MEHMET ATAY'la Söyleşi...
MEHMET ATAY'la Söyleşi...
Ayhan Aydın
E Yayınları Yayın Yönetmeni ve çok önemli bir birikim sahibi Mehmet Atay'la, 19 Nisan 2018 Cuma günü bir söyleşi yaptım. Divriği Gazetesi Yayın Yönetmeni Yahya Kemal Bayar'la birlikte Cağaloğlu'ndaki ofisine gidip; Cağaloğlu Yokuşu, Babıali denilen Türk düşünce, yayın dünyasının bir zamanlar kalbinin attığı bu mekandan geriye neler kalıp kalmadığını sorgulamaya çalıştık. Cağaloğlu'ndaki unutulmaz simalar, siyasi çalkantılar, yayınevleri, yayınevlerinin en temel sorunları, Mehmet Atay'ın yaşam öyküsü, E Yayınları'nın kuruluşu ve bugüne ilişkin acı gerçekler...
Bir ikinci bölümüyle devam etmek istediğimiz söyleşiyle ben de için için beni yönlendiren bir yönümü de sakinleştirmek istiyorum: 30 yılımız burada geçti sayılır. Alevi Bektaşi kurumlarında ömür tükettik, hasta olduk, biraz tökezler olduk. Ama bir basın yayınlı olarak kendi asıl meslek dünyamla ilgili bir şeyler yapamayacak mıyım? Gerçi Kültür - sanat dünyamızdan portreler şeklinde yaklaşık kırk söyleşilik bir kitap da hazırlamadım değil ama tüm bunlar çok aşırı gölgede kaldı. Mutsuz değilim, çok şeyler yapmaya çalıştım kendi inanç- kültür dünyamla ilgili ama öyle boşu boşuna yorulup, çaresiz bırakıldım ki, bazen bunlara da hayıflanmıyor değilim.
Denebilir ki hayat bu, hiç kimse hayattan aradığını bulamaz, herkesin de işi rast gitmez... Ama nedense benim Alevi kurumlarında işim hep çok ters gitti... Tembelliğimden mi, iş bilmezliğimden mi, başarısızlığımdan mıydı acaba bunlar... Neyse uzamasın... Başka dertleşmelere bırakayım bunları... Hayatta hiç bir şey kolay değil belki de...
En azından on on beş söyleşiyle tanıdığım önemli simalarla bakalım Cağaloğlu Yokusu'nun efsanelere karışan büyük öykü denizinden ben neler derleyebileceeğim, bunları sonunda kitap olarak halka ulaştırabilecek miyim?
Çekimler, önerileri, desteği için Divriği Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yahya Kemal Bayar'a çok tekekkür ediyorum.
Geçen hafta Pencere Yayınları Yayın Yönetmeni çok sevgili Muzaffer Erdoğdu'yla söyleşilerimiz sürmüştü...
Dr. Meral Avcı Delipınar’la Söyleşi…
Dr. Meral Avcı Delipınar’la Söyleşi…
Ayhan Aydın
Marmara Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Dr. Meral Avcı Delipınar ve çok sevgili eşi Orhan Delipınar, Divriği Gazetesi Yayın Yönetmeni Yahya Kemal Bayar'la bizi 11 Nisan Çarşamba günü, Acıbadem'deki evlerinde konuk ettiler. Gönül isterdi ki, gazetenin temel direği Saadet Bayar da bizlerle olsun... Ama yaşam göründüğü gibi değil elbette, işlerin yetişmesi lazım!
CUSİAD'daki çalışmalarından tanıdığım Orhan Bey'le uzun yıllar önce Cem Radyo'da bazı programlar da yapmıştım.
Daha öncesinde esenliğimiz olan Meral Hanım'la ise özellikle geçen sene Divriği Gazetesi'nin düzenlemiş olduğu gezide bir araya gelmiş, Divriği'de sohbet etmiştik. Hatta restore ettikleri konaklarında bir de söyleşi yapmıştım.
Beni çok etkileyen, önemli bir bilgi birikimi sahibi olmasının çok ötesinde, girişimci, yapıcı, insanlara insanlığın ve uygarlığın tüm güzelliklerini götürme aşkında olan hocamızın derinliğini biliyordum. Özellikle tarih konusunda iktisadi- sosyal konular üzerine çok önemli birikimleri de olan Meral Avcı Delipınar hocamızın yaşam öyküsünü dinledikçe aslında ben de bir kutsal mesleği yerine getirmekten sevinç duydum... Ne de olsa, profesyonel olarak ciddi bir kurumda bugüne kadar çalışmasak da, kendi çapımızda gazetecilik yapıyorduk...
Meral hocanın yaşımını kendisinden dinledikçe işte bu dedim... Her şey burada... Nice, nice, nice büyük yürekler, çok büyük başarılara imza atmış isimler var aramızda... Hem de binlerce... İşte bu çok büyük değerlerimizden Dr. Meral Avcı Delipınar'la yaptığım söyleşi bunu ortaya çıkardı... Onunla da bir basın yayınlı olduğunu öğrenmek; sonrasında öğretmenlik, sonrasında akademik dünya, dil kursları, hatta okulda tiyatro oyunu yazıp- oynaması, nice nice sosyal etkinlikler her birisi heyecan verici çabaları dinlemek beni çok mu çok mutlu etti doğrusu... Hele hele de şimdi kendisini tümüyle Divriği kültürüne adaması, oradaki insanımızın sosyal yaşamını geliştirmek için verdiği mücadele, özellikle kadınlarımızın sosyal haklarını elde edebilmeleri için insanüstü gayretleri... En son ipekböceği projesi, hangi birisini anlatayım... Bir an önce bu söyleşilerin yazıya geçirilmesi gerekir... Bu büyük yüreğin dünyasını sizlere aktarmam gerekir...
Delipınar çiftinin evinden çok etkilendim: bir kültür- sanat yuvası burası... Hele de resimler, benim en çok sevdiğim sanat ürünleri... Ve de bu sanat ürünlerinden farklı olmayan Meral Hanım'ın özellikle bizler için hazırladığı o muhteşem sofra... Ne diyelim o fotoğrafları da, koşuşturmasından bir fırsat yakalayıp Yahya Kemal Bayar yayınlarsa ne de güzel olur...
Nice nice sağlıklı, uzun, güzel yıllar diliyorum bu can dostlara... Sevgili hocamız Dr. Meral Avcı Delipınar'ın bitmez tükenmez enerjisi daim olsun... Bu hepimize iyi gelecek bir büyük insanlık idealinin enerjisi... Her şey gönüllerince olsun...
Hakkı Saygı'nın Alevilik Bektaşilik Yazıları. Derleyen: Ayhan Aydın
Araştırmacı – Yazar, Bektaşi (Babai) Babası Hakkı Saygı’nın Alevilik Bektaşilik Yazıları
Derleyen: Ayhan Aydın
Alevi-Bektaşi İslâm Felsefesi
Alevilik Ve Bektaşilik Ne Demektir?
Hakkı Saygı
Önce Alevilik veya Bektaşilik ne demektir? Bunun tanımını çok iyi yapmalıyız. Gerçi bugüne kadar bunun pek çok tanımı yapıldı. Fakat herkes kendi düşüncesini aktardı. Benim yapacağım da bugüne kadar yapılanlardan pek farklı bir şey değildir. Ancak, tek bir doğru vardır ki bizler bu doğruyu yakalamaya çalışalım. Bu da ancak ve ancak akla en uygun olanıdır.
Alevilik; geniş anlamıyla Hazret-i Muhammed, Hazret-i Ali ve Ehl-i Beyt taraftarıdır, yani Hazret-i Muhammed, Hazret-i Ali ve bunların soyundan gelenlere büyük bir muhabbet ve saygı ile bağlanmaktır. Bektaşilik; Alevi inancına mensup olan, Hacı Bektaşi Veli’nin eline, beline ve diline sahip olma felsefesini benimsemiş bulunan ve günümüz şartlarına uygun olarak bu yolu izleyen ve yürüten kimse demektir.
Alevilik ve Bektaşilik; İslam dinini kendi yorumlarına göre kabul eder, yani İslam öncesi inançları ile İslami inançlarını harmanlayarak, kendisine özgü yeni bir İslam sentezi ortaya çıkarmış ve benimsemiştir. Ayrıca tek bir din ile de kayıtlı olmayıp, pek çok dinin maksat ve gayesini bilir, Kur’an’ın gerçek manasına da vakıftır ve tüm mevcudatın Hakk’ın kendi öz varlığından ibaret olduğunu bilir ve inanır.
Alevilik-Bektaşilik, Hıristiyan dininin içerisinde yer alan “Protestan Mezhebine” benzer. Orta çağ da Avrupa, Skolastik düşüncesinin kıskacı altında mezhep kavgalarıyla bunalmıştı. Katoliklerle Ortodokslar birbirlerine girmişlerdi. Tutucu ve bağnaz bir düşünceyi kabul etmeyen Martin Luther, Hümanist bir anlayış içersinde “Allah’la kul arasına hiçbir kimse giremez” diyerek, Hıristiyanlığın içerisinde yeni bir mezhep olarak “Protestanlık Mezhebini” kurmuştur. Katolik ve Ortodoks kiliselerin dışında üçüncü bir kilise olarak Protestan kilisesi de yer almıştır.
Devamını oku: Hakkı Saygı'nın Alevilik Bektaşilik Yazıları. Derleyen: Ayhan Aydın
Geleneği Yaşatanlar: Hakkı Saygı Baba
YAŞAYAN EN ÜNLÜ
SULTAN SÜCEATTİN VELİ DERGÂHI (BABAİ- BEKTAŞİ) BABASI; ARAŞTIRMACI – YAZAR HAKKI SAYGI
(Şurada Yayınlanan Söyleşi Metni: Ayhan Aydın, Alevi Bektaşi Geleneği Yaşatanlar, Sazın ve Sözün Gücü, Can Yayınları, Kasım 2017, (Sayfa: 606 – 656)
HAKKI SAYGI BABA
SANA SELAM OLSUN….
AYHAN AYDIN
GÜNÜMÜZ (BABAİ – BEKTAŞİ) GELENEĞİNİN EN ÖNEMLİ İNANÇ ÖNDERİ OLAN HAKKI SAYGI BABA’YLA YAKLAŞIK 25 YILLIK BİR TANIŞIKLIĞIMIZ VAR. ONUNLA NİCE DAĞLARI, OVALARI AŞTIK. CEM VAKFI’NDA NİCE ZORLU GÖREVLER ÜSTLENDİK. ÇOĞU İNSANIN BİLDİĞİNİN TAM AKSİNE VE BİRAZ DA SAÇMA OLMAK ÜZERE, ÇOK CİDDİ EKONOMİK SIKINTILAR ÇEKEREK, BİREYSEL GAYRETLERİMİZLE ALAN ÇALIŞMALARI YAPTIK. CEM VAKFI’NDAKİ DEDELER, BABALAR, OZANLAR, YAZARLAR FİHRİSTİNİN OLUŞMASI, DEDELERİN-BABALARIN FORMLARININ DÜZENLENMESİ, SÖYLEŞİLERİN YAPILMASI VE BİNLERCE İNANÇ ÖNDERİNİN KATILDIĞI TOPLANTILARIN YAPILMASINDA HAKKI SAYGI’NIN BÜYÜK EMEĞİ VARDIR. O KENDİ ARABASINI SEFERBER EDEREK NİCE GEZİLERE KATILDI. KENDİSİYLE ONLARCE KEZ SÖYLEŞİ YAPTIM. AŞAĞIDA ÇOK ÖNCE YAPMIŞ OLSAM DA, DERLİ TOPLU OLAN VE HAZIRLADIĞIM GENİŞ KAPSAMLI SORULARI YANITLAMASI NEDENİYLE, BU METNİN BU KİTAPTA YER ALMASINI DİLEDİM. KENDİSİ ÇOK CİDDİ SAĞLIK SORUNLARI YAŞAMASINA RAĞMEN, HER SEFERİNDE BUNUN ÜSTESİNDEN GELMEYİ BAŞARDI. ONU VE HER ZAMAN YANINDA, ARKADISINDA OLAN EŞİNİ BÜYÜK BİR SAYGI VE SEVGİYLE SELAMLIYORUM…
HİZMETLERİ UNUTULMAZ, ÖZVERİSİ UNUTULMAZ, ARAŞTIRMA VE ÖĞRENME, BİR ŞEYLER BAŞARMA AŞKI UNUTULMAZ…
GİTTİĞİMİZ YOLLAR AŞKINA, MUHAMMET MUSTAFA AŞKINA, ALİYEL MURTEZA AŞKINA, İMAM HÜSEYİN AŞKINA VE ÖZELLİKLE RUMELİ AŞKINA HÜ…
SÖYLEŞİ
GENEL BİLGİLER
Sevgili babamız, siz Alevilik/Bektaşilik ve babalarla ilgili bilgilerinizi kimden/ kimlerden, nasıl öğrendiniz? Ben bir baba çocuğuyum. Çocukluğum cem içerisinde geçti. Babam ve babamla sohbete gelen ona bağlı taliplerin sohbetlerinde ve çok okuyarak.
