Metiner Orhan Dede'yle Bir Söyleşi, 2016, Şahkulu
METİNER ORHAN DEDE
(İMAM ZEYNEL ABİDİN OCAĞI)
(1950 Malatya Arguvan Kuyudere (Mineyik) Köyü - 17 Ocak 2018 Çarşamba, İstanbul)
Birçok ünlü dedenin, âşık ve ozanın yetiştiği bir yöreden gelen Metiner Orhan, hizmetlerini sürekli yerine getiren günümüzün tanınmış dedelerindendi. Metiner Orhan, CEM Vakfı Çorlu Cemevi başkanlığı görevinde bulunmuş, 2002-2004 yılları arasında Cem Vakfı genel müdürlüğü yapmış, Cumhuriyetçi İş Adamları Derneği’nde (CUSİAD) genel müdürlük görevini üstlenmiş, İstanbul ve Anadolu'nun farklı yerlerinde uzun yıllar boyunca cemler yürütmüştü. Başta Cem Radyo ve Cem Tv. Olmak üzere katıldığı yayın organlarında Alevilik’le ilgili görüşlerini halkla paylaşan Metiner Orhan’la birçok söyleşimiz olmuştu. En son söyleşimiz ise Şahkulu Sultan Dergâhı’nda olmuştu. Kendisini büyük bir sevgi, saygı ve muhabbetle anıyoruz…
Ayhan Aydın
Metiner Orhan: (Ayhancığım bir gün bir muhabbet ortamındayız. Benden de bağlama çalmamı istediler. Gürültü var ortamda.) Akortu da duyamıyorum. Konuşuyorlar da. Biraz uğraştım akortla. Yarım saati buldu ama bir taraftan da konuşuyorum, bir şeyler anlatıyorum. Akortu yaptım tam dedim ki çalayım işte. Dediler sen ne yapacan sen çal işte. Ama bir şey söyleyeyim oradan birisi dedi ki dede biraz evvel bir şey çalıyordun, neydi? Dedim ben bir şey çalmadım daha. Ama aldın dedi böyle böyle yaptın. Bir şey çalmadım, dedim. Ne yaptın? O akorttu oğlum, dedim. Onu çalma da ne çalarsan çal, dedi. Akortu hiç sevmediler. Biz anlamıyoruz siz onu çal bize, dediler. Neden anlıyorsunuz?
Ayhan Aydın: Bizim de akortumuz bozulmuş ne yapacağız şimdi bilmiyorum ki. Toplumun akordunu ne düzeltecek? Bilinmiyor. Burhan Kocadağ o da rahmetli oldu duydun mu bilmiyorum, Şahkulu Dergâhında görev yapmıştı, yazar hani?
Metiner Orhan. Haa. Allah Allah rahmetli mi oldu?
Ayhan Aydın. Ya. Bu sene göçen göçene. Kimler geldi geçti dergâhtan, gelenler gidenler çok oldu.
Metiner Orhan. En son genel başkan yardımcımdım, din hizmetlerinden sorumlu. (Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı) İzzettin Hoca’ya dedim ki; sağa dön yok, sola dön yok, bir imkân, adam, hiçbir şey yok. Dedi ki, göreve devam et. Elimizde kaç tane dede var, dedi. Ben dedim ki komutan demiş ki oğlum demiş düşman karşıdan geliyor ne yaparsın? Yere yatarım sıkarım, sağdan geliyor, sağa döner sıkarım, soldan sola döner sıkarım, arkadan arkaya döner sıkarım, tepeden ya komutanım bir senin memedin bir ben miyim başkasını göndersene, demiş. Dedim ki sen benim canımı mı çıkaracaksın ya? Bırak beni artık. Ben yapamıyorum.
Ayhan Aydın. Yaşayan dergahlar, yaşayan ocaklar, yaşayan dedeler…
Metiner Orhan. Yerimize yarısı değil çeyreği konmuyor giden de gelmiyor. Bu da bir gerçek.
Ayhan Aydın. Peki, bunu konuşmadık ne olacak bu halin nedenleri ve sonuçları? Bu dedelerin hiç mi sorumluluğu yok? Hep dedeler, diyoruz. Dedeler ne yapmalı yeni dedelerin yetişmesi için dede çocuklarının, ocakzadelerin neler yapması gerekir?
Metiner Orhan. Kendinin çocuğu varsa çocuğunu yetiştirecek, varsa ailesinden yetiştirecek.
Ayhan Aydın. Yetişmiyor mesela, ne yapacağız?
Metiner Orhan. O zaman topladığımda 2003 yılında bizim aileyi 46 haneydik. İmam Zeynel Abidin Ocağı. Hüseyin Ağbi dahil 46.
Devamını oku: Metiner Orhan Dede'yle Bir Söyleşi, 2016, Şahkulu
Avrupa Gezisi İzlenimleri (6 Eylül - 16 Ekim 2018)
Avrupa Gezisi İzlenimleri…
(6 Eylül - 16 Ekim 2018)
Avrupa'daki Can Dostlara Derin Minnet Duygularım Vardır...
Can Dostlar;
Yolumuza sevdalı bir yürek olarak, bir gezgin ruh olarak otuz yıldır hep yollardayız... İnsanlık ideallerine bağlı, dost canlısı birisi olarak yeni yeni insanlarla tanışmak, yeni yeni diyarlara ulaşmak, geleneğimizi, Alevi Bektaşi Yol ve Erkânını sürdüren canların izinden giderek bir ömür sürdük. Hakk nasip ederse ölene kadar da bu yollarda olacağız...
Bizim; yaşayacak kadar bir dünya varlığı dışında ne bir siyasi, ne bir ekonomik, ne de bir farklı ikbal gibi bir hedefimiz ve beklentimiz hiç olmadı, olmayacak. Bazılarının hiç anlamadığı ve anlayamayacağı hususta bu sanırım. Bizim işimiz gücümüz, üretmek, bu güzel yolun yozlaşmadan-yozlaştırılmadan, atalardan aldığımız gibi gelecek kuşaklara aktarılmasında hizmet etmekten başka bir şey değildir... Tüm gayretlerimizin bu ilkeler doğrultusundaki çalışmalar olduğunu bakan herkes görür...
Can Dostlar; 6 Eylül - 16 Ekim tarihleri arasında, Avrupa'da 4 ülke, 20 şehri kapsayan uzun soluklu bir gezim oldu.
Almanya Köln Merkezli Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü'nün Köln Üniversitesi ile birlikte gerçekleştirdikleri Alevilik Bektaşilik Sempozyumuna davet edilerek, Hacı Bektaş Veli Vakfı ve Enstitü sayesinde Avrupa'ya ayak bastım.
Hiç bir kuruma bağlı olmadan ve hiçbir kurumdan doğrudan destek almadan (bir proje, çalışma kapsamında olmadan oraya gittim. Çünkü bu tip gezileri bazı akademisyenler, yazarlar, bazı dedeler üniversitelerden, devlet ve özel kurumlardan aldıkları bir proje kapsamındaki ekonomik desteklerle yapıyorlar) tümüyle kişisel azmim, gayretlerimle ve oradaki can dostların çok ciddi destekleriyle bu kırk günlük geziyi yapabildim. Bu kolay bir şey değildi... Trenlerle seyahatler, aktarmalar, can dostların zaman zaman kendi arabalarıyla bir yerden bir başka yere ulaştırmaları gerçekten kolay olmayan, çok yorucu işlerdir...
Bu geziyle yeni yeni dostluklar kurdum, gönülden gönüle giden köprüler kurdum. Gül yüzlü insanlarımızın Alevi Bektaşi Yolu'nu yaşatmak için ne gibi üstün mücadeleler verdiklerine tanık oldum. Her şeyden önce okumuş, yüzleri, gönülleri pırıl pırıl gençlerimizin geleneğimizi yaşatmak konusundaki aşkların tanıklık ettim.
Gördüm ki, Avrupa Avrupa olarak Alevi Bektaşi Yolu'nu, Erkanı'nı, Değerlerini yaşatma konusunda yürekli canlarla dolu... Tüm bunlar beni o kadar mutlu etti, o kadar mutlu etti ki, benim en büyük karım gerçekten de bunlar oldu...
Can Dostlar;
Bu kırk gün boyunca benimle çok candan ilgilenen, beni evlerinde evlerinin bir ferdi olarak kabul edip ağırlayan, her türlü ilgiyi gösteren tüm kurum, kuruluş temsilcilerine, canlarıma, yazarlara, ozanlara, dedelere, gençlere, çocuklara en derin sevgi, saygı, hürmet ve minnet duygularımı sunarım...
İyi ki Aleviyim, Bektaşiyim...
Böyle yüce bir öğretinin mensubu olmaktan gurur duyuyorum...
Bizim insanımız gerçekten can... Hem de canlar canı...
Bir kişinin ister yazar, ister akademisyen, ister dede, ister baba olsun... Bu şartlarda 40 gün Avrupa'da kalması kolay olmazdı. Bu hem bizim Yola sevdamız, bazı birikimlerimizin olması kadar, Yolumuzun Güzelliği, insanımızın da değerlere verdiği önemden kaynaklanıyor...
Tekrar tekrar Avrupa'da Yolumuzu yaşatan tüm canlarımıza, benimle içten ilgilenen dostlarımıza bin muhabbet duygularımla saygılarımı sunarım...
Aşk olsun cümle canlara...
Ayhan Aydın
Almanya’ya Varış Ve Sempozyum
Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü ile Köln Üniversitesi’nin ortaklaşa olarak düzenledikleri “II. Uluslararası Alevilik-Bektaşilik Sempozyumu” 7-8 Eylül 2018 tarihleri arasında Köln Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
Gerçek anlamıyla bir bilgi şöleniydi. Birbirinden değerli ve önemli bilim insanlarıyla geçirdiğimiz bu günlerin değeri gerçekten ölçülmez, farklı ülkelerden, kendi alanlarında yetkin önemli canlarımızı bir arada görmek, onlarla sohbet etmek çok güzeldi.
Ben ise, ikili diyaloglarla saygıdeğer hocalarımızla sohbet ettim, etkinlikte canlı yayın, fotoğraf ve kamera çekimleriyle etkinliğin kalıcı olması için katkıda bulunmaya çalıştım. Benim için de çok yararlı bir etkinlik oldu. Düzenleyen emektar canlarımı en içten duygularımla selamlıyorum, emekleri var olsun.
Devamını oku: Avrupa Gezisi İzlenimleri (6 Eylül - 16 Ekim 2018)
Alevi Akademisi’nin Almanya’da Düzenlediği 6. Ocakzadeliler Buluşması (24-26 Aralık 2018)
Alevi Akademisi’nin Almanya’da Düzenlediği
6. Ocakzadeliler Buluşması (24-26 Aralık 2018)
Ayhan Aydın
Alevi Akademisi başkanı ve Baba Mansur Ocağı’ndan bir ocakzade olan Ali Yoleri’nin kamuoyuna açık bir davet mektubu vardı…
“Dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir.” Hacı Bektaş Veli
Saygıdeğer Ocakzâdeler,
Alevi Akademisi olarak Ceddimize sahip çıkmak, Hak-Muhammed-Ali yolunda Halk’a ve Hakk’a hizmet etmek, Yolu sürmek, Ocaklarımızı yaşatmak, Taliplerimiz ile bağlarımızı kuvvetli kılmak, İkrarlarımızı güdmek için Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinden tüm Ocakzâdelerimizi düzenleyeceğimiz 6. Avrupa Ocakzâdeler Buluşmasına davet ediyoruz.
Bu buluşmada günümüzde ocaklar ve ocakzâdeler ile ilgili gelişmeleri, eksiklikleri ve beklentileri görüşmek ve çözümler bulmak için toplanıyoruz.
Bu yılki buluşmamızın ana teması "Aleviliğin Kaynakları" olacaktır. Geçmişten günümüze Alevilikte “Yazılı Kaynaklar” ve “Sözlü Kaynaklar ve Ritüeller” konuları görüşecek ve birlikte değerlendireceğiz.
Aynı zamanda Ocakzâdeler Buluşması`nda aynı ocağın evlatlarını ve uzun yıllardır birbirini göremeyen ocakzâdeler, Talip, Pir ve Mürşitler bir araya gelecekler.
"Sevgi ve muhabbet kaynar yanan ocağımızda”
Așk-ı niyaz ile…
Uzun yıllardan beri dedeler- babalar konusunda emek veren, yüzlerce dedemizle söyleşiler de yapan birisi olarak bu konudaki etkinlikler her zaman ilgimi çeker. Ben de çok sevgili ve bu yolun gerçek hizmet ehli canlarından, ozan, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı / Dergâhı’nın yoluna bağlı bir rehber olarak hizmet yürüten, gençlerimiz başta olmak üzere her zaman canlarımızı bir araya getiren Ali Kaykı dostumuzun sayesinde, bu davete icabet ettim. Tüm amacım, daha önceki yıllarda çok istediğim halde aralarında bulanamadığım Avrupa’daki ocakzadeliler ile bir araya gelmek, tanıdıklarımla hasret gidermek, söyleşi yapmak, yeni tanıyacaklarımla gönül bağları kurmaktı.
24-26 Aralık 2018 tarihleri arasında Almanya’nın Duisburg kentinde, Duisburg Alevi Toplumu’nda yani buradaki dernek-cemevi binasında yapılan buluşmaya, Avrupa’nın dört bir tarafından onlarca ocakzede gelmişti.
24 Aralık Pazartesi günü, etkinliğin ilk gününde Alevi Akademisi’nin kurucu başkanı Sayın Mustafa Düzgün, yine bir sonraki başkan Av. Sedat Korkmaz, yeni başkan Ali Yoleri, Duisburg Cemevi Eşbaşkanı Fatma Yaşar ve diğer birçok kişinin katılımıyla kısa konuşma, dua ve gülbengler verilerek etkinlik başladı. Akşam yemeğinde ise katılımcı, davetli ve misafir tüm konuklar bir araya gelmiş oldu.
Bu arada Almanya’nın farklı şehirlerinden olduğu gibi; Avusturya’dan, İsviçre’den, Fransa’dan gelen dostları, dedeleri de bir arada görmüş olduk.
Sonrasında ise orada bulunanların çoğunun katılımıyla deyişlerimizin çalındığı muhabbet – sohbet gerçekleştirildi. 2. ve 3. Gün Etkinlikleri Programda Belirtildiği Gibi Yapıldı.
25 Aralık 2018
08.00 – 10.00 |
KAHVALTI |
10.00 – 10.15 |
AÇILIŞ ve GÜLBANK |
10.15 – 18.00 |
6. AVRUPA OCAKZÂDELER ÇALIŞTAYLARI “ALEVİLİĞİN KAYNAKLARI” |
Oturum 1: |
“Buyruk” - Prof. Dr. Ali Yaman |
Oturum 2: |
“Kur’an-ı Kerim ve Ehlibeyt” - Enis Emir |
Oturum 3: |
“Makalat” - Mustafa Düzgün |
Oturum 4: |
“Alevi Şiir Geleneği ve - Serdar Umut Ulu Ozanların Kelamlarında Alevilik Tasavvuru” |
Oturum 5: |
“Sözlü Gelenek ve Ritüeller” - Jun. Prof. Dr. Mehmet Ersal |
13.30 – 14.30 |
ÖĞLEN YEMEĞİ |
18.30 – 19.30 |
AKŞAM YEMEĞİ |
20.00 |
OCAKZÂDELER MUHABBETİ & ÂŞIKLARDAN DEYİŞLER |
26 Aralık 2018
08.00 – 10.00 |
KAHVALTI |
10.00 – 10.15 |
AÇILIŞ ve GÜLBANK |
10.15 – 12.45 |
ÇALIŞTAY RAPORLARI |
10.15 – 10.45 |
“Buyruk” - Prof. Dr. Ali YAMAN |
10.45 – 11.15 |
“Kur’an-ı Kerim ve Ehlibeyt” - Enis EMİR |
11.15 – 11.45 |
“Makalat” - Mustafa DÜZGÜN |
11.45 – 12.15 |
“Alevi Şiir Geleneği ve - Serdar UMUT Ulu Ozanların Kelamlarında Alevilik Tasavvuru” |
12.15 – 12.45 |
“Sözlü Gelenek ve Ritüeller” - Jun. Prof. Dr. Mehmet ERSAL |
Ben ise, bu etkinlikte, Mustafa Düzgün Dede’nin oturumuna katılarak konuşmaları dinledim aynı zamanda konuşulanları baştan sona kayıt altına aldım.
Etkinlik sonrasında çok sevdiği ve genç bir yetenek olan, alan araştırmalarıyla çok iyi perçinlediği bilimsel bakışını eserlere dönüştüren, tüm dergâh ve tekkelere, ocaklara sevgisi yanında yoğun çalışmalarıyla etkinlikten etkinliğe koşturan, doğru bildiği şeyleri çekinmeden söyleyen Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal’ın konuşmasını yine çok takdir ettim.
Değerlendirme konuşmasında, Aleviliğin özüyle yaşatılması gereken bir inanç olduğunu söyleyen Ersal, Alevilik kendi değerleriyle vardır ve bu şekilde yaşatılmalıdır, Caferilik veya başka inanç sistemleri kendi doğrularıyla yaşarken, Alevilik kendi geleneksel ocak yapısıyla, dede yapısıyla varlığını sürdürmelidir, şeklinde konuştu. Konuşması geniş ilgi görse de, kendisini ve dolayısıyla Aleviliği başka mecralarda gören, arayan, değerlendiren kimi kişilerin ise bu konuşmadan fazla hoşlanmadıklarını gözlemledim.
Mehmet Ersal doğru söylüyordu; bizler geleneksel yapımızı yaşatmaz, kendi sorunlarımızı kendimiz çözemeyip başka yerlerden kurtarıcılar ararsak, sonumuz vahimdir… Herkesin görüşüne saygımız vardır, her inanca da saygımız vardır. Ama Alevilik Bektaşilik dediğimiz inanç sistemi, yüzyıllardır kendisine nasıl bir Yol kurmuşsa, kendi değerleri üzerinde ödün vermeden yürümüşse, bizlere düşen görev de bunu asimile edecek yeni yeni kapılara yönelmeden, kendi sorunlarımızı kendimizin çözmesidir…
Bir de burada paylaşmadan geçemeyeceğim, bir genç benim bir yazarla birlikte çekilmiş fotoğrafımdan bahsetti. O “İslam-dışıcı” dedi. Sizin onunla niye bir fotoğrafınız var, dedi. Ben de hatırlamıyorum, o isimle bir bağımda yok, dedim. Ama o genç ısrarla peşimi bırakmadı, arayıp buldu, bir yazar arkadaşımızla Şahkulu’nda çekildiğimiz fotoğrafı gösterdi, bu, dedi. Sanki bir canavarın resmini gösteriyordu. Benim binlerce fotoğrafım var, hemen herkesle de fotoğraf çektiririm, çektirmişimdir. Bunu kendisine de söyledim. Burada gördüğüm, bir saplantı haline gelen “İslam –içi / İslam- dışı” tartışmasının geldiği boyuttu.
Bir başka genç ise, “Ayhan hocam, hep “Telli Kuran” deniyor, bu yazılı Kuran’a ne olmuş ki, hep Telli Kuran, deniyor;” dedi.
Gençlerin bir bölümünün Ehlibeyt ve Kuran kaynakları ve bu yönlü konuşmalara yönelmeleri de bir başka husustu. Bu inancın içinden gelen ve hele de bu doğrultu da görüşler belirten birisi olarak elbette bu doğal bir durumdur… Ama lafı dolandırmadan söylemek gerekirse, Alevi Bektaşi Yolu’nun geleneksel bir çizgisi varken, şimdi Caferilik ve Nusayrilik etkisi ve sevdasıyla Yolun geleneksel çizgisinin dışında bir arayışa girmek, Aleviliğe bir yarar getirmeyecektir.
Ben bu eğilimi biraz da, “Alevilik İslam Dışı’dır, Ali’siz Alevilik” kavramlarının getirmiş olduğu hoşnutsuzluğun etkisiyle de, buna karşı duyulan bir tepkinin bu şekilde dışa vurumu olarak yorumluyorum.
Aklın yolu birdir, Alevilik Bektaşilik geleneksel çizgisiyle yüzyıllardır olduğu gibi nasıl var olmuş, Hakk erenlerin kurmuş olduğu bu güzel Yol nasıl bugünlere gelmişse, kendi değerler sistematiği içinde aynı şekilde yozlaşmadan, asimile edilmeden geleceğe de aynı şekilde aktırılmalıdır… Elbette çağın koşulları gereği yaşananlar da göz önünde bulundurulup, mevcut sorunlar da yine bu yolun içinden gelenlerce tartışılıp-değerlendirip-çözümler bulunarak yol alınmalıdır.
Pireye kızıp yorgan yakmak, diye bir söz vardır. Belki kaba bir benzetme olacaktır ama şimdi buna benzer bir durum söz konusudur. Avrupa’da veya Türkiye’de Alevilik Bektaşilik adına bazı yanlışlar yapılıyor diye, bu sefer de yine başka yanlışlara yönelmenin, yanlış yollara sapmanın bizlere vereceği zarar aynı olacaktır.
Özleri, yüzleri, gönülleri aydınlıklar içinde olan gençlerimizin bunu ayırt edeceklerine inanıyorum.
Alevi Akademisi’nin de inançlarımız doğrultusunda daha da güzel çalışmalar yapmasını arzu ediyorum.
Elbette hem Türkiye’de, hem de tüm dünyada Alevilik olgusu kadar bir de Bektaşilik gerçeği vardır. Anadolu kadar bir de Balkanlar gerçeği vardır… Bir de Türkiye Aleviliği, Ocak Dedeliği sadece belli bazı ocaklar içine sıkışmış, belli bir bölgenin hâkimiyetindeki bir yapı değildir.
Yeni etkinliklerde bunların da dikkate alınmasında yarar olacaktır. Akademi’nin işi çok kolay değil, beklentiler yüksek. Alevi Akademisi akademik çalışmalarıyla kendisine bir yol çizerken aynı zamanda Ocakzadeliler ile ilgili elbette bir eğitim programı sürdürecektir. Ama bu da yine akademisyenlerin desteğiyle olmalıdır. Bir de tüm çalışmalar; ocaklar bağlamında, dedeler hakkında olamaz… Aleviliğin çok önemli başka temel yapıları, araştırılması gereken boyutları ve sorun alanları vardır.
Tüm bunlar elbette Alevi Akademisi’nin tek başına kaldıracağı, üstesinden gelebileceği bir mesele de değildir. Tüm Alevi Bektaşi toplumunun geleceği; Hakk Erenlerin kurdukları “Hakk – Muhammed- Ali” denilerek yüzyıllar boyunca geleneksel çizgisiyle yaşayan bu evrensel kutlu yolun sorunlarını giderecek, ona yeni soluklar getirecek, gençlerin aydınlanmasına katkıda bulunacak çalışmaların yapılmasıyla mümkündür.
Her şeye rağmen bu seneki Avrupa Ocakzadeliler Buluşması oldukça iyi bir etkinlik oldu.
Bu etkinliğin düzenlenmesine emek veren tüm canlara hürmetlerimiz vardır.
Bu buluşmada en çok dikkatim çekin ise; Avrupa’da yaşayan gençlerimizin herkesin hakkına saygı göstermeleri, genel anlamda çok saygılı davranmaları, kendilerinden bekleneni vermeleriydi.
Özverili çalışarak bu etkinliğin başarıya ulaşması için gayret gösterenler de yine gençlerimiz oldu. Bunlar beni çok mu çok mutlu etti. Onlara aşk olsun…
Etkinlik sonrasında ise; Avusturya’dan etkinliğe katılan Hüseyin Aksoy (Boro) Dede’yle bir söyleşi gerçekleştirdim.
Sonrasında ise, özleri pırıl pırıl iki can kardeşimle Ünit Göral, Ali Ekinci canlarımla birlikte ilk önce Köln’e uğrayıp, iki gün kalacağım Königswinter’e geçtik. Köln’de ise bir şeyler yiyelim derken, çok sevdiğim şair Aydın Öztürk’e karşılaştım. Dünya gerçekten çok küçük, iki İstanbul’lu nihayetinde Köln’de buluşuyor…
Daha önce Strazburg’da bir araya geldiğim bu özleriyle yola bağlanmış iki can kardeşimle sohbet ettik, söyleştik. Hatta onlar da ne güzel bir fırsat deyip, benimle bir söyleşi yaptılar. Var olsunlar, sağ olsunlar, önleri her daim açık ve aydınlık olsun…
Nihayetinde beni getirip Düsseldorf havalimanından uçağa bindirdiler…
Königswinter’i söylemeye gerek yok, tüm Avrupa kentleri gibi harika bir şehir. Bir gün kısmet olur, yürüyerek kalesine de çıkarım, dediğim kente doymak mümkün mü? Şimdi ise her yerde Noel’in, etkileri hissediliyor… Öyle de bir soğuk ki, her şey buz kesiyor… Gönüllerde kış olmasın deyip, yeni gezilerle yeni yeni yerler görmek, yeni dostluklar kurmak, yola daha da hizmet etme arzusuyla bu yılın son gezisini de bitirmiş oluyorum.
Tüm canlara muhabbetlerimle…
Galiba hep böyle yaşadım
Yanarken parlayan alevimi
Ve közümü göstermeden
Bağırmadan, sesimdeki yırtılmayı
Gülücüklerimle örterek
(Aydın Öztürk, Saklı Sevdiğim Kitabı’ndan)
Avrupa'daki Can Dostlara Derin Minnet Duygularım Vardır...
Avrupa'daki Can Dostlara Derin Minnet Duygularım Vardır...
Can Dostlar;
Yolumuza sevdalı bir yürek olarak,bir gezgin ruh olarak otuz yıldır hep yollardayız...
İnsanlık ideallerine bağlı, dost canlısı birisi
olarak yeni yeni insanlarla tanışmak, yeni yeni diyarlara ulaşmak, geleneğimizi, Alevi Bektaşi Yol ve Erkanını sürdüren canların izinden giderek bir ömür sürdük. Hakk nasip ederse ölene kadar da bu yollarda olacağız...
Bizim; yaşayacak kadar bir dünya varlığı dışında ne bir siyasi, ne bir ekonomik, ne bir farklı ikbal gibi bir hedefimiz ve beklentimiz hiç olmadı, olmayacak.
Bazılarının hiç anlamadığı ve anlayamayacağı hususta bu sanırım. Bizim işimiz gücümüz, üretmek, bu güzel yolun yozlaşmadan-yozlaştırılmadan, atalardan aldığımız gibi gelecek kuşaklara aktarılmasında hizmet etmekten başka bir şey değildir...
Tüm gayretlerimizin bu ilke üzerine olduğunu bakan herkes görür...
Can Dostlar; 6 Eylül - 16 Ekim tarihleri arasında, Avrupa'da 4 ülke, 20 şehri kapsayan uzun soluklu bir gezim oldu.
Almanya Köln Merkezli Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü'nün Köln Üniversitesi ile birlikte gerçekleştirdikleri Alevilik Bektaşilik Sempozyumuna davet edilerek, Hacı Bektaş Veli Vakfı ve Enstitü sayesinde Avrupa'ya ayak bastım.
Hiç bir kuruma bağlı olmadan ve hiçbir kurumdan doğrudan destek almadan (bir proje, çalışma kapsamında olmadan oraya gittim. Çünkü bu tip gezileri bazı akademisyenler, yazarlar, bazı dedeler üniversitelerden, devlet ve özel kurumlardan aldıkları bir proje kapsamındaki ekonomik desteklerle yapıyorlar) tümüyle kişisel azmim, gayretlerimle ve oradaki can dostların çok ciddi destekleriyle bu kırk günlük geziyi yapabildim.
Bu kolay bir şey değildi...
Trenlerle seyahatler, aktarmalar, can dostların zaman zaman kendi arabalarıyla bir yerden bir başka yere ulaştırmaları gerçekten kolay olmayan, çok yorucu işlerdir...
Bu geziyle yeni yeni dostluklar kurdum, gönülden gönüle giden köprüler kurdum.
Gül yüzlü insanlarımızın Alevi Bektaşi Yolu'nu yaşatmak için ne gibi üstün mücadeleler verdiklerine tanık oldum.
Her şeyden önce okumuş, yüzleri, gönülleri pırıl pırıl gençlerimizin geleneğimizi yaşatmak konusundaki aşkların tanıklık ettim.
Gördüm ki, Avrupa Avrupa olarak Alevi Bektaşi Yolu'nu, Erkanı'nı, Değerlerini yaşatma konusunda yürekli canlarla dolu... Tüm bunlar beni o kadar mutlu etti, o kadar mutlu etti ki, benim en büyük karım gerçekten de bunlar oldu...
Can Dostlar;
Bu kırk gün boyunca benimle çok candan ilgilenen, beni evlerinde evlerinin bir ferdi olarak kabul edip ağırlayan, her türlü ilgiyi gösteren tüm kurum, kuruluş temsilcilerine, canlarıma, yazarlara, ozanlara, dedelere, gençlere, çocuklara en derin sevgi, saygı, hürmet ve minnet duygularımı sunarım...
İyi ki Aleviyim, Bektaşiyim...
Böyle yüce bir öğretinin mensubu olmaktan gurur duyuyorum...
Bizim insanımız gerçekten can... Hem de canlar canı...
Bir kişinin ister yazar, ister akademisyen, ister dede, ister baba olsun... Bu şartlarda 40 gün Avrupa'da kalması kolay olmazdı. Bu hem bizim Yola sevdamız, bazı birikimlerimizin olması kadar, Yolumuzun Güzelliği, insanımızın da değerlere verdiği önemden kaynaklanıyor...
Tekrar tekrar Avrupa'da Yolumuzu yaşatan tüm canlarımıza, benimle içten ilgilenen dostlarımıza bin muhabbet duygularımla saygılarımı sunarım...
Aşk olsun cümle canlara...
AYHAN AYDIN
Avrupa'ya Gezi...
Avrupa'ya Gezi Başlıyor...
Can dostlar, 6 Eylül - 16 Ekim tarihleri arasında, bazı söyleşi, panel ve gezilerde bulanmak üzere Avrupa'da olacağım. Almanya'da Köln başta olmak üzere, çeşitli şehirlere gideceğim.
Hakk nasip ederse, tekrar görüşmek umuduyla, haklarınızı helal edin.
Bana cep telefonumdan mesaj yoluyla ulaşabilirsiniz. (05425933560)
Muhabbetlerimi sunarım...
Bu arada her ne şart altında olursak olalım, okumaya hep devam edelim...
Tümünüze muhabbetlerimi sunuyorum...
KERBALA, MATEM, AÇMAZLARIMIZ
HZ. HÜSEYİN, KERBELA VE MUHARREM
Ayhan Aydın
Zalimin zulmüne boğun eğmeyerek, zamanın hükümdarı Muaviye oğlu Yezid’e, onların karanlık zihniyetine, ordusuna, varlığına karşı gelen, zorbalığın boyunduruğu altına girmek istemeyen Hz. Hüseyin, taraftarlarının da isteğiyle, Miladi 680’de (Hicri 68) binlerce yareni, yoldaşı ve Ehlibeyt muhibbiyle birlikte Kufe’ye doğru yola çıkmıştı.
Hz. Hüseyin; birçok engeli aşa aşa, zorlukları yene yene, olanaksızlıklara direne direne yolculuğuna devam ederken, birlikte yola çaktığı ikircikli, çıkarcı, korkak, sözde taraftarlarından önemli bir kısmı tarafından yalnız bırakılsa da, ilkelerinden ödün vermeyen yüzlerce kişiyle bu kutlu yolculuğuna devam etti. Yezid ordusunun ve taraftarlarının tüm tehditleri, baskıları, oyunları, hileleri onu ve yoldaşlarını durduramadı, onları sindiremedi.
Ama zalimin güçlü orduları; Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının yollarını çevirdi, onları belli bir alanda hapsetti. Bu bela toprağı olan Kerbela’ydı, Kerbü Bela’ydı. Ninova denen bu topraklardan kan kokusu, ölüm kokusu dört bir yana yayıldı.
Hayatı boyunca dosdoğru (Tarık-ı Müstakim) olarak bildiği yoldan sapmayan, büyük bir inançla, yüreklilikle, özüyle inandığı ve atası Hz. Muhammed’in, babası Hz. Ali’nin, anası Hz. Fatıma’nın ve tüm Ehlibeyt taraftarlarının inandığı inançla, Hakk –Muhammed- Ali, Ehlibeyt aşkıyla yoğrulmuş olan Hz. Hüseyin, İslami değerlerin yok edilmesine ölümüne neden olsa bile karşı çıkacaktı.
Hz. Hüseyin, kendisine destek verenlerin onu yalnız bırakmayanların da gücüyle; Emevi aristokratların, kan ve gözyaşıyla, adaletsizliklerle, haksızlıklarla elde ettikleri mal varlıklarıyla büyümüş, Muaviye’nin ve oğlu Yezid’in saltanatının yarattığı karanlığa, zorbalığa, barbarlığa karşı direndi.
Susuz bırakılan ve çocuk yaşta katledilen Ehlibeyt’in feryatları çölü doldururken, analar dizlerini döverken, çocuklara su getirmek isteyen Celal Abbas’ın iki kolları kesilirken, o asla ilkelerinden ödün vermeden ulu-büyük direnişine devam etti…
Aydınlıkla karanlığın savaşında; barbarların saltanat devrine, kan içicilerin zulmüne karşı, sadece canını değil, yeryüzünün en zor kararıyla canından çok sevdiği çoluk ve çocuğuyla, onları zalimlerin atlıları altında çiğnetmek pahasına, Alevi Bektaşi yolunu da kuran ana düşünce damarlardan birisi olan “zalimin zulmüne boyun eğmeyin, haklarınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” düşüncesiyle, değerlerinden hiç ödün vermeden sonuna kadar direndi.
Miladi: 10 Ekim 680, Hicri: 10 Muharrem 61’de, Kerbela’da, Hz. Hüseyin ve çocuklar da dâhil 72 kişi katledildiler…
Ama orada asıl kaybeden içindeki hırsı dışa çıkan, zevki, kendi kişisel mutluluğu, sınır tanımaz çıkarcılığıyla Yezid, onun ordusu ve onun zihniyetinde olanlardı.
Ve…
Kerbela’da yazılan destan, insanlık tarihinin destanı oldu…
Orada şehit olan 72 kişi ölümsüz şehitler arasına kavuşurken, İslam tarihi yeniden yazıldı. Daha doğrusu İslam denilen ve bugün de halen çıkara, talana, yağmaya, kan akıtmaya, İŞİD zihniyetine ta o zamandan dayandırılmak istenen bu din, Hz. Hüseyin tarafından kurtarılmıştır.
Diğer Makaleler...
- ARNAVUTLUK TOMOR DAĞI ALİ ABBAS ETKİNLİĞİ
- Kemal Akgün: İnternet Günümüzün Vazgeçilmezi
- HARABATİ TEKKESİ'NDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
- ALEVİLİĞİ YAŞATAN GERÇEK DEDELER VE BU YOLDA YOZLAŞANLAR ŞARLATAN BAKİ GÜNGÖR VE FEDAİLERİ
- Seçek Yayla Etkinliği ve Batı Trakya Alevi Bektaşi Toplumu Üzerinde Süren Sinsi Tertip
- Sarayın Uleması Olacak Dedeler Haramzadedir
- ÇÖRMÜ -DARILI-: HER ŞEYİYLE BİR KÖY, HEM DE TAM BİR ALEVİ KÖYÜ
- DEDELER ALEVİLİĞİ ANLATIYOR KİTABI ÇIKTI...
- Avrupa Gezisi (4 Mayıs - 11 Haziran 2018)
- Sivas, Sivas, Kanlı Sivas...