• Ana Sayfa
  • Ayhan Aydın
    • Özgeçmiş
    • KENDİMLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME
    • Ayhan Aydın Arşiv Listesi
    • ŞAHKULU SULTAN DERGAHI GÖRSEL ARŞİVİ
    • Hakkındaki Yazılar
    • Hakkındaki Şiirler
    • Hakkındaki Haberler
  • Şiran
  • Söyleşiler
    • Dedeler
    • Babalar
      • BABAGAN (BALIM SULTAN ERKANI) KOLU
      • ÇELEBİLER KOLU
      • SULTAN SÜCEATTİN VELİ OCAĞI (DERGAHI) KOLU
      • ALİ KOÇ KOLU
    • Ozanlar
    • Yazarlar
    • Aydınlar Gazeteciler
    • Bilim İnsanları (Akademisyenler)
    • Kanaat Önderleri
    • Kurum Temsilcileri
    • Sanatçılar
    • Hocalar Mürebiler
    • İzzettin Doğan
  • Gezi Notları
    • Anadolu
    • Avrupa
      • Batı Avrupa Gezi Notları
    • İran
    • Suriye
    • IRAK
  • Yazılar
    • Basındaki Yazılar
    • Denemelerim
    • Etkinlik Haber Yorum
    • Cem Vakfı Yazıları
    • Kitapların Dünyası
    • Şiir Denemelerim
  • Kültür Sanat
    • Kültür Dünyası Söyleşileri
    • KÜLTÜR SANAT YAZILARI
  • Ahmet Hezarfen
    • Ayhan Aydın Kitap Yazıları
    • Osmanlı Arşivinde Aleviler Bektaşiler
    • Diğer Çeviri Belgeleri
    • Yazıları- Anıları - Görüşleri
    • Ahmet Hezarfen'le İlgili Yazılar
    • Ahmet Hezarfen Balkanlar(Rumeli)
    • Dergahlar Türbeler
      • Balkanlar Rumeli
        • Bulgaristan
          • Otman Baba
          • Demir Baba
          • Akyazılı Sultan
          • Ali Koç Baba
          • Elmalı Baba
          • Hüseyin Baba
          • Dallı Ali Baba Türbesi
          • Yunus Abdal
          • Saçlı Koçlu Babalar
          • Alan Mahallede Ali Baba Türbesi
        • Makedonya
          • Sersem Ali (Harabali) Baba
          • Sarı Saltuk
          • Hıdır Baba
          • Cafer Baba
          • Üsküp Halveti Tekkesi
        • Yunanistan
          • Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultan
          • Ece (İce) Sultan
          • Nefes Baba
          • Atatürkün Evi Selanik
      • İran
      • Suriye
      • Diğerleri
      • Anadolu
        • Hacı Bektaş
        • Sultan Sucaettin Veli
        • Abdal Musa
        • Kolu Açık Acim Sultan
        • Seyyit Garip Musa
        • Haydar Sultan
        • Diğer
      • İstanbul
        • Şahkulu Sultan
        • Kurucu Ahmet Sultan
        • Garip Dede Türbesi
        • Erikli Baba Türbesi
        • Nafi Baba (Şehitlik)
        • Karaağaç
        • Karyağdı
        • Duvar Baba
    • Semahlarımız
      • Rumeli Semahları
      • Anadolu Semahları
      • Sultan Sucaettin Veli Ocağı-Dergahı Semahları
    • Atatürk Fotoğrafları
    • Etkinlik Fotoğrafları
      • Türkiye
      • Balkanlar
      • Avrupa
      • Diğer
    • İnanç Önderleri
      • Dedeler
        • Fetfi Erdoğan Dede
        • Aşık Ali Metin Dede
        • Hüsamettin Aydın (Seyyid)
        • Nevzat Demirtaş
        • Musa Küçük
        • Veli Akkol
        • Hüseyin Orhan
        • Celal Arslan
        • Dedeler Diğerleri
      • Babalar
        • Hakkı Saygı
        • Abidin Harman
        • Mehmet Şilli
        • Reşat Bardi Dedebaba
        • Babalar Diğerleri
      • Zakirler
      • Çelebiler
      • Dervişler
    • Cemlerimiz
    • Yazarlar
      • Abidin Özgünay
      • Baki Öz
      • Cahit Tanyol
      • Mehmet Yaman Dede
      • Mehmet Yardımcı
      • Refik Engin
      • Şevki Koca
      • Ahmet Hezarfen
      • Yazarlar Diğer
    • Ozanlar
      • Adil Ali Atalay (Vaktidolu)
      • Ahmet Akar
      • Ali Ekber Çiçek
      • Aşık Durmuş Günel
      • Aşık Veysel
      • Hüseyin Çırakman
      • Hasan Papur
      • Hüseyin Yorulmaz (Seyfili)
      • Aşık İhsani
      • Mahzuni Şerif
      • Muharrem Yazıcıoğlu
      • Murtaza Şirin
      • Müslüm Sümbül
      • Telli Suna Gölpek
      • Ozanlar Diğerleri
      • Ozanlarla İlgili Simgeler
    • Gümüşhane-Şiran (Kırıntı-Yeniköy
      • Yeniköy (2010) Sayı Sayma Oyunu
      • Yeniköy Kış - Güssün Aydın Cenaze 2000
      • Kırıntı Yeniköy Düğün 2003
      • Kırıntı Yeniköy
    • Ayhan Aydın
      • Hısım Akrabalarım-Arkadaşlarım
      • Cem Tv Proğramlarım
      • Ayhan Aydın Resimleri
      • Ayhan Aydın'ın İstanbulu
      • Ayhan Aydının Manzaraları Şehirleri
  • Önemsediklerim
  • Konuk Yazarlar
  • Site Haritası
  • Balkanlar (Rumeli)

HÜSEYİN YORULMAZ DEDE (Ozan Seyfili)

Cuma, 03 Ocak 2014 11:18 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 3562

Gönüllerin Sultanı Ozan-Dede

HÜSEYİN YORULMAZ’I (OZAN SEYFİLİ’Yİ) DE KAYBETTİK…

Acı Acı Üstüne...

Ali Aksüt dost mesaj göndermiş, yurt dışında internete girmek zor ve masraflı...Yeni görebildim... Göz yaşlarım boşaldı birden... En çok sevdiğim ozanlardan-dedelerden, Antalya'da devrimci-demokrat, inançlı, ilkelerinden ödün vermeden yaşayan büyük bir yürek daha susmuş... Defalarca evinde ziyaret edip söyleşiler yaptığım, bir büyük Ezgili Yürek, Hüseyin Yorulmaz'ın, (Ozan Seyfili)'nin kalbi pillere yenik düşmüş... Pillere yenilmiş te Ehlibeyt'in ve devrimci mücadele öncülerinin güllerle dolu ölümsüz mekanlarında atmaya başlamış...
Hemen eşi Yazgülü Ana'yı aradım, oğlu Hasan ve geliniyle görüştüm.. Çok güzel bir ölümdü, ağrısız, sızısıydı, dostları güzel uğurladılar, dediler... Ana da ağlama yavrum, onun yerini boş bırakmayın, gelin bizleri ziyaret edin, dedi...
Ozan seyfili 7 Eylül perşembe günü Hakk'a teslim olmuş, Antalya Cemevi'nden kaldırılıp, Şelale Mezarlığı'nda 8 Eylül'de sonsuzluk alemine uğurlanmış... 
Ozanım; sen beni bilirsin, gelir seni bulurum... Hem de niyazımı ederim, gül yüzlü, fedakar, cefakar, gönlü yüce büyük dedem-ozanım... 
(Ozanla ilgili görüntü ve ses arşivi, Arşimi devrettiğim, Şahkulu Sultan Dergahı'ndadır.)

Halk ozanı Hüseyin Yorulmaz’la Antalya’nın Habibler bölgesinde  Düden Şelalesinin hemen köşesinde bulunan çok şirin ve güzel evinin balkonunda, iki bin yılının haziranında bir söyleşi yapmıştım. Yanımda yine büyük yürek Halk Ozanı  Muharrem Yazıcıoğlu da vardı. İlgimi alakamı kesmediğim, sürekli görüşüp sohbet ederek gerçek bir ezgili yüreğin sıcaklığını hep hissettiğim Ozan Seyfili’nin dünyasına kısa bir yolculuk yapmaya çalışacağız konuştuklarımızla.

(Hüseyin Yorulmaz’la birçok söyleşim ve görüntülü çekimlerim de oldu. En son 2006’da Antalya’da uzun saatler boyunca tüm yaşam serüvenini ve sazının gücünü gösteren çekimlerim olmuştur. Ayrıca yazılı olarak sorduğum sorular da yanıtlar vermiş, Cem Radyo’da da program konuğum olmuştu. En son 2006’da Antalya’da, Akdeniz Simge Yayınevi tarafından Gerçeğe Hü isimli şiir kitabı yayınlanan bu büyük emektar sevgili ozanımıza sağlıklı uzun ömürler diliyorum.)

 

AYHAN AYDIN

 

Sevgili dedem Hüseyin Yorulmaz, Derviş Cemal Ocağına bağlısınız, Antalya’da oturuyorsunuz.

Esas nerelisiniz, nerede doğdunuz, nasıl bir ortamda büyüdüğünüz? Ben 1943 senesinde Erzincan’ın Tercan kazasının bir köyünde doğdum. Köyümüzün ismi Çadırkaya eski ismi Pekeriç. Fakat biz burada ortakçı denilen ağanın yanında göçebe şeklinde gidip ortakçılık yapardık. Biz 7 nüfusa sahip bir aileyiz. Asıl kökenimiz Derviş Cemal Ocağı, Hozat’tan geliyor. Hozat’ta yerimiz yurdumuz var. Fakat oradaki göç Yavuz Sultan döneminde başlıyor. Büyük dedem Seyit İbrahim, Şah Hatayi ile beraber Erdebil’de cem törenlerine katılıyor. O dönemdeki Alevi etkinliğine büyük katkısı olan Şah Hatayi’nin yanında dervişlik, ozanlık yapıyor. Tercan’a kadar geliyorlar bunlar.

Yavuz gününde Şah Hatayi ile beraber bir savaş neticesinde takibe uğruyorlar bu insanlar köyünü terk edip Erzincan’a gelip yerleşiyorlar, köyden köye kalıyorlar.

Bizim hüccetimiz taliplerimiz, dedelik hüccetlerle şecerelerle değil, talip ile yol erkan ile sürülür.

İşte biz bu yolu süren günümüze kadar gelen insanlarız. Hiç göbekten göbeğe ara verilmemiş Şah Hatayi döneminde cemler Erdebil’de yaşandığı gibi bizde de sürmüş gelmiş, araya hiç göbek girmemiş.

Ben Seyit Mehmet Akkol dedemin yanında yetiştim. Babam onun amcası olmasına rağmen bizde el ele el Hakk’a var, biz de onun talibiydik.

Lokmasını, niyazını, kurbanını alırdı babam da kendisine çok saygı gösterirdi biz de onlardan öğrendik bu geleneği.

Alevilik’de yaşam bir inanç boyutudur, bu inanç çok güzel bir inançtır. İnsanların inançları ile beraber, duyguları ile beraber ürettiğini beraber paylaşan bir inançtır Alevilik. İnsanlar elinde lokması ile beraber ceme geliyor, cemde gülbengini alıyor, duasını alıyor, bütün oradaki canlarla getirdiğini paylaşıyor. Ceme giren kişi diğerlerinden rıza alamazsa, eğer o cemde onun hakkında bir davacı varsa o lokma yenilmiyor, o lokma ne zaman rızalık alınırsa o zaman yeniliyor. Biz bu güzellikler içinden geldik, biz bu kültür içinden geldik.

Bu kültür içinde gelen insanlar şehir kültürüne alışamıyor bir yabancılık çekiyor.

Ben Antalya’da cemlere ağırlık vermek istedim, elimden geldiği kadar buradaki dostlara cem kültürünü tanıtmaya çalıştım hala da çalışıyorum.

Köyden kente gelen Aleviliğin yaşam biçimleri cem ile oluyor, fakat kurumlarımız ceme sıcak bakmıyor.

Yöneticiler ile dedeler arasında bir şey var ki, bu sorunlar aşılmadan topluma hizmeti tam yapamayız.

Dedeler ve bağlı ocaklar; geçmişteki Emevi ve Abbasi dönemindeki Ehlibeyt’in uğradığı haksızlıklar dışında da, günümüz koşullarında onların çekmiş olduğu sıkıntılara değinen olmadı.

Bir de tabii bazı dedelerin kendi sorunları var; kişi dedeyim diyor cem yapmıyor, taliplere gitmiyor, kendi kendine dedeyim demekle yetiniyor.

Ben her ne kadar dede isem, ocakzade isem, cemde yetki aldığım zaman ancak dedeliğimi anlayabiliyorum, ondan sonrası ben de bir talibim, benim de pirim var mürşidim var.

 

 

Derviş Cemal Ocağı’na bağlıyız dediniz ve kısmen de bilgi verdiniz. Ama kendi ocağınız hakkında başka neler anlatılır? Derviş Cemal Ocağı; Horasan erlerinde Hacı Bektaşi Veli dedelerden geliyor ve Hacı Bektaşi Veli Dergâhında görev alıyor.

O dönemin geleneklerine göre mucize dedikleri şeyleri gösteriyor. O aslında çobanlık yapıyor, dergâhın sürüsünü götürüyor. Dergahtaki hizmetleri almış mı, almamış mı? diye kendisini sınava tutuluyor. Kışın zemheri ayında ona uygulanan sınavı şu şekilde gösteriyor; sürünün kış ortasında ağızlarında birer tane gülle dönüp gelmesi. İşte o zaman kerametini göstermiş oluyor ceddimiz. Yani bir sırra ermiş oluyor. Zemheri ayında gül olmadığına göre, sürünün gelip dergaha girdiği zaman simge olarak hepsinin ağzında gül var. Kışın ortasında “Ya Derviş Cemal! Bu nedir? Sen kemale erdin sen şecereni al git” diyor.

Şecereyi alıp kardeşin biri Hozat’ın Der Cemal mezrasını gidiyor, diğer kardeş Merzifon’da kalıyor, öbür kardeş ise; Erzincan’da kalıyor.

Erzincan’da Şeho Dede dediklerimiz bizim serçeşmelerimiz, Derviş Cemal olarak el ele el Hakk’a, biri birine pir iken diğeri ona rehberdir, diğeri mürşittir.

Cumhuriyetten sonra Derviş Cemal Ocağında el ele el Hakk’a sistemi bozulmuş, herkes dedeyim, deyip sürüyor.

Bizim ermiş türbelerde bulmuş derler, yani bulmuşun altı Tercan’da türbesi vardır.

O yöre halkı türbeye gider adak adar kurbanını keser, ant içerler.

Şeho Dedenin Zurun Köyü diye Erzincan’ın merkez köylerindedir.

 

Kendi soyunuz olarak dedeniz, atalarınızdan neler dinlediniz? Bizim pirlerimiz, mürşitlerimiz geldikleri zaman oturup dinliyorduk. Horasan erlerinden gelip Bulmuşlu Dede’ye kadar aşiret olarak gidiyor. Daha doğrusu oymaktır bizimki.

Oturduğumuz post pirlik postu, serçeşmemiz Şeho Dedeler köken olarak Horasan’dan gelme, Hacı Bektaşi Veli beraber gelip burada yerleşen ve Hacı Bektaşi Veli döneminde de Karadonlu Can Baba ile beraber gelenlerdir, bizim pirlerimiz.

Karadonlu Can Baba Erzincan’a, Seyit Cemal  de Tunceli’ye gidiyor.

Orada amaç Aleviliği geliştirmek. Hozat’ta ilk hanesini kuruyor. Sonra Erzincan Tercan’a geliyor.

Şeyh Hasan Ocağı Tunceli yöresinde çok yoğun ama bunlar Tokat’a, Zile, Sivas, Erzurum’a dağılmışlardır, biz bunlara dede olarak giderdik, daha doğrusu amcam giderdi. Bir kez amcam beni de götürdü almış olduğum hakkullahı orada hasta olanlara, ihtiyacı olanlara dağıttım ondan sonra da hiç gitmedim.

1954’de Aşık Beyhani ile İstanbul’a gittiğimde; Beyhani, Davut Sulari ile beraber bizim köye geldikleri zaman bize misafir olurlardı, onlarla böylelikle tanıştık.

İstanbul’a gittiğimizde dostluğumuz daha da genişledi. Aşık Veysel’in sohbetlerine şahit oldum; bir gün Fırat türküsü söylettiler bize. Herkes Fırat türküsünü söylerken rahmetli Veysel Baba’ya dedik ki; Veysel Baba bir de senden dinleyelim. Dedi ki “kör olam ki söylemem”. İşi espriye vurunca biz de güldük ve yine dedi ki; “niye gülüyorsunuz ben sizin kadar mı körüm, önünüzdeki doğanın güzelliklerini bile göremiyorsunuz, bakın ben nasıl görüyorum” dedi. Küçük yaşta dedelik kurumunun vermiş olduğu cem olayının içinde yetiştim, cem kültüründe diyebilirim ki hizmetleri yerine getirebilecek kadar bilgim var.

 

Tabii ki Ozanlık yönünüz de var?  Ozanlığım da iki kaseti de yurtdışında yaptım. Almanya’da bir kitabımdan 3000 adet bastırdım. Yine 1000 adet de Almanca tercüme etmişti dostlar, onları da Almanlara da verdik.

Yurtdışında örgütlenmede yabancı düşmanlara karşı Türkiye’nin İşçileri adı altında demokrasi mücadelesini ve kendi haklarını savunma için örgütlenmeyi sağladım.

Atik isminde bir örgüt kurdum, örgütün kurucularındanım Türk İşçiler Federasyonu, dolayısıyla yurtdışında güzel bir kitle vardı, büyük bir sevgi seli vardı.

Hafta sonu aynı gün iki yerde gece olurdu ve çok kalabalık olurdu.

Türkiye’ye gelince kendimizi boşlukta hissettik. Çünkü o coşkuyu burada göremedik.

12 Eylül’den dolayı olabilir yada toplumun da böyle bir yozlaşmaya yüz tutmasından dolayıdır bu vurdumduymazlık, ilgisizlik.

Ben Almanya’ya gitmeden önce Erzincan’da köylere giderdik, dostlarımızı ziyaret etmeye. Bizi misafir eden hane sahibi anlardı ki, biz bugün gideceğiz hemen kendi hastalığa bürünürdü. Yani bizi bırakmazdı. Bir gün daha kalalım diye, o sohbetleri yaşamak için. Ama zannetmiyorum ki o sevgi yok olsun, halen vardır.

Ne olursa olsun güzellikler çevremizden boşaltılsa dahi ruhumuzdan alınmadı, yani toplum itibar kaybetmiş ve soğukluk girmiş insanların içine.

 

Devamını oku: HÜSEYİN YORULMAZ DEDE (Ozan Seyfili)

Kategori: Ozanlar

HÜSEYİN YORULMAZ

Perşembe, 02 Ocak 2014 13:07 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 2664

(DERVİŞ CEMAL OCAĞI- DEDE - OZAN, PEKERİÇ KÖYÜ / TERCAN / ERZİNCAN)

AYHAN AYDIN

BAŞIM ALIP GİDEM

Başım alıp gidem dağlara doğru 
Artık kimse çekmez kahrımı benim
Kurtlar kuşlar susun, sakın demeyin
Kimseler bilmesin yerimi benim

Dayadım sırtımı verdim taşlara
Daldım gittim hayallere düşlere 
Yalvardım yakardım bilmem kaç kere 
Kimseler duymadı zarımı benim

Dertli Seyfiliyem, kaynayıp piştim
Denizlerde yüzdüm, ummanlar aştım 
Ufacık göletten girdaba düştüm
Hayat hep zorladı sabrımı benim

Hüseyin Yorulmaz (Dertli Seyfili)

 

Çektiği çilelerle, yıllar yılı büyüttüğü hasretlerle, Anadolu ekininde sazıyla var olan, bir barış ve kardeşlik atmosferine dönüştürdüğü cemleriyle, özlem dolu şiirleriyle, uğradığı türlü haksızlıklarla, Avrupa’larda emek işçisi olarak yaşamını damıtırken “Ezgili Yüreği”yle toplumun temsilcisi olmuş, çağının ilerisinde, inancının ve kültürünün temsilcisi olarak şimdi durgun bir nehir gibi Antalya’dan, Akdeniz’e akan, sevgi çağlayanı olan Hüseyin Yorulmaz Dedemizin (Ozan Seyfili) görüşleri birçok çağdaş insanın da fikirlerini yansıtıyor aslında.

 

Doğum tarihiniz? 20. 01. 1943, Erzincan, Tercan, Pekeriç Köyünde doğmuşum.

Mesleğiniz ya da işiniz nedir? Bağ Kur’dan emekliyim.

Şu anda hanenizde (evinizde) kaç kişi bulunmaktadır? İki kişiyiz.

Halen kiminle birlikte oturuyorsunuz? Eşimle birlikte oturuyorum.

Genellikle Alevi dedeleri çocuklarına hangi isimleri verirler? Varsa çocuklarınızın isimleri nelerdir? Alevi ulularının isimlerini verirler. Benim çocukların isimleri:Hasan, Hüseyin, Meryem.

Bağlama gibi bir çalgı kullanabiliyor musunuz? Evet.

Hangi Alevi Bektaşi anma etkinliğine katılırsınız? Abdal Musa etkinliğine, Kâfi Baba etkinliğine, Sücaattin Veli, Hacı Bektaş Veli etkinliklerine katıldım.

 

Kendi yörenizden şehre göç edenlerin sayısı? En yakın amca çocuklar olarak aile sayısı 35 hane İstanbul’da yaşamaktadır. Diğer şehirlerde Antalya’da 4 hane Aydın, Muğla’da 5 hane çok yakın akrabalarım, arada bir göbek geçmemiş amca çocuğu veya torunu.

Piriniz hangi ocaktan gelir?  Pirimiz Derviş Cemal Ocağından gelir.

Rehberiniz hangi ocaktan gelir? Rehberimiz Derviş Cemal Ocağından gelir.

Mürşidiniz hangi ocaktan gelir? Mürşidimiz de Derviş Cemal Ocağında bizim ocağımız el ele el Hakk’a. Kendi iç dönüşümünün olgusunu sürdürür sadece ser çeşmemiz (yani M. Mürşidi) bütün derviş Cemal Ocağının ser çeşmesi mürşitler mürşidi, pirler piri Seho Dedegiller’dir. Bu erenlerin asıl mekanı Hozat’ın Derviş Cemal mezrasında, ilk ikamet yerimiz, ikinci mekanimiz ve serçeşme dergahımız Erzincan’ın merkez Dağ Köylerinde Zurun adında 100 hanelik bir köydür. Köyden kente göç olgusu nedeniyle köyde yaşayan canlarla direk temas kurma olanağım yok. Bazı karşılaşma olaylarında sohbet sırasında yöresel tanışma ve akraba bağlılığımızı ön planda durduğunu görüyorum. Pirlik, mürşitlik tali planda kaldığını görüyor ve tanık oluyorum.

Devamını oku: HÜSEYİN YORULMAZ

Kategori: Dedeler

Mısır'da Bektaşilik ve Ahmet Sırrı Dedebaba

Salı, 06 Eylül 2016 07:55 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1279

Bektaşilik İle İlgili Önemli Bir Çalışma…

Ayhan Aydın

Yarenleşme…

Her zaman söylediğim gibi; Alevilik Bektaşilik konusu bilimsel yol ve yöntemlerle ele alınıp incelenmesi gereken bir ihtisas sahasıdır. Şu ana kadar çoğu amatör olarak kaleme alınan tüm eserler incelendiğinde bu konudaki vahim durumumuz ortaya çıkar.

Konuyla ilgili kitap yazanların hemen hiçbirisinin konuyu ciddiyetle ele almak şöyle dursun, kaleme aldığının hakkını verecek düzeyde bir birikime sahip olmadıklarını üzülerek söylemeliyiz. Neyse bu uzun bir konu; en azından yine de emeği geçenlere şükranlarımız vardır deyip, kesip atalım.

Ama bilim, yaşam ve gerçekler böyle önermelerle, “kestirip atalım” demekle bir yere varamaz. Yazı yazmak zordur. Kitap yazmak daha da zordur. Alevilik Bektaşilik konusunda her ne boyutuyla olursa olsun kaleme alınan eserlerin bir tasnife tabii tutulması gerektiğine inanıyorum. Bilimsel bir gayretle, çabayla ortaya konulan kitapları ise özellikle halka duyurmak bir görevdir aslında.

Dedelerin, babaların, ozanların, kimi yazar-gazeteci kimliğinde olanların çoğunlukla kendi kişisel görüş ve düşünceleri, tecrübeleri çerçevesinde kaleme aldıkları eserler zaman zaman bizi sıkıntıya düşürmektedir.

Bununla birlikte; üniversitelerin, akademik camianın ise çok uzun yıllardır bu önemli alana duyarsız kalmaları, olayı kenardan seyretmeleri de bu alandaki bilimsel eserlerin sayısının sınırlı kalmasını sağlamıştır.

Şu anda özgün bir bilimsel merkezden yoksun olan Alevili Bektaşi dünyasında yine kitaplar öncü rol üstlendiler. Alevilik Bektaşilik konusunda ya olayı önemseyen kimi ciddi yazar ve gazetecilerden bazı araştırma eserleri okuduk, çoğunlukla ise yerli ve yabancı akademisyenlerin takdir edilecek çabalarıyla “dişe dokunur”  makaleler, kitaplar okuyabildik. Bunların sayısı yeterli olmasa da, çok şükür ki son yıllarda arttı.

Alevilik Bektaşilik konusu aslında gerçekten kimilerinin sandığının aksine yazı yazılması, kitap çıkarılması en zor alanlardan birisidir.

Genel geçer hikâye tarzındaki şeyleri yazmak kolaydır ama tarihsel konulara girmek, Osmanlıca, Arapça, Farsça gerektiren çeviri, transkripsiyon dahi bu alanlarda çaba sarf etmek ve ortaya bir şeyler koymak da bin bir güçlüğü barındırır.

Yine bazı yayınevleri, kimi üniversiteler, kimi akademiler bu konudaki eserleri yayınlayarak bu konudaki çabalara güç katıyorlar.

Alevi Bektaşi kurumlarına bir şey diyemiyorum zaten. Zaten bu kurumların şu anda bilimsel bir şeyler üretmeleri her yönüyle imkânsız. Onlardan bunları beklemek de, benim gibi iyi niyetli bazı kişilerin hayalleridir. (Uzun yıllar bir kurumda bu hayalle avundum.)

Ülkemizde Alevilik Bektaşilik konusunda yayınlanan tüm kitapların bir arada bulundurulduğu bir merkezi kütüphanenin kurulması, istisnasız tüm kitapların burada bulunması ve okuruna ulaşması en büyük arzumuzdur. (Şu an için Şahkulu Sultan Dergâhı bünyesinde böyle bir çaba söz konusudur.)

Örselenmiş, dışlanmış, yasaklanmış, yağmalanmış bir inanç ve kültürün temsilcileri olarak Alevilerin Bektaşilerin ve bu alanda kurulmuş yapıların en büyük hedeflerinden birisi de gelecek kuşaklar için, ülkemiz için, elbirliğiyle böyle bir kütüphanenin, araştırma-inceleme-dokümantasyon merkezinin kurulması olmalıdır.

Nasıl ki, ocak merkezlerimizde, tekke ve dergâhlarımızda gerçekten yüzlerce yazma nüshasıyla klasik eserler mevcuttu, onlar şu veya bu şekilde yok edildi veya çıkar uğruna para karşılığı satıldı, yağmalandıysa, bu çağda yeniden, büyük bir özveriyle de olsa, artık tüm bunların toparlanması bir zorunluluktur.

Alevi Bektaşi dünyası çok büyük bir dünyadır ve bir bütündür.

Orta Asya’dan, Macaristan Budapeşte Gül Baba’ya kadar büyük bir coğrafyada, sonrasında ise Avustralya, Kanada ve ABD’ye kadar (Hatta Güney Amerika’ya) kadar çok büyük bir coğrafyaya yayılmış bir büyük yapıdan söz ediyoruz.

Bu konuyla ilgilenenlerin hedeflerini çok büyük tutmaları, tüm dünyadaki Alevi Bektaşi Varlığını içine alacak şekilde kurumlarını oluşturmaları, yayınlarını yapmaları gerekir.

 

Devamını oku: Mısır'da Bektaşilik ve Ahmet Sırrı Dedebaba

Kategori: Kitapların Dünyası

Yiğit Çınarım -Şiir

Salı, 06 Eylül 2016 05:59 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1155

GAMLANMA YİĞİT ÇINARIM

 

Darda mı kaldın daraldın

El âlemi dost mu sandın

Dağ gibiydin de horlandın

Gamlanma yiğit çınarım

 

Beden eski beden değil

Yollar eski yollar değil

Yüzler eski yüzler değil

Gamlanma yiğit çınarım

 

Riyakârlık çıkar ile

İkiyüzlü nursuz ile

Yola gelmez pirsiz ile

Gamlanma yiğit çınarım

 

Erenlerin yolundan git

Gerçeklerin izinden git

Hal bilmezden de uzak git

Gamlanma yiğit çınarım

 

Fazlım aydınlık içinde

Tasanı koyma gönlünde

Uzakta değil bir gün de

Gamlanma yiğit çınarım

 

Ayhan Aydın, 16 Mayıs 2016, Duisburg

 

Kategori: Şiir Denemelerim

Makedonya- Arnavutluk Gezi NOTLARI, II. III. BÖLÜM

Salı, 06 Eylül 2016 05:17 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1776

MAKEDONYA – ARNAVUTLUK GEZİSİ (II. BÖLÜM)

(20 MART – 8 NİSAN 2016)

AYHAN AYDIN

21 Mart 2016, Pazartesi

Makedonya, Tetova, Harabati Baba (Sersem Ali Dedebaba) Tekkesinde Nevruz

Bende 20 yıldır uyku ne arar? Hem de öyle soğuk ki, tam on yıl önce de Baba Tahir Emini’nin 40 yemeğine geldiğimde donduğum ve orta kulak iltihabı olduğum gibi şimdi de diyorum, üşütmeyeyim yine, demek ki şartlarda değişen hiçbir şey olmamış. Sonradan, kışı sorunsuz atlattım derken grip oluyorum. Neyse oluyor ve olacak bu şeyler, bu işler kolay değil, her dervişin ve araştırmacının, gazetecinin başına gelecek türden şeyler…

Çok erkenden, herkesten önce kalktım. Sabah meydan açılacak. Çünkü bugün Nevruz. Yani Sultan Nevruz. İmam Ali’nin doğduğu gün, doğanın yeniden canlandığı bir bayram gününe uyanıyoruz. Bayram sevinciyle insanlarla niyazlaşıyoruz. Sabah ibadete uzaktan- yakından bazı muhipler geliyorlar. Herkes meydana alınıyor. Biz de Nadime ile bir bölümüne katılabildiğimiz ve tam erkânın olmadığı bu bayram meydanında dışarıda bekliyoruz. İbadetler hasıl olduktan sonra bizler de küçük bardaklardan (dem kadehlerinde) Derviş’in elinden hayır dualarla sütümüzü ve şerbetimizi içiyoruz. Gelen misafirlere bunlar ikram ediliyor. Şerbet bir gün önce gece hazırlanıyor ve bolluk, bereket kaynağı olarak sütle birlikte bu güne özel misafirlere ikram ediliyor. Evlerde de özellikle sütlü tatlılar, özellikle sütlaç, yapılıp misafirlere ikram ediliyor.

Gün boyu gelenler, gidenler oluyor. Akşamki muhabbet için herkes arı gibi çalışıyor. Kesilen kurban etinden yemekler hazırlanıyor. Her zaman olduğu gibi yüz civarında insanın katılımı olacağı düşünülüyor. Gerçi gündüz ve başka günler çoğunu tekkede görmüyorum ama bu bayram olunca, hele de lokma olunca demek ki, Türkiye’dekiyle pek farkı olmuyor, düğünde bayramda insanları görüyoruz ama zor-dar günlerde ortada kimsecikler yok! Neyse bayram bugün şimdilik eleştirileri aşağıda son bölüme bırakayım.

Dikkatimi çeken tüm canların özenle türbe ziyaretlerini yapmaları, bir Bektaşi usul ve erkânının bu ziyaretlerde uygulanması. Sadece bir el değmek bir iki dua okumakla olmuyor, bunun da bir adabı, erkanı var. Her birisi saygılı, sevgi dolu bir şekilde yavaş yavaş tekkeye geliyorlar. Dedebaba Edmond Brahimaj, Derviş ve diğer tüm canlarla niyazlaşıyorlar, bayramlaşma sağlanıyor.

Yüz kişi akşamki nevruz muhabbetine katılıyor. Bir sonraki günde olduğu gibi Baba Mondi, yani Dedebaba Edmond Brahimaj basılı bir tekstirden “Hz. Muhammed’in Hz. Ali İçin Söylediği Kırk Hadisi” baştan sona okuyor. Herkes büyük bir dikkatle Dedebabayı dinliyor. Hz. Ali’nin üstünlükleri, meziyetleri dile getiriliyor. Her zaman olduğu gibi demle muhabbet açılıyor. Tuzla devam eden lokmada herkes Dedebabaya uymak zorunda. O konuşursa herkes susup onu dinliyor. Nefesler okunurken yemek yenmiyor, herkes nefesi dinliyor, eğer biliyorsa ona eşlik ediyor. Dem mutlaka yemekten önce alınıyor, Dedebaba’dan sonra herkes “Üçler Aşkına” diye başlayan demlerini alıyorlar. Nefeste ismi geçen önemli şahsiyetler, nefesin yazarı da mutlaka anılıyor. Nefesler Arnavutça söyleniyor. Dedebaba söz verince, (izin) Türkçe bilenler veya başka lisanda da (Boşnakça olabilir) nefesler söyleyebiliyorlar. Derviş Abdülmüttalip Bekiri daha çok Türkçe Nefesler söylüyor, en fazla Türkçe nefes bilen kişi belki de o şu anda. Ama elbette Arnavutça’da söylüyor.

Bu şekilde saatler boyunca hem lokmalar yeniliyor, hem demler alınıyor, hem nefesler söyleniyor. En son Dedebaba’nın duasıyla muhabbet nihayetleniyor.

 

22 Nisan 2016, Salı

 

Arnavutluk Tiran Dünya Bektaşiler Birliği Merkezi’nde Nevruz

Ben akşam muhabbetten biraz erken ayrılıp, otobüsle Tiran’a hareket ediyorum. Çünkü yeterli yer olmadığı için dervişlerin gideceği araba yerine otobüsle gitmem gerekiyor ki bu daha iyi. Çünkü uzun yolda takside insan biraz daha sıkıntı yaşıyor. Sabah erkenden Tiran’a iniyorum. Bir taksiyle Tiran’daki Dünya Bektaşiler Birliği Merkezi’ne varıyorum. Burası daha sıcak geliyor bana. Biraz dinleniyorum. Ben de ilk önce burada bulunan dedebabaların türbelerini ziyaret ediyorum. Normalde inançsal olarak Makedonya’da Harabati Baba Tekkesi’nde yapılan her şey, bu merkeze bağlı tüm tekkelerde olduğu gibi burada da yapılıyor. Sabah meydanı, kurbanlar, lokmalar, türbe ziyaretleri, bayramlaşmalar…

Tiran’da ise farklı olan; burada Bektaşiliğin resmen tanınan bir inanç sistemi olması ve en önemli dini günlerinden birisinin Nevruz olması nedeniyle bu merkezde, Tiran Dünya Bektaşiler Birliği Merkezi denilen yerde, işin resmi boyutunun da olmasıdır.

Tüm bunları da izledim. Geçen sene Matem için geldiğim de benzer şeyleri görmüştüm. Sık sık ziyaretlerle, seyahatlerle ayrıntılar, benzerlikler, faklılıklar daha iyi ortaya çıkıyor.

Sabahın erken saatlerinden itibaren muhipler başta olmak üzere Bektaşiler ve bu yola gönül verenler toplanmaya başlanıyor. Yeni yapılan Odeon denilen binanın önünde sandalyelerine oturan misafirler 2 Nisan 2011’de Hakk yürüyen (4 Nisan’da toprağa verilen) Rahmetli Reşat Bardi Dedebaba’nın dev resmi önünde onun konuşmalarını, nefeslerini dinleyerek törenin (bayramın) başlamasını bekliyorlar. Ben bol bol fotoğraflar çekiyorum. Sayısı onbinleri aşan fotoğrafların çok olması araştırmacılar için yararlı olur, düşüncesindeyim. Aynı zamanda makineyi kamera olarak da kullanıp bazı bölümleri kayt altına alıyorum.

Geçen sene Matem’de olduğu gibi yine Dedebaba Edmond Brahimaj yanındaki baba ve dervişlerin de bulunduğu ortamda, bu sene Makedonya Tetova Kalkandelen’de okuduğu “Hz. Muhammed’in Hz. Ali İçin Söylediği Kırk Hadisi” burada da okuyor. Hz. Ali hakkında konuşma yapıyor. Sonra nefesler söyleniyor. İlk bölüm böylece nihayetleniyor. İnsanlar çok yoğun bir şekilde türbeleri ziyaret edip, türbelerin yanındaki bölümde mumlarını yakıyorlar. Hacı Bektaş’ın heykeli önünde fotoğraf çekilen insanları görüntülüyorum.

Sonrasında ise Dedebaba, gelen misafirleri başta devlet erkânı, yabancı elçiler, dini temsilciler olmak üzere odasında ağırlıyor. Odanın karşısında bulunan bir başka salonda ise Abdülmüttalip Bekiri ve bir başka derviş halkla bayramlaşıyor. Her gelen misafire mutlaka şeker veriliyor. Herkesin hatırı soruluyor. Dua isteyene dua veriliyor, nasihat isteyene nasihat ediliyor. Özellikle çocukların çokluğu ve derviş ve babaların çocuklarla ilgilenmeleri, onlarla fotoğraflar çektirmeleri dikkatimi çekiyor. Bu böylece saatler boyunca sürüyor. Yüzlerce insan aynı şekilde ağırlanıyor.

Benzer şekilde kesilen kurbanlarla hazırlıklar yapılıyor. Bu akşam da burada bir Muhabbet var. Bizler yine bu muhabbete de katılıyoruz.

Akşam yine hava soğuyor, camı olmayan odada yatarken, montuma sarılıyorum. Ertesi gün ise Korça’da aynı şekilde Nevruz etkinliği var. Bizler de oraya gitmeye karar veriyoruz. Hüseyin Süleymani bir araba ayarlıyor. Bizler Korça’ya gitmeden önce mutlaka Elbasan’daki türbeyi görmek isteyince oradan geçiyoruz.

Tiran’dan Elbasan’a giderken doğanın büyüsü beni sarıyor. Her tarafa bahar gelmiş. Arnavutluk yazları çok sıcak olan bir ülkeymiş. Tipik Akdeniz bitki örtüsü her yerde kendisini gösteriyor. Bu sefer farklı bir yoldan tekkeyi arkamızda bırakıp kenti çıkarken, uzaktan gecekondular içinde kaybolan Dünya Bektaşiler Birliği Merkezi’ne bakarken, Tiran’ın tümüyle doğanın içinde olan bir kent olduğunu görüyorum. Her taraf bağ, bahçe, tarla, her taraf yemyeşil. Bu sefer bir tepeden görüyorum Tiran’ı. İyi ki bu yoldan geçmişiz diyorum içimden. Bayağı büyük bir şehir burası. Yeni yeni binanlar yükseliyor. Ama ne iyi ki yeşili bitmemiş, tükenmemiş bir kent. Yol boyunca zeytinlikleri, yer yer çam ağaçlarını görüyorum. Bir tepede tarihi bir kale beliriyor. İkinci kez bu yollardan giderken Derviş Abdülmüttalip, aslında buradaki yerlerde bile Harabati Baba Tekkesi’nin izinin bulunduğunu, bu kalenin komutanının benim zeytinliklerimden çıkan yağ ile Harabati Baba Tekkesinin çerağları yansın, dediğini söylüyor. Yol boyunca gördüğümüz tüm manzara Türkiye’de Anadolu’da rast geleceğimiz tüm manzaraların benzeri. Geri kalmış bir ülke ve güçlükler içinde yaşam mücadelesi veren bir halk var karşımızda. İşsizliğin hat safhada olduğu bu ülkede, tarım para etmiyor. Belki kendisini toparlayıp tanıtabilse en önemli potansiyeli turizm olabilir Arnavutluğun. O kadar güzel bir ülke ki anlatılmaz. Bu dağlar, bu vadiler, bu yeşillikler, bu doğallık, bu tarihi eserler, bu deniz ve göller özellikle doğa sever, macera arayan turistler özellikle de gençler için ideal sayılır. Bu arada tümüyle genç bir nüfusa sahip Arnavutluğun gençleri çözümü Avrupa’ya gitmekte arıyor. Daha önceki bir yazımda söylemiştim, neyi eksik İran’lıların Batılılardan, en azından İran’lı kadınlar hadi diyelim ki İsviçre’li kadınlardan daha güzeller, demiştim. Şimdi de diyorum ki, neyi eksik Arnavut gençlerin Avrupalı gençlerden, hadi diyelim ki Almanlar’dan bence daha yakışıklı bu gençler. Gerçekten bu böyle ama ne yaparsın ki, güzellikte, yakışıklılık ta (ikisi de aynı şeydir aslında) bir şey ifade etmiyor; yoksulluk, işsizlik hep aynı. Ama helal olsun ki bu Balkan ülkelerine, Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük ülkesi ki doğrudur, Türkiye’den en azından dil konusunda daha iyiler; her birisi birkaç lisanı şu veya bu şekilde konuşuyorlar.

 

23 Mart 2016, Çarşamba

Elbasan Türk Cemali Baba Tekkesi

Burada ise ben duygularıma hâkim olamıyorum. Tertemiz olan bu tekkede olağanüstü bir hava sarıyor beni; burada baba oğul iki inanç önderi bizleri karşılıyor. Oldukça yaşlanmış ve bir piri fani olan Faik Salmanay Baba’nın varlığı yetiyor. Oğlu mücerret derviş olan Ardit ise çok mu çok mütevazı dünyalar tatlısı bir derviş. Aynı zamanda diğer işlere de bakan muhiplerden birisiyle bizler tekkenin bitişiğindeki türbeleri ziyaret ediyoruz. Yeşil renkli bir kubbenin içinde üç Baba erenler yan yana yatıyorlar; Baba Ali Horasani, Baba Cemal Turku (Baba Xhemal Turku), Baba Şerif Canı (Baba Sherif Cani). Tekkenin önündeki ağaçlık avlunun dışında, hemen yanında bir de yeşil bir bahçesi olan bu inanç merkezi her yerden misafirlerini bekliyor. Işıl ışıl mutfağı, misafir odaları, salonları olan tekkenin bir dönem babası olan ve Abdülmüttalip Bekiri’nin de ifade ettiği şekliyle alim bir insan olan Cemali (Cemal) Baba Türk asıllı bir baba. Burada önceden ciddi bir Türk varlığını duyuyorduk. Ama şimdilerde bir araştırma konusu olacak şekilde, Türk kalmamış. Ya göçmüşler, ya da Türkçe konuşmayarak, asimile olmuş bir şekilde varlıklarını şu veya bu şekilde sürdürüyorlar, bir bilgimiz yok.

Çok enteresan bir şekilde, böyle şeyler oluyor, bu sene ikinci kez ziyaret edeceğimi bilemediğim bu tekkeye 5 nisanda tekrar geliyoruz. Reşat Bardi Dedebaba’nın “Mevlüt”ü için tekrar Arnavutluğa geldiğimde burayı bu sefer Abdülmüttalip Bekiri Derviş ve Türkiye’den çok sevgili Mahmut Aydın Derviş ