GÖNÜLDEN GÖNÜLE SOHBETLER; SEYYİD ALİ SULTAN YAŞIYOR

Gönülden Gönüle Sohbetler...

Seyyid Ali Sultan Yaşıyor

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Anadolu ve Rumeli coğrafyasında hem tarihi bir şahsiyet olarak, hem de kendisiyle birlikte kurulan yol ve süreklerinin bir inanç ve kültür varlığı şeklinde yer etmesiyle her daim gönüllere yaşamaktadır. 1354 tarihinde Osmanlı’nın Gazi Süleyman Paşa’nın büyük destekleriyle ve yönlendirmeleriyle Rumeli’ne geçiş yapan alp / eren kimliğindeki öncülerinin başında yer alan Seyyid Ali Sultan aslında hem bir ordu komutanı, hem bir sancaktar, hem bir rehber, hem bir gözcü olarak da farklı sıfatlarda anılan eren kimlikli bir yol ulusudur. 1402’de şimdi türbesinin de bulunduğu yerde tekkesini kurmuş olan Seyyid Ali Sultan, 1420’lerde Hakk’a nail olduğu güne kadar burada yaşamış ve bu tekkenin / dergâhın kurumsallaşması ve büyümesi için gayret göstermiş aynı zamanda bir toplum önderidir.

Kendisi ve kurucusu olduğu ocağı / tekkesiyle ilgili araştırmalar sürmekte olan Seyyid Ali Sultan’ın Anadolu’da da birçok yerde türbesi ve ziyaretleri vardır.

Bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan türbesi ve tekkesinin Anadolu’daki diğer Seyyid Ali Sultan ocak / tekke / yatır ve ziyaret makamları ve bu ocaktan gelen dedelerle bağı hakkında tam aydınlatıcı bilgilere ulaşılamamıştır. Ama zamanla bu konular aydınlığa kavuşturulacaktır. Yani Seyyid Ali Sultan Anadolu’dan hatta yaygın inanca ve söylencelerin anlatımına göre Hacı Bektaş Dergahı’nda yeşitip / piştikten sonra Rumeli’yi fethedecek 40 erenden birisi hatta onların başında bulunan bir isim olarak Balkanlar’a doğru yol alırken Anadolu’da kimleri bırakmıştı? Ya da onun yolundan, soyundan gelenler kimlerdi? Tüm bunlar hep araştırma konuları. Daha önce de Malatya yöresindeki Seyyid Ali Sultan Ocağı hakkında Ali Kızıldeli Dede’yle bir söyleşi yapmıştım, o da bizim ocağın merkezi  Malatya Yazıhan’ın Fethiye Köyü Tenci Mezrası demişti. Zamanla Türkiye’nin farklı yerlerinde de Seyyid Ali Sultan adını taşıyan türbeler olduğunu duymuş hatta Kütahya’dakine bizzat gidip oradaki dedelerle de tanışmıştım. Seyyid Ali Sultan Ocağı’na bağlı olarak hizmet yürüten Anadolu’daki dedeler de Yunanistan’daki Seyyid Ali Sultan Ocağı / Tekkesi’yle kendileri arasındaki bağlantıyı tam bilemediklerini ama yine de aynı ulunun bağlantıları olduklarını dile getirmişlerdi. Peki gerçekten Malatya, Kütahya, Çankırı ve daha başka yerlerdeki Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı Yunanistan’daki Seyyid Ali Ocağı’nın birer devamları mıdır? Seyyid Ali Sultan’ın soyu (veya kurduğu yol) buralarda da mı yaşamıştır? Buralardaki türbeler aynı isimli başka erenlere mi aittir? Ya da Seyyid Ali Sultan Anadolu’dan Rumeli’ne geçerken burada kardeşlerini, yarenlerini, evlatlarını mı bırakmıştır? Ya da onun ziyaretleri, bir süre kaldığı mekanlar makamlara mı dönüşmüştür? Bunları tam bilemiyorum / bilemiyoruz. Ama kesinlikle tümü arasında bir bağlantı olduğuna halk inanmaktadır. Yunanistan’daki Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) dedeleri (yani baba’lar) talipleri ve bu yöre insanı da daha yeni yeni Anadolu’da yaşayan bir Seyyid Ali Sultan Ocağı kültürü olduğunu öğreniyorlar.

Tüm bunların dışında da, Yunanistan ve Bulgaristan’da mevcut bulunan Seyyid Ali Sultan ocak / dede / baba varlığı’nın bir kısmının zamanla Türkiye’ye göç etmeleri dolayısıyla doğrudun dergâh çevresinden Türkiye’ye özellikle Trakya bölgesine gelen halk kitlesi ve dedelerle Yunanistan Seyyid Ali Sultan Dergâhı arasındaki ilişkilerin de irdelenmesi gerekir.

Buna göre; uzun yıllar birbirinden kopan insan topluklarını daha son on / beş yıllık dönemde birbirlerine kavuşabilmişler, Seyyid Ali Sultan Ocağı çevresindeki köylerden Türkiye’ye gelen muhip / talip kesimi ve babalarla Yunanistan’daki Tekke arasında daha yeni yeni diyaloglar başlamış. Bu güzellikler sürmekte, karşılıklı ziyaretler devam etmektedir. Ama burada bile kısa sürede bazı sorunlar doğmuştur.

Her zaman söylediğim gibi; Seyyid Ali Sultan Ocağı / Dergahı hem tarihiyle, hem yerleşimiyle, göçleriyle, hem kültürüyle, hem gelenekleriyle abartısız on üniversite tez konusu olacak yoğunluğa sahiptir. Başta Rumeli fetihleri içinde Seyyid Ali Sultan’ın yeri nedir, bir kolonozotör Türk öncüsü / inanç önderi olarak Seyyid Ali Sultan neler başarmıştır? Alevi / Bektaşi tarihi açısından önemi nedir? Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı / Tekkesi Yunanistan’da nasıl teşekkül etmiştir? Bu ocak / Tekke tarihi ve kültürel olarak baştan sona nasıl bir seyir izlemiştir. Burada hizmet yürütmüş cümle dedeler, babalar, dervişler, burada yaşamış ozanlar kimlerdir? Seyyid Ali Sultan Dergahı’nda / Ocağı’ndan birden çok Alevi – Bektaşi süreği (yolu) mu yaşanmıştır? Bu nasıl mümkün olabilmiştir? Mezar taşları ve diğer tarihi vesikalardan Seyyid Ali Sultan Dergâhı / Ocağı ile ilgili bilgilere nasıl ulaşabiliriz? Pir Balım Sultan’ın Seyyid Ali Sultan Dergâhı’ndaki yaşamıyla ilgili neler biliniyor? Buradaki nefesler / cönkler bir bütün olarak derlenebilir mi? Seyyid Ali Sultan Ocağı / Dergâhı çevresinden zamanla Anadolu’nun nerelerine göçler olmuştur? Türkiye’ye gerçekleşen göçlerle insanlar nerelere yerleşmişler, hangi köyleri kurmuşlar, buralarda kültürlerini / inançlarını nasıl yerine getirmişlerdir? Türkiye’de bugüne kadar hangi dede ve babalar Seyyid Ali Sultan Ocağı’na / Dergâhı’na hizmet etmişlerdir? Seyyid Ali Sultan ile ilgili bugüne kadar neler yazılmıştır, bunların tümünün toparlanması gerekmektedir? Halen insanların ellerinde bilgi, belge yazılı doküman, fotoğraflar vs. var mıdır?

Anadolu’daki Seyyid Ali Sultan Ocağı’nın, yerleşimlerinin, dede, baba, derviş, zaki, ozan vs. yetişenler nasıl derlenecektir? Malatya başta olmak üzere tüm Seyyid  Ali Sultan Ocağı kültürü nasıl araştırılıp kayıt altına alınacaktır? Nihayetinde Seyyid Ali Sultan’ın tarihi ve sosyal kimliğini araştıracak bir vakfın kurulması düşünülebilir mi?

İşte tüm bunların yanıtlarının verilmesi gerekir.

Sohbetler Hep Seyyid Ali Sultan Aşkına Yapılıyor…

Edirne ili Meriç İlçesi Nasuhbey Köyü sınırları içinde bulunan Kara Baba Türbesi'ni ziyaret edip bir muhabbet eyledik.

Seyyid Ali Sultan Dergâhı/ Ocağı Dedelerinden Uzunköprü Yeniköy'den Ali İhsan Mete, bu ocağa canıyla hizmet eden Meriç Nasuhbey Köyü'nden Almanya'da yaşayan Ali Kaykı, Çorum Teslim Abdal Ocağı Dedelerinden şimdi Almanya'da yaşayan Hasan Aksu, Zakir Recep Çıtık, Malatya Hekimhan Hasan Çelebi'den Kızıldeli Ocağı mensuplarından Zekiye Kulu (Şahin), Almanya'da yaşayan Erkan Şahin canlarımızla güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve elindeki sancağı dimdik düşerek 600 yıldır bu topraklarda inanç ve kültürümüzü yeşertip kökleştiren, yaşatan Kara Baba'mızın yaktıkları çerağlar sonsuza kadar yurdumuzun ve tüm insanlığın birlik, beraberlik, kardeşlik aşkının yaşamasına vesile olsun...

 

Ali Kaykı

Can dostlar; söyleşimizde Ali Kaykı can dostumuz içindeki aşk ve sevgiyle benzersiz bir şekilde bağlı olduğu Seyyid Ali Sultan hakkında bildiklerini aktarırken, manevi anlamda cümle kapıların açıldığı ulu pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin Rumeli’deki en büyük bendesi olan Seyyid Ali Sultan’ın ululardan ulu şahımız olarak her zaman dertlere derman bir sırlar kapısı olduğunu söyledi.

Ali Kaykı yola gönül vermiş, manevi alemin coşkusuyla ve bilgileriyle de Alevi Yolu’nun, Rumeli süreğinin sürdürümcüsü bir can insan olarak Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli)’nin Hakk Muhammed Ali Yolu’nu yaktığı çerağlarla Rumeli’den kurduğunu, bu yolun sonsuza kadar yaşayacağını dile getirdi.

Ali Kaykı Nasuhbey Köyü’nün Yunanistan’daki Seyyid Ali Sultan Ocağı çevresinden gelen canlarla birlikte kurulduğunu, burada yıllar yılı cemleri, muhabbetlerin hep devam ettiğini, Kara Baba ziyaretinin de her daim darda, zorda olanlara yetişen bir Hızır olarak belirdiğini ve erenlerin Rumeli’ye açılan kapısı olduğunu belirtti. Ali Kaykı inancın yaşadığını, Aleviğin özüyle sadece gönüllerin birlenmesiyle yaşanabileceğini, bu yolda ikilik perdesi olmadığını, erenlerin yolunda kemlik, çiğlik bulunamayacağını bilertti. Seyyid Ali Sultan Dergahı’nın her yerde bir büyük aile olduğunu söyleyen Ali Kaykı, bu konuda yolu yürüten her cana şükranları olduğunu söyledi.

Zekiye Kulu

Zekiye Kulu canımız ise Malatya’da Seyyid Ali Sultan’ın yolunun her daim sürüldüğünü, anasının, babasının bu yolda olan, dedelerin halkı her daim eğiten, herkese çok iyi bakan, lokmaların her zaman için Hakk lokması olarak dağıtıldığı, cemlerin olduğu, zakirlerin bulunduğu, her kültürün kendi köylerinde yörelerinde yaşandığını söylüyor. Zekiye Kulu’ya göre; Yunanistan’dan gelip Meriç’te Nasuhbey’de köy kurmuş olanlar ve de kendisinin uzun zamandır tanıdığı Ali Kaygı’nın konuşması, köyde yapılanlarla kendi köyündeki konuşmaların, yapılanların, kültürün aynı olduğunu kendisinin arada bir fark görmediğini, Seyyid Ali Sultan’ın aynı şekilde yolu sürdüğünü, kendi köylerindekilerle buradakilerin aynı olduğun söyledi.

Zekiye Kulu’nun kardeşi ve kendisi de Almanya’da yaşayan uzun süredir Ali Kaykı ve Hasan Aksu Dede’yle bağlantıları olan Ertan Şahin de aynı şekilde; kendi çocukluğunda ve ailesinde hatırladığı ve yaşadıkları Aleviliğin ve Seyyid Ali Sultan kültürünün / inancının Trakya’da yaşananla çok benzerlik gösterdiğini, cemlerde anlatılanların, geleneklerin birbirine benzediğini belirtti.

 

Hasan Aksu Dede ise; bu alanda çok büyük maneviyatlar gördüğünü, Kara Baba’nın çok yüksek bir makam olduğunu, şu anda hissettiği şeylerin burasının cümle kapılara açılan bir kapı olduğunu söyledi. Hasan Aksu cümle kapı İmam Ali’nin kapısıdır. Cümle Aleviler ancak ve ancak İmam Ali’nin kapısında birleşirlerse inançlarını ve kimliklerini yaşabilirler. Başka kapı arayanlar hüsrana uğrar. Ben de şu anda Seyyid Ali Sultan’ın da diğer erenlerin de gönüllerine giden kapının Kara Baba kapısı olduğunu gördüm. Hakk bu aşktan bu güzelliklerden bizleri ayırmasın, dedi.

Kendisi yörenin en sevilen, sayılan dürüst dedelerinden (baba) olan Ali İhsan Mete ise yine Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı’nın bir yansıması olarak herkesi sevgi ve saygıyla selamladı.

Ali İhsan Mete

Ali İhsan Mete Dede’miz Kara Baba’nın çok yüce bir makam olduğunu sadece bir türbe olarak değil, bir makam olarak da kendi inançlarının içinde ayrı bir öneme sahip olan Kara Baba’nın cemlerde anılan bir makam yerinin bulunduğunu, bir niyaz makamı olduğunu ceme katılan herkesin “Kara Baba Makamı”na niyaz bent olduklarını dile getirdi. Her şeyin ikrar üzerine olduğunu, rızalığın Alevilik’te çok önemli olduğunu söyleyen Ali İhsan Mete, bizim yolumuz kurallarla örülmüştür. Dedeler, babalar, zakirler bu yolu sürmüşlerdir. Bugün maalesef bu yollar sürülmüyor, bu da bizi derinden yaralıyor. İnsanlarımız Hakk Muhammed Ali  Yolu’nu, Seyyid Ali Sultan’ın süreğin sürmeliler. Buradaki bu cemevinin muhabbetlerle, cemlerle dolması gerektiğini söyleyen Ali İhsan Mete tüm hayatını bir karşılık beklemeden bu yollara vermek istediğini, hazırladığı kitapları bile halka dağıtmak istese de, halkta bir isteksizlik hasıl olduğunu, bunların aşılması yolların yürünmesi gerektiğini belirterek, Medeni Yağcı Baba’nın da buralarda çok hizmetleri olmuştur, Hakk bu güzel hizmetlerden bizleri ayırmasın, dedi.

Recep Çıtık ise nefesleriyle sohbetin daha da güzelleştirdi.

Hakk bizleri bu güzelliklerden, bu sevgiden ayırmasın.

(Seyyid Ali Sultan ve Kızıldeli’nin birbirinden ayrı şahsiyetler olduğunu dile getiren Vatan Özgül gibi araştırmacılarımız da vardır. Ama şimdilik 600 yüzyıl boyunca halkın gönlünde aynı şahıs olarak yaşayan Seyyid Ali Sultan ve Kızıldeli’yi bizler de aynı kişi olarak kabul edip kullanacağız.)

(Kökler, derin kökler... Varlığı bizim temelimiz olan yapılar... İnanç-kültür-yaşam merkezlerimizden Yunanistan'daki Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Dergahı (Ocağı). (Ayhan Aydın)Seyyid Ali Sultan Dergahı.Meriç İli (Yunanca: Έβρου, Okunuşu: Evros), Sofulu belediyesi, (Yunanca'da Σουφλί, Soufli) Ruşenler Köyü (Roussa) sınırlarında yer alan (yaklaşık 2 km. kuzey batısındaki) Seyyid Ali Sultan Dergâhı)

Ayhan Aydın

16 Eylül 2021

SANCAK AĞACI / EDİRNE – MERİÇ – KARABABA TEKKESİ ÖNÜ (NASUHBEY KÖYÜ)

Ali Kaykı dedem Şu anda neredeyiz, hangi mevkideyiz?

Edirne İlinin Meriç kazasın bağlı Karababa Türbesi’ndeyiz. Dallık Mevki eski ismiyle Taşlık Mevkii olarak bilinen yerdeyiz. Burası yüzyıllardır bilinen bir dergâhtır. Buradaki en önemli unsurlarımızdan, değerlerimizden bir tanesi, Karababa Türbesi’nin burada olması ve Sancak Ağacı’nın da burada bulunmasıdır. Sancak Ağacı, Osmanlı’nın Rumeli fetihlerine başladığı dönemde, önce Ferec’i alıyorlar. (Karşı taraflar Yunanistan. Karababa Türbesi’nin ve Sancak Ağacı’nın bulunduğu alanın karşısında evler görünen bölge, Meriç’in karşı tarafı.) Daha sonra İpsala’yı alıyorlar. İlk şehitlerini orada veriyorlar. İlk sela da orada veriliyor. Orası halk arasında İpsala olarak biliniyor, ilk sela orada verildiği için. Zamanla yavaş yavaş doğuya doğru geliyorlar. Bugünkü Yunanistan’ın bulunduğu arazi dağlık olduğu için ilerlemesi zor oluyor, askerleriyle ordularıyla bu sefer doğuya doğru, buraya doğru geliyorlar. Bu bölgeye geldiklerinde sancaktarın atının ayağı taşa sürçüyor.

Peki, sancak nedir, önemi nedir?

Sancak Osmanlı döneminde de her zaman da çok önemli ordunun sancağı vardır, alayın sancağı vardır. Kolordunun da sancağı vardır, her askeri birimin kendisine ait bir sancağı vardır. Burada alp erenlerin de, gazilerin de, Şahımız Kızıldeli Sultan’ın da, askerlerinin de kendisinin bir sancağı vardı. Kızıldeli Sultan’ın da sancaktarı vardı, yanılmıyorsam Emir Sultan’dı, işte Emir Sultan burada ilerlerken onun atı (atının ayağı) taşa sürçüyor, tökezliyor, o da tökezleme esnasında dengesini kaybedip elinden sancak yere düşüyor. Bu durumu görünce Şahımız Kızıldeli celalleniyor, hemen atıyla geri dönüyor, sancaktara bunu nasıl yaparsın, diyor. Ama aynı zamanda bunun bir işaret olduğunu da görüyor. Bu sefer de bu sancak buraya dikiliyor. O sancağı tutan ağaç buraya yeşeriyor. Bu ağaç hep yanlara doğru açılmıştır, dalı budağı yoktur bunun. Dallardan birisi Kıble’yi gösterir, bir tanesi Hünkar Hacı Bektaş Veli’yi gösterir, dallardan bir tanesi de Kızıldeli Seyyid Ali Sultan Dergahı’nı göstermektedir.

 

Acaba ne ağacı bu?

Meşe.  Bu altı yüzyıllık bir ağaçtır bu.

Meşe, karaağaç oluyor, dut oluyor. Bunun Anıt Ağaç olması gerekiyor. Yapacak o kadar çok şey var ki! Ağaçla ilgili hiç unutamadığımız bir olay da Hüseyin Abdal olayıdır. Sivas Divriği Çamşıhı bölgesinde Hüseyin Abdal. Çam / Şıhı. Çam’dan geliyor. Çamla ilgili, çamı yeşerten eren anlamında. Kösevi’nin yeşermesi olayı var. Kösevi’yi yeşerden Hüseyin Abdal. Ondan önce Hacı Bektaş’taki dut ağacı var. Horasan’dan atılıp orada yeşeren büyük simge. Kızıldeli’deki, Süceattin Veli’deki dut ağaçları, birçok örnek var. Karaba da, sıradan bir insan değil, Rumeli’yi fetheden 40 erenden birisi olarak anılıyor. Yine bir ağaç olayı var. Ağaç kök, ağaç sancak, ağaç bayrak, ağaç yurt, ağaç vatan. Öylemi sevgili dedem Hasan Aksu? Sen bunları çok iyi bilirsin Hasan Dedem… Evet…

Hakk eyvallah. Bir de bunların savaşa girme anı vardır. Efendim herkes kendi başına göre, biz buraya gideceğiz de, zafer kazanacağız demesi değil, bir işaret beklerler. Bu da şudur, köz halinden fidan halinde yeşermiş olan bu ağaç kendiliğinden kanar, damlar.  Kan damlamasının anlamı şudur; kazanız hayırlı olsun, demektir. Ve de zırhını giyenler savaşa yürümüştür. Çok büyük kayıplar verildiğinde dahi başlamıştır ağaçlarımızdan kan damlamaya. Öyle bir zaman olur ki, insanlar toplanırlar kurban kesmek isterler, zafer günü gelsin de, zafer kazanılsın, diye. Bir de bakarlar ki artık kan damlamıyor, yapraklar açmış. Yapraklar açtığı zaman, demek ki, zaferimiz orada kazanılmıştır, ve o zaman kurbanlar tığlanır.

Ali Kaykı: Bir de bir gelenek başlamış. Bu da şudur: Osmanlı Balkanlar’dan ileriye gidecek olsa da, Romanya, Viyana vd. yerlere, İstanbul’dan hareket eden ordudan bir bölük buraya gelirmiş, ilk önce burayı Sancak Ağacı’nı ziyaret edermişler. Sancak sefere gitmeden önce burada gülbanglarla, dualarla açılırmış. Seferler bittikten sonra da dönüşte, bu sefer de yine dualarla, gülbanklarla o sancak toplanıyormuş. Biliyorsunuz sancak her zaman açılmaz, sancaklar ancak savaşlardan savaşlara açılıyormuş.

Not: Sancak Ağacı’nın kuruyan dallarına kurdeleler, ipler, boncuklar, bez parçaları asılmış.

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile