Avrupa'daki Can Dostlara Derin Minnet Duygularım Vardır...
Avrupa'daki Can Dostlara Derin Minnet Duygularım Vardır...
Can Dostlar;
Yolumuza sevdalı bir yürek olarak,bir gezgin ruh olarak otuz yıldır hep yollardayız...
İnsanlık ideallerine bağlı, dost canlısı birisi
olarak yeni yeni insanlarla tanışmak, yeni yeni diyarlara ulaşmak, geleneğimizi, Alevi Bektaşi Yol ve Erkanını sürdüren canların izinden giderek bir ömür sürdük. Hakk nasip ederse ölene kadar da bu yollarda olacağız...
Bizim; yaşayacak kadar bir dünya varlığı dışında ne bir siyasi, ne bir ekonomik, ne bir farklı ikbal gibi bir hedefimiz ve beklentimiz hiç olmadı, olmayacak.
Bazılarının hiç anlamadığı ve anlayamayacağı hususta bu sanırım. Bizim işimiz gücümüz, üretmek, bu güzel yolun yozlaşmadan-yozlaştırılmadan, atalardan aldığımız gibi gelecek kuşaklara aktarılmasında hizmet etmekten başka bir şey değildir...
Tüm gayretlerimizin bu ilke üzerine olduğunu bakan herkes görür...
Can Dostlar; 6 Eylül - 16 Ekim tarihleri arasında, Avrupa'da 4 ülke, 20 şehri kapsayan uzun soluklu bir gezim oldu.
Almanya Köln Merkezli Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü'nün Köln Üniversitesi ile birlikte gerçekleştirdikleri Alevilik Bektaşilik Sempozyumuna davet edilerek, Hacı Bektaş Veli Vakfı ve Enstitü sayesinde Avrupa'ya ayak bastım.
Hiç bir kuruma bağlı olmadan ve hiçbir kurumdan doğrudan destek almadan (bir proje, çalışma kapsamında olmadan oraya gittim. Çünkü bu tip gezileri bazı akademisyenler, yazarlar, bazı dedeler üniversitelerden, devlet ve özel kurumlardan aldıkları bir proje kapsamındaki ekonomik desteklerle yapıyorlar) tümüyle kişisel azmim, gayretlerimle ve oradaki can dostların çok ciddi destekleriyle bu kırk günlük geziyi yapabildim.
Bu kolay bir şey değildi...
Trenlerle seyahatler, aktarmalar, can dostların zaman zaman kendi arabalarıyla bir yerden bir başka yere ulaştırmaları gerçekten kolay olmayan, çok yorucu işlerdir...
Bu geziyle yeni yeni dostluklar kurdum, gönülden gönüle giden köprüler kurdum.
Gül yüzlü insanlarımızın Alevi Bektaşi Yolu'nu yaşatmak için ne gibi üstün mücadeleler verdiklerine tanık oldum.
Her şeyden önce okumuş, yüzleri, gönülleri pırıl pırıl gençlerimizin geleneğimizi yaşatmak konusundaki aşkların tanıklık ettim.
Gördüm ki, Avrupa Avrupa olarak Alevi Bektaşi Yolu'nu, Erkanı'nı, Değerlerini yaşatma konusunda yürekli canlarla dolu... Tüm bunlar beni o kadar mutlu etti, o kadar mutlu etti ki, benim en büyük karım gerçekten de bunlar oldu...
Can Dostlar;
Bu kırk gün boyunca benimle çok candan ilgilenen, beni evlerinde evlerinin bir ferdi olarak kabul edip ağırlayan, her türlü ilgiyi gösteren tüm kurum, kuruluş temsilcilerine, canlarıma, yazarlara, ozanlara, dedelere, gençlere, çocuklara en derin sevgi, saygı, hürmet ve minnet duygularımı sunarım...
İyi ki Aleviyim, Bektaşiyim...
Böyle yüce bir öğretinin mensubu olmaktan gurur duyuyorum...
Bizim insanımız gerçekten can... Hem de canlar canı...
Bir kişinin ister yazar, ister akademisyen, ister dede, ister baba olsun... Bu şartlarda 40 gün Avrupa'da kalması kolay olmazdı. Bu hem bizim Yola sevdamız, bazı birikimlerimizin olması kadar, Yolumuzun Güzelliği, insanımızın da değerlere verdiği önemden kaynaklanıyor...
