KÜLTÜR MERKEZİ DİVRİĞİ’NİN AYDINLIK YOLLARINDA…
KÜLTÜR MERKEZİ DİVRİĞİ’NİN AYDINLIK YOLLARINDA…
AYHAN AYDIN
Mayıs ayı içinde can dostlarımla birlikte; çok büyük bir istenç, sevinç, umut ve merakla yollara düşmüş, Divriği merkezli bir kültür turuna katılmıştım. Gezgin bir insan olarak ilk kez gördüğüm Divriği ve çevresinden büyülendiğimi söylemeliyim. Divriği Gazetesi’nin yazarı olarak ve sayısız Sivas’lı ve Divriğili dosta sahip, bu yöre kültürünü az çok bilen birisi olarak, aslında bu güzelim yöreye çok az gittiğimin üzüntüsü hep yaşıyordum. Bir zamanlar Cem Vakfı’nda özellikle Süleyman Metin Dede’nin bir çabası sonucu bu yörede bir kaç ay alan araştırması yapacaktık ama yine önümüze duvarlar örülmüştü. İnsan kendi önüne duvar örmesin yeter ki, fanilerin ördükleri duvarların boyu ve uzunluğu ne olursa olsun zaman bunları aşmamıza yardımcı oluyor.
Yine bu büyük bir sevinç dalgasına kapılmama az kaldı diye içimden geçirirken, gerçekten de bu sene ikinci kez Divriği’ye gitme şansına ulaştım, bu şans benim için ölümsüz bir şans.
Birçok Sivas’lı Divriğili ozan-dede ve yazarla söyleşiler yapan birisi olarak, Divriği merkezinin aslında tüm Türkiye boylamında en istisnai bir yapıyı bünyesinde barındıran çok önemli uygarlık merkezlerimizden birisi olduğunun fakındaydım. Ama bu sene üst üste yaptığım iki kısa gezi, buradaki kültürel ve inançsal köklerin hem nasıl bir canlılığa, hem de doğanın büyüsüne bezenerek nasıl da bir ayrıcalığa sahip olduğuna tanık oldum. Bu vesileyle bu gezi boyunca beni bütünleyen can dostlarım Saadet – Yahya Kemal Bayar çiftine en içten teşekkürlerimi bir kez daha sunuyorum.
19 Temmuz 2017, Çarşamba
Şahkulu Sultan Dergâhı Vakfı’ndan Başkan Yardımcımız Hüseyin Taştekin’in de istemiyle, bir yolculuk başladı, bu sefer Haydarpaşa’dan diyemiyoruz, Pendik’ten. Oldukça konforlu “Hızlı Trenle” Ankara’ya vardım dört buçuk saatte. Büyük ve yeniden de öte gerçekten çok modern yeni Gar binasından hemen yanındaki tarihi gara “Ankara Garı” binasına geçip, kırk dakikalık bir otobüs yolculuğundan sonra Kırıkkale yakınlarındaki “Irmak” İstasyonuna vardık. Ve dillere destan “Doğu Ekspresi” trenini beklemeye başladık. Bu küçük istasyonda beklerken uzun yıllardan beri tanıdığım, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde bir dönem yöneticilik de yapmış Cemal Şahin’le de sohbet etme şansına ulaştım. Her şey güzeldi de, sabaha kadar tüm ikazlara rağmen bizi titreten soğukluğu yaratan klimaların kapatılmaması anlaşılmazdı. Bundan sevgili sanatçı dostum Mehmet Karabudak’ın da şikâyetçi oluğunu sonradan öğrendim.
20 Temmuz 2017, Perşembe
Trenden iner inmez, beni kucaklayan can dostlarımla hemen apar topar Pipper’ımızı kucaklamaya gittik. Bir önceki gezimizde maskotumuz olan, Chihuahua cinsi bu sevimli küçük köpek, bu şirin yavrucuk devasa bahçede tavukları kovalamakla meşguldü. Bizleri büyük bir sevgiyle ve candan karşılayan, gönül insanı Birgül Hanımla sohbetten sonra, Günbahçe (Hazekrek) Köyü’ndeki (Ahı Köyü) Ahı Baba türbesini ziyarete gittik.
Tüm Divriği ve civar ilçe köylerinde olduğunu anladığım asırlık söğüt ağaçlarının, cumbalı iki katlı binalarıyla kerpiç yapıların bol olduğu bu köyün tarihi bir köy olduğu görülüyor. Bu kavurucu sıcakta köyde insan bulmak oldukça zor. Köy merkezine çok yakın bir tepenin üstündeki Ahı Baba Türbesi’ne varıyoruz. Türbenin kapısı kapalı. Saadet Hanım burasının birkaç yüz yıllık binasıyla hep aynı kalan bir ziyaret olduğunu daha önce de burayı ziyaret ettiklerini söylüyor. İçinde iki kabrin bulunduğu mütevazı toprak sıvalı binanın ilk giriş kapısının üstünde iki tarafa uzanmış çok büyük geyik boynuzları ayrıca Türbe binasının önündeki bahçede ise Arguvan’dan bir dedenin mermerden bir mezarı var. Yine türbenin bulunduğu tepenin yanlarında ve türbenin üst tarafında oldukça düzgün kesilmiş büyük taşlar var. Türbenin altında “çövher-cevher” (Teberik) alınan bir oyuk da mevcut. Köye hâkim, daha uzaktaki büyük tepelerden daha az yüksek bir tepe üzerindeki Ahı Baba Türbesi ziyaretimizi yapıp iniyoruz aşağıya. Ama buradaki evlerin yapıları belki de tüm Divriği’de olduğu gibi gerçekten incelenmeye, fotoğrafları çekilmeye, gezmeye değer evler. Ahırlar büyük, evler büyük tarihi yapılar. Bu arada sevdiğim dedelerden Erdal Ahi Dede’yi de arayarak, bak burada da bir atamızı buldum, diyorum.
Daha öncede büyülenmiştim Divriği’den. Burası bir büyük kültür/uygarlık merkezi. Her şeyinden bu belli oluyor. Sadece Darüşşifahanesi, kaleleri, camileri, çeşmeleri, konaklarıyla değil; yaşayan, hayatın tüm renkliliği çarşısında parlayan, ışıklı bir kent burası. İnsanları güleç, sevecen… Demek ki hanların, hamamların da olduğu, yakınlarından çıkan demir madeni kadar, her şeyi üretebilen önemli ustaları, bağları, bahçeleri kadar, tren istasyonu kadar başka faktörler de var Divriği’nin ünlenmesinde. Divriği Divriği yapan, Onu diğer Anadolu kentlerinden ayıran aslında kendine özgü gerçekten bir “Kültür Kenti” olmasıdır belki de. Bir zaman daha da uzun kalmak, gezmek, çok daha yakından tanımak isterim elbette bu kenti.
Bizler alış – verişlerimizi yaptıktan sonra koyuluyoruz yola.
Yolumuz Divriği’nin kendine has kültür-inanç merkezi Çamşıhı’na doğru gidiyor.
Akmeşe (Ziniski) - Seyit Baba Türbesi
Can dostlar, Çamşıhı’na varmadan, Divriği merkeze yaklaşık 20 km. uzaklıkla, yörede çok önemli bir ziyaret mekânın olduğunu söyleyince oraya doğru hareket ediyoruz. Akmeşe köyü eski ismiyle Ziniski büyük bir köy. Burada aş evinin de halka hizmet verdiği Seyit Baba Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Binanın türbe bölümünün yanında cem yapılabilen çok büyük bir salon yapılmış ve böyle bir bütünlükte, türbesiyle, cemeviyle, aşeviyle köyün ve çevre köylerin inanç hizmetlerini yerine getirebilen bir yapı bütünü oluşmuş. Cemevi içindeki camlı levhalarda Seyit Baba ile bilgiler mevcut. Ona yazılmış şiirler de var. Atatürk’ün, On İki İmamların, Hz. Hüseyin’in, Hz. Ali’nin resimleri, el işleri, uzun duvarlar boyunca rengârenk bir dünyaya bizleri götüren ve bu inanca mensup insanların iç dünyalarının zenginliğini gösteren nice nice figür, obje sizleri kucaklıyor. Tam da biz ziyaretteyken genci, yaşlısı, çocuğuyla başka insanların ziyaretleri de oluyor Seyit Baba’ya. Buraların hiç boş kalmadığını gösteren bir canlılıkla baş başa kalıyoruz. Türbeye bakan anayla bir sohbet ediyoruz. Yahya Kemal Bayar’ın da söylediği gibi, “bildiri yarışıyla” Aleviliği tarif etmek isteyen, yıllardır bıkıp usanmadan ona türlü donlar biçenlerin, sözde bazı aydınların, aslında bu konuda çok çok “sıradan” insanları dinlemelerinin gerektiğini görüyoruz. O kadar samimi, içten, yaşayan ve yaşatılan inanç-kültür bütünlüğünden konuşuyor ki insanlar, tüm gezilerim boyunca gördüğümü burada da yine görüyorum işte: çok şükür ki Hititleri araştırma yöntemlerine gerek duymadan yaşayan Alevileri ve Aleviliği/Bektaşiliği dinleyebiliyoruz.
Bu can türbedar ana, burada bir Kırmızı Dede vardı, nerede o dede, nerede o eski dedeler, onlar cem yaptıkça, Allah Allah dedikçe, içimiz titrerdi, yer göğ bir olurdu, diyor. Şimdiler de zaman zaman cemler olsa da eskiyi özleyen ve dedelerin yokluğunu dile getiren ana, kurban ve diğer hizmetleri her zaman yapacak bir görevlinin olmadığını, imkânlar ölçüsünde bu işleri yerine getirmeye çalıştıklarını, buraya derdi olup derman arayanların da uzaklardan geldiklerini söylüyorlar.
Divriği Evliyaları isimli bir de kitabı bulunan Öğretim Üyesi – Yazar Kutlu Özen’in kendi kişisel internet sitesinde ise Seyid Baba’yla ilgili şu bilgiler bulunmaktadır: …“Menkıbeye göre Seyyit Baba’nın dedeleri İran yoluyla Anadolu’ya gelirler. Bu dervişler altı tanedir. Hünkar, Kırşehir’e, Baba İlyas Amasya’ya gider. Seyyit Baba’nın dedeleri de bir müddet Tunceli (Dersim)’nde kalırlar. Bunlara o yörede Sarıoğlu Askerleri denilmektedir. Sarıoğulları Tunceli’nden göçüp Divriği’nin Ziniski köyüne gelip yerleşirler. Aynı soydan gelme Koca Leşker, Erzincan’a bağlı İliç ilçesinin Bağıştaş köyü yakınlarında şehit düşer. Türbesi, Bağıştaş istasyonu yakınlarındaki bir koruluğun içindedir. Yine menkıbelere göre Erikli köyünde yatırı bulunan Koca Saçlı ailenin en büyüğü, Seyyit Baba ortancası, Ağar köyünde yatırı bulunan Ağar Baba da en küçükleridir.”… (www.kutluozen.com)
Çamşıhı
Çamşıhı Divriği’de bir yöreye verilen isim. 8 köy ve 5 mezra barındıran, ekini bol, söğüdü bol, ozanı bol, dedesi bol çok tarihi bir kültür ve inanç merkezi.
Buranın inanç merkezi olması biraz da Hüseyin Abdal Türbesi’nin burada bulunmasıyla ilgili bir durum. Hüseyin Abdal’lı ozanlar, dedeler, âşıklar burada Arguvan gibi, Emlek yöresi gibi kendinden bahsettiren bir müzik/şiir geleneğinin gelişmesini sağlamışlar. Yüzyıllar boyunca kendi içlerinde önemli bir kültürel varlık yaratmışlar. O yüzden “Çamşıhı Yöresi Türküleri” denilen bir yapı var. Bu konuda kitaplar ve araştırmalar da yapıldı. Yöreden birçok ozan ve dedeyle söyleşi yapan birisi olarak buraya uzak birisi değilim, hatta çok da yakın bir insanım. Ama dört gün daha bu can insanlarla bu yörede bir arada olmak beni tam anlamıyla mutluluk katsayısı tavan yapmış, “mutlu/mesut” bir insan yaptı. Daha doğru hiç içki içmeden tam anlamıyla doğa/kültür/insan sarhoşu oldum, hem vallah, hem billah…
O akşam eve varınca, Gözecik Köyü’ndeki ekinleri, söğütleri, dağdan gelip köpekleri kapıp götürüp yedikleri söylenen kurtların ürkünç düşü, ailesi parçalanmış yaralı bir çocuğun kalp atışları, sohbetler, yürüyüşler, içilen çaylarla hiç yorgunluk hissetmeden geçen yoğun bir günün her türlü hissi, her birisi mücevher gibi parlayan gök kubbedeki yıldızlar altında Anadolu’da olmanın huzuruyla iyice bir güzel uyudum.
21 Temmuz 2017, Cuma
Dere dedikleri; parça parça akarken küçük su birikintileriyle küçük göletçikler oluşturan ağaçlık bir yerler ararken, Ölçekli (Palanga) yakınlarında Saadet- Yahya Bayar çifti ve çocuklarıyla piknik yapıyoruz. Derken dere kenarında tadını hiç unutamayacağım, en lezzetli yabani meyvelerden “öküz götü”nden bol bol yiyorum. Bu meyve kuşburnu ve alıç meyvelerine benzer tadıyla benzersiz bir şey.
Akşamsa çok eskiden beri tanıdığım birçok kez söyleştiğim, sazıyla, sözüyle, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ndeki yöneticiliğiyle, Alevi asimilasyonuna karşı verdiği mücadeleyle, şiirleriyle, konuşmalarıyla, cemleriyle kendinden bahsettiren Hüseyin Abdal Evlatlarından Hüseyin Gazi Metin Dede’yle Şahin Köyü’ndeki evinde uzun bir söyleşi yapıyorum. Yahya Kemal Bayar bu söyleşiyi kayıt altına alıyor.
Yine akşam eve dönünce bu kez hafızasından, sağlığından, ruh zenginliğinden, direncinden, aşkından, mutluluğundan hiçbir şey kaybetmemiş sanki yüce Hüseyin Abdal’ın ruhunu yaşatırcasına topraklarına bağlı ve bu kültürün öz bir evladı olarak, bu toprağın sesi olan Hüseyin Gazi Metin Dede’yi, eşi sevgili ana sultan’ı, Yahya Bayar’ın dedeye takılarak, Hüseyin Abdal’ın göğerttiği köseviye karşın dedenin üzümünün tutmamasına verdiği yanıtları, uçsuz bucaksız vadileriyle, oldukça yükseklerdeki Çamşıhı bölgesinin aslında zamanında nasıl da bir eşkıya yatağı olduğunu, geçen gelişimde gördüğüm gibi baharda buraların bambaşka güzel olduğunu, köyde su sorunu yaşandığını bunu tüm Anadolu’da geçerli bir sorun olurken, köylüler arasında geçen sohbetleri hep düşünüyorum.
Yine yıldızlar altında bir yürüyüş yapınca, yaşamın anlamı tadı…
Hepsi ama hepsi ruhumda canlanıyor.
Bir sonraki gün ise çok yoğun olacak gibi…
22 Temmuz Cumartesi
Bugünkü planımız ise, Hüseyin Gazi Metin Dede’nin kardeşi ve benim de çok uzun yıllardan beri tanıdığım Yahya Kemal Bayar’ın “dayı” diyerek çok sevip önemsediği Şıh Ali Metin Dede’yi ziyaret etmek ilkin.
Hayat arkadaşını daha bir ay önce kaybeden Şıh Ali Metin Dede, bizleri görünce çok ama çok seviniyor. Aslında efsanevi bir yönü olan Şıh Ali Metin Dede, Namık Kemal Zeybek’le bir zamanlar çalışan, Hac’ca gittiği için oldukça eleştirilmiş, kendine münhasır özellikleriyle bambaşka bir renkli siması Çamşıhı’nın.
Zaten biraz da aklımızda olduğu gibi, düşündüğümüz gibi, Şıh Ali Metin Dede bizimle gün boyu bir seyahati kabul ediyor. Bu kendisine de çok iyi gelecek bir şey çünkü eski dostları görecek, biraz gezmiş olacak, hoşça zaman geçirecek.
Hedefimiz ise Kangal’a varmak ve buradan Samut Baba Türbesi’ne doğru yol almak. Merkezdeki köpeğiyle, koyunuyla, çobanıyla bu ilçenin simgelerinden olan heykelinin fotoğrafını çektikten sonra, arabamız tozlu yollardan Çetinkaya’yı, güneşte parlayan bir kısmı işlevsiz tren raylarını geçe geçe ilerliyor. Çoğunlukla kıraç, engebeleri, tepeleri bol yaman bir coğrafya burası. Zaman zaman asırlık ağaçlar, yeşillikler, güzellikler… Zaman zaman bozkırın acımasız ve sevimsiz yüzü… Zaman zaman insanlar, köyler ve köylüler…
Samut Baba Türbesi Kangal’a bağlı Tekke köyünde. Türbe köyün mezarlığının altında bir sade türbe. Şimdi onarımda. Türbenin hemen yanında uzun süredir kullanılmadığı anlaşılan bir aş evi ve sohbet odası (cemevi) var. Burasıyla ilgili araştırmaları da olan yazar dostumuz Hüseyin Cılga’yı buradayken telefonla arayarak hal hatır ediyoruz.
Köyde candan insanlarla karşılaşıyoruz. Sohbetler çok tatlı. Bizlere hemen bir şeyler ikram ediyorlar. Şimdi burası İstanbul’dan gelen geçlerle dolu bir köy. Canlı, neşeli, sevimli, inanç dolu insanlar bizi karşılıyor. Köyün altında bir dere ve dere kenarında söğütler, kavaklar ve gençler.
Samut Baba’yla bir bağlantısı olduğu belli olan bir küçük göletçik ve billur gibi suyun içinde tutulması, yenilmesi kötü karşılanan balıklar… Derken bakıyorum ki kocaman bir yengeç de var burada. Bir yandan kaynayıp bir başka yanından dereye karışan bu göletçikte yılanlar da oluyormuş. Derken bir genç sazıyla geliyor, bize bir nefes söylüyor. Bir güzel sohbet ortamı doğuyor.
Köylülerle vedalaşıp bu sefer başka yollardan Minarekaya yani Leşker Köyü’ne hareket ediyoruz. Köyde Şıh Ali Metin Dede’nin burada görmek istediği insanlar var. Ben ise çok daha eskiden Şahkulu Dergahı’nda da çalışmış Medet Şahin Dede’yle, Musa Çetinkaya Dede’yle, Hamza Dede’yle tanıdığım ve Muhlis Akarsu ve dedelerin köyü olarak bildiğim bu köyü gerçekten de görmek istiyorum.
Şirzade Dede’nin hanesine daha doğrusu ocağına mihman oluyoruz. Şıh Ali Metin Dede gerçek bir âlim olan Şirzade’nin cemler yürüttüğü şimdi onun çocuklarının kapısını kapatmadığı ocak evine bizi götürüyor. İlk önce ise o anda Kütahya’da olan Halk Ozanı Sanatçı Selahattin Akarsu’yun evini de ziyaret ediyoruz. Bir inanç beldesi olan bu köyde köyün iki tepesinde de ziyaret yerleri var. Daha sonra güzel bir tesadüfle ayın gün, Gözecik’te karşılaştığımız çok bilgili, çok sevgili ozan/dede Hüsnü İyidoğan (Leşkeri)’den aynı zamanda kendi köyü olan Minarekaya ve Koca Leşker Ocağı ve söylenceler hakkında önemli bilgiler derledim.
Nice nice köyler, mezralar, tepeler aşarak tekrar Gözecik’e geliyoruz. Burada da yine Şıh Ali Metin Dede’yle çok zevkli ve renkli bir sohbet ve iyi bir söyleşi gerçekleştiriyoruz.
Gün bununla da bitmiyor. Başören Köyü’nde bir köy şenliği varmış, buraya da uzun yıllardan beri tanıdığım sevdiğim dede soylu Hüseyin Şahin’in daveti üzerine bu köye gittik. Dostlarla buluştuk, kaynaştık, dilimiz döndüğünce inancımız ve değerlerimize sahip çıkmamızla ilgili bir şeyler söyledik.
Nihayetinde yoğun ve çok verimli bir gün geçirmiş olduk.
23 Temmuz Pazar
Bugün ise; Çamşıh Hüseyin Abdal Derneği’nin düzenlediği 23. Hüseyin Abdal ve Çamşıh Türkü Festivali’ne katıldık.
CHP Ankara Milletvekili Necati Yılmaz, Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök, CHP Sivas İl Başkanı Ulaş Karasu, CHP Divriği İlçe Başkanı Hüsamettin Kırkayak’ın da bulunup konuşma yaptığı etkinlikte değerlerimizin yozlaştırılmaması gerektiği üzerine bir konuşma da ben yaptım.
Hüseyin Gazi Metin Dede’yle birlikte dönülen semahlar, İlyas Şimşek (Kulcan), Hüsnü İyidoğan (Leşkeri), Mehmet Karabudak, Ali Yalçın, Abidin Ardıç gibi sanatçı/ozanların sazlarıyla nefesleri inanç ve kültür dünyamızın zenginlini yansıtması bakımından çok önemliydi.
Katılanlar lokmalar sunuldu, Hüseyin Abdal Türbesini ziyaret eden canlar inançları gereği dualar ettiler, uzak yörelerden gelen dostlar, akrabalar buluştu.
Bir güzel etkinlik daha sona ererken, güneş yüce dağların ardına çekilirken arkada barış, kardeşlik, dostluk türkülerinin söylendiği, Alevi inancı değerlerinin hatırlatıldığı, semahların dönüldüğü çok anlamlı bir etkinlik yenisinin yapılması özlemiyle nihayetlendi.
Ben ise Avcılar Belediyesi’nin otobüsleriyle İstanbul’a hareket eden kafileye katılıp, içimde tatlı anılarla yola revan oldum.
Emeği geçen tüm dostları selamlıyoruz.
Tüm gezi boyunca bana ev sahipliği yapan Gazeteci, Divriği Gazetesi Sahibi ve Yayın Yönetmeni Yahya Kemal Bayar’a, Saadet Bayar’a ve yöredeki tüm canlara çok teşekkür ediyorum.
Balkanlar'daki Oyunlar ve Yunanistan'daki Son Durum
BALKANLAR’DA
ALEVİLER- BEKTAŞİLER ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR ve YUNANİSTAN’DAKİ SON GELİŞMELER
Ayhan Aydın
15 Temmuz 2017, Cumartesi
Bugün telefonla konuştuğum Yunanistan’daki Seyyid Ali Sultan Dergâhı Koruma Heyeti Başkanı Ahmet Karahüseyin benim aracılığımla tüm Türkiye’deki ve dünyadaki dostlara açık mesaj vererek: “mutlaka bizim yanımızda olun, 4 Ağustosta yapacağımız Seçek Kültür Etkinliklerine buyurun gelin, sizleri ağırlamak, yanımızda hissetmek istiyoruz, bizi yalnız bırakmayın, inancımız yok sayanlara karşı Seyyid Ali Sultan aşkına hep beraber yolumuza sahip çıkalım” dedi.
Bütün Balkanlar’daki (Rumeli) en önemli Alevi Bektaşi inanç merkezlerinden birisi olan Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı (Dergâhı) yüzyıllar boyunca ismini ve etkisini her zaman var etmiş, Aleviliğin-Bektaşiliğin temel sembol yapı taşlarından birisidir.
1354’lü yıllardan bugüne Rumeli Eren ve Evliyalarının, ozanların ve dede- baba, tüm inanç önderlerinin gönüllerinde silinmez bir şekilde yer eden Seyyid Ali Sultan Dergâhı, tarihler boyunca üzerindeki her türlü sorunu, baskıyı, oyunu atlatmış bugünlere gelmiş, bu büyük inanç ve kültürü yaşatabilmiştir.
Bugün de bir avuç namuslu, yürekli, inançlı, vefalı Alevi – Bektaşi önderinin öncülüğünde, Yunanistan’da 15-20 köyde varlığını sürdüren Alevi Bektaşi topluluğu “varlık- yokluk” göstergesi olarak bu ulu dergâhın kapılarını açık tutmaya çalışmaktadır.
Türk Devletinin, gerçekleri inkâr eden, Atatürkçü Cumhuriyetin temellerine dinamit koyan gerici zihniyetlerin devamı olan bugünkü iktidarı, adım adım, planlı- programlı tertipleriyle bu sefer de tüm Balkanlar’daki, bu arada Yunanistan’daki Alevi Bektaşi varlığı asimilasyonla yok etmek istemektedir.
Taa Muaviye’den bu yana, Tayyip Erdoğan’a kadar, dini kendilerine kalkan yapan, dini değerleri siyasete alet eden bir zihniyet Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine karanlık bir bulut gibi çökmüş, onun hem iç hem dış politikasını belirler olmuştur.
Diyanet İşleri Teşkilatı, Hanefi (Sünni) İslam İnancı’nın misyonerliğini yapan, Anadolu’ya ve Balkanlar’a özgü “Hoşgörülü İslam Anlayışı”nı yok edip, Arap – Vahabi anlayışını hâkim kılınması için elinden gelini yapmıştır – yapmaktadır.
Türkiye’de Alevi Bektaşi varlığını inkâr eden Diyanet İşleri Teşkilatı, kendi varlığının tartışılır olacağından korkuyor olacak ki, Türkiye’nin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanlarına neredeyse talimatlar vererek, siyaseti yönlendirip, bu konuda, kendi söylediklerini dayatma konusunda birçok örnek tutum sergilemiştir. Bir keresinde “Cemevleri Bizim Kırmızı Çizgimizdir” diyerek, cemevi gerçeğini inkâr edip, konuyla ilgili “bilirkişi” yerine koyulduğu tüm mahkeme kararlarında her zaman Aleviliği, Alevi değerlerini, cemi, dedeyi, cemevini inkâr eden, yok sayan, tehlike gibi gösteren kararlara imza atmıştır.
Türk Dış İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak çalışan TİKA isimli devletin resmi kuruluşu, Balkanlar ve başka ülkelerde Türk kültür unsurları için, bazı güzel çalışmalara imza atsa da, Diyanet İşleri Teşkilatı’yla da işbirliği içinde, zaman zaman onunla yarışır bir vaziyette yurt dışı Türk topluluklarının inanç ve kültür dünyalarını etkileyen, yönlendiren, biçimlendiren bir takım çabalar içine girmiştir.
Balkanlar’da ise TİKA daha başka misyonlar üstlenmiş, değil Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP’nin ve Diyanet İşleri Teşkilatı’nın programları çerçevesinde özellikle de Alevi Bektaşi varlığına el atmış, Türkiye ve Avrupa’da Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarının görüşlerini hiçe sayarak “Hanefi Sünni –AKP Programı – Diyanet” ekseninde Alevi Bektaşi inanç merkezlerinin yapısına müdahale ederek birtakım çalışmalar yapmıştır ve buna devam etmektedir.
Balkanlar’da Romanya’dan başlayarak bu çabalarla Sarı Saltuk üzerinden, Alevi Bektaşi kimliğini “Sünni – Türk” temelli olmak üzere yeniden inşa etme gayretleri büyük bir hızla devam etmektedir.
Bir uzun yazının konusu olmak üzere; Balkanlar’da bugün, AKP eliyle Diyanet İşleri Teşkilatı’nın da, TİKA’nın desteğiyle, Alevi Bektaşi varlığı geleneksel yapısından koparılıp, yaklaşık 700 yıllık geçmişi inkâr edilip yok sayılarak, sistemli bir şekilde içi boşaltılıp, Sünni – Hanefi ekseninde eritilmiş bir yapı oluşturulmaktadır.
Türkiye’den kimi ilahiyatçı, akademisyen, yazar tayfasının da şu veya bu şekilde destek verdiği, şekillendirdiği bu tertip sonuçlar vermeye başlamıştır. En son hazırlanan “Sarı Saltuk” kitaplarında Sarı Saltuk “namazında – orucunda” bir “Sünni Türk Büyüğü” şeklinde lanse edilmiştir.
Bu tertip tüm hızıyla Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Bosna – Hersek’de de devam etmektedir.
Devamını oku: Balkanlar'daki Oyunlar ve Yunanistan'daki Son Durum
GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI
GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ
ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI
Ayhan Aydın
Araştırmacı Yazar
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Türkiye’de profesyonel olarak ve bir istisna olmak üzere bünyelerinde yirmi yıldan uzun bir süre çalıştığım Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarıyla ilgili, yazarlığımın verileriyle oluşmuş, içerden bu kurumlara bir bakış denemesi, sorunları dile getirme amacı taşıyan bu bildiri metni tümüyle kişisel gözlem ve eleştirilemden oluşan bir yazıdır. Somut çözümler ve analizler içermeyen, Avrupa ve diğer ülkeleri kapsamayan yazımda Balkanlar’da yaşayan Alevi Bektaşi dünyasına ve yaşanan sorunlara da kısmen değinilmiştir.
Anahtar Sözcükler: dernek, vakıf, kurum, cemevleri, Alevi, Bektaşi, Balkanlar, dedeler, babalar, gençler, ocak, tekke, dergâh, akademisyenler, Hacı Bektaş
Bir inanç ve kültür bütünlüğü olan Alevilik ve ona bağlı olarak özellikle Balkanlar’da kurumsallaşmış bir tarikat (yol) sistemi olan Bektaşilik; doğal bütünlüğü ile bugüne kadar kendi içinde cem, Müsahiplik, ocak, dergâh, tekke, dede, baba, gibi yapılarla iç örgütlenmesini zaten yüzyıllar öncesinde kurmuş bir inanç temelli öğreti, kültürel yapıdır.
Aleviliğin Bektaşiliğin inanç önderleri olan dede ve babaların sayesinde bu inançtan insanlar; bizatihi onların kendi evlerinden başlamak üzere sık sık bir araya gelen; başta ocak ve tekkelerde, dergâhlardaki birliktelikleriyle ortak karar alma, uygulama ve buralarda buluşmaları konusunda zaten büyük bir tecrübeye sahiptirler. Anadolu’da cemevi olarak da isimlendirilen, ismi böyle bilinen en eski “ilk cemevi” zaten 750 yıl önceye dayanan Malatya Arapkir Onar Köyü’ndeki Onar Baba Cemevi halen ayaktadır ve hizmet vermektedir. Daha Hacı Bektaş Veli’nin yaşamında yapısal olarak var olmaya başlayan yani 700 yıl öncesine dayanan Nevşehir Hacı Bektaş İlçesi’ndeki Hacı Bektaş Tekkesi gibi binlerce örnekle sabit olduğu gibi Alevilerin ve Bektaşilerin başta Anadolu ve Balkanlar olmak üzere yayıldıkları tüm coğrafyalarda inanç ve ibadet kurumları, mevcuttu ve halen de bu tarihi yapılar ayaktadır.
Yüzyıllar boyunca her türlü zorluğa, baskıya rağmen inanç-ibadet- kültür yapılarını muhafaza edip kırsalda yaşatan Aleviler – Bektaşiler; Şehirleşme (kentleşme) sürecinde; uzun tarihsel ve sosyolojik gelişmeler sonucunda hem yaşamlarında, hem de buna bağlı olarak mekân-kişi- kurum yapılarında büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmişlerdir.
Şekil olarak yine Cumhuriyet döneminde de birçok dernek kuran hatta bir zaman partileşen Alevilerin Bektaşilerin son otuz yıllık örgütlenme mücadelesi başlı başına yakın dönem tarihine örnek bir yeniden yapılanma öyküsünü barındırır.
Tümüyle otuz yılını çok yakından gözlemlediğim, Türkiye’de bir ilk olmak üzere yirmi yıla yakın bir süre profesyonel olarak da çalıştığım, içinde bulunduğum ve tüm yaşadıklarımdan yola çıkarak, gözlemlerimde objektifliği korumaya çalışan bir gazeteci ve araştırmacı olarak bu kurumlarla ilgili bazı hususları belirtmek zamanın geldiğine kanaat getirdim.
Her toplumsal kesim, inanç temelli kültürel gurupta mevcut olduğu gibi ve uzun tarihsel, sosyolojik nedenlerle, farklı coğrafyaların, farklı kültürlerin etkisiyle yöresellikle beslenen gelenek farklılıkları gibi sayısız nedenlerin de katkısıyla; Alevilerin Bektaşilerin de tek tip, homojen bir yapıda olmamaları kurumsallaşmada da bazı problemleri beraberinde getirmiştir. Aleviliği-Bektaşiliği yorumlama, Alevilik Bektaşilik konusunda sorunların çözümünde izlenen yol ve yöntemler, devlet ve siyasi sistemlere bakış gibi konularda, Alevilik Bektaşilik konusunda son otuz yılda kurulan kurum ve kuruluşların aralarında ciddi görüş ayrılıklarının olduğunu söylemek gerekmektedir. Bu bir ölçüde doğal karşılansa bile, Alevilik Bektaşilik’le ilgili her manada işleri güçleştiren bir faktördür.
Farklı isimlerle, farklı coğrafyalarda, çok doğal olarak farklı sosyal-ekonomik-siyasi yapı ve görüşler içinde olsalar da, büyük oranda birçok konuda birbirine benzeşen geniş Alevi Bektaşi kesimlerin ortak taleplerinden birisinin de; hiç durmaksızın, neden tüm Alevi Bektaşi dernekleri, vakıfları, cemevleri bir araya gelmiyorlar, sorusuyla açığa çıktığı gibi, çok parçalılıktan kurtulma özleminin olduğunu söylemeliyiz.
Bir diğer önemli husus ise; son otuz yılda yapılan veya başka binalar düzenlenerek oluşturulan yaklaşık iki bin cemevinin büyük güçlükler aşılarak yapılmasına rağmen ihtiyaçlara yanıt veremedikleri, beklentileri karşılayamadıkları, aralarında bir bütünlük, eşgüdüm olmadığı yönündeki eleştirilerdir.
Bir hak gaspının önlenmesi, “din ve vicdan hürriyeti”, inanç özgürlüğü, Türkiye’de ve dünyada yaşanan hızlı değişmelerle birlikte Sünni kuşatma altında kentlerde kendi kimliğini duyurma, devletin tek yanlı tutumu ve bazı açık Sünni görüşü benimseyen mezhepçi yaklaşımlarına karşı, yalnızlıklarından kurtulmak ve özgür bireyler olduklarını yani bir ölçü de artık bu ülkede kendilerinin de var olduklarını haykırma ve “atalarından aldıklarını” yaşatma konusunda kararlılığın bir simgesine dönüşen ve sayılarının 600 olduğu söylenen, Alevi Bektaşi kurumlarının ve bunlarla bir bütün olan yaklaşık 2000 mevcuduyla, cemevlerinin halkın beklentilerine yanıt veremedikleri görülmektedir.
Peki, neden Alevi Bektaşi kurumları ve bu kurumların başında bulunanlar halkın taleplerinin yerine getiremiyor ve asıl işlevlerini yapamıyorlar? Bununla ilgili görüş, düşence ve gözlemlerimi şimdi paylaşmak istiyorum…
Devamını oku: GÜNÜMÜZ ALEVİ - BEKTAŞİ KURUMLARININ ÇIKMAZLARI VE YÖNETİCİLERİNİN BAZI AÇMAZLARI
PROF. DR. ALİ YAMAN'LA SÖYLEŞİ
PROF. DR. ALİ YAMAN
(İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ)
Aynı zamanda; toplumumuzun gül yüzlü simalarından, Aleviliğin son kırk yılında önemli emekleri ve hizmetleri olan, bir dede olmasının ötesinde bir kanaat önderi olarak, bir yazar olarak gönüllerde taht kuran çok sevgili Mehmet Yaman Dedemizin de oğlu Ali Yaman.
İlk gençlik yıllarından itibaren Alevilik çalışmaları içinde olan Ali Yaman, akademik kariyerinde geçtiğimiz yıllarda profesör olmuştur. Kendisini canı gönülden kutluyor, tebrik ediyoruz.
Akademisyenlerle Söyleşiler çalışmamızın içinde bir eksikliğimizi daha gidererek, Prof. Dr. Ali Yaman’ın görüş ve düşüncelerini derlemeye çalışacağız.
Bu konudaki en büyük handikabımız ise; Prof. Dr. Ali Yaman’la konuşacak çok şeyimiz olmasıdır. Kendisiyle aslında birçok konuda, birçok söyleşi yapmamız gerekiyor.
Ben ise bu söyleşide biraz da eleştirisel bir yaklaşım tarzıyla, Alevilik Nedir, Alevilik’le ilgili neler yapıldı? Demenin ötesinde bizler neler yapamadık, aslında neler yapmalıydık? Sorularının yanıtını almak istiyorum.
Şimdiden bin muhabbetlerimle…
AYHAN AYDIN
Devlet ve Alevi Kurumları Neleri Yapamadılar?
Çok sevgili Hocam; Sizin de Alevilik’le ilgili çalışmalarda yapılmayanları – yapılamayanları dile getirip bu konuda çeşitli eleştirileri sık sık dile getirdiğinizi çok iyi biliyorum.
Bunu iki başlık altında özetleyebilir- yanıtlayabilirsiniz: Alevilerin, Alevi kimliklerinden dolayı uğradıkları haksızlıkların ortadan kaldırılması, haklarını elde etmeleri konusunda,
Şimdi öncelikle teşekkür ediyorum bu güzel söyleşiler dizisi için. Bu tabii ki çok kapsamlı bir konu fakat burada ana hatlarıyla yanıtlamaya çalışacağım.
Şimdi Alevilik meselesi dediğimizde yüzyıllara dayanan bir meseleden bahsediyoruz. Geçmişten bugüne Alevi kimliğinin bir sorun olarak görülmesinin arkasında nasıl bir tarihsel arka plan bulunmaktadır, bunun doğru bir şekilde anlaşılması büyük önem arz etmektedir. İfade etmek gerekir ki, farklı şekiller altında da olsa Selçuklu’dan Osmanlı’ya oradan da Cumhuriyet dönemine uzanan ve yüzyıllara dayanan bir Sünni mezhepçi İslam anlayışının varlığından söz edebiliriz.
Genel olarak söyleyebiliriz ki Sünni İslam’ı benimseyen bu siyasi yapılar, din eğitimi ve din hizmetlerinden başta olmak üzere, din-devlet ve devlet-toplum ilişkilerini mezhepçi bir anlayış üzerine oturtmuşlar, bunun dışında kalan ve Anadolu, Balkanlar ve çevresi bölgelerde büyük kitlelerden oluşan Alevilere yönelik de baskıcı, dışlayıcı politikalar uygulamışlardır. Yüzyılların alışkanlığı ve gelenekselleşmiş din politikaları “laiklik” adı altında bile Cumhuriyet döneminde sürdürülmüş, dini alan bütünüyle Sünnilik üzerinden örgütlenmeye çalışıldığı gibi, Sünni ilahiyat eğitimi almış sünni öğretmenlerin yürüttüğü müfredatı Sünnilik esasına dayalı zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri, Alevi köylerine yaptırılan camiler, 1990’lardan itibaren kentlerde sayıları giderek artan Cem evlerine yasal bir statü tanınmaması ve Sünniliğe dayalı örgütlenmesiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütün yurttaşların da vergileriyle finanse edilmesi gibi Alevi kimliğinin inkârını öngören bir devletçi Sünni anlayış yürütülmüştür.
Aleviliğe yönelik dışlayıcı siyasetin kullandığı iki temel argüman bulunmaktadır ki, bunları siyasi ve dini gerekçeler olarak genelleyebiliriz. Siyasi gerekçe Babai Ayaklanması’ndan, Şeyh Bedreddin Olayına, Osmanlı-Safevi zıtlaşmasına, Sağ-sol kutuplaşmasında solcu kimliğe kadar Aleviliğin muhalif karakteri, iktidarlar tarafından bu dışlayıcılıkta her daim kullanılan en önemli argümanlardandır. Örneğin Osmanlı’nın kurucuları, ağırlıklı olarak Türkmenler olmalarına karşın, Osmanlı-Safevi çatışmasında Acem İran’ı destekleyen düşmanlar (Kızılbaşlar?) olarak siyasi/dini fetvalarla ötekileştirilirken, Sağ-sol olayları sırasında da komünistler olarak damgalanmışlardır. Dini gerekçe ise Alevilerin inanç ve geleneklerinin sapkınlaştırılması ve şeytanlaştırılması üzerine kurulmuştur. Şia ve Sünni anlayış arasında, karşılıklı suçlamalarla da bezenen mezhepçi mücadelenin faturası bir şekilde Alevilere kesilmiştir. Aleviler yüzyıllara dayanan psikolojik mücadele yöntemlerinin de devreye sokulduğu iftiralara maruz bırakılmışlardır. Bunun en belirgin ifadesi olarak din adamlarının fetvalarına dayanan mumsöndü iftiraları verilebilir. Böylece inançları anlamında da Aleviler ötekileştirilmiş, gizlenmeye veya asimilasyona mecbur bırakılmışlardır. Bu yapılırken de dini anlamda meşrulaştırmak için din adamlarının fetvaları ve söylemleri ile Sünni halk Alevi toplumuna karşı yanlış bilgilendirilmişlerdir.
Şahkulu ALEVİ BİLGİ MERKEZİ AÇILIYOR
Şahkulu ALEVİ BİLGİ MERKEZİ
15 Haziran Perşembe günü açılıyor!
10 binin üzerinde kitabı, on binlerce fotoğrafı, iki bine yakın görseli kapsayan kayıt, taranmış yüzlerce tarihi belge bulunan Şahkulu ALEVİ BİLGİ MERKEZİ 15 Haziran Perşembe günü saat 13:00’de, 2. Alevi Kitap Fuarı ile birlikte açılıyor.
Şahkulu Alevi Bilgi Merkezi’nin kuruluş amacı ve uygulamaları şöyledir:
Şahkulu Alevi Bilgi Merkezi, Alevi inancı ve kültürü ile ilgili her türlü bilgi, belge ve kaynakları derleyerek kapsamlı bir araştırma ve üretim ortamı yaratmayı amaçlayan, “ihtisas alanı Alevilik” olan bilgi ve belge merkezidir.
Şahkulu Alevi Bilgi Merkezi, bilimsel metotların öncülüğünde Alevilikle ilgili toplumsal ve kültürel bir bellek oluşturarak “Alevi İnanç ve Kültür Mirası”nı geleceğe aktararak toplumsal fayda üretmeyi hedefler.
Şahkulu Alevi Bilgi Merkezi, Alevilik ve Aleviler hakkında üretilmiş kitapları, tezleri, raporları, sempozyum ve çalıştay kitaplarını, kitap dışı belgeleri ve süreli yayınları, dijital ortamda üretilen e-kitap, e-dergi makaleleri, ses kayıtlarını, müzik kayıtlarını, filmleri, belgeselleri, DVD’leri, afişleri, posterleri, haritaları bağış ve satın alma yoluyla koleksiyonuna katar.
Koleksiyon kütüphanecilik biliminin uluslararası standartlarına bağlı kalarak uzman kütüphaneciler tarafından işlem görerek sınıflanır.
Koleksiyondaki materyalleri profesyonel kütüphane otomasyon programı aracılığı ile internet üzerinden araştırmacıların bibliyografik taramasına sunar.
Alevilikle ilgili yayın yapan yayınevleri, STK’lar, kamu kurumları ve akademik kurumlarla, kütüphane, arşiv, bilgi belge merkezleri ve bireysel koleksiyoncularla işbirliği ve paydaşlık yapar.
Kütüphanecilik, Arşivcilik, İlahiyat, Tarih, Sosyoloji, Edebiyat, Dilbilim, Siyaset Bilim, Teoloji, Felsefe vb. disiplinlerle iç içe işbirliği halinde yakın çalışır.
Fikri mülkiyet, telif hakları ve bilgi bilim etiğine bağlı kalarak gerekli yasal izinleri alınan ve yayınlanma serbestliği olan basılı ve görsel malzemeyi derleyerek elektronik ortamda “Açık Erişim” olarak hizmete sunar.
Kütüphane koleksiyonu ödünç verilmez.
Akademik kütüphaneler arasında uygulanan kaynak paylaşımı kütüphaneler arası ödünç alma-verme (ILL Sistemi ile), ilgili kurumlarla özel protokoller yaparak kaynak paylaşımı yapılabilir.
Şahkulu Alevi Bilgi Merkezi; araştırmacı, gazeteci, akademisyen, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin kullanımına açıktır.
Şahkulu Alevi Bilgi ve Belge Merkezi haftanın her günü 10:00 – 18:00 arası açık olacaktır.
Geniş bilgi için:
(0216) 368 55 25 veya 05322418774
Adres: Merdivenköy Mah. Ayışığı Sokak. No: 7 Kadıköy / İstanbul
www.sahkulu.org
E-Mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
ve Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
facebook.com/SahkuluSultan
Şahkulu 2. Alevi Kitap Fuarı
2. ALEVİ KİTAP FUARI SÖYLEŞİ PROGRAMI!
15 Haziran Perşembe, 13:00, Açılış
15 Haziran Perşembe,14:00, Söyleşi-Dinleti, Dertli Divani
15 Haziran Perşembe,14:40, Söyleşi-İmza, Prof. Ali Yaman, Alevlik ve Kızılbaşlık Tarihi
15 Haziran Perşembe,15:20, Söyleşi-İmza, Doç. Dr. Şükrü Arslan, Sosyolojik Açıdan Alevi Gerçeği
15 Haziran Perşembe,16:00, Söyleşi-İmza, Nurdan Arca, Şeyh Bedrettin: Uzun İnce Bir Yolda
15 Haziran Perşembe,16:40, Söyleşi-İmza, Esat Korkmaz, Alevilikte Ölümsüzlük Felsefesi
15 Haziran Perşembe,17:20, Söyleşi-İmza, Gülağ Öz, Alevilerin Anadoluya Gelişi ve Süreç
15 Haziran Perşembe,18:00, Söyleşi-İmza, Adil Ali Atalay, Okumanın Erdemi
15 Haziran Perşembe,18:40, Söyleşi-İmza, Hamza Aksüt, Belgelerle Pir Sultan
15 Haziran Perşembe,19:30, Panel, Aleviler, sorunlar ve çözümler: Cemal Coşkun (Yöneten), Lütfi Kaleli, Yavuz Top, Aynur Haşhaş
*
16 Haziran Cuma, 12:00, Söyleşi-İmza, Şah Hüseyin Şahi, Kerbela
16 Haziran Cuma, 12:40, Söyleşi-İmza, Veysel Kaymak, Aşık Veysel
16 Haziran Cuma, 13:20, Söyleşi-İmza, Ali Aksüt Her Yönüyle, Tahtacılar
16 Haziran Cuma, 14:00, Söyleşi-İmza, Ahmet Koçak, Aleviler ve Yayın Dünyası
16 Haziran Cuma, 14:40, Söyleşi-İmza, Aydın Tonga, Muaviye ve İslam
16 Haziran Cuma, 15:20, Söyleşi-İmza, İhsan Eliaçık, Sosyal İslam, Oruç ve Direniş
16 Haziran Cuma, 16:00, Söyleşi-İmza, Yrd. Doç.Mehmet Ersal, Bilim mi, Don Biçmek mi? Alevilik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme
16 Haziran Cuma, 16:40, Söyleşi-İmza, Süleyman Zaman, Aleviliğin Düşünsel Boyutu
16 Haziran Cuma, 17:20, Söyleşi-İmza, Rıza Oylum, Romanlarda (Edebiyatta)Şah İsmail Nasıl Yer Alıyor?
16 Haziran Cuma, 18:00, Söyleşi-İmza, Ali Kaya, Dersim Tarihi ve Aleviler
*
17 Haziran Cumartesi, 12:00, Söyleşi-İmza, Ali Aktaş, Anadolu'da Alevi Toplulukları
17 Haziran Cumartesi, 12:40, Söyleşi-İmza, Mahir Polat, Alevi Ritüelleri Değerlendirmesi
17 Haziran Cumartesi, 13:20, Söyleşi-İmza, Nezahat-Kazım Gündoğdu, Dersim Tertelesi ve Kayıp Kızları
17 Haziran Cumartesi, 14:20, Söyleşi-İmza, Mustafa Cemil Kılıç, Sorularla Alevilik
17 Haziran Cumartesi, 15:00, Söyleşi-İmza, Rıza Zelyut, Atatürk ve Dergahların Kapatılması
17 Haziran Cumartesi, 15:40, Söyleşi-İmza, Doç. Fahri Maden, Girit Bektaşileri
17 Haziran Cumartesi, 16:20, Söyleşi-İmza, Necdet Saraç, Yavuz'un Aklı ve İdris-i Bitlisi
17 Haziran Cumartesi, 17:00, Söyleşi-İmza, Piri Er, Anadolu Aleviliğinde Ocak Sistemi
17 Haziran Cumartesi, 17:40, Söyleşi-İmza, Dursun Gümüşoğlu, Bektaşilik
*
18 Haziran Pazar, 12:00, Söyleşi, Mehmet Çamur, Şahkulu'nda Dün ve Bugün
18 Haziran Pazar,12:40, Söyleşi-İmza, Murtaza Demir, Ateş-i aşk, Sivas Katliamının Gerçek Hikayesi
18 Haziran Pazar,13:20, İmza, Sabahat Akkiraz
18 Haziran Pazar, 14:00, Söyleşi-İmza, Miyase İlknur, Alevilik Bektaşilik Mizah
18 Haziran Pazar, 14:40, Söyleşi-İmza, Yücel Top, Alevilik Bektaşilik Mizah
18 Haziran Pazar, 15:20, Söyleşi-İmza, Kemal Bülbül, Halac-ı Mansur
18 Haziran Pazar,16:00, Söyleşi-İmza, Dr. Bülent Akın, Şah İsmail'in Anayurdu Diyarbakır
18 Haziran Pazar,16:40, Söyleşi-İmza, Erdoğan Aydın, Kimlik Mücadelesinde Alevilik
18 Haziran Pazar,17:20, Söyleşi-İmza, Ulaş Özdemir, Kimlik, Ritüel, Müzik İcrası Bağlamında Zakirlik
18 Haziran Pazar,18:00, Söyleşi-İmza, Ayhan Aydın, Anadolu ve Rumeli'de Bektaşilik
* * *
Alevi Kitap Fuarı 15 Haziran’da açılıyor!
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de ilk kez yapılan “Alevi Kitap Fuarı”nın ikincisi bu yıl 15 Haziran Perşembe günü saat 13:00’de kapılarını kitapseverlere açacak. Aynı gün 12 bin kitabın, yüzlerce görselin ve süreli yayının bulunduğu “Şahkulu Alevi Bilgi Merkezi” de Alevilik ve Bektaşilik ile ilgili olarak araştırma yapan, yapmak isteyen kişilere hizmet vermeye başlayacak.
15-18 Haziran tarihleri arasında dört gün sürecek ve her gün 11:00 ile 21:00 arası açık olacak olan ve “Alevilik ve Aleviler temalı” binlerce kitabın yer alacağı “Şahkulu 2. Alevi Kitap Fuarı” İstanbul Göztepe Merdivenköy’deki 700 yıllık Şahkulu Sultan Dergahı’nın 8 dönümlük bahçesinde yapılacak. Fuara 50’ye yakın yayınevinin yanı sıra, 40’ın üzerinde yazar ve araştırmacı da söyleşilerle katılacak. Birçok Alevi kurumunun da kendi yayınları yer alacağı fuarda, imza günleri, söyleşiler ve dinletiler yapılacak.
15 Haziran Perşembe günü saat 13:00’de Açılış Töreni ile kapılarını kitapseverlere açacak olan 2. Alevi Kitap Fuarı’nın açılış konuşmalarından birini 90 yaşına rağmen üretmeye ve Türkiye’nin aydınlanmasına katkı sunmaya devam eden yazar, gazeteci ve eski milletvekili Yusuf Ziya Bahadınlı yapacak.
Fuarda fotoğrafçı Vacit Arman’ın “Tekamül” adlı fotoğraf sergisi de yer alacak.
Fuara katılacak yazarlar, araştırmacılar, yayınevleri ve kuruluşlar şunlardır:
YAZARLAR VE ARAŞTIRMACILAR
Adil Ali Atalay, Ahmet Koçak, Ali Aksüt, Ali Aktaş, Ali Kaya, Prof. Ali Yaman, Aydın Tonga, Ayhan Aydın, Aynur Haşhaş, Dr. Bülent Akın, Dertli Divani, Dursun Gümüşoğlu, Erdoğan Aydın, Esat Korkmaz, Doç. Fahri Maden, Gülağ Öz, Hamza Aksüt, İhsan Eliaçık, Kazım Gündoğan, Kemal Bülbül, Lütfi Kaleli, Mahir Polat, Mehmet Çamur, Yrd. Doç. Mehmet Ersal, Miyase İlknur, Mustafa Cemil Kılıç, Murtaza Demir, Necdet Saraç, Nezahat Gündoğan, Nurdan Arca, Piri Er, Rıza Oylum, Rıza Zelyut, Sabahat Akkiraz, Süleyman Zaman, Şah Hüseyin Şahin, Doç. Dr. Şükrü Arslan, Ulaş Özdemir, Veysel Kaymak, Yavuz Top, Yusuf Ziya Bahadınlı, Yücel Top
YAYINEVLERİ
4 Kapı 40 Makam, Alev, Alfa, Anahtar, Ardıç, Asi, Ayrıntı, Barış, Belge, Berfin, Can, Can (Ali Adil Atay), Cem, Cumhuriyet Kitap, Çerçeve, Çivi Yazıları, Demos, Der, Derin, Dersim Yayınları, Destek, Doğu Kütüphanesi, Everest, Evrensel, H, İletişim, İştirak, Kalkedon, Kapı, Karahan, Kaynak, Kırmızı Kedi, Kripto, LA, Literatur, Notabene, Özgür, Pencere, Rebeze, Revak, Sarissa, Serçeşme, Siyah Beyaz, Sınır Ötesi, Su, Ulak, Ürün, Tarih Vakfı, Tekin, Yazılama, Yol, Yurt.
KURULUŞLAR
Alevi Bektaşi Enstitüsü, Alevi Dernekleri Federasyonu, Erikli Baba Degahı, Garip Dede Dergahı, Karacahmet Dergahı, Sarıgazi Cemevi, Şahkulu Sultan Dergahı.
*
Fuar hakkında daha geniş bilgi için: (0216) 368 55 25 veya 05322418774
Fuar Adresi: Merdivenköy Mah. Ayışığı Sokak. No: 7 Kadıköy / İstanbul
www.sahkulu.org / facebook.com/SahkuluSultan
E-Mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
ve Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Diğer Makaleler...
- Ezeli Doğanay'ın Ayhan Aydın'a Soruları: İkinci Bölüm
- Ezeli Doğanay'ın Ayhan Aydın'a Soruları: Birinci Bölüm
- Alevi Bektaşi Etkinliklerine Dair Bazı Sorunlar- Sorular...
- Muzaffer Bal'la Şiran'da Alevilik Üzerine...
- ŞAHKULU KİTAP FUARI
- YRD. DOÇ. DR. MEHMET ERSAL'la Söyleşi
- ÂŞIK KADİR TÜRK’le Söyleşi
- Ozanların Dostluk Yolunda İlerleyen: NECLA YILDIRIM’la Söyleşi
- Ozan HÜSEYİN ERDOĞAN’la Söyleşi
- Dedeler ve Bazı Sorular…