DİDAR BACI...
DİDAR BACI
Ayhan Aydın
Bu yaz, 20 Ağustos – 24 Eylül tarihleri arasında, Makedonya’daki Harabati Baba Tekkesi’nde dostluğu, hizmeti, paylaşımı, bilgi edinmeyi, bir Bektaşi Tekkesi’ndeki güncel gelişmeleri insanlara aktararak, eşsiz bir deneyim daha yaşadım. Balkanlar’daki Alevi - Bektaşi toplumu üzerindeki baskıları, asimilasyon çalışmalarını bu arada Sersem Ali Dedebaba ismiyle de anılan Harabati Baba Tekkesi’ndeki tüm gelişmeleri detaylarıyla daha önce kamuoyuyla paylaşmıştım. Bu tekkenin ve tüm Balkanlar’daki Alevi Bektaşi toplumunun sesi olmayı bundan sonra da, kısmetse gönüllü olarak yaptığım çalışmalarla sürdüreceğim.
Anadolu Aleviliği özelinde “Bacıyan-ı Rum” ismiyle anılan ve hala varlığı konusunda çok ciddi bilimsel çalışmalar yapılmamış olsa da söylencelerde yaşayan Bacılar Birliği, kavramı vardır; çok zor ve dar günlerde, erlerle birlikte inanç, yurt, dava, ilke adına mücadele eden eren kimlikli öncü kadınların biriliği. Zaten Kadın Erenler konusu da bir gerçeği ifade eder; Fatıma Ana’dan, Kadıncık Ana’ya, onlar da günümüze bir geleneğin izi sürülebilir.
Kadın; yardır, anadır, aslında evrenin de evin de temelidir, mayasıdır. Kültürü var edip, taşıyan kadın aynı zamanda Alevilikte belleğin de koruyucusu ve aktarımcısıdır.
İşte Didar Bacı’mız da, yani Didar Doko da, “çağdaş” bir bacı’mızdır. Üniversite mezunu, anne tarafından köklü bir Bektaşi ailesinden gelen ve hem Makedonya’da, hem de Bosna – Hersek’de yaşamını sürdüren Didar Bacı, çok maharetli, becerikli, temiz, titiz bir insandır. Bir ay boyunca birlikte bacı – kardeş olarak, Derviş Abdülmüttalip Bekiri ile birlikte üç can olarak, matemde, sohbette, yemek yapmada ve her türlü hizmette, tekkeye gelen ziyaretçileri ağırlamakta, bir kolektiflik oluşturduk. Hiçbir şüpheye yer olmayacak şekilde görev bölüşümüyle, hem tekkenin tüm günlük işlerini yürüttük, hem de yaşananları birlikte konuştuk, analiz ettik.
Oldukça keskin bir zekâya sahip olan Didar Doko, çok iyi Türkçe’siyle gelen tüm misafirlere, konuklara, şu veya bu nedenle yolu tekkeye düşenlere en ayrıntılarıyla tekkenin tarihini, yaşanan güncel sorunları, Alevi - Bektaşi kimliğinin bir bütün olduğunu, bu inancın değerlerini, Bektaşiliğin tutuculuktan uzak aydın insanların yürüdükleri bir yol olduğunu vurgulu cümlelerle uzun uzun anlatıyordu.
Arnavutça, Boşnakça yanında İngilizce’siyle de yine farklı uluslardan insanlara Bektaşiliğin misafirperverliğini de, nüktedanlığını da gösteriyordu. Empati yeteneğiyle, her ulustan insana kucak açabilen Didar Doko, yöredeki son dönem ünlü mücerret Hüsnü Kemal – Kalender- Baba’nın yeğeni olarak da sık sık Bektaşiliğin evrensel insani yönleri de hatırlatıyordu.
Didar Doko, geçmişi iyi bilen, günümüzü iyi analiz edip, gelecek de tekke üzerinde oynanabilecek oyunları da gören bir sezgisel ruha sahipti. O hiçbir hizmetten kaçınmıyor, ne bir gösteriş, ne bir beklenti, ne bir usanma göstermeden erkeklerin yani er kişilerin yapabilecekleri işleri de yiğit bir şekilde başarıp her şeyin üstesinden geliyordu. Hoşsohbet, lafını esirgemeyen, gerçeği hiçbir insan ayırmadan yüzüne de söyleyebilen, dedikodu yapmayan, mert bir insan olarak Didar Doko, daha önceden de birçok kez bir arada bulunsak da, bu gezimde ve bu sene gerçekten beni en çok şaşırtan bir can sima olarak karşıma çıktı.
Karanlıklar, türlü zorluklar içinde; bilinçli, kararlı, öngörü gücü çok kuvvetli, inancının ilkelerinden taviz vermeden, bu konuda kimseye göz açtırmadan, sözünü sakınmadan söyleyip, eylemiyle bunu gösteren Didar Doko aslında Didar Bacı’dır. Hiç abartısız, bu yiğit insan, Alevi - Bektaşi kadınının inisiyatif alarak, kültür dokularında olan mahir başarıyı çok üstün bir şekilde ortaya serebilmesinin timsalidir.
Evet, çok şükür ki; Alevilik Bektaşilik hala yaşıyor, üstü örtülmek istense de, biraz puslar ardında kalsa da tarihi değerleriyle varlığını sürdürebiliyor. Uyuyanlar, çıkar için asimilasyona biat edenler, sözde erkek olarak kadına baskı yapıp, onu dış kapının mandalı görüp, cemlerde de onun zorla başını örtüp, karanlığa gömmek isteyen sözde Alevi önderleri gözlerini açsınlar, yoksa onlara gözlerini açtıracak nice nice Didar Bacı’lar biraz örtülü kaldıkları yerlerden çıkıp gerçekleri onlara hatırlatmasını bilirler.
Ne diyeyim, sen çok yaşa, var ol Didar Bacı, minaresiz camiye dönüşmeye başlayan her cemevine, özellikle Avrupa’da kahvehaneye dönüşen her Alevi derneğine, asimilasyoncu çabayla işgal edilmek isteyen her tekkeye senin gibi bir “er” bacı lazım…
Aşk ve muhabbet ile kalın…
16 Kasım 2019, Bir Yol Gazetesi