bu karanlıklar tekrarlanmayacaktır. Zorlamayla, kışkırtmayla, tertiple bir plan sonucu bunlar yapılmaktadır. Devlette demokrasi, özgürlük, adalet, tarafsızlık, tüm vatandaşlarını kucaklama, çağdaşlık, bilimsel eğitim, gerçek bir laiklik gibi erdemler olmadığı için bu bataklıkta insanlarımız debelendirilmeye devam etmektedir.
Tüm dileğimiz, totaliter kafaların, muktedirlerin, despotların, faşist artıklarının gerek bu ülkenin başından, gerekse de ülkedeki tüm kurum ve kuruluşların yönetimin gitmesidir.
Onca okumuş, tarafsız, gerçekten hizmet edebilecek, gerekli eğitimi almış, donanım sahibi genç beyinler varken, hasta ruhlu, koltuk sevdalı, menfaat sahibi insanlar bizleri yönetmektedir. En acısı da budur. En büyük dileğimiz Türkiye’nin önünü açacak, böylesine utanç duyacağımız, varlığımızı yok etmeyi hedefleyen oyunların, tertiplerin bir daha yaşanmamasıdır.
Muhabbet ehline saygılarımla…
Ayhan Aydın
İkili Görüşmeler…
2 Temmuz 1993 Sivas Madımak Katliamı için geldiğim Sivas ziyaretimde benimle candan ilgilenen Cem Vakfı'nın emektar genç başkanı Ünal Karataş ve yönetim kurulu üyelerine içten teşekkür ederim. Gençlerimizin önü açılsın onlara fırsat verilsin.
2 Temmuz 2019, Salı
Yaşayan Tarih Gülşen Ana'yla Doya Doya Sohbet...
Aslen Damal'lı bir kökten olup Sivas Yıldızeli Davulalan (söyleşide ne hikmetse en az on kez Davutalan deyip durdum) Köyünden Muhammed Avni'nin oğlu Hüseyin Dede'nin kızı olan Gülşan Ana Gözükızıl Ocağı'nın tabiri caizse yaşayan efsane isimlerinden birisi.
Alevilikle ilgili, kökleri, köyü, ocağı, Sivas'taki Aleviler konusunda bilgileriyle yaşayan kültür hazinesi olan Ana Sultan'la Banaz'da başlayıp Sivas merkezdeki evinde saatler süren söyleşimiz, görüntü kayıtlarımız oldu.
Aynı zamanda Gazeteci - Yazar Kelime Ata arkadaşımızın da annesi olan gül yüzlü anamız, ayrıca her birisi birbirinden güzel nefesler, mersiyeler de söyledi.
Gülşan Ana'dan ve Analarımızdan Alevi toplumu olarak daha çok yararlanmamız, bu tip derleme çalışmalarına ara vermeden devam etmemiz gerekir.
Büyük çileler çekmelerine rağmen, her zaman olgun, sabırlı analarımız bir ölçüde de Alevi belleğinin temel taşıyıcılarıdır.
Emekleri ve varlıkları önünde saygıyla eğiliyoruz...
Youtube’da yayınlayacağım…
3 Temmuz, Çarşamba
Sivas'tan Antalya'ya vardık. Can dost halk ozanı-sanatçı, çok sevgili İlyas Şimşek'e mihman oldum. Her daim önü açık ve aydınlık olsun, ailesi ve sevenleriyle özü gibi bir ömür sürsün.
Murteza Demir’in Sivas Kıyımı Konuşması
2 Temmuz Pir Sultan Abdal Kültür ve Eğitim Vakfı önceki başkanı, Yazar Murtaza Demir Antalya Muratpaşa Belediyesi Kültür Merkezi'nde Sivas Kıyımıyla ilgili konuşma yaptı. Bu etkinliği Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Antalya Şubesi organize etti. Murteza Demir hem olayın tanığı olarak, hem de kurum başkanı olarak detaylarıyla Sivas Katliamı’nda yaşadıklarını çok canlı bir şekilde dinleyenlere anlattı…
4 Temmuz, Perşembe
Halk Ozanı, Sanatçı İlyas Şimşek (Kulcan) ile söyleşi, doyasıya bir sohbet, muhabbet eyledik, Antalya Kaleiçi Hasanağa'nın yerinde. Yaşamından, ozanlık geleneğinden, Antalya’dan, Antalya’da Alevi örgütlenmesinden konuştuk. Verimli bir söyleşi oldu. Youtube’da yayınlayacağım…
30. Pir Sultan Abdal Anma- Kültür ve Sanat Etkinlikleri 29-30 Haziran 2019 Alevi Anma Etkinlikleri İçin Anadolu Yollarında (28 Haziran – 9 Temmuz 2019) Alevi Anma Etkinlikleri İçin Yollara Düştük… Yolumuz için yollara revan oluruz, cümle âlem dost olur
-
30. Pir Sultan Abdal Anma- Kültür ve Sanat Etkinlikleri
29-30 Haziran 2019
Alevi Anma Etkinlikleri İçin Yollara Düştük… (28 Haziran – 9 Temmuz 2019)
Yolumuz için yollara revan oluruz, cümle âlem dost olur bize. Yeter ki Sivaslar olmasın; insan insanı yakmasın, insan insana zulmetmesin, kimse kimseyi bir görmesin, ayırmasın, dostluklar, gönüllerde birlikler gerçek olsun...
