• Ana Sayfa
  • Ayhan Aydın
    • Özgeçmiş
    • KENDİMLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME
    • Ayhan Aydın Arşiv Listesi
    • ŞAHKULU SULTAN DERGAHI GÖRSEL ARŞİVİ
    • Hakkındaki Yazılar
    • Hakkındaki Şiirler
    • Hakkındaki Haberler
  • Şiran
  • Söyleşiler
    • Dedeler
    • Babalar
      • BABAGAN (BALIM SULTAN ERKANI) KOLU
      • ÇELEBİLER KOLU
      • SULTAN SÜCEATTİN VELİ OCAĞI (DERGAHI) KOLU
      • ALİ KOÇ KOLU
    • Ozanlar
    • Yazarlar
    • Aydınlar Gazeteciler
    • Bilim İnsanları (Akademisyenler)
    • Kanaat Önderleri
    • Kurum Temsilcileri
    • Sanatçılar
    • Hocalar Mürebiler
    • İzzettin Doğan
  • Gezi Notları
    • Anadolu
    • Avrupa
      • Batı Avrupa Gezi Notları
    • İran
    • Suriye
    • IRAK
  • Yazılar
    • Basındaki Yazılar
    • Denemelerim
    • Etkinlik Haber Yorum
    • Cem Vakfı Yazıları
    • Kitapların Dünyası
    • Şiir Denemelerim
  • Kültür Sanat
    • Kültür Dünyası Söyleşileri
    • KÜLTÜR SANAT YAZILARI
  • Ahmet Hezarfen
    • Ayhan Aydın Kitap Yazıları
    • Osmanlı Arşivinde Aleviler Bektaşiler
    • Diğer Çeviri Belgeleri
    • Yazıları- Anıları - Görüşleri
    • Ahmet Hezarfen'le İlgili Yazılar
    • Ahmet Hezarfen Balkanlar(Rumeli)
    • Dergahlar Türbeler
      • Balkanlar Rumeli
        • Bulgaristan
          • Otman Baba
          • Demir Baba
          • Akyazılı Sultan
          • Ali Koç Baba
          • Elmalı Baba
          • Hüseyin Baba
          • Dallı Ali Baba Türbesi
          • Yunus Abdal
          • Saçlı Koçlu Babalar
          • Alan Mahallede Ali Baba Türbesi
        • Makedonya
          • Sersem Ali (Harabali) Baba
          • Sarı Saltuk
          • Hıdır Baba
          • Cafer Baba
          • Üsküp Halveti Tekkesi
        • Yunanistan
          • Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultan
          • Ece (İce) Sultan
          • Nefes Baba
          • Atatürkün Evi Selanik
      • İran
      • Suriye
      • Diğerleri
      • Anadolu
        • Hacı Bektaş
        • Sultan Sucaettin Veli
        • Abdal Musa
        • Kolu Açık Acim Sultan
        • Seyyit Garip Musa
        • Haydar Sultan
        • Diğer
      • İstanbul
        • Şahkulu Sultan
        • Kurucu Ahmet Sultan
        • Garip Dede Türbesi
        • Erikli Baba Türbesi
        • Nafi Baba (Şehitlik)
        • Karaağaç
        • Karyağdı
        • Duvar Baba
    • Semahlarımız
      • Rumeli Semahları
      • Anadolu Semahları
      • Sultan Sucaettin Veli Ocağı-Dergahı Semahları
    • Atatürk Fotoğrafları
    • Etkinlik Fotoğrafları
      • Türkiye
      • Balkanlar
      • Avrupa
      • Diğer
    • İnanç Önderleri
      • Dedeler
        • Fetfi Erdoğan Dede
        • Aşık Ali Metin Dede
        • Hüsamettin Aydın (Seyyid)
        • Nevzat Demirtaş
        • Musa Küçük
        • Veli Akkol
        • Hüseyin Orhan
        • Celal Arslan
        • Dedeler Diğerleri
      • Babalar
        • Hakkı Saygı
        • Abidin Harman
        • Mehmet Şilli
        • Reşat Bardi Dedebaba
        • Babalar Diğerleri
      • Zakirler
      • Çelebiler
      • Dervişler
    • Cemlerimiz
    • Yazarlar
      • Abidin Özgünay
      • Baki Öz
      • Cahit Tanyol
      • Mehmet Yaman Dede
      • Mehmet Yardımcı
      • Refik Engin
      • Şevki Koca
      • Ahmet Hezarfen
      • Yazarlar Diğer
    • Ozanlar
      • Adil Ali Atalay (Vaktidolu)
      • Ahmet Akar
      • Ali Ekber Çiçek
      • Aşık Durmuş Günel
      • Aşık Veysel
      • Hüseyin Çırakman
      • Hasan Papur
      • Hüseyin Yorulmaz (Seyfili)
      • Aşık İhsani
      • Mahzuni Şerif
      • Muharrem Yazıcıoğlu
      • Murtaza Şirin
      • Müslüm Sümbül
      • Telli Suna Gölpek
      • Ozanlar Diğerleri
      • Ozanlarla İlgili Simgeler
    • Gümüşhane-Şiran (Kırıntı-Yeniköy
      • Yeniköy (2010) Sayı Sayma Oyunu
      • Yeniköy Kış - Güssün Aydın Cenaze 2000
      • Kırıntı Yeniköy Düğün 2003
      • Kırıntı Yeniköy
    • Ayhan Aydın
      • Hısım Akrabalarım-Arkadaşlarım
      • Cem Tv Proğramlarım
      • Ayhan Aydın Resimleri
      • Ayhan Aydın'ın İstanbulu
      • Ayhan Aydının Manzaraları Şehirleri
  • Önemsediklerim
  • Konuk Yazarlar
  • Site Haritası
  • Balkanlar (Rumeli)

CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

Cumartesi, 28 Ekim 2017 06:28 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1029

CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

AYHAN AYDIN

CEM NEDİR?

Şehirleşme süreci içinde, kırdan kente göç olgusuyla Türkiye’de yerleşik birçok değer sarsıldı, değişti. Cemaat yapılanması bakımından daha çok kendi içine kapalı bir toplumsal yapı sergileyen/sergilemek zorunda bırakılan Aleviler-Bektaşiler; Müslüman kimliklerini içinde Sünniler’den çok farklı olarak yüzyıllar boyunca yaşattılar.

Aleviler’in- Bektaşiler’in aslında İslam içinde oluşmuş Sünni ve Şii inanç sistemlerinin dışında çok köklü, kendilerine has ibadet anlayışları vardır.

Alevilik’te- Bektaşilik’te ibadet mekânla, şekille, cinsiyetle, dille sınırlandırılmamış; insanın Hakk’la bütünleşmesinin sırrının, yine insanda olduğu düşüncesi tasavvufi bir yorumla özellikle cemlerle kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.

Çok sıkı kuralları olan cemlerde namaz yerine niyaz esas alınmış, insanların yüz yüze, gönül gönüle, kadın/erkek ayrımı olmaksızın, binlerce yıllık bir Türk geleneğin ürünü olan bağlamalarla ibadet etmeleri yaygınlık kazanmıştır.

Yunusların, Hacı Bektaşi Velilerin, Mevlanaların, Kul Himmetlerin, Pir Sultanların İslam tasavvufunu; sevgiyi, aşkı, kardeşliği işleyen şiirleri, güzel sözleri, Anadolu ve Rumeli halk bilgeleri dedeler, babalar ve  ozanlar tarafından emsalsiz bir şekilde insanlara aktarmıştır.

 

Devamını oku: CEM/CEMEVİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

ALEVİ BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

Cumartesi, 28 Ekim 2017 06:19 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 854

ALEVİ - BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

Tarihsel Süreç

 Ayhan Aydın

Aslında Alevi-Bektaşi toplumunun tarihsel bütünlükte belli amaca yönelik ortak, bilinçli ve sürekliliği olan kurumlaşmalar yani örgütler kurma geleneklerinin olduğunu söylemek abartı sayılmaz.

Cem ibadeti aslında başlı başına bir inançsal, kültürel ve sosyal örgütlülüğü ifade eder.  Örgütten kasıt eğer insanları belli idealler etrafında toplayıp, kenetlenmeyi, o topluluğun ortak yararları için bir arada yaşamayı hedefleyen birlikteliklerse bunun cemlerde olduğunu söylemek gerekir.

Köyün, bir ocağın, belli bir bölgenin, belli bir aşirete mensup insanların, dergâhın, tekkenin manevi önderi olan dede, baba gibi kutsal kimliğe sahip insanların;  en azında bazı davranış kalıplarının, onların kendilerine bağlı insan topluluklarının lideri ve doğal yönlendiricisi oldukları gerçeği bilinmektedir.

Salt ibadet boyutunda değil, aksiyoner olarak kendisine mensup insan topluluğunun haklarını koruma yönünde de, aktif görevler üstlenen dede ve baba olarak nitelendirilen Alevi-Bektaşi inanç önderleri sadece topluma değil yöneticilere, diğer inanç guruplarına da etki edebilme ve onları eleştirme, kendi inanç gurubundaki insanlarını haklarını korumaya yönelik tavırlar alabilme gücüne sahiptirler.

Kitleleri harekete geçirebilen inanç önderlerinin inancın ve toplumun ortak yararı için bir misyonerden ziyade, toplumu ve yönetimi yönlendiren birer kimliklerinin olduğunu söylemek gerekir.

Unutulmamalıdır ki Anadolu tarihinin en büyük halk hareketi sayılan Babailer İsyanı’nın liderleri dede/baba kimlikleriyle ön plana çıkan Baba İlyas ve Baba İshak’tır.

Yine büyük bir devletin kurulmasına ön ayak olan Şah İsmail Hatayi’nin de, aynı zamanda Erdebil Dergâhı’nın manevi önderi-temsilicisi olduğu gerçeği gözden ırak tutulmamalıdır.

Yüzyıllar boyu Alevi/Bektaşi yüz binlerce insanın ibadetlerini yönlendiren ana kaynaklardan birisi de dergâhlar, tekkeler ve ocak merkezleri olmuştur.

Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce büyük dergâh ve binlerce tekke ile ocak merkezi insanların bir arada kaynaştıkları, birçok şeyi paylaştıkları zaman zaman kendileriyle ilgili kararları aldıkları ana merkezler olmuştur.

Hacı Bektaş Dergâhı tarihte neredeyse tüm Alevi Bektaşi toplumu üzerinde etki gücüne sahip ana merkez olmuştur. Bunun yanı sıra Antalya Abdal Musa Dergâhı ile İstanbul’daki Dergâhlar; Doğu Anadolu bölgesinde özellikle yoğun bir şekilde hayat alanı bulan ocak merkezleri yüz binlerce insanın hayatını doğrudan etkileyen, yönlendiren mekânlar olmuşlardır.

Devamını oku: ALEVİ BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Aleviler, Sorunları ve Alevilerin İstekleri

Perşembe, 12 Ekim 2017 05:47 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 971

Aleviler, Sorunları ve Alevilerin İstekleri

(Şahkulu Sultan Dergâhı’nda Eylül 2017’de

Muharrem Sohbetleri’ndeki Konuşmalarım)

Ayhan Aydın

Sevgili Dostlar; Aleviliğin kuralları vardır, değerleri vardır. Bu yolu kuran ve bugüne kadar getiren ulu erenler, aynı anlamda kullanılan veliler, evliyalar, dedeler, babalar, ozanlar, bilge insanlar bu yol ve onun kurallarını ortaya koymuşlardı, bize öğretmişlerdi. Bu öğreti de sadece kulaktan dolma bilgilerle bugüne gelen bir öğreti değildi, elbette bizlerin yazılı kaynaklarımız da vardı, buyruklarımız da vardı, dedelerimizin/babalarımızın ellerinde yolun yazılı inanç uygulama rehberleri olan erkannameler de vardı. Yani Alevilik öğretisi birçok insanın da söylediği gibi, kuralları - kaideleri olmayan işte gönül hoşluğuna, insan sevgisine dayanan bir gelenektir, gibi basite indirgeyici türden anlatılacak bir yol da değildir. Elbette ki merkezinde insanı kâmile ulaşma yolunda menzil kazanma anlayışı vardır. Ama o menzile de çok kolay varılmaz.

Menzil neyle kazanılır dostlar? Elbette ki aşkla kazanılır, hizmetle kazanılır, bilgiyle, edeple, erkânla, mücadeleyle kazanılır. Herkes o menzile eremez.

Eremez mi gerçekten dostlar? Elbette ki erebilir. Bu yolda her insanın amacı o menzile erebilmektir. Ama işte kurallara uyunca, Alevice yaşayınca o hedefe ulaşılmış olur.

Peki, can dostlar nasıl erecek Aleviler –Bektaşiler o menzile? İşte piriyle erecek, rehberiyle erecek, mürşidiyle erecek, babasıyla, dedesiyle, dervişle, ozanıyla, aşığıyla, deyişiyle, işte cemiyle cematiyle erecek, işte muhabbetiyle erecek o menzile. İşte muharremiyle erecek, işte 72 milleti gerçekten bir görerek erecek, bilgili olarak erecek, ileriyi görerek, toplumuna gözcü olarak erecek, işte Kırkları bilmesiyle erecek, işte edeple erkânla erecek, Dört Kapı Kırk Makamla erecek…

Dolayısıyla Aleviliğin – Bektaşiliğin hedeflemiş olduğu kâmil insana, insanı kâmile ulaşmak hiç de zor değildir. Yeter ki Aleviliğin – Bektaşiliğin kurallarını işletelim, yeter ki, yaşayan Aleviliğin içinde dürüstçe yürüyelim Alevi – Bektaşi Yolu’nda.

Dostlar, “bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil” diyen büyük ozan Yunus Emre’ler, Pir Hacı Bektaş’lar, Pir Sultan Abdal’lar, bu kutlu yolu kuranlar,  kendilerinden önceki uygarlıkların birikimlerinden, Ehlibeyt’ten almış oldukları o öğretinin kurallarının öğretildiği okul yani mektep irfanını ocaklarla, dergahlarla, tekkelerle bize getirenler, bize bu yolda uymamız gereken kuralları söylemişler.  

Peki, bizlere düşen neydi? Yüzyıllar boyunca yaptığımız gibi, ibadetlerimizle, sohbetlerimizde, muhabbetlerimde o gül yüzlü dedelerimizin, babalarımızın, ozanlarımızın, bilge insanlarımızın o hikmet dolu nefeslerini yani aslında öğretilerini, bilgilerini almaktı, onları yaşamımıza geçirmekti.

Peki, zamanla ne oldu? Evet, bunları bizler yüzyıllar boyunca yaşattık, bu günlere getirdik. Ama köyden/kırdan kente geldik, dağıldık, zamanla yozlaşmalar yaşadık, kültürümüzün bazı renklerini kaybettik. Pirimizi, rehberimizi, mürşidimizi, dedemizi, babamızı, gerçek ozanlarımızı, âşıklarımızı, dervişlerimizi ve inanç mekânlarımızı kaybettik. Dolayısıyla bir boşluğa düştük. İş kavgası vardı, aş kavgası vardı, ekmek kavgası vardı yaşamda. İşte bu büyük kentin varoluşlarında kendimizi yeniden toparlamaya çalışırken içimizde ruhumuzun derinliklerinde, genlerimizde Aleviliğimizi haykıran sesler de vardı. İyi güzel de, biz köyümüzde ocağımızı bilirdik, ocak dedemizi, pirimizi bilirdik, ziyaretlerimizi bilirdik, kurbanımızı bilirdik, komşu hakkını bilirdik, ata/dede hakkını bilirdik, ulu erenleri anardık, ulu ozanların nefeslerini söylerdik…

Dolayısıyla bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan ruhumuza, benliğimize, toplumsal hafızamıza, genlerimize kazınmış bir Alevi kimliği, Alevi öğretisi vardı, bunu hep kendimizle taşımıştık beraberimizde, o hep bizimle beraberdi. Niçin beraberdi peki? Çünkü temeli sağlamdı, mayası sağlamdı, özü sağlamdı. Özü hiçbir zaman çürümemişti ve çürümeyecekti. Çünkü inançla gidilen bir yoldu, çünkü bedeller ödenilerek yürünen bir yoldu bu Alevi Bektaşi Yolu, Öğretisi.

Devamını oku: Aleviler, Sorunları ve Alevilerin İstekleri

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

KÜLTÜR MERKEZİ DİVRİĞİ’NİN AYDINLIK YOLLARINDA…

Çarşamba, 02 Ağustos 2017 14:16 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1442

KÜLTÜR MERKEZİ DİVRİĞİ’NİN AYDINLIK YOLLARINDA…
AYHAN AYDIN

Mayıs ayı içinde can dostlarımla birlikte; çok büyük bir istenç, sevinç, umut ve merakla yollara düşmüş, Divriği merkezli bir kültür turuna katılmıştım. Gezgin bir insan olarak ilk kez gördüğüm Divriği ve çevresinden büyülendiğimi söylemeliyim. Divriği Gazetesi’nin yazarı olarak ve sayısız Sivas’lı ve Divriğili dosta sahip, bu yöre kültürünü az çok bilen birisi olarak, aslında bu güzelim yöreye çok az gittiğimin üzüntüsü hep yaşıyordum. Bir zamanlar Cem Vakfı’nda özellikle Süleyman Metin Dede’nin bir çabası sonucu bu yörede bir kaç ay alan araştırması yapacaktık ama yine önümüze duvarlar örülmüştü. İnsan kendi önüne duvar örmesin yeter ki, fanilerin ördükleri duvarların boyu ve uzunluğu ne olursa olsun zaman bunları aşmamıza yardımcı oluyor. 
Yine bu büyük bir sevinç dalgasına kapılmama az kaldı diye içimden geçirirken, gerçekten de bu sene ikinci kez Divriği’ye gitme şansına ulaştım, bu şans benim için ölümsüz bir şans. 

Birçok Sivas’lı Divriğili ozan-dede ve yazarla söyleşiler yapan birisi olarak, Divriği merkezinin aslında tüm Türkiye boylamında en istisnai bir yapıyı bünyesinde barındıran çok önemli uygarlık merkezlerimizden birisi olduğunun fakındaydım. Ama bu sene üst üste yaptığım iki kısa gezi, buradaki kültürel ve inançsal köklerin hem nasıl bir canlılığa, hem de doğanın büyüsüne bezenerek nasıl da bir ayrıcalığa sahip olduğuna tanık oldum. Bu vesileyle bu gezi boyunca beni bütünleyen can dostlarım Saadet – Yahya Kemal Bayar çiftine en içten teşekkürlerimi bir kez daha sunuyorum.

19 Temmuz 2017, Çarşamba
Şahkulu Sultan Dergâhı Vakfı’ndan Başkan Yardımcımız Hüseyin Taştekin’in de istemiyle, bir yolculuk başladı, bu sefer Haydarpaşa’dan diyemiyoruz, Pendik’ten. Oldukça konforlu “Hızlı Trenle” Ankara’ya vardım dört buçuk saatte. Büyük ve yeniden de öte gerçekten çok modern yeni Gar binasından hemen yanındaki tarihi gara “Ankara Garı” binasına geçip, kırk dakikalık bir otobüs yolculuğundan sonra Kırıkkale yakınlarındaki “Irmak” İstasyonuna vardık. Ve dillere destan “Doğu Ekspresi” trenini beklemeye başladık. Bu küçük istasyonda beklerken uzun yıllardan beri tanıdığım, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde bir dönem yöneticilik de yapmış Cemal Şahin’le de sohbet etme şansına ulaştım. Her şey güzeldi de, sabaha kadar tüm ikazlara rağmen bizi titreten soğukluğu yaratan klimaların kapatılmaması anlaşılmazdı. Bundan sevgili sanatçı dostum Mehmet Karabudak’ın da şikâyetçi oluğunu sonradan öğrendim.

20 Temmuz 2017, Perşembe
Trenden iner inmez, beni kucaklayan can dostlarımla hemen apar topar Pipper’ımızı kucaklamaya gittik. Bir önceki gezimizde maskotumuz olan, Chihuahua cinsi bu sevimli küçük köpek, bu şirin yavrucuk devasa bahçede tavukları kovalamakla meşguldü. Bizleri büyük bir sevgiyle ve candan karşılayan, gönül insanı Birgül Hanımla sohbetten sonra, Günbahçe (Hazekrek) Köyü’ndeki (Ahı Köyü) Ahı Baba türbesini ziyarete gittik.
Tüm Divriği ve civar ilçe köylerinde olduğunu anladığım asırlık söğüt ağaçlarının, cumbalı iki katlı binalarıyla kerpiç yapıların bol olduğu bu köyün tarihi bir köy olduğu görülüyor. Bu kavurucu sıcakta köyde insan bulmak oldukça zor. Köy merkezine çok yakın bir tepenin üstündeki Ahı Baba Türbesi’ne varıyoruz. Türbenin kapısı kapalı. Saadet Hanım burasının birkaç yüz yıllık binasıyla hep aynı kalan bir ziyaret olduğunu daha önce de burayı ziyaret ettiklerini söylüyor. İçinde iki kabrin bulunduğu mütevazı toprak sıvalı binanın ilk giriş kapısının üstünde iki tarafa uzanmış çok büyük geyik boynuzları ayrıca Türbe binasının önündeki bahçede ise Arguvan’dan bir dedenin mermerden bir mezarı var. Yine türbenin bulunduğu tepenin yanlarında ve türbenin üst tarafında oldukça düzgün kesilmiş büyük taşlar var. Türbenin altında “çövher-cevher” (Teberik) alınan bir oyuk da mevcut. Köye hâkim, daha uzaktaki büyük tepelerden daha az yüksek bir tepe üzerindeki Ahı Baba Türbesi ziyaretimizi yapıp iniyoruz aşağıya. Ama buradaki evlerin yapıları belki de tüm Divriği’de olduğu gibi gerçekten incelenmeye, fotoğrafları çekilmeye, gezmeye değer evler. Ahırlar büyük, evler büyük tarihi yapılar. Bu arada sevdiğim dedelerden Erdal Ahi Dede’yi de arayarak, bak burada da bir atamızı buldum, diyorum. 
Daha öncede büyülenmiştim Divriği’den. Burası bir büyük kültür/uygarlık merkezi. Her şeyinden bu belli oluyor. Sadece Darüşşifahanesi, kaleleri, camileri, çeşmeleri, konaklarıyla değil; yaşayan, hayatın tüm renkliliği çarşısında parlayan, ışıklı bir kent burası. İnsanları güleç, sevecen… Demek ki hanların, hamamların da olduğu, yakınlarından çıkan demir madeni kadar, her şeyi üretebilen önemli ustaları, bağları, bahçeleri kadar, tren istasyonu kadar başka faktörler de var Divriği’nin ünlenmesinde. Divriği Divriği yapan, Onu diğer Anadolu kentlerinden ayıran aslında kendine özgü gerçekten bir “Kültür Kenti” olmasıdır belki de. Bir zaman daha da uzun kalmak, gezmek, çok daha yakından tanımak isterim elbette bu kenti.
Bizler alış – verişlerimizi yaptıktan sonra koyuluyoruz yola. 
Yolumuz Divriği’nin kendine has kültür-inanç merkezi Çamşıhı’na doğru gidiyor.

Akmeşe (Ziniski) - Seyit Baba Türbesi
Can dostlar, Çamşıhı’na varmadan, Divriği merkeze yaklaşık 20 km. uzaklıkla, yörede çok önemli bir ziyaret mekânın olduğunu söyleyince oraya doğru hareket ediyoruz. Akmeşe köyü eski ismiyle Ziniski büyük bir köy. Burada aş evinin de halka hizmet verdiği Seyit Baba Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Binanın türbe bölümünün yanında cem yapılabilen çok büyük bir salon yapılmış ve böyle bir bütünlükte, türbesiyle, cemeviyle, aşeviyle köyün ve çevre köylerin inanç hizmetlerini yerine getirebilen bir yapı bütünü oluşmuş. Cemevi içindeki camlı levhalarda Seyit Baba ile bilgiler mevcut. Ona yazılmış şiirler de var. Atatürk’ün, On İki İmamların, Hz. Hüseyin’in, Hz. Ali’nin resimleri, el işleri, uzun duvarlar boyunca rengârenk bir dünyaya bizleri götüren ve bu inanca mensup insanların iç dünyalarının zenginliğini gösteren nice nice figür, obje sizleri kucaklıyor. Tam da biz ziyaretteyken genci, yaşlısı, çocuğuyla başka insanların ziyaretleri de oluyor Seyit Baba’ya. Buraların hiç boş kalmadığını gösteren bir canlılıkla baş başa kalıyoruz. Türbeye bakan anayla bir sohbet ediyoruz. Yahya Kemal Bayar’ın da söylediği gibi, “bildiri yarışıyla” Aleviliği tarif etmek isteyen, yıllardır bıkıp usanmadan ona türlü donlar biçenlerin, sözde bazı aydınların, aslında bu konuda çok çok “sıradan” insanları dinlemelerinin gerektiğini görüyoruz. O kadar samimi, içten, yaşayan ve yaşatılan inanç-kültür bütünlüğünden konuşuyor ki insanlar, tüm gezilerim boyunca gördüğümü burada da yine görüyorum işte: çok şükür ki Hititleri araştırma yöntemlerine gerek duymadan yaşayan Alevileri ve Aleviliği/Bektaşiliği dinleyebiliyoruz. 
Bu can türbedar ana, burada bir Kırmızı Dede vardı, nerede o dede, nerede o eski dedeler, onlar cem yaptıkça, Allah Allah dedikçe, içimiz titrerdi, yer göğ bir olurdu, diyor. Şimdiler de zaman zaman cemler olsa da eskiyi özleyen ve dedelerin yokluğunu dile getiren ana, kurban ve diğer hizmetleri her zaman yapacak bir görevlinin olmadığını, imkânlar ölçüsünde bu işleri yerine getirmeye çalıştıklarını, buraya derdi olup derman arayanların da uzaklardan geldiklerini söylüyorlar. 
Divriği Evliyaları isimli bir de kitabı bulunan Öğretim Üyesi – Yazar Kutlu Özen’in kendi kişisel internet sitesinde ise Seyid Baba’yla ilgili şu bilgiler bulunmaktadır: …“Menkıbeye göre Seyyit Baba’nın dedeleri İran yoluyla Anadolu’ya gelirler. Bu dervişler altı tanedir. Hünkar, Kırşehir’e, Baba İlyas Amasya’ya gider. Seyyit Baba’nın dedeleri de bir müddet Tunceli (Dersim)’nde kalırlar. Bunlara o yörede Sarıoğlu Askerleri denilmektedir. Sarıoğulları Tunceli’nden göçüp Divriği’nin Ziniski köyüne gelip yerleşirler. Aynı soydan gelme Koca Leşker, Erzincan’a bağlı İliç ilçesinin Bağıştaş köyü yakınlarında şehit düşer. Türbesi, Bağıştaş istasyonu yakınlarındaki bir koruluğun içindedir. Yine menkıbelere göre Erikli köyünde yatırı bulunan Koca Saçlı ailenin en büyüğü, Seyyit Baba ortancası, Ağar köyünde yatırı bulunan Ağar Baba da en küçükleridir.”… (www.kutluozen.com)

Çamşıhı
Çamşıhı Divriği’de bir yöreye verilen isim. 8 köy ve 5 mezra barındıran, ekini bol, söğüdü bol, ozanı bol, dedesi bol çok tarihi bir kültür ve inanç merkezi. 
Buranın inanç merkezi olması biraz da Hüseyin Abdal Türbesi’nin burada bulunmasıyla ilgili bir durum. Hüseyin Abdal’lı ozanlar, dedeler, âşıklar burada Arguvan gibi, Emlek yöresi gibi kendinden bahsettiren bir müzik/şiir geleneğinin gelişmesini sağlamışlar. Yüzyıllar boyunca kendi içlerinde önemli bir kültürel varlık yaratmışlar. O yüzden “Çamşıhı Yöresi Türküleri” denilen bir yapı var. Bu konuda kitaplar ve araştırmalar da yapıldı. Yöreden birçok ozan ve dedeyle söyleşi yapan birisi olarak buraya uzak birisi değilim, hatta çok da yakın bir insanım. Ama dört gün daha bu can insanlarla bu yörede bir arada olmak beni tam anlamıyla mutluluk katsayısı tavan yapmış, “mutlu/mesut” bir insan yaptı. Daha doğru hiç içki içmeden tam anlamıyla doğa/kültür/insan sarhoşu oldum, hem vallah, hem billah…
O akşam eve varınca, Gözecik Köyü’ndeki ekinleri, söğütleri, dağdan gelip köpekleri kapıp götürüp yedikleri söylenen kurtların ürkünç düşü, ailesi parçalanmış yaralı bir çocuğun kalp atışları, sohbetler, yürüyüşler, içilen çaylarla hiç yorgunluk hissetmeden geçen yoğun bir günün her türlü hissi, her birisi mücevher gibi parlayan gök kubbedeki yıldızlar altında Anadolu’da olmanın huzuruyla iyice bir güzel uyudum.

21 Temmuz 2017, Cuma
Dere dedikleri; parça parça akarken küçük su birikintileriyle küçük göletçikler oluşturan ağaçlık bir yerler ararken, Ölçekli (Palanga) yakınlarında Saadet- Yahya Bayar çifti ve çocuklarıyla piknik yapıyoruz. Derken dere kenarında tadını hiç unutamayacağım, en lezzetli yabani meyvelerden “öküz götü”nden bol bol yiyorum. Bu meyve kuşburnu ve alıç meyvelerine benzer tadıyla benzersiz bir şey. 
Akşamsa çok eskiden beri tanıdığım birçok kez söyleştiğim, sazıyla, sözüyle, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ndeki yöneticiliğiyle, Alevi asimilasyonuna karşı verdiği mücadeleyle, şiirleriyle, konuşmalarıyla, cemleriyle kendinden bahsettiren Hüseyin Abdal Evlatlarından Hüseyin Gazi Metin Dede’yle Şahin Köyü’ndeki evinde uzun bir söyleşi yapıyorum. Yahya Kemal Bayar bu söyleşiyi kayıt altına alıyor.
Yine akşam eve dönünce bu kez hafızasından, sağlığından, ruh zenginliğinden, direncinden, aşkından, mutluluğundan hiçbir şey kaybetmemiş sanki yüce Hüseyin Abdal’ın ruhunu yaşatırcasına topraklarına bağlı ve bu kültürün öz bir evladı olarak, bu toprağın sesi olan Hüseyin Gazi Metin Dede’yi, eşi sevgili ana sultan’ı, Yahya Bayar’ın dedeye takılarak, Hüseyin Abdal’ın göğerttiği köseviye karşın dedenin üzümünün tutmamasına verdiği yanıtları, uçsuz bucaksız vadileriyle, oldukça yükseklerdeki Çamşıhı bölgesinin aslında zamanında nasıl da bir eşkıya yatağı olduğunu, geçen gelişimde gördüğüm gibi baharda buraların bambaşka güzel olduğunu, köyde su sorunu yaşandığını bunu tüm Anadolu’da geçerli bir sorun olurken, köylüler arasında geçen sohbetleri hep düşünüyorum. 
Yine yıldızlar altında bir yürüyüş yapınca, yaşamın anlamı tadı…
Hepsi ama hepsi ruhumda canlanıyor.
Bir sonraki gün ise çok yoğun olacak gibi…

22 Temmuz Cumartesi
Bugünkü planımız ise, Hüseyin Gazi Metin Dede’nin kardeşi ve benim de çok uzun yıllardan beri tanıdığım Yahya Kemal Bayar’ın “dayı” diyerek çok sevip önemsediği Şıh Ali Metin Dede’yi ziyaret etmek ilkin.
Hayat arkadaşını daha bir ay önce kaybeden Şıh Ali Metin Dede, bizleri görünce çok ama çok seviniyor. Aslında efsanevi bir yönü olan Şıh Ali Metin Dede, Namık Kemal Zeybek’le bir zamanlar çalışan, Hac’ca gittiği için oldukça eleştirilmiş, kendine münhasır özellikleriyle bambaşka bir renkli siması Çamşıhı’nın. 
Zaten biraz da aklımızda olduğu gibi, düşündüğümüz gibi, Şıh Ali Metin Dede bizimle gün boyu bir seyahati kabul ediyor. Bu kendisine de çok iyi gelecek bir şey çünkü eski dostları görecek, biraz gezmiş olacak, hoşça zaman geçirecek. 
Hedefimiz ise Kangal’a varmak ve buradan Samut Baba Türbesi’ne doğru yol almak. Merkezdeki köpeğiyle, koyunuyla, çobanıyla bu ilçenin simgelerinden olan heykelinin fotoğrafını çektikten sonra, arabamız tozlu yollardan Çetinkaya’yı, güneşte parlayan bir kısmı işlevsiz tren raylarını geçe geçe ilerliyor. Çoğunlukla kıraç, engebeleri, tepeleri bol yaman bir coğrafya burası. Zaman zaman asırlık ağaçlar, yeşillikler, güzellikler… Zaman zaman bozkırın acımasız ve sevimsiz yüzü… Zaman zaman insanlar, köyler ve köylüler… 
Samut Baba Türbesi Kangal’a bağlı Tekke köyünde. Türbe köyün mezarlığının altında bir sade türbe. Şimdi onarımda. Türbenin hemen yanında uzun süredir kullanılmadığı anlaşılan bir aş evi ve sohbet odası (cemevi) var. Burasıyla ilgili araştırmaları da olan yazar dostumuz Hüseyin Cılga’yı buradayken telefonla arayarak hal hatır ediyoruz. 
Köyde candan insanlarla karşılaşıyoruz. Sohbetler çok tatlı. Bizlere hemen bir şeyler ikram ediyorlar. Şimdi burası İstanbul’dan gelen geçlerle dolu bir köy. Canlı, neşeli, sevimli, inanç dolu insanlar bizi karşılıyor. Köyün altında bir dere ve dere kenarında söğütler, kavaklar ve gençler. 
Samut Baba’yla bir bağlantısı olduğu belli olan bir küçük göletçik ve billur gibi suyun içinde tutulması, yenilmesi kötü karşılanan balıklar… Derken bakıyorum ki kocaman bir yengeç de var burada. Bir yandan kaynayıp bir başka yanından dereye karışan bu göletçikte yılanlar da oluyormuş. Derken bir genç sazıyla geliyor, bize bir nefes söylüyor. Bir güzel sohbet ortamı doğuyor. 
Köylülerle vedalaşıp bu sefer başka yollardan Minarekaya yani Leşker Köyü’ne hareket ediyoruz. Köyde Şıh Ali Metin Dede’nin burada görmek istediği insanlar var. Ben ise çok daha eskiden Şahkulu Dergahı’nda da çalışmış Medet Şahin Dede’yle, Musa Çetinkaya Dede’yle, Hamza Dede’yle tanıdığım ve Muhlis Akarsu ve dedelerin köyü olarak bildiğim bu köyü gerçekten de görmek istiyorum. 
Şirzade Dede’nin hanesine daha doğrusu ocağına mihman oluyoruz. Şıh Ali Metin Dede gerçek bir âlim olan Şirzade’nin cemler yürüttüğü şimdi onun çocuklarının kapısını kapatmadığı ocak evine bizi götürüyor. İlk önce ise o anda Kütahya’da olan Halk Ozanı Sanatçı Selahattin Akarsu’yun evini de ziyaret ediyoruz. Bir inanç beldesi olan bu köyde köyün iki tepesinde de ziyaret yerleri var. Daha sonra güzel bir tesadüfle ayın gün, Gözecik’te karşılaştığımız çok bilgili, çok sevgili ozan/dede Hüsnü İyidoğan (Leşkeri)’den aynı zamanda kendi köyü olan Minarekaya ve Koca Leşker Ocağı ve söylenceler hakkında önemli bilgiler derledim. 
Nice nice köyler, mezralar, tepeler aşarak tekrar Gözecik’e geliyoruz. Burada da yine Şıh Ali Metin Dede’yle çok zevkli ve renkli bir sohbet ve iyi bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. 
Gün bununla da bitmiyor. Başören Köyü’nde bir köy şenliği varmış, buraya da uzun yıllardan beri tanıdığım sevdiğim dede soylu Hüseyin Şahin’in daveti üzerine bu köye gittik. Dostlarla buluştuk, kaynaştık, dilimiz döndüğünce inancımız ve değerlerimize sahip çıkmamızla ilgili bir şeyler söyledik. 
Nihayetinde yoğun ve çok verimli bir gün geçirmiş olduk.

23 Temmuz Pazar
Bugün ise; Çamşıh Hüseyin Abdal Derneği’nin düzenlediği 23. Hüseyin Abdal ve Çamşıh Türkü Festivali’ne katıldık. 
CHP Ankara Milletvekili Necati Yılmaz, Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök, CHP Sivas İl Başkanı Ulaş Karasu, CHP Divriği İlçe Başkanı Hüsamettin Kırkayak’ın da bulunup konuşma yaptığı etkinlikte değerlerimizin yozlaştırılmaması gerektiği üzerine bir konuşma da ben yaptım. 
Hüseyin Gazi Metin Dede’yle birlikte dönülen semahlar, İlyas Şimşek (Kulcan), Hüsnü İyidoğan (Leşkeri), Mehmet Karabudak, Ali Yalçın, Abidin Ardıç gibi sanatçı/ozanların sazlarıyla nefesleri inanç ve kültür dünyamızın zenginlini yansıtması bakımından çok önemliydi. 
Katılanlar lokmalar sunuldu, Hüseyin Abdal Türbesini ziyaret eden canlar inançları gereği dualar ettiler, uzak yörelerden gelen dostlar, akrabalar buluştu. 
Bir güzel etkinlik daha sona ererken, güneş yüce dağların ardına çekilirken arkada barış, kardeşlik, dostluk türkülerinin söylendiği, Alevi inancı değerlerinin hatırlatıldığı, semahların dönüldüğü çok anlamlı bir etkinlik yenisinin yapılması özlemiyle nihayetlendi.
Ben ise Avcılar Belediyesi’nin otobüsleriyle İstanbul’a hareket eden kafileye katılıp, içimde tatlı anılarla yola revan oldum. 
Emeği geçen tüm dostları selamlıyoruz.
Tüm gezi boyunca bana ev sahipliği yapan Gazeteci, Divriği Gazetesi Sahibi ve Yayın Yönetmeni Yahya Kemal Bayar’a, Saadet Bayar’a ve yöredeki tüm canlara çok teşekkür ediyorum.


Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Balkanlar'daki Oyunlar ve Yunanistan'daki Son Durum

Pazar, 16 Temmuz 2017 15:04 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1467

BALKANLAR’DA

ALEVİLER- BEKTAŞİLER ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR ve YUNANİSTAN’DAKİ SON GELİŞMELER

Ayhan Aydın

15 Temmuz 2017, Cumartesi

 

Bugün telefonla konuştuğum Yunanistan’daki Seyyid Ali Sultan Dergâhı Koruma Heyeti Başkanı Ahmet Karahüseyin benim aracılığımla tüm Türkiye’deki ve dünyadaki dostlara açık mesaj vererek: “mutlaka bizim yanımızda olun, 4 Ağustosta yapacağımız  Seçek Kültür Etkinliklerine buyurun gelin, sizleri ağırlamak, yanımızda hissetmek istiyoruz, bizi yalnız bırakmayın, inancımız yok sayanlara karşı Seyyid Ali Sultan aşkına hep beraber yolumuza sahip çıkalım” dedi.

Bütün Balkanlar’daki (Rumeli) en önemli Alevi Bektaşi inanç merkezlerinden birisi olan Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı (Dergâhı) yüzyıllar boyunca ismini ve etkisini her zaman var etmiş, Aleviliğin-Bektaşiliğin temel sembol yapı taşlarından birisidir.

1354’lü yıllardan bugüne Rumeli Eren ve Evliyalarının, ozanların ve dede- baba, tüm inanç önderlerinin gönüllerinde silinmez bir şekilde yer eden Seyyid Ali Sultan Dergâhı, tarihler boyunca üzerindeki her türlü sorunu, baskıyı, oyunu atlatmış bugünlere gelmiş, bu büyük inanç ve kültürü yaşatabilmiştir.

Bugün de bir avuç namuslu, yürekli, inançlı, vefalı Alevi – Bektaşi önderinin öncülüğünde, Yunanistan’da 15-20 köyde varlığını sürdüren Alevi Bektaşi topluluğu “varlık- yokluk” göstergesi olarak bu ulu dergâhın kapılarını açık tutmaya çalışmaktadır.

Türk Devletinin, gerçekleri inkâr eden, Atatürkçü Cumhuriyetin temellerine dinamit koyan gerici zihniyetlerin devamı olan bugünkü iktidarı,  adım adım, planlı- programlı tertipleriyle bu sefer de tüm Balkanlar’daki, bu arada Yunanistan’daki Alevi Bektaşi varlığı asimilasyonla yok etmek istemektedir.  

Taa Muaviye’den bu yana, Tayyip Erdoğan’a kadar, dini kendilerine kalkan yapan, dini değerleri siyasete alet eden bir zihniyet Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine karanlık bir bulut gibi çökmüş, onun hem iç hem dış politikasını belirler olmuştur.

Diyanet İşleri Teşkilatı, Hanefi (Sünni) İslam İnancı’nın misyonerliğini yapan, Anadolu’ya ve Balkanlar’a özgü “Hoşgörülü İslam Anlayışı”nı yok edip, Arap – Vahabi anlayışını hâkim kılınması için elinden gelini yapmıştır – yapmaktadır.

Türkiye’de Alevi Bektaşi varlığını inkâr eden Diyanet İşleri Teşkilatı, kendi varlığının tartışılır olacağından korkuyor olacak ki, Türkiye’nin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanlarına neredeyse talimatlar vererek, siyaseti yönlendirip,  bu konuda, kendi söylediklerini dayatma konusunda birçok örnek tutum sergilemiştir. Bir keresinde “Cemevleri Bizim Kırmızı Çizgimizdir” diyerek, cemevi gerçeğini inkâr edip,  konuyla ilgili “bilirkişi” yerine koyulduğu tüm mahkeme kararlarında her zaman Aleviliği, Alevi değerlerini, cemi, dedeyi, cemevini inkâr eden, yok sayan, tehlike gibi gösteren kararlara imza atmıştır.

Türk Dış İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak çalışan TİKA isimli devletin resmi kuruluşu, Balkanlar ve başka ülkelerde Türk kültür unsurları için, bazı güzel çalışmalara imza atsa da, Diyanet İşleri Teşkilatı’yla da işbirliği içinde, zaman zaman onunla yarışır bir vaziyette yurt dışı Türk topluluklarının inanç ve kültür dünyalarını etkileyen, yönlendiren, biçimlendiren bir takım çabalar içine girmiştir.

Balkanlar’da ise TİKA daha başka misyonlar üstlenmiş, değil Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP’nin ve Diyanet İşleri Teşkilatı’nın programları çerçevesinde özellikle de Alevi Bektaşi varlığına el atmış, Türkiye ve Avrupa’da Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarının görüşlerini hiçe sayarak “Hanefi Sünni –AKP Programı – Diyanet” ekseninde Alevi Bektaşi inanç merkezlerinin yapısına müdahale ederek birtakım çalışmalar yapmıştır ve buna devam etmektedir.

Balkanlar’da Romanya’dan başlayarak bu çabalarla Sarı Saltuk üzerinden, Alevi Bektaşi kimliğini “Sünni – Türk”  temelli olmak üzere yeniden inşa etme gayretleri büyük bir hızla devam etmektedir.

Bir uzun yazının konusu olmak üzere; Balkanlar’da bugün, AKP eliyle Diyanet İşleri Teşkilatı’nın da, TİKA’nın desteğiyle, Alevi Bektaşi varlığı geleneksel yapısından koparılıp, yaklaşık 700 yıllık geçmişi inkâr edilip yok sayılarak, sistemli bir şekilde içi boşaltılıp, Sünni – Hanefi ekseninde eritilmiş bir yapı oluşturulmaktadır. 

Türkiye’den kimi ilahiyatçı, akademisyen, yazar tayfasının da şu veya bu şekilde destek verdiği, şekillendirdiği bu tertip sonuçlar vermeye başlamıştır. En son hazırlanan “Sarı Saltuk” kitaplarında Sarı Saltuk “namazında – orucunda” bir “Sünni Türk Büyüğü” şeklinde lanse edilmiştir.

Bu tertip tüm hızıyla Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Bosna – Hersek’de de devam etmektedir.

 

Devamını oku: Balkanlar'daki Oyunlar ve Yunanistan'daki Son Durum

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI

Salı, 20 Haziran 2017 07:07 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1402

GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ

ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI

 Ayhan Aydın

Araştırmacı Yazar

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Türkiye’de profesyonel olarak ve bir istisna olmak üzere bünyelerinde yirmi yıldan uzun bir süre çalıştığım Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarıyla ilgili, yazarlığımın verileriyle oluşmuş, içerden bu kurumlara bir bakış denemesi, sorunları dile getirme amacı taşıyan bu bildiri metni tümüyle kişisel gözlem ve eleştirilemden oluşan bir yazıdır. Somut çözümler ve analizler içermeyen, Avrupa ve diğer ülkeleri kapsamayan yazımda Balkanlar’da yaşayan Alevi Bektaşi dünyasına ve yaşanan sorunlara da kısmen değinilmiştir.

 

Anahtar Sözcükler: dernek, vakıf, kurum, cemevleri, Alevi, Bektaşi, Balkanlar, dedeler, babalar, gençler, ocak, tekke, dergâh, akademisyenler, Hacı Bektaş

Bir inanç ve kültür bütünlüğü olan Alevilik ve ona bağlı olarak özellikle Balkanlar’da kurumsallaşmış bir tarikat (yol) sistemi olan Bektaşilik; doğal bütünlüğü ile bugüne kadar kendi içinde cem, Müsahiplik, ocak, dergâh, tekke, dede, baba, gibi yapılarla iç örgütlenmesini zaten yüzyıllar öncesinde kurmuş bir inanç temelli öğreti, kültürel yapıdır.

Aleviliğin Bektaşiliğin inanç önderleri olan dede ve babaların sayesinde bu inançtan insanlar; bizatihi onların kendi evlerinden başlamak üzere sık sık bir araya gelen; başta ocak ve tekkelerde, dergâhlardaki birliktelikleriyle ortak karar alma, uygulama ve buralarda buluşmaları konusunda zaten büyük bir tecrübeye sahiptirler. Anadolu’da cemevi olarak da isimlendirilen, ismi böyle bilinen en eski “ilk cemevi” zaten 750 yıl önceye dayanan Malatya Arapkir Onar Köyü’ndeki Onar Baba Cemevi halen ayaktadır ve hizmet vermektedir. Daha Hacı Bektaş Veli’nin yaşamında yapısal olarak var olmaya başlayan yani 700 yıl öncesine dayanan Nevşehir Hacı Bektaş İlçesi’ndeki Hacı Bektaş Tekkesi gibi binlerce örnekle sabit olduğu gibi Alevilerin ve Bektaşilerin başta Anadolu ve Balkanlar olmak üzere yayıldıkları tüm coğrafyalarda inanç ve ibadet kurumları, mevcuttu ve halen de bu tarihi yapılar ayaktadır.

Yüzyıllar boyunca her türlü zorluğa, baskıya rağmen inanç-ibadet- kültür yapılarını muhafaza edip kırsalda yaşatan Aleviler – Bektaşiler; Şehirleşme (kentleşme) sürecinde; uzun tarihsel ve sosyolojik gelişmeler sonucunda hem yaşamlarında, hem de buna bağlı olarak mekân-kişi- kurum yapılarında büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmişlerdir.

Şekil olarak yine Cumhuriyet döneminde de birçok dernek kuran hatta bir zaman partileşen Alevilerin Bektaşilerin son otuz yıllık örgütlenme mücadelesi başlı başına yakın dönem tarihine örnek bir yeniden yapılanma öyküsünü barındırır.

Tümüyle otuz yılını çok yakından gözlemlediğim, Türkiye’de bir ilk olmak üzere yirmi yıla yakın bir süre profesyonel olarak da çalıştığım, içinde bulunduğum ve tüm yaşadıklarımdan yola çıkarak, gözlemlerimde objektifliği korumaya çalışan bir gazeteci ve araştırmacı olarak bu kurumlarla ilgili bazı hususları belirtmek zamanın geldiğine kanaat getirdim.

Her toplumsal kesim, inanç temelli kültürel gurupta mevcut olduğu gibi ve uzun tarihsel, sosyolojik nedenlerle, farklı coğrafyaların, farklı kültürlerin etkisiyle yöresellikle beslenen gelenek farklılıkları gibi sayısız nedenlerin de katkısıyla; Alevilerin Bektaşilerin de tek tip, homojen bir yapıda olmamaları kurumsallaşmada da bazı problemleri beraberinde getirmiştir. Aleviliği-Bektaşiliği yorumlama, Alevilik Bektaşilik konusunda sorunların çözümünde izlenen yol ve yöntemler, devlet ve siyasi sistemlere bakış gibi konularda, Alevilik Bektaşilik konusunda son otuz yılda kurulan kurum ve kuruluşların aralarında ciddi görüş ayrılıklarının olduğunu söylemek gerekmektedir. Bu bir ölçüde doğal karşılansa bile, Alevilik Bektaşilik’le ilgili her manada işleri güçleştiren bir faktördür.

Farklı isimlerle, farklı coğrafyalarda, çok doğal olarak farklı sosyal-ekonomik-siyasi yapı ve görüşler içinde olsalar da, büyük oranda birçok konuda birbirine benzeşen geniş Alevi Bektaşi kesimlerin ortak taleplerinden birisinin de; hiç durmaksızın, neden tüm Alevi Bektaşi dernekleri, vakıfları, cemevleri bir araya gelmiyorlar, sorusuyla açığa çıktığı gibi, çok parçalılıktan kurtulma özleminin olduğunu söylemeliyiz. 

Bir diğer önemli husus ise; son otuz yılda yapılan veya başka binalar düzenlenerek oluşturulan yaklaşık iki bin cemevinin büyük güçlükler aşılarak yapılmasına rağmen ihtiyaçlara yanıt veremedikleri, beklentileri karşılayamadıkları, aralarında bir bütünlük, eşgüdüm olmadığı yönündeki eleştirilerdir.

Bir hak gaspının önlenmesi, “din ve vicdan hürriyeti”, inanç özgürlüğü, Türkiye’de ve dünyada yaşanan hızlı değişmelerle birlikte Sünni kuşatma altında kentlerde kendi kimliğini duyurma, devletin tek yanlı tutumu ve bazı açık Sünni görüşü benimseyen mezhepçi yaklaşımlarına karşı, yalnızlıklarından kurtulmak ve özgür bireyler olduklarını yani bir ölçü de artık bu ülkede kendilerinin de var olduklarını haykırma ve “atalarından aldıklarını” yaşatma konusunda kararlılığın bir simgesine dönüşen ve sayılarının 600 olduğu söylenen, Alevi Bektaşi kurumlarının ve bunlarla bir bütün olan yaklaşık 2000 mevcuduyla, cemevlerinin halkın beklentilerine yanıt veremedikleri görülmektedir.

Peki, neden Alevi Bektaşi kurumları ve bu kurumların başında bulunanlar halkın taleplerinin yerine getiremiyor ve asıl işlevlerini yapamıyorlar? Bununla ilgili görüş, düşence ve gözlemlerimi şimdi paylaşmak istiyorum…

Devamını oku: GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ  ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI

Kategori: DENEMELERİM

Diğer Makaleler...

  1. PROF. DR. ALİ YAMAN'LA SÖYLEŞİ
  2. Şahkulu ALEVİ BİLGİ MERKEZİ AÇILIYOR
  3. Şahkulu 2. Alevi Kitap Fuarı
  4. Ezeli Doğanay'ın Ayhan Aydın'a Soruları: İkinci Bölüm
  5. Ezeli Doğanay'ın Ayhan Aydın'a Soruları: Birinci Bölüm
  6. Alevi Bektaşi Etkinliklerine Dair Bazı Sorunlar- Sorular...
  7. Muzaffer Bal'la Şiran'da Alevilik Üzerine...
  8. ŞAHKULU KİTAP FUARI
  9. YRD. DOÇ. DR. MEHMET ERSAL'la Söyleşi
  10. ÂŞIK KADİR TÜRK’le Söyleşi

Sayfa 52 / 89

BaşlangıçÖnceki47484950515253545556SonrakiSon

Ayhan AYDIN İnternet Sitesi  erenler@ayhanaydin.info E POSTA

İLKEZGİ SANATEVİ SİTE VE TEMA TASARIMI MUSTAFA KARAÇİFTCİ 0542 559 11 80.