Hakkı Saygı'nın Alevilik Bektaşilik Yazıları. Derleyen: Ayhan Aydın
Araştırmacı – Yazar, Bektaşi (Babai) Babası Hakkı Saygı’nın Alevilik Bektaşilik Yazıları
Derleyen: Ayhan Aydın
Alevi-Bektaşi İslâm Felsefesi
Alevilik Ve Bektaşilik Ne Demektir?
Hakkı Saygı
Önce Alevilik veya Bektaşilik ne demektir? Bunun tanımını çok iyi yapmalıyız. Gerçi bugüne kadar bunun pek çok tanımı yapıldı. Fakat herkes kendi düşüncesini aktardı. Benim yapacağım da bugüne kadar yapılanlardan pek farklı bir şey değildir. Ancak, tek bir doğru vardır ki bizler bu doğruyu yakalamaya çalışalım. Bu da ancak ve ancak akla en uygun olanıdır.
Alevilik; geniş anlamıyla Hazret-i Muhammed, Hazret-i Ali ve Ehl-i Beyt taraftarıdır, yani Hazret-i Muhammed, Hazret-i Ali ve bunların soyundan gelenlere büyük bir muhabbet ve saygı ile bağlanmaktır. Bektaşilik; Alevi inancına mensup olan, Hacı Bektaşi Veli’nin eline, beline ve diline sahip olma felsefesini benimsemiş bulunan ve günümüz şartlarına uygun olarak bu yolu izleyen ve yürüten kimse demektir.
Alevilik ve Bektaşilik; İslam dinini kendi yorumlarına göre kabul eder, yani İslam öncesi inançları ile İslami inançlarını harmanlayarak, kendisine özgü yeni bir İslam sentezi ortaya çıkarmış ve benimsemiştir. Ayrıca tek bir din ile de kayıtlı olmayıp, pek çok dinin maksat ve gayesini bilir, Kur’an’ın gerçek manasına da vakıftır ve tüm mevcudatın Hakk’ın kendi öz varlığından ibaret olduğunu bilir ve inanır.
Alevilik-Bektaşilik, Hıristiyan dininin içerisinde yer alan “Protestan Mezhebine” benzer. Orta çağ da Avrupa, Skolastik düşüncesinin kıskacı altında mezhep kavgalarıyla bunalmıştı. Katoliklerle Ortodokslar birbirlerine girmişlerdi. Tutucu ve bağnaz bir düşünceyi kabul etmeyen Martin Luther, Hümanist bir anlayış içersinde “Allah’la kul arasına hiçbir kimse giremez” diyerek, Hıristiyanlığın içerisinde yeni bir mezhep olarak “Protestanlık Mezhebini” kurmuştur. Katolik ve Ortodoks kiliselerin dışında üçüncü bir kilise olarak Protestan kilisesi de yer almıştır.
Devamını oku: Hakkı Saygı'nın Alevilik Bektaşilik Yazıları. Derleyen: Ayhan Aydın
Geleneği Yaşatanlar: Hakkı Saygı Baba
YAŞAYAN EN ÜNLÜ
SULTAN SÜCEATTİN VELİ DERGÂHI (BABAİ- BEKTAŞİ) BABASI; ARAŞTIRMACI – YAZAR HAKKI SAYGI
(Şurada Yayınlanan Söyleşi Metni: Ayhan Aydın, Alevi Bektaşi Geleneği Yaşatanlar, Sazın ve Sözün Gücü, Can Yayınları, Kasım 2017, (Sayfa: 606 – 656)
HAKKI SAYGI BABA
SANA SELAM OLSUN….
AYHAN AYDIN
GÜNÜMÜZ (BABAİ – BEKTAŞİ) GELENEĞİNİN EN ÖNEMLİ İNANÇ ÖNDERİ OLAN HAKKI SAYGI BABA’YLA YAKLAŞIK 25 YILLIK BİR TANIŞIKLIĞIMIZ VAR. ONUNLA NİCE DAĞLARI, OVALARI AŞTIK. CEM VAKFI’NDA NİCE ZORLU GÖREVLER ÜSTLENDİK. ÇOĞU İNSANIN BİLDİĞİNİN TAM AKSİNE VE BİRAZ DA SAÇMA OLMAK ÜZERE, ÇOK CİDDİ EKONOMİK SIKINTILAR ÇEKEREK, BİREYSEL GAYRETLERİMİZLE ALAN ÇALIŞMALARI YAPTIK. CEM VAKFI’NDAKİ DEDELER, BABALAR, OZANLAR, YAZARLAR FİHRİSTİNİN OLUŞMASI, DEDELERİN-BABALARIN FORMLARININ DÜZENLENMESİ, SÖYLEŞİLERİN YAPILMASI VE BİNLERCE İNANÇ ÖNDERİNİN KATILDIĞI TOPLANTILARIN YAPILMASINDA HAKKI SAYGI’NIN BÜYÜK EMEĞİ VARDIR. O KENDİ ARABASINI SEFERBER EDEREK NİCE GEZİLERE KATILDI. KENDİSİYLE ONLARCE KEZ SÖYLEŞİ YAPTIM. AŞAĞIDA ÇOK ÖNCE YAPMIŞ OLSAM DA, DERLİ TOPLU OLAN VE HAZIRLADIĞIM GENİŞ KAPSAMLI SORULARI YANITLAMASI NEDENİYLE, BU METNİN BU KİTAPTA YER ALMASINI DİLEDİM. KENDİSİ ÇOK CİDDİ SAĞLIK SORUNLARI YAŞAMASINA RAĞMEN, HER SEFERİNDE BUNUN ÜSTESİNDEN GELMEYİ BAŞARDI. ONU VE HER ZAMAN YANINDA, ARKADISINDA OLAN EŞİNİ BÜYÜK BİR SAYGI VE SEVGİYLE SELAMLIYORUM…
HİZMETLERİ UNUTULMAZ, ÖZVERİSİ UNUTULMAZ, ARAŞTIRMA VE ÖĞRENME, BİR ŞEYLER BAŞARMA AŞKI UNUTULMAZ…
GİTTİĞİMİZ YOLLAR AŞKINA, MUHAMMET MUSTAFA AŞKINA, ALİYEL MURTEZA AŞKINA, İMAM HÜSEYİN AŞKINA VE ÖZELLİKLE RUMELİ AŞKINA HÜ…
SÖYLEŞİ
GENEL BİLGİLER
Sevgili babamız, siz Alevilik/Bektaşilik ve babalarla ilgili bilgilerinizi kimden/ kimlerden, nasıl öğrendiniz? Ben bir baba çocuğuyum. Çocukluğum cem içerisinde geçti. Babam ve babamla sohbete gelen ona bağlı taliplerin sohbetlerinde ve çok okuyarak.
