ALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ ÖNDERLERİ DEDELER – BABALAR
ALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ ÖNDERLERİ
DEDELER – BABALAR
ALEVİ/BEKTAŞİ İNANCI
Aleviliğin ve Bektaşiliğin olmazsa olmazlarından olan dedeler ve babalar, ocaklar ve dergâhlar konuları ne hikmetse son yirmi yıldır binlerce kitap yazmış olan araştırmacı ve yazarların ilgisini bir türlü yeteri kadar çekmeyi başaramamıştır.
Bu konuda açıkçası araştırma yapan insanların sayıları bir elin parmaklarının sayısından da azdır. Peki, bunun nedeni ne olabilir?
Bence bunun en temel nedenlerinden birisi, özellikle son yirmi yıldır Alevilik/Bektaşilik diye, insanlara, kimi tarih kitaplarının tozlu sayfalarının yutturulması uğraşısından başka bir şey değildir.
Aleviliğin/Bektaşiliğin, Hititleri araştırması metoduna benzer bir şekilde incelenmek istenmesi; Alevilik/Bektaşilik’le ilgili bilgilerin kimi tarih kitaplarının çoğu zaman yalan-yanlış yazdığı, kimi olaylar yığını olarak, tarihte kalmış bir topluluktan söz eder gibi yazılması, araştırılmaya çalışılması, büyük yanılgıları da beraberinde getirmektedir.
Alevilik; sadece ve sadece Arabistan çöllerinin içinde boy vermiş bir inançmış gibi hep Arap tarihinin, o da kaba, ham, çoğu kez, uzmanı olmadığımız bir alan da olsa okuduklarımızdan anladığımız kadarıyla, abartılarının yoz yansımaları olarak yılladır bu kitaplarla okutuluyor.
Elbette Arabistan’ı da, Araplar’ı da, Emevi, Abbasi dönemlerini de çok iyi bileceğiz. Alevilik araştırmalarında, kitap yazarken bunları bilmeden elbette olmaz.
Ama İslamiyet’in Alevilik yorumu, anlayışı, bedevi boylarının birbirleriyle mücadelerinin çok ötesinde, üstünde bir inancın adıdır.
Alevilik/Bektaşilik’le ilgili araştırmalardaki temel yanlışlardan biri de, gerçekten her kafadan bir ses çıkıyor olmasıdır.
Aleviliği tümüyle İslamiyet dışında gösteren, Hz. Ali’yi katillerin başı gibi gösteren, Aleviliği/Bektaşiliği putperest kimi kalıntılardan ibaret sayan akıl dışı anlayışlar; bir görüşmüş, bir düşünceymiş, bir araştırmaymış, bir buluşmuş gibi ortaya serilmektedir.
Hâlbuki yapılmak istenen Aleviliğin/Bektaşiliğin özünden saptırılıp, yozlaştırılma girişimleridir.
Alevilik anlayışının yüzlerce yıllık oluşum evrelerinde birbirinden çok farklı, hatta bugün bizlerin tam anlamıyla kavrayamadığımız görünümlerinin olması, Alevilik/Bektaşilik içinde farklı inançların, kültürlerin, felsefelerin izlerinin bulunması gayet doğaldır. Çünkü yeryüzünün gerçeğidir bu.
Her din, her kültür ve inanç bir başkasından etkilenir. Bu gerçeği kimse değiştiremez. Bunu tüm dünya kabul etmiştir. Tüm araştırmacılar bunu kabul etmiş. Aklı başında herkes bunu kabul eder.
Şimdi biz misal olarak, bir insanın beynini kesip bir yana ayırırsak, midesini kesip bir tarafa ayırırsak, bağırsaklarını ayırıp bir tarafa koyarsak burada farklı farklı organlardan bahsetmemiz gerekir. Gözler, kulaklar, burun, eller, kollar, kalp... Çeşitli organlardır bunlar. Ama elbette tüm organlar bir araya geldiği zaman, bir bütünde, bir vücutta buluştukları zaman anlamlıdırlar. Yoksa acaba ayrı ayrı organların ne anlamı olabilir ki, birer et parçası olmaktan başka?
Devamını oku: ALEVİ-BEKTAŞİ İNANÇ ÖNDERLERİ DEDELER – BABALAR
Ali KARAGÖZ’LE SÖYLEŞİ
Ali KARAGÖZ’LE SÖYLEŞİ
AYHAN AYDIN
AYHAN BEY'İN SORULARINA YANITLARIM
Değerli gazeteci ve yazar dostum Ayhan Bey,
Hazırlamakta olduğunuz ozanlarla ilgili olan kitabınızda, bana da yer ayırma inceliğini göstererek, beni onurlandırdığınız için size çok teşekkür ederim.
19 Eylül 2014
Geçmişe Yolculuk Ve Firüzköy’ün Kültür Yapısı…
Şu anda ikamet etmekte olduğum, Gürpınar Köyü'nde oturan insanların yerli sakinleri 1924 Yılı'nda, Batı Trakya'da bulunan Selânik İli'ne bağlı ilçe ve köylerinden 250 hane olarak, Türkiye'ye gelen; Mübadele Muhacirleridir.
1990 yılları ivme kazanan göçler nedeniyle, Trakya ve Anadolu'nun çeşitli yörelerinden gelip yerleşenlerle birlikte, Gürpınar'da mozaik çeşitlenmiştir!
Yerli halkın salt çoğunluğu Sünni’dir. Çok az sayıda Bektaşi bulunmaktadır.
Anadolu'dan gelerek, Gürpınar'a yerleşenler arasında, Aleviler de bulunmaktadır.
Gürpınar'ın komşu köyü olan Kavaklı'nın yerlisi de, 1924 Yılı yine Selânik yöresinden gelen Mübadele muhaciri olup; Sünni inancını yaşamaktadırlar.
Gürpınar'la, Kavaklı Köyü arasında bir Cemevi bulunmaktadır.
Benim doğmuş olduğum FİRUZKÖY'ün de yerli halkı 1928 yılı, Güney Bulgaristan'da bulunan, Ortaköy İlçesi'nin, 60 hanelik Bektaşi köyü olan, Balcıbük'ten, Firuzköy Çiftliği'ne gelerek, burada Firuzküy'ü kurdular.
Balcıbük Köyü, 24 parça köyden oluşan Kızıldeli Sultan Vakfı'nın dışında kalmasına karşın, Balcıbüklüler, Kızıl Deli Tekkesi'ne giderek ibadetlerini yerine getirdiler.
Kızıldeli Vakfı'nın Köyleri'nden göç ederek, Silivri İlçesi'nin Ortaköy'üne yerleşmiş olan Bektaşilerden, 30 hane (Aile), Firuzköy'den arazi satın alarak, Firuzköy'e yerleşince; Firuzköy 90 haneye ulaştı.
Firuzköylüler, uzun yıllar, uygun olan evlerde Cemlerini sürdürdüler. Firuzköy'e komşu olan köylerin tümü Sünni inancını taşımaktadır. Firuzköylüler, Hacıbektaş'a da giderlerdi. Küçükçekmece Gölü'nün kenarında olan Göl Baba'ya da giderek ibadetlerini sürdürürlerdi.
Ben yola giremedim. Firuzköylülerin, Firuzköy Kent Binası'nda Cemevi olup, Pirleri, rehberleri ve Mürşitleri, Kızıldeli Ocağı'na bağlıdır.
Firuzköy ve çevre köylerinde, türbe ve dergâh bulunmamaktadır.
1980 Yılı'na kadar her yıl, Ağustos ayının ilk haftası, Firuzköy'de, Kızıldeli Sutan'ın anılması bağlamında, Yaylâ Bayramı Şenliği düzenlenirdi. Diğer gelenekler gibi bu gelenek de sekteye uğradığından artık yapılmıyor...
Firuzköy Tokat Mahallesi'nde bir Cemevi olup, burada Aleviler,ibadetlerini yerine getirmektedir. Firuzköyde de, Anadolu ve Trakya'dan gelenlerle birlikte nüfus çoğalarak mozaik çeşitlendi...
Yaşamım
1965 Yılı İstihkâm Astsubay Okulu'ndan mezun olan, Emekli bir Astsubayım. 4 şiir kitabım ve iki tane de anı romanım yayınlandı. Şiirlerim yaklaşık 20 tane Edebiyat ve Sanat dergisinde yayınlandı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Cemal Süreya ve Edebiyatçılar Derneği üyesiyim.
SÖMÜRÜLEN ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK
SÖMÜRÜLEN ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK
AYHAN AYDIN
Alevi-Bektaşi gerçeğinin ülkemizde yeniden gün yüzüne çıkmasından sonra kimi sömürücüler de hemen mesleklerini yapmaya koyuldular. Bunlardan bir kısmı Sünni kökenli, bir kısmı Alevi kökenli, bir kısmı sözde Marksist kökenli, bir kısmı Kürtçü, bir kısmı Şii (Caferi) gibi guruplardı.
Sünni kökenliler içinde tarihler boyunca olduğu gibi ezeli hastalıklarından kurtulamayan kimi yazarlar, kurum ve kuruluş temsilcileri, hatta siyasiler ardı ardına kendi kafalarındaki Aleviliği-Bektaşiliği gerçeğiymiş gibi anlatmaya, kendi kafalarındaki fikirleri her yolu kullanarak dayatmaya başladılar. Yani tarihi değerleriyle yaşayan Alevilik-Bektaşiliği değil, Alevileri Bektaşileri Sünnileştirerek, yozlaştırarak, Alevilik-Bektaşilik bünyesindeki inanç-kültür-felsefe birikimlerinin içini boşaltmak için kimi “kardeşlik, barış, birlik vd.” Yaldızlı sözler adı altında oyunlarını sergilemeye koyuldular. Bir de üstelik Alevilere-Bektaşilere kendilerince akıl vermeye, yol gösterme yarışına girip, Aleviliği –Bektaşiliği, Alevilere-Bektaşilere öğretmeye soyundular!
Piyasada yayınlanan binlerce kitap içinde gerici, tutucu yayınevlerinden çıkanlar başta olmak üzere bir kısmı ilahiyatçı, milliyetçi, maneviyatçı, mukaddesatçı kimlikleriyle dört koldan sömürülerini sürdürdüler.
Sünniliği, yüzyıllardır başaramadıkları yozlaştırmayı yaymak için yazdıkları kitapları, çıkardıkları dergileri, bazı dergilerin özel sayılarını, broşürleri, CD’leri, panelleri, söyleşileri, konferansları kullandılar. Hz. Muhammed’i, Hz. Ali’yi, Hz. Hüseyin’i, Kerbela’yı, Aleviliği, Bektaşiliği kendi kafalarındaki şekliyle halka taşıyarak tarihi tahribat yapma yarışına giriştiler.
CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR
CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR
AYHAN AYDIN
CEM NEDİR?
Şehirleşme süreci içinde, kırdan kente göç olgusuyla Türkiye’de yerleşik birçok değer sarsıldı, değişti. Cemaat yapılanması bakımından daha çok kendi içine kapalı bir toplumsal yapı sergileyen/sergilemek zorunda bırakılan Aleviler-Bektaşiler; Müslüman kimliklerini içinde Sünniler’den çok farklı olarak yüzyıllar boyunca yaşattılar.
Aleviler’in- Bektaşiler’in aslında İslam içinde oluşmuş Sünni ve Şii inanç sistemlerinin dışında çok köklü, kendilerine has ibadet anlayışları vardır.
Alevilik’te- Bektaşilik’te ibadet mekânla, şekille, cinsiyetle, dille sınırlandırılmamış; insanın Hakk’la bütünleşmesinin sırrının, yine insanda olduğu düşüncesi tasavvufi bir yorumla özellikle cemlerle kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Çok sıkı kuralları olan cemlerde namaz yerine niyaz esas alınmış, insanların yüz yüze, gönül gönüle, kadın/erkek ayrımı olmaksızın, binlerce yıllık bir Türk geleneğin ürünü olan bağlamalarla ibadet etmeleri yaygınlık kazanmıştır.
Yunusların, Hacı Bektaşi Velilerin, Mevlanaların, Kul Himmetlerin, Pir Sultanların İslam tasavvufunu; sevgiyi, aşkı, kardeşliği işleyen şiirleri, güzel sözleri, Anadolu ve Rumeli halk bilgeleri dedeler, babalar ve ozanlar tarafından emsalsiz bir şekilde insanlara aktarmıştır.
ALEVİ BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ
ALEVİ - BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ
Tarihsel Süreç
Ayhan Aydın
Aslında Alevi-Bektaşi toplumunun tarihsel bütünlükte belli amaca yönelik ortak, bilinçli ve sürekliliği olan kurumlaşmalar yani örgütler kurma geleneklerinin olduğunu söylemek abartı sayılmaz.
Cem ibadeti aslında başlı başına bir inançsal, kültürel ve sosyal örgütlülüğü ifade eder. Örgütten kasıt eğer insanları belli idealler etrafında toplayıp, kenetlenmeyi, o topluluğun ortak yararları için bir arada yaşamayı hedefleyen birlikteliklerse bunun cemlerde olduğunu söylemek gerekir.
Köyün, bir ocağın, belli bir bölgenin, belli bir aşirete mensup insanların, dergâhın, tekkenin manevi önderi olan dede, baba gibi kutsal kimliğe sahip insanların; en azında bazı davranış kalıplarının, onların kendilerine bağlı insan topluluklarının lideri ve doğal yönlendiricisi oldukları gerçeği bilinmektedir.
Salt ibadet boyutunda değil, aksiyoner olarak kendisine mensup insan topluluğunun haklarını koruma yönünde de, aktif görevler üstlenen dede ve baba olarak nitelendirilen Alevi-Bektaşi inanç önderleri sadece topluma değil yöneticilere, diğer inanç guruplarına da etki edebilme ve onları eleştirme, kendi inanç gurubundaki insanlarını haklarını korumaya yönelik tavırlar alabilme gücüne sahiptirler.
Kitleleri harekete geçirebilen inanç önderlerinin inancın ve toplumun ortak yararı için bir misyonerden ziyade, toplumu ve yönetimi yönlendiren birer kimliklerinin olduğunu söylemek gerekir.
Unutulmamalıdır ki Anadolu tarihinin en büyük halk hareketi sayılan Babailer İsyanı’nın liderleri dede/baba kimlikleriyle ön plana çıkan Baba İlyas ve Baba İshak’tır.
Yine büyük bir devletin kurulmasına ön ayak olan Şah İsmail Hatayi’nin de, aynı zamanda Erdebil Dergâhı’nın manevi önderi-temsilicisi olduğu gerçeği gözden ırak tutulmamalıdır.
Yüzyıllar boyu Alevi/Bektaşi yüz binlerce insanın ibadetlerini yönlendiren ana kaynaklardan birisi de dergâhlar, tekkeler ve ocak merkezleri olmuştur.
Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce büyük dergâh ve binlerce tekke ile ocak merkezi insanların bir arada kaynaştıkları, birçok şeyi paylaştıkları zaman zaman kendileriyle ilgili kararları aldıkları ana merkezler olmuştur.
Hacı Bektaş Dergâhı tarihte neredeyse tüm Alevi Bektaşi toplumu üzerinde etki gücüne sahip ana merkez olmuştur. Bunun yanı sıra Antalya Abdal Musa Dergâhı ile İstanbul’daki Dergâhlar; Doğu Anadolu bölgesinde özellikle yoğun bir şekilde hayat alanı bulan ocak merkezleri yüz binlerce insanın hayatını doğrudan etkileyen, yönlendiren mekânlar olmuşlardır.
Aleviler, Sorunları ve Alevilerin İstekleri
Aleviler, Sorunları ve Alevilerin İstekleri
(Şahkulu Sultan Dergâhı’nda Eylül 2017’de
Muharrem Sohbetleri’ndeki Konuşmalarım)
Ayhan Aydın
Sevgili Dostlar; Aleviliğin kuralları vardır, değerleri vardır. Bu yolu kuran ve bugüne kadar getiren ulu erenler, aynı anlamda kullanılan veliler, evliyalar, dedeler, babalar, ozanlar, bilge insanlar bu yol ve onun kurallarını ortaya koymuşlardı, bize öğretmişlerdi. Bu öğreti de sadece kulaktan dolma bilgilerle bugüne gelen bir öğreti değildi, elbette bizlerin yazılı kaynaklarımız da vardı, buyruklarımız da vardı, dedelerimizin/babalarımızın ellerinde yolun yazılı inanç uygulama rehberleri olan erkannameler de vardı. Yani Alevilik öğretisi birçok insanın da söylediği gibi, kuralları - kaideleri olmayan işte gönül hoşluğuna, insan sevgisine dayanan bir gelenektir, gibi basite indirgeyici türden anlatılacak bir yol da değildir. Elbette ki merkezinde insanı kâmile ulaşma yolunda menzil kazanma anlayışı vardır. Ama o menzile de çok kolay varılmaz.
Menzil neyle kazanılır dostlar? Elbette ki aşkla kazanılır, hizmetle kazanılır, bilgiyle, edeple, erkânla, mücadeleyle kazanılır. Herkes o menzile eremez.
Eremez mi gerçekten dostlar? Elbette ki erebilir. Bu yolda her insanın amacı o menzile erebilmektir. Ama işte kurallara uyunca, Alevice yaşayınca o hedefe ulaşılmış olur.
Peki, can dostlar nasıl erecek Aleviler –Bektaşiler o menzile? İşte piriyle erecek, rehberiyle erecek, mürşidiyle erecek, babasıyla, dedesiyle, dervişle, ozanıyla, aşığıyla, deyişiyle, işte cemiyle cematiyle erecek, işte muhabbetiyle erecek o menzile. İşte muharremiyle erecek, işte 72 milleti gerçekten bir görerek erecek, bilgili olarak erecek, ileriyi görerek, toplumuna gözcü olarak erecek, işte Kırkları bilmesiyle erecek, işte edeple erkânla erecek, Dört Kapı Kırk Makamla erecek…
Dolayısıyla Aleviliğin – Bektaşiliğin hedeflemiş olduğu kâmil insana, insanı kâmile ulaşmak hiç de zor değildir. Yeter ki Aleviliğin – Bektaşiliğin kurallarını işletelim, yeter ki, yaşayan Aleviliğin içinde dürüstçe yürüyelim Alevi – Bektaşi Yolu’nda.
Dostlar, “bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil” diyen büyük ozan Yunus Emre’ler, Pir Hacı Bektaş’lar, Pir Sultan Abdal’lar, bu kutlu yolu kuranlar, kendilerinden önceki uygarlıkların birikimlerinden, Ehlibeyt’ten almış oldukları o öğretinin kurallarının öğretildiği okul yani mektep irfanını ocaklarla, dergahlarla, tekkelerle bize getirenler, bize bu yolda uymamız gereken kuralları söylemişler.
Peki, bizlere düşen neydi? Yüzyıllar boyunca yaptığımız gibi, ibadetlerimizle, sohbetlerimizde, muhabbetlerimde o gül yüzlü dedelerimizin, babalarımızın, ozanlarımızın, bilge insanlarımızın o hikmet dolu nefeslerini yani aslında öğretilerini, bilgilerini almaktı, onları yaşamımıza geçirmekti.
Peki, zamanla ne oldu? Evet, bunları bizler yüzyıllar boyunca yaşattık, bu günlere getirdik. Ama köyden/kırdan kente geldik, dağıldık, zamanla yozlaşmalar yaşadık, kültürümüzün bazı renklerini kaybettik. Pirimizi, rehberimizi, mürşidimizi, dedemizi, babamızı, gerçek ozanlarımızı, âşıklarımızı, dervişlerimizi ve inanç mekânlarımızı kaybettik. Dolayısıyla bir boşluğa düştük. İş kavgası vardı, aş kavgası vardı, ekmek kavgası vardı yaşamda. İşte bu büyük kentin varoluşlarında kendimizi yeniden toparlamaya çalışırken içimizde ruhumuzun derinliklerinde, genlerimizde Aleviliğimizi haykıran sesler de vardı. İyi güzel de, biz köyümüzde ocağımızı bilirdik, ocak dedemizi, pirimizi bilirdik, ziyaretlerimizi bilirdik, kurbanımızı bilirdik, komşu hakkını bilirdik, ata/dede hakkını bilirdik, ulu erenleri anardık, ulu ozanların nefeslerini söylerdik…
Dolayısıyla bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan ruhumuza, benliğimize, toplumsal hafızamıza, genlerimize kazınmış bir Alevi kimliği, Alevi öğretisi vardı, bunu hep kendimizle taşımıştık beraberimizde, o hep bizimle beraberdi. Niçin beraberdi peki? Çünkü temeli sağlamdı, mayası sağlamdı, özü sağlamdı. Özü hiçbir zaman çürümemişti ve çürümeyecekti. Çünkü inançla gidilen bir yoldu, çünkü bedeller ödenilerek yürünen bir yoldu bu Alevi Bektaşi Yolu, Öğretisi.
Diğer Makaleler...
- KÜLTÜR MERKEZİ DİVRİĞİ’NİN AYDINLIK YOLLARINDA…
- Balkanlar'daki Oyunlar ve Yunanistan'daki Son Durum
- GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI
- PROF. DR. ALİ YAMAN'LA SÖYLEŞİ
- Şahkulu ALEVİ BİLGİ MERKEZİ AÇILIYOR
- Şahkulu 2. Alevi Kitap Fuarı
- Ezeli Doğanay'ın Ayhan Aydın'a Soruları: İkinci Bölüm
- Ezeli Doğanay'ın Ayhan Aydın'a Soruları: Birinci Bölüm
- Alevi Bektaşi Etkinliklerine Dair Bazı Sorunlar- Sorular...
- Muzaffer Bal'la Şiran'da Alevilik Üzerine...