Ulu ozan Pir Sultan Abdal anısına geleneksel olarak yapıla gelen Pir Sultan Abdal Anma, Kültür ve Sanat Etkinlikleri bu sene de büyük bir katılım ve coşkuyla, Ozanlar Piri Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı yöre olan Yıldızeli Banaz Köyü’nde yapıldı.
Sivas Yıldızeli- Banaz Köyü, Topuzlu Mevkii’ne gelen yüzlerce can; Alevi Bektaşi Öğretisinin sergilendiği, barış, dostluk ve kardeşlik dolu bir atmosferde, birbirinden değerli konukların da katılımıyla bir sene sonra tekrar bir araya gelmenin mutluluğunu yaşadılar.
Alevi dünyasının en önemli ozanlarından bu arada, Türk Halk Edebiyatı’nın temel taşı olan ozanlık geleneğinin büyük şair Pir Sultan Abdal, Anadolu başta olmak üzere geniş bir coğrafyada Türkçe düşünen toplulukların da ortak büyük bir değeridir. Aynı zamanda Alevi Bektaşi Yolu’nun en önde gelen Yol Önderlerinden de birisi olan Pir Sultan Abdal, Aleviliğin tüm değerlerini deyişlerinde işleyerek bu öğretinin temellerinin gelecek kuşaklara aktarılmasında da öncü bir rol oynamıştır.
Hemen her konuda şiirler yazan Pir Sultan Abdal, aynı zamanda yaşadığı on altıncı yüzyılın tüm zengin dil özelliklerini şiirlerinde barındıran ve nihayetinde haksızlıklara boyun eğmeyen, yolundan, öğretisinden, inancından ödün vermediği için ölümsüzlük mertebesine ulaşan bir sonla, Alevi Bektaşi düşüncesinin bugünlere ulaşmasında da öncü ve büyük bir rol üstlenmiştir.
Onun adına yola çıkan; barış için, insanlığın ortak büyük değerleri için Sivas’ta bir yürek halinde cem olmaya gelen 33 aydın yüreğin 2 Temmuz 1993’de, yobaz bir güruh tarafından katledilmesiyle, yapılan etkinlikler bir başka anlam ifade eder olmuş; Pir Sultan Abdal bu sefer yüzyıllar sonra kendisiyle aynı kaderi paylaşan yoldaşlarına önder olmaya devam etmiştir.
Uzun yıllardan beri 2 Temmuz Pir Sultan Abdal Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından organize edilen etkinliklere bu sefer aynı şekilde uzun yıllardan beri çok önemli çalışmalar yapan Türkiye’deki en önemli Alevi kurumlarından birisi olan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği de ev sahipliği yapmıştır.
Topuzlu Mevkii’ndeki Pir Sultan Abdal ve Sivas Şehitleri Anıtları önündeki anmalarda yapılan konuşmalarda, katılımcılar her şeye rağmen sevgi dilini kullanmakta ısrarcı olacaklarını, çünkü kendilerinin her zaman tüm dünyada ve yurdumuzda barışı istediklerini vurguladılar.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Gani Kaplan, 2 Temmuz Pir Sultan Abdal Kültür ve Eğitim Vakfı Başkanı Muharrem Yılmaz, Alevi Bektaşi Federasyonu adına Genel Sekreter Müslüm Metin,2 Temmuz Vakfı önceki başkanları Murteza Demir, Emel Sungur; Sivas Kıyımında canlarını yitiren Metin Altıok’un kızı ve eski milletvekili Zeynep Altıok, Büyük Ozan Nesimi Çimen’in oğlu, sanatçı Mazlum Çimen hep aynı şeye vurgu yaparak, katliamların, kıyımların bu ülkeye büyük zararlar verdiğini, barışın ve kardeşliğin bu topraklarda egemen olmasının ortak bir bilinçle mümkün olabileceğini söylediler.
Sunuculuğunu Zafer Akkuş’un yaptığı etkinlikte iki gün boyunca değerli sanatçılar Muharrem Temiz, Mazlum Çimen, Gülseven Medar, Deniz Türkan başta olmak üzere tüm sahne alanlar, deyiş söyleyenler, semah dönenler, dua verenler Pir Sultan Abdal felsefesine yakışır bir şekilde bu kültürün öz değerlerini yansıtan eserleri seslendirdiler, konuşmalar yaptılar.
Akademisyenler; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Ali Murat İrat ve Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Zeynep Oktay Uslu’nun katıldıkları, Yazar Ayhan Aydın’ın yönettiği panelde de hem tarihsel, hem de güncel olarak Aleviliğin değerleri ve sorunları konuşuldu. Zeynep Oktay Uslu Ulu Alevi Bektaşi ozanlarından Kaygusuz Abdal hakkında aydınlatıcı bilgiler sundu. Uslu, Alevi Bektaşi düşünce dünyasının en önemli ve üretken ozanlarından Kaygusuz Abdal’ın eserleri, dünya görüşü ve etkisi üzerinde dudu.
Ali Murat İrat ise Alevilerin günümüzdeki yaşadıkları sorunlar; kuramsallaşma, devletle ilişkiler karşısında Alevilerin karşılaştıkları problemleri ve Alevilerin bu konudaki çıkmazlarını ortaya koyan güzel bir konuşma yaptı. Ali Murat İrat, Alevilerin çözümü başka yerlerde aramamaları gerektiğini, kuramların ve aydınların ortaklaşa sorunları birlikte çözememelerinin, devlete veya başka yapılara muhtaç kalmalarının her zaman kendilerine zarar vereceğine vurgu yaptı.
Yüzyıllardır yolumuzun gerçek yaşatıcıları olan halkımızın kalplerindeki arı, duru duygularla, kurum temsilcilerinin, Sivas şehitlerinin yakınlarının, sanatçıların, ozanların, dedelerin varlığıyla belki de en temiz, en yalın ve amaca uygun bir etkinlik yapılmış oldu.
Pir Sultan’ın yolundan giden, erenlerin, ozanların yolundan giden Aleviler tüm güzellikleriyle birer barış insanı olduklarını, bu yurdun samimi inanmış insanları olduklarını, bu yurdun en az burada yaşayan diğer insanları kadar yerli sahipleri olduklarını, bu ülkenin kültürünün mayası olduklarını, hoşgörü dolu, sevgi dolu bir dünya istediklerini bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldular.
Ben de her zamanki gibi amatör olarak yüzlerce fotoğrafla hem etkinliği, hem Banaz Köyü’nü, hem de Topuzlu Mevkii’ni fotoğrafladım, çeşitli çekimler ve söyleşiler gerçekleştirdim. Bunlar geleceğe taşınacak, belleğimizi yaşatacak kayıtlar oluyor… İmkanlar olsa da daha çok üretimde bulunabilsem…
Gelecek sene tekrar bu sevgi pınarından içmek, bu dostluk kervanında yer almak dileğiyle, emeği geçen herkese selam ve sevgiler olsun…
Ayhan Aydın
Diğer Makaleler...
- 22. Geleneksel Topçu Baba Anma Etkinlikleri Yapıldı 15 Haziran 2019
- AHMET YESEVİ'DEN ŞAH HATAİ'YE, TÜRKİSTAN'A SEYAHAT
- MAYIS 2019 HABER, YORUM, BAZI GEZİLER
- ELLİNCİ YAŞ ŞİİRİ
- BİR GENÇ - ŞİİR
- Şiran Yeniköy'de Kullanılan Bazı Kelimeler
- Balkanlar’da Türkler, Aleviler, Bektaşiler
- Bulgaristan ve Yunanistan’da Dergâhlar Çevresindeki Ozanlar
- MUZAFFER BAL'DAN ETKİLEYİCİ BİR GÖÇ HİKAYESİ
- Geleneği Yaşatanlar, Etkinlikler Mart 2019