Tekrar tekrar Avrupa'da Yolumuzu yaşatan tüm canlarımıza, benimle içten ilgilenen dostlarımıza bin muhabbet duygularımla saygılarımı sunarım...
Aşk olsun cümle canlara...
AYHAN AYDIN
Avrupa'ya Gezi...
Avrupa'ya Gezi Başlıyor...
Can dostlar, 6 Eylül - 16 Ekim tarihleri arasında, bazı söyleşi, panel ve gezilerde bulanmak üzere Avrupa'da olacağım. Almanya'da Köln başta olmak üzere, çeşitli şehirlere gideceğim.
Hakk nasip ederse, tekrar görüşmek umuduyla, haklarınızı helal edin.
Bana cep telefonumdan mesaj yoluyla ulaşabilirsiniz. (05425933560)
Muhabbetlerimi sunarım...
Bu arada her ne şart altında olursak olalım, okumaya hep devam edelim...
Tümünüze muhabbetlerimi sunuyorum...
KERBALA, MATEM, AÇMAZLARIMIZ
HZ. HÜSEYİN, KERBELA VE MUHARREM
Ayhan Aydın
Zalimin zulmüne boğun eğmeyerek, zamanın hükümdarı Muaviye oğlu Yezid’e, onların karanlık zihniyetine, ordusuna, varlığına karşı gelen, zorbalığın boyunduruğu altına girmek istemeyen Hz. Hüseyin, taraftarlarının da isteğiyle, Miladi 680’de (Hicri 68) binlerce yareni, yoldaşı ve Ehlibeyt muhibbiyle birlikte Kufe’ye doğru yola çıkmıştı.
Hz. Hüseyin; birçok engeli aşa aşa, zorlukları yene yene, olanaksızlıklara direne direne yolculuğuna devam ederken, birlikte yola çaktığı ikircikli, çıkarcı, korkak, sözde taraftarlarından önemli bir kısmı tarafından yalnız bırakılsa da, ilkelerinden ödün vermeyen yüzlerce kişiyle bu kutlu yolculuğuna devam etti. Yezid ordusunun ve taraftarlarının tüm tehditleri, baskıları, oyunları, hileleri onu ve yoldaşlarını durduramadı, onları sindiremedi.
Ama zalimin güçlü orduları; Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının yollarını çevirdi, onları belli bir alanda hapsetti. Bu bela toprağı olan Kerbela’ydı, Kerbü Bela’ydı. Ninova denen bu topraklardan kan kokusu, ölüm kokusu dört bir yana yayıldı.
Hayatı boyunca dosdoğru (Tarık-ı Müstakim) olarak bildiği yoldan sapmayan, büyük bir inançla, yüreklilikle, özüyle inandığı ve atası Hz. Muhammed’in, babası Hz. Ali’nin, anası Hz. Fatıma’nın ve tüm Ehlibeyt taraftarlarının inandığı inançla, Hakk –Muhammed- Ali, Ehlibeyt aşkıyla yoğrulmuş olan Hz. Hüseyin, İslami değerlerin yok edilmesine ölümüne neden olsa bile karşı çıkacaktı.
Hz. Hüseyin, kendisine destek verenlerin onu yalnız bırakmayanların da gücüyle; Emevi aristokratların, kan ve gözyaşıyla, adaletsizliklerle, haksızlıklarla elde ettikleri mal varlıklarıyla büyümüş, Muaviye’nin ve oğlu Yezid’in saltanatının yarattığı karanlığa, zorbalığa, barbarlığa karşı direndi.
Susuz bırakılan ve çocuk yaşta katledilen Ehlibeyt’in feryatları çölü doldururken, analar dizlerini döverken, çocuklara su getirmek isteyen Celal Abbas’ın iki kolları kesilirken, o asla ilkelerinden ödün vermeden ulu-büyük direnişine devam etti…
Aydınlıkla karanlığın savaşında; barbarların saltanat devrine, kan içicilerin zulmüne karşı, sadece canını değil, yeryüzünün en zor kararıyla canından çok sevdiği çoluk ve çocuğuyla, onları zalimlerin atlıları altında çiğnetmek pahasına, Alevi Bektaşi yolunu da kuran ana düşünce damarlardan birisi olan “zalimin zulmüne boyun eğmeyin, haklarınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” düşüncesiyle, değerlerinden hiç ödün vermeden sonuna kadar direndi.
