ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)

ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri... (ÜÇÜNCÜ SÖYLEŞİ)

AYHAN AYDIN

 

Eğer tarikattan haber sorarsan

Murteza Ali’dir pirimiz bizim

Göre geldiğimiz süre gideriz

Kırklardan ayrılmış sürümüz bizim

 

Biz kâmiliz kâmile kem bakmayız

Rıza katarından taşra çıkmayız

Cennet cehennem korkusun çekmeyiz

Bunda sorulmuştur sorumuz bizim

 

Şükür olsun gerçeklere baş koyduk

Çiğimiz kalmadı güzelce olduk

Ne yoldan ne farzdan sünnetten kaldık

Bine sayılmıştır birimiz bizim

 

Helal kazancı meydana getürün

Eksiği var ise siz de bitirin

İşte musahip yurduna oturun

Bin can geldiğidir birimiz bizim

 

Derviş Hatayi der gerçek erenler

Anda pişman olur bunda gelenler

Bin kana bir mürvet dedik erenler

Gerçekler eridir darımız bizim

Evet, Ayhan Aydın kardeşimiz güzel bir konuda bana keşke hiç gitmediğim Amerika’dan açlıktan ölenleri gördüğüm Hindistan’dan harb edilen Kosova’dan Bosna Hersek’ten güneyde ölenlerden anlat deseniz kolay anlatırım da hiç görmediklerimi bu yaşam öykümü çok zor anlatıyorum. Çünkü 2 yaşında yetim kalmıştım Erzincan Kemaliye Bizmişen Köyü şimdi Gözaydın Köyü. Köyümüz bir Alevi köyüdür ve yakın köylerimiz yani Kocaoğulları, Pir Sultan Ocağı Koca Haydar Ocağı mecmuasına dualarına, Yarabbi Bizmişen Cemi yüzü suyu hürmetine bizi de yargıla diye ilave etmişlerdir. Gerçek olarak annem beni kundakta ceme götürmüştü. Ben dersimi kundakta almaya başlamıştım beşiğimi tabi götürebildi mi onu bilemiyorum yer vardıysa eğer cem evinde fakat kundakta gittiğimi söyledi annem bana. Ben insanoğlunun daha celil iken anne karnında bile televizyondan ve anne baba huyundan pay alacağını yıllar evvelinden söylüyorum bilim daha yeni çözmeye başladı. Biz bunu bilimden evvel çözmüştük ki yaradılışta vardık biz. Biz dünkü günde söyledim evvel gelenler sonra gelenler, sonra gelenler evvel gelenler ki bunu İSA Aleyhselam’da söylemiştir. Bir peygamberin yalan söyleyemeyeceğine ben inanıyorum. Onun içindir ki bir fakirde cem evinde büyüdüm. Yani kundakta daha yürümeye başlarken emeklerken, kış altı ay cem yapılır bizim orada cem evinde ve Kerbela aşkını biz daha küçükken seven kişi sevdiğine gel yas tut Adil Ali gülmek haram bu ayda dediğim gibi Kerbela mateminin kitabının altına bir iki satır yazdığım gibi biz yası o zamandan öğrendik. Onun için İstanbul’a geldim araştırma yaptım ben ne bileceğim ben bu aşkımı nerede harcayabileceğim diye düşündüm. Ve hamd olsun arayan bulur, bir tavuk toprağı eştiği vakit ya bir dane bulur yoksa bir solucan bulur. O gün bugün yedi yaşında âşık oldum aşkımı ne olursa olsun o beni hiç ilgilendirmiyor hakka bağladım sanıyorum. Çünkü hak beni âdemdir insan sevgisiyle hümanist görüşle hiçbir ırkı, hiçbir rengi, hiçbir dini, hiçbir mezhebi ayırmadan yaşadım. 35 yıl nakliyecilik ve 1972’den beri de Can Yayınlarını yan kuruluş olarak getirdim. 1990 yılında tamamen yayıncılığa döndüm. Nakliyeyi Karaköy Perşembe pazarında yaptığım için misafirlerimden ayrılamadım yayıncılığı da orada başlattım. 9 yılda 102.kitap firmam da kayıtlı ve ISBN çıkardım. Başkalarının kitabını çıkardığım hariç. Şimdi Cağaloğlun da Molla Feneri sok. bir yer kiraladım nasip olursa altıncı ayda da oraya gideceğim. Ve hizmet edeceğim diye soyundum. Emekliyim bir eşimle oturuyorum, 8 yaşında âşık olup vilayeti ayrı olduğu halde bulduğum minnettar kaldığım hem eşim hem mürşidim ben ona inanıyorum, hem musahibim her sözümün altında bir muamma vardır bir kitap doldurur. Hakk’a şükürler olsun böyle bir eşe sahibim ki her noksanımı o tamamlar ve ben her bacıyı Fatıma Ana olduğuna inanırım her kardeşimin de Şahı Merdan Ali Muhammed Aleyhisselam olduğuna inanırım. Her musahibi de onlar gibi bilirim böyle değilse zaten musahip değildir sözdedir, özde değildir. Sözde ben şimdi İstanbul’un tapusu benim desem hiçbir tapum yoksa bir dairem yoksa nasıl ki boştur sözlerde öyle boştur öze inilmedikten sonra hiçbir şey olmaz. İlla hayatınız dediniz ben hayatımı tek bir dörtlükle tamamlıyordum onu da yine söyleyeyim.

 

İsmim Adil Ali hem Vaktidolu

Dinim insan mezhebim vicdan yolu

Bu dünyada her fikire saygım var

Aşksız geçen bir an bile bana dar.

Buraya da beni getiren aşkımdır Ehlibeytin aşkıdır teşekkür ederim Ayhancığım.

Evet, sevgili Cem Radyo dinleyicileri Muharrem sohbetlerine devam ediyoruz. Şah Hüseyin demiştik, Kerbela demiştik, Şah Hüseyin’e asi diyenler var dedik. Maalesef Diyanet İşleri Başkanlığı da bu basiretsiz sözü söyleyen kurumlardan birisidir. Buna karşı da duyarsızlıklardan yakındık bu konuda ki söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ve Kerbela Olayının anlatımına geçeceğiz şimdi. Bu duyarsızlıklar insanoğlunun hatırladıkça başından kaynar suların boşalması gereken günler bunlar, ibret alınması gereken günler bunlar. Evet bu günleri çok farklı şekillerde ananlar var dedik fakat bu matemiye günlerinde oruç tutan milyonlarca insan var ve bir araya gelip on muharremde gözyaşıyla bu olayı tekrar canlandıran oldu. Bunlar Zeynebiye Caminde olanlar ve aynı zamanda Sümbül Efendi Caminin önünde toplananlardı. Sevgili Adil Ali Atalay Sümbül Efendi Caminin önüne gün ışımadan vardı ve zaman ilerleyince alanı dolduran binlerce insana konuştu. Hz. Hüseyin Şah Hüseyin aşkıyla gözyaşı döken canlarla sohbet etti. Oradaki kalabalıktan, oradaki ortamdan bahseder misiniz Cem Radyo dinleyicilerine.