- Çocukluğunuz nasıl bir ortamda geçti? Köyde ve cem erkân yürüten bir babanın dizinin dibinde.
- Bektaşi koluna kimden nasip alarak, hangi tarihte girdiniz? Bizler aslında Babai kökenli bir Bektaşisiz. Ben 1975 yılında Sultan Süceattin Veli Şeyhi Nevzat Demirtaş dededen nasip alıp baba oldum.
- Dedeniz, babanız veya amcazadelerinizden de baba olan var mı? Babam baba idi.
- Cemlerde herhangi bir hizmet yaptınız mı? Yaptıysanız kaç yıl? Ben memuriyetimden dolayı baba olduğum tarihe kadar değişik şehirlerde kaldım. Bir ceme girip hizmet etmek kısmet olmadı. 1975 yılında ikrar verdim aynı gün müsahip olup baba postuna oturdum.
- Mücerret misiniz?
- (x) Hayır ( ) Evet
- Sizce babalar kimlerdir? Babalık icazetinizi kimden aldınız? Hangi tarihte verildi? Babalar kamil, olgun ve kendisine bağlı bulunan taliplere yol ve erkan sürdüren kimselerdir. 1975 yılında Sultan Süceattin Veli Dergahı Şeyhi ve Post-nişini Nevzat Efendiden aldım.
- Kaç yaşında baba olarak atandınız? Kaç yıl ya da yıldır baba olarak görev yaptınız veya yapıyorsunuz? 45 yaşında baba oldum ve 25 yıldır babalık görevimi sürdürüyorum.
- Babalık icazetini kimden aldınız? Süceattin Veli post-nişini Nevzat Demirtaş’tan aldım.
- Baba olmak, için günümüzde geçmişten farklı olarak, hangi özelliklere sahip olmak gerekiyor? Babalar, dedeler ve ozanlar bu yol ve erkânı sözlü kültüre dayandırılarak nesilden nesile aktararak getirmişler. Allah onlardan razı olsun. Ancak günümüzde insanların kültürü gelişmiş, pek çok yazılı belge ortaya çıkmıştır. Yeni nesil babadan bu yol ve erkan hakkında geniş bilgi almak istiyorlar. Günümüzde baba bilgili, halli ve insan-ı kâmil mertebesine ulaşmış kimse olmalıdır.
- Bu konuda sizlere yöneltilen veya duyduğunuz eleştiriler, istekler, beklentiler nelerdir? Örneğin gençler sizlerden daha çok hangi konularda bilgi istiyorlar? Genellikle gençler mitolojjk ve hikaye türü anlatımları, kesinlikle kabul etmiyorlar. Gerçek bilgi, yani Kur’an ve hadise dayalı objektif bilgiler istiyorlar.
- Babaların inançsal ve ibadetsel görev ve sorumluluklarından başka toplumsal olarak üstlendikleri görevler sizce nelerdir? Bir babanın toplumsal görevlerinin başında önce Alevi-Sünni ayrımını kaldırmak için zahiri ve batini bilgisinin çok iyi olması gerekir. İnsanları kaynaştırıcı ve eğitici bir yapıya sahip olması gerekir. Bir baba, nikâh kıyabilmeli, çocuk ismi koyabilmeli, cenaze namazı kıldırabilmelidir.
- Hizmetleriniz karşılığında herhangi bir ücret alıyor musunuz? Hayır almıyorum.
EZELİ DOĞANAY’LA SÖYLEŞİ
ERENLER KATARI’NDA
NAZLI CANLAR
GELENEĞİ SÜRDÜRENLER...
AVRUPA’DA ALEVİLERİN, OZANLARIN BİLGİ KAYNAĞI
HALK OZANI, ARAŞTIRMACI –YAZAR: EZELİ DOĞANAY
EZELİ DOĞANAY’LA SÖYLEŞİ
AYHAN AYDIN
(Alevi – Bektaşi Geleneğini Yaşatanlar, Sazın ve Sözün Gücü, İsimli kitaptaki söyleşi metni.)
(Ayhan Aydın, Alevi – Bektaşi Geleneğini Yaşatanlar, Sazın ve Sözün Gücü, Can Yayınları, Kasım 2017, Sayfa: 372-433)
Erenlerin izinde olan Babaları, Dedeleri, Ocak zadeleri, ozanları, dervişleri, halk bilgelerini, araştırmacıları, yazarları; Anadolu’da, Balkanlar’da halk inancına, kültürüne hizmet eden; bu ocağı tüttüren, bu geleneği yaşatanları, gönül sultanlarını arayıp buluyoruz, söyleşiyoruz...
Hani ozanlar, ozanlar yurdu Anadolu, Ozanların dizelerinde bin bir rengi buluruz. Ve çilesini ve sevincini ve coşkusunu Anadolu’nun binlerce yıllık yaşanmışlığını, gizli sırlarını, en yakını olan yârine bile söyleyemediklerini ozanların dizelerinden derleriz. Anadolu ozan yurdu, ozan dolu Anadolu. Ve yanık türküler söylenen yaylalarından, derin vadilerinden, ovalarından ezgili seslerin yükseldiği Anadolu.
Anadolu’muz ağıtlarla, ninnilerle ve efsanelere karışmış öykülerini derlediğimiz bir kesişme noktası, bir uygarlıklar beşiği.
Anadolu’muz, masallarla, hikâyelerle ve geçmişten geleceğe bir ulu katar olup karlı boranlı dumanlı dağlarla ve kuşların cıvıltılarıyla; çocukların kalplerine doğan neşelerle birlikte andığımız bir yurttur.
Bazen de güler bize Anadolu’nun şiiri; ozanların sazlarından sevgi damlar, bal damlar, umut damlar; yani her şey hüzne dâhil değildir.
Anadolu’muzda aynı zamanda geleceğin umudu da fışkırır ozanlarımızın dizelerinden. İşte o yüzden biz de o yüzden işte en çok da; ozanları severiz, onların sazları severiz, onların söylediği türküleri, deyişleri, nefesleri severiz.
Ve kadınıyla, erkeğiyle halaya durduğumuzda, cem ettiğimizde, semah döndüğümüzde hep onların kudretli sözleri, büyülü sözleri ile biz yol alırız.
Ozanlık geleneği acaba geçmiş yılların altın yaldızlı sayfaları arasında mı kaldı?
Bizim de bazen düşler ülkesi olarak gördüğümüz Kaf dağının ardında mı kaldı?
O Toros’ların, Ağrı’nın, Süphan’ın, Munzur’un eteğinde mi kaldı?
Yoksa ozanlık yaşıyor mu?
Halk Ozanlığı geleneği yaşıyor mu hala?
Hala üreten, yazan, bağrı yanıkların temsilcisi olan, sesi olan ozanlar var mı?
İşte dostlar, ERENLER KATARI’NI sürdürenlerden, “Geleneği Yaşatanlar”dan, aynı zamanda dedelerin bize getirmiş olduğu inanç mirasını da yaşatan, çok değerli bir halk ozanımızla, yazarımızla yaptığım bu iki söyleşide daha çok; Türk edebiyatı içinde Ozanlar – Âşıklar üzerinde; destanlar, Pir Sultanlar, Karacaoğlanlar, Yunuslar, Aşık Veyseller, Mahsuniler, İhsaniler, geçmişten günümüze halk ozanlarının sorunları, “sahibini arayan şiirler”, Yaşar Kemal’in ozanlığı ve kadın ozanlarının günümüzde ki durumları gibi zengin konuları konuşacağız.
Hoş geldin sefalar getirdin sevgili dostum Ezeli Doğanay.
Hoş bulduk.
Nasılsın iyi misin?
İyiyim, ama şu yolculuklar olmazsa daha da iyi olacağım ya. Altı ayda yirmi bin kilometre yol yapmışım. Etkinlikler, davetler, cem ve erkan yürütmelerden dolayı.
Yoruyordur, zaten uzun bir yolculuğun içindeyiz. Deve kervanları, Atlılar hepsi yolculuk üzerine... Uzak diyarlardan bize bir şeyler getiren bizim de uzak diyarlara verdiğimiz mesajlarımızı götürenler var, ak güvercinler var. Tümü bunlarla örülü dünyamız. Böylesine güzel bir uğraş içerisinde halk ozanlığı uğraşısı içerisinde nice kitapları ortaya koyan Ezeli Doğanay’ı ağırlayalım, dedik. Sizi dinleyelim, sizin yaşam öykünüzü dinleyelim, dedik. Siz de yolculukların insanısınız; Anadolu’dan kalktınız Avrupalara gittiniz, orada yaşam mücadelesi verdiniz ama her şey Anadolu’da yine de. Dönüp dolaşıp geliyoruz yine Anadolu’ya.
İster uzun tutun, ister kısa tutun size bırakıyorum; bin yıllık uzun bir aile şecereniz var. Ezeli Doğanay kimdir? Hangi uğraşılar içerisindedir? Nasıl bir yaşam sürüyor, bize şöyle bir anlatsın bakalım.
Sevgili dostum; bilirsin halk âşıkları ya da Hakk âşıkları eskiden Anadolu’da at sırtında köy köy, kasaba kasaba, il il gezerlerdi, kendilerini tanıtmak, sanat yapmak, bir çiçekten bal toplarcasına halkın deryasına dalar, onlardan aldıklarını yürekleri ile emiştirip duyguyu söze dönüştürerek yine halka aktarırlardı.
Ne büyük bir çaba ne büyük bir emek. Altı aydır ülkedeyim geçen gün hesapladım bu süre içinde on dokuz bin altı yüz kilometre yol yapmışım. Gün hesabıyla altı ay yüz seksen gündür ve neredeyse günde yüz km. yolculuk yapmışım. Sanıyorum bu yoğun geziler sanatsal yönümüzü tetikliyor o konuda ki üretimi daha da aktifleştiriyor. Bu geziler aynı zamanda doğal olarak yoruyor da.
Evet, bizim aileye gelince bir genele bir de özele indirgeyerek sorunuzu yanıtlayayım. Genel boyutu ile ben Kureyşan Ocağı’na mensubum. Kureyşanlılar ile ilgili yapılan araştırmalar onların Antep kökenli olduklarını söylüyorlar. Bu konuda en önemli çalışma Seyit Kekil’e aittir. Ona göre “Hicri 535 Miladi 1141. Hısn-ı Mansur (Adıyaman) da doğan Kureş, Moğol işgalinden sonra çocukları ile birlikte Hasn-ı Mansur’dan Dersim’e göç ederek Bağeyin’e bağlı Çelekas köyüne yerleşti. Daha sonra oradan da ailesi ve çocukları ile birlikte bugünkü Tunceli iline bağlı Nazmiye ilçesine yakın “Dera Zeve” köyüne gidip yerleştiler. Zamanla burada Kureş’in nufusu çoğaldığından bu köye “Dewa Kureşo” adı verildi. Ayrıca “dewa kureşo” denmesinin bir diğer nedeni de “Yedi Kureş”in dergâhının burada bulunmasındandır.
Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
Ayhan Aydın
6-19 Mayıs tarihleri arasında Almanya’ya bir gezim oldu.
Her şeyden önce; beni Almanya'ya Hıdırellez Etkinliği'ne davet eden ve 4 gün boyunca ağırlayan, candan dostlarla ve Alevi Bektaşi dünyasının güzel isimleriyle tekrar buluşmamı sağlayan Gülizar Cengiz (Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Başkanı) ve sevgili eşi Hasan Cengiz'e; 10 gün boyunca evlerinde beni misafir etmelerinin dışında birbirinden değerli dostlarıyla tanışmamı sağlayan, Moers Alevi Kültür Merkezi'nde bir sunum ve Hollanda'ya bir gezi yapmama olanak yaratan çok sevgili can dostlarım Nihal Doğanay'a ve Ozan Araştırmacı Yazar Ezeli Doğanay'a, Duisburg'ta benimle ilgilenen diğer tüm dostlara muhabbetlerimi sunuyorum.
Gezide ayrıca; 8 Mayıs’ta Tv. 10’da, Zeynel Gül’ün konuğu olarak; Prof. Dr. Ali Yaman’la birlikte bir söyleşimiz oldu. Zeynel Gül’e de çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca bu gezide çok güzel bir toplulukla buluştuğum etkinliklerinden birisi de Moers Derneği’ndeki sunumumdu. Araştırmacı -Yazar ve Moers Alevi Kültür Merkezi Eşbaşkanı Fikret Güneş’e, benimle özellikle ilgilenen Aynur Cifçi ve çok değerli eşlerine, Şair Gülşen Akbulut ve değerli eşine, Nazan Bosor ve değerli eşlerine de şükranlarım vardır. (İsimlerini belki atladığım diğer ozan, yazar, gazeteci dostlara bin muhabbetlerim vardır.)
Almanya dışında 17 Mayıs’ta Hollanda’ya yaptığım gezide bizlerle ilgilenen can insanlar; Nuri Can’a ve Agop Yıldız’a da yine şükranlarım vardır.
ALMANYA GEZİSİ (6-19 MAYIS 2016)
6-9 Mayıs 2016, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, Köln, Hausen
Dünyanın her yeri aslında gerçekten de cennettir. Çölde de, yanardağ yakınında da yaşam varsa orası cennettir, eğer insan yaşadığı yerde mutlu olabiliyorsa orası cennettir. Yobazın, barbarın, hoşgörüsüz insanın olmadığı yer de bana göre cennet aladır.
Diyorlar ki, Ayhan Bey sen de ki bu Avrupa sevgisi nedir böyle? Ey dostlar sadece Avrupa mı, ben dünyanın her yerini ama her yerini çok seviyorum. Her nereye gitsem oraya uyuyorum, oraya kaynıyorum, her yerde huzur bulabiliyorum. Ama ne yalan olsun ağacın olduğu yerleri öyle seviyorum ki, ağaçların altında, çayırların üstünde yaşasam az geliyor, saatlerimi oralarda geçirsem az geliyor bana. Hele hele de hem yeşillik, hem de şehir iç içeyse, doğanın bütünlüğü korunmuş, alt yapı doğanın bütünlüğü içinde doğal yapı olmuşsa orasını daha çok seviyorum, insanın insana saygı duymasına, hangi inançtan, dinden, kökenden gelirse gelsin herkesin herkesi hoş gördüğü yerleri seviyorum. Batıyı da sevmemin nedeni budur. Elbette batının gerçekte ne olduğunu da bilmiyor değilim hani o kadar da cahil değilim. Dünyayı kan gölüne çeviren de batıdır; Afrika’daki kuraklıkta da, Ortadoğu’da mezhep savaşlarında da Batı’nın parmağı vardır elbette. Batı kendi karnı doysun, en güzel şeyler hep kendisinde olsun, dünyanın geri kalanı “insani yardım vs.” adlarla yardım eli uzatılacak zavallılar yığını olarak “insanı duygularımızla onlara yardım edelim, nasıl olmuş yahu her yer sömürülmüş, Kızılderililer öldürülmüş, yerleri yurtları ellerinden alınmışlar, dünyanın Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki her yer talan edilmiş, kim etmiş yahu bunları, kimler insanları birbirine düşürmüş, ormanların yok edilmesine vesile olmuş, türlü hayvan türleri yok olmanın eşiğine gelmiş…” diyen de Batıdır. Hem yapan, söz de hem sorumlu arayan da batıdır. Hem ölen, hem öldüre de batıdır. Silahı satıp, insanları birbirine düşürüp birbiriyle savaştıran da batıdır. Oraya barış götüreceğim diyerek, köklerine kadar oraya yerleşip her daim sömürmek isteyen de batıdır. Ama bakarsınız onların tavırlarına ustalıkla her şeyi kullanıp tüm insanlığın beynine de farklı sunarlar. Siz de dersiniz ki onlar komik oma öyle söyletirler ki; “Tüm bunları çok büyük paralar aktardığımız uzay araştırmaları sonucunda bir gün bulacağımız, keşfedeceğimiz kesin olan uzaylılar yapmış olmasınlar?” Evet, ama yine de Avrupa güzel bir kıta, sevdiğim yerler diyarı. Burada tam da, Aşk deryasına daldım.
Ne mutlu ki yine doğayla doya doya baş başa kalabileceğim. Konuyu çok daha fazla uzatmadan gezimize bakalım.
Devamını oku: Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
Diğer Makaleler...
- Kosova ve Arnavutluk'ta Tekke Gezileri, 2015
- Rumelifeneri'nde Sarı Saltık
- ALİ EKBER ÇİÇEK'LE UZUN BİR SÖYLEŞİ
- Ankara'da Tarihi Buluşma
- ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)
- ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri (İkinci Söyleşi)
- ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)
- ADİL ALİ ATALAY (VAKTİDOLU)’YLA KARAKÖY’DE BİR SÖYLEŞİ (1998)
- Bir Can İnsan: ADİL ALİ ATALAY
- Hasan Hüseyin Erkan Son Yolculuğuna Uğurlandı