- Çocukluğunuz nasıl bir ortamda geçti? Köyde ve cem erkân yürüten bir babanın dizinin dibinde.
- Bektaşi koluna kimden nasip alarak, hangi tarihte girdiniz? Bizler aslında Babai kökenli bir Bektaşisiz. Ben 1975 yılında Sultan Süceattin Veli Şeyhi Nevzat Demirtaş dededen nasip alıp baba oldum.
- Dedeniz, babanız veya amcazadelerinizden de baba olan var mı? Babam baba idi.
- Cemlerde herhangi bir hizmet yaptınız mı? Yaptıysanız kaç yıl? Ben memuriyetimden dolayı baba olduğum tarihe kadar değişik şehirlerde kaldım. Bir ceme girip hizmet etmek kısmet olmadı. 1975 yılında ikrar verdim aynı gün müsahip olup baba postuna oturdum.
- Mücerret misiniz?
- (x) Hayır ( ) Evet
- Sizce babalar kimlerdir? Babalık icazetinizi kimden aldınız? Hangi tarihte verildi? Babalar kamil, olgun ve kendisine bağlı bulunan taliplere yol ve erkan sürdüren kimselerdir. 1975 yılında Sultan Süceattin Veli Dergahı Şeyhi ve Post-nişini Nevzat Efendiden aldım.
- Kaç yaşında baba olarak atandınız? Kaç yıl ya da yıldır baba olarak görev yaptınız veya yapıyorsunuz? 45 yaşında baba oldum ve 25 yıldır babalık görevimi sürdürüyorum.
- Babalık icazetini kimden aldınız? Süceattin Veli post-nişini Nevzat Demirtaş’tan aldım.
- Baba olmak, için günümüzde geçmişten farklı olarak, hangi özelliklere sahip olmak gerekiyor? Babalar, dedeler ve ozanlar bu yol ve erkânı sözlü kültüre dayandırılarak nesilden nesile aktararak getirmişler. Allah onlardan razı olsun. Ancak günümüzde insanların kültürü gelişmiş, pek çok yazılı belge ortaya çıkmıştır. Yeni nesil babadan bu yol ve erkan hakkında geniş bilgi almak istiyorlar. Günümüzde baba bilgili, halli ve insan-ı kâmil mertebesine ulaşmış kimse olmalıdır.
- Bu konuda sizlere yöneltilen veya duyduğunuz eleştiriler, istekler, beklentiler nelerdir? Örneğin gençler sizlerden daha çok hangi konularda bilgi istiyorlar? Genellikle gençler mitolojjk ve hikaye türü anlatımları, kesinlikle kabul etmiyorlar. Gerçek bilgi, yani Kur’an ve hadise dayalı objektif bilgiler istiyorlar.
- Babaların inançsal ve ibadetsel görev ve sorumluluklarından başka toplumsal olarak üstlendikleri görevler sizce nelerdir? Bir babanın toplumsal görevlerinin başında önce Alevi-Sünni ayrımını kaldırmak için zahiri ve batini bilgisinin çok iyi olması gerekir. İnsanları kaynaştırıcı ve eğitici bir yapıya sahip olması gerekir. Bir baba, nikâh kıyabilmeli, çocuk ismi koyabilmeli, cenaze namazı kıldırabilmelidir.
- Hizmetleriniz karşılığında herhangi bir ücret alıyor musunuz? Hayır almıyorum.
EZELİ DOĞANAY’LA SÖYLEŞİ
ERENLER KATARI’NDA
NAZLI CANLAR
GELENEĞİ SÜRDÜRENLER...
AVRUPA’DA ALEVİLERİN, OZANLARIN BİLGİ KAYNAĞI
HALK OZANI, ARAŞTIRMACI –YAZAR: EZELİ DOĞANAY
EZELİ DOĞANAY’LA SÖYLEŞİ
AYHAN AYDIN
(Alevi – Bektaşi Geleneğini Yaşatanlar, Sazın ve Sözün Gücü, İsimli kitaptaki söyleşi metni.)
(Ayhan Aydın, Alevi – Bektaşi Geleneğini Yaşatanlar, Sazın ve Sözün Gücü, Can Yayınları, Kasım 2017, Sayfa: 372-433)
Erenlerin izinde olan Babaları, Dedeleri, Ocak zadeleri, ozanları, dervişleri, halk bilgelerini, araştırmacıları, yazarları; Anadolu’da, Balkanlar’da halk inancına, kültürüne hizmet eden; bu ocağı tüttüren, bu geleneği yaşatanları, gönül sultanlarını arayıp buluyoruz, söyleşiyoruz...
Hani ozanlar, ozanlar yurdu Anadolu, Ozanların dizelerinde bin bir rengi buluruz. Ve çilesini ve sevincini ve coşkusunu Anadolu’nun binlerce yıllık yaşanmışlığını, gizli sırlarını, en yakını olan yârine bile söyleyemediklerini ozanların dizelerinden derleriz. Anadolu ozan yurdu, ozan dolu Anadolu. Ve yanık türküler söylenen yaylalarından, derin vadilerinden, ovalarından ezgili seslerin yükseldiği Anadolu.
Anadolu’muz ağıtlarla, ninnilerle ve efsanelere karışmış öykülerini derlediğimiz bir kesişme noktası, bir uygarlıklar beşiği.
Anadolu’muz, masallarla, hikâyelerle ve geçmişten geleceğe bir ulu katar olup karlı boranlı dumanlı dağlarla ve kuşların cıvıltılarıyla; çocukların kalplerine doğan neşelerle birlikte andığımız bir yurttur.
Bazen de güler bize Anadolu’nun şiiri; ozanların sazlarından sevgi damlar, bal damlar, umut damlar; yani her şey hüzne dâhil değildir.
Anadolu’muzda aynı zamanda geleceğin umudu da fışkırır ozanlarımızın dizelerinden. İşte o yüzden biz de o yüzden işte en çok da; ozanları severiz, onların sazları severiz, onların söylediği türküleri, deyişleri, nefesleri severiz.
Ve kadınıyla, erkeğiyle halaya durduğumuzda, cem ettiğimizde, semah döndüğümüzde hep onların kudretli sözleri, büyülü sözleri ile biz yol alırız.
Ozanlık geleneği acaba geçmiş yılların altın yaldızlı sayfaları arasında mı kaldı?
Bizim de bazen düşler ülkesi olarak gördüğümüz Kaf dağının ardında mı kaldı?
O Toros’ların, Ağrı’nın, Süphan’ın, Munzur’un eteğinde mi kaldı?
Yoksa ozanlık yaşıyor mu?
Halk Ozanlığı geleneği yaşıyor mu hala?
Hala üreten, yazan, bağrı yanıkların temsilcisi olan, sesi olan ozanlar var mı?
İşte dostlar, ERENLER KATARI’NI sürdürenlerden, “Geleneği Yaşatanlar”dan, aynı zamanda dedelerin bize getirmiş olduğu inanç mirasını da yaşatan, çok değerli bir halk ozanımızla, yazarımızla yaptığım bu iki söyleşide daha çok; Türk edebiyatı içinde Ozanlar – Âşıklar üzerinde; destanlar, Pir Sultanlar, Karacaoğlanlar, Yunuslar, Aşık Veyseller, Mahsuniler, İhsaniler, geçmişten günümüze halk ozanlarının sorunları, “sahibini arayan şiirler”, Yaşar Kemal’in ozanlığı ve kadın ozanlarının günümüzde ki durumları gibi zengin konuları konuşacağız.
Hoş geldin sefalar getirdin sevgili dostum Ezeli Doğanay.
Hoş bulduk.
Nasılsın iyi misin?
İyiyim, ama şu yolculuklar olmazsa daha da iyi olacağım ya. Altı ayda yirmi bin kilometre yol yapmışım. Etkinlikler, davetler, cem ve erkan yürütmelerden dolayı.
Yoruyordur, zaten uzun bir yolculuğun içindeyiz. Deve kervanları, Atlılar hepsi yolculuk üzerine... Uzak diyarlardan bize bir şeyler getiren bizim de uzak diyarlara verdiğimiz mesajlarımızı götürenler var, ak güvercinler var. Tümü bunlarla örülü dünyamız. Böylesine güzel bir uğraş içerisinde halk ozanlığı uğraşısı içerisinde nice kitapları ortaya koyan Ezeli Doğanay’ı ağırlayalım, dedik. Sizi dinleyelim, sizin yaşam öykünüzü dinleyelim, dedik. Siz de yolculukların insanısınız; Anadolu’dan kalktınız Avrupalara gittiniz, orada yaşam mücadelesi verdiniz ama her şey Anadolu’da yine de. Dönüp dolaşıp geliyoruz yine Anadolu’ya.
İster uzun tutun, ister kısa tutun size bırakıyorum; bin yıllık uzun bir aile şecereniz var. Ezeli Doğanay kimdir? Hangi uğraşılar içerisindedir? Nasıl bir yaşam sürüyor, bize şöyle bir anlatsın bakalım.
Sevgili dostum; bilirsin halk âşıkları ya da Hakk âşıkları eskiden Anadolu’da at sırtında köy köy, kasaba kasaba, il il gezerlerdi, kendilerini tanıtmak, sanat yapmak, bir çiçekten bal toplarcasına halkın deryasına dalar, onlardan aldıklarını yürekleri ile emiştirip duyguyu söze dönüştürerek yine halka aktarırlardı.
Ne büyük bir çaba ne büyük bir emek. Altı aydır ülkedeyim geçen gün hesapladım bu süre içinde on dokuz bin altı yüz kilometre yol yapmışım. Gün hesabıyla altı ay yüz seksen gündür ve neredeyse günde yüz km. yolculuk yapmışım. Sanıyorum bu yoğun geziler sanatsal yönümüzü tetikliyor o konuda ki üretimi daha da aktifleştiriyor. Bu geziler aynı zamanda doğal olarak yoruyor da.
Evet, bizim aileye gelince bir genele bir de özele indirgeyerek sorunuzu yanıtlayayım. Genel boyutu ile ben Kureyşan Ocağı’na mensubum. Kureyşanlılar ile ilgili yapılan araştırmalar onların Antep kökenli olduklarını söylüyorlar. Bu konuda en önemli çalışma Seyit Kekil’e aittir. Ona göre “Hicri 535 Miladi 1141. Hısn-ı Mansur (Adıyaman) da doğan Kureş, Moğol işgalinden sonra çocukları ile birlikte Hasn-ı Mansur’dan Dersim’e göç ederek Bağeyin’e bağlı Çelekas köyüne yerleşti. Daha sonra oradan da ailesi ve çocukları ile birlikte bugünkü Tunceli iline bağlı Nazmiye ilçesine yakın “Dera Zeve” köyüne gidip yerleştiler. Zamanla burada Kureş’in nufusu çoğaldığından bu köye “Dewa Kureşo” adı verildi. Ayrıca “dewa kureşo” denmesinin bir diğer nedeni de “Yedi Kureş”in dergâhının burada bulunmasındandır.
Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
Ayhan Aydın
6-19 Mayıs tarihleri arasında Almanya’ya bir gezim oldu.
Her şeyden önce; beni Almanya'ya Hıdırellez Etkinliği'ne davet eden ve 4 gün boyunca ağırlayan, candan dostlarla ve Alevi Bektaşi dünyasının güzel isimleriyle tekrar buluşmamı sağlayan Gülizar Cengiz (Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Başkanı) ve sevgili eşi Hasan Cengiz'e; 10 gün boyunca evlerinde beni misafir etmelerinin dışında birbirinden değerli dostlarıyla tanışmamı sağlayan, Moers Alevi Kültür Merkezi'nde bir sunum ve Hollanda'ya bir gezi yapmama olanak yaratan çok sevgili can dostlarım Nihal Doğanay'a ve Ozan Araştırmacı Yazar Ezeli Doğanay'a, Duisburg'ta benimle ilgilenen diğer tüm dostlara muhabbetlerimi sunuyorum.
Gezide ayrıca; 8 Mayıs’ta Tv. 10’da, Zeynel Gül’ün konuğu olarak; Prof. Dr. Ali Yaman’la birlikte bir söyleşimiz oldu. Zeynel Gül’e de çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca bu gezide çok güzel bir toplulukla buluştuğum etkinliklerinden birisi de Moers Derneği’ndeki sunumumdu. Araştırmacı -Yazar ve Moers Alevi Kültür Merkezi Eşbaşkanı Fikret Güneş’e, benimle özellikle ilgilenen Aynur Cifçi ve çok değerli eşlerine, Şair Gülşen Akbulut ve değerli eşine, Nazan Bosor ve değerli eşlerine de şükranlarım vardır. (İsimlerini belki atladığım diğer ozan, yazar, gazeteci dostlara bin muhabbetlerim vardır.)
Almanya dışında 17 Mayıs’ta Hollanda’ya yaptığım gezide bizlerle ilgilenen can insanlar; Nuri Can’a ve Agop Yıldız’a da yine şükranlarım vardır.
ALMANYA GEZİSİ (6-19 MAYIS 2016)
6-9 Mayıs 2016, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, Köln, Hausen
Dünyanın her yeri aslında gerçekten de cennettir. Çölde de, yanardağ yakınında da yaşam varsa orası cennettir, eğer insan yaşadığı yerde mutlu olabiliyorsa orası cennettir. Yobazın, barbarın, hoşgörüsüz insanın olmadığı yer de bana göre cennet aladır.
Diyorlar ki, Ayhan Bey sen de ki bu Avrupa sevgisi nedir böyle? Ey dostlar sadece Avrupa mı, ben dünyanın her yerini ama her yerini çok seviyorum. Her nereye gitsem oraya uyuyorum, oraya kaynıyorum, her yerde huzur bulabiliyorum. Ama ne yalan olsun ağacın olduğu yerleri öyle seviyorum ki, ağaçların altında, çayırların üstünde yaşasam az geliyor, saatlerimi oralarda geçirsem az geliyor bana. Hele hele de hem yeşillik, hem de şehir iç içeyse, doğanın bütünlüğü korunmuş, alt yapı doğanın bütünlüğü içinde doğal yapı olmuşsa orasını daha çok seviyorum, insanın insana saygı duymasına, hangi inançtan, dinden, kökenden gelirse gelsin herkesin herkesi hoş gördüğü yerleri seviyorum. Batıyı da sevmemin nedeni budur. Elbette batının gerçekte ne olduğunu da bilmiyor değilim hani o kadar da cahil değilim. Dünyayı kan gölüne çeviren de batıdır; Afrika’daki kuraklıkta da, Ortadoğu’da mezhep savaşlarında da Batı’nın parmağı vardır elbette. Batı kendi karnı doysun, en güzel şeyler hep kendisinde olsun, dünyanın geri kalanı “insani yardım vs.” adlarla yardım eli uzatılacak zavallılar yığını olarak “insanı duygularımızla onlara yardım edelim, nasıl olmuş yahu her yer sömürülmüş, Kızılderililer öldürülmüş, yerleri yurtları ellerinden alınmışlar, dünyanın Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki her yer talan edilmiş, kim etmiş yahu bunları, kimler insanları birbirine düşürmüş, ormanların yok edilmesine vesile olmuş, türlü hayvan türleri yok olmanın eşiğine gelmiş…” diyen de Batıdır. Hem yapan, söz de hem sorumlu arayan da batıdır. Hem ölen, hem öldüre de batıdır. Silahı satıp, insanları birbirine düşürüp birbiriyle savaştıran da batıdır. Oraya barış götüreceğim diyerek, köklerine kadar oraya yerleşip her daim sömürmek isteyen de batıdır. Ama bakarsınız onların tavırlarına ustalıkla her şeyi kullanıp tüm insanlığın beynine de farklı sunarlar. Siz de dersiniz ki onlar komik oma öyle söyletirler ki; “Tüm bunları çok büyük paralar aktardığımız uzay araştırmaları sonucunda bir gün bulacağımız, keşfedeceğimiz kesin olan uzaylılar yapmış olmasınlar?” Evet, ama yine de Avrupa güzel bir kıta, sevdiğim yerler diyarı. Burada tam da, Aşk deryasına daldım.
Ne mutlu ki yine doğayla doya doya baş başa kalabileceğim. Konuyu çok daha fazla uzatmadan gezimize bakalım.
Devamını oku: Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)
Kosova ve Arnavutluk'ta Tekke Gezileri, 2015
KOSOVA VE ARNAVUTLUK’TA
Dergâh ve Tekkeler Ekseninde Bir Gezi (17 - 27 Ekim 2015)
Ayhan Aydın
Sevgili Dostlar;
20 günlük uzun ve yorucu bir dizi etkinlik ve gezi programı sonrası bugün İstanbul’a döndüm.
08 -10 Ekim 2015 tarihleri arasında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nin düzenlediği; “2. Uluslar arası Hacı Bektaş Veli Hoşgörü ve Barış Sempozyumu”na konuşmacı olarak katıldım.
10-12 Ekim 2015 tarihleri arasında Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği’nin misafiri olarak Hacı Bektaş’a gittim. Orada bir takım ziyaretlerim ve yaşayan kadın halk ozanımız Mah Turna’yla söyleşim vardı.
12-16 Ekim 2015 tarihleri arasında ise Balkanlar’da erenlerin izinde bir gezi ve bir sempozyuma katıldım.
14-16 Ekim 2015 tarihleri arasında BAL-TAM (Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi) ve Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği’nin ortaklaşa düzenledikleri; “Balkanlarda Bektaşilik ve Bektaşi Edebiyatı Sempozyumu”nda, Balkanlar’da gerçekleştirdiğim 15 yıllık gezilerimin notlarını bir bildiri halinde dinleyenlerle paylaştım.
Sempozyum sonrası; 5 gün Kosova’da, 5 gün ise Arnavutluk’ta Alevililik- Bektaşilik araştırma gezisinden sonra, epeyce yorgun, ama bol malzeme ve bilgiyle Türkiye’ye döndüm.
Son etkinliklerde bana yardımcı olan çok sevgili dostum, son dönemin en genç ve üretken, ciddi çalışmalara imza atan akademisyenlerinden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal’a, Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Sayın Mustafa Özcivan ve çok değerli eşine, Kosova Prizren’de beni ağırlayan Nafiz Rekasatı’ya, Şair- Gazeteci Zeynel Bektaç’a, Gjakova’da Rahmetli Ali Naki Horasani’nin ev halkına özellikle oğlu Hasan Ali’ye; Arnavutluk Tiran’da Dünya Bektaşiler Birliği Merkezi’nden Dedebaba Edmond Brahimaj (Baba Mondi)’ye ve onun yardımcısı pozisyonundan olan Hisen Süleymani’ye içten teşekkürlerimi sunarım.
Sevgili dostlar;
25 yıldır, öğrenciliğimden beri, Alevilik Bektaşilik araştırmalarının içindeyim. Yirmi yıla yakın bir süre konuyla ilgili yaptığım çalışmalarımı, çalıştığım Cem Vakfı da dâhil olmak üzere, herhangi bir kurumun ciddi desteği olmadan, kendi özgüvenimden ve mücadeleci kişiliğimden, kendi kendime verdiğim görev ve belirlediğim hedefler doğrultusundaki faaliyetlerimden, yılmadan yürüdüğüm aşk dolu Alevi Bektaşi Yolu’nun öğretilerinden aldığım ilhamla, dostlarımın, kendini bu yola adamış insanların desteğiyle sürdürdüm.
Benim gerçekleştirmek istediğim en büyük hedeflerimden birisi; “Sözlü Kültür Ürünlerinin Yazılı Hale Getirilmesi – Sözlü’den Yazılıya Geleneği Yaşatanlar – 1000 Yazılı Söyleşi” projesidir; Alevi- Bektaşi toplumunun önder simalarıyla sözlü tarih çalışması ekseninde bilgilerin derlenmesi çalışması yani.
Ayrıca; tüm dünyadaki Alevi Bektaşi yerleşim yerleri, tekke, türbe, dergâh, ocak mekânlarının gözlemlenmesi, dernek ve vakıflarla ilgili bilgilerin derlenmesi, bunların kayıt altına alınması çalışmaları…
Bunlar başlı başına Erenleri Yolu’nda büyük projelerdir. Bugüne kadar bunların sağlıklı yürümesi için hiçbir kişi ve kurum bana ciddi bir destek vermemiştir. Ne sırtımı dayadığım devlet kurumları, ne sivil toplum kuruluşları, ne ciddi sponsor kurumları ne de iş adamları vardı.
Tüm bu çalışmalar gerçekten yoktan var etme gibi insanüstü gayretlerim, iyi niyetli kimi dostların, kurum ve kuruluşların şu veya bu şekilde, anlamı büyük, “imece” usulü yaptıkları mütevazı katkılarla gerçekleşmektedir.
Bana kapılarını sonuna kadar açan, yediren, içiren, barındıran, kendi imkânlarıyla gezdiren Anadolu ve Balkanlar'ın ve oralardan Avrupa'ya gitmiş can insanların katkılarıyla bu çalışmalar sonuca ulaştı... Onların yaptıklarının maddi bakımdan bir karşılığı olamaz. Çünkü onlar olmazsa bu çalışmalar da olmazdı. Onların tümüne minnettarım. Onların tümüne minnettarım. Bizler de; gerçekten eski dedelerin, babaların, devişlerin, âşıkların yolundan giderek, onların yaşadıkları sorunların benzerlerini yaşarak, gittiğimiz her evi kendi evimiz belledik. Her birisini, anamız, babamız, bacımız, kardeşimiz olarak gördük; sevdik, sevildik, bugüne öyle geldik… Hakk bu güzelliklerden bizleri ayırmasın, ölene kadar daim eylesin…
Kosova’da Geziler Başlıyor…
14-16 Ekim 2015 tarihleri arasında BAL-TAM (Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi) ve Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği’nin ortaklaşa düzenledikleri; “Balkanlarda Bektaşilik ve Bektaşi Edebiyatı Sempozyumu”nda, zaman yaratıp söyleşi ve geziler yapmaya başlıyorum.
Sempozyum’a katılan Gülağ Öz ve eşi Sevgi Öz’le birlikte Prof. Dr. Nimetullah Hafız’ı evinde ziyaret ediyoruz. Kendisiyle daha önce Ankara’da söyleşi yaptığım Hafız’la uzun uzun sohbet ediyoruz, kendi elleriyle hazırladığı kahveyi bize ikram ediyor. Binlerce kitaplık kütüphanesini geziyoruz. Bol bol fotoğraf çekiyorum. Elinde Osmanlıca birçok yazmanın da olduğunu gördüğüm Hafız’la hoş bir zaman geçiriyoruz.
Yine bir başka akşam bazı dostlarımla Kadiri Rezzaki Tekkesi’ni ziyaret ediyoruz. (Şeyh Seyyid Ali Baba Dergâhı (XV. Y.Y. – 1783)) Muharrem ayı nedeniyle “biz yastayız” diyen buradaki canların yürüttükleri zikir ayinine katıldık. Sonrasında yaklaşık bir saat sohbet ettim. Şeyh İlyas Tamnik bizi büyük bir sevgi ve muhabbetle karşıladı, ağırladı. Burada Necdet Kurt dostumuz nefesler söylüyor.
Konferansta Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Müfettiş Veli Akdal ile sohbet etme şansına ulaşıyorum. Konuya çok duyarlı bir değerimiz olduğunu anlıyorum.
Konferansta Afrim Topçu ile tanışıyorum. Kendisi Prizren Yüksek Tarih Hocasıymış ve aynı zamanda rehbermiş. Daha sonra Raif Virmiça’dan da öğrendiğim gibi, İpek kentinde Sarı Saltuk’un bir türbesinin varlığından bahsediyor. Türbeye bakanların soy isimlerinin Sipahiu olduğunu, (Saniye Sipaiu) bunun da Sipahilerden geldiğini söylüyor. Yine ondan aldığım bilgiye göre; İpek içinde Hamam Camii’nin yanında Şeyh Kamber’in 1956’ya kadar tekkede zikir etmiş. Onun çalışmalarını Kominist rejim yasaklamış. Semahanesini okul ve ilkyardım (Kızılay) binası yapmışlar. Şimdi türbe kalmamış. İnsanlar yine de orayı ziyaret ediyorlarmış. 21 Mart’ta Sultan- Nevruz’da orayı ziyaret eden insanlar varmış.
Konferansta tanıştığım öğretmen ve araştırmacı kimliği olan Cemal Bako ise bana Kosova’da üç tane Sarı Saltuk makamı olduğunu söylüyor.
Ondan duyduğuma göre;
- Jakova İpek arasında yol üstünde İpek’e 15. Km. kalarak yol üstünde bir türbe varmış.
- İpek içinde geçmişi yüz yıl önceye giden bir rüya motifi de içinde olan bir başka türbe varmış. Buna göre bir kişi (kadın olabilir) oturduğu evin altında Sarı Saltuk’un bir türbesinin olduğunu rüyasında görmüş. Ora ziyaret makamı olmuş.
- Gora Bölgesi’nde de bir türbe varmış.
Yine Prizren’de yaşayan İlyas Laouşa isimli bir kişinin Bektaşilik’le ilgili bilgiler sahip olduğunu öğreniyorum. Ama çevredeki bazı insanlara sorsak da onu tanıyana rastlayamıyoruz.
Osman Baymak isimli bir yazarın Kosova’daki tekkelerle ilgili Bay Yayınları’ndan çıkan bir kitabı varmış. Sonra tanışacağım Raif Vırmiça’nın da bu konunun uzmanı olduğunu öğreniyorum onun da yayınlanmış bir çok kitabı varmış.
Konferansta Ferhat Aşık Ferki’yle tanıştım. Öğretmen olan Aşık Ferki, yörede ünlü şair Aşık Ferki’nin torunuymuş. Dedesinin kitapları varmış. XX. Y. Y. İlk yarısında yaşayan Aşık Ferki, bilinen bir aşıkmış.
Yine Nafiz Rekasati ise Prizren’de yaşayan son Bektaşi Babasının Ömer Vechi Baba olduğunu, burada birden çok Bektaşi tekkesinin bulunduğunu söylüyor.
Rumelifeneri'nde Sarı Saltık
Rumelifeneri’nde Sarı Saltık
Anadolu ve Rumeli Alevi - Bektaşi kültür dünyasında (evreninde) en önemli sembol isimlerden birisi olan Sarı Saltık’ın gerek Anadolu’da, gerekse de Balkanlar’da (Rumeli)’de birçok yerde türbesi bulunmaktadır.
Bir kişinin birden çok yerde mezarının bulunması olağan bir durum değildir. Ancak aynı isimli şahsiyetlerin belki ayrı ayrı yerlerde mezarları – türbeleri olabilir. Fakat aynen Yunus Emre’de, Kızıldeli’de, Karacaahmet’te olduğu gibi Sarı Saltık’da da durum farklıdır. Döneminde veya yaşadıkların devrin sonrasında halkın gönlünde ve hafızasında çok derin yerler bırakan ulu şahsiyetlere farklı coğrafyalarda birçok insan topluluğu sahip çıkmıştır – çıkmaktadır. Bir de tarihsel olarak, bir kutlu kişinin farklı yörelere ziyaretleri, farklı bölgelerde konaklamaları- gezmeleri, oralarda kalmaları da onların etkisinin büyük bir alana yayılmasına vesile olmuştur. Yani belli bir türbesi olsa da, kabri bir yerde olsa da, onu kendi yurdunda görmek – göstermek isteyenler tarafından makam mezarlar / makam türbeler de yapılmıştır. Bu durum için en iyi örnek Sarı Saltık’tır. Büyük ihtimalle Romanya Babadağ’da asıl türbesi olmasına rağmen; Bulgaristan Varna – Kaliağra Burnu’nda, Makedonya Ohri Kenti’nde Ohri Gölü yanındaki St. Naum Manastırı içinde, Arnavutluk başkent Tiran’ın 40. Km. kuzeyindeki Kruya Kentinde bir dağda, Kosova İpek Köşk Köyü vd. birkaç yerde, Bosna – Hersek, Mostar Blagay’daki türbe – makamlar en bilinenleridir. (Çok şükür hepsini görme şansına ulaştım.)
Hatta bununla ilgili anlatılan bir menakıp olayı çok iyi açıklamaktadır. Kendisinin bütün Balkanlar’da çok sevildiğini iyi bilen Sarı Saltık ilerleyen yaşında bir gün dervişlerine şöyle bir vasiyette bulunmuştur. “Bir gün bu dünyadan göçersen, yedi tabut yapın, her bir yerden beni sevenler, Sarı Saltık bizimdir, biz onu alıp kendi yurdumuza götüreceğiz, derler. Siz de yedi tabutun hepsini hazırlayın, her gelene de birer tanesini verin, benim gerçek tabutum burada kalsın, der. Hakk baki olur, bir gün Sarı Saltık bu dünyadan göçer. Haber tez ulaşır, Rumeli’nin dört bir tarafından o bölgenin yöneticileri atlarla cenazeye gelir ve Sarı Saltık’ın dediği gibi onu alıp kendi yurtlarına götürmek isterler. Dervişler de her birine ayrı ayrı, gizli olarak bu tabutları verirler. Gelenler emin olmak için tabutları açar onun gül yüzlü cemalini görmek isterler. Her birisi de onu görüp tanıyıp tabutları alıp götürürler, kendi yurtlarında defnedip bir türbe yaparlar. Böylece Sarı Saltık her manada olduğu gibi bu manada da bir mucize gösterir, ne kadar ulu bir zat olduğunu bir kez göstermiş olur. Böylece Balkanlar’da yedi yerde türbesi olmuş, kendisini çok sevenlerin hem gönüllerine, hem topraklarına sırlanmış olur. Bu menakıpname yaygın olarak halen bugün Balkanlar’da Aleviler, Bektaşiler arasında anlatılmaktadır.
Selçuklu Dönemi’nde yaşayan ve Anadolu’dan Rumeli’ye 1263-64 yıllarında geçtiğine inanılan Sarı Saltık ise özellikle Balkanlar’da bugün de etkisi çok ciddi şekilde hissedilen bir alp – eren olarak çok büyük bir saygı, sevgi, hürmetle anılmaktadır.
Bir Kalenderi önderi olarak ve alp – eren kimliğinde, barışın, hoşgörünün, adaletin temsilcisi olarak görülen, yedi başlı ejderhayı yenen yiğit bir kahraman olarak bilinen, Hıristiyan Azizler gibi Hıristiyanlarca da kutsanan, manevi önderliğiyle Rumeli topraklarına mührünü vuran, Balkanlar’da en az yedi yerde türbesi - makamı bulunan Sarı Saltık, bugün halen burada halkın gönlünde capcanlı yaşamaya devam etmektedir.
Rumelifeneri’nde Sarı Saltık…
Bugün ise; belki bazıları için biraz farklı gelse de, ihmalkârlığımın bir eseri olarak, Türkiye’de Tunceli Hozat, Babaeski’de türbelerden sonra, yaşadığım şehirdeki makamına ilk kez gitmenin heyecanını yaşadım. (Sarı Saltık’ın Türkiye’de daha birçok yerde türbesi, türbe – makamı var.)
İki yıldır planlamamıza rağmen bir türlü gidemediğimiz türbeye Haşim Turan canımızın rehberliğinde bugün, ulaşmak kısmet oldu. Şu anda Şahkulu Sultan Dergâhı’nda hizmet yürüten İmam Yılmaz Hocamızla bir büyük sevinci ve mutluluğu yaşadık.
Önerimizi dikkate alan Pir Haber Ajansı’nın çok değerli iki muhabiriyle birlikte sisli bir günde yola koyulduk. Sarıyer’deki Telli Baba’ya uğradıktan sonra menzilimize yöneldik.
Rumelifeneri’nin içinde, zemininde yer alan türbede yatan Sarı Saltık yatırıyla ilgili ayrıntılı bir bilgi yok elimizde.
Yine söylenceler içinde kalmış bir kimlik var karşımızda. Tam da bugünkü gibi bir havada yani, sislerin, pusların olduğu bir havada, dalgalar içinde kıyıya varma sevdasında ve endişesinde olan denizcilerin rehberi olarak, onlara kılavuzluk eden Sarı Saltık’ın, denizcilerin koruyucusu olduğuna inanılıyor. Yani; Sarı Saltık, Horasan’dan gelen bir eren kişi olarak, denizcilere yardım eden bir denizci piri olarak da anılıyor.
Ama aynı zamanda Sarı Saltık, yanındaki yoldaşlarıyla, yarenleriyle Karadeniz’e tam da bu noktadan açılan ve Rumeli’yi fetheden bir alp eren olarak kimlik buluyor.
Daha önce çok sevgili Mahmut Aydın ve Hüseyin Başar Babaların ziyaret ettiğini biliyorum. Onları sevgiyle yâd ediyorum.
Bu makam bugün tümüyle Sünni gelenek ekseninde örtünmüş bir durumda. Seccadeler, tesbihler, Kabe- Hacc resimleri her yeri kaplamış durumda. Belki de ilk kez başında Hakk Muhammed Ali aşkıyla İmam Yılmaz hoca sayesinde çerağlar yandı, dualar edildi.
Pir Haber Ajansı tüm bu erkânları görüntüledi, Haşim Turan, İmam Yılmaz ve benden bazı bilgileri kayıt altına aldı. İsmet Sefer ve diğer basın emekçisi arkadaşımıza şükranlarımız vardır.
Dileğimiz; her yerde yaşadığımız asimilasyonlar karşısında, tekke ve dergâhlarımızın, ocak merkezlerimizin elimizden çıkması karşısında, şaşkın - lal olmuş bir şekilde, sözde bir şey yapamamanın çaresizliği için sağa sola geçici öfke patlamaları yapmak yerine, yapmamız gereken; gerçekten adam gibi ve tam anlamıyla örgütlenmek, değerlerimize sahip çıkmaktır.
Olması gereken; Alevi – Bektaşi kültür evreninde temel şahsiyetlerimizin bir kısmını kaybedip, (Ahi Evran, Yunus Emre gibi) neredeyse uzaktan üzüntüyle seyrederek iç geçirmek yerine, her birisini varlığımız, onurumuz, şerefimiz olarak kabul edip, onları koruyabilme gücünü göstermemizdir.
Siyasi artistler gibi orada burada poz vererek, iki nutuk çekip, sahte bilgece sözlerle buralar kurtarılamaz, birlikler sağlanamaz.
Dert bizde, derman ellerimizde ve örgütlü toplum olmaktan geçmektedir.
Erenler Katarında, Hakk Muhammed Ali Kervanında, Alevi Bektaşi Yolu’nda, Gerçeğe Hizmet Edenlere; Eyvallah Dostlar, Eyvallah…
Not: Sarı Saltık’la ilgili özellikle, onun yaşadığı dönemin tarihi arka planıyla ilgili, çok değerli bilim insanı, tarihçi Ahmet Yaşar Ocak’ın kitabını herkese tavsiye ederim. Birinci baskısı Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan eserin üçüncü baskısı Kitap Yayınevi tarafından çıkarılmıştır.
Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltık, Popüler İslamın Balkalar’daki Destani Öncüsü, 13. Yüzyıl, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskısı, Kitap Yayınevi, 2016, İstanbul, 200 Sayfa
Ayhan Aydın
Rumelihisarüstü- Sarıyer
28 Mart 2018, Çarşamba
Diğer Makaleler...
- ALİ EKBER ÇİÇEK'LE UZUN BİR SÖYLEŞİ
- Ankara'da Tarihi Buluşma
- ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)
- ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri (İkinci Söyleşi)
- ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)
- ADİL ALİ ATALAY (VAKTİDOLU)’YLA KARAKÖY’DE BİR SÖYLEŞİ (1998)
- Bir Can İnsan: ADİL ALİ ATALAY
- Hasan Hüseyin Erkan Son Yolculuğuna Uğurlandı
- Kutluay Erdoğan Son Yolculuğuna Uğurlandı
- YAZAR KUTLUAY ERDOĞAN’I KAYBETTİK