Miladi: 10 Ekim 680, Hicri: 10 Muharrem 61’de, Kerbela’da, Hz. Hüseyin ve çocuklar da dâhil 72 kişi katledildiler…
Ama orada asıl kaybeden içindeki hırsı dışa çıkan, zevki, kendi kişisel mutluluğu, sınır tanımaz çıkarcılığıyla Yezid, onun ordusu ve onun zihniyetinde olanlardı.
Ve…
Kerbela’da yazılan destan, insanlık tarihinin destanı oldu…
Orada şehit olan 72 kişi ölümsüz şehitler arasına kavuşurken, İslam tarihi yeniden yazıldı. Daha doğrusu İslam denilen ve bugün de halen çıkara, talana, yağmaya, kan akıtmaya, İŞİD zihniyetine ta o zamandan dayandırılmak istenen bu din, Hz. Hüseyin tarafından kurtarılmıştır.
ARNAVUTLUK TOMOR DAĞI ALİ ABBAS ETKİNLİĞİ
MAKEDONYA – ARNAVUTLUK GEZİSİ (13-24 AĞUSTOS 2018) (2. Bölüm)
Ali Abbas’ın Ruhu Arnavutluk’ta Tomor Dağı’nda Tüm Canlılığıyla Yaşıyor
Ayhan Aydın
Benzersiz doğasıyla beni her zaman büyüleyen ve kadim bir uygarlığın ve tarihin coğrafyası olan Balkanlar’a gitmek her zaman bende heyecan uyandırır. Bendeki bu sevdayı tam anlamlandırmak, tanımlamak da mümkün değil. Tam anlamıyla çocuklar gibi şen – şakrak bir ruh halinde yollara düşerim, her türlü engel bende muzipçe aşılmasından mutluluk duyulan bir oyuna dönüşür… Mesele Balkanlar olunca tüm ağrılarım geçer. Yunanistan’daki Seçek Yaylası Etkinliğinde gerçi biraz halsiz düşmüş, rahatsızlaşmıştım ama ne gam, her sene bende bir görev aşkı olarak beliren Harabati Baba Tekkesi’ne gitmeden bu seneyi tamamlamam mümkün olmayacaktı. Bir de üstelik birkaç kez niyetlensem de, tam da Hacı Bektaş Etkinlikleri zamanına denk geldiği için Arnavutluk’taki Tomor Dağı’ndaki Tomor Baba daha doğrusu Ali Abbas (Celal Abbas) Anma Etkinliklerine bugüne kadar hiç katılamamıştım. Bu sene her ikisini birleştirmek pek de akıllıca bir hareket olacaktı.
Yine düştük yollara… Bu sefer ise uçakla gitmek bana gerçekten çok iyi geldi. Yoldan ziyade; hem Yunan gümrüğünde, sonrasın da ise yine Yunan hududunu aşıp bu sefer Makedon hududunda bin bir türlü cefayı çekmemek bu sefer iyi olacaktı.
ARNAVUTLUK
TOMOR DAĞI’NA DOĞRU
TOMOR DAĞI’NDA ALİ ABBAS
Sizler bunu çok iyi bilirsiniz canım, Kerbela’da Yezit ordusuna karşı savaşan Ali Abbas varmış, Hz. Ali’nin oğlu, o işte orada şehit olmuş, türlü çileler içindeymiş, yanında iki masum da varmış, işte savaş içinde gaiple ilgili manevi dünyayla ilgili olmak üzere onlar oradan sırlar olmuşlar, onlara bir başka kapı açılmış, bir başka âlim içine girmişler. İşte onlar dünyada öyle bir yer seçmişler ki burası da kutsal bir dağdır. Onlar işte bu dağı mekân seçmişler, darda kalan gönüllerin çağırdıkları büyük evliyalar olmuşlar. İlk önce atıyla ve iki mazlumla bir yere konmuşlar. Orada onların ayak izleri vardır, herkes orayı da ziyaret ederler. Sonra da şimdi mekânı olan Tomor Dağı’nın tepesine gelmiştir. Orada biz onun ruhunun var olduğuna inanıyoruz. Oraya bir türbe yapılmıştır. Aşağıya ise bir tekke yapılmıştır.
Bunları Harabati Baba Tekkesi Dervişi Abdülmüttalip Bekiri, Tomor Dağı ve Ali Abbas için söylüyor.
Yıllardır bu etkinliklerin yapıldığını hep duyardım. Burayı ziyaret bu seneyeymiş.
Kemal Akgün: İnternet Günümüzün Vazgeçilmezi
Akademisyen Kemal Akgün;
İnterneti Her Boyutuyla Kullanmak Bugün Bizler İçin Bir Zorunluluk Oldu
Çalışmalarına, kişiliğine çok önem verdiğim ve de çok sevdiğim Akademisyen aynı zamanda Bilgisayar ve İletişim Uzmanı Kemal Akgün’le bir sohbet toplantısında bir araya gelme şansına ulaştık.
Pratik düşünen, hayatı pratikliğiyle ve dolayısıyla doğallığıyla yaşayan ve engin bilgilerini, tecrübelerini oldukça anlaşılır ve akıcı, özlü bir şekilde anlatan ve de Alevilik’le de ilgili hayli kafa yoran Kemal Akgün’den izin alarak çok önemsediğim fikirlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çünkü onun görüşleri bizim sürüp giden sıradanlaştırdığımız yaşamımız içinde bize bazı konularda kılavuzluk yapabilir. Kendisini bu vesileyle yine saygıyla selamlıyorum.
Saygı, sevgi ve muhabbet duygularımla…
Ayhan Aydın
Akgün’ün Görüşlerinin Özeti
Alevilik’le İlgili Yapılabilecek Bazı Pratik Çalışmalar
- Alevi inancına katkıda bulunanları, inancın temellerini, ritüellerini anlatan çizgi filmler yapılması;
- Cemevi ve Alevi ritüellerinin şehirde yaşama göre yeniden tanımlanıp yaşama biçimine uygun hale getirilmesi için tartışma başlatılması;
- İnternet ortamında herkesin katılımıyla bir editörün kontrolüyle geliştirilecek bir Alevi Ansiklopedisi (Wikipedia yaklaşımıyla) geliştirilmesi;
- Alevilik hakkında merak edilen konularda sorulara yanıt veren bir web uygulamasının işletilmesi;
- Tüm dünyadan Aleviler arasında yardımlaşma, işbirliği, paylaşım yapacak bir ortamın kurulması gibi olanakların kullanılmasını öneriyorum.
- Geleneksel olarak bir araya gelmesi zor olan insanları birlikte bir projede bir araya getirmek kolaylaşır.
- Bir Google aramasında binlerce sonuç çıkar ve buların çoğuna bakmayız bile. Aslında ihtiyaç duyulan; bütün sonuçlardan özetlenecek birkaç cümlelik bir nottur. Bizim de bir sürü araştırma yapmak yerine felsefeyi, düşünme ve yasama biçimini açıklayacak yayınlara yönelmemiz gerekir. Önce Alevilerin bilgilendirilmesi, sonra dış dünyaya tanıtılması ve devletle olan ilişkilerin düzenlenmesine yoğunlaşmak gerekir…
ADO (Alevi Düşünce Ocağı) ve Tahtacılar Derneği Üyesi de olan Sayın Kemal Akgün Sohbette: Ben olaya daha başka açılardan bakan, her zaman sondan geriye gitmeyi tercih eden, günümüz koşulları çerçevesinde, günlük ihtiyaçlara göre dünyayı ve böylece de tüm hayatı değerlendirmeye çalışan bir yapıya sahibim, diyerek görüşlerini de şu şekilde sıraladı.
Günümüzde Gelişmeler Öyle Hızlı Ki…
Şimdi 1800’lü yıllarda elli, altmış yılda gerçekleşen değişimler ve yenilikler bu çağda bir, iki günde oluyor. Biz bunu görmek zorundayız. Hayatın pratiğiyle hareket etmeliyiz. Bugüne kadar hep yapa geldiğimiz gibi, olayı çok detaylara boğmak bize bir fayda sağlamıyor, sağlamayacaktır. Hep pratik olacağız; kısa, acil, kullanılabilir, herkese uyabilin, kopya edilme mantığına açık, sorun çözen bir anlayışa sahip olmak zorundayız. Bugünün dünyası bunu söylüyor. Bizler bunun dışında kalıyoruz.
Alevilikle ilgili tüm çalışmalarda da pratik düşünmek zorundayız, başka şansımız yok. Aslında buna uzak bir dünya görüşüne sahip değiliz, kendi yol öğretimizin içinde bunlar zaten var. Biz bunları görmüyoruz. Bu yolun kurucuları günlük yaşamla ilgili karşılaşılabilecek güçlükler, sorunlar karşısında pratik çözümler getirebilmişler. Getirebilmişler ki, bizler bugün bu öğretiyi yaşayabiliyoruz.
Yalnız son dönemde çok hızlı olan değişime ayak uydurmak kolay olmuyor. Ama bu tümüyle mümkün.
Şimdi elbette biz bocalıyoruz, kendi kendimize veya birbirimize soruyoruz: köyden kente göçtük, kentti nasıl yaşayacağız?
Devletle olan münasebetleri nasıl çözeceğiz, yani devletle ilişkileri nasıl düzenleyeceğiz?
Bu koşullarda ibadetlerimizi nasıl sürdürebileceğiz?
Dış dünyayla bağlantılarımızı nasıl devam ettireceğiz?
Tüm bunlar çok doğal. Çünkü ani olan gelişmeler olabilir, dünyanın her yerinde insanlar ve farklı inanç ve kültürden insan toplulukları bizim gibi bu sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar ama gerçekten de bunun çözümü yine de bizim öğretimizde var. Bunu uygulayamamak ise bizlerin eksikliği veya sorumluluğu.
HARABATİ TEKKESİ'NDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
MAKEDONYA – ARNAVUTLUK GEZİSİ
(13-24 AĞUSTOS 2018) (1. Bölüm)
Bir İşgali Yaşayan
Harabati Baba Tekkesi’nde Değişen Fazla Bir Şey Yok
Ayhan Aydın
Benzersiz doğasıyla beni her zaman büyüleyen ve kadim bir uygarlığın ve tarihin coğrafyası olan Balkanlar’a gitmek her zaman bende heyecan uyandırır. Bendeki bu sevdayı tam anlamlandırmak, tanımlamak da mümkün değil. Tam anlamıyla çocuklar gibi şen – şakrak bir ruh halinde yollara düşerim, her türlü engel bende muzipçe aşılmasından mutluluk duyulan bir oyuna dönüşür… Mesele Balkanlar olunca tüm ağrılarım geçer. Yunanistan’daki Seçek Yaylası Etkinliğinde gerçi biraz halsiz düşmüş, rahatsızlaşmıştım ama ne gam, her sene bende bir görev aşkı olarak beliren Harabati Baba Tekkesi’ne gitmeden bu seneyi tamamlamam mümkün olmayacaktı. Bir de üstelik birkaç kez niyetlensem de, tam da Hacı Bektaş Etkinlikleri zamanına denk geldiği için Arnavutluk’taki Tomor Dağı’ndaki Tomor Baba daha doğrusu Ali Abbas (Celal Abbas) Anma Etkinliklerine bugüne kadar hiç katılamamıştım. Bu sene her ikisini birleştirmek pek de akıllıca bir hareket olacaktı.
Yine düştük yollara… Bu sefer ise uçakla gitmek bana gerçekten çok iyi geldi. Yoldan ziyade; hem Yunan gümrüğünde, sonrasın da ise yine Yunan hududunu aşıp bu sefer Makedon hududunda bin bir türlü cefayı çekmemek bu sefer iyi olacaktı.
Makedonya
13-21 Ağustos 2018
Tetova – Harabati Baba Tekkesi
13 Ağustos’ta İstanbul’dan Maketonya Tetova’ya hareket ettim. Üsküp Havalimanından bir servis otobüsüyle otogara, oradan da bir yolcu otobüsüyle Tetova’ya hareket ettim. Bir taksiyle Balkanlar’daki evim dediğim Harabati Baba (Sersem Ali Dedebaba) Tekkesi’ne varmak büyük bir mutluluktu.
2004’den beri, 15 yıldır sürekli gittiğim, gitmediğim anlarda da oradaki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan birisi olarak bu tekkenin geleceği aslında beni de çok mu çok ilgilendiriyor tüm toplumumuz gibi.
Daha önce uzun uzadıya birçok kez yazdım buradaki gelişmeleri. İlgili yazılar internetteki wep sitemde mevcut. Ama yeni okuyanlar için söylemek gerekirse, 480 yıllık bir tekke olan Harabati Baba Tekkesi (Sersem Ali Dedebaba Tekkesi), hayli badireli süreçler yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor.
Tekke, 2002 yılında, İslam Dini Birliği adı altındaki Makedonya’daki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kullandığı militanlar tarafından Bektaşilerin elinden alınmak için işgal edildi.
Amaç, Makedon kanunlarının boşluklarından da yararlanarak, Makedonya’daki Müslüman toplumunu sözde temsil eden tek kurum olmalarının verdiği ayrıcalıkla bu kadim Bektaşi Ocağı’nı ele geçirmek, burayı kendilerine bir merkez daha doğrusu bir üs yapmaktı. Silah atarak, insanlara baskı, tehdit, şantaj uygulayarak yapılan bu saldırıya ise ne hikmetse Makedon Devleti uzun yıllar sessiz kalmayı yeğledi. Bu konuda Bektaşilerin girişimleri sonuçsuz kaldı.
Tüm Tekkenin, iç haziresine bağlı bir meydanevi ve konukevi olarak kullanılan iki biriminin dışındaki her yapıya ve büyük bahçeye konan, burada görevli olarak bululan Vahabi kılıklı Cumali isimli insan azmanı dahil, sözde İslam Dini Birliği’nin paralı görevlileri büyük bir pişkinlikle burayı sahiplendiler. Her gelen turist kafilesinden haraç almaya başlayan Cumali aynı zamanda ruh hastası birisi olarak zaman zaman da turistlere ve bazı ziyaretçilere de saldırarak, kameralarını kırarak, onlara hakaretler ederek, birçok kez karakolluk olmasına rağmen her daim, elini kolunu sallaya sallaya tekrar ertesi gün tekkeye gelmeye devam edebildi.
Büyük meydanevi’ni işgal edip, ocak bacasına taktıkları hoparlörden ezan okuyup, yıllar içinde halkı türlü laflarla kandırıp kendilerine bir cemaat edinmeyi başaran bu işgalci güruh emelleri doğrultusunda çalışmalarını sürdürüyorlar.
İşte bu sene 17 şubatta, Tekkenin kuruluşunun 480. Kuruluş yıldönümü münasebetiyle bir tanıtım kokteyli veren Arnavutluk’taki Dünya Bektaşiler Birliği’nin yasal temsilcisi ve Bektaşi Babası Edmond Brahimaj (Baba Mondi) bu işgalin sonunun geldiğini, yasal olarak bu işin halledileceğini konuklara söylüyordu.
(Ne hikmetse bu dergâhın en zor günlerinde onun yanında yer alan, Arnavutluk’taki birçok baba ve derviş kılını kıpırdatmazken, en azından bu tekkenin sesi olan Türkiye’deki kurumlar, kuruluşlar, babalar bu etkinliğe davet edilmemişlerdi. Bunu nedeni ne olursa olsun bunu kabul etmek mümkün değil. Arnavutluk’tan, Kosova’dan, Makedonya’dan temsilciler gelirken, Türkiye’den de bu etkinliğe insanların davet edilmesi gerekliydi. Birçok yönden gerekliydi, burası aynı zamanda bir Türk Tekkesidir. Bektaşinin; Alevisi, Sünnisi, Arnavudu, Türkü olmaz elbette. Kökene bakılmaz yani bu kadim tarikat yolunda. Ama Türkler gelsin maddi manevi her türlü yardımı yapsınlar ama tüm idare bizde, söz söylemeye biz yetkiliyiz, her şeye biz karar veririz, demek olayı küçültmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Bu kimsenin işine yaramaz. Buna da kimsenin hakkı yoktur. (Şimdilik bu kadar yazabiliyorum.))
Diğer Makaleler...
- ALEVİLİĞİ YAŞATAN GERÇEK DEDELER VE BU YOLDA YOZLAŞANLAR ŞARLATAN BAKİ GÜNGÖR VE FEDAİLERİ
- Seçek Yayla Etkinliği ve Batı Trakya Alevi Bektaşi Toplumu Üzerinde Süren Sinsi Tertip
- Sarayın Uleması Olacak Dedeler Haramzadedir
- ÇÖRMÜ -DARILI-: HER ŞEYİYLE BİR KÖY, HEM DE TAM BİR ALEVİ KÖYÜ
- DEDELER ALEVİLİĞİ ANLATIYOR KİTABI ÇIKTI...
- Avrupa Gezisi (4 Mayıs - 11 Haziran 2018)
- Sivas, Sivas, Kanlı Sivas...
- Bir Cevat Günel Vardı...
- Şükür ki Gidebildim! Almanya’da Matem…(Ekim 2017)
- Topçu Baba Anma Etkinliği Yapıldı, 2018