YENİKAPI FESTİVALİ, HACI BEKTAŞ'TA ÇOK BAŞLILIK
Yunusların, Hacı Bektaşların, Pir Sultanların Barış Güvercinleri
Bu Toplumda Ne Zaman Birlik İçin Kanat Çırpacaklar Acaba?
KAPISI KİLİTLİ TUZAKTA KALDIM
ARIYORUM BULAMADIM BEN BENİ
Malatya Arguvanlı çok değerli Halk Ozanı Muharrem Yazıcıoğlu böyle söylüyor. Şu bizim toplumu anlamak da, anlatmak da gerçekten çok mu çok zor… İlkesel bütünlük içinde bir tartışma yapamıyoruz, birlikte yol alamıyoruz, bu yolun kurucularının hayatlarını ortaya koyarak oluşturdukları değerler manzumelerinin yanına bile yaklaşamadan sürekli ama sürekli bu kadim yolun öğretilerinin tam tersini yapıyoruz. Zaman zaman tümümüz bunu yapıyoruz. Yola birlikte gidilir, diyoruz; ama bir türlü bu hümanizmanın / insan severliğin, insanlık için serinden geçilmesi gerektiğini söyleyen ulu yolda birlikte yürüyemiyoruz.
Birileri bizi parça parça bölmek isterken, hiç kimseye gerek duymadan sadece ve sadece benliğimizi yenemediğimiz için, birlik ve dostluk kazanında, gönül kâbesi dediğimiz kâmil insan olma okulunda menzil alıp pişmediğimiz için bir ve beraber olamıyoruz.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır, gibi yüzlerce ölümsüz veciz söz söylemiş bu yolun öncü erenlerinden Hacı Bektaş’ı da, Yunus Emre’yi de, nice ulu ozan ve erenleri de tam anlayamıyoruz, anlamak isteniyoruz. İşimiz gücümüz, rol kapmak, rol yapmak, ön planda olmak.
Bunu da yine bu yolda hizmet adına yapıyoruz, ne acı bir gerçektir ki, erenler adına yapıyoruz.
Şimdilerde yaklaşık iki yüz elli kadar üye birimi (cemevi, kültür merkezi) olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu tüm dünyadaki en güçlü Alevi yapılanmalarından birisidir. Yıllar yılı Avrupa’da Alevilerin sesini duyurmuş, Türkiye’de Alevilerin yaşadıkları haksızlıkları, hak kayıplarını ve genel anlamda da Türkiye’deki insan hakları ihlallerini dünya kamuoyuna da taşımış bir birinden değerli yöneticileri, üyeleri, dedeleri, danışman bilim insanlar olan birçok ciddi kurumdur AABK.
Bence en büyük zaafı, siyasetle olması gerekenden fazla içli – dışlı olması, özellikle Türkiye’de her zaman siyasi oluşumların, gelişmelerin içinde yer almayı kendisinin öncelikli bir uğraşısı olarak görmesi bu algıyı halka yansıtmasıdır.
Elbette yaşam siyasetin içindedir, Alevi toplumunu da isteklerini, sorunlarını, yaşadıklarını, beklentilerini siyasilerle de halletmek zorundadır. Ama siyasi partileri, siyasileri, siyaseti kullanarak sorunlarını halletmekten ziyade siyasi partilerle, siyasetle, siyasi oluşumlarla olması gerekenden çok daha fazla iç içe geçen ilişkiler ağı, AABK.’nin de tüm Türkiye’deki Alevilerin ve Alevi Kurumlarının da sorgulamaları gereken bir alandır.
Çok iyi hatırlıyorum; Bir zamanlar Barış Partisi’nden aday olmayan Alevi yazarı, ozanı, dernek yöneticisi kalmamıştı adeta… Mahzuni Şerif bile epey gayret göstermiş, sanatçı olarak anılmaktan ziyade siyasetçi olmak için her zaman bu konuda yapmadığı kalmayan Arif Sağ ve daha nice nice isimler işi gücü bırakmışlar siyaset sevdasında kendilerinden geçerek birer siyasi figür olmuşlardır Türkiye’de.
Ya Avrupa’dakiler; oy için, siyaset için uçaklar dolusu insan getirtmemişler miydi, Türkiye’ye?
Bu kalkan uçaklar kimin paralarıyla kalkmıştı acaba?
Türkiye’de Alevi örgütlenmesinin kilit isimlerinden, şimdilerde Türkiye’deki siyasi gelişmeler karşısında fazla sesi çıkmayan Pir Sultan Abdal Derneği, dinamizmi, etkinliği ile her daim öncü bir rol oynayan çok önemli bir kurumumuzdur. Demokrasi, insan hakları, laiklik, çağdaşlık, kadın hakları konusunda tüm çağdaş sivil toplum kuruluşları kadar etkinlik gösteren bu kurumumuzun tüm Alevi kurumları gibi şimdilerde pek sesi çıkmıyor. Bu bizler için de bir kayıptır. Gerçekten de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği her zaman önem verdiğim bir kurum olmuştur.
Bu güzide kurumumuz ise; ne hikmetse yıllar yılı Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’yla kimi zaman ciddi kavgalara, görüş ayrılıklarına girse de, her zaman onunla birlikte hareket eden, bir nevi zaman zaman onun Türkiye’deki temsilcisi gibi çalışan bir örgütlenme olmaktan kurtulamıyordu. Bu nedenlerle de kurum içinde de çok ciddi tartışmalar yaşanıyordu. Ama buradaki en önemli hareket noktalarından birisi de elbette yine “siyasetti.”
Bakıyoruz; Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu eski başkanı Sayın Ali Rıza Gülçiçek Türkiye’de milletvekili olmuş, bazı konularda çok mahir olan eski başkanlarından Sayın Ali Kılıç kendi bölgesindeki binlerce insanın ciddi tepkilerine rağmen ikinci belki üçüncü kez Maltepe Belediye Başkanı olmuş. Yine yıllar yılı bu yapının içinde çok koşturan, samimi çabalarını da gördüğüm çok sevgili Sayın Turgut Öker milletvekili olmuş, sonra milletvekilliği düşürülmüş ama yine de siyasetin içinde. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri’nin iki eski başkanı bir partiden milletvekili olmuşlar…
Tabii diğer cenah hiç farklı değil; yıllar yılı koltuklarının altında milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyeliği için hemen hemen aday olmayan ne yazarı kalmış, ne cemevi başkanı, hatta bazı dedeleri bile bu yolda hayli ter dökmüşler…
Fotoğrafa bir bütünlükte baktığımız zaman hiç kimseyi karalamak, hakir görmek, aşağılamak adına söylemiyorum bunları; belki gerçekten de çok samimi olarak Alevi inancına sahip, Alevilerin de haklarını / hukuklarını savunma gayretiyle de siyasete girmek isteyenler olmuştur. Ama önemli bir kısmının bu konuda da tuttukları yol Alevi / Bektaşi Yolu değildir. Çünkü bir inanç / kültür / öğreti bütünlüğü olan Alevi / Bektaşi Yolu’nun sorunları siyaset olmadan çözülemeyecek olsa da, bugüne kadar bu alandaki izlenen ne yol ve yöntem, ne kişiler, ne üslup Alevi geleneğine uygun olmamıştır. Çünkü çok sayıda kurumun, kişinin işi gücü bırakıp, bu kurumları hemen her alanda olduğu gibi siyaset alanında da basamak olarak kullandıkları iyice görüldüğü gibi, bu denli siyasi partilerle içli – dışlı olmaları olayın kişisel hesaplar olduğu kanısını çok kuvvetlendirmiştir.
Her daim ama her daim söylüyoruz; elbette bu da olacak, siyasilerle görüşülecek, onlara Alevilerin istekleri anlatılacak, taleplerde bulunulacak, bunlar kaçınılmazdır. Ama bu kadar ölçüsüz, hadsiz, hudutsuz, kişisel menfaate dönüşen girişimler Alevilere ve günümüzdeki Aleviliğe de çok büyük darbeler indirmiştir, indirmektedir.
İnançlı, hareketli, gençliğinden beri bu işlerin içinden gelen, bir ocakzade olarak inanç konularına daha duyarlı olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun sevgili başkanı Hüseyin Mat şimdilerde Türkiye’de bazı çalışmalarında kendisine yeni bir müttefik bulmuş anlaşılan: Celal Fırat ve Saz Arkadaşları.
Celal Fırat
Kimdir bu Celal Fırat, zaman zaman saz arkadaşlarının “Celal Fırat Yalnız Değildir, Bilesiniz Ha (!)” diye savunma gereği duydukları bu arkadaşın Alevi hareketindeki yeri ve ağırlığı ne olabilir ki?
Her önüne gelene yarım niyaz şeklinde, gözlerini kapatıp, ellerini kalp hizasına getirip, mazlum bir yüz ifadesiyle insanlara gülümseyerek gerçekten de çok samimi olan Celal Fırat’ın bazılarınca “pirimiz” olarak lanse edilmesi hiç de boşuna değildir.
Celal Fırat; uzun zamandır tanıdığımız gibi, bir zamanlar saf halindeyken, yolda hizmet etmek isteyen, güzel semah dönüp kendisini geliştirmek isteyen bir genç canımızdı. Ama zamanla her şey değişiyor. Şimdilerde; “pirim, pirim” denilerek sosyal medyayı da kullanıp, yandaşlarıyla kendisine sanal bir “Alevi Topluluğu” yaratan bu arkadaşımız, günümüzün Alevilik konusunda uygun yer ve zemin bulanca herkese, her kesime, her siyasi görüşe eklemlenebilecek birisi olmuştur maalesef.
Celal Fırat kuzey Irak’a Kakai’lere gidiyor, Celal Fırat Avrupa’ya gidiyor, Celal Fırat, zaman zaman “dedem, dedem” dediği diğer, dergahın yönetimine de aldığı, maaşa bağladığı söylenen saz arkadaşları Muharrem Temiz’i, zaman zaman Tolga Sağ’ı ve diğerlerini de yanına alarak diyar diyar dolaşıyor? Hangi imkânla, hangi parayla? Ve de üstelik ne için? Irak’taki Aleviler’le ilgili bir araştırma çabası için mi oraya gitmiş, Ezidilerin bölgesinde eziyet gören Ezidi kadınlara yardım için mi oralara gitmiş?
Celal Fırat kendi köylülerinden ve yakın arkadaşlarından oluşturduğu yönetimiyle tüm Alevi toplumunun göz bebeği kurumlarından olan Garipdede’nin başında istediğini yapıyor, yaptırıyor. Öyle ki kendi aile ayakkabı dükkânını yönetmekten daha rahat bir şekilde oraya alınan bahçe temizlikçisini de kendi köylüleri içinden seçmekten çekinmiyor.
Celal Fırat, halkın paralarıyla daha doğrusu birer liralarıyla oluşan kumbarasında biriken, bu toplumun parasını dilediği gibi harcamaktan çekinmiyor, bu konuda hesap vermiyor.
Yıllar önce iki yüksek lisans öğrencisini Garipdede’ye götürmüştüm. Ekonomik zorluklar içinde birisi Boğaziçi Tarih bölümünde, diğer konservatuarda eğitim alan bu iki öğrenciyi karşılarına alan Celal Fırat ve yandaş kafaları bunları rencide edici şekilde sorgudan – sualden geçirdiler, yine yanımda olan iki arkadaşımla o öğrenciler adına bizler yerin dibine battık. Üniversiteleri belli, Alevilik konusunda çalışmak isteyen bu öğrencilere hakaret edercesine konuşan bu insanlar bir kurumun yöneticileriydi. Garipdede’nin paralarını kendisini ön plana çıkaranlara, onu övenlere yani kısacası saz arkadaşlarına aktarmaktan çekinmeyen Celal Fırat ve ekibinin Alevilik’ten anladıkları şeyin farklı bir şey olduğu anlaşılıyordu.
Rahmetlik Celal Arslan Dede’nin kütüphanesini ücretsiz olarak Garipdede’ye kazandırmak için oğlu Deniz Arslan’la mücadele etmiştik. Sonuç elde edemedik. Çünkü Celal Fırat ve ekibinin bilimle, eğitimle, kitapla fazla bir ilgisi yoktu sanırım. Tümüyle hakkını yemeyelim yine de; yine bir sanatçı olan Gani Pekşen’in renkli fotoğraflardan oluşan oldukça da pahalıya mal olan bir kitabını bastırmıştı, Garipdede’nin imkânlarıyla, kitaba ilgisi de bir sanatçının gönlünü kazanma sevdasından geçiyordu anlaşılan.
Sivas Katliamı’nın avukatlığını yapan Mevlüt Uysal için dergâhta büyük boy teşekkür pankartı açan, konuşmasında da ona çok teşekkür eden Celal Fırat, net bir şekilde Garipdede binasının nasıl yapıldığını, kimlerin buna yardımcı olduğunu, Garipdede Cemevi’nin bütçesinin ne olduğunu, harcamaların ne olduğunu halka açık bir şekilde ortaya koymamaktadır.
Sevgili canlar kişi olarak mesele sadece Celal Fırat meselesi değildir. Burada bir önemli kurumun başındakilerin tutum ve davranışlarıdır.
Sevgili okurlar; bu işler çocuk oyuncağı mıdır?
Beş on saz arkadaşı bulacaksın kendine, onlara bir Alevi kurumunun tüm olanaklarını seferber edeceksin, onların popüleritesinden yararlanıp, kendi reklamını yapacaksın, onlar senin elinden tutacaklar, sana kaset yapacaklar, klip çekecekler, sen de sevineceksin, öyle mi?
Ne kadar sahipsiz kalmış değil mi Alevilik ve Alevi hareketi?
Soran yok, sorgulayan yok. En ufak bir eleştiri olunca da tehditler başlıyor.
Alevilik adına eleştiriler yapınca tehdit edilmek!
Alevi kurumlarının başındakiler bugünkü iktidarın tüm yanlış yol ve yöntemlerini aynen uygulamaktan çekinmeyen, sisteme uymuş, otokratların, muktedirlerin, çıkarcıların elinde kalmıştır.
Celal Fırat saz çalacak, bir başka Alevi Cemevi’nin internet ağında Celal Fırat’ın kasetleri reklam edilecek!
Kafa bu olunca, bizim Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu niye boş dursun ki? Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri’ni bu sefer bir kenara bıraktılar yöneldiler Celal Fırat yönetimindeki Garipdede Cemevi’ne elbette ki.
Tuttu sevgili başkanız Hüseyin Mat bu sefer onunla diyar diyar dolaşmaya başladılar, Dersim’e ulu erenlerin dergâhlarına yüz sürdüler, niyaz oldular. Çok güzel. İyi, iyi güzel de, yapılan onca yanlışı eleştirmek nerede kaldı, özünü dara çekmek nerede kaldı sevgili Hüseyin başkanım? Sonrasında ise bir zaman Sivas Katillerinin alkışlandığı Garipdede’de AABK ortak bir “Sivas Etkinliği” yapmak?!
Bunu bir başka kurum yapsa normal zamanlarda onlara söylemediğiniz şey kalmazdı.
Ama şimdi durumlar farklı tabii, elbette…
Reklam onlardan, Celal Fırat’ın saz arkadaşlarına paralar ise yine halkın birer lira atarak oluşturduğu Garipdede kumbarasından…
Aynı kafa İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde de kendilerince çalışmalarına devam ediyorlar. AABK. -Garipdede Cemevi - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alevilik Masası çalışanları el – ele, kol kola çalışmalara devam ediyorlar kendilerince, kendi kurguladıkları düzence…
Tüm imkânları kullanıp, kurumları, bazı yazarları vs. yanına alıp onların insan kaynağından yararlanarak, belediyenin imkânlarını yine seferber ederek; “Festival” adı altında bazılarına kazanç sağlamak, birilerinin reklamını yapmak için seferber ediyorlar.
Daha önce yazmıştım, Alevilerin önceliği festival yapmak değildir, diye. Ama anlaşılıyor ki, dert aynı dert, kafa aynı kafa: sazı, sözü, bağlamayı sömürebildiğin kadar sömürmek, bağlamayı / deyişlerimizi, kimliksizleştirmek, siyasetlerine alet etmek. Bu popüler olmuş, artık bazıları dinozorlaşmış, Alevilerin sırtından varsıllaşmış sanatçılar yerine evine ekmek götüremeyen sanatçıları çıkarmazsınız sahneye değil mi? Çünkü onların, “popüleritesi yok.(!)” Onlar size fazla bir şey kazandırmaz çünkü…
Hacı Bektaş’taki Oyun Aynı Oyun…
Bu senede yine aynı şekilde Hacı Bektaş Belediye Başkanı etkinliğin tarihini ve içeriğini ilan etmesine rağmen, başka bir tarihte bir etkinlik yapılması planlandı. Hacı Bektaş Belediye başkanı ilk önce bunu kınayan bir yazı yayınladı. Sonra anlaşılan yapılan baskılar nedeniyle bu bildiriyi kaldırdı.
Kendisine yapılan menfur bir saldırıdan sonra; “Şükür Kurbanı” kesip kurbanın kanlı resimlerini sayfasında paylaşan “uyuşumlu” ama aynı zamanda, ekonomik sıkıntı, insan gücü konusunda çok büyük darboğaz yaşayan bir belediye başkanının kendisine yardım eden herkesin yanında yer almak zorunda kalmasının türlü halleri bunlar, ne diyelim artık… Bu da bu toplumun bir gerçeği ama daha ilkeli duruşlar olmalı insanda…
İstanbul’da “Festival” yapıp birilerinin reklamını yaptıktan, birilerine bir parmak bal çaldıktan sonra, şimdi de Hacı Bektaş’ta “Alternatif Etkinlik Yapma” yarışına girişmek.
Ne diyelim kafalar böyle çalışıyor, böyle “Aleviliğe Hizmet Edeceklerini” sanıyorlar, bunu söylüyorlar…
30 yıldır tanık oluyorum bu işe; belediye başkanı kendilerini konuşturtmuyor, diye; kendi sanatçılarını sahneye koymuyor, diye; kendi görüşlerindeki yazarları çağırmıyor, diye; kendi görüş ve düşüncelerinden birisi olmuyor, diye; aynı sancıyı, aynı sıkıntıyı yıllar yılı Hacı Bektaş’a taşıma gayreti, bunu Hacı Bektaşlılara ve tüm Türkiye’ye yaşatmak yanlışı.
Düşünün insanların işi gücü yok, şimdi birbirine yakın iki farklı tarihte iki etkinlik izleyecekler?
Niçin, niye?
İstanbul’dan otobüsler kalkacak Hacı Bektaş’a.
Gerçekten merak ediyorum; bu otobüslerin masraflarını kim verecek?
Diyelim İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ya da İstanbul’un diğer CHP.’li belediyeleri, ya da AABK, ya da Garipdede Cemevi, hiçbirisi değilse de halk verecek.
Niçin, niye?
Birileri ön plana çıksın diye halkın emekleri, paraları çarçur edilebilir mi?
Bu nasıl akıldır, bu nasıl fikirdir yahu. Ben bunu anlayamıyorum, birisi beni aydınlatsın lütfen.
Tüm bunların maliyeti Alevi toplumlunun cebinden çıkmıyor mu? Bu zaman kaybı, bu bir çatışma değil midir?
Bu toplumun cebinden çıkmıyor mu?
Bu topluma yazık değil mi?
Bu paralar sizin babanızın şirketinin parası mı?
Bunların hesabını soramayan yönetimler, halk da bu yozlaşmada sorumlu değil mi?
Gerçekten inanmış bir Alevi olarak bunlara üzüldüğüm için bunları yazıyorum.
Başka hiçbir niyetim ve amacım yoktur.
Sevgili Hüseyin Mat,
Sevgili Celal Fırat,
Sayın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alevilik Masası Sorumluları,
Sevgili canlar tüm bunları niye yapıyorsunuz?
Bu toplumun, bu gençlerin geleceğine yazık değil midir? Bu zaman, bu para, bu güç daha iyi değerlendirse bu toplum için daha iyi olmaz mı?
Muhabbet ehline ve gelecekte bu yolu yaşatacak can insanlara / gençlere…
Saygı ve sevgilerimle…
Ayhan Aydın
27 Temmuz 2021
Okumayanlar İçin İstanbul’daki Festival İçin Yazdığım Yazı
Sayın İ.B.B. Başkanı Ekrem İmamoğlu;
Alevilerin En Önemli Önceliği Bir Festival Yapmak Değildir!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 30 Temmuz – 1 Ağustos 2021 tarihleri arasında Yenikapı Etkinlik Alanı’nda “Serçeşme Hünkâr Hacı Bektaş Veli Festivali” yapılacağı duyuruldu.
Bu sene Anadolu’nun aydınlanmacı – hümanist öncülerinden Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ile ilgili UNESCO tarafından ilan edilen Anma Senesi dolayısıyla bu alandaki anma etkinliklerine çok büyük bir ilgi var. İstanbul Belediyesi olarak bu büyük değerler adına bir etkinlik yapılması elbette saygıyla karşılanacak bir girişimdir.
Sayın İmamoğlu,
Yetmiş iki millete bir nazarda bakıp kendi nefsini terbiye ederek yaratılmış tüm canlıları kendi canından ayırmadan seven ve çok köklü bir öğretinin en önemli temsilcilerinden birisi olmuş Hacı Bektaş Veli’yi, çağları aşan bir düşünür yapan vasfı; “kadın – erkek” ayırmadan, “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” sözüyle özetlenecek olan akılcılığı, gerçekçiliği ve doğallığıdır.
Alevi – Bektaşi Öğretisi yüzyılları aşıp bugüne gelirken yaşadığı tüm baskıları, sindirmeleri, asimilasyon gayretlerini sadece ve sadece özüne sadık olmaya, sadık kalmaya borçludur.
Sayın İmamoğlu,
Bugün ülkemizdeki anti – demokratik ortamdan en çok etkilenen kitlelerden birisi de; bu topraklarda Yunusların, Hacı Bektaşların, Mevlanaların, Pir Sultan Abdalların yolunu sürmelerine, hiçbir kimseyi bir diğerinden ayırmamalarına, tüm vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirmelerine rağmen bu ülkenin anayasal haklarından bile mahrum bırakılan Aleviler olmuştur.
Uluslar arası hukukun emrettiği buyrukları bile yok sayan bugünün iktidarı, Alevi varlığını inkâr etmeye devam etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Alevilerin bir inanç topluluğu olmaları dolayısıyla ibadetlerini serbestçe kendi ibadethanelerinde yerine getirmeleri gerektiğini, eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanmalarının zorunluluğu olduğunu vurgulayıp, bu yönde bağlayıcı bir karar almasına rağmen Türkiye’de bunlar yok sayılmaktadır.
Alevilik – Bektaşilik kendine özgü bir inanç – kültür sistemi olmasının yanında bu toprakların edebiyatını, dilini var eden aynı zamanda büyük ozanlarıyla da Türk toplumunun temel yapı taşlarıdır.
Ocaklar ve Tekkelerden doğan âşıklarlarla, bağlamalarımızla, deyişlerimizle bu geleneğimiz bu yurdun ozanlar yurdu olmasını sağlamış, doğru gören, doğru söyleyen binlerce ozan bu kültür ekininde bu toplumun savrulup yok olmasını engellemiştir. Bu nedenlerle elbette “sazımız – sözümüz – ozanlarımız kutsalımızdır.”
Sayın İmamoğlu,
Elbette çok güzel duygular içinde, birlik, beraberlik, kardeşlik için bu etkinlik yapılıyor; sazların, sözlerin, bu toprakların öz kültürünün yansıması ve toplumun kenetlenmesi için bu etkinlik yapılıyor.
Sayın İmamoğlu,
Keşke Alevi – Bektaşi toplumunun öncelikli sorunları belirlenip de adımlar ona göre atılsa;
Keşke çoğu masum – mazlum ve alçakgönüllü oldukları için sesleri fazla çıkmayanlar yerine hep birileri, başkaları fikir beyan etmeseler,
Keşke bu tip kararlar alınırken geniş kesimlerin de görüşlerine başvurulsa, bu bizler için çok daha iyi olacaktır.
Ben bu toplumun içinden sıradan bir vatandaş olarak diyorum ki;
Sayın İmamoğlu;
Eğitime, bilime, kitaba, hak ve özgürlüklere gerçekten çok önem verdiğinizi çok iyi biliyoruz…
- Keşke diyorum; Alevi – Bektaşi toplumu için böyle üç dört günlük festivalin masrafıyla, en büyük eziklik kaynağımız olan Osmanlıca / Arapça / Farsça / İngilizce / Fransızca / Almanca / İtalyanca vs. dillerini bilen, sosyoloji, tarih, antropoloji alanlarında doktora düzeyince akademik öğrenciler, araştırmacılar desteklense de, bu alanda daha kalıcı bilimsel çalışmalar yapılabilse…
- Keşke diyorum; bu tip biraz da gösterişe kaçan, bazılarını memnun etme uhdesi taşıyabilen etkinlikler yerine örneğin bir bağımsız, özgün Alevlilik – Bektaşilik Araştırma, Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi’nin temeli atılsa,
- Keşke diyorum en azından uluslar arası düzeyde Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal’la ilgili ciddi bir sempozyum yapılabilse,
- Keşke diyorum; İstanbul genelinde sayıları elliyi bulan Bektaşi tekkelerinin / türbelerinin onarımı, rehabilitasyonu yapılsa,
- Keşke diyorum; Alevilik – Bektaşilik konusunda alanında uzman isimlerin yer alacağı bir çalışma ekibi tarafından bir etnografya müzesi kurulabilse,
- Keşke diyorum; sizlerin de çok önem verdiği, hazır mekân Karacaahmet, Karaağaç Bektaşi Dergâhı gibi köklü Alevi – Bektaşi mekânlarında veya bağımsız bir yerde İstanbul’un ve Türkiye’nin bu alandaki en büyük ihtisas kütüphanesi kurulsa da, tüm dünyadaki insanlar buralardan yararlanabilse,
- Keşke diyorum; sizlerin büyük önem verip desteklediği Hacı Bektaş Belediyesi’nin, Hacı Bektaş Anma Etkinlikleri arifesinde oradaki etkinlikleri gölgelemek yerine, bu tip etkinliği başka bir zamanda yapabilsek…
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle…
Ayhan Aydın
Yazar
Rumelihisarüstü - Sarıyer
18 Temmuz 2021