AKADEMİSYEN KEMAL AKGÜN'LE SÖYLEŞİ
KEMAL AKGÜN
AKADEMİSYEN
Uzun yıllar özel sektörde yöneticilik yaptı. Üniversitelerde dersler verdi, özel şirketlerde ve devlet kurumlarında danışmanlık hizmetlerinde bulundu, iletişim teknolojileri alanında oldukça güzel hizmetleri oldu. Alevi sivil toplum kuruluşlarına da gönüllü olarak danışmanlık hizmetleri verdi ve vermeye devam ediyor. Sevip saydığım, görüş ve düşüncelerini, çaba ve çalışmalarını önemsediğim çok sevgili hocamız Kemal Akgün’le Can Tv.’de yaptığım söyleşinin yazılı metnini sizlerle paylaşmanın yararlı olacağını düşündüm.
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum…
AYHAN AYDIN
Can TV’nin cana can olan izleyicileri, emektarları, sevgi, dostluk, barış ve kardeşlik idealleriyle yayıncılığımızı sürdürüyoruz. Evet, dostlar, Erenler Katarı, dedelerimizin, babalarımızın, ozanlarımızın ve bu yolu bize getiren bilge insanlarımızın izini sürüyor.
Sevgili dostlar, bugün de çok değerli bir konuğumuz var. Akademisyen aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarında hizmet yürütmüş, araştırmacı kimliği olan, kendisi her ne kadar mütevazılık yapmış olsa da, uzun yıllar boyunca da söyleşiler yaparak dedelerin bilgilerini derleyip toparlamış ve bunlardan da gerçekten şimdiden merak ettiğimiz bir eser hazırlığı içerisinde olan gül yüzlü bir üstadımız, hocamız Kemal Akgün. Hoş geldiniz programımıza efendim.
Hoş bulduk.
Nasılsınız hocam?
İyiyim, sizi gördüm, daha da iyi oldum.
Evet, ayağınızın tozuyla tabiri tam gerçekçi oldu. İtalya’da yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Tabi Türkiye’yle içli dışlısınız ama en azından uzun aylar oradasınız.
Doğru.
Dün akşam geldiniz, programımıza konuk oldunuz. Değerli üstadım, hocam. Siz zaman konusunda bize ders veren bir insansınız.
Estağfurullah.
Estağfurullah ama gerçekten zaman nakittir kavramından dolayı değil, zamanın da dünyadaki her şeyin de kullanımında hem yaşamı hem bir başka insanı düşünmemiz gerektiğini vurguluyorsunuz. Daha önceki birçok söyleşimizde, sohbetimizde bu güzel, erdemli görüşlerinizden yararlandık. Biz de zamanımızı daha verimli değerlendirelim ki sizden daha fazla istifade edelim. Bu 45 dakikalık program içerisinde Aleviliğe gireceğiz, Alevilik nedir, Aleviliğin tabii ki birçok boyutu var. Bâtıni yorum, tasavvufi yorum dediğimiz yorumları var, bu konulara gireceğiz. Teknoloji sizin olmazsa olmazınız, temel uzmanlık alanınız. Aleviler ve teknoloji konusuna gireceğiz, gençlere gireceğiz, gençler çok çok önemli. Geleceğin dünyasını bugünden kuracaksak bazı şeylerde de planlı, programlı olmak zorundayız. Alevi toplumu yüzyılların birikimini bu güne kadar çok güzel getirmiş olsalar da son yıllarda kendilerinin de ön görmediği şeyler oldu. Kentleşme, kent ortamında, şehir ortamında Alevilerin de durumları, örgütlenmede yaşadıkları bazı problemleri de tartışmaya çalışacağız.
Evet, sevgili dostlar, gerçekten de değerli hocamızı çok seviyorum, saygı duyuyorum. Çünkü engin yürekli bir insan, kendisi kültürümüzden, özümüzden de gelen bir insan. Tahtacı kültüründen beslenmiş bir isim hatta ataları hani tabiri caizse biz ona da gireceğiz Aleviler ve milliyetçilik kavramı, milliyetçilik kavramı bizde yok. Irklar üstü diyoruz ya hani hoşgörünün, hümanizmanın mayalandığı topraklarda yaşayan toplumuz. Fakat Aydınoğullarından geliyor aile geçmişi. Anadolu’nun, köklü uygarlıklar, medeniyetler yatağı Anadolu’nun da önemli bir tarihi dönüm noktası. Dolayısıyla bütün bu birikimlerden bize neler süzülecek, özellikle gençlerimize biraz daha fazla hitap edelim diyoruz.
Değerli hocam siz Aleviliği nasıl tanımlıyorsunuz, nedir Alevilik? Böyle başlayayım.
Şimdi, ben de çeşitli yerlerde, bu sosyal ağlarda olsun, bazı sohbetlerde olsun, Alevilik ile ilgili çok değişik tanımlar görüyorum. Bir kere kelimelere çok fazla takılmamak gerektiğini baştan söyleyeyim. Buna rağmen Alevilik kelimesini tekrar yeniden tarif etmek istiyorum. Çünkü Alevi kelimesi tamamen Arapça bir kelime. Belki bunun ayrıntılarını yazılı olarak söylemek daha kolay ama gündelik dilde daha kolay anlaşılsın diye söylüyorum. Batı dillerinde Kemalist, Marksist gibi eklerle yapılan tanımlama Türkçe’de işte Kemalci, Marksçı, Leninci gibi kelimelerin sonuna eklediğimiz ci ekiyle Arapça’da sonuna şapkalı –i ya da, son harfi sesli harfse son harfi e yapıp –vi ekleyerek yapılıyor. Alevi, Musevi, İsevi gibi. Alevi kelimesi Ali taraftarı demek. Bu kelime anlamı olarak böyle: Daha sonra bu Ali taraftarı Hz. Ali’yi destekleyen çeşitli kesimler tarafından kullanılmış. Ama orada bizin yaptığımız ciddi hatalardan bir tanesi Alevi olan bir tek biziz, bu kelime sadece bizim tarafımızdan kullanılır ve en doğrusunu biz biliriz anlayışı o kadar yaygın ki dünyada kendisine Alevi diyen başkaları olduğunun bazen farkında bile olmuyoruz. Aslında bu benimde sonradan fark ettiğim bir şey oldu. Uluslararası bir toplantıda Hintlilerle konuşurken bir konu açıldı. “Bizim orada da Aleviler var”, dediler. Ben Hindistan’da, Afganistan’da Aleviler olduğunu o güne kadar fark etmemiştim. Sonra araştırdım. Fatımi devleti diye bildiğimiz ya da Hasan Sabbah diye bildiğimiz, yani herkesin kolaylıkla aklına gelebilecek olan tanımlardan İsmaili diye bildiğimiz bir kesim var. Karmatiler, İsmaililer diye bildiğimiz, Fatımiler diye bildiğimiz, bunlar kendilerine Alevi diyorlar. Ve Hindistan taraflarında, Afganistan taraflarında yaşayan taraftarları da kendilerini Alevi olarak tanımlıyorlar.
Bunun dışında kendimizi hep ayrı olarak gösterdiğimiz Şiiler farklıdır, Aleviler farklıdır, biz onlardan değiliz gibi tanımlar koymaya çalıştığımız kesimler, işte Nusayriler, Caferiler olsun dünyada Alevi olarak bilinirler, işte buna benzeyen Dürziler, yine İsmaililerin devamı olan Dürziler de Alevidir. Ama biz Alevi dendiğinde Anadolu Aleviliği diye tarif etmemiz gereken bir kesimiz ve “biz Aleviyiz ve bizden başka Alevi yoktur” diye tarif eden bir yanlışlık içerisindeyiz.
Bir geriye dönersem Alevi Ali taraftarı demek. Buradan devam edebilirim. Bunun dışında yapılan o diğer tanımları çok fazla ciddiye almıyorum, dikkate almıyorum. Her inanç bir başka inançtan etkilenmiştir. Etkilenmiş olmak çok da kötü bir şey değil çünkü insanlık birikimlerini böyle oluşturuyor. Bunu bir kenara koyuyorum. Eğer Anadolu Aleviliği diye biraz daraltarak, yani bizim Türkiye’de Alevilik dediğimizde ilk akla gelen ya da Balkanlar’da, Türkiye’de yakın coğrafyada tarif ettiğimiz Alevilikten bahsederken şunu çok dikkate almak gerekiyor. Bir kere Sünnilikte de geçerli, bütün inançlarda da geçerli olan bir tanımdan bahsedeceğim ama Sünniler bunu biraz daha iyi tarif etmişler. İnancı dikkate alırken üç tane yaklaşım var. Genel olarak üçe ayırıyorlar, dörde ayıran da var ama üç bana daha doğru geliyor. Bir tanesi Kuran-ı Kerim kutsal kitap, Hz. Muhammed’in söylediği sözler hadisler ve onun yakın çevresindeki insanların yaptığı davranışlar. Sadece bunlarla sınırlıyız diyen bir kesim var. Bunlara bazen nakilci deniliyor, bazen de selefi deniliyor. Bunlar bir bilgi Kuran’da hadiste yoksa, Hz. Muhammed’in yakın çevresindeki insanlar tarafından böyle bir yorum yapılmamışsa başka yeni bir yorum yapılmaz deyip kestirip atan bir kesim. Bu birinci kesim.
İkinci bir kesim daha var. Bunlar Kelamcılar diye bildiğimiz, zamana göre, coğrafyaya göre, topluma göre, yeni çıkan problemlere göre asıl amacı, asıl yorumu kaybetmeden yeni yorumlar geliştirebiliriz, yeni tarifler yapabiliriz, yeni çözümler geliştirebiliriz, aklımızı kullanmamız gerekir diyen bir kesim var. Bunlar da Kelamcılar. Bunlara akılcılar da deniliyor. Aslında bugün dört Sünni mezhebin hepsi de Kelamcı kesimden gelmektedir.
Başlangıçları öyle ama bu günün dünyasında onlar da kendilerine daha yakın hissettikleri için, kolaylarına geldiği için, çünkü akıl kullanmak biraz zorlayıcı bir şey, onun yerine onlar da ya hu bu Kuran’da var mı, hadislerde var mı sorusunu sormaya başlayınca onlar da artık Selefiliğe doğru gitmiş durumdalar.
Üçüncü bir kesim daha var. Bunlar da diyor ki tamam, Kuran’a da bakalım, hadislere de bakalım, o dönemlerde yapılanlara da bakalım ama aklımızı da kullanalım. Başka bir şey daha var, insanı ayıran çok önemli biri özellik var. Sezgilerimiz, bilgi birikimimiz, yaratıcı zekâmız, işte ilham dediğimiz, vicdan dediğimiz başka bir şey daha var, iç sesimiz var. Bu da tasavvufi, batıni, ezoterik dediğimiz yorum. Bunlar diyorlar ki diğerlerini de dikkate alalım ama biz de, Tanrı’dan ayrı değiliz. Bize de vahiy gelebilir. Bir bilim adamına, bir aydına, bir veliye, bir peygambere vahiy gelir. Vahiy dediğimiz şey zaten geriye dönersek, Alevilikte biz Selefilerden farklı olarak, insanın dışında bir Tanrı’yı düşünmediğimiz için onun bizimle birlikte olan bir Tanrı var. Kutsal ayetlerde sık sık söylenen bir şey vardır. “Tanrı insanın ağzından konuşur, insanın gözünden görür, insanın kulağından duyar.” Böyle olduğu için de biz de kendi iç sesimizle bunları söyleyebiliriz, bir şeyler keşfedebiliriz ve geliştirebiliriz diyen bir kesim var. Bu da tasavvufi görüş. Bunu başka bir şeyle bağlayacağım. Ben üniversitede yönetim-bilişim sistemleriyle ilgili ders anlatırken Amerika’da kullanılan kitapları kullanıyordum. Kitaplardan bir tanesinde bilgiyi, yapay zekâ, bilgi toplanması ile ilgili konuları okurken, bilgiyi sınırlandırmada buna benzer bir sınıflandırmanın aynısını gördüm. Çok benzer bir şekilde, bu da demek ki işin içinde bilgi olduğu zaman, bir şeyi öğrenmek istediğiniz zaman ilk yapacağınız şey inanmak. İnanmak deyince ilk aklınıza gelen şey bir inanç, dine inanmak olarak aklınıza gelmesin.
Düştüm Aşılmaz Denen Karlı Dağlara
Düştüm Aşılmaz Denen Karlı Dağlara
Düştüm aşılmaz denen karlı dağlara
Yollarımı dost hasreti bağlar mı?
Yana yana hicranımı döküp ağlasam
Yar gelip yanıma yaremi bağlar mı?
Bir yaralı ceylan oldum koşar dururum
Feryat figan edip ilden ile konarım
Dönüp dönüp kaderime ağlarım
Mihman dost olan yaremi bağlar mı?
Yana yana kül olmadan öleyim
Erenlerin ulu katarına varayım
Ben de bir gün o vuslata ereyim
Evliyalar durup yaramı bağlar mı?
Hasret dedim, sıla dedim, yurt dedim
Diyar diyar aşk badesi iç dedim
Gel kendini ara bul Cevheri’m dedim
Bir er kişi gelip yaramı bağlar mı?
Ayhan Aydın
24 Aralık 2019
Cevheri mahlası, bir mana âleminde gül yüzlü canlar canı, gönüller sultanı Ali Kaykı tarafından bana verilen bir mahlastır. Geçen sene Fransa Strazburg’da gül yüzlü çok güzel dostlar arasında yaşadığımız o ölümsüz muhabbetleri hiçbir zaman unutamam… Dostluk ve gönül kapılarını açan güzel canlara, aşk olsun…
Seyyid Nesimi Anıldı
Seyyid Nesimi Anıldı
Büyük Alevi ozanlardan Seyyid Nesimi, Düşler Dünyası Sanat Topluluğu tarafından, 14 Aralık 2019 Cumartesi günü, Karacaahmet Sultan Dergâhı’nda düzenlenen bir önemli etkinlikle anıldı.
Anmada, Prof. Dr. Armağan Elçi, Gazeteci Ali Naki Özkan, Yazar Ayhan Aydın, Yazar Şah Hüseyin Şahin birer konuşma yaptılar.
Sunuculuğunu Şair İsmail Aydoğmuş'un yaptığı etkinlikte Karacaahmet Sultan Dernek Başkanı Muharrem Ercan Dede, Halk Ozanı - Yazar - Yayıncı Adil Ali Atalay (Vaktidolu), Ali Baba Pir Feyz. Efendi Dernek Başkanı Yahya Aslandaş Dede de günün önemiyle ilgili halkı selamlayan birer konuşma yaptılar.
Etkinlikte halk ozanlarımız, sanatçılarımız gerek Seyyid Nesimi'den, gerek Kul Nesimi'den, gerekse de ulu ozanlardan ve kendi yazmış oldukları şiirlerden örnekler sundular.
Hakk Muhammed Ali aşkıyla dönülen semahlarla birlikte gönüllerin birlendiği güzel bir etkinlik nihayetlendi.
Etkili şiirleri çok geniş bir coğrafyada Alevi – Bektaşi Yol ve Öğretisi’nin yayıldığı ocaklarda, tekke ve dergâhlarda söylenip, ismi ölümsüz ulu ozanlardan birisi olmasını sağlayan Seyyid Nesimi 1416 (1418/19) tarihinde katledilmişti. Hurufilik etkinsinde kalsa da, kendi özgün kimliğiyle batini İslam Yolu’nun öncü isimlerinden birisi olmasını sağlayan ve “Enel Hakk” düsturunu dile getiren dizelerinde insanlığın evrensel değerlerini de yakalamış olan Seyyid Nesimi, kendisinden önceki ozanlardan etkilendiği gibi kendisinden sonraki ozanlar üzerinde de önemli etkiler bırakmıştır.
Görüşlerini, düşüncelerini korkusuzca dile getirip, bunun bedelini en ağır şekilde ödemiş olan ve derisi yüzülerek Suriye Halep’te katledilen Seyyid Nesimi, geniş halk kesimleri tarafından bu arada İran’da, Azerbaycan’da, bugün de her daim sevgi, saygı ve muhabbetle anılmaktadır. Türbesi de Halep’de Halep kalesinin karşısındadır. Ama maalesef büyük bakımsızlıklar içindedir.
Ozanın 650. Doğum Yılı olarak kabul edilen bu sene de Seyyid İmadeddin Nesimi’ye saygı anlamında yapılan bu etkinlik Alevi Bektaşi dünyası için de önemli oldu.
Alevi Bektaşi toplumu kendi değerlerini tanıdıkça, görüş ve düşüncelerini, eserlerini yaşattıkça kendileri de geleceğe doğru yol alabilirler.
Bu vesileyle katılımcı geniş kitleye Seyyid Nesimi’nin yaşamı, eserleri, mücadelesi ve yaşadığı devrin özellikleri hakkında bilgilerin sunulması çok yararlı oldu.
Bu etkinliği düzenleyen başta Şair İsmail Aydoğmuş olmak üzere Düşler Dünyası Sanat Topluluğu’na, insanlarımıza kapılarını açan ulu dergâhlarımızdan Karacaahmet Sultan Derneği – Cemevi Yöneticilerine ve tüm konuşmacı ve katılımcılara şükran duygularını sunmak bir borç olmuştur.
Ayhan Aydın
Muhabbetlerimle
15 Aralık 2019
Çandarlıyı Kar Bastı
Çandarlıyı Kar Bastı
Dün güzel bir karşılaşma oldu. Can Yayınları’ndayken, Nusret Erdoğan ve kızı Esma Erdoğan yayınevine geldiler. Kendisi beni tanıdı, yarenleştik, sohbet ettik. Daha önce görsem de okumadığım kitabını bana imzalayarak verdi. Sohbetimiz çok güzel konuların kapılarını açtı.
Her zaman söylediğim gibi her kitaptan alınacak çok şeyler olabilir. Ülkemizde anılar, yerel gelenekler, yerel ozanlar – âşıklar çoğu zaman kendi alanlarında hep kapalı kalıp gün yüzüne çıkamazlar. Oysaki toplumun hafızası hala oradadır. Halkbilim konusu olan bu alanda çok çok büyük ilerlemeler oldu. Bu alanda çok sayıda araştırmalar yapıldı, kitaplar yayınlandı. Üstelik insanlar da artık birikimlerini ortaya koymak için eskisi kadar umarsız ve çekimser davranmıyorlar. Ama çok çok iyi biliyorum ki, Türk – Kürt halk topluluklarının yaşadıkları çok geniş bir coğrafyada daha binlerce derlenmeyi bekleyen mani, türkü, şiir, öykü, anlatı, anı, gizli kahraman, halk önderi gibi zenginliklerimiz var. Bizlerin ve tüm dünyanın yaşamını ilgilendiren, bizlere hem zenginlik, hem de yaşanmışlıklarla birlikte köklerimizi bulmamız için dayanak olacak nice nice sözlü kültür, kaynak ürünler var. Türküler derlenmekle, öyküler – anılar – şiirler dinlenmekle bitmez bu kutsal topraklarda.
Ben de bir solukta okudum Nusret Erdoğan’ın bana imzaladığı Çavdarlıyı Kar Bastı kitabını. Eser konuyu bilen bir el’den geçmiş, iyi hazırlanmış, sade, kolay okunur, ince oylumlu bir anı- derleme kitabı.
Kitapta, kendi ifadesiyle, 20 Eylül 1936 tarihinde Ardahan ili, Hanak ilçesi, Çavdarlı (Verana Nakala (doğrusu ise, Virane Nikola)) köyünde doğan Nusret Erdoğan üstadımızın çocukluk anılarıyla birlikte özellikle mensubu bulunduğu Seyyid Garip Musa Ocağı’na mensubiyeti nedeniyle cem, dedelik konularında bilgilerini ihtiva eden sayfalar da var. Ama kitapta beni en çok ilgilendiren ise aynı zamanda öğretmen – eğitmen olan kitabın yazarı Nusret Erdoğan’ın da babası olan Hüseyin Erdoğan’ın şiirleri oldu. İşte bu yüzden derlemeler, kitaplar çok önemli, diyorum. İşte ben bu kitap sayesinde Hüseyin Erdoğan hakkında bilgi sahibi olmuş oldum.
Kitaptaki bilgiye göre; “1904 yılında doğan, 5 Temmuz 1973 yılında vefat eden babam Hüseyin Erdoğan, eğitmenliğinin yanı sıra çok güzel de şiir yazardı. Gerçek bir halk ozanı üslubuyla yazdığı şiirlerinde kimi zaman “Tekçe” mahlasını kullanırdı.” (Sayfa: 50) Kitapta Nusret Erdoğan’ın da şiirleri var.
Evet, sevgili dolu bir insan olan Nusret Erdoğan yakın zamanda hayat arkadaşını kaybetmiş, 83 yaşındaki bu ihtiyar delikanlı. O gerçekten de neşeyle gülen, hayata umutla bakan çok güzel bir yürek. Yine aynı şekilde sevgili kızı Esma Erdoğan da candan bir insan.
Ne güzel ki, dün tesadüf etti, bu güzellikleri yaşadık. Hayat her gün insanlara nice nice güzellikler, umutlar verir… Hayat her şeye rağmen çok güzel… Hayat yaşamın içinde ondan kaçmadığımız, onun değerlerine değer verdiğimiz zaman daha da güzel.
İnsanlar böyle derlemeler yapmalı, birikimlerini ortaya koymalı, insanlara dolayısıyla evrene de seslerini, sözlerini, şiirlerini, türkülerini bırakmalıdırlar.
Nusret Amca’ya selam ve sevgiler olsun, daha nice mutlu yıllarla dolu güzel bir ömür dilerim…
Ayhan Aydın
24 Aralık 2019
Rumelihasrüstü, Sarıyer
Çavdarlıyı Kar Bastı, Nusret Erdoğan, Can Yayınları, 2. Baskı, 2013
Hüseyin Erdoğan’dan Şiirler
AH Ü ZAR
Kimseler sormadı benim halimi
Gözlerimden akan selden haber al
Sinemin yarası asla dinmedi
Sinemden açılan yerden haber al
Dil ile söylesem dilim dolaşır
Ah’u zarım arş alaya ulaşır
Tezenemin ucu tele dolaşır
Bari saz söylesin telden haber al
Bu benim derdimi kimse bilmedi
Yuttum ağuları ardı gelmedi
Yolunda kanadım, kolda kalmadı
Yoluk kanadımdan koldan haber al
Hüseyin’in derdini kimseler bilmez
Hayatı boyunca ağlar ha gülmez
Dert derdin üstüne artar eksilmez
Beni kimse bilmez benden haber al (Sayfa: 57)
SOYUMU SORANLARA
Eğer benim soyum sorarsan
Ol Garip Musa’nın kolundayız biz
Tarikim Hüseyin yolum Bektaşi
On İki İmamların yolundayız biz
Bu cihanın burcu barısı olan
Hatmi evliyanın varisi olan
On İki İmamların barışı olan
Haydarı Kerrar’ın elindeyiz biz
Erenlerin kısmetin dağıttı Hünkâr
Mücizatın gördüğü inanmaz inkâr
Bizlere biz demiş ol piri peykar
Kökünden yürümüş dalındayız biz
Hüseyin Erdoğan ismi almışam
Penc-i Ali Aba’ya ikrar vermişim
Erenler yoluna boyun eğmişim
Tarık-ı Bektaşi yolundayız biz (Sayfa: 59)
ÇIKIP ÇAR KÖŞEYİ SEYRETMELİDİR
önül ne yatarsın gaflet içinde
Çıkıp çar köşeyi seyretmelidir
Bu dünya kimseye vefa kalmadı
Biraz da Hakk için hayretmelidir
Kimi ileri söyler kimisi geri
Gerçek muhip olan vermeli seri
Hakikat yolundan sen kalma geri
Elinden geleni sarf etmelidir
Muhip olanların özü yatarsa
Gönlündeki kılı kali atarsa
Erenlerin buyruğunu tutarsa
Ona muhip diye meyletmelidir
Eğer ikrarını inkâr ederse
Hakikatten gayrı yola giderse
Beyhude sözleri iddia ederse
Yüz azdıranların terk etmelidir
Tekçe düşersin nice mihnete
Minnet etme muhanede ne merde
Tarikate uymaz o solak perde
Onun orasını fark etmelidir (Sayfa: 75)
NUSRET ERDOĞAN’DAN BİR ŞİİR
Sürüne sürüne ben sana geldim,
Yetiş imdadıma er Hacı Bektaş
Yüzüm yerde, özüm dara çekmişim
Bizi darda koyma pir Hacı Bektaş
Güvercin donunda geldin, oturdun
Özünü pak edip, Hakk’ı getirdin
Zemheride gonca güller bitirdin
Bizi darda koyma sen Hacı Bektaş
Aslanla Ceylanı sevginle tuttun
Aldın kucağına yüzünü öptün
İnsanlara ilim irfan öğrettin
Nusret’i yarlığına sen Hacı Bektaş (Sayfa: 101)
CEMDE MUHABBET EYLEMEK
CEMDE MUHABBET EYLEMEK
Ekberi’yem yana yana
Aşk içmişim kana kana
Sen bir yana ben bir yana
Gelemedim gelemezsin (Ali Ekber Gülbaş)
Alevi - Bektaşi Yolu’nun ilk aşaması benlikten geçip, birliğe ermektir. Zahir olan, her daim “şeriat” kapısında bekler, durur; belki de sonsuza kadar orada kalır. Çünkü onda belki tam bir ilahi aşk yoktur. Alevi - Bektaşi toplumunu diğer benzer topluluklardan ayıran temel unsur, “aşk badesi içip, aşk ateşine” düşmektir. Özüyle sevmeyen, benliğini terk etmeyen bu yolda ilerleyemez, menzil alamaz.
Bizim cemimize kolay girilmez
Nefsine uyarak azmışsan gelme
Bu cemde kimseye ödün verilmez
İnsanlık yolundan yozmuşsan gelme (Kemal Özcan – (Derviş Kemal)
Cem, Alevi - Bektaşi toplumunun temel ibadet yapılarından birisidir. Ama ceme sadece ibadet demek onu daraltmak, küçültmek demektir. Cem sadece birlik, toplanma anlamına da gelmez. Gönülleri gerçekten birleyenlerin, bedensel ve ruhsal eşiklerden geçip, varlık aleminin bulunduğu “kırklar meydanına” girerek, Hakk didarı görebilecekleri cem meydanı, aslında tüm oraya gelen canların bir beden olma sırrına erdikleri muhabbet meydanıdır.
Cemde her şeyden önce insanların birbirlerinden “rızalık almaları” gerekir.
Alevi – Bektaşi düşünce dünyasında varlığın birliği görüşünün temel düsturu olan “razılık kapısı” cemin de, muhabbetin de, sohbetin de, her şeyin de “kilididir”. Kul kuldan razıysa Hakk da kuldan razıdır, ilkesi bu felsefenin özüdür. 72 millete bir nazarla bakmak demek, her şeyden önce orada bulunan tüm canların birbirlerinden razı olması demektir.
Gönüller birlenmeden, o meydandaki istisnasız tüm canlar birbirlerinden razı olmadıktan sonra, yani karşılıklı olarak “hak ve hukukları” eşitlenmedikten, “razı etmiş ve razı edilmişlerden” birisi olmadıktan sonra kâinat içinde dünya dönmez dolayısıyla yol da yürümez.
Burada en büyük değerin insan gönlü olduğu hatırlatılır, gönüllerin birlenmediği meydan Hakk ve hakikat meydanı olamaz. Dolayısıyla orada yapılan ibadet de gerçek bir ibadet değildir. En azından oradakiler arasında birlik sağlanırsa, gönüller birlenirse, o zaman gerçek Hakk ve hakikat sohbeti, cemi başlamış olmuş olur. O zaman tüm canlılar arasında ve evrende de birlik sağlandığı varsayılır, o zaman dönülen semahlar da bu evrensel döngüyü ve Tanrıyla bütünleşmeyi ifade edebilir. İşte o zaman kişi Alevi - Bektaşi Öğretisinin nihayetinde ulaşmak istediği “insan-ı kamil”, kamil, olgun insan aşaması için adım atmış olur.
Derviş Kemal der ki Mansur darına
Durdunsa meyletme dünya varına
Ölmeden evveli ölme sırrına
Erenlere aşk olsun Allah eyvallah
Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (6. Bölüm)
DEDELERİN ALEVİLİKLE İLGİLİ SORULARIMIZA VERDİKLERİ YANITLAR 6. BÖLÜM
(Ayhan AYDIN’ın hazırladığı sorulara 16/18 EKİM 1998 CEM VAKFI ANADOLU İNANÇ ÖNDERLERİ BİRİNCİ TOPLANTISI Öncesi Ve Sonrası Dedelerin Toplu Cevaplarıdır.)
DERLEYEN:AYHAN AYDIN. 1998
Aşağıda, Alevi Dedelerine yönelttiğimiz sorulara karşılık onların verdikleri yanıtlar hiçbir müdahale olmadan olduğu gibi verilmiştir.
HZ. ALİ
Hz. Ali’yi Ali yapan daima haklının yanında, haksızın karşısında olarak, beni etkileyen Hz. Ali’nin özellikleri ise kendini köle olarak sattırıp, Fazlının borcunu ödemek, kesik başın carına yetmek, Ziramın borcunu ödemek, yedibaşlı ejderhayı öldürmek, sayın dostlar Ali’nin sırrını ve faziletleri saymakla bitmez. Gelin beni bağışlayın Hz. Ali ile başbaşa bırakın. (İsmail Türker (İs. Tü.))
Alevilikte Hz. Ali (RA) Veliyullahdır. Özelliklerini ben şöyle açıklayabilirim. Yer su gök duman iken gökte yeşil kandil var idi. Cenabı Allah Cebrail Aleyhisselamı yarattı. Cebrail Aleyhisselam 40 yıl uçtu konacak bir yer bulamadı. Yeşil kandile kondu. İçeriden bir soru soruldu. Sen kimsin, ben kimi? Cebrail-i Emin sen sensin ben benim dedi. Sağ kanadının ucu yandı ve uçtu. 40 yıl daha gezdi.tekrar o kandile kondu. Tekrar sorulduğunda sen sensin ben benim dedi. Bu defa sol kanadının ucu yandı. 40 yıl daha gezdi. 120 yıl oldu. Gaipten kulağına bir ses geldi. Dediler ki var o kandile kon. Sen kimsin ben kimim diye sorduklarında de ki sen yaratıcısın ben yaratılmışım hata ettim günahımı bağışla. Cebrail Emin aynısını uyguladı ve kandilden kapı açıldı. Cebrail Emin içeri girdi. Gördü ki bir kadın oturur. Ya kadıncık kimsiniz dedi? Ben Fatımatül Zehra’yım dedi. Cebrail Emin: Başındaki taç nedir? Dedi. F.Z. Atam Muhammed Mustafa dedi. C.E. Belindeki kemer best nedir? Dedi. F.Z. Eşim Aliyyül Mürteza dedi.C.E. Kulağındaki küpeler nedir? F.Z. oğullarım Hasan ve Hüseyin dedi. Görüyoruz ki dünya kurulmadan Cenabı Allah Ehl-i Beyt’i yarattı. Ve Rabbil Alemin Fatıma’yı sevdim Fatıma oldum. Muhammed’i sevdim Muhammed oldum. Ali’yi sevdim Ali odum. (İsmail Yalçın (is. Ya.))
Ali’nin ötesinde hiçbir varlık olmadığına Aleviler inanarak Ali’yi severler. O cömertlikle Ali mertlikle Ali yocaatta Ali merhamette Ali Ali Ali. (Kalender Topalcengiz (Ka. To.))
Dinimizin kuruluşunda Hz. Ali’nin büyük katkısı olmuştur. Hz. Peygamber dindir, Ali imandır. Alevilik için de Ali Muhammed’den sonra ikinci halifedir. Ehl-i Beytin kurucusu Ali’dir. Aleviler için Ali önemli ve çok kudretli bir yere sahiptir. (Halil Buğa (Ha.Bu.))
Hz. Ali, Hz. Muhammedi’in amcası oğlu, damadı, Kur’an ayetlerinde ve Hz. Muhammed’in hadislerinde öğülen kişi, Alevîlik zaten Ali tarafları, Hz. Muhammed’den sonra Ali’nin önderliğini kabul eden demektir. Hz. Muhammed ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır, Ali halktır Hak Ali iledir. Her tutum davranışları ile örnek kişidir. (Hasan Dedeoğlu (Ha. De))
Hz. Ali Tanrının aslanıdır, peygamberin damadıdır. Hasan, hüseyin cennetin efendileri olan incilerin atasıdır. Peygamberin kardeşi ve müsahibi lahmeke lahmi cismike cismi ruhike ruhuna Mashar olan peygamberin vasisi olan, varisi olan peygamberin yatağına yatıp canını feda etmeye hazır olan insan zekasının üstündeki bütün kerametlere sahip olan uluların ulusu, velilerin velisi olan büyük zatdır. Şahi vilayetdir yani Hz. Ali’nin evsafınıın ağaçlar kalem denizler mürekkep olsa yaza yaza ağaçlar biter, denizler bitmez. (Hasan Hüseyin Aslan(Ha. Hü. As))
Hz. Ali’yi bir iki kelimeyle anlatmak mümkün değildir. Hz. Ali zahirdir, batındır, evveldir, ahırdır. Cömerttir, paylaşımcıdır, fedâkârdır, velidir, alimdir. O “insan-ı Kamil”dir. İben bir dede olarak Hz.Ali’nin davranışlarındna, bilgisinden vs. muhakkak etkilendim. Örneğin; Hz. Ail fazlı adındaki bir kişiyi borçlarından kurtarmak için köle olarak pazarda satılmayı kabul etmiştir. Yine Hz. Muhammed (AS) hicret ederken yatağına yatma cesaretini göstermiştir. Bunlar vb. benim etkilenmeme kâfidir. Tabii burada Hz. Ali’nin bütün keramet ve mucizelerini anlatmak imkanım yoktur. Alevîlik için önemine gelince; Hz. Ali Alevîliğin özüdür. Hz. Ali’nin olmadığı yerde Alevîlikten söz elidemez. Hz. Ali’nin Alevîlikteki önemi var. Ana verilen değeri deyiş, sema, duvaz-ı İmamlar, dualar bakarak görmemiz mümkündür. Hz. Ali’nin rehber oluşuna gelince; Bildiğine göre Hz. Ali bütün peygamberler var olmuştur, rehber olmuştur. Yine bir hadiste de belirtildiği gibi “ Hz. Muhammed (AS) ben ilmin şehri isem Ali onun kapısıdır, şehre gelmek isteyen kapıdın gelsin” diyerek rehberliğine işaret etmiştir. 12 imamın atası ve birincisi olarak velayet makamının sahibidir, rehberdir. Çocuklarınızı zamana göre yetiştirin diyerek bize ışık tutmuş rehber olmuştur. Bunun örneklerini çoğaltmak ümümkündür. (Hasan Müldür(Ha. Mü))(Ali Asker Müldür(A. As. Mü))
Hz. Ali Allah’ın aslanıdır. Hz. Peygambeirn amcasının oğlu ve damadıdır. Cenab-ı Hak nur-u vilayeti Hz. Ali’ye verdi. Hz. Ali hakkınadır. Alevîlik Hz. Ali ile gelmiştir. Doğruluğundan, Allah’ın aslanı olduğu için. Dündül’ü verdiği için, Zülfikarı verdiği için. O gücü ona Cenab-ı Allah vermişti. Hz. Alisiz islamiyet olmaz. (Hasan Yasevioğlu(Ha. Ya))
Iki aile var. Biri Muhammedin damadı vasii. Diğeri ise Alevî Bektaşinin nusayrinin beyin ve ruh aynası. Tanrının vec’helerinden biri, 36’ncı ismi.(Hasan Şanlı(Ha. Şa))
Hz. Ali, Hz. Peygamberin varisidir. Alevîlik için önemi: Veli ‘lullahdır. Hz. Ali’nin öğütlerinden çok etkilendim. Yüce Allah’ın keremi Hz. Ali yüzünde görülmesidir. (Hıdır Yıldırım(Hı. Yı))
Hz. Ali şeratta 599 yılında dünyaya gelen Ebutalibin oğludur. Kuvvetli bir kpehlivandır. Tarikatta insanlara yol göstene rehberdir, marifette Kemale ermiş bir candır. Hakikatte velayet nurunu sahibir bir veleyullahtır. Hz. Ali İslamın esasını, özünü, ehli imana aktaran islamı yaşayan yaşantına aksettiren islamın özüdür. Hz. Ali(nin özellikleri dört kapıdan görünmek tanrıyı kendi özünden bulmak kainatta ne varsa Kuranda vardır, Kuranda ne varsa fatihada vardır, fatihada ne varsa B harfinde vardır, Bu harfinde ne varsa Altıntaki noktada var işte ben o noktayım. (Hüseyin Kaplan(Hü. Ka))
Hz. Muhammed ve Hz. Ali birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Hz. Muhammed Mürşid, Hz. Ali rehberdir. Hz. Muhammed şeriatı aşikar etmiştir. Hz. Ali Tarikatı kurmuştur. Tarikatta kendisinden sonra oğlu Hz. İmam Hüseyin’e devredilmiştir. Hz. Ali’den Tarikatın rehberi olduğu için etkilendim. Kutsal Kuran-ı Kerim de bir çok ayeti kerimelerde isim geçmektedir. Yüce Allah aslanım demiştir. Bundan dolayı etkilendim. (Hüseyin Er(Hü. Er))
O ki Allah’ın Arslanı, o ki Muhammedin yeğeni hem damadı, o ki inananların muradı, o ki şah-ı merdan, o ki bir işçi, bir emekçi, o ki bütün evrenin danışmanı, piri, rehberi, mürşidi, o ki tarkat sırrının bilgini, o ilk imamvs. O Hz. Ali’dir. O hem candır, hem canan,dürüstlüğün, sevginin,hoşgörünün,barışın, kardeşliğin, yürekliliğin ilk noktası sembolüdür. O on iki imamların başı müminlerin yoldaşıdır. Her kim onu duyup, tanıyıp, etkilenmeye, sevmeye, yolunda gitmeye, aklına şaşar haline acırım. (Hüseyin Kırca(Hü. Kı))
Hz. Ali kimdir? Hz. Peygamberin amcasının oğul ve damadıdır. Alevîlikle ve evliyalar piridir, hem zahırdir hem batın ondan etkilenmemizi dille tabir edemeyiz yazmakla bitiremeyiz. (Hüseyin Özgeoğlu(Hü. Öz))
Hz. Ali ilmin şehridir. Yer gök yokken bu yolları o yürütmüştür. Hz. Ali’yi Ali yapan Alililğidir. Has subhanallah ruhlar bezninde onları önder yaratmıştır. O gelcekten ve geçmişten bilgiler verdiği için rehberdir. (Hüseyin Şahin(Hü. Şa))
“Kunte Enbiyayı sıren ve Kunte mahen Cehren ya Ali” Hz. Muhammed’in söylediği bu hadisi gibi görüyorum. Hz. Ali ile Alevîlik başlamış. Adaletinden, ilminden, etkilendim. Sırına kimes erişememiştir. Hak, hukuka insana ve ilme çok değer verdiğinden. (İbrahim Doğan(İb. Do))
Hz. Ali candır, canandır, dindir, imandır. Ilmin kapısıdır. Kuranı natıktır. Toprağın babasıdır. Tek kelime ile Hz. Ali her şeye kadirdir. Kutsal bir kişiliğinin ötesinde nuru vahiddir. Evliyadır, veliyullahtır. Hz. Ali yol gösterici büyük bir rehberdir. (İsmail Eker(İs. Ek))
Hz. Ali lafeta illa alila seyfe illa zülfükar lalahevlavela vela kuvetenilla billah aliyul azim Ali’siz Alevîlik olmaz. Ali’yi Hz. Ali yapan yukarda yazılıdır. (İsmail Özcan(İs. Öz))
Sabır ve cömertlik(Kazım Kızılgöz(Ka. Kı))
Devamını oku: Dedelerden Gelen Toplu Yanıtlar, 1998 (6. Bölüm)
Diğer Makaleler...
- Ay Tutulması, 2. Dünya Savaşı Anıları
- Mümtaz Soysal, Yıldız Kenter
- Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi 2. Yazı
- Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi 1. Yazı
- DİDAR BACI...
- HÜSEYİN ELMAS DEDE'YLE SÖYLEŞİ
- 34. ABDAL MUSA ANMA ETKİNLİKLERİ YAPILDI (4-7 TEMMUZ 2019)
- Sivas Katliamı Bir Kez Daha Lanetlendi
- 30. Pir Sultan Abdal Anma- Kültür ve Sanat Etkinlikleri 29-30 Haziran 2019 Alevi Anma Etkinlikleri İçin Anadolu Yollarında (28 Haziran – 9 Temmuz 2019) Alevi Anma Etkinlikleri İçin Yollara Düştük… Yolumuz için yollara revan oluruz, cümle âlem dost olur
- 22. Geleneksel Topçu Baba Anma Etkinlikleri Yapıldı 15 Haziran 2019