Evet, canım benim fakir İstanbul’a geldim yer aradım aynen biz ilk Anadolu’ya gelen insanlar gibi İslam yelpazesi içerisinde yer aradık. Şah Hüseyin’i bulmuştuk çünkü mazlumduk mazlumun yanında olmuştuk. Ben de İstanbul’da ne yapacağım on muharremde nereye gideceğim diye düşünürken duydum ki Koca Mustafa Paşa Sümbül Efendi Camisinin avlusunda İmam Hüseyin’in kızları yatıyor. 1973 dâhil 1973’ten bugüne on muharremde hamdolsun hasta da olmadım başka yerde de bulunmadım orada bulundum ve seslendirip saat 06’dan ezan okununcaya kadar saat 1’e kadar çünkü ezan okununca orada mevlit okunuyor onlarada saygı duyuyoruz. Gerçi onlarda on muharrem için mevlit okuyorlar. Fakat Anadolu halkı onların okuduklarından bir şey anlamadıkları için biz orada İmam Hüseyin’in kızlarının başında kabul edelim ki bir ağlama duvarı. Niçin ağlıyorsunuz dediğiniz vakit ben şu sözü söylerim;

 

O öyle bir yaradır ki

Her zaman kanar kapanmaz

Tuz serpilmiş her an sanki

Hep sulanır hiç kapanmaz.

Serpilen öyle bir tuz ki

Yakar sinemi bir köz ki

Hüseyin öyle bir söz ki

Hiçbir zaman unutulmaz

 

Yara dokunsan kanıyor

Mümin olanlar yanıyor

Özden kaynayıp geliyor

Akar yaşım kurutulmaz

Onlara yapılan cefa

Yapan uğramasın afa

Eğer ister isen sefa

Muharrem de sırıtılmaz

Adil Ali vaktidolu

Bu yol ağır Hakkın yolu

Ehlibeyt uludan ulu

Seven yoldan sapıtılmaz

Seven kişiye sen bunu sevmeyip de şunu seveceksin diyemezsiniz. Öyle bir yaradır ki bu yaranın kapanmasına hiç imkân ve ihtimal yoktur. Ben saat 06’da oraya gittim ki tıklım tıklım dolmuş millet orada mersiye okuyorlar. Bir ağlama duvarı gibi orada ağlıyorlar ağlayan insandan zarar gelmez insana. Ben orada sıkıyönetim zamanlarında da emniyetten çağırdılar müsaade istedim dilekçeler verdim ve teybe alındı konuşmalarımız bizim değil ki Türkiye’ye dünyaya zararımız dokunmaz. Çünkü biz Tanrı insan sevgi üçlüsünde birleşen insanlarız. Ben şimdi bir Alevi’yi, Sünni’yi, Hambeli’yi, Maliki’yi, Şafiyi, Şii’yi veya Alevi, Sünni, Ermeni, Yahudi ismini taşıyormuş ben bunları hiç düşünmem insanı insan düşünürüm. Bu felsefe bunu düşünür yani. Hatta ve hatta dünya insanlığının bu sevgide birleşeceğine inanıyorum. Çünkü gerçek budur. Emeviler 82 yıl devran sürdüler ben dünden bahsedeceğim. Dün Mart havası söylüyorum Trakya’dan, Gölcük’ten, İzmit’ten, Kartal’dan ve bütün cem evlerinden otobüs dolusu insanlar geliyor. 8-10 otobüs iniyor otobüslere anons ediyoruz arabanız kalkıyor diye. Bilmem gittiniz mi Sümbül Efendinin Camisi küçük değildir bir ucundan bir ucuna kadar o üç kapının tıklım tıklım doluşu ve çeşitli insanların gelip orada söz alışı. Yanlış anlaşılmasın Alevi Sünni diye de bilmem Sünni vatandaşlarıma da ben orada söz hakkı verdim. Mersiyeler okudular kimlerin mersiyelerini okudular, Yunusların mersiyelerini okudular, Yunus biliyorsunuz âşıklarımızın en başta gelenlerindendir. Yunus dahi Hasan ile Hüseyin’e ağıt yakmıştır. Bilinsin bilinmesin, duysunlar duymasınlar,

Yunus demiştir ki;

 

Şehitlerin ser çeşmesi

Evliyalar bağrı başı

Fatma Ana gözü yaşı

Hasan ile Hüseyin’dir.

 

Hz. Ali babaları

Muhammed’dir dedeleri

Arşın iki gölgeleri

Hasan ile Hüseyin’dir

Pekâlâ, şimdi Muhammed’dir dedeleri diyor o ki Muhammed’i seviyor evladına niye kastediyor. Onun için bizim Âşık Hüdai diyor ki,

 

Ehlibeyte düşman Ali’ye düşman

Muhammed’i sevdim dese yalandır

Pirim Hacı Bektaş Veliye düşman

Muhammed’i sevdim dese yalandır

 

Ali’yi seveni öldürüp asan

Kerbela’da Şah Hüseyin’i kesen

Resulun soyuna kasteden insan

Muhammed’i sevdim dese yalandır

 

Muhammed Ali’yi bir can bilmeyen

Sevgisini can evinde bulmayan

Ehlibeytin aşkı ile yanmayan

Muhammed’i sevdim dese yalandır

 

Hüdai Huda’ya gönül vermeyen

Doğruyu demeye dili varmayan

Muhammed’i muhabbette bulmayan

Muhammed’i sevdim dese yalandır

Evet, Muhammed Ali sevgisi gönüllerden silinmez. Silinmez silinmesine imkân yoktur. Eğer gerçekten ben şunu diyorum Mecnun Leyla’yı sevmiş bir sürü kız getirmişler demişler ki yavrum şu kızı sev, şu kızı sev demiş ki benim gözümle bakın demiş. Gerçekten Ehlibeyti sevenlere Ehlibeyti sevmeyeceksiniz derlerse yazık ederler. Biraz da şu zavallılara değineyim ben zavallı diyorum onlara çünkü Ehlibeyt aşkını tatmamış.

