Avrupa Gezisi İzlenimleri (6 Eylül - 16 Ekim 2018)

Avrupa Gezisi İzlenimleri…

(6 Eylül - 16 Ekim 2018)

Avrupa'daki Can Dostlara Derin Minnet Duygularım Vardır...

Can Dostlar;
Yolumuza sevdalı bir yürek olarak, bir gezgin ruh olarak otuz yıldır hep yollardayız... İnsanlık ideallerine bağlı, dost canlısı birisi olarak yeni yeni insanlarla tanışmak, yeni yeni diyarlara ulaşmak, geleneğimizi, Alevi Bektaşi Yol ve Erkânını sürdüren canların izinden giderek bir ömür sürdük. Hakk nasip ederse ölene kadar da bu yollarda olacağız... 
Bizim; yaşayacak kadar bir dünya varlığı dışında ne bir siyasi, ne bir ekonomik, ne de bir farklı ikbal gibi bir hedefimiz ve beklentimiz hiç olmadı, olmayacak. Bazılarının hiç anlamadığı ve anlayamayacağı hususta bu sanırım. Bizim işimiz gücümüz, üretmek, bu güzel yolun yozlaşmadan-yozlaştırılmadan, atalardan aldığımız gibi gelecek kuşaklara aktarılmasında hizmet etmekten başka bir şey değildir... Tüm gayretlerimizin bu ilkeler doğrultusundaki çalışmalar olduğunu bakan herkes görür...
Can Dostlar; 6 Eylül - 16 Ekim tarihleri arasında, Avrupa'da 4 ülke, 20 şehri kapsayan uzun soluklu bir gezim oldu. 
Almanya Köln Merkezli Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü'nün Köln Üniversitesi ile birlikte gerçekleştirdikleri Alevilik Bektaşilik Sempozyumuna davet edilerek, Hacı Bektaş Veli Vakfı ve Enstitü sayesinde Avrupa'ya ayak bastım.
Hiç bir kuruma bağlı olmadan ve hiçbir kurumdan doğrudan destek almadan (bir proje, çalışma kapsamında olmadan oraya gittim. Çünkü bu tip gezileri bazı akademisyenler, yazarlar, bazı dedeler üniversitelerden, devlet ve özel kurumlardan aldıkları bir proje kapsamındaki ekonomik desteklerle yapıyorlar) tümüyle kişisel azmim, gayretlerimle ve oradaki can dostların çok ciddi destekleriyle bu kırk günlük geziyi yapabildim. Bu kolay bir şey değildi... Trenlerle seyahatler, aktarmalar, can dostların zaman zaman kendi arabalarıyla bir yerden bir başka yere ulaştırmaları gerçekten kolay olmayan, çok yorucu işlerdir... 
Bu geziyle yeni yeni dostluklar kurdum, gönülden gönüle giden köprüler kurdum. Gül yüzlü insanlarımızın Alevi Bektaşi Yolu'nu yaşatmak için ne gibi üstün mücadeleler verdiklerine tanık oldum. Her şeyden önce okumuş, yüzleri, gönülleri pırıl pırıl gençlerimizin geleneğimizi yaşatmak konusundaki aşkların tanıklık ettim. 
Gördüm ki, Avrupa Avrupa olarak Alevi Bektaşi Yolu'nu, Erkanı'nı, Değerlerini yaşatma konusunda yürekli canlarla dolu... Tüm bunlar beni o kadar mutlu etti, o kadar mutlu etti ki, benim en büyük karım gerçekten de bunlar oldu...

Can Dostlar; 
Bu kırk gün boyunca benimle çok candan ilgilenen, beni evlerinde evlerinin bir ferdi olarak kabul edip ağırlayan, her türlü ilgiyi gösteren tüm kurum, kuruluş temsilcilerine, canlarıma, yazarlara, ozanlara, dedelere, gençlere, çocuklara en derin sevgi, saygı, hürmet ve minnet duygularımı sunarım...

İyi ki Aleviyim, Bektaşiyim... 
Böyle yüce bir öğretinin mensubu olmaktan gurur duyuyorum...
Bizim insanımız gerçekten can... Hem de canlar canı...
Bir kişinin ister yazar, ister akademisyen, ister dede, ister baba olsun... Bu şartlarda 40 gün Avrupa'da kalması kolay olmazdı. Bu hem bizim Yola sevdamız, bazı birikimlerimizin olması kadar, Yolumuzun Güzelliği, insanımızın da değerlere verdiği önemden kaynaklanıyor...
Tekrar tekrar Avrupa'da Yolumuzu yaşatan tüm canlarımıza, benimle içten ilgilenen dostlarımıza bin muhabbet duygularımla saygılarımı sunarım...
Aşk olsun cümle canlara...

Ayhan Aydın

 Almanya’ya Varış Ve Sempozyum

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü ile Köln Üniversitesi’nin ortaklaşa olarak düzenledikleri “II. Uluslararası Alevilik-Bektaşilik Sempozyumu” 7-8 Eylül 2018 tarihleri arasında Köln Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.

Gerçek anlamıyla bir bilgi şöleniydi. Birbirinden değerli ve önemli bilim insanlarıyla geçirdiğimiz bu günlerin değeri gerçekten ölçülmez, farklı ülkelerden, kendi alanlarında yetkin önemli canlarımızı bir arada görmek, onlarla sohbet etmek çok güzeldi.

Ben ise, ikili diyaloglarla saygıdeğer hocalarımızla sohbet ettim, etkinlikte canlı yayın, fotoğraf ve kamera çekimleriyle etkinliğin kalıcı olması için katkıda bulunmaya çalıştım. Benim için de çok yararlı bir etkinlik oldu. Düzenleyen emektar canlarımı en içten duygularımla selamlıyorum, emekleri var olsun.

Enstitü’nün Yazısı…

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü ile Köln Üniversitesi’nin ortaklaşa olarak düzenledikleri “II. Uluslararası Alevilik-Bektaşilik Sempozyumu” 7-8 Eylül 2018 tarihleri arasında Köln Üniversitesi’nde Alevi – Bektaşi inanç sistemi üzerine yetkinlikleri ile bilinen yedi ülkeden (Almanya’dan PD Dr. Markus DRESSLER, PD Dr. Robert LANGER, Jun. Prof. Dr. Béatrice HENDRİCH, M.A. Erkan TÜMKAYA; Türkiye’den Prof. Dr. Ali YAMAN, Prof. Dr. Bülent BİLMEZ, Prof. Dr. Nilgün ÇIBLAK COŞKUN, Doç. Dr. İlkay ŞAHİN, Jun. Prof. Dr. Mehmet ERSAL, Jun. Prof. Dr. Bülent AKIN; Macaristan’dan Prof. Dr. Janos SİPOS, Prof. Dr. Éva CSÁKİ, İngiltere’den Prof. Dr. Micheal URSİNUS; Kanada’dan Prof. Dr. İrene MARKOFF, Yunanistan’dan Jun. Prof. Dr. Paschalis ANDROUDİS ve Bulgaristan’dan Dr. Nevena GRAMATİKOVA) bilim insanlarının, Türkiye ve Almanya’dan gelen dinleyicilerin katılımı gerçekleştirildi.

Sempozyum Yücel Top’un (Kutsi Baba) açılış gülbangı ile başladı. Açılış Gülbangını takiben Grup Nefes topluluğundan Seda Aydın ve Mustafa Aydın sempozyum katılımcılarına geleneksel Alevi müziğinden örneklerle bir müzik ziyafeti sundular.

Müzik ziyafetinin ardından Sempozyum açılış konuşmalarına geçildi. Jun. Prof. Dr. Beatrice HENDRICH Köln Üniversitesi adına yaptığı açılış konuşmasında Köln Üniversitesi’nde sempozyumun gerçekleşmesine katkı sunan kurumsal yapıya ve bildirileri ile literatüre önemli katkılar sunan bilim insanlarına teşekkürlerini sundu. Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü adına Yönetim Kurulu Başkanı Güllizar CENGİZ açılış konuşmasında Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü’nün bilimsel ve inançsal faaliyetlerinden bahsettikten sonra sempozyumun yapılmasına katkı sunan Düzenleme Kurulu, Sekretarya ve işin mutfağında gönüllülük esasına göre görev alan bütün çalışanlara ve yedi ülkeden sempozyuma katılmak için gelen bilim insanlarına teşekkürlerini sundu.

Açılış konuşmalarından sonra Prof. Dr. Michael URSİNUS’un sempozyum açılış bildirisine geçildi. URSİNUS, “17. yüzyılda Zındık ve Günahkarlar: Şikayet Defterlerinden İki Örnek” adlı açılış bildirisinde Osmanlı arşiv belgelerinde Alevi topluluklar ile ilgili şikayetleri konu alan iki örnek üzerinden hakim bakış açısının Alevi toplulukları nasıl tanımladığını ve davrandığını mevcut literatürü de analiz ederek dinleyicilere sundu.

Sempozyum açılış bildirisinden sonra 7 Eylül Cuma günü 2 oturum, 8 Eylül Cumartesi günü 4 oturumda bilim insanları Alevi inanç sisteminin farklı yönlerini analiz eden bildirilerini sundular. Her oturumun sonunda ayrılan tartışma bölümünde bildiri sunan akademisyenlere sorulan sorular ve katkılar ile sempozyum, bir bilgi şöleni halini aldı.

Sempozyumun ikinci gün akşamı Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü ve Bektaş-i Veli Vakfının inançsal merkezi olarak hizmet eden Malberg’deki dergahta sempozyuma katılan bilim insanları ve dinleyicilere açılan Bektaşi sofrasında muhabbet edildi. Sofrada sempozyumun gönülden bir değerlendirmesi yapıldı. Nefesler ve muhabbetlerle güzel bir gece yaşandı. Ayrıca Dergahtaki sofrada müzikoloji ve özelde Alevi – Bektaşi müziği konusunda uzmanlığı ile bilinen Prof. Dr. İrene MARKOFF’un bağlama ile okuduğu nefesler ise geceye unutulmaz anlar kattı.

Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü adına sempozyuma katkı sunan bütün bilim insanlarına, dinleyicilere ve sempozyumun gerçekleşmesinde gönülden hizmet eden bütün canlarımıza şükranlarımızı sunar, bir sonraki faaliyetimizde beraber olmayı temenni ederiz.

 

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Adına

Başkan

Gülizar Cengiz

 

Wüizburg

(9-17 Eylül)

Hüseyin Toprak

Avrupa Gezimde; Muharrem Etkinlikleri çerçevesinde farklı şehirlerde sohbetlerim olacak. Ben ise bu zaman aralığını yola gönül vermiş, hem de en çok sevdiğim yörelerden birisi olan Sivas Divriği Çamşıhı Bölgesi’nden Hüseyin Abdal evlatlarından, Hüseyin Toprak’la geçirmeyi planlamıştım. Var olsun Gülizar Cengiz’ler her daim olduğu gibi benimle ilgilendiler, beni uzun ve zevkli bir yolculuğu olacak trene kadar götürüp, Wüizburg’a uğurladılar.

Her daim olduğu gibi her birisini anlatsam sayfalar dolacak, tüm gezilerde olduğu şekliyle, hiç kimsede olmayan bir açlıkla çevreyi adeta çölde kalmış bir insanınki gibi susamışcasına, izleye izleye yol alıyorum. Ama yok yağma diyorum, kendi kendime, bu gezide en az altı kitap okuyacaksın! Yanıma aldığım kitapları yollar da, arada derede okumam gerekir, diyorum. Kah kameramla, kah fotoğraf makinemle yine çok da normal olmayan bir şekilde binlerce fotoğraf karesiyle hem yol boyu, hem de ulaşınca her yeri en ince ayrıntısına kadar belgelercesine fotoğraflıyorum.

 

Wüizburg; senin böyle güzel bir şehir olacağını nereden bilecektim?

Dünyada yaşayamayacağım çok az yer var… Çölde de olsa, tundralarda da olsa yaşarım ben. Ben de aslında ne güzel ki bir yaşama aşkı var, ölümsüz bir şekilde.

Ama ne diyeyim ben bu Almanya’ya, Avrupa’ya nasıl bir aşk duymam? Burada bu güzellikler içinde yaşama aşkını daha derindenden duymamak mümkün mü? Doğanın, tarihin, insanlığın emaneti verilmiş buralara… Gez gez bitmez; her taraf parklar, bahçeler, güzel evler… Her daim dediğim gibi, sana ne karışan var, ne söz söyleyen var, yolda yürürken seni ne rahatsız eden var… On kilometrelerce yürü, yürü, yürü bu güzellikler içinde, bıkılır mı? Ben bıkmıyorum, bıkmam da…

Almanya’nın ve de Avrupa’nın her köşesinin birbirinden güzel olmasının yanında Wüizburg’un gerçekten bu kadar güzel bir şehir olabileceğini nereden bilebilecektim? Ne de iyi etmişim buraya gelmekle. Buraya gerçekten doyulur mu? İster yeşillik bir alan, ister tepelik bir alan, ister koroluk bir alan, isterse kentin merkezinde Avrupa tarihine şu veya bu şekilde etki etmiş olayların, insanların tarihi mekanları… Her bir köşesi bir hazine saklıyor Wüizburg’un. Gerçek anlamıyla bir büyük tarihi anıt olan gez gez bitmez kalesini mi,  aynı zamanda bir inanç merkezi olan tarihi sarayı, daha doğrusu saraylarını mı anlatayım, sizlere? Geniş, rahat meydanlar, saatlerce yürü bitmez parklar, akan nehrin kenarında her türden insanın varlığı? Aynı zamanda dingin, sakin geçmiş zamanların uğultusunu ağır ağır demlenmenin yerleri… Her taraf farklı farklı ağaçlarla dolu. Bu arada tarlalar uzanıyor hemen kentin köylerinin kenarlarında… Cevizler salkım söğüt bir şekilde meyvelerini sunuyorlar insanlara. Üzüm tarlaları artık sonbaharın hasatında, gelen geçen yolculara gün batımı son lezzetlerini sunma telaşındalar. Her taraf her türden, şekilden, büyüklükten kabaklarla dolu. Her tarafta güzel kokular, güzel renkler…

Hüseyin Toprak ise bu şehirde bir bambaşka sima… Her türlü zorluğu kendi kendine aşmasını başarmış, bir yaşama ustası. Harika düzeyde Almancası var. Ama bence daha da önemlisi başta Almanlar olmak üzere her milletten insanla sarmaş dolaş, dost- kardeş olabilmesi, ahbablık ilişkisini kurabilmesi. Böylece yaşı itibariyle, eğitimini Avrupa’da yaşmış gençlerimizin dışında, bir önceki dönemde de buraya gelip buraya uyum sağlayabilmenin bence sembollerinden.

İşinin ustası bir sanatçı; iyi bir iç dekorasyon inşaat ustası. Ama bence o her işten anlıyor, iyi bir aşçı, iyi bir baba, çok iyi bir evlat…

Ama tüm bunların dışında onun bence en güzel yanı, içindeki bir aşk ve samimi sevgiyle Alevi Bektaşi Yolu’nda bir şeyler yapmak istemesi. Ben onda bunları gördüm. Hele hele de Balkanlar’a oradaki tekke ve dergâhlarımıza aşkı, sevgisi, ilgisi, yardımı dile getirilmesi gereken gerçekler. Bunu zaten bu yazın çok net bir şekilde görmüştüm. Kendisiyle Makedonya’da, Arnavutluk’ta gezilerde birlikte olduk, yorulmadan, bıkmadan, yüzünde gülümseme eksik olmadan, devamlı yol alma telaşındaydı. Tekkelere bağlılığı bir başkaydı. Gerçekten helal olsun böyle can insanlara.

İşte bu can dost benimle bir hafta boyunca ilgilendi. Birçok yere gittik birlikte, gezdik, sohbet ettik, söyleştik. Yüreği ışıl ışıl bu güzel insan bana yardımcı oldu. Hakk ondan razı olsun. Tüm ailesi, hele hele de benim de çok sevdiğim oğlu Murat’a bağlılığı, babasına büyük saygısı ve hizmetlerini dile getirilmesi gereken şeyler.

Var olsun, sağ olsun… Kendisiyle bir tavuk çiftliğine de gittik, aynı zamanda dostlarına dağıtması için birlikte ceviz de topladık, dostları toplayıp muhabbet de eyledik.

Sağ olsun, var olsun, hizmetleri kabul olsun. Aynı zamanda benimle candan ilgilenen bir güzel yürek canım Murat'ıma sevgi ve hayat boyu mutluluk dileklerimle...

Wüizburg yakınlarındaki Randersacker'da bir başkan bir başa her yeri gezme aşkıyla çevre de dolaşırken, gerçekten de insan bir güzel ruh halinde, bir ruh dünyasında şu anda, şurada duygularını sözlere dökse şair olur, diye düşündüm. Ben böyleyim gerçekten, ağaçlar, ağaçlar, ağaçlar ve doyumsuz ve ölümsüz doğa… Doğanın büyüsü beni bir gün şair yapacak. Murat’ımla kalenin burçlarından bakarken öyle güzel duygular kabardı ki içimden, çekip gitme özlemi, yeşilliğin ortasında bir yol bulma ve oradan giderken huzura erme düşüncesi beni sardı… Böyle bir köyde yaşamak ömrü uzatır, böyle yerler insanı gerçekten şair yapmasa da şiir yazdırır!

Hüseyin Toprak canıma en içten sevgi, saygı ve ömür boyu mutluluk duygularımı iletiyorum. İyi ki böyle insanlarımız var…

 

Almanya Muharrem Söyleşileri Programı da belirginleşti bu arada.

Bana bu konuda yardımcı olan gençlerime bin muhabbetlerim vardır…  Köln’de Alevi Bektaşi Akademisi’nde tanıştığım Engin Reyhan canımın da gayretiyle; kendi aralarında yazışarak bir güzel program çıkarmışlar benim için. Birçok gencimiz var hangisini sayayım ki, şimdiden tam bir olgunlukta, her gelenle candan gönülden ilgilenen, biricik Mehtap – Ogün Karacan Cengiz çiftini mi saysam, yoksa yine gece gündüz koşturan Ceyhun Alıçlıdağ mı? Onlarca böyle yürekli, bilinçli, kararlı, aydınlık gencimiz oldukça geleceğimiz de aydınlık olacak inşallah.

İyi ki yolumuza hizmet eden, hiçbir kaygı beslemeden özveriyle uğraşan genç yüreklerimiz var…

 

Almanya’da Muharrem’de Önümdeki Program…

  • 16.9.2018 Weissenburg AKM
  • 17. – 18 / 9. 2018 Hamm AKM
  • 19.9.2018 Lüdenscheid AKM
  • 20.9.2018 HSK Sundern AKM
  • 21.9.2018 Paderborn AKM
  • 23.9.2018 Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü-Hacı Bektaş Vakfı - Hausen Aşure

 

ALEVİ TOPLUMU WEİBENBURG'TA MUHARREM SOHBETİ

Yine yollardayız, ne güzel. Yol boyu Allah tüm güzelliği bu ülkeye vermiş sanki dedirten manzaralar var. Gideceğimiz yeri ararken, sapsarı çiçekler, yeşillikler içinde kiliseler, tarihi binalar, düzenli sokaklar… Çayırı çayır, ormanı orman, şehiri şehir bir ülke Almanya. Ben burada doğup büyümeliymişim aslında. Akçaağaçları da bol, çınarları, hem de çamları da bol bu güzel ülkenin. Sonbahardayız ama sanki ilkbahar görüntüleri de var doğada. Sonbaharda ilkbahar da yaşanır mı? Elbette yaşanır; zaman zaman ılık bir hava, zaman zaman papatya tarlaları, zaman zaman tarlalar, vadiler, tepeler içinde hayvanlar, sokaklarda bisikletleriyle bir yandan bir yana giden gamsız gibi görünen insanlar, gençler ve de çocuklar… Güven duyuyorlar ülkelerine, geleceklerinden eminler, yurtlarını çok mu çok seviyorlar bence buralarda yaşayanlar… Huzuru yakalamışlar, çevre diye bir şey yok zaten, çevre-ev- iş yeri ayrımı yok yani burada; hepsi bir bütün. Bir bütünlükte yaşamanın anlamını kavramışlar. Yaşama böyle anlam katmışlar. Yaban hayatı mı? Ne demek? Elbette her türden kuş türü de, yabani meyve ağacı da var, her türden çalı, ot, çiçek de var burada. Tümü senfoni orkestrası gibi rüzgâr estikçe güzelliklere güzellikler katmak için zaten hazırlar. Doğaya dost, çevreyle kardeş, insana saygı ve sevgiyi, yolda rahat rahat huzurlu yürüyerek, yürüdüğü yolları razı eden Avrupalıları gel de sevme?

Hüseyin Dede’yle çok güzel sohbet ede ede varıyoruz bir güzel kente; Nürnberg yakınlar’ndaki Hauptstraße 23a (Fischergasse) 91757 Treuchtlingen adresindeki derneğimizde gül yüzlü canlarımızla buluştuk. Bir kısmı daha yeni Türkiye’den tatilden dönen canlarımız, artık insanların yarı zamanlarını Türkiye’de geçirmeyi tercih ettiklerini, Türkiye’de yaşanan her şeye rağmen Türkiye sevdasının devam ettiğini söylüyorlar. Bu tüm Avrupa kentleri için böyle sanırım. Özellikle yaşlı kuşak kesinlikle ilkbahardan kışa kadar Türkiye’de; ya köylerinde, ya tatil beldelerinde yazlıklarında, ya da şehirlerde zamanlarını geçiriyorlar.

Ortalık tüm Avrupa’daki derneklerimizde olduğu gibi pırıl pırıl, ışıl ışıl. Tüm canlarımız helal lokmalarını yanlarında getiriyorlar. Muharremdeyiz, matem günlerindeyiz. Bunun bilincinde ayırdında olan gül yüzlü canlarımız bizi bağırlarına basıyorlar, çok güzel ilgi ve alaka gösteriyorlar. Gençlerimizin, çocuklarımızın olması hele bir üst katta onlara odalar ayrılması en büyük sevincimiz. Küçük bir yerleri var. Ama yüreklerindeki sevgi burayı tüm insanlığı kucaklatacak şekilde büyütmüş.
Bu güzel ortamda bizler de üç saat boyunca; inançlı, yürekli, Alevi Yolu'nun aydınlığıyla yaşayan ve farklı yörelerden gelerek burada birlik kuran samimi dostlarımızla sohbet ettik.
Oldukça verimli geçen bu söyleşimizde bizleri içtenlikle ağarmayan her birisi birbirinden değerli olan canlarımızın tümüne; başta başkanımız Hilal Köse ve başkan yardımcımız Zöhre Gönül olmak üzere, en içten sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum...
Bu arada bu güzel dostlarla bir araya gelmemize vesile olan Yolumuzun değerlerini yaşatma konusunda çok güzel çalışmaları olan Remzi Kaptan canıma da ayrıca teşekkür ediyorum. Her daim var olsun, önü açık ve aydınlık olsun... Aynı gönül güzelliğiyle, bir daha buluşmak umuduyla, sevgi, saygı ve muhabbet duygularımızla oradan ayrılıyoruz…

Çok sevgili Hüseyin Toprak canım aynı zamanda çalışıyor. En büyük nimet olan çalışmak, alın teri en güzel rızıktır. Onun bir tanıdığı beni tren istasyonuna bırakıyor.

Gül yüzlü canlarıma doyamadan, yüreğimde çok güzel duygularla bu beni büyüleyen kentten ayrılıyorum… Aynı şekilde geldiğim gibi yine bir tren yolculuğuyla Köln’e doğru hareket ediyorum…

 

Trenler…

Trenler Avrupa’da benim yazgım oluyor bu sene. Abartmıyorum, belki de uzun yıllar benim kadar fazla trene binmemiş Avrupa’da yaşayan canlarımız vardır. Bunun bir nedeni de sanırım bizim insanımız daha çok araba kullanmayı sevdiği için, bazen zorunlu olunca treni tercih etmesidir. Oldukça da pahalı olan, abartıldığı gibi çok da konforlu olmayan, zaman zaman Türkiye’yi hatırlatır derken onu geçen manzaraların yaşandığı Avrupa’da tren yolculukları… Bir kere trende oturak sayısından fazla yolcu mutlaka oluyor. Her duraktan binenlerle, inenler eşit olmadığı için çoğunlukla insanlar ayakta yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. İlginç şeyler de oluyor, burası Avrupa her şey tıkır tıkır işler diye bir şey yok. Bal gibi trenler de geçiyor, aksaklıklar da yaşanıyor. Diyelim ki, bir kişi ayakta kalmadan oturarak seyahat etmesini garanti altına almak istiyor. O zaman ilaveten para ödeyip oturduğu yer için de ayrıca bir numara alıyor. Ama gelin görün kü, burası Avrupa’dır, Ayhan Aydın yanlış kompartımana binmiştir, de demeyin, yer konusunda da karmaşa yaşanıyor. Anlaşmazlıklar çıkıyor. Bir keresinde de satın aldığım bilet ve yer numarası sevinciyle treni beklerken, vagon sayısı az olan bir tren geldi, mecburen ona bindik, yine de sıkıntı yaşadık. İçip içip milleti bezdirerek yüksek sesle şarkı söyleyenler, oradan oraya durmadan yer değiştirenler, yüksek sesle konuşanlar, yer varken oturmayıp insanların başında bekleyenler, sık sık yaşanan aktarma problemleri, zaman zaman trenlerin gecikmeleri… Neyse birçok kez trene bindiğim için Avrupa’da trenlerle ilgili sorunları gözlemleyebildim.

Avrupa’da trenler hem çok pahalı, hem de kesinlikle koltuk sayısından fazla yolcu biniyor trenlere… Hızlı, güvenilir seyahat derken, kapitalist batı sistemi, trenlerle de olsa hiç de zarar etmeden, belki de epeyce de kar ediyor, ulaşımdan!

Ama ne dersin, bizde ise Hızlı Tren, deyip sudan ucuz insan canı almıyor bu sistem…

 

17 Eylül

HAMM HAKBİR ALEVİ KÜLTÜR BİRLİĞİ MUHARREM SOHBETİ

Tren dedik de, Hamm Hakbir Alevi Kültür Birliği Başkanı çok sevgili Vahdettin Taş beni almaya trenle ta Köln’e gelmiş. Bu güzel insanların emeği gerçekten ödenmez… Bu bir mübalağa değildir, bir yazarımız gelmiş, işte akademisyen hocamız gelmiş, bir dedemiz gelmiş, bir zakirimiz gelmiş, bir sanatçımız gelmiş, diyerek kilometrelerce uzaktan gelip sizi alırlar.

Ben aslında yine bugün de Köln’de Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü’ne uğrayacaktım. Orada işim vardı. Ama şimdi doğrudan Hamm’a gitmek gerekti. Neyse böyle belki de daha iyi oldu. Dönüşte tekrar uğrarım, dedim. Çok sevgili Hasan Cengiz’in dediği gibi, belki de tüm Avrupa’nın en merkezi şehri Köln’dür. Birçok bakımdan merkezi bir noktadadır. Bir daire çizsen, birçok Avrupa kendine eşit mesafededir. Her türlü işini halledip buraya dönme şansın vardır, dediği Köln gerçek anlamıyla merkezi bir şehir.

Çok sevgili başkanımızla yine bir tren yolculuğu yaparak, yani kaldığımız yerden devam ederek, Köln’den Hamm’a doğru yol alıyoruz. Birbirinin devamı olan şehirler… Yahu; Köln, Duisburg, Düsseldolf… Birçok kentin aslında aynı sırada birbirine yarım saat, ile bir saat mesafede olduğunu daha iyi anlıyorum. Bocuhum’un da Klefelt’in de buraya yakın olduğunu anılıyorum…

Yolda yine dikkatimi çeken, bu sefer liseli gençlerin trenlere hücum etmeleri oluyor. Bizlerde otobüslere hücum eder gibi burada da gençlerin, işçilerin trenlere yöneldiklerini görüyorum, okul için, eve gitmek için, iş için yine de en çok tercih edilen ulaşım aracı trenler. Ama burada Türkiye’deki gibi değil; trenlerde şehir içi, şehir dışı ayrımı diye bir şey yok burada… Trenler her yerden, her istasyondan geçiyor, aktarma yaparak şehrin çok uzak noktalarına, başka şehirlere rahatlıkla gidebiliyorsunuz… Kimin işine hangisi yarıyorsa atlıyor, yoluna devam ediyor… Aslında bunun çok da hoş yöne var; yolculuk hep devam ediyor, trenler hiç durmuyor, yolculuklar hiç bitmiyor Avrupa’da!

Bizler de şehrimizin istasyonda inip başkanın arabasına binerek doğrudan derneğe gidiyoruz.

Dernekte canlarımız var; bacılar her zamanki gibi hazırlı içindeler. Tüm Avrapa’da olduğu gibi derneklerde muharrem için canlarımız çoğunlukla derneklerde hazırlık yapıyorlar veya evlerinden lokmalarını getirenler de yine dernekteki hazırlananlarla birleştiriyorlar her şeyi…

İlk kez geldiğim dernek yeri beni çok etkiliyor… Çok geniş bir avlusu olan, her şey için elverişli geniş salonu ve hele de değil Türkiye’de Avrupa’daki hiçbir kurumda görmediğim şekliyle çok modern bir misafirhanesi beni çok etkiliyor derneğin. İnsanımızın bu güzelliğine, bu düşencesine karşın dedelerimizin de, yazarlarımızın bunun karşısında halkımıza yolumuzun gereği hizmet etmeleri gerektiği bir kez daha görünmüş oluyor.

 

17 Eylül

Muharrem Söyleşisi

Her birisi birbirinden değerli gül yüzlü canlarımızla bir araya gelerek Hamm'da güzel bir birlik kuran dostlarımızla, Yolumuzun değerleri üzerine verimli bir söyleşi gerçekleştirdik...
İnançlı, itikatli ve gençlerimizi de kucaklayan, yüreği İmam Hüseyin aşkıyla dolu HAKBİR'in temel taşı canlarımızla; Alevilik, ocaklar, dedeler, gençler, sorunlarımız üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik... Muharrem Sohbetlerinde dualar edildi, mersiyeler söylendi, getirilen lokmalar paylaşıldı. Bu ilgiyi bize gösteren bu emektar insanlara şükranlarım vardır. Aşk ola. Muhabbetlerimiz daimdir. Katılan canlara aşk olsun.

 

18 Eylül

HAMM HAKBİR ALEVİ KÜLTÜR BİRLİĞİ 
MUHARREM SOHBETLERİ DEVAM EDİYOR...

Her birisi birbirinden değerli gül yüzlü canlarımızla bir araya gelerek Hamm'da güzel bir birlik kuran dostlarımıza bugün Balkanlarda Yaşayan Alevi Bektaşi Kültürü üzerine bilgi vermeye çalıştığım verimli bir söyleşi gerçekleştirdik...
İnançlı, itikatlı ve gençlerimizi de kucaklayan, yüreği İmam Hüseyin aşkıyla dolu HAKBİR'in temel taşı canlarımıza bugün aynı zamanda Aleviliği iyi bilen ve anlatan çok sevgili Cafer Kaplan Dedemiz de seslendi. Cafer Kaplan Dedemizin Alevi değerleri, İmam Hüseyin'in mücadelesi ve Alevilik için anlamı ve dedelerimizin ve erenlerimizin bu yoldaki önemleri ve yaşanan bazı sorunlarla ilgili görüşleri büyük bir ilgiyle dinlendi. Cafer Kaplan Dede, bugün çevremizde yeni Kerbelalar olurken, Aleviler üzerinde yeni oyunlar oynanırken buna karşı kayıtsız kalmanın Alevilikle bağdaşmayacağını dile getirerek bu konularda duyarlı olmamız gerektiği üzerinde durdu...
Muharrem Sohbetlerinde dualar edildi, Kurca Çelik tarafından çok içli mersiyeler ve nefesler söylendi, getirilen lokmalar paylaşıldı. Bu ilgiyi bize gösteren bu emektar insanlara şükranlarım vardır. Katılan canlara aşk olsun.

Bayram Baydemir sevgili eşiyle HAMM'DA çok güzel geziler yaptık. Yazsam herhalde her şehir için birkaç sayfa yazı yazmam gerekir. Hamm’ın da yine ne güzel bir kent olduğunu gördüm. Gösterdikleri ilgiye çok teşekkür ediyorum. Var olsunlar...

 

Aşırı Sıcaklar

Bu sene Avrupa’ya damgasını vuran şeylerden birisinin de aşırı sıcaklar ve kuraklık olduğunu anladım. Belki de elli altmış yıldır böyle bir sıcaklık ve kuraklık görmeyen Avrupalılar yani görüştüğüm Almanya, İsviçre, Fransa ve Hollanda’da yaşayan canlarımız bu duruma inanamadıklarını söylüyorlar. Hava gerçekten de tüm sonbahar boyunca çok sıcaktı. Alışık olmadık şekilde her zaman bol yağmurlu Avrupa’da bu sene tüm yeşillikler kurumuştu.

 

19 Eylül

LÜDENSCHEID Alevi Kültür Merkezi

Bugün, LÜDENSCHEID Alevi Kültür Merkezi'nde çok sevgili dostlarımızla Muharrem Sohbetlerinde bir araya geldik. Oldukça verimli geçtiğine inandığım böylesine bir buluşmada gül yüzlü canlarımızla bizleri bir araya getiren başta başkanımız çok sevgili İrfan Aydoğan olmak üzere tüm yöneticilere çok teşekkür ediyorum.  Gençlerimizin de ilgi gösterdiği sohbetimizde Ali Dedemiz gülbengleri verdi.  Canlarımızın hazırladıkları lokmalar razılıkla paylaşıldı. Hizmeti geçenlerin hizmetleri kabul olsun. Aşk ile... Yine büyük özveride bulunarak kendi olanaklarıyla inancımızın yaşaması için çok geniş bir mekâna sahip olan dernek bu konuda bir başarıya imza atmış. Burası eski bir okul binasıymış. Birçok odası, salonu olan bina verimli kullanıldığında gerçekten de tüm çevresinin ana merkezi olabilir. Burada da özellikle kadınlarımızın, gençlerimizin ilgisi beni her zamanki gibi çok mu çok mutlu etti. Gençlerimiz bir şeyleri öğrenmek, bir araya gelmek, bir sevgi çemberinde buluşmak için kültür merkezimizi ihmal etmiyorlar. İrfan Bey’in evinde de yine yolumuz, erkanımız, gençlerimize sahip çıkılması gerektiği konularında güzel sohbetler ettik. Ayrıca çok sevgili başkanımız İrfan Aydoğan ile yakınlardaki bir göl çevresinde uzun bir yürüyüş yaptık, sohbet ettik. Yemyeşil bir alanda, daha önce bir ticaret merkezi de olan, bu yörede insanlarımızı bir araya getiren dostlara ne mutlu…

 

20 Eylül

SUNDERNS Alevi Kültür Merkezinde

On Muharremde Sunderns Alevi Kültür Merkezinde Aleviliğin değerlerinde gerçek anlamıyla buluşmuş her birisi aydınlık yüzlü canlar canı dostlarınızla bir araya geldik. Gönlümüzün gamı gitti. İmam Hüseyin ve 72 yoldaşı için gözyaşı döken bu Anadolu'nun tüm güzelliğini buraya getirip yaşatan pırlanta gibi insanların itikadı, ilgisi, sevgisi benim umutlarını tekrar tekrar arttırdı. 
Özellikle gençlerimizin de baştan sona ilgiyle dinledikleri söyleşimiz yaklaşık üç saat sürdü.
Bu olanağı bana sağlayan özellikle de diğer bazı derneklerle de buluşmama imkân yaratan Engin Reyhan kardeşime, can insan Aleviliğin geleneksel değerleriyle yaşaması için gayret gösteren, zekâsı, ileriyi gören fikirleri, birleştirici yapısıyla herkesi kucaklayan Mahir Şahin canıma da ayrıca bin şükranlarım vardır. 
Hele şimdi üniversite okuyan inançlı, su katılmamış dürüstlükte yüzlerce gencimiz gibi bizim umut kapımız olan benimle gün boyu ilgilenen Koray Bozkurt'u da kutluyorum. 
Cevdet Sunay Akdemir Dedemiz getirilen lokmalara dualar verdi, çerağlarımızı yaktı, gülbeng okudu... O da, tüm dedelerimiz de var olsunlar... Yolumuz inançlı, meraklı, samimi, okuyan gençlerimizle geleceğe taşınacaktır. Onlar var olsunlar. Ne güzel, ne güzel, ne güzel… Alevi- Bektaşî Yolunun değerleriyle yaşamak, bu değerleri aynı şekilde devam ettirenlerle bir araya gelmek, bu mutluluğu yaşamak ne güzel... Hakk bizleri Şehitler Serdarı Imam Hüseyinlerin ve bu güzellikleri var eden eren ve evliyaların, pirlerin, mürşitlerin, baba erenlerin yolundan ayırmasın. 
Aşk ola. Muhabbetlerimle...

Koray Bozkurt canımla Sunders yakınlarında bir gezi yaptık. Üniversitede okuyan, anne babasının yıllar önce buraya gelip yerleştiğini söyleyen bu gül yüzlü canımla güzel saatler geçiriyorum.  Bir küçük güzel göl, altta bir küçük baraj, her yerde bulunmaz, yüce dağlarda bulunur çam ağaçları, ormanlara doğru uzanan derin güzeller güzeli bir vadi… Burası gerçekten de turistlik bir beldeymiş. Ben de diyorum ki, yahu şuraya buraya değil, Avrupa’ya özellikle Almanya’ya gezmek için gelinir, turist olarak… Böyle inançlı, itikatli, dürüst, tertemiz gençlerimizin olması bizim umudumuzdur.  Aşk ola onun gibi gül yüzlü gençlere…

Ertesi gün hafif yağmur altında Meschede'de Cevdet Sunay Akdemir Dedemizle bir gezi yaptık. Sonrasında gül yüzlü dedemizin evine vardık, bir yoğun yağmur altında. Meğerse gül yüzlü dedemin evinin bulunduğu yer de ne güzelmiş. Çam ağaçları içinde yaşanmaz mı? Elbette böyle tatlı tatlı anlatan Ayhan bilmez mi ki, burada yaşam ne kadar zor, çalışma şartları ne kadar ağır? Elbette bilir ama ne yapsın, onun gönlü hep doğada… O hiç durmasın da devamlı gezsin gezsin… Daha öncede söylemiştim de tekrar edeyim, burada Avrupa’nın tüm kentlerinde kent merkezlerinden dereler akar durur. Ama Türkiye’de buna rastlayamazsınız. Çünkü insanlığı kuruttukları gibi, doğayı katlettikleri gibi, şehirlerde dereleri de kuruttular, yok ettiler. O doğal güzellikleri tekrar yakalayamadığımız müddetçe bizler adam olamayız, çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakamayız, devlet ve millet olarak.  Her zaman bekleriz, burası senin evin diyen bu insanların samimiyetleri beni çok mutlu ediyor. Her daim işleri rast gitsin, diyorum.

Bu gül yüzlü canlarımıza çok mu çok teşekkür ediyorum. Şükranlarım sonsuzdur…  

 

21 Eylül 2018

PADERBORN Alevi Kültür Merkezi

PADERBORN Alevi Kültür Merkezi'nde gül yüzlü canlarımızla Muharrem Sohbetlerinde buluştuk.
Modern bir salonu olan, hemen bitişiğindeki binada da hem misafirhane, hem de gençlere eğitim etütleri yapan, her yörede olduğu gibi çok mu çok inançlı bu gül yüzlü insanlara çok teşekkür ediyorum.  Samimi, candan, bir gönül eri olan sevgili başkan Hüseyin Tosun telefondan canlı yayın yaparak, konuşmalarımızı halka taşıdı, ilgisinden alakasından dolayı kendisine çok çok teşekkür ediyorum. Beni trene bindirene kadar eşlik ettiler. Var olsunlar… Başta Hüseyin Tosun olmak üzere tüm yöneticilere bu güzelliği yaşattıkları için çok teşekkür ediyorum...

 

23 Eylül

Almanya'da Alevi -Bektaşi Kültür Enstitüsü / Hacı Bektaş Vakfı - Dergâhımızda güzel canlarımızla...

Yine aktarmalı bir tren yolculuğundan sonra yani bilmem kaçıncı kez Köln istasyonuna gelip, bir başka trene bindikten sonra, yine dergâhımıza varıyorum. Can dost, yol ve hizmet ehli gül yüzlü Haydar Soylu Babaerenler (Dedesultan) beni tren istasyonundan alıp dergâha getiriyor.

Yine aynı havayı solumak gerçekten bana büyük bir mutluluk veriyor. Evet, kısmet oldu bu sene canlarımızla aşureye katılmaya. Herkes her zaman ki gibi bir hizmet eri olarak çalışıyor. Bu sene genel bir davetli kitlesi yok. Dergahta bulunan canlar baş başa bu sene, sempozyumun da verdiği etkiyle (biraz da yorgunlukla), maneviyat bahçesinde bir matem geçirip, aşureyi nuş etmek istiyorlar. Ben ise bu güzel havayı solumaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Dergahta olmak aynı zamanda bir ayrıcalık, öyle ya, hem baharını Hıdırellez’le yaşamak, hem sempozyumda yine önemli akademisyenlerle birlikte olmak, hem de şimdi hem sonbaharı burada karşılamak, hem de Aşure’ye katılmak… Türkiye’den sadece bana nasip oldu bu sene, bu üç etkinlik ve dönemde de bulunmak.  İlkbahar’da da çok güzel, sonbaharda da bambaşka güzel dergah… Bu sefer baharda ekilenlerin derlenmesi zamanı. Gülizar Bacısultan ve Hasan Cengiz Erenler tam da doğa aşıkları gerçekten de. Hem de bu dergahı ne de çok seviyorlar, ne de çok koruyorlar, ne de çok önem veriyorlar. Verilmez mi, elbette, amennah… Ama onların ki gerçekten görülmeye değer bir aşk halinde sevgi.

Cevizler toplanmalı, soyulmalı, aşureye atılmalı! Neden? Eee dergahın cevinin dergahın aşuresinde bulunması çok manidar olur. Bizler de bu güzellikleri yaşadığımız için ne kadar mutlu olsak azdır. Şükürler olsun. Bunları da yaşadım ben…

 

Dergahta Matem…

Dergamızda 23.09.2018 Pazar günü saat 14.00 da, Haydar SOYLU Babaerenlerin yürüttüğü Matem Erkanına farklı yörelerden, farklı inançlardan gelen mihmanlar katıldılar.

Dualar ve gülbanglar eşliğinde Aşure Erkanımız yürütüldü. Sayın Cem TİKİL, sayιn Ufuk ELİK`in sazı ve sayın Seda AYDIN`ın neyi eşliğinde Kerbela ile ilgili mersiyeler okundu.

Aşure erkanı akabinde Aşure Sofrası (Fatma Ana Sofrası) açıldı. Sofrada Muharrem ve Kerbela üzerine bilgiler verildi.
Dergahımızda hazırlanan kurban ve lokmaların yanısıra gelen mihmanlarımızın getirdikleri lokmalar barış, kardeşlik ve huzur içinde cümle canlarla birlikte paylaşıldı.

Soframız acıların son bulması, kurtuluş, barış ve huzura kavuşmanın simgesi olan Aşure`nin sunulması ile son buldu.

 

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Adına
Gülizar CENGÌZ

 

Dergah’daki matemden sonra Köln merkezde, Gülizar – Hasan Cengiz’lere bir hafta mihman oldum. Gülizar Hanım Türkiye’deki bazı işleri için İstanbul’a hareket etti. Onun yokluğunu Hasan Abi ve çocuklar bana hissettirmediler. Var olsunlar.  

 

Köln’de…

24 Eylül 2018

Bugün saat: 19.00'da (Türkiye saatiyle 20.00'de) çok sevgili üstat Gazeteci Zeynel Gül dostumuzun Can Tv.'deki programına konuk oldum.  Pirlerimizin de telefon bağlantılarıyla katıldıkları programın verimli geçtiğine inanıyorum. Zeynel Gül dosta ve Can Tv. emekçilerine muhabbet duygularımla...

 

Doğruya nazar eyleriz
Biz eğri nazar bilmeyiz
Nakd ile Pazar eyleriz
Veresi Pazar bilmeyiz

 

Hak’tır sevdiğimiz bizim
Hak’tır bildiğiniz bizim
Boyun eğdiğimiz bizim
Hak’tan özge yar bilmeyiz

 

Aşk ile meydana geldik
Nazar-ı divana geldik
Pervaneyiz yana geldik
Zincir ile dar bilmeyiz

 

Evvel ahir yar kuluyuz
Hayder-i Kerrar kuluyuz
Ezelden ikrar kuluyuz
Müminiz inkar bilmeyiz

 

Muhyiddin Abdal coşunca
Dalga deryayı aşınca
Aşk önümüze düşünce
Hiç sabr ü karar bilmeyiz

(İbrahim Aslanoğlu, Muhyiddin Abdal, Ekin Yayınları, 2007, İstanbul)


25 Eylül 2018

Bugün de; Almanya'da Avrupa Alevi Örgütlenmesinin en önemli yapısal kurumu olan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nu yani AABF'yi ziyaret ettim. Yolun emekçileri olan ve kültür dünyamızın temel yapı taşı ve iletişim bağımızın temsilcileriyle bir araya gelip sohbet ettik. 
Yol Tv.'den Mahmut Akgül, uzun yıllardan beri federasyonda hizmet yürüten Televizyoncu-Yazar Metin Kaçmaz ve Alevilerin Sesi Dergisi Yayın Yönetmeni Fuat Ateş'e bana gösterdikleri ilgiden dolayı çok teşekkür ederim. 
Ayrıca ziyarette can insan Şükrü Yıldız'la da kavuşmuş olduk.
Dostlara; yazarı olduğum, Anadolu'nun aydınlık birikimini yansıtan Divriği Gazetesi'nden hediye ettim. Kendilerine muhabbetlerimi sunarım...

 


26 Eylül 2018
  

Sonbahar en sevdiğim mevsim... Hüzün dolu anlar... Ama gerçekte en mutlu olduğum dönemin adı... Mutluluk, ölüm, hüzün ve hasretle ilgili bir de şiir yazmıştım... İlginize...

Sıcak Bir Sonbahar Günü Ölsem

Sıcak bir sonbahar günü ölsem
Hafif bir rüzgar sallasa dalları
Üstüme düşse sararan yapraklar

Neresinde olursam olayım dünyanın
Getirseler cesedimi İstanbul’a hırpalamadan

Vakitlerden bir vakit
Şahkulu Dergahı’na kurulsan son kez
Sazlar sözlere, nefesler düvazlara karışsa derken

Son kez el sallasa dostlar, sevenler, komşular

Bir yağmur yağsa
Sonra
Hani bir sonbahar yağmuru
Usuldan
Camlara vursa damlalar
Fesleğenlere, kasımpatlarına, sardunyalara düşse
Sonra üstümü örten toprağa

Bir sessizlik, bir sessizlik olsa
Çıt çıkmayan

Tek başıma kalakalsam sonra
Her zamankine benzer yani
Sokaklarda yalnız yürüyen bir adam gibi
Ana rahmindeki gibi
Hiç doğmamış gibi
Sonsuz bir rüyada gibi

28 Eylül 2002

 

İki Can Dostla Sohbet…

2014’de Bonn’da tanıştığımız çok sevgili Devrim Demircioğlu ve Muharrem Doğan canlarımla bir araya geldim. Temasımızın devam ettiği, yazılarını da takip ettiğim Devrim Demircioğlu ve Muharrem Doğan çok, ilgili, araştıran, okuyan,  inançlı, dürüst insanlar. Beni Köln’den arabayla alan bu can insanlarla, Bonn-Köln arasında bir Türk lokantasında kendileriyle uzun uzadıya sohbet ettik.

 

27 Eylül 2018 

Köln'de Sonbahar Keyfi...
Bugün Köln'deki işleri bitirdim. Sabah da Televizyoncu-Yazar, AABF'da uzun yıllar emek vermiş olan çok sevgili Metin Kaçmaz dost benimle bir söyleşi yaptı. 
Sonrasında ise Köln Ren Nehri ve çevresinde 3 saatlik bir yürüyüş yaptım. Köln sanki benim şehrim oldu. Abartısız saatler boyunca yürüyüşlerle kendi kendimle baş başa kaldım uzun süre… Çok çok ilginç anlar da oldu…  Pusula gibi kaldığım yeri ezberledim, sonrasında git gidebildiğin yere kadar, kaybolma korkusu olmadan kilometrelerce yol aldım. Ren Nehri boyunca köprüleri geçtim, bir aşağı bir yukarı. Ağaçları tanıdım türlü türlü… Yolculuklarım birer keşif gibiydi; hayat da böyle bir şey, devamlı kendi kendisiyle didişen, dertleşen, uğraşan insanoğlu, bazen korkar kendi kendisiyle baş başa kalmaya… Bazen de büyük bir mutlulukla, gün batımı gibi ufuk çizgisinde sonsuzluğa bırakır her türlü dertlerini, kederlerini, rahatlar…

Köln’de hem gezerek, hem okuyarak, hem bazı dostlarla bir araya gelerek verimli bir hafta geçirdiğime inanıyorum. Doğanın olmadığı, yok edildiği yerde de yaşamın hiçbir anlamının olmadığını uzun gezilerimle daha iyi kavradım.
Bir hafta boyunca Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü’nün arşiv çalışmalarıyla ilgili olmak üzere buraya çeşitli katkılarım oldu. Bir hafta boyunca beni evlerinde misafir eden çok sevgili Gülizar-Hasan Cengiz çiftine çok teşekkür ediyorum. 
Yarın ise İsviçre'ye doğru yolculuk var...
Dostlara muhabbetlerimle...

 

Yol Boyu Okunan Kitaplar…

Merakla elime aldığım Yelda Yürekli’nin Tuzluçayır kitabı bende hayal kırıklığı yarattı.

Paul VERLAINE, çok sevdiğim ozan Erdoğan Alkan çevirisiyle... Daha önce de okuduğum bu seri bir kez daha Köln - Basel arasında trende büyük bir aşkla okuyup bitirdim. Duygu şiire böyle dönüşür... Ölümsüz sevgilerle...

 

28 Eylül 2018

İsviçre ve Fransa

Köln'den sonra İsviçre Basel'e yine trenle vardım. Hemen ardından hemşerim Veysel Yıldız'ın misafiri olarak sınırı aşıp Fransa'ya geçtim. Eski gümrük yapılarını gösteren Veysel Yıldız, geçmişte buralardan geçmenin birer macera olduğunu söylüyordu. Köln'ü yağmurlu bıraktın, buralar ise sonbaharın keyfini yaşıyor... Bir doğa insanı olan, hoş sohbet, misafirperver, güzel insan Veysel Yıldız canımızın "modern kuyusu" görülmeye değer doğrusu...  Kendi buluşu, yer altından bir boru yardımıyla suyu çıkarmayı başarmış. Aşk olsun böyle can insanlara... Burası; Mulhause bağlı Altkirch köyü.

 

Altkırch Alevi Kültür Merkezi Ve Cemevi

Aynı akşam Fransa'da Mulhause'a bağlı bir şirin beldede kurulmuş olan Altkırch Alevi Kültür Merkezi Ve Cemevi'nde can dostlarla, bir araya gelip sohbet ettik. 
Tüm canlarımız gibi özleri ap aydınlık olan bu emekçi insanlarımız burada öğretimizi- yolumuzu yaşatıyorlar... Fedakârlık içinde ve büyük bir özveriyle kendi mekânlarına sahip olan gül yüzlü insanlarımızın her birisinin emekleri var olsun. Buradaki insanlarımız çok büyük bir özveriyle çok güzel bir mekâna sahip olmuşlar. Cemlerin sürmesini, hizmetlerin yerine getirilmesini, söyleşi, panel ve muhabbetlerin devam etmesini istiyorlar. Tümüyle kendi imkânlarıyla, zaman zaman da kendileri çalışarak eskileri yeni etmişler, eksikleri tamam etmişler, gençlerimize, geleceğimize dönük güzel bir binanın ortaya çıkmasını sağlamışlar. Var olsunlar, sağ olsunlar.
Beni evlerinde misafir eden çok sevgili ve yine emektar ve el becerisi de olan çok sevgili başkanımız Veysel Yıldız'a ve ailesine içten teşekkürlerimi sunarım. Onlara muhabbetlerim vardır.

Aslında ben bir iki gün daha burada kalacaktım. Ama sevgili Ali Dedeoğlu Dede, Cenevre’de yapılacak bir ceme benim de katılmamı isteyince ben de onlara dâhil oldum. Gül yüzlü canlarıma doyamadım, tam sohbet edemedik. Yarım kalan sohbetlerimiz inşallah bir başka zaman devam eder, biraz hüzünlü ayrıldım buradan.

 

29 Eylül 2018

Cenevre Alevi İnanç Toplumu

Cenevre’de Cem

İsviçre Cenevre'de Cenevre Alevi Toplumu tarafından gerçekleştirilen; Ali Dedeoğlu, İbrahim Bakır Dedeler tarafından yürütülen ceme ilgi çok büyüktü. Bugün yüreği aydınlıklar içinde, yolumuzu yaşatan gül yüzlü canlarımızla İsviçre Cenevre'de cem olduk.
Cenevre Alevi İnanç Toplumu’nun organize ettiği, gençlerimizin çok yoğun olarak katıldıkları Muharrem Ceminde gönüller birlendi. Ali Dedeoğlu ve İbrahim Bakır Dedelerimizin yürüttükleri bu cem erkanına emek veren başta gençlerimiz olmak üzere, bu arada derneğimizin genç inançlı ve bilinçli başkanı Haydar Demir, Yönetmen ve Aydın insan Ersan Arsaver, uzun yıllardır tanıdığım çok sevgili Hüseyin Enhas, gerçek bir yol rehberi Ali Demir ve tüm katılımcılara şükranlarımızı sunuyoruz.
Demek ki, inancımız gençlerimiz ve dedelerimizle, aydınlarımızla geleceğe aktarılacak... Ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu... Aşk ile... Muhabbetlerimi sunarım...

 

30 Eylül 2018 

Yoğun Bir Gün Daha Geride Kalırken...
Aynı akşam, geç vakit olduğu için bizleri bırakmayan Hüseyin Enhas Dedeye Cenevre'de mihman olduk. Daha önce de yaşadıkları diğer evlerinde onlara misafir olduğum dedemizle yeniden sohbet etme şansına da ulaştık. Var olsunlar...

Cenevre, Fransa, Basel ve nihayet Biel/ Bienne... Can dostlarla olmak ne güzel. Bu uzun yolları almamızı sağlayan her devirde olduğu gibi yükü omuzlayan dedelerimizden İbrahim Bakır Dedeme şükranlarım vardır. Bu yola emek veren tüm canlarıma ve özellikle dedelerimize ve inançlı ve samimi çalışan kurum başkanlarımıza bin muhabbetlerimle...

 

1 Ekim 2018

Bugün; İsviçre Biel'de genç, bilinçli, eğitimli ve geleneği yaşatan Sinemilli Ocağı dedelerinden çok sevgili İbrahim Bakır'la bir söyleşi yaptık. Dede söyleşide hayatını, Alevilik’le ilgili görüşlerini, İsviçre’deki yaşamı bana aktardı. Oldukça akıcı ve verimli bir söyleşi oldu.
Bana gösterdikleri ilgi, sevgi ve yakınlık için Bakır ailesine çok teşekkür ediyorum. Önleri her daim aydınlık ve açık olsun...

 

NE GÜZEL

Hakikat bağından derdiğim çiçek

Kokusu ne güzel gülü ne güzel

Kırkların ceminde gördüğüm gerçek

Sakisi ne güzel hali ne güzel

 

Gördüm cümle canlar semah dönüyor

Gök yüzünden nurlar yere iniyor

Bütün gönüllerde kandil yanıyor

Erkanı ne güzel yolu ne güzel

 

Pirler oturmuşlar kendi postuna

Hakka niyaz ettim niyaz üstüne

Herkes yalvarıyor gönül dostuna

Lisanı ne güzel dili ne güzel

 

Sevgi oldu bu gönlümün gıdası

Her güzelin çekilir mi edası

Beni hoş eyledi aşkın badesi

Şerbeti ne güzel balı ne güzel

 

GARİP BEKTAŞ gonca gülü derince

Muhabbet sevgisi kalbe girince

Hakkın cemalini kulda görünce

Yaradan ne güzel kulu ne güzel

Erzurumlu Aşık Garip Bektaş

 

Gezide o anda yüreğime gelenleri satırlara döktüm…

Alevilerin-Bektaşilerin Kitapla İmtihanları... 
500 yıl öncesinde bir Kızılbaş -Alevi ocağına (pir-dede evi), bir Bektaşi Tekkesine - Dergâhına bir bakacak olursak; merkezi sistemlerin her türlü baskısına rağmen, belki 30/40 el yazması eser bulurduk. 
Gezgin dedeler/pirler, derviş-babalar sayesinde elle yazılıp bir yerden bir başka yere taşınarak aktarılan inanç ve kültür dünyamızın temelleri olan eserlerdi bunlar...
En azından büyük Alevi-Bektaşi ozanı, ereni Kaygusuz Abdal'ın 17 eseri var. Şah Hatai'nin divanı zaten birçok yerde vardı. "7 Ulu Ozan"dan ki, nice nice ozanlarımız var, Fuzuli'nin Erenler Bahçesi eseri bir çok ocak merkezi ve tekkede ve hatta evlerde bile bulunabiliyordu, insanlar bu eseri sürekli okuyorlardı... Şeyh Safi Buyruğu, İmam Cafer Buyruğu; Hacı Bektaş Velayenamesi başta olmak üzere sırf benim günümüz Türkçelerinden okuduğum en az 20 velâyetname örneği... Hüsniye, Cabbar Kulu... Daha nice niceleri..
Geçmişte okumayan, yazmayan ne bir dedemiz, ne bir dervişimiz, ne de bir Bektaşi babamız vardı.
Şimdi ne haldeyiz? 
Bugün çoğu cemevinde 50 kitabı yan yana bulabilene aşk olsun. O elli kitaptan birini alıp okuyana aşk olsun. Bir gülünüp ağlanacak halimiz de, cemevlerinde yaygın olarak kullanılan "kütüphane" sözü var. Cemevlerinde boncuk satılan ve birçoğu birer boncuk kadar değeri olmayan sağdan soldan toplanmış ve bir kısmı Şii propagandası yapan, bir kısmı hurafelerle bezeli adına kitap dediğimiz, satılan ama çoğunlukla alınsa da evlerde vitrinleri süsleyen birer görüntü nesnesi bazı kitaplarımız da yok değil tümden...
Durup durup Bayburtlu Zihni gibi halimize bir bakmalıyız. 
Bu kadar çelişkinin ve hatanın neresinden, ne kadar kısa zamanda döneriz, diye...
Tüm dünyada Alevilik- Bektaşilikte ilgili yayınlanmış veya yayınlanmamış her türlü basılı şeyi barındıran bir arşiv- kütüphane, akademisyen olarak yetiştirilmiş uzman gençler, özümüze uygun olarak oluşturulmuş inanç önderlerimizin bilgilerini arttıracak bir kurum, Alevi Bektaşi klasiklerini yeniden yayınlayan bir heyet, bilimsel çalışmalar-yayınlar yapacak bir enstitü...
Buna benzer inanç-bilim ve araştırma çalışmaları...
Bunları yapmayan bir Alevi-Bektaşi toplumu ve kurumsal yapısı, "atalarına layık" olabilir mi? Geleneği geleceğe taşıyabilir mi? Alevi Bektaşi inancını, yolunu, öğretisini yaşatabilir mi? Aleviliğin- Bektaşiliğin aydınlığıyla aşk ola sevgili dostlar, aşk ola... Muhabbetlerimle...

 

Her kime kim dervişlik bağışlana
Kalp gide pak ola gümüşlene

Nefsinden misk ile amber tüte
Budağından il ü şar yemişlene

Yaprağı dertli için derman ola
Gölgesinden çok kademler işlene

Aşkın gözü yaşı hem göl ola
Ayağından saz bitip kamışlana

Cümle şair dost bahçesi bülbülü
Yunus Emre arada dürraçlana

Yunus Emre

 

Biel ve Çevresi Alevi Kültür Merkezi

Bu arada da yine Biel ve Çevresi Alevi Kültür Merkezi’nde can dostlarla bir araya geldim. Burada da kendilerini bu yola teslim etmiş gül yüzlü canlarımızla sohbet ettim. Benimle yakından ilgilenen çok sevgili başkanımız Yusuf Altun’a çok teşekkür ediyorum. Biel’de çok güzel geziler de yaptık. Bile aynı zamada Bienne olarak da söylenen bir kent. Yani hem de Fransızca burada çok yaygın olarak kullanıldığı için şehir iki isimle söyleniyor. Burası gölü, dağları, tarihi evleriyle tam bir turistlik cennet.

Her zaman söylediğim gibi kentin ortasında pırıl pırıl suyuyla bir dere akıyor…

Bir arada kendime seslenmişim…

 

Dere akıyor, akıp ta Ayhan’ın zaman zaman kederlere dalan yüreğine bakıyor…

Dertlenme, çok kederlenme Ayhan can, üzülme böyle kanatma yüreğini fazla

İnsanlar, bulutlar gibidir çok mu çok sakin görünürken birden renk de değiştirirler, şekilde

Yorma kendini o kadar, üzme tatlı canını, heder etme güzel duygularını, biraz da boş ver…

Akıt içindekileri bu billur gibi tertemiz dereye…

Sevgi, dostluk, güzellikler her zaman kazanacaktır…

Sen koşmaya, yürümeye, yeni yeni gönüllere girmeye devam et…

Boş ver gerisini, bin kanatlı atların sürdüğü arabaya, çocukların hayal dünyalarındaki gibi ulaş yıldızlara, başka alemlere…

 

Bu arada elinizdeki eserin sizlere ulaşmasına katkıda bulunan bu derneğin Alevi inanç ve öğretisini her şart altında yaşatmak gayretinde olan birbiriden değerli üyelerine şükranlarım vardır.

Biel’e her gittiğimle bana candan davranan, ilgilenen; Ali Sevinç, Ali İskanlı, Ali Haligür, Mustafa Manaz, Ahmet Kurtal, Ozan Pedük, Ozan Sevinç ve ismini hatırlayamadığım tüm canlara şükranlarım vardır…

 

3 Ekim 2018 

Solothurn

İsviçre Alevi- Bektaşi Dergâhı

Bugün de, Solothurn'daki İsviçre Alevi- Bektaşi Dergâhı’nı dostlarımızla birlikte ziyaret ettik. Çok sevgili, bir inanç insanı olan Ali Bulut ve dergâha emek veren canlarımıza çok çok teşekkür ediyorum. Yolları açık olsun...

Ali Bulut ve onunla birlikte bir güzel davaya, yola inanmış can insanlar Alevi Bektaşi Yolu’nun değerleriyle birlikte yaşaması ve yaşatılması için her türlü olanaksızlıklar içinde bir mücadele veriyorlar. Bu konuda samimi olduklarına inanıyorum. Tüm dünyadaki Alevi Bektaşi varlığının kendi geleneksel çizgisiyle yaşatılması, önderlerin bir araya gelmesi, Anadolu, Balkanlar, İran ve diğer yerlerdeki Alevi Bektaşi toplumunun birbirinden haberdar olarak, faaliyetlerde bulunması gibi çok önemli düşünceleri var. Emekleri hiçbir zaman zay olmasın, her daim önleri açık olsun, diyorum.

 

Şah Kızıldeli‘m
Kesretin vahdeti ol Şah-ı Merdân
Varlığın özünde can olan Yezdân
Dizildi erenler kuruldu erkân
Mürüvvet eyledi Şah Kızıldeli'm

 

Hakikat yolunda katar olana
Sıdret’ül Münteha’da bade alana
Nur oldu yayıldı cümle cihana
Ziyaret eyledi Şah Kızıldeli’m

 

Bağımda bahçemde açıldı güller
Dilleri bal oldu coştu gönüller
Halımda hal oldu şavkıdı enver
Muhabbet eyledi Şah Kızıldeli’m

 

Algülü allanıp huzura vardı
Aşk ile tutuştu kor oldu yandı
Budak’ın gönlünden ummana daldı
Merhamet eyledi Şah Kızıldeli‘m

Hannover, 26.01.2011

(Ali Kaykı (Budak Ali), Tutulduk Sevdaya, Şiirler, Alev Yayınları, Nisan 2007, İstanbul)

 

4 Ekim 2018

Yine yollar, yine trenler...

Biel – Basel - Strazburg
Köln'deki sempozyuma davetli olarak geldiğim, Muharremde bazı derneklerimizde söyleşiler yaptığım, cemlere katılıp çekimler, söyleşiler yaptığım Avrupa Gezisi Devam Ediyor... Yol aşkıyla, bir kuruma bağlı olmadan, herhangi bur proje kapsamınsa olmayan kişisel gayret ve canlarımızın desteğiyle yolculuk sürüyor...
Biel’de benimle candan ilgilen ve gerçek bir dede kimliği gördüğüm gül yüzlü İbrahim Bakır Dede ve ailesine veda ederek yollara düşüyorum. Gül yüzlü dedem beni trene bindiriyor. Hedef Basel’e varmak. Basel’de Ali Dedeoğlu’yla görüşeceğim. Sonrasında ise Fransa’ya doğru yola çıkacağım… Ali Dedeoğlu’nun işleri uzuyor, ben de yine Basel’deki dernekte onu bekliyorum. Ama biraz çevreyi gezeyim, diyorum her zamanki gibi, ben bir kapalı mekanda oturabilir miyim?

Gide gide nereye varıyorum? Elbette sanki orada hiç yokmuş gibi, kentin göbeğinde sıra dışı olmayan bir kapıdan girilen Botanik Bahçesine. Evet, Basel’in Botanik Bahçesi’nin bu kadar güzel olduğunu bilsem daha önce onu gezmez miydim? Can dostlar Basel’e gidince mutlaka oraya uğrayın, büyük bir doğa tecrübesi yaşarsınız; birçok yerde bulamayacağınız türlü türlü çiçekleri, ağaçları, bitkileri bu bahçede bir arada bulabilirsiniz. Beni en çok etkileyen ise birçok boyutta ve şekildeki nilüferler oluyor. Bugünün en önemli karı bu oluyor. Derken tekrar derneğe dönüyorum, orada da yine can dostlarla sohbet ediyoruz. Ali Dedeoğlu geliyor, onunla görüşüyorum, bir gece orada kaldıktan sonra yine Ali Dedeoğlu’nun oğlu beni bir trene bindiriyor.

 

Ver elini Strazburg...

Bir gezgin olarak İsviçre'ye veda edip Fransa Strazburg'a doğru yol alıyorum. Orada beni bekleyen çok sevgili Ali Kaykı ve diğer canlarla buluşacağız... 10 Ekimde Hollanda Roterdam'da Rijmont Alevi Derneğinde söyleşim olacak... İşte böyle gezi devam edecek... Dostlara kucak dolusu selamlar olsun... Muhabbetlerimle...

Yolculukta kitap okunur... Bir aylık gezimde 6. Kitap. Yolculuk şiirsiz olur mu? Neruda'sız şiir olur mu? Bol şiirli günler olsun… (Facebook sayfamdaki yazılar)

 

PABLO NERUDA - ÇOĞUZ

Bir sürü insan içinde kimim ben, biz kimiz,
karar kılamıyorum birinde:
kaybolmuşlar giysilerimin altında,
başka şehre taşınmışlar.
Tam sırası gelmişken
akıllı olduğumu göstermenin
ağzımdan alıyor sözü
içimdeki gizli aptal.
Gün oluyor, uyukluyorum
seçkinler meclisinde,
tam cesaretimi toplarken
hiç tanımadığım bir korkak
sarıp sarmalıyor iskeletimi
bin tane ince önlemle.
Alevler sarmışken görkemli konağı
ben çağırıyorum itfaiyeci yerine,
kundakçının biri fırlıyor sahneye,
o benim. Bir şey gelmiyor elimden.
Nasıl seçip ayırsam kendimi?
Nasıl bir araya getirsem?

1. Kuruntular Kitabı’ndan. Pablo Neruda

 

8 Ekim 2018

Üç gün boyunca Fransa Strasbourg'da gönülleri ışıl ışıl gül yüzlü gençlerimizle gönül sohbetlerine daldık. Hacı Bektaş Dergahı ve Seyyid Ali Sultan Ocağı'ndan yol rehberliği yapan Ali Kaykı can dost ve Çorum Teslim Köyü Teslim Abdal Ocağı'ndan Hasan Aksu Dede ile söyleşiler yaptım. Ümit Göral ve kardeşi canla başla gelen herkese büyük bir ilgi ve sevgi gösterdiler.  Ali Ekinci canımı bu sene Köln’deki Hacı Bektaş Vakfı’nda Dergahta yine görmüştüm. Dergaha gelen Ali Kaykı ve ailesiyle birlikte Hasan Cengiz ve Ali Duran Gülçiçek ile çok güzel bir sohbetimiz olmuştu. 

Ali Kaykı ve Hasan Aksu Dede çevresinde çok büyük bir sevgi çemberi oluşturmuşlar. Yürekleri yani özleri pırıl pırıl olan gençlerimiz Strazburg ve çevresinden muhabbete dahil oldular. Gerçekten üç gün boyunca bazılarını önceden, bazılarının da beni tanıdığım ama bundan öte Hakk Muhammed Ali aşkıyla buluştuğumuz sohbetlerde çok güzel bir birliktelik yaşadık. Ben ise bu üç gün boyunca gerçekten de yine bir yürüyüş insanı olarak her daim doğayı keşifteydim. Yine bir güzel dere, yine türlü türlü ağaçlar, yine sakinlik, yine dinginlik… Bu sene havaların sıcak gitmesi en çok bana yaradı doğrusu…

 

Azize Odile Manastırı

Yine hep birlikte tüm yörede çok ünlü bir tarihi katedrale gittik hem de iki kez; Azize Odile Manastırı’nı o yöreye giden herkesin görmesi gerekir bence.  Anlatmaya doyulmaz burası. Çok bilinçlice seçilmiş yeri… Uçsuz bucaksız gibi görünen ovaların içinde bir tepenin başında zaten de Tanrısal bir tınısı olan bu mabet belki de tüm dünyada ender örneklerdendir… Çok büyüklüğünün dışında, çevresindeki çam ağaçlarıyla, sessizliğiyle, o kalın büyük taş bloklarla yükselen yapısıyla, ama tümünde öte gerçekten bir manevi huzuru veren dokusuyla insanları etkileyen çok önemli bir ziyaret mekânı. Ben de büyülendim buradan, tüm ziyaret edenler gibi…  Buraya Alsace bölgesi deniliyor. Strazburg’a yakın bir bölge Ortaçağ’dan beri bilinen bir yerleşim yeriymiş. Kutsal kabul edilen çeşmesinden sular da içtik, bol bol fotoğraflarını da çektik, bahçesinde hayli bir zaman düşüncelere de daldık. Bende bıraktığı çok ilginç izlenimlerden birisi ise Katedral’in bahçesindeki bir şapel denilen küçük ibadethanesinin hem iç duvarlarında hem de tavanındaki mozaik, çini veya cem işlemelerde gördüklerimdi. Bir betimlemede bir derviş vardı. Ne yalan söyleyeyim, her şeyiyle bizim Karacaahmet Sultan’a izafe edilen betimlemeyle çok örtüşüyordu. Sanırım da bundan da doğalı olamaz, inançlar, dinler, kültürler arası benzeşmeler her daim vardır. Doğa, hayvanlar ve doğal yaşamda insanlar bunları tüm Avrupa’daki dini yapılarda bulmak mümkün.

Evet, burası tam bir katedral, tam bir dini yapı, mabet… Odile bir kral ya da büyük bir yöneticinin kızı. Ama inanç yönünden kendisini tümüyle bu işlere vermiş, bir ermiş kişi olarak, gönüllere girmiş, Azize Odile olarak anılmış. Kendisine yönelik baskılara karşı verdiği mücadele sonucunda; dört bir taraftan, ona saygı duyan ve ününü duyanlarca ziyaret edilen Azize Odile, burada dış dünyadan yalıtılmış bir şekilde sevenleriyle ibadetlere, sohbetlere dalmış…  Gönüllerde silinmez izler bırakmış. Bugün de aynı şekilde sadece Avrupa’dan değil, dünyanın dört bir tarafından ziyaretçisi eksik olmayan Azize Odile Manastırı sapasağlam ayakta kalmasıyla da dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor…
Hollanda'dan Muhabbete sazı ve gönlünleyle katılan Baki Pınar kalbimizi aşk ile doldurdu.  Daha sonra çok daha yakından tanıyacağım Baki Pınar canımızın gerçek bir yol aşığı, yol turabı, bir Hakk ozanı olarak aynı zamanda sazıyla, sözüyle uzun yıllardan beri nice nice böyle muhabbetlere, cemlere katıldığını anlıyorum… Beni en çok etkileyen ise; gençlerimizin gönüllerini dupduru katıksız bir su gibi, bir şey beklentisi olmadan sadece muhabbete, sohbete, dostluğa ve güzelliklere kalplerini açmış olmalarıydı. Bu aşka düşenlere ne mutlu... Bizleri evlerinde, hanelerinde ağırlayan canlarımıza şükranlarımız vardır… Hakk her daim önlerini açık ve aydınlık eylesin…
2003'de, Heildelbeg'teki bir sempozyuma katıldıktan sonra köyümüzün büyüklerinden çok sevgili Şahin Bal sayesinde, Prof. Dr. İrene Melikoff'la söyleşi için, 2 saatliğine geldiğim Strasbourg'a; 15 yıl sonra yine doyamadan elveda, dedim. 
Bizimle ilgilenen kalplerindeki ışığa kurban olduğum sevgili gençlerimize Allah eyvallah...

 

Hicran destanını kendinden oku, 
Mecnun’dan duyup da rivayet etme.


Aşkın Leyla’sını gördünse söyle. 
Söz temsili bulup hikayet etme.

 

Yüz bin Leyla doğar alemde her gün, 
Senin aradığın zevk, sefa düğün. 


Tutacağın işi önceden düşün; 
Daha ilk adımda nedamet etme.

 

Sevdanın oduna pek güvenilmez, 
Tutuşurşan eğer kolay sönülmez. 


Bu yolun hükmüdür geri dönülmez, 
Canına kıymazsan seyahat etme.

 

İyi bak kabına, olmasın delik, 
Boşuna taşırsın ,gider gündelik.

 
Anında olmalı, ettiğin iyilik, 
Alem duysun diye, inayet etme.

 

Kabe’den maksadın varmaktır yara, 
Kör gibi tapınma, kara duvara, 
Hızır’ı ararsan kendinde ara, 
Bulamadım gibi rezalet etme.

 

Muhabbet herkesin aklını çelmez, 
Gönül viranesi kolay düzelmez. 
Alemden çekinme bir zarar gelmez, 
Sen kendi kendine hıyanet etme.

 

Şen şatır gönlüne hicran dolmasın, 
Gençliğin gülşeni gamla solmasın. 
Neyzen gibi aklın yarda olmasın, 
Özründen çok büyük kabahat etme.

Neyzen Tevfik

 

Strazburg’dan Hollanda Zaandam’a Uzun Bir Yolculuk…

Baki Pınar ve oğlu gül yüzlü Müslüm canlarımızla, 630 km.'lik yolu 7 saatte alarak Hollanda'ya vardık... 

Beni bir hafta evlerinde konuk eden Pınar ailesi, Ehlibeyt’in muhabbet pınarından gerçek anlamıyla beslenmiş örnek bir aile… Bu can insanlar hem emekçi insanlar, hem misafirperver insanlar, belki de bizim Avrupa’daki gerçek anlamıyla son temsilcilerimiz… Çünkü Yaşlı kuşak artık yavaş yavaş yaşam sahnesinden çekilirken, o geçmişin dostlukları, misafirperverlikleri, candanlıkları da yavaş yavaş azalıyor…

Burası Avrupa; yazına da, kışına da insanına da tam belli olmaz… Olur ya sizi davet ederler, kapıda da kalabilirsiniz burada.  Daha önce başımıza gelmedi mi? Elbette geldi örneğin Avusturya Viyana’da… Veya zaman zaman telefonlara çıkmayan dostlara da rast geliyoruz elbette. İnsanı atlatan, hikâyeler uyduranlar da yok değil… Gezmesi güzel ama kolay değil bu memleketin. Bunlar da bir gün belki yazarım. Her şey göründüğü gibi kusursuz olsa her daim samanlık seyran olur, bit pazarına her daim nur yağardı…

Neyse tatlı canımızı sıkmadan daha fazla güzel anılara dönelim tekrar…

Baki Pınar derneklerde uzun yıllar Hakk Muhammed Ali aşkıyla inanç yönünden gönüllü olarak hizmetler yürütmüş canlar canı bir zakirimiz. “İnançsız, Ali’siz sözde Alevilere” karşı da epey mücadele vermiş gül yüzlü bir dost… Yol boyu bu konular konuşmakla biter mi? Karşılıklı olarak birbirimizi daha iyi tanıyoruz, konuştukça uzun yolculukta.

 

Zaandam

Baki Pınar canımızın eşi, çocukları gerçek anlamıyla pırlanta gibi insanlar. Bu ülkede yaşayıp, okuyup, çalışıp aynı zamanda kendi geleneklerini, inançlarını yaşatmak konusunda verdikleri örnek mücadeleyi gerçek anlamıyla takdir ediyorum.

Hele hele benim Erenim, Baki canımızın evladı dünyalar tatlısı… Ayhan abisinin Ereni çok meraklı, çok zeki, çok candan bir çocuk… Bu merakıyla umarım elleri kamera da tutacak, fotoğraf makinesi de tutacak, bunları çok çok iyi de öğrenecek, bir gün bizim bu çekimleri o yapacak… Eren ve eren gibi çocuklarımız, gençlerimiz Avrupa’nın bu güzel eğitim sisteminde yetişecekler aynı zamanda kendi kültürlerini de yaşatmaya devam edecekler…

Baki Pınar canımızın gül yüzlü babası da tam bir misafirperver insanmış… Bazı şeyler aileden geliyor…

Baki Pınar canımızın yaşadığı Zaandam her yönüyle cennetlik bir yer. Dereler, ağaçlar, kuşlar… Düzenli bir şehir her şeyden önce, zaten tüm Hollanda gibi dümdüz… Bizler de zamanımızı çok mu çok iyi değerlendirerek hem kenti hem de kent çevresini iyi gezmeye çalışıyoruz.  Zaandam'da Zaansche Schans denilen ve tam da turistlik yer olan bölgeye gidiyoruz. Her taraf Japon turistlerle dolu… Yel değirmenleri, ayakkabı müzesi, küçük derelerde yüzen ördekler… Kartpostal manzaraları yani sizin anlayacağınız…  

 

11 Ekim 2018 

Amsterdam

Amsterdam... Amsterdam... Doyamadım sana kanallar şehri... Bu şehri gezmeyen kalmasın. Ama sağdan soldan fırtına gibi esip gelen bisikletçilere aman dikkat Can dost Baki Pınar var olsun...

Hollanda'da, köyümün aydın insanlarından, çok sevdiğim Aydoğan ailesinden, benim gibi Ankara kökenli hemşerim sevgi dolu, can insan Sefa Aygoğan'la buluşup sohbet ettik. Hollanda'daki gurbetçilerin uğrak yeri, kültür sanat etkinlikleri de yapılan ve 1974'den beri açık olan HTİP tam da kentin merkezindeymiş. Güzel muhabbet sonra kısmetse baharda buluşmak dileğiyle ayrıldık. İlgisinden dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum.

Amsterdam'da; kültürümüzü yaşatan değerlerimizle bir araya geldik... Âşık Can Ali, Muammer Çalar (Aşık Çağlari), can dost Ehlibeyt nefesleri söyleyen Zakir Baki Pınar (Keremi) canlarımızla güzel bir sohbette bulunduk... Bu güzellikleri yaşayan ve yaşatanlara aşk olsun...

 

12 Ekim 2018 

Haydar Yıldırım Dede’yle Söyleşi

Hollanda Zaandam'da, HAK Dedeler Divanı başkanı, çok sevgili dedemiz Haydar Yıldırım'la bir söyleşi yaptım. Canımız, Ehlibeyt bülbülü Zakir Baki Pınar da kendi yazdığı nefesleri söyledi. 
Bana gösterdikleri yakın ilgiden dolayı; Dedemize, Perihan Ana Sultanımıza ve Baki Pınar'a çok teşekkür ediyorum. Var olsunlar.

 

Acı Haber

Hasan Çıkar Dede’nin Kaybı

30 yıldır tanıdığım, sayısız kere sohbetlerinde, muhabbetlerinde bulunduğum, özümle sevdiğim, birçok söyleşiler yaptığım, tüm insanları kucaklayan, hoşgörü abidesi, canlar canı, bir evrensel hoşgörü timsali yol önderimiz Mevlesi Dedesi Hasan Çıkar'ın Hakk'a yürümesinden büyük üzüntü duydum. Devri daim, menzili mübarek olsun. Yıktığı değil yaptığı yüzlerce gönülde ve insanlığın kalbinde sonsuza kadar yaşayacak...

 

Diyemedim!!

Aşk kervanı çıktı yola
İzi benim diyemedim 
Türkülerim düştü dile
Sözü benim diyemedim

 

Çektim kahrını ellerin
Mecnun’u oldum çöllerin
Gelip geçtiğim yolların
Tozu benim diyemedim

 

Güzeli gördüm şaşırdım
Demde bardağı taşırdım
Yoksula çorba pişirdim
Tuzu benim diyemedim

 

Şafak söktü güneş aştı 
Tufan vurdu seller taştı
Ormanıma ateş düştü 
Közü benim diyemedim

 

Karlı dağları aşmanın 
Can bedeli savaşmanın
Şu çağlayan ser çeşmenin 
Gözü benim diyemedim

 

Oy Maksudi mezarlığın
Kurbanıyım insanlığın 
Canlı cansız her varlığın
Özü benim diyemedim


Osman Dağlı Maksudi

 

12 Ekim

Hollanda Zaandam Cemevi

Hollanda Zaandam Cemevi'nde yaklaşık 40 kişinin katılımıyla yaptığımız söyleşi çok verimli geçti. Ocaklar, dedeler, tekkeler, Bektaşîlik, Balkanlar'da Alevi- Bektaşi varlığı, sorunlar, çözümler konularını konuştuğumuz sohbet, soru ve cevap bölümüyle birlikte yaklaşık 4 saat sürdü.  Söyleşide; Zakir Baki Pınar canımız Aleviliğin Ehlibeyt özünü yansıtan nefesler de söyledi. 
Dedelerimizin de katıldığı etkinlikte bana gösterdikleri ilgiden dolayı başta başkanımız Sayın Ali Bektaş ve yönetimdeki dostlara, Baki Pınar ve tüm katılımcılara şükranlarımı sunarım... Sağ olsunlar, var olsunlar. Başka söyleşilerde buluşmak umuduyla, özellikle gençlerimizin ve çocuklarımızın önleri her daim aydınlık ve açık olsun...

 

13 Ekim

Den Haag (Lahey), İpek Bayrak

Hollanda Den Haag'ta (Lahey), Avrupa'da yaşayan gerçek değerlerimizden, aydın insan, sanatçı ve ozan İpek Bayrak'ı dün evinde ziyaret ettik. Uzun zamandır izlediğim, çok sevdiğim sevgili Bayrak'la, yaşamı, Alevilik, ozanlar, Hollanda'da yaşam üzerine bir güzel söyleşi yaptık. Bizi çok candan karşılayan çok sevgili İpek Bayrak'a, bir haftadır beni evlerinde ağırladıkları gibi, bu ziyaretleri de birlikte yaptığımız Pınar ailesine tekrar çok çok teşekkür ediyorum...

 

Rotterdam

Rijmond Alevi Kültür Merkezi

Hollanda Rotterdam'da Rijmond Alevi Kültür Merkezi'nde 50 kişinin katıldığı söyleşimizi gerçekleştirdik. Alevilikte ocaklar-dedeler, Bektaşîlik ve tekkeler, Balkanlar'da Alevi - Bektaşi varlığı ve Alevi- Bektaşi toplumuna yönelik asimilasyon çalışmalarını işlediğimiz söyleşi 3 saat sürdü. Bu güzel birlikteliğin yaşanmasını sağlayan gül yüzlü genç başkanımız Düzgün Kayak öncülüğündeki yönetime, çok sevgili dedemiz Nusret Oral'a, nefesleriyle yolumuzu yaşatan genç zakirimiz İsmail Fidan canımıza çok teşekkür ediyorum. Söyleşimizde bizi dikkat ve ilgiyle dinleyen bu güzel canlarımız oldukça yolumuzu geleceğe aktarabiliriz. Bin muhabbetlerimle.

Akşam Zaandam’a tekrar dönüyoruz. O gece de kaldıktan sonra binlerce kez teşekkür ettiğim can insan Baki Pınar ve ailesine veda ediyorum. Hüzünleniyorum da… Çünkü onların yeri bende ayrı oluyor… Onlardaki samimiyet bir başka oluyor…

 

Yine Yollar…

Baki Pınar canım beni arabasıyla bir noktaya kadar getiriyor. Sonrasında ise Ayhan Gezgin’in işleri bunlar, çok sevgili Bektaş Tosun canıma kavuşmaya kızı vesile oluyor… Onunla birlikte sanki binlerce yıldızın altında gider gibi, binlerce lambalı otoyoldan Nijmegen’e doğru yol alıyoruz. Yolda da uzun uzun sohbet ediyoruz…

Burada sadece iki günüm var… Çünkü Türkiye’ye dönüş biletimi daha önce almıştım.

 

Nijmegen

Bektaş Tosun

Bu kent gerçek anlamıyla bir tarihi kentmiş. Kaleleri ve tarihi yapıları olan Nijmegen’i kısmet olursa bir kez daha ziyaret etmek isterim. Hem de buradaki kültür merkezinde de bir söyleşi yapmak, buradaki dostlarla buluşmak çok iyi olur.

Çok yeni tanışsak da, çok mu çok sevdiğim hem can insan, hem de renkli bir kişiliği olan Bektaş Tosun’u kelimelerle ifade etmek gerçekten zor. Çünkü hani Nazım Hikmet’in “yaşamı ciddiye alacaksın, öyle yaşayacaksın” dediği gibi, Bektaş Tosun dost da, hayatı dolu dolu yaşayan bir canımız. Sohbeti, muhabbeti çok mu çok iyi… Gezmeyi sevmesi, kültüre, sanata, edebiyata bu büyük ilgisi… Benim gibi yazarlara, ozanlara, aydınlara verdiği değer… Gerçekten çok renkli, çok yönlü bir değerimiz Bektaş Tosun Hollanda’da… Elbette bir şair, yazar, derlemeci aynı zamanda.

Kendisiyle iki gün boyunca verimli bir görüşmemiz oldu. Ayrıca kendisiyle yaptığım yaşamını, çalışmalarını, Hollanda’ya gelişini, buradaki yazar ve şairlerle ilgili söyleşimizin de dolu dolu geçtiğine inanıyorum. Yürüyüşle Ren Nehri’nin her geçtiği yeri nasıl canlandırdığını gördüm. Karl Marks’ın annesinin doğdu evi de gezdik, yaşamın akıp gittiği ara sokakları da, kaldırımlar da, Pazar yerlerini de… Yine bu sene içinde bir söyleşi yaptığım çok mu çok sevdiğim Ozanımız Nuri Can’la da buluşup sohbet ettik. Bu sıcak sonbahar bu sene gerçekten bana yaradı, bunu burada gördüm. Yağmur yağmaması, soğuk olmaması gezilerimin engellenmeden geniş zaman dilimlerine yayılmasını sağladı.

Bektaş Tosun’a, maharetli tam Anadolu kadını dediğim can insan sevgili eşine, çok sevgili kızına ve Bektaş Tosun ve ben söyleşi yaparken bizim resmimizi bile yapan dünyalar tatlısı torununa binlerce kez teşekkür ediyorum. Onlara yürekten muhabbetlerim var… Çok mu çok güzel zaman geçirdim bu iki gün boyunca…

 

15 Ekim 2018

Hollanda'nın Çok Renkli Siması: Bektaş Tosun'la Buluşma ve Söyleşi...
Uzun yıllardır devrimci mücadelede yer almış, Hollanda'da birçok demokratik kitle örgütünde bulunmuş, ilkelerinden ödün vermeden doğru bildiği yolda yürüyen, birçok kültür sanat dergisinin yayınlanmasında emek vermiş, yazı ve şiirleri dergilerde yayınlanan, 2 şiir kitabı bulunan, araştırma kitabı hazırlığı bulunan, Türk Solunun bazı dergi koleksiyonları olan, Alevilikle ilgili çalışmaları olan, can insan Bektaş Tosun'la Nijmegen'de evinde uzun soluklu söyleşiler yaptım. 
Bana candan davranan, hanesini, gönlünü açan Tosun ailesine en içten sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

 

16 Ekim

Veda…

Kırk günlük Büyük Avrupa Gezisi’nin sonuna geldik… Çok sevgili Bektaş Tosun beni havalimanına kadar getirdi. Bu özverisinden dolayı da kendisine çok teşekkür ediyorum…  Yol boyu konuşmalarımızda da her konuyu meraklı, araştıran, inceleyen Bektaş Tosun canımızın bu güzel yönü de bana benziyor, dedim… İnsanlar konuşa konuşa, yollar gide gide anlaşılır, hayat damarları birbirine ancak bağlanır, diyorum kendi kendime…

Yorucu ama benim açımdan hayatımın en verimli bir gezisini geride bırakmanın mutluluğuyla Türkiye’ye döndüm.

Bu geziyi yapmama olanak sağlayan, beni ağırlayan, bana candan ilgi gösteren tüm dostlara muhabbetlerim vardır… Aşk ile…

 

Döndükten Sonraki Acılar…

17 Ekim 2018  

Arzuman Günel Hakk’a Yürüdü…

Yöremizin çok değerli siması, Halk Ozanı - Dede Durmuş Günel ve Güllü Anamızın evlatları, gül yüzlü canımız Arzuman Günel genç yaşında yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayıp Hakk'a yürümüştür.  Naşı bugün; Sarıyer Rumelihisarüstü'nden, saat: 15.00'de, evlerinin önünde helallik alındıktan sonra, Gümüşhane Şiran Kırıntı Köyü'ne götürülüp toprağa sırlanacaktır. Kardeşimizin devri daim, menzili mübarek olsun. Sonsuz ışıklar içinde yatsın. Kederli ailesine, tüm yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Hepimizin başı sağ olsun. (Facebook yazısı)

 

19 Ekim 2018 

Cemal Sevin Dede Hakk’a Yürüdü…

İzmir'den Cemal Sevin Dede'nin Hakk'a yürüdüğünü sosyal medyadan öğrendim. Uzun zamandır tanıdığım dedemiz, alçak gönüllü, hizmet ehli bir yol eriydi... Ah sevgili dedem ah. Özünü Ehlibeyt'e teslim eden güzel dedem, amansız hastalığa yakalandın, zalimin elinden kurtulamadın. İzmir'e gelemedim, son kez görüşemedik. Çok üzgünüm. Haklarını bize helal et can dedem... Bizim tüm haklarımız sana helaldir... Devrin daim, menzilin mübarek olsun... Sonsuz ışıklar içinde yatasın...(Facebook yazısı)

 

23 Ekim 2018

Garip Sever Dede Hakk’a Yürüdü…

Kendisiyle bir söyleşi yapmayı arzu ettiğim, tüm Hollanda’daki Aleviler arasında saygıyla anılan Garip Sever Dede’nin Hakk’a yürüdüğünü öğrendim. Bektaş Tosun canımızı da aradım. Dede bir süredir tedavi görüyormuş. Yıllar yılı Alevi Yolu’nda hizmetler yürüten, gönülleri birleyen, geleneği yaşatan çok sevgili Garip Sever Dedemizin devri daim, menzili mübarek olsun. Sonsuz ışıklar içinde yatsın. Tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum…

 

Mürşide varmağa talib olursan
İbtida insandan rehber isterler
Verdiğin ikrara doğru gelirsen
Aht ile peymandan rehber isterler

 

Muhammed Ali’nin nurun görmeğe
On iki İmam’a doğru varmağa
Erenlerin divanında durmağa
On iki erkândan rehber isterler

 

Mürşidin nazarı müşkili seçer
Kamil olan rehber Sırat’ı geçer
Can kuşu kafesten akıbet uçar
Tenden uçan candan rehber isterler

 

Mürşidin var ise olursun insan
Mürşidin yok ise kalırsın hayvan
Arasat gününde kurulur mizan
Açılan mizandan rehber isterler

 

Şah-ı Merdan bir yol kurmuş kuluna
Yola giden rehberinden biline
Gitmek ister isen mümin yoluna
Din ile imandan rehber isterler

 

Hakikat bağına girmek istersen
Marifet güllerin dermek istersen
Erenler sırrına ermek istersen
Ahd ile peymandan rehber isterler

 

Teslim Abdal söyler bu hikayeti
Nefsin bilmeyenin güçtü gayeti
Yirmi sekiz huruf yedi ayeti
Bilmeyen insandan rehber isterler

Teslim Abdal

 

Yol Boyu Okuduğum Kitaplardan…

Yetmez şiirin güzel olması, etkileyici de olmalı,

Dilediği yere götürmeli dinleyenin ruhunu.

İnsanın çehresi gülenlerin karşısında güler ya,

Öyle ağlar ağlayanların karşısında da. Ağlamamı istiyorsan

Önce sen acı çekmelisin, o zaman etkilenmeyecek felaketlerin

                                                                                                              Beni,

(Horatıus, Ars Poetıca, Şiir Sanatı, Çeviren: C. Cengiz Çevik, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016, İstanbul, (Sayfa: 10))

 

HER YERDE, HER ZAMAN, HER ŞEYE RAĞMEN ŞİİR...

Her yerde, her zaman, her şeye rağmen şiir... Şiir iyi gelir...
Özellikle de 2000 yıl öncesinden ölümsüz Aşk Sanatı şiirleri, doğanın içinden gelen Şarkılar ve de üçüncü kez okuduğum insan ve yaşam doğallığına dair, doğanın büyülü sesi Kötülük Çiçekleri (Ne yalan söyleyeyim, ben Erdoğan Aydın'ın çevirisini daha çok beğenmiştim.)
Şiir dolu günler olsun efendim. Her şeye rağmen umut hep var olmalı...

Akşam Ezgisi
İşte her çiçeğin sapında ürperdiği zaman,
Tütsü tütsü dağıldığı zaman her çiçeğin;
Havada sesler, kokular dolaşıyor, yeğin;
İç karartıcı bir vals, baş dönmesi, uzayan!

Tütsü tütsü dağıldığı zaman her çiçeğin;
İncitilmiş bir yürek gibi titriyor keman;
İç karartıcı bir vals, baş dönmesi, uzayan!
Gök hüzünlü, güzel bir sunak sonuna değim.

İncitilmiş bir yürek gibi titriyor keman,
İçli bir yürekten kara, geniş yokluğa kin!
Gök hüzünlü, güzel bir sunak sonuna değin;
Güneşin donmuş kendi kanı boğulduğu kan.

İçli bir yürekten kara, geniş yokluğa kin,
Işıklı geçmişin bütün izlerini toplayın!
Güneşin donmuş kendi kanı boğulduğu kan...
İçimde parlayan bir kutsal kap, anın senin! 
(1858)(Charles Baudelaire, Kötülük Çiçekleri, Çeviren: Sait Maden, Türkiye İş Bankası Yayınları, 43. Sayfa, 3. Baskı, 2017, İstanbul)

 

BEN SİZDENİM

Sığınacak yeri yoklar kar yağmış yuvasız kuşlar
Susuz kavrulan ağaçlar unutmayın ben sizdenim

Güneş altında ırgatlar büyük şehirde hamallar
Savaşa giden atlar unutmayın ben sizdenim

Belayı hiç aramayan derde çare bulamayan
Acımasızca yanmayan unutmayın ben sizdenim

Suçsuz zincir bileğimde bir göze var emeğinde
Zindanların her yerinde unutmayın ben sizdenim

Kayığı su alanlar oltaya takılanlar
Gözü nemli bakanlar unutmayın ben sizdenim

Gecenin şafağında emekçi kalkar yerinden
YETER’im günün birinde kavuşuruz ben sizdenim

(Kitap Arka Kapağı) (Güneşe Koşalım, Yeter Şahin, Devir Yayınları, 2010, İstanbul)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile