ALİ EKBER ÇİÇEK'LE UZUN BİR SÖYLEŞİ
YOLU GURBETE DÜŞENLERİN SIRDAŞI
BU DÜNYADAN BİR ALİ EKBER ÇİÇEK GEÇTİ...
Yolu Gurbete Düşenlerin Yoldaşı / Dostu
ALİ EKBER ÇİÇEK’le
(SON / EN UZUN) SÖYLEŞİ
AYHAN AYDIN
5 Aralık 2005, Balıkesir
Tekirdağ merkezden ayrılırken şimdi gidecek çok önemli bir hedefim var. Hedef Türk halk müziğinin ve Alevi deyişlerinin büyük usta yorumcusu Ali Ekber Çiçek’e kavuşmak için Balıkesir’e gitmek.
İçimde gerçek anlamıyla bambaşka duygular uyanarak büyük ustaya doğru yola koyuluyorum. Bu yola koyuluş denizlerin denizlere kavuşması gibi bir şey. Yüreğimdeki binlerce deyiş ve türküyle yolları geçiyorum. İçin için ağlıyorum, için için yüreğim burkuluyor. Biliyorum ki o şimdi hasta yatağında yatarken, başındaki sazına bakarken belki hüzünle bakıyor çevreye. Ben de Çanakkale’ye, Çanakkale Boğazına giderken Gelibolu’yu kat ederken bir yandan da yine erenlerin uğultularıyla çınlayan kulağımda aynı zamanda Ali Ekber Çiçek’in sesiyle dolan ruhum da duygu patlamaları yaşıyorum.
Evet burasını da fazla gezmemiştim, burayı da çok iyi bilmiyorum diyorum kendi kendime. Horasan/Rum Erenleri Balkanlar’a ilkin buralardan geçmemiş miydiler?
Balkanlar ilkin buradan geçen alp erenlerin sayesinde feth’edilmemiş miydi? Evronos Paşalar, Seyyid Ali Sultanlar, Ece Sultanlar bu boğazı geçip, kaleleri ve gönülleri fethederek ilerlememiş miydiler? Onların ayaklarını bastıkları topraklardan geçerken gerçekten ama gerçekten içim titredi, bir başka hüzün ve coşku sardı beni.
Bir büyük dosta, bir büyük ustaya gidiş vardı serde. Bir büyük yürekle bulaşma vardı.
Ne mutluluk verici bir duygu. Beni eşiyle bekler buldum evinin yakınlarında. Oldukça zayıflamış olan yüzünün üstündeki zaten her zaman çekingen bakan gözlerinde sevinç kıvılcımlarını yakalamıştım ya, ne gam. Gerisi boş. Yaşam vardı, bu gözlerde, hayat halen delicesine fışkırıyordu.
Zeytin ağaçları arasında yol alıp evine doğru ilerlerken imanım diyordu, canım diyordu. Bağlamanın büyük ustası, büyük bir yürekle yan yanaydım, baş başaydım artık. Ne olursa konuşabilecektim. Kendisinin de diyeceği çok şeyi varmış ki eve girer girmez sohbete başladık. Rahat olmasını rica ettim, kendisini nasıl rahat hissediyorsa öyle davranmasını, öyle giyinmesini istedim. Her tarafı resimlerle süslü duvarlarından ışık yayılan evinde, şöminesinden çıkan odun ateşinin önünde Anadolu’nun büyülü sandığını açtı büyük usta. Saza sevdalanmasını, ödediği bedelleri, hayatın sırtına bindirdiği yükleri ve onulmaz sevdayla bağlı olduğu sanatını, sazını, müziğini, TRT.’sini, Anadolu insanını bir bir anlattı.
Yine şöminenin önünde ölümsüz sesiyle bağlamasına sarılarak “haydar haydarı” çaldı bana.
6 Aralık 2005
Ertesi gün ise daha sabah kahvaltısında başladı sohbet, söyleşi.
Yüzlerce siyah beyaz fotoğrafta anılar canlandı arka arkaya.
O haliyle kamerama aldım, görüntülerini yani tüm doğallığıyla.
Aslında gerçekten de hayli söyleyecek derdi vardı, hayli sitemi vardı.
Ali Ekber Çiçek fazla konuşmaz, bu işlere pek girmek istemez, pek de bir şeyi takip etmiyor diye söylenirdi.
Ama o çok şeyi bilenlerden de çok şey biliyor, birçok şeyi de gerçeğiyle görüyordu.
Kendini akıllı sanan cahiller yanında kamil insanların sessiz kalıp çok konuşmamaları ne da yanlış yorumlanır ülkemizde.
Ali Ekber Çiçek dünya hakkında, Türkiye hakkında, Aleviler hakkında gerçekten de düşünen bir değerimizdi.
Olup biteni çok iyi takip ediyor, olumludan, insandan yana güzel gelişmeler karşısında çok seviniyordu.
Sadece son söyleşimizde değil, kendisiyle görüşmelerimizde edindiğim izlenime göre son derece duygusal bir yapısı olan Ali Ekber Çiçek, nadandan incinen, derin ve çok büyük bir ruha sahipti.
Üç dört saatlik söyleşi ve sohbetimizden sonra hep birlikte Tahtakuşlar Köyü’ne hareket ettik. Bizleri Ali Beykudar ve ailesi karşıladı. Bizlerle çok yakından ilgilenen Beykudar Ailesi’nin Ali Ekber Çiçek’i çok sevdikleri anlaşılıyordu. Sadece onlar mı? Tüm yöre insanı onu bağrına basmıştı. Kendilerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri büyük ustaya benzer bir şekilde bağlanan Tahtacılar Ali Ekber Çiçek’i ve eşi Can Hanım’ı yalnız bırakmıyorlardı. Daha sonra hep birlikte geri döndük.
Ben İstanbul’a hareket ederken bir yanımı da orada bırakıp giderken bir büyük ruhun varlığıyla onurlanan Balıkesir’in, Tahtakuşlar’ın ölümsüz ışıklara bezendiğini hissediyordum.
Ankara'da Tarihi Buluşma
ANKARA'DA TARİHİ BULUŞMA
Yunanistan Seyyid Ali Sultan Dergahı'nda önceki sene gün yüzüne çıktığı gibi, yüzyıllardır Alevi Bektaşi Yolu'na uygun bir şekilde yürüyen hizmetlerin dışında Türkiye'deki bazı çevrelerin de etkisiyle mevcut düzeni yozlaştırmak için bazı tertipler yapılıyordu.
Alevi Bektaşi birliğine büyük zarar veren ve mevcut geleneği saf dışı etmeye çalışan bir ekip topluma büyük zararlar veriyordu.
Tarihi buluşmayla bu müşkül halloldu.
Yunanistan Seyyid Ali Sultan Dergâhı'nın gerçek temsilcileri dün 24 Şubat 2018 cumartesi günü Ankara'da Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişi'ni Veliyettin Ulusoy'la buluştu.
Seyyid Ali Sultan Dergahı Vakfı Koruma Heyeti Başkanı Ahmet Karahüseyin başkanlığında 7 dede ve farklı köylerden yirmi canın ziyaretinde Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Başkanı Gülizar Cengiz son dönemde dergah çevresinde yaşanan sıkıntıları dile getiren ve yolda yaşanan ikiliklerin son bulması yönündeki konuşmasından sonra, Ahmet Karahüseyin söz alarak, yüzyıllar boyunca Yunanistan'da yaşanan birliği ve Alevi Bektaşi Yolu'nun temsilcileri olarak bağlı oldukları Hacı Bektaş Dergahı Postnişini Veliyettin Ulusoy'u ziyaret etmelerinin yollarının gereği olduğunu, yol dışı kalan ve şimdi toplumu temsil etmeyen ve birliğe zarar verenleri durumunu anlatmak için geldiklerinini söyledi.
Veliyettin Ulusoy ise, Seyyid Ali Sultan Dergâhının Hacı Bektaş Dergahına bağlı olduğunu, orada halifelerin kendilerinden hizmet gördüklerini söyledi.
Ahmet Karahüseyin halkın tümünün onayıyla ON İKİLER HEYETİ nin bilgisiyle Mehmet Ismailoğlu'nun "halife" olarak görev yürütmeye başladığını belirtti.
Veliyettin Ulusoy ise ERKAN yürüterek Mehmet İsmailoğlu'nun halifeliğini inançsal bazda onaylarak, hizmetini yaptı ve tüm toplumunun temsilcisi olduğunu, başka birisin temsilci olamayacağını belirtti.
Ankara Serçeşme Cemevi'ndeki buluşmaya Prof. Dr. Ali Yaman, Piri Er, Sinan Ulusoy da katıldılar. Katılımda çabalarından dolayı Doç. Dr. Mehmet Ersal'a ve Araştırmacı - Yazar Ayhan Aydın 'a teşekkür edildi.
Birlik ve beraberlik adına, özellikle Balkanlarda devam eden Alevi Bektaşi Yolu'nu yozlaştırmak isteyenlere karşı önemli bir adım atılmış oldu.
Yolumuzun yozlaşmadan, geleneksel olarak yürümesi ve yaşatılması için çalışanlara Allah Eyvallah...
ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)
ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)
AYHAN AYDIN
Eğer tarikattan haber sorarsan
Murteza Ali’dir pirimiz bizim
Göre geldiğimiz süre gideriz
Kırklardan ayrılmış sürümüz bizim
Biz kâmiliz kâmile kem bakmayız
Rıza katarından taşra çıkmayız
Cennet cehennem korkusun çekmeyiz
Bunda sorulmuştur sorumuz bizim
Şükür olsun gerçeklere baş koyduk
Çiğimiz kalmadı güzelce olduk
Ne yoldan ne farzdan sünnetten kaldık
Bine sayılmıştır birimiz bizim
Helal kazancı meydana getürün
Eksiği var ise siz de bitirin
İşte musahip yurduna oturun
Bin can geldiğidir birimiz bizim
Derviş Hatayi der gerçek erenler
Anda pişman olur bunda gelenler
Bin kana bir mürvet dedik erenler
Gerçekler eridir darımız bizim
Evet, Ayhan Aydın kardeşimiz güzel bir konuda bana keşke hiç gitmediğim Amerika’dan açlıktan ölenleri gördüğüm Hindistan’dan harb edilen Kosova’dan Bosna Hersek’ten güneyde ölenlerden anlat deseniz kolay anlatırım da hiç görmediklerimi bu yaşam öykümü çok zor anlatıyorum. Çünkü 2 yaşında yetim kalmıştım Erzincan Kemaliye Bizmişen Köyü şimdi Gözaydın Köyü. Köyümüz bir Alevi köyüdür ve yakın köylerimiz yani Kocaoğulları, Pir Sultan Ocağı Koca Haydar Ocağı mecmuasına dualarına, Yarabbi Bizmişen Cemi yüzü suyu hürmetine bizi de yargıla diye ilave etmişlerdir. Gerçek olarak annem beni kundakta ceme götürmüştü. Ben dersimi kundakta almaya başlamıştım beşiğimi tabi götürebildi mi onu bilemiyorum yer vardıysa eğer cem evinde fakat kundakta gittiğimi söyledi annem bana. Ben insanoğlunun daha celil iken anne karnında bile televizyondan ve anne baba huyundan pay alacağını yıllar evvelinden söylüyorum bilim daha yeni çözmeye başladı. Biz bunu bilimden evvel çözmüştük ki yaradılışta vardık biz. Biz dünkü günde söyledim evvel gelenler sonra gelenler, sonra gelenler evvel gelenler ki bunu İSA Aleyhselam’da söylemiştir. Bir peygamberin yalan söyleyemeyeceğine ben inanıyorum. Onun içindir ki bir fakirde cem evinde büyüdüm. Yani kundakta daha yürümeye başlarken emeklerken, kış altı ay cem yapılır bizim orada cem evinde ve Kerbela aşkını biz daha küçükken seven kişi sevdiğine gel yas tut Adil Ali gülmek haram bu ayda dediğim gibi Kerbela mateminin kitabının altına bir iki satır yazdığım gibi biz yası o zamandan öğrendik. Onun için İstanbul’a geldim araştırma yaptım ben ne bileceğim ben bu aşkımı nerede harcayabileceğim diye düşündüm. Ve hamd olsun arayan bulur, bir tavuk toprağı eştiği vakit ya bir dane bulur yoksa bir solucan bulur. O gün bugün yedi yaşında âşık oldum aşkımı ne olursa olsun o beni hiç ilgilendirmiyor hakka bağladım sanıyorum. Çünkü hak beni âdemdir insan sevgisiyle hümanist görüşle hiçbir ırkı, hiçbir rengi, hiçbir dini, hiçbir mezhebi ayırmadan yaşadım. 35 yıl nakliyecilik ve 1972’den beri de Can Yayınlarını yan kuruluş olarak getirdim. 1990 yılında tamamen yayıncılığa döndüm. Nakliyeyi Karaköy Perşembe pazarında yaptığım için misafirlerimden ayrılamadım yayıncılığı da orada başlattım. 9 yılda 102.kitap firmam da kayıtlı ve ISBN çıkardım. Başkalarının kitabını çıkardığım hariç. Şimdi Cağaloğlun da Molla Feneri sok. bir yer kiraladım nasip olursa altıncı ayda da oraya gideceğim. Ve hizmet edeceğim diye soyundum. Emekliyim bir eşimle oturuyorum, 8 yaşında âşık olup vilayeti ayrı olduğu halde bulduğum minnettar kaldığım hem eşim hem mürşidim ben ona inanıyorum, hem musahibim her sözümün altında bir muamma vardır bir kitap doldurur. Hakk’a şükürler olsun böyle bir eşe sahibim ki her noksanımı o tamamlar ve ben her bacıyı Fatıma Ana olduğuna inanırım her kardeşimin de Şahı Merdan Ali Muhammed Aleyhisselam olduğuna inanırım. Her musahibi de onlar gibi bilirim böyle değilse zaten musahip değildir sözdedir, özde değildir. Sözde ben şimdi İstanbul’un tapusu benim desem hiçbir tapum yoksa bir dairem yoksa nasıl ki boştur sözlerde öyle boştur öze inilmedikten sonra hiçbir şey olmaz. İlla hayatınız dediniz ben hayatımı tek bir dörtlükle tamamlıyordum onu da yine söyleyeyim.
Devamını oku: ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)
ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri (İkinci Söyleşi)
ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri (İkinci Söyleşi)
AYHAN AYDIN
Canım ozanım yüreklerimizin yandığı bir gündeyiz?
Hasan Ali Yücel güzel bir söz söylemiştir, demiştir ki; “Eskiyi unut, yeni yolu tut, Türklüğe umut sen ol çocuğum” demiştir. Ama biz maalesef hep eskiye dönüyoruz. Şahı Merdan Ali derki; “Çocuklarınızı yeniye doğru götürün, eskiye dönmeyin. Çocuklarınıza dönün, siz çocuklarınızı size dönderirseniz zamanı geri çeviririsiniz” demiştir. Ben de şimdi burada Hacı Bektaş-ı Veliyle Kemal Atatürk’ün birleştirici bir beytimi okuyayım. Çünkü Hz. Muhammed demiştir ki:
“Nerede bir ilim, bilim bulursanız o sizin mirasınızdır onu alınız.” Şahı Merdan Ali demiştir ki; “İlim Çin’deyse de gidin alın” demiştir. Hacı Bektaş-ı Veli ilim hakkında demiştir ki; “Bilimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır” demiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te; “En büyük mürşit bilimdir” demiştir. 1400 yıl evvel Hz. Muhammed, Şahı Merdan Ali, 700 yıl sonra Hacı Bektaş-ı Veli, 700 yıl sonra da Atatürk demiştir bu üç sözde aynı manayı teşkil eder. Üçünün sözü özü birdir derim. İnşallah bir 100 yıl sonra da bir Atatürk gelir. Ben 700 yılı beklemeyelim diyorum derken de;
İnsanlığı olgunluğa getirir
Hacı Bektaş Veli Kemal Atatürk
Âşık etmiş bülbül gibi inletir
Hacı Bektaş Veli Kemal Atatürk
Devamını oku: ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri (İkinci Söyleşi)
ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)
ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)
Ayhan Aydın
Sevgili ozanım merhaba, hoş geldiniz, programımıza. Hoş bulduk canım benim. Ömrü çilelerle geçmiş, kıtlıklar içerisinde büyümüş, Anadolu'nun tozlu yollarında ömrünü türap etmiş bir isim Adil Ali Atalay mahlası Vaktidolu ismi. Peki, kendisi neler söyler, şiirlere dönüşmüş bu yaşam hakkında neler söyler bizlere?
Evet, Ayhan Aydın o kadar zor bir soru sordun ki. Ben her şeye cevap veririm de hayatıma çok zor veririm. Çünkü şöyle denilmiştir; Kemaliye kazam Bizmişen Köyüm diye bitiriyorum. Ve diyorum ki;
İsmim Adil Ali hem Vaktidolu
Dinim insan mezhebim vicdan yolu.
Bu dünyada her fikre saygım var
Aşksız geçen bir an bile bana dar.
7 yaşında âşık oldum hala o aşkım serimi hoş etmiş daha hala o sarhoşluğumdan kurtulamadım. Eğer bu topluma emek çekmişim, insanlığa emek çekmişim diye düşünürsem daha çekilecek emeğin milyarda birini yapmadım. Bir sözümde demişim ki;
Âşık olan sadık olan hiç gülmez
Ömür kısa vakit dar olduğu için.
Ömür kısadır, vakit dardır. Keşke Sultan Süleyman gibi bin yaş yaşasak, bin yaşta insanlara hizmet etsek gene az gelir. Çünkü Cenab-ı Allah olsun, Resulullah olsun, Ehlibeyt olsun insanlara hizmetten üstün yüce hiçbir şeyin yok olduğunu söyler. Biz de eğer edebiliyorsak 65 yaşındayım gene çalışıyorum, gene çalışacağım, bin yaş yaşasam okurdum, bin yaş da yaşasam ağaç dikerdim. Bunu derim başka bir şey diyemem.
Devamını oku: ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)
ADİL ALİ ATALAY (VAKTİDOLU)’YLA KARAKÖY’DE BİR SÖYLEŞİ (1998)
Can Yayınları Sahibi, Ozan
ADİL ALİ ATALAY (VAKTİDOLU)’YLA KARAKÖY’DE BİR SÖYLEŞİ (1998)
Ayhan Aydın
Yıllarını Alevî Bektaşi inancına, kültürüne bu inanç ve kültürün tarihine, tarihinin araştırılmasına ve bu konuda açığa çıkan eserlerin yayınlanmasına harcayan; bu inancın gerek yurtiçinde gerek yurtdışında da tanıtılmasında emeği geçen halk ozanı, inanç bakımından da Aleviliğin derin felsefesini yansıtacak sözlerin eserlerin sahibi Anadolu İnanç Önderlerinden, bir Anadolu halk bilgesi olan Adil Ali Atalay ile gerçekleştirdiğim söyleşide; Alevî Bektaşi inancı dedeler, ocaklar, halk ozanlarının Alevîlikteki yeri ve yılların birikimi olan tecrübeleri üzerinde durdum.
Sayın Adil Ali Atalay, eserlerinizi okuyoruz, çalışmalarınızı, çabalarınızı görüyoruz. Yıllarınızı gerçekten de Alevilik uğruna çalışmalarla geçirdiniz. Nice törenlerde bulundunuz, hele hele de bir üniversiteye benzeyen yazıhanenizden yüzlerce insan gelip geçti binlerce öğrenci, dede, yazar, ozan, zakir, sanatçı bilim adamları, Alevilik’le ilgilenenlerin tümünün duyduğu bildiği bir mekânınız var. Bugün piyasada kitapları olan Alevilik’le araştırma yapan bütün yazarların mutlaka bu dergâhta bulunduğunu biliyoruz. Çok uzun bir ömür dedik. Gerçekten dolu dolu geçen acılı, sevinçli nice yıllar nice günler geçirdiniz. Şöyle bir geçmişe baktığınızda bugünlere nasıl geldiniz, hangi aşamalardan geçtiniz. Yoğun bir deneyim var. Bunu bize aktarırsanız elbette ki gençler de bundan çok hisse çıkarıp, yararlanacaklardır. Lütfederseniz hayatınızın seyrini dinlemek isteriz sizden.
Teşekkür ederim Ayhan Aydıncığım. Şimdi insanın bir özü vardır, bir de sözü vardır. Bir zahir vardır, bir batın vardır. Zahir âlemde çalışılır kimisi güçlü olur. Pehlivandır, güreş tutar veyahut kazanır, yük taşır. Yükünü götürür. Veya beyni çalışır. Kaderi de biraz pek kadere inanmam yardım eder, veyahut aklının dikkat edip boşa harcamadığı zaman çok paralar kazanır. Çok yerler alır. Çok zengin olur, her şey olur. Fakat ben daha küçük çocuk iken çocukluğum da hikmet ilahi dedelerimin dizinin dibinde oturdum. Büyüklerin sakallılarla benim teşviki mesaiyim idi. Ben küçük çocuklarla hiç oynamadım, oyun bilmedim, hiç yani. Zaten yetim idim.
Yetim büyüdünüz.
Yetim büyüdük. İki kardeş yük sırtımıza binmiş idi ki biz çocukluğumuzu hiç yaşamadık zaten. Belki de doğaldı kabul edilse de edilmese de milyonlarca yıl evvelden bazı kişiler kodludur. Belki de kim bilir bekli de kodluyduk. Yani öyle diyeceğim çünkü benim hep düşüncem, bilim de idi yani. Bin yıl yaşasam okurdum. Esasında ama okutamadılar. Köyümüzde ilkokuldan başka okul yoktu. İlkokulu okudum, pekiyi dereceyle bitirdim. Gurbete çıktım. Gurbette de hala okuyorum esasında. Hala da okuyorum. 64 yaşındayım 64 yaşında halen okuyorum. Çünkü bu toplum gidip rahatça kitap isteyemedi. Ben ne yapayım diye düşündüm. 30 yıl nakliyecilik yaptımsa da hiç rahat edemedim. Bence esir çalışmış oldum. Can yayınlarını yan kuruluşu olarak kurdum 1972’de birkaç kitap çıkardım tatmin olamadım. Şu anda birkaç kitabım İSBN almış durumdayım. Baskıda. Kitaplarımdan 12 basım yapan oldu. 8 basım, 7 basım 5 yılın içerisinde şu 6 yılın içerisinde. Zaten biliyorsunuz sansür konmuştu. 1420 yıl sesli gelenekten biz yazılı geleneğe geçtik. Ben şunu beklerim yani yazarlarımızdan hepimiz hep yıldırım gibi biliyoruz diye düşünüyoruz. Hâlbuki iki yarım bir bütündür. Mutlaka Kişi kişiyi tamamlar. Sökük yerini arkadaşı diker. Burada birleşemedik. İlk günden dedim ki yazarlar bir araya kolektif çalışalım, hatta bir heyet kuralım kitaplar heyetten geçsin. Yanlışlarımızı görelim, düzeltelim. Maalesef biz gözledik ki bir başkasının kitabı yanlış olsun ki bizim ki güzel olsun. Hani bir başkası çirkin olsun ki biz güzel görünelim felsefesi, bizi mahvetti mahvetmektedir. Yani benim düşüncem ne bir ticaret için inan ne de bir şan şöhret için biraz evvel pir dedin. Pir herkese de pir denir. İhtiyar bir kişiye pir denir. Pirlikte kolay değildir. Biz herkesin ayağının türabıyız ben tüm varlıklarla yoğrulmuş, özleşmiş bir kişiyim. Bende büyük yoktur, küçük yoktur. Benim babam ister profesör olsun, isterse dilenci olsun beni hiç ilgilendirmez. Tabi ki saygı duyarım ben babama. Öyle diyince ataya saygısızlık anlaşılmasın. Cahiller belki ters anlarlar. Ama benim babam evliya olsa ben zalim isem babamdan bana nedir ki babam okumamışsa ben okur bir profesör olursam olamam mı? Fevkalade olurum.
Devamını oku: ADİL ALİ ATALAY (VAKTİDOLU)’YLA KARAKÖY’DE BİR SÖYLEŞİ (1998)
Diğer Makaleler...
- Bir Can İnsan: ADİL ALİ ATALAY
- Hasan Hüseyin Erkan Son Yolculuğuna Uğurlandı
- Kutluay Erdoğan Son Yolculuğuna Uğurlandı
- YAZAR KUTLUAY ERDOĞAN’I KAYBETTİK
- Aşık Sinem Bacı'yla Söyleşi
- Antropolog Hüseyin Şahin'in Sunumu
- AHMET AKAR'DAN BİR ŞİİR
- Metiner Orhan Dede Hakk'a Yürüdü
- SİLİVRİ'DE PANEL
- HÜSAMETTİN DEDE'YE ŞİİR