Diyanet İşleri.

Evet, ben oraya değiniyorum ve onlara zavallı diyorum. Gelsinler mesuliyeti de bana ait.

Evet, aynı konuda telefonlar, fakslar geliyor. Bunların ikiyüzlülükleri kime hizmet ettiklerini soruyorlar.

Ayhancığım bunlar yani sandalyeleri için yapmayacakları şey yoktur özür dilerim. Ben o gün burada zavallı dedim ismini çıkartamamıştım, Elmalı Diyanet Reisliği yapan Elmalı zavallı şimdi sorun Aleviler başımın tacı der. O zaman bir avuç Alevi diye söyledi bir avuç bir de baktık ki 25 milyona çıktı. Hambeli’sini, Şafi’sini, Maliki’sini, Ermeni’sini, Yahudi’sini çıkarsanız Hanifi olarak 10 milyon yoktur, 10 milyonla 65 milyonu otarıyorlar adamlar rahat rahat otarıyorlar. Niçin versinler bu sandalyeleri elden vermezler. İşten çıkanlara sorun Diyanet Reisliğini bırakana sorun gerçeği söylerler. Ama oradayken asla söylemezler çünkü ekmekleri gidiyor elinden sandalye gidiyor elinden. İşte Kerbela da bir sandalye olayıdır. O melun Muaviye 82 yıl kitaplar yazdırdı kimin Muhammed’in aleyhine, Ali’nin aleyhine Kuran’ın aleyhine, Ehlibeytin aleyhine kitaplar yazdırdı. Şah diyenin dilini kestiler. Bunu ancak ve ancak bizimkilerin bellekten belleğe, dilden dile, gönülden gönüle aldı getirdi Ehlibeyt sevgisi. Biz ancak böyle getirebildik. Onun içindir ki bugün ben aklı selim tüm insanlığa aleviymiş, Sünnisiymiş, Mecuziymiş, Putperetsmiş beni hiç ilgilendirmez. Aklı selim kişilere sesleniyorum diyorum ki Diyanetçisi hocası, hacısı, dedesi aklı selimler toplansınlar gerçekleri ortaya koysunlar gerçeklere bakalım. Bunun ismini ister Alevilik koysunlar, ister Sünnilik koysunlar ister insanlık koysunlar ne koyarsa koysunlar insanları birleştirelim. Ama dün bana hakaret etmiştin, selam verilmez demiştin, kestiği yenmez demişsin, ibadetinde ana bacı bilmez demişsin, sen pekâlâ bugün de gelmiş cemi görmüşsün, insanlığı görmüşsün, insan haklarını arayanları kulağını çekmiş biraz gözün açmış biraz görmüşsün. Sen gelip benden niye özür dilemiyorsun ki kardeş olalım sarılalım. Ya ben yine sana kardeş diyebiliyorum. Bir kişiyi dövmüşsen, bir kişiye sövmüşsen, sen ondan özür dilemezsen gel barışın dedikleri vakit o adamın nefsi kabarmıştır burada nefis de yoktur, aşk vardır, muhabbet vardır. Aleviler de gerçek olarak Ehlibeyti sevenlerde kim olursa olsun çünkü Muhammed Aleyhisselam eğer bir din varsa kardeşim ben diyorum ki Âdem, Nuh, Şit, Yakup, Musa, Muhammed İslam’dı bende İslam’ım diyorum. Zaten İslam insandır. Bu mezhepler çıkarcılıktır Muhammed Aleyhisselamdan 127 yıl sonra çıkan mezhepler aynen bugünkü partiler gibidir. Ben bunu bozuk plak gibi de olsa her sohbetimde söyleyeceğim. Niye söyleyeceğim gerçekler bilinsin diye söyleyeceğim. Kardeşlerim senin de ağzın var, senin de gözün var, senin de Allah’ın bir benim de Allah’ım bir, sende Muhammed’i peygamber tanıyorsun ben de peygamber tanıyorum, sen de Kuran’ı, İncil’i, Tevrat’ı, Zebur’u Allah’ın kitabı tanıyorsun bende tanıyorum. Ayrılığımız nerede? Bakın esasında var ya bu bir mozaiktir, zenginliktir keşke bin, iki bin çeşit ibadet olsa bu daha güzel zenginliktir. Yalnız birbirine saygı duymaktır saygı duymayan kimdir bilir misiniz cahil karşısında ki kâmile saygı duyamaz niye duyamaz benliği vardır benim ki doğrudur der. Yok, kardeşim hele bir dene ne deneyeyim onun ki fasıktır der. Bunu diyen ister Alevi olsun cahildir, ister Sünni olsun cahildir.

Bir bakalım ne yapıyorsunuz burada siz beyitler okuyorsunuz Muhammed Ali’yi candan sevmeyen yorulup yollarda kalır kardeşim. Muhammed’i Ali diyorsunuz, peki kardeşim niye iftira ediliyor ki Aleviler Muhammed’i sevmezler hâşâ ve kellem. Nasıl olur beyitlerimizi okusunlar, Pir Sultanları okusunlar, Hatayi’leri okusunlar özür dilerim aciz Adil Ali’leri okusunlar baksınlar ki Allah Muhammed Ali diyor hem de sırasıyla Hak Muhammed Ali bir ulu vahittir ayıranda zavallı zahittir yani.

Evet Adil Ali’nin bu konuda söyleyecekleri var. Malik Ejder’e yazılan mektup tarihi bir mektup, örnek olarak gösterilen bir mektup. Hz. Ali ve Ehlibeyt sevgisi, on iki imamlar sevgisi ise Anadolu’da milyonların gönlünde silinmez yerler edinmiştir dedik. Bu da bir havada kalan bir söz değil gerçeğini bulan bir söz.  

Gaye eğer insanlık ve Müslümanlık ise papa bir kiliseye gidiyor, bakıyor ki İsa’nın orada heykeli var diyor ki “ya eğer siz Hıristiyanlığın yaşamasını istiyorsanız Muaviye’nin heykelini getirin buraya dikin” diyor. Niye diyorlar “Eğer Muaviye olmasaydı Hıristiyanlık ortadan kalkardı bütün dünya insanları Müslüman olurdu” diyor. Bu bile yeter aklıselim insanlara tabi başkasına sözüm yok.

Onun içindir ki Ehlibeyt denildiği vakit burası çok önemli eğer bir İslamiyet’te 82 yıl Emevi Saltanatı 500 küsur yıl Abbasi saltanatı 600 küsur yıl Osmanlı Saltanatı sürmüş ise alındığı gibi de getirilmiş ise Emevi Saltanatı yani getirilmiş ise Ehlibeyti bugünkü çocuklarımız bugünkü Müslüman’ım diyenlerde bilmiyorlar ise suç da onların değil öğretmekte gerekiyor. Selahattin Efendi çok güzel değindi. Cenabı Allah diyor ki “Ya Muhammed Ehlibeytini hırkanın altına al” diyor. Ümmü Selemenin evinde Cenabı Resulullah hırkasını alıyor kendisi Şahı Merdan Ali, Fatıma Ana, İmam Hasan, İmam Hüseyin efendimiz giriyor pençe-i Ali Aba yani beş kişi giriyor. Ümmü Seleme diyor ki “Ya Resulullah ben senin hem eşinim hem cennet hatunlarındansın diye müjdeledin beni ben değil miyim Ehlibeyt” “Yok hayır sen Ehlibeyt değilsin benim Ehlibeytim bu beş kişi ve bunlardan gelen diyor.” Çünkü Nur Abumut Talibe kadar tek geldi Abumut Talib’ten Abdullah ile Abu Talibe ayrıldı. Birinden Şahı Merdan Ali birinden Fatımatül Zehra geldi birleştiler Hasan ile Hüseyin yine birlik nurdan meydana geldiler.

Bunları Emeviler suçlarını kapatmaları için ki bugün görüyoruz bu bilgisayar devrinde bile eşkıyaları görüyoruz, eşkıyaların ne yaptığını görüyoruz kapatmak içinde çarelerin nasıl arandığını görüyoruz. İşte bunlar kapattığı için bugün gerçek olarak bir Müslüman’ım diyen bir kişi Ehlibeyt’in Muhammed Aleyhselam damadı amcasının oğlu, Fatıma’nın eşi, Hasan’ın, Hüseyin’in babası Şahı Merdan Ali olduğunu bilseler. Kadınların şefaatkânısı olan, Fatıma’yı inciten beni incitir beni inciten Tanrı’yı incitir dediği Fatıma olduğunu bilseler, Hasan ile Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir dediğini bilseler. Hasan ile Hüseyin ağlamasın diye yağmurun durdurulduğunu bilseler, geyiklerin yavrusunu getirdiğini bilseler ve o Muhammed Aleyhisselama Şah Hüseyin dediği vakit ki:

“Dede bak bunların develeri var elin çocukları binmişler gidiyorlar. Bizim devemiz yok” dediği vakit affederseniz, dizleriyle ellerini yere koyup “buyur yavrum senin de deven var” dediği vakit “dede onların devesinin hörcügü var yani tutacak yeri var” “buyur yavrum sakalımdan da tut” dediğini bilseler benim gibi zavallılar o zaman Ehlibeyti tanır severler. Ama Ehlibeytin taş mıdır, ağaç mıdır, gök müdür, yer midir diye bir Ehlibeyt ismini sadece duymuş ise bir kişi bunu da sevemiyorsa yine ben diyorum ki yalnız suç bizde değil bunu çok iyi bilelim. Çünkü Alevilerin yazdığı kitapları o bir rafizi uydurmasıdır deyip kaldırıp o kitapları atarlarsa Kuran’ı Kerimi istemeye gittikleri vakit rafizisiniz sen Kızılbaşsın abdestin yoktur, namazın yoktur sana selam verilmez sen Kuran’ı eline alamazsın diye parayı alıp da satmadıklarını da ben hep ispat edeceğim. Bunların kaynakları bende mevcuttur. Böyle ise düşünelim ki suç kimdedir. Yani bugünkü şeriat kanunu bile iki kişi kavga ediyorsa iki kişi de aynı suçu işlemiş ise ilk hakaret edeni ele alır ilk vuranı ele alır. Altı çizilecek bir konudur. İki kişi vurmuşsa ele aldıkları vakit ilk kelimeyi ağzından kim çıkardı şahitlere sorarlar, Adil midir Ayhan mıdır sorarlar. İlk vuran kim oldu suç onundur arkadaş öyleyse buraya aklıselim insanlara sesleniyorum ben her vakitte sesleneceğim.

Muaviye’nin 80 deve yükü yazdırdığı kitaplardan okuyanlar tabi ki imam Hüseyin’e asidir diyecekler. Kime biat etmemiş zalime biat etmemiş kim mazlum. Mazlum zalime zaten biat etmez. Ben dün oruçlu insanlara şu sözü söyledim, “Muharrem orucu 1358 yıldır ki, ben dün söyledim. Selahattin Kardeşimiz burada, ben bir günü kaçırmışım. 1358 yıldır biz bu orucu tutuyoruz açlık orucu tutuyoruz. Biz ölüm orucu tutuyoruz, biz başkaldırı orucu tutuyoruz dedelerim affetsinler beni. Alevilerin hepsi affetsinler beni. Tövbeler olsun ki ne cennet orucu tutuyoruz ne de cehennemin korkusundan tutuyoruz Ehlibeyti sevenin, Ehlibeytin aşkıyla yananın cehennem de yanacağına ben inanmıyorum. Ben namaza da gittim, cumadan cumaya camide göründüm Müslüman’ım diye bir vakitte övündüm. Bir gün gittim hocanın birisi çok da sevdiğim bir hoca, Ehlibeyte de inanan bir hoca. Bir vaaz verdi Cuma günü dedi ki; “Cenabı Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki ben sizin aranızda iki kutsal emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın kitabı Kuran’ı Kerimi, birisi Sünneti seniyemdir dedi. ” Bekledim cemaat dağıldı, sonunda dedim ki hoca burada zalimlik yaptın Sünneti seniye de hoştur, güzeldir her şey hoştur yani zalimliğin haricinde her şey hoştur ama siz burada ben sizin aranızda kutsal iki emanet bırakıyorum birisi Allah’ın kitabı yani Kuran’ı Kerimdir, birisi de Ehlibeytimdir. Benim Ehlibeytimin gemisine binenler kurtulacaklardır Nuh’un gemisi gibidir dedi mi demedi mi”  dedi ki “gelecek hafta anlatacağım” dedi anlattı ama benim için iş işten geçmişti. Şimdi burada nasıl Nuh’un gemisiydi gerçekten Nuh’un gemisiydi. Eğer o Diyanette ki kişiler bilseler ki İmam Hüseyin kanıyla insanlığı kurtarmak için İslam’ı kurtarmak için kanıyla yazdığını bilseler asi de demezler ve kurtarıcı derler Nuh’un gemisidir. İşte insanlık ve İslamlık o gün kurtuldu ikinci Nuh’un gemisidir Kerbela Olayı. Bilmeyen varsa gelsinler tartışalım.

Evet, çok teşekkür ediyoruz. Kerbela’yı, Hz. Hüseyin’i Muharremi çok güzel anlattınız. Bunlar semboller demiştik zaten on gündür de bunu söylüyoruz. Yani sadece görünen haliyle değil arkasında yatan gerçekleriyle bugün ifade ettiği anlamlarıyla yorumlamamız gerekir. Herhalde duygudan, sevgiden, onurdan, haysiyetten yoksun olanlar anca bunu anlayamazlar, göremezler. Kimilerinin kalp gözleri, kimilerinin görmesi gereken gözleri kör, kulakları da sağırdır.

Kuran-ı Kerimde ayet vardır onlardır sağırlar, onlardır körler, onlardır dilsizler giderler bir daha geri gelmezler der. Kuran-ı Kerim söyler bunu. İlla ki bu göz değil gönül gözleri kör olanlar gönül kulağı sağır olanlar.

Evet, insan sevgisinden, insan duygusundan yoksun olanlar var. Yüz yıllar boyunca bu insanlar maalesef birçok devleti yönetmeye sahip olmuşlar, muktedir olmuşlar. Padişah olmuşlar, kral olmuşlar, emri altında bulunan insanların inançları uğruna öldürülmelerine göz yummuşlar bizzat bunu emretmişler. Elbette ki dediğiniz gibi Emeviler, Abbasiler, Osmanlı yönetiminde de bu kırımlar, yıkımlar, karalamalar devam etmiş maalesef insanlar inançlarından dolayı horlanmışlar, dışlanmışlar, aşağılanmışlar, derileri yüzülmüş, asılmış, kesilmişler.

Bakıyorsunuz yazılı bir kitapta veriyorsunuz Osmanlı Belgeleri diye. Kocaman bir kitap çıkmıştır bunu inkâr edemezsiniz her şeyi yazar.

İnkâr, edilemez Ahmet Hezarfen’in de çalışmaları var, Mehmet Yaman’ın da çalışmaları var. Onları da tabi dile getirmek gerekir değerli çalışmalar gittikçe çoğalıyor ki Osmanlı Arşivlerinden bizzat kendilerinin yazmış olduğu fermanlar ortaya çıktıkça bu fermanlar, ilanlar, fetvalar ortaya çıktıkça maalesef yüzyıllar boyunca insanların kimlerin yönettiğini çok açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Çağdaş bilimin ışığında biz tarihi verileri, objektif verilerle yorumlarsak trajedinin sorunlarımızın boyutları çok daha net görülecektir, görülmektedir. Söyleşimize kısa bir aradan sonra devam edeceğiz.

Ela gözlü pirim geldi

Duyan gelsin işte meydan

Dört kapıyı kırk kapıyı

Bilen gelsin işte meyda

 

Ben pirimi hak bilirim

Yoluna kurban olurum

Dün doğdum bugün ölürüm

Ölen gelsin işte meydan

 

 Pirim meydanına açmış

Müskü amberleri saçmış

Dolusunu içen kanmış

İçen gelsin işte meydan

 

Bağ olan yerde mağr olur

Gül olan yerde har olur

Bu sitemler çok zor olur

Çeken gelsin işte meydan

 

 Şah Hatayim der sırrına

 Ortaya koymuş serini

 Nesimi gibi derisin

Yüzen gelsin işte meydan

Demirden leblebi, ateşten gömlek dedik derisini, canını bu yola koyabilenler gelsin dedik. Nesimiler, Pir Sultan’lar, Hatayi’ler, Hallaç’lar, Virani’ler Viranisiz olmuyor. 7 ulu ozanlar, ona karışıyor, yüze karışıyor yüz binlere karışıyor ulu kişiler. Evet Adil Ali sizinde okuyacağınız söyleyeceğiniz bir şeyler var. Bu ulu kişilerle ilgili.

 

Hayrani diyor ki,

Lanet olsun sana her daim Yezid

Hakkın sevdiceği kulu bilmedin

 Ehlibeyte asi oldun cihanda

Hakka doğru giden yolu bilmedin

 

Ali evladına yaralar açtın

Cehennem narında kaynadın taştın

Ebedi kurtulmaz cezaya düştün

Sonra çekeceğin zoru bilmedin

 

Bu kötü işleği sen kimde gördün

Üç günlük dünyaya meylini verdin

Ol aslan soyuna sen karşı durdun

Silindin defterden kârı bilmedin

 

Embiyayı, evliyayı ağlattın

Utanmadın suyolunu bağlattın

Ey vicdansız çok acı söz söylettin

Nasip veren yeşil eli bilmedin

 

Ey dinsiz imansız böyle dert olmaz

Ehlibeyti seven yaslıdır gülmez

Hayraniyem altın pas tutup solmaz

Hakikatte gizli sırrı bilmedin.

Gerçekten bütün âşıklar, o evliya makamına geçen âşıklar, o yedi ulu dediğiniz âşıklar hepsi Muaviye’yi Yezid’i Müslüman olarak kabul etmemiştir. Surateyin lisan en bir kelime-i şahadet getirip canlarını kurtarmışlardır. Bunu bilmeyen alimim demesin, din adamıyım da demesin. Emevi saltanatı yani Sufyaniler can korkusu için bir kelime-i şahadet getirdiler. Bu tuttular Kerbela Olayı hele Şahı Merdan’ın hakkının yenmesi şurada dursun o hâkim olayı şurada dursun biz bunların hepsini kenara koyalım İmam Hasan ile İmam Hüseyin’in şehit oluşları birinin zehirlenip birinin Kerbela Olayı olduktan sonra bunların sırtında ki gömlek düştü. Düşünce domuz leşleri meydana çıktı. Ben şunu şöyle adlandırıyorum yani affedin beni gerçekleri söylüyorum, ben şimdi bir dağa gitsem av yapmaya gitsem ki bir göl yüzü berrak tertemiz susamışım içerim, abdestim yoksa abdest alırım. Dağa çıkarım biraz sonra susamışım su içeceğim, gelsem ki:Dozeri dayamışlar gölü deşmişler içi de domuz leşiyle dolu daha bu içilir mi içilmez. İşte aklıselim kişi Muhammed’in yüzünü gördü diyorlar ne kadar yalan söylüyorlar. Affedersin öyleyse bir köpekte gördü, bir maymun da gördü, bir tavuk da gördü Muhammed’in yüzünü görmüş diye Muaviye utanmadan bir de sır kâtibi derler çünkü Muhammed Aleyhisselam Medine’ye gidene kadar Muaviye kâfir idi. Medine’ye de tek bir gün gitmeyen tarihi incelesinler, korkmasınlar tarihten ne fildir ne ejderhadır yutmaz. Tarihi okusunlar eğer Muaviye Medine’ye gitmişse üç gün beş gün kalmışsa bende onlar gibi sır kâtibi diyeceğim. Peki, kardeşim hiç Medine’ye gitmeyen adam malını mülkünü bırakmayan Şama gidip hileyi hazırlayan, tuzak kurmak isteyen bir adamın ne zaman gelmişte Muhammed Aleyhisselamın yanında sır kâtipliği yapmış. Tarihi inceleyelim tarihi safsatalar artık bitmiştir. Gerçekten safsatayla bizi kandıramazlar, insanları kandıramazlar. Aklıselim kişileri kandıramazlar biz diye siz diye bir şey yok. Çünkü bizim gerçeğin birisi diyor ki, “Sen şusun ben buyum deme Rüsva olursun âleme” diyor. Biz ne şusun ne de busun deriz.

 

Bugünkü âşıklar ne demişler;

Gönül gam deryaya daldı

Kerbela’da Kerbela’da

Ne kara günlere kaldı

Kerbela’da Kerbela’da

 

Hüseyin der ki ya mevla

Halimi ceddime söyle

Ehlibeyte yardım eyle

Kerbela’da Kerbela’da

 

Zeynep der ki Hüseyin’im

Esir oldu toy gelinim

Zincire vurdular elim

Kerbela’da Kerbela’da

 

Kimisi susuz kalıyor

Kimisi de su arıyor

Yaralanmış can veriyor

Kerbela’da Kerbela’da

 

Abbas’ın kolları düştü

Kafirler başına üşüştü

Zalimlerle çok savaştı

Kerbela’da Kerbela’da

 

Ali Ekber ile Kasım

Dedi kimler tuttu yasım

Gömleğin aldı anasın

Kerbela’da Kerbela’da

 

Ehlibeyt kara yasta

Zeynel Abidin çok hasta

Ali Asker son nefeste

Kerbela’da Kerbela’da

 

Bedenleri çölde yatar

Develeri çekmiş katar

Muhiplerin yasın tutar

Kerbela’da Kerbela’da

 

Ali Yılmaz ben de varsam

Varsam başucunda dursam

Toprağına yüzüm sürsem

Kerbela’da Kerbela’da

Kerbela’da öyle bir olaylar oldu ki Mısri Niyazi diyor ki “eğer Kerbela olayı güneşe yapılsaydı güneş karardı, erirdi, yanardı, biterdi, tükenirdi” diyor. Mısri Niyazi diyor ki, “Ehlisünnet velcemaattenim diyenler Ehlisünnet vel cemaat kelimesini Muaviye kurdu zaten. Ayırmak için ne halt işlediğini hepimiz biliyoruz. Aklıselimler ise düşünsünler ki neler olmuş Kerbela’da. Mısri Niyazi de gelmiş ayıkmış affedersin hayvanın sırtında kitap taşırken gelmiş bir ümmi Sinan’a tabi olmuş uyanmış ve demiş ki gerçekten Kerbela Olayı eğer güneşe verilseydi güneş yok olurdu, gündüze gelseydi gündüz yok olurdu. Zaten gündüz o zaman yok olmuş ay gün tutuldu doğmadı diyor ya. Dediği gibi Kerbela Olayını okumayan bir kişi buna safsata diyen bir kişi Muhammed’den onun eli kesiktir kardeşim. İnanın ben bunu benliğe lanet olsun ne yaranmak için ne tanınmak için mürai konuşmam. Çünkü mürailik o kadar kötüdür ki mirayı olan kişi gökten ayı indirse mirayıdır yani böyle bir mucizat gösterse de gökten ayı bile yere indirse mürai ise müraidir mürai. Biz ne Muhammed Aleyhisselamın avukatıyız ne de Yezit’in Muaviye’nin düşmanıyız. Ne babamıza bir şey yaptı ne annemize bir şey yaptı. Biz gerçeklerin savunucusu yanlışların söyleyicisiyiz. Yanlışla doğru ayrılsın burada, ayrıldığı vakit inanın dünya insanlığı bile birleşecektir. Yalnız çıkarcılarda bırakmazlarsa düşünsünler yani.

İnsan duygusuna, düşüncesine düşman olanlar, çıkarlarını toplum ve insan yararlarının üstünde görenler yüzyıllar boyunca halkı kandıranlar, korkutanlar, üzerlerine karanlık sis perdeleri çekmeye çalışanlar, gerçeklere ulaşmaları engellemeye çalışanlar, güneşi karartmaya çalışanlar. İnsanlıktan nasibi almamış olanlar maalesef bilmiyorlar ki insanoğlunun içinde bir sevgi ateşi vardır. İnsanoğlu elbet ölümlüdür her insan doğar, büyür, yaşar ve nihayetinde toprağa karışır ölür. Fakat insanları ölünceye kadar ayakta tutan bir şeyler vardır, maneviyat vardır, sevgi vardır, aşk vardır, idealler vardır. Eğer bunların hepsi zaten insanoğlunun vücudunda olmasaydı aynen Kerbela’da olduğu gibi insanlar ta baştan teslim olurdu. Fakat bu erdemler, bu güzellikler insanoğlunu ayakta tutarak ölünceye kadar direniyorlar.

Ayhancığım insan ölmez. Benim Hz. Muhammed Aleyhselam’ım, benim Şahı Merdan Ali’m, benim Şah Hasan’ım, benim Şah Hüseyin’im, Mehdi’me varana kadar on iki imamım, on dört masumu paklarım, Yunus’larım, Nesimi’lerim, Mansurlarım, Muhittin Arabim, Pir Sultan’larım, Hatayi’lerim ölmemiştir. Veciz bir söz vardır ki hâşâ insan ölmez ölen hayvandır. Yani topraktan gelen toprağa gidecektir.

Ama ruhlar ama düşünceler yaşayacaktır. Ruhlar geldiği yere gidecektir. Her şey aslına rucu edecektir. Her hoca bilir Selahattin Hoca da bilir cenaze kaldırıyorsa. Her şey aslına dönecektir ayetini okurlar benim şimdi vücudum topraktan geldi toprağa gidecektir, ruhum insandan geldi insana gidecektir.

İnsanoğlunun ruhu bir ateş, bir güzelliktir.

Ulu ruhlara karışacak insanın ruhu, ölümsüzlük. Ölümsüzlük hakktan gelip hakka gideceksin hak da beni âdemde olduğuna göre. Hakk’tan geldim hakka gideceğim, vücudumda topraktan geldi toprağa gidecek. 1400 yıl değil dünya kurulalı bizi kandırmışlar gelin ayıkalım kardeşim. İnsanı incitip de Tanrı’ya yalvarana şaşarım babamsa da, evladımsa da, ben isem de eğer ben bir insanın gönlünü kırıyorsam, hatırını yıkarsam, tecavüz ediyorsam, hakkını yiyorsam, incitip de gece gündüz durmayıp Allah Allah deyip aklıma şaşayım. Şeytan bile bana güler. Bunun için insanları sevelim Kâbe’deki kutsi değerleri yok etmek gibi. Gönül bir Kâbe’dir. Biraz evvel Selahattin Bey Şafi’nin ismini verdi. Şafi diyor ki, “Bu Kâbe’yi bir insan yapmıştır, gönül Tanrı’nın yapısıdır. Bin kere Kâbe’yi yıksan yapılır ama bir kere gönülü yıktığın vakit yapılmaz” diyor. Onun için gönüllere girelim bir gönüle giren bir mum yakar, bin gönüle giren bin mum yakar. Bin mum bir güneş olur. Ehlibeyt milyonlarca kişinin gönlüne girmiştir bunu söndüremezler sönmesine imkân yoktur. Bizim orucumuz, bizim yasımız kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü Şah Hüseyin’in anısı hiçbir an gitmez kanı da kurumamıştır. Niçin kurumamıştır söyleyeyim size, eğer Kosova’da, Bosna Hersek’te, Güneydoğu da insanlar öldürülmüyorsa insanları öldürülmesi bitsin ben söz veriyorum ne yas tutacağım, ne de oruç tutacağım. Bizim yasımız da orucumuzda hep Kerbela Olayı gözümüzün önünde ve devam ediyor. Zalim mazlumu tığladığı müddetçe zalimlik bitsin söz vereyim kimse oruç tutmasın günahı benim boynuma zalimlik yeter ki bitsin.

Evet, aynı duruma düşüyorlar yani bu insan öldürmeyi onaylamak insan öldürmekle eş değerdir, aynıdır öyle değil mi Adil Ali.

Evet Ayhancığım. Ben onun altını şöyle çiziyorum, ne zaman ki Şah Hüseyin Kerbela’ya geliyor çocuklarına su istemek için Ömer’den su istiyor ben Ömer diyeceğim de herkes Hattab’ın oğlu Ömer zannediyor zavallılar. Hattab’ın oğlu Ömer’le Kerbela’yı bile karıştıran zavallılar var. Bu kadar zavallıların karşısında tarihi yeniden yazmamız lazım. O da ne bu radyo programına sığar, ne de bir sohbete sığar. Yani Vakkas’ın oğlu Ömer, Vakkas’ın oğlu Ömer’e diyor ki “Ey zalimler kabul edelim ki ben cengâverim beni öldürün, parçalayın o lanetullah Yezit’e götürün ama bu mahsumu pakların suçu nedir” diyor. Ben sırf buranın altını çizeceğim çünkü zaman yok. Ama Vakkas’ın oğlu Ömer diyor ki “Ey Hüseyin ya Yezit’e biat yoksa kellen” diyor. Ama o zaman Şah Hüseyin şöyle söylüyor; “Ey Ömer hiç duydun mu ki mert namerde biat etsin. Benim Babam Şahı Merdan Ali dedi ki “Evladım bir mert namerde biat ederse sözünü kabul ederse o da onun gibi namerttir. Bir mazlum bir zalimin yaptığı zalimliği doğrudur derse o da zalimle beraberdir. Ben ne zalim olabilirim, ne de namert olabilirim. Namertlik sizin soyunuza sayestedir ve bunu da herhalde devam ettireceksiniz” diyor. Bu altı çizilecek bir sözdür. Ben iki dakikaya da şunu sığdırayım, biraz evvel Selahattin Efendi yarayı kaşımayın dedi yara kaşınmıyor evvelini bilmeyenin geleceğe adım atması yanlıştır. Çünkü evvelini bilecek ki bu ilerde çukur vardır veya yol vardır veya orman vardır veya vahşet vardır veya sükûnet vardır. Bunu evvelinden bilecek ki şimdi adımını ona göre ata. Bu toplum evveliyatını meydana koymadığı müddetçe, kaşımayın yaram delinir dediği müddetçe, tarihi de yeniden yazmadığımız müddetçe nasıl kardeş olarak diyecek ki biz kardeşiz. Orasının altını çizerim. Gözyaşına gelince de fakir bir dörtlüğümde demişim ki, dost uğruna ağlamak da gülmek gibi aşktır aşk demişim. Gözyaşını dökmemiş ise, dostu için bir kişi ağlamamışsa aşktan haberi yoksa ona ne diyebilirsin. Samana kurban olam hayvan yer o samandan da kötüdür.

Çok teşekkür ederiz verdiğiniz güzel ve anlamlı mesajlar için. Zaten sevgili Cem Radyo dinleyicileri bu mesajların anlamını biliyorlar Ehlibeyt On iki imam aşkını biliyorlar. İnsan incitmemenin, gönül yıkmamanın anlamını biliyorlar, yetmiş iki millete bir nazarla bakmanın anlamını biliyorlar. Evet Adil Ali Atalay da bu konuda bir şeyler söyleyecek sanırım.

Teşekkür ederim Selahattin Kardeşimiz fıkıh yönüne değindi. Namaz demek salât demek Kuran-ı Kerimde salat demek Arapçada Salat, Farsçada Namaz, Türkçe de dua demek. Bizim ibadet şekli Ehlibeytin gününden kırklar meclisinden ibadetimiz aynı gelmiştir. Benim şimdi yaptığım ibadeti çocuğum yapıyor. Eğer yazılısını göster deseniz hiç birisinin yazılısı yoktur. Nasıl olsun Hattabın oğlu Ömer İskender kütüphanesini yaktı ki gerçekler ortaya çıkmasın diye. Kuran’ı Kerimde namazın ne şekli vardır ne şemalı vardır, ne de zamanı vardır. Kuranı Kerim de diyor ki salâtınızı yani duanızı yürürken çalışırken yan üzeri yatarken hatta binek üzerinde de yapabilirsiniz diyor. Beş vakit diye de bir şey yoktur. Salât demek dua demek Cenabı Allah diyor ki, “Her ne tarafa dönerseniz Allah’ın yönü o taraftadır” diyor. Şimdi Cenabı Resulullah buyurdu ki, “Ey ümmetin zinhar bizden evvelkileri gibi sizde benden sonra fıkra fıkralara ayrılmayasınız” dedi. Fıkra fıkraya ayrılmayanları da mezhepsiz ilan ettiler ki bunu da Alevilere dediler. Çünkü Aleviler İmam Caferi Sadık da mezhep kurmamıştır dedi. İmam Cafer Sadık mezhep kurmamıştır eğer İmam Caferi Sadık mezhep kuracak olsaydı Muhammed’in dinine karşı çıkmış olurdu. Kim ki mezhep kurmuşsa Muhammed Aleyhisselamın dinine karşı çıkmıştır. Çünkü din birdir o da Muhammed’in dinidir. Muhammed’in didine karşı çıkmayıp mezhep kurmamışlardır. Gelelim ibadet şekline, ibadet şekline geldiği vakit Cenabı Resulullah buyurmuştur ki, “Benden sonra 157 bin tane aşığım gelecek. Bütün Kuranları bütün kitapları kendi lisanlarıyla Ehlibeytimi de halkına yayacaktır” demiştir. Biz bugün Nesimi’nin, Virani’nin, Muhittin Arabi’nin tefsir edip yazdığı beyitlerine biz ayet deriz zaten. Hadise gelince kabul etseler de etmeseler de birinci halife bir gece 1500 tane Muhammed Aleyhisselamın hadisini yakmıştır. Eğer yalansa ben bunu ispat edeceğim, gerçek ise bir gece de bir halife bir şefaatçinin 1500 tane hadisini yakmış ise ben ondan sonra Ömer’in oğlu Abdullah’ın icat ettiği hadislere nasıl inanacağım. Ben Kuran’ın dışına çıkmıyorum bir defa. Kuran-ı kerimde diyor ki, “Ne tarafa dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır” diyor. Yürürken, otururken, yatarken bile ibadet edebilirsiniz yani dua edebilirsiniz diyor. Ben gerçekten arabanın içerisinde bile münacat ediyorum. Biraz evvel ha ben bunu okula benzetiyorum doğrudur namaz yani taş duvara karşı durulup kılınan namaz birinci sınıftır yani ilkokuldur. Tarikat ortaokuldur marifet lisedir, hakikat üniversitedir. Sırrı hakikat ta insanı kâmil makamıdır. İmam Caferi Sadık ilkokula üniversite dersini verir miydi vermezdi. İlkokul dersi ilkokulda olanlara verilmiştir. Şimdi ilkokul olmazsa ortaokul olmaz, ortaokul talebesi olmazsa liseye namzet gelmez, lise talebesi olmazsa üniversiteye gelmez. Kimisi namaz kılar şeriata varmıştır, kimisi tarikata varmıştır, kimisi marifete varmıştır. Marifette, hakikatte insanı kâmil vardır kabul edilse de edilmese de Tanrı’nın yeryüzünde görüntüleridir, Tanrı’dır demiyorum. İmamı Caferi Sadık da Selahattin Beyin dediği gibi Fıkıh dersini İmam Azan dedikleri mezhep sahibi saydıkları kişilere öğretmiştir, İmam Azam demiştir eğer iki yıl bir gerçeğe elim ermeseydi imansız giderdim diyor. Pek ala, bu iki yıl İmam Caferi Sadık’a intisap ediyor da imanını tamamlıyor. Yoksa imansız gidiyor da bu kadar millet İmam Caferi Sadık’ı tanımıyorsa nasıl imanlı gidiyor. Ehlibeytin zikri olmayan hiçbir ibadet kabul değildir. İşte Aleviler

Medet Allah Ya Muhammed Ya Ali

Derdimin dermanı sende dediler

Daha senden gayrı kim var evveli

Ne beklersin ıssız handa dediler

 

Bektaş-ı Veliye halimi arz ettim

Urgun urgun Fatma Anaya el ettim

Arı gibi emeklerim bal ettim

Türlü çiçeklerin balda dediler

         ………………………….

Böyle deyip on iki imamın ismini zikreder. Ki Muhammed Aleyhisselam diyor ki her kim Ali’nin ismini zikretti ibadettir. Yani Ehlibeytimi zikreden duadır diyor. İbadetsiz hiçbir kul yoktur. Mesela ben o düvaz imamı tamamlamadım iki dörtlüğüyle bıraktım tekrar başka birini alalım,

Her sabah her sabah ötüşür kuşlar

Allah bir Muhammed Ali diyerek

Bülbül de gül için figana başlar

Allah bir Muhammed Ali diyerek

 

Fatıma anamız durdu duaya

İsa Kahreyledi çıktı semaya

Şehriban soyunda bindi deveye

Allah bir Muhammed Ali diyerek

Burada da biraz evvel ki sohbetlerimizi tamamlıyor ki Allah bir Muhammed Ali diyerek oluyor. Böyle iken işte biz ibadetlerimizde on iki imamın ismi geçer. Zaman olsa onu da söylerdim. İşte o on iki imamın ismi geçtiği vakit de ibadet tamam olur. Namazda salâvat verilmeyen namaz kabul olmaz. Yalnız ben tek bir kelime söyleyip geçeceğim. Her namazda Elhamdülillahi Rabbilalemin denir. Yani sadece Müslümanların Allah’ısın demez Elhamdülüllahi Rabbilalemin denir bütün yaradılmışların Rabbi Tanrı’dır denir teşekkür ederim.

 

Uyurken üstüme gelen erenler

Gafil aç gözünü uyan dediler

Serseri kalma bu cihan içerisinde

Yürü bir mürşide hey can dediler

 

Uyandım gafletten açtım gözümü

Erenler payine sürdüm yüzümü

Hak buyurdu ben söyledim sözümü

Bu hakkın kelamı inan dediler

 

Demek mürşidi kâmile erilecek, erilmiyorsa yani mürşidsiz kar haramdır, ustasız kar haramdır, öğretmensiz okul talebe okutamaz.

Bu hakkın kelamı inan dediler diyor evet demek ki güzel sözler güzel sohbetler haktan gelen sözler gibi. Değerli konuklarımıza teşekkür ediyoruz tekrar. Bugün yine Hz. Hüseyin, Kerbela, Caferilik, Alevilik, Bektaşilik bu yollar güzel, ulu yollar hakkında söyleştik bizi bilgilendirdiler tekrar teşekkür ediyoruz.

 

Söyleşi: 27/04/1999, Söyleşi,

 

MUHARREM SOHBETLERİ

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile