• Ana Sayfa
  • Ayhan Aydın
    • Özgeçmiş
    • KENDİMLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME
    • Ayhan Aydın Arşiv Listesi
    • ŞAHKULU SULTAN DERGAHI GÖRSEL ARŞİVİ
    • Hakkındaki Yazılar
    • Hakkındaki Şiirler
    • Hakkındaki Haberler
  • Şiran
  • Söyleşiler
    • Dedeler
    • Babalar
      • BABAGAN (BALIM SULTAN ERKANI) KOLU
      • ÇELEBİLER KOLU
      • SULTAN SÜCEATTİN VELİ OCAĞI (DERGAHI) KOLU
      • ALİ KOÇ KOLU
    • Ozanlar
    • Yazarlar
    • Aydınlar Gazeteciler
    • Bilim İnsanları (Akademisyenler)
    • Kanaat Önderleri
    • Kurum Temsilcileri
    • Sanatçılar
    • Hocalar Mürebiler
    • İzzettin Doğan
  • Gezi Notları
    • Anadolu
    • Avrupa
      • Batı Avrupa Gezi Notları
    • İran
    • Suriye
    • IRAK
  • Yazılar
    • Basındaki Yazılar
    • Denemelerim
    • Etkinlik Haber Yorum
    • Cem Vakfı Yazıları
    • Kitapların Dünyası
    • Şiir Denemelerim
  • Kültür Sanat
    • Kültür Dünyası Söyleşileri
    • KÜLTÜR SANAT YAZILARI
  • Ahmet Hezarfen
    • Ayhan Aydın Kitap Yazıları
    • Osmanlı Arşivinde Aleviler Bektaşiler
    • Diğer Çeviri Belgeleri
    • Yazıları- Anıları - Görüşleri
    • Ahmet Hezarfen'le İlgili Yazılar
    • Ahmet Hezarfen Balkanlar(Rumeli)
    • Dergahlar Türbeler
      • Balkanlar Rumeli
        • Bulgaristan
          • Otman Baba
          • Demir Baba
          • Akyazılı Sultan
          • Ali Koç Baba
          • Elmalı Baba
          • Hüseyin Baba
          • Dallı Ali Baba Türbesi
          • Yunus Abdal
          • Saçlı Koçlu Babalar
          • Alan Mahallede Ali Baba Türbesi
        • Makedonya
          • Sersem Ali (Harabali) Baba
          • Sarı Saltuk
          • Hıdır Baba
          • Cafer Baba
          • Üsküp Halveti Tekkesi
        • Yunanistan
          • Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultan
          • Ece (İce) Sultan
          • Nefes Baba
          • Atatürkün Evi Selanik
      • İran
      • Suriye
      • Diğerleri
      • Anadolu
        • Hacı Bektaş
        • Sultan Sucaettin Veli
        • Abdal Musa
        • Kolu Açık Acim Sultan
        • Seyyit Garip Musa
        • Haydar Sultan
        • Diğer
      • İstanbul
        • Şahkulu Sultan
        • Kurucu Ahmet Sultan
        • Garip Dede Türbesi
        • Erikli Baba Türbesi
        • Nafi Baba (Şehitlik)
        • Karaağaç
        • Karyağdı
        • Duvar Baba
    • Semahlarımız
      • Rumeli Semahları
      • Anadolu Semahları
      • Sultan Sucaettin Veli Ocağı-Dergahı Semahları
    • Atatürk Fotoğrafları
    • Etkinlik Fotoğrafları
      • Türkiye
      • Balkanlar
      • Avrupa
      • Diğer
    • İnanç Önderleri
      • Dedeler
        • Fetfi Erdoğan Dede
        • Aşık Ali Metin Dede
        • Hüsamettin Aydın (Seyyid)
        • Nevzat Demirtaş
        • Musa Küçük
        • Veli Akkol
        • Hüseyin Orhan
        • Celal Arslan
        • Dedeler Diğerleri
      • Babalar
        • Hakkı Saygı
        • Abidin Harman
        • Mehmet Şilli
        • Reşat Bardi Dedebaba
        • Babalar Diğerleri
      • Zakirler
      • Çelebiler
      • Dervişler
    • Cemlerimiz
    • Yazarlar
      • Abidin Özgünay
      • Baki Öz
      • Cahit Tanyol
      • Mehmet Yaman Dede
      • Mehmet Yardımcı
      • Refik Engin
      • Şevki Koca
      • Ahmet Hezarfen
      • Yazarlar Diğer
    • Ozanlar
      • Adil Ali Atalay (Vaktidolu)
      • Ahmet Akar
      • Ali Ekber Çiçek
      • Aşık Durmuş Günel
      • Aşık Veysel
      • Hüseyin Çırakman
      • Hasan Papur
      • Hüseyin Yorulmaz (Seyfili)
      • Aşık İhsani
      • Mahzuni Şerif
      • Muharrem Yazıcıoğlu
      • Murtaza Şirin
      • Müslüm Sümbül
      • Telli Suna Gölpek
      • Ozanlar Diğerleri
      • Ozanlarla İlgili Simgeler
    • Gümüşhane-Şiran (Kırıntı-Yeniköy
      • Yeniköy (2010) Sayı Sayma Oyunu
      • Yeniköy Kış - Güssün Aydın Cenaze 2000
      • Kırıntı Yeniköy Düğün 2003
      • Kırıntı Yeniköy
    • Ayhan Aydın
      • Hısım Akrabalarım-Arkadaşlarım
      • Cem Tv Proğramlarım
      • Ayhan Aydın Resimleri
      • Ayhan Aydın'ın İstanbulu
      • Ayhan Aydının Manzaraları Şehirleri
  • Önemsediklerim
  • Konuk Yazarlar
  • Site Haritası
  • Balkanlar (Rumeli)

Sivas, Sivas, Kanlı Sivas...

Salı, 03 Temmuz 2018 22:53 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1247

Sivas, Sivas, Kanlı Sivas...


Bu gün dostluk günüymüş. 


Ellerimizde saz ve güllerimizle semah dönerken, bizi diri yaktılar Sivas'ta. 
Dost dilinden tatlı bal bulamayan bizler, o gün olduğu gibi her zaman, yalancı sözlerle bu ülkede hep yalnız bırakıldık. 
Yaşadığımız her şeye rağmen uzattığımız dostluk ellerini ise devleti yönetenler hep ters çevirdiler.


Yurdumuzda insanları yakanlar, ülkeyi parçalamak için pusuda bekleyenler hiç bir zaman gerçek anlamda cezalandırılmadılar.


Ülkeyi saran karanlık kafaların ürkücü uğultuları her yeri kaplarken, bizler özgürce türküler, deyişler söylemeye, Pir Sultan'ca haksızlıklara baş kaldırmaya, barış için semah dönmeye devam ediyoruz ve sonsuza kadar da devam edeceğiz.

 
Sivas'ın çığlığını duymayanlar, Sivas'ı anlamayanlar, Sivas'ı kavramayanlar, Sivas'a üzülmeyenler hiç bir zaman bizim dostumuz olamayacaklardır. 


Sivas'ta ölümsüzleşenler bu ülkenin bağrında bir kor gibi duran devrim-demokrasi ve insanlık şehitleridir. 


Onların sonsuz anıları her daim bizlerledir. 


Değil 25, 125 yıl geçse de; Anadolu topraklarında onurunu- haysiyetini kaybeden ve faşizmin kokuşmuş birer pislik yüzleri olan o Ortaçağ'ın barbarlarına karşı; aydınlığın timsali olan 33 güzel canımızı her daim anacağız, onların varlığını yaşatacağız. 


Yeryüzü insanlığın yüzü oluncaya kadar, hiç bir din, renk, ırk, düşünce ayrımı olmadan tüm insanlar bir kardeş ve gerçek dost oluncaya kadar, bu yangın yanmaya devam edecektir.
Sivas’ın ışığı hiçbir zaman sönmeyecek; yobazlık ülkemizden ve yeryüzünden silininceye kadar tüm dünya insanlığını aydınlatmaya devam edecektir. 


Sivas kıyımında kaybettiğimiz canlarımızın anıları yüreklerimizin en derin ve en anlamlı yerinde hiçbir vakit solmaz çiçek tazeliğinde dipdiridir. 


Ölümsüzler kervanına katılan Sivas Şehitlerimizi büyük bir sevgi, saygı, özlem ve muhabbetle anıyoruz.


Aşk ile…

 1 Temmuz 2018

Ayhan Aydın

 

 

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Bir Cevat Günel Vardı...

Cumartesi, 30 Haziran 2018 08:44 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1091

Ankara’dan,

Anıları Hayal Dünyamızda Ölümsüz Olacak

Bir Cevat Günel Geçti…

Ayhan Aydın

Kıvır kıvır dalgalı saçları ve uzayınca dudağından içeri sarkan bıyıklarıyla bir sevimli, samimiyetini her haliyle belli eden bir dost sima vardı.

Pipo içerdi, kahkahalarla gülerdi, derdinize dert ortağı olurdu…

O hepimizin Cevat Abisiydi.

Karşımızda;

Sevgi dolu gözleriyle insana candan bakan, zaman zaman tüm sanatçılara has bir özellik olarak biteviye aşkla konuşan,  sizi bir hayal âleminde hissettiren; fikirleri, düşleriyle sanki modern bir destan anlatıcısı, belki de Dedem Korkutların yolundan giden bir bilge Alevi dedesi, bir can insan vardı.

Her şart altında insanlara umut dağıtan bir mutlu insan vardı.

Hani roman ve öykülerde, masallarda olan; her şey yoluna girecek, karmakarışık sorunlar hallolacak dedirten insanlar vardır ya; işte öyle sorunları çözen, olayların gizli kahramanlarından birisi olarak bir umut kapısı gibi duran bir coşkulu insanımız vardı.

Sen hangi okulu bitirdin da bu kadar güzel, profesör gibi bilgili konuşuyorsun sen benim paşamsın  Cevat, diyen anneme; senin o üniversiteli dediklerin benim şimdi bulduklarım yeri arıyorlar, diyen hayat okulunda okumuş bir önemli değerimiz vardı.

 

Çiçekler İçinde Bir Mücadele İnsanı

Cevat Abi’yi ben çok ama çok severdim. Çünkü o hayatı o kadar çok seviyordu ki, karamsarlık denen kavramın onun yaşamında yeri yoktu.

Onun hayal dünyası çok genişti. Dünyaya büyük bir ufukla bakabilen, öngörüsü çok yüksek, bence bizim toplum içinde kendisini gerçek anlamıyla yetiştirebilmiş, dahası kendisini de aşmış çok ender insanlardan birisiydi.

Bilmem kaçıncı kez söküp tekrar ektiği, düzelttiği bahçesi Ankara’da, bence; tüm Natoyolu’nun ve Ege Mahallesi’nin en güzel bahçesiydi. Benim gözüm, gönlüm hep o bahçedeydi.

Amcamlara gidince mutlaka Cevat Abilere uğrar, büyük bir zevkle onunla sohbet eder, onu ve farklı farklı ve başka yerlerde görmediğim çiçeklerle bezeli bahçesini seyre dalardım.

O her zaman mutlaka elinde bir şeylerle evinin içinde veya bahçede bir işle meşguldür; ya resim yapıyordur, ya fotoğraflarına bakıyor,  ya yabani veya kuruyan otları özenle bahçesinden temizliyor,  ya da biraz daha alan kazanmak için kendi eliyle oyduğu yerden toprak aktararak hiç bitmeyen inşaat işleriyle uğraşıyordur.

Cevat Abi aynı zamanda çok ama çok maharetli ve becerikli olduğu için evinin birçok işini de kendisi yapmıştır. Onun bir kez olsun yorulduğunu, bu işlerden usandığını, bezdiğini görmemiştim. Yıllar yılı bahçesinde o farklı farklı ağaçları, çiçekleri yetiştirmesini, büyütmesini, sulamasını, korumasını ama her seferinde başka başka çiçekler ekerek bahçesini yenilemesini, bazen büyütmek için mücadele vermesini hep büyük bir hayranlıkla izlemişimdir. Suyun az olduğu, Ankara’nın kavurucu sıcağında sabah çok erkenden ve akşam gün battıktan sonra hiç yorulma bilmeden bu bahçeyi sulamak ve korumak da apayrı bir maharetti. Herkes bahçesinde sebze yetiştirirken o tümüyle çiçeklerle bezeli bahçesini koruyor, devamlı suluyordu. Sırf bu nedenle derin bir kuyusu bile vardı.

Zaman zaman hararetlenen konuşmalarda onu izlediğimde aslında çok inatçı bir yapısının da olduğunu, bildiği doğruları ısrarla savunduğuna da çok tanık olmuşumdur.

Cevat Abi, komşu canlısı bir insandı. Daha doğrusu komşuluğu tam anlamıyla sürdüren çağımızın son temsilcilerinden birisiydi. Evine gelen her insanla ayrı ayrı ilgilenir, bizzat ikramları kendisi yapmayı çok sever, herkesin yerini ayrı ayrı tutardı. Bayramlarda, düğünlerde evi uğrak yeriydi.

 

Çok Yönlü Bir Sanatçı

Bir kere bir ressam olan Cevat Günel, sayısız insana fotoğraftan portre resimleri yaparak, anıların yaşaması, insan suretlerinin solmaması,  yok olmaması için benzersiz bir hizmet etmiştir.

Orman Bakanlığı’nda profesyonel bir fotoğrafçı olarak çalışırken, binlerce paha biçilmez fotoğraf çekerek ülkemiz doğasının o büyülü büyük zenginliğimiz olan güzelliklerini ölümsüzleştirerek bize büyük bir hazine bırakmıştır.

Birçok kitap ve dergide fotoğrafları yayınlanan Cevat Günel, bir zaman bu malzemeyi değerlendirmek için de büyük bir gayret içine girmiş, aynı zamanda yöremizin yani Gümüşhane Şiran’ın benzersiz tabiatının da yüzlerce fotoğrafını çekmiştir.

Bir de çok iyi hatırlıyorum, nerenden temin ettiyse, özellikle İstanbul’a ait tarihi görüntüler başta olmak üzere, Osmanlı yaşamını konu alan büyük boy resimleri birçok kişiye hediye olarak getirmiş, dağıtmıştı. Babaannemlerdeki duvarlardan da bu çok güzel resimleri hatırlıyorum.

Gümüşhane Şiran Yöniköy’de ilk kez ciddi anlamda fotoğraflar çeken, birçok kişiyi ölümsüzlüğe kavuşturan kişi de yine Cevat Günel’dir.

 

O Bir Ahi Babası Gibi…

Cevat Günel; her zaman tertemiz giyinir, yanından ayırmadığı çantasında mutlaka farklı konularda dosyalar bulunurdu.

Cevat Abi, sevgi dolu bir insan olmasının yanında, hiç bıkıp usanmadan toplumsal sorunlarla uğraşmayı kendi yaşamının bir parçası haline getirmiş, âdete bundan zevk alan bir yapıya bürünmüştü.

Konuşmasını çok iyi bildiği için; gerek Ege Mahallesi’nde yaşanan toplumsal olaylar veya çoğunlukla ev, yer, yurt meselelerinde, dernek işlerinde kendisine başvurulurdu. Devlet dairelerinde, bakanlıklarda, bürokratlarla görüşmelerde mutlaka aranan bir kişi olarak, toplumun temsilcisi olarak, her zaman,  insanlar ve mahalle adına resmi görüşmeleri ve bu konulardaki yazışmaları da o yapardı.

Kendisi; bilgisi, cesareti, görgüsü nedeniyle bir dernek gibi çalışır, aşılmaz sorunları çözmek için insanüstü gayret gösterirdi.

Gümüşhane Şiran Yeniköy’deki su sorununu çözmek için, çok önemli bir adım atmış, bu sorunun kökten çözülmesi için büyük fedakârlıkla birçok kez Ankara’dan Gümüşhane’ye gitmiş, vali gibi bürokratlar başta olmak üzere sayısız insanla görüşmüştür. Bu arada köyden buna karşı çıkan bazı insanları da ikna etmiş, çözüm yolları bulmuş, bu konuda ciddi bir gayret göstermiş, Yeniköy Göleti’nin yapımında öncü olmuş, tarihi bir görevi yeri getirmiştir.

Ege Mahallesi’nde mülkiyet konularında, kimileri kişisel pasiflikleri nedeniyle bazı haklarını kaybetseler de, O bir beklenti içine girmeden tamamen gönüllü bir şekilde gece gündüz halkın sorunlarıyla ilgilenmiş, yüzlerce dilekçe yazmış, eksik belgeleri toplamış, bir derneğin yapacağı işleri tek başına yapmış tüm işleri sonuna kadar takip etmiştir.

Onun ve onun gibi özveriyle çalışan insanlar sayesinde elde edilen belgelerle bugün insanlar tapulu binalarına kavuşmuşlardır.

Bu konuda tarihi bir görevi yerine getirmiş Cevat Günel gerçek anlamıyla toplum öncüsü bir insandır.

Aynen dedem Ahmet Zemci Aydın, büyük amcamız Hüseyin Aydın’da ve birçok büyüğümüzde olduğu şekliyle tanıklık ettiğimiz gibi; şehre yeni gelen köylülere, kentte zorda kalan insanlara yardım etmeyi bir görev bilip bunu bir ibadet gibi yapmak bir gelenektir.

Bu, şu anda Cevat Günellerle artık son neslini yaşayan, belki de Anadolu Aleviliğinin bir önemli kolu olan Ahiliğimizin bir özelliği olan “Diğergamlık  - Cömertçe insanlara yardım etme” bizim kültürümüzün en anlamlı temel taşı geleneklerimizden birisidir. 

Cevat Günel; Anadolu insanının, bir karşılılık beklemeden insana ve insanlığa yardım etme ülküsünün, toplum önderliğinin en iyi örneklerinden bir simge isimdir.

Tarihin içinde bir toplumu;  ona önderlik yapan, ayrım yapmadan herkesi kucaklayıp, herkese yardım eden öncü insanlar ileriye götürmüştür.

Bugün lüks içindeki evlerinde oturup, kimi zaman özlemle, kimi zaman ise “iyi ki eskide kaldı o günler” deyip gecekondulu günleri geride bırakan Ege Mahallesi’ndeki insanların değişen sosyo – kültürel yaşamlarında,  geçmişin derin köklerinde ve bugünlerinde Cevat Günel’in ve onun gibi mücadeleci insanların emekleri vardır.

Her zaman bir toplumsal karşılığı olması gereken,  “dernekçilikte” büyük fedakârlıklar gösterilmiş,  bu günün temellerini uzun yıllar önce atmış Cevat Günel ve onun kuşağı bizlere gerçekten insani yönü çok derin olan bir büyük miras bıraktılar.

Ama acaba o miras bugün yaşatılabilecek mi? 

 

Ben Yoruldum Hayat…

Son yıllarda, yakalandığı hastalıklara karşı yoğun mücadeleler veren Cevat Günel, her şeye rağmen yaşama aşkından, şevkinden bir şey kaybetmedi.

O her zaman çiçeği seviyordu. Hastalık döneminde de yine bana bu sefer evin içinde de olsa,  bakıp büyüttüğü çiçeklerini gösteriyordu.

Ankara’da bulunduğumda, tarihen de, 15 Temmuz’un ertesi gün ise ona uğradım. Nihayetinde uzun zamandır ertelenen çekimlerimizi yapabilmiştik. En azından bu büyük değerimizin konuşmalarını kayıt altına alarak yayınlamak, geleceğe taşınacak bir miras olacaktı. Bunu yaptım. İyi de oldu. O konuda mutluyum.

Her şey üst üste geldi… Her ikisine de epeydir söylüyordum ama benim de bir hayalim şimdilik gerçekleşmeden gerçekten bir hayal oldu. 1940’larda Hakk’a yürümüş, yörede çok iyi tanınan, iz bırakmış,  büyük dedemiz Şükrü Aydın’ın bir resmine maalesef sahip değiliz. Onu en iyi tarif edenlerden birisi Yusuf Aydın, en iyi tanıyanlardan birisi de Nazime Hala’yla birlikte tarif üzerine sevgili Cevat Günel’e bir resmini yaptırtmak istiyordum. Ama ciddi sağlık sorunları son yıllarda buna engel oldu. Şimdi ise Ege Mahallesi’nde iki büyük değerimizi arka arkaya kaybetmenin derin acısını yaşıyorum/yaşıyoruz. Yöremizin halk ozanı, şairi, Yeniköy’ün geçmişini belki de en iyi bilin kişisi çok sevgili Yusuf Aydın’ın ardından şimdi de Cevat Günel’i de kaybettik.  Acımız çok büyük.

 

Evet, Cevat Abi,

Göçüp gittin bu fani âlemden… Şimdi uzaklardasın.

Bir elinde fotoğraf makinen, bir elinde fırçan, bir yanında dosyalar, bir yanda bahçen ve boynu bükük çiçeklerin…

Gerçekten peynir ekmek yiyip, Deli Ali’nin çeşmesinde sıraya girip getirdiğimiz suyla demlediğimiz çayımızı büyük bir mutlulukla yudumladığımız günler çok gerilerde kaldı artık.

Şimdi her şey değişti; blok blok apartmanlara taşındık.

Umarım her şey bitmez; dostluk, komşuluk, arkadaşlık, hısımlık ebediyen yaşar…

Onlar biterse insanlık da biter, dünya da yok olur.

 

Cevat Abi,

Aziz hatıranı yaşatacağız. Sen merak etme, anıların biz ölene kadar, hep bizlerle var olacak.

Kuşaktan kuşağa Cevat Günel ve Cevat Güneller hep yaşayacak…

 

Cevat Abi,

Sen şimdi biliyorum Fikret Otyamların, Yaşar Kemallerin, bu arada tanıyıp çok sevdiğin “Bahçe Biziz Gül Bizdedir” diyen Battal Pehlivanların yanındasın.

Oradan bu dünyaya ve ülkemizdeki bilinmezliklerine bakıyor, elbette hep gülüyorsun.

Çünkü sen her zaman aynı zamanda bir Bektaşi babası gibi nüktedandın, esprili bir insan olarak, her olaya bir güzel söz, fıkra, anlatı bulurdun.

Sen şimdi bizi seyredip, oradan, yıldızlardan bize alaycı alaycı bakıyorsun.

Bir gün yanına gelip birlikte sohbet edeceğimiz güne kadar şimdilik hoşça kal.

 

Cevat Abi,

Seni çok mu çok sevdik, hep de seveceğiz.

Sen eserlerinle, hizmetlerinle sonsuza kadar yaşayacaksın…

Devrin daim, menzilin mübarek olsun.

Sonsuz özlem, saygı duygularımızla, önünde eğiliyoruz…

Sonsuza kadar hoşça kal,  muhabbetle kal…

 

Kategori: Şiran

Şükür ki Gidebildim! Almanya’da Matem…(Ekim 2017)

Pazartesi, 25 Haziran 2018 11:24 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 988

Şükür ki Gidebildim!

Almanya’da Matem… (Ekim 2017)

Ayhan Aydın

İzin Almak Da, Huduttan Geçmek De Hayatın Bir Sınavı Gibi…

Bir insanın kader çizgisi kolay kolay değişmiyor. Evet, bazen düşünüyorum şanslı anlarım da oldu hayatta, belki bazı fırsatlar da verdi yaşam bana. Ama nedense tüm sevgime, aşkıma, umutlarıma rağmen hep zorlukları aşmak zorunda kalan yine ben oldum çocukluğumdan beri. Despot bir baba, askerde despot komutanlar, çalıştığım yerlerde despot, bir de Alevi olacak kurnaz, hileci, çıkarca sözde yöneticiler.

Zaman zaman da düşünmedim değil, benim bu açmazlarımdaki kusurum nedir, diye? Ne bileyim, şans mıdır, kader midir, nedir tam bilemedim doğrusu bunun nedenlerini.

Yaş geldi elliyi buldu, beni çok mu çok yoran hayat mücadelesinde yüzümüz pek gülmedi: hep karşıma engeller, hep egosu dağlarla yarışan adi herifler çıkarda kader denen, felek denen bilinmez gizil oyuncu bana.

Lanet olsun insanlığıma, yazsan ne olacak, çalıştığımız yerdeki yine anlamsız bir engeli aşarak, yani bana göre çetrefilli bir bariyeri daha aşarak girdik Almanya havalimanından içeri.

Durun yahu onu da söyleyeyim, yazayım da içimde kalmasın; bunları elbette sadece yaşayan ben değilim de, bu kadarı da fazla idi.

Türkiye’den çok zor geçtik yani ego engellerini zor aştık derken bu sefer yaklaşık kırk dakika bana soğuk ter döktüren, az daha gerisin geriye beni Türkiye’ye gönderecek Alman despotizmiyle karşılaşmayayım mı sınırda?

Neymiş “senin vizen Fransa vizesi, Şengen mengen tanımam, diyen bir suratsız bir Alman sınır polisinin sinir harbi bana işler mi? Türkiye engelini aşmışım, Avrupa’dan geri döner miyim ben öyle kolay? Bende de sabır var. Yaklaşık yarım saat Gülizar Cengiz’in telefonda anlatması işe yaramayacak gibiydi ama haklı olan bendim nihayetinde. Yok, efendim Şengen vizesi aldığın ülkeden giriş yapacakmışsın!  Yok sen o ülkeyi aslında kandırıyor muşsun? Yok ya! Kanun var, nizam var aslında hem de hani Avrupa’ydı burası daha iyi işlememeli mi hukuk? Şengen vizesi tüm Şengen ülkelerini kapsayan bir vize türü. Eeee… Ben aldığım Şengen vizesiyle tüm Şengen ülkelerine girebilirim. Üstelik aynı vizeyle daha önce Yunanistan’a girmiştim zaten. Şimdi sen zaten vize işlemini kendin yapamıyorsun, aracı şirketler senin adına bir Şengen Birliği ülkesinden vize alıyorlar, hangisi daha erkense oradan alıyor bunu.  Adama anlattırıyorum (anlatıyoruz yani), kardeşim, ben elimdeki vizeyle yeni vize almak için İstanbul’daki Alman konsolosluğuna başvurduğumda, “senin zaten Şengen vizen var, biz sana yeni vize veremeyiz, bu vizeyle gidebilirsin” dediler. Yani eldeki Şengin vizesiyle, daha önce zaten bir başta AB ülkesine de giriş- çıkış yapılmışsa, bir başka ülkeye elbette girebilir. Şengin Vize birliği daha niye var ki? Bunu yani bu açık hukuk hükmünü bu sınırdaki vize polisi bilmiyor mu? Bal gibi de biliyor. Tüm mesele bir Türk’e veya bir yabancıya zorluk çıkarmak, Almanya’nın gücünü yani dişini göstererek, benzersizliğini vurgulamak! Yani bu konuda ben haklıyım. Ama ne yapayım, içimizde bir arzu var, ben de kuzu kuzu bekledim, hiçbir şey söylemedim, ne derse desin, avundum, kıpırdamadım bile! Yanımdan yüzlerce insan gelip geçti, uçaklar doldu boşaldı, adam beni bekletmenin zevkini, tatminini her şeyini bu arada yaşadı. Neyime ki sanki ben de orada onu beklettim, o da her şeyi bıraktı benimle ilgilendi. (Biraz da değerliyiz yani J)!

Yapar mı yapar, gerisin geriye beni gönderebilirdi, hakkı olmamasına rağmen: burası Avrupa olsa da, şu var, hakkı yok ama yetkisi var, üstünlüğü var! Yapar mı yapar. Yani kapıda bekleyen de, bekletilen de sensin, yani; güçsüz, çaresiz, mahkûm, itibari zedelenmiş, Asyalı, Müslüman, doğulu ve elbette ötekisin…

Senin fuların kaç kuruş eder burada? Bir de iki üç tane takıyorsun?! Belki de bu daha da doğulu gösteriyor seni.

Bu tertemiz, sade giyimli bedenin üstünde, yüzyıllardan beri artık mekanikleşmiş kafalara göre sen doğudan bir yerlerden gelen yabancısın.

Sende her şey vardır; virüs, bomba, belki çökelik…

Kim bilir neyin nesisin sen, nesin?

Yani sen bir bilinmezsin.

Çünkü o çok biliyor, o her şeyi bilir.

Sen kimsin, necisin ki?

Zaten o domuz sen koyunsun.

O mekanik, bilmediği bir şey olmayan, tıkır tıkır işleyen yanılmaz, hata yapmaz bir mekanizmanın bir insanı, hadi diyelim o bir robot, sen gelişmemiş bir dağ insanısın?

O çok gelişmiş bir ülkenin vatandaşı, sen ise hiç gelişmemiş ve de gelişmesine hiç izin verilmemiş, geri kalmış bir coğrafyanın insanı.

O sadece kendinden olana güvenir, sen ise herkese sarmaş dolaş.

O her zaman güvenli, sen ise muhtemel bir tehditsin!

Hem de öyle az buz değil ha tüm dünya insanlığına karşı bir tehditsin.

Ne anlarsın sen Beethoven’den, Vivaldi’den, Bach’dan, Van Gogh’tan, Goethe’den, Arthur Rimbaud’dan?!

Sadece o çok bilir, o çok okur, o he şeyi dinler!

İstanbul’daki kadar ne eski çınarları vardır, ne o kadar eski antik bir kültürü vardır ama bunları bırak her şeyi o bilir, her şey vardır onda, sen bir hiçsin onun gözünde.  

Neyse inanın dostlar bunları laf olsun diye yazmıyorum, zaman zaman bunları düşünün bir insanım ben.

 

Dergâha Doğru Yol Aldık…

İçimde hem öfke, hem sevinç, hem de tuhaf duygular, sınırı geçip yere inip bir nefes aldıktan sonra; can dostlarla sohbet ede ede dergâha doğru yol aldım.

Camdan baktıkça doğayı gördükçe sevinç yine geldi içime yerleşti.

Eeee…

Dergâhta olmak çok güzel bir duygu.

Yani burası Almanya’daki batı Avrupa’daki bir dergah. Sadece Anadolu’da, Balkanlar’da, Kerbela’da, Orta Asya’da, Mısır’da değil, insanın gittiği ve gönülle yoğrulan her yerde, ocağın tüttüğü her yerde “dergah” olur.

İnşallah bir gün gider görürüm, nasıl olsa ABD’de Dedroit’te de, Arnavut Bektaşilerin kurduğu bir örneği var, Batı Avrupa’da niye olmasın?

Ne güzel bir şey bu; insanın kendi toprağım, dediği yerin değerlerini bir başka ülkede bulması, yaşaması. Sazını, deyişini, muhabbetini, dostluğunu bulması, paylaşması. Bir masayı birlikte kurup, her şeyi ama her şeyi bölüşmesi.

Dostluk harmanında savrulması, Avrupa’nın değerleri içinde manevi zenginliğini var etmesi, onu hissetmesi.

Bizler de İmam Hüseyin aşkıyla bir araya geldik işte bir dergâhta.

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, sonrasında Hacı Bektaş Veli Vakfı’nın da kurulmasıyla, Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin aşkının, sevgisinin, ruhunun hissedildiği bir mekânda baba erenlerle buluşmak ve İmam Hüseyin aşkına gözyaşı döküp bu aşkı birlikte yaşamak, aşuremizi hep birlikte kaynatıp ona verilen dualardan sonra hep birlikte onu nuş eylemek...

İşte “Matem” için buluştuk, Köln yakınlarındaki Hausen’da.

Şimdilerde Gülizar – Hasan Cengiz çiftinin ve onlarla birlikte bu yola emek veren, hizmet eden canların sayesinde bu birlikteliği bir kez daha yaşadık; Dostluk sofrası, kader ortaklığı, manevi bağın dervişleri olarak...

İçimizdeki aşk ve sevgi gerçekten bizi mest etti. Dergâhtaki cemevinde, açılan sofralarımızda, muhabbetlerimizde bacı- kardeş bir can olduk.

Her zaman söylerim duygu bambaşka bir şey. İnsan duygusal olunca her mekan, her ortam, her yer ona bazı ilhamlar verir ve o da etkilenir.

Şimdi efendim Hz. İmam Hüseyin gibi canını yani serini bu meydanda teslim etmiş bir büyük önder şahsiyet adına bir etkinlik var. Ve de tüm dünyadaki Alevi Bektaşi topluluklarının haberdar olduğu, onun adını andığı ve onun ve Kerbela Şehitlerinin, mazlumların anıldığı mekânlar var. Bu matemdir, mah-ı muharremdir, yas-ı matemdir, muharremdir…

Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi duygu anında olursanız olun eğer Alevi-Bektaşiyseniz, onu bırakın olayı biliyorsanız hangi dinden, inançtan olursanız olun, duygularınıza yeni duygular eklenmemesi mümkün değildir.

Şimdi yağmurlu, bulutlu, hüzünlü bir zamanda, tabiat ananın tüm muhteşemliğiyle sizi sardığı bir âlemde, bir de can dostlarla, inanç yüklü insanlarla bir araya gelmişseniz yaşayacağınız çok farklı zamanlar olur.

Can dostlar, otuz yılım Alevi Bektaşi dünyası içinde geçti. Kendi değerlerine en derin bir şekilde inanan bir insan olarak, her daim içinde hissettiğim en kıymetli anlardan birisi de muharrem günleridir. Tüm muharremlerim ise cemevlerinde, dergahlarda, tekkelerde, bu günle özel olarak bu hissi yaşayan insanların arasında geçti. Dokunsalar ağlayacak bir insanım zaten… İmam Hüseyin için gözyaşı dökmediğim ne bir cem, ne de bir muharrem olmamıştır…

İşte şimdi de gerçekten bu aşkı, bu duyguyu yüreğinde hisseden canlarla birlikte yine bir dergâhtayım. İşte bir araya gelmiş, canlarım hizmet aşkıyla koşuyorlar. Burada herkes ama herkes bir tekkede, dergâhta olduğu gibi işin bir ucundan tutuyor, sevgiyle, özlemle, aşkla. Her şey ama her şey birlikte hazırlanıyor; lokmalar, sofralar, aşuremiz. Aşure kazanımızda dualarla, gözyaşlarıyla aşurelikler halk oluyor. Yemekler birlikte hazırlanıyor, hizmetler birlikte görülüyor. Her şey ama her şey gönül rızalığıyla ve birlikte kıvamına getiriliyor.

Cemevinde söylenen mersiyeler, sonrasında lokma edilen aşureler, İmam Hüseyin ve Kerbela Şehitlerinin isimleri zikredildikçe yürekten gelen duygular ve gözyaşları…

Sonrasında yine dostluk sofranın çevresinde bir araya gelen canlar, mihmanlar, ihvanlar…

Hiç bitmeyen nefeslerin, mersiyelerin insanı kavrayan sesleri…

Yanan çerağlarımız, Pir Balım Sultan adına nuş edilen “balım sultan” tuzun dengesiyle oturulan sohbet masamız…

Dışarıda, çek Ayhan çek, yüz bin çeksen bıkmıyorsun ya, çiçekler, şimdi bulutlar içinde büyülü doğa, hizmet eden gençlerimiz, hele çocuklarımız…

Ocakta yanan ateş… Ocak başındaki tadına doyulmaz muhabbetler…

Bir orada, bir burada hizmet için yürekten candan koşturan Gülizar Bacı ve tüm diğer canlar…

Gerçekten demek ki, bu güzellikleri yaşamanın bir değeri var. Ama hiçbir şey kolay değil, gerçekten buraya gelemeyebilirdim. İstanbul engeli, polis engeli çok mu çok ciddi olsa da, İmam Hüseyin çekti getirdi beni buraya.

İmam Hüseyin’e canım kurban…

Yoluma canım kurban…

Demek ki, bu yürekte de bir inanç, bir istek, bir aşk vardı.

Yolum meydanda da meydanda.

Bu aşka düşenlere canım kurban…

Bu meydanda aşk ateşine düşüp yanan dostlara, canım kurban, canım kurban…

Çekip getirenin demine hü…

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü’nde Matem (2017)

Dergahımızda, 08.10.2017 Pazar günü saat 14.00 da, Yücel TOP Halifebabaerenler, Haydar SOYLU Babaerenler ve Hüseyin DURAK Babaerenlerin yürüttüğü Matem Erkanına Köln Başkonsolosumuz sayιn  Hüseyin Emre ENGİN, Hausen Belediye Başkanı sayın Karl JOSEF-HÜHNER ve  saygıdeğer eşleri, inanç önderlerimizden sayιn Alaaddin AY ve  farklı yörelerden, farklı inançlardan gelen mihmanlar katıldılar.

Dualar ve gülbanglar eşliğinde Aşure Erkanımız yürütüldü. Sayın Cem TİKİL, sayιn Ufuk ELİK`in sazı ve sayın Seda AYDIN`ın neyi eşliğinde Kerbela ile ilgili mersiyeler okundu.

Aşure erkanı akabinde Aşure Sofrası (Fatma Ana Sofrası) açıldı. Sofrada Muharrem ve Kerbela üzerine bilgiler verildi.
Dergahımızda hazırlanan kurban ve lokmaların yanısıra gelen mihmanlarımızın getirdikleri lokmalar barış, kardeşlik ve huzur içinde cümle canlarla birlikte paylaşıldı.

Soframız acıların son bulması, kurtuluş, barış ve huzura kavuşmanın simgesi olan Aşure`nin sunulması ile son buldu.

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Adına

Gülizar CENGÌZ

 

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Topçu Baba Anma Etkinliği Yapıldı, 2018

Cumartesi, 23 Haziran 2018 11:33 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1054

Geleneksel Topçu Baba Etkinliği Yapıldı
Uzun yıllardan beri yapılagelen ve Trakya bölgemizdeki en önemli Alevi Bektaşi etkinliği olan, Topçu Baba Anma Etkinliği, dün Kırklareli Kofçaz İlçesi Topçular Köyü yakınlarındaki Topçu Baba Türbesinin bulunduğu alanda, yaklaşık bin kişinin katılımıyla büyük bir başarıyla gerçekleştirildi.
Anma, etkinliğe katılan inanç önderleri dede ve babaların hazır bulundukları bir aşk ortamda, çırağın yakılması, dua ve nefeslerin söylenmesiyle başladı.
Etkinlikte yerel sanatçılar, semah gurupları yanı sıra Hasan Öztürk, uzun dinletisiyle Dertli Divani, Çorlu Semah Grubu, Cem Vakfı Bakırköy Cem Kültürevi yönetimi gibi sanatçı, ozan ve kurumların sahne almasıyla devam etti.
Topçu Baba Kültür Derneği başkanı, Kofçaz İlçesi kaymakamı, yetkililerin yaptığı konuşmaların da dinlendiği etkinlik, zaman zaman yağan yağmura rağmen çok güzel devam etti.
En son Topçu Baba adına kesilen kurbanların, verilen dualardan sonra, hakça paylaşıldığı bir büyük dostluk harmanına çevrilen Topçu Baba Anma Etkinliği, gekecek sene yeniden buluşulma dileğiyle son buldu.
Etkinliğe; yöredeki başta Halifebaba Hasan Yıldız başta olmak üzere, birçok inanç önderi dede ve baba yanında Edirne'den Mustafa Çetin Dede, İstanbul'dan Mahmut Aydın Baba, Tekirdağ'dan Mehmet Şilli Babalar da katıldı.
Etkinlikte Can Tv. Adına çekimler ve söyleşiler de yapıldı.
Anmada; Kırklareli merkezde yapımı devam etmesine rağmen uzun yıllardan bir türlü bitirilemeyen Topçu Baba Kültür ve Cemevi'nin tamamlanmadı için destek çağrısında bulunuldu.

Emek veren, gönül veren tüm dostlara şükranlarımızla...
Aşk ile kalın
Muhabbetlerimle
(Ayhan Aydın)

 

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Acımadan Kestiler Birer Birer

Cumartesi, 23 Haziran 2018 10:57 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 897

ACIMADAN KESTİLER BİRER BİRER

Acımadan kestiler birer birer

Ellerimi, kollarımı, kanatlarımı

Dört ayağımı...

 

Hem de sallamayayım diye kuyruğumu

 

Yaşama sevincimi tümden yok ettiler...

 

Özgürlüğümü, hayallerimi, her şeyimi

Ama her şeyimi elimden aldılar...


Bir can olarak utandım

Güçsüz, çaresizdim

Hiç bir şey yapamadım

 

Yalvardım anlamadılar

Yakardım anlamadılar

 

Vicdansızdılar onlar...


Dayanamadım böyle yaşamaya

Kahrettim dünyaya...

 

Şimdi buralarda değilim,

Çok uzaklardayım

 

Özgürce koşabileceğim yerlerdeyim.

 

Yalnız, ruhumun bir parçası sizlerle

 

İnsanlar bu kadar vicdansızlaştıysa

Sizin dünyanız olmaz olsun...

 

Nasıl bakıyorsunuz çocuklarınız yüzüne?


Öyle çocuklar yetiştirin ki,

Bir daha hiç bir canlıya zarar vermesinler...


Dünya böyle yaşanılmayan bir yer olmayı hak etmiyor...


Dünyayı insanlar mahvediyor.

Burayı yine ancak onlar güzelleştirebilir...


Eğer eğitime, eğer çevreye önem vermezseniz,

Ben sizlere hakkımı helal etmem...


Haydi, çocukların ve yaşanılması gereken güzellikler aşkına

Kalın sağlıcakla…

 

Beni ve benim gibi işkence çekenleri hiç unutmayın,

Bunları önlemeye çalışın…

Belki o zaman sizi affedebilirim…

(Ayhan Aydın, 16 Haziran 2018)

 

 

Kategori: Şiir Denemelerim

Harabati Baba Tekkesi Tümüyle Elden Mi Çıkıyor?

Cuma, 27 Nisan 2018 23:13 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1015

Harabati Baba Tekkesi Tümüyle Elden Mi Çıkıyor?

Ayhan Aydın

Alevi Bektaşi toplumu ve kurumları uyurken, ocaklarımız, dergâhlarımız, tekkelerimiz, inanç ve kültür merkezlerimiz çok planlı bir şekilde Sünni (Hanefi) İslam potası içinde eritilip yok edilmek için amansız bir gayretle ve devlet eliyle ele geçiriliyor. Bu oyun her yerde olduğu gibi Balkanlar'da da (Rumeli) tüm hızıyla devam ediyor... Balkanlar'da Sarı Saltık, Seyyid Ali Sultan Dergâhı, Harabati Baba Tekkesi başta olmak üzere; tertiplerle tüm Alevi Bektaşi yapıları - kurumları yok edilip, ellerimizden alınmak isteniyor... Bizim ise bir kaç demeç, sözde tepkiden başka yapabildiğimiz bir şey olmuyor... Tabii ki Balkanlar'daki tekke - dergâh- kurumların da darmadağınık bir şekilde, ortak hareket etmekten uzak olduğunu da söylemek zorundayız. Otuz yıldır Balkanlar'daki Alevi Bektaşi toplumunu bir araya getirip bir birlik kuramamak da yine bu toplumun kurumsallaşmada, iletişimde, örgütlenme de ne kadar geri kaldığını da acı bir şekilde gösteriyor... 


Makedonya Türklerinin Sesi Yeni Balkan internet sitesinin 27 nisan tarihli haberine göre; TİKA Ve Makedonya'daki sözde İslam Dini Birliği isimli kuruluş işbirliği için anlaşmışlar. Bu görüşmeler uzun zamandır sürüyordu. Ama Harabati Baba Tekkesi'ndeki, Tetova'daki, başta Derviş Abdülmüttalip Bekiri başta olmak üzere Bektaşiler, onların çalışmalarına karşı duruyorlardı. Çünkü burası her şeyiyle bir Bektaşi Tekkesiydi ve Bektaşilerin elinde kalmalıydı. Ama yapılmak istenen "restorasyon" adı altında Tekke'nin ele geçirilmesi, Bektaşilerin dışlanması çabasıydı. Bunu oradaki gerçek Bektaşiler çok iyi biliyorlardı. Şimdi ise işi eski tarihi yapıları restore etmek gibi çok da güzel gibi görünen gayret olmaktan ziyade, Diyanet İşleri Teşkilatı'nın zaman zaman yapamadığını tamamlamak olan TİKA, devletin resmi din anlayışının Balkanlar'da kökleşmesi için hamleler yapmakta, devletin milyarlarını bu iş için harcamaktadır. Şimdi ise oynanan oyunlarda yeni bir hamleyle karşı karşıyayız...
Harabati Baba Tekkesi'nde Vahabi zihniyetli işgalden sonra şimdi de sonsuza kadar bu tekkenin elden çıkmasına ilişkin bir son hamle yapılıyor sanırım. 
Balkanlar'ın en büyük yapısal ve tarihsel Bektaşi Tekkesi belki de bütün Balkanlar'daki en önemli Sünni merkezlerden birisine dönüştürülecek, paralı bir memur gibi, sembolik kendi atadıkları kişiliksizleştirilmiş bir sözde Bektaşi'nin de bulunduğu bu yapı; yaşayan Bektaşiliğin değil de, sembolik Bektaşiliğin bir temsili yeri olacak. Bugün ki iktidarın elinde Türk Devleti bunu Türkiye'de tüm hızıyla yapmaya çalışırken, yani yandaş dedelerini, yani parayla satın aldığı ocak- dernek- dede eksenli yapılandırmasını (daha önce birçok kez dile getirdiğimiz gibi) Balkanlar'da da eş zamanlı olarak Bektaşiler ve (sözde) Bektaşi Babaları üzerinden yaparak, Alevi Bektaşi Yolu'nu yok etmek için adımlarını göz göre göre atmaya devam ediyor... Bunun şakası ve geri dönüşü yok sevgili dostlar... Yarın çok ama çok geç olacak. Yapılmak istenen çok basit; kendi kimliğini tam yaşatamayan bu kitlenin çeşitli sorun ve zaaflarından da yararlanıp, inanç merkezleri ve önderleri aracılığıyla bu toplumu asimile etmek. Geleneksel yapısını muhafaza etmekte zorlanan; sözde Alevi öncülerinin "kayıkçı kavgası" şeklindeki ilkel yarış, tartışma bile olmayacak basitlikleri yüzünden kaybedilen yıllar sonunda, kendi geleceğine ilişkin projeler geliştiremeyen, gerçek anlamda birlik kurup örgütlenemeyen bu yapı her zaman ki gibi siyasi ikbal, para, mevki, şan şöhret için fırsat kollayan bezirganlar elinde harap olmuş, hep devletin hamleleri karşısında karşı hamle ve bir iki sözde tepkiyle kendini gösterebilecek seviyede kalmıştır. Sonuç da işte böyle olaylar olmaktadır. 
Demek ki çok daha ciddi çalışmalar yapmak gerekiyor. 
Yarınlar bizden hesap soracaktır. Alevi Bektaşi Yolu'nun yaşaması, geleceğe çocuklarımıza aktarılabilmesi için artık senlik-benliklerin tümüyle toprağa gömülmesi ve işbirliğine her zamankinden çok daha fazla önem verilmesi gerekmektedir...

Kategori: Balkanlar (Rumeli)

Diğer Makaleler...

  1. ŞİİRLERLE BAHARA MERHABA ETKİNLİĞİ
  2. MEHMET ATAY'la Söyleşi...
  3. Dr. Meral Avcı Delipınar’la Söyleşi…
  4. Hakkı Saygı'nın Alevilik Bektaşilik Yazıları. Derleyen: Ayhan Aydın
  5. Geleneği Yaşatanlar: Hakkı Saygı Baba
  6. EZELİ DOĞANAY’LA SÖYLEŞİ
  7. Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
  8. Kosova ve Arnavutluk'ta Tekke Gezileri, 2015
  9. Rumelifeneri'nde Sarı Saltık
  10. ALİ EKBER ÇİÇEK'LE UZUN BİR SÖYLEŞİ

Sayfa 46 / 89

BaşlangıçÖnceki41424344454647484950SonrakiSon

Ayhan AYDIN İnternet Sitesi  erenler@ayhanaydin.info E POSTA

İLKEZGİ SANATEVİ SİTE VE TEMA TASARIMI MUSTAFA KARAÇİFTCİ 0542 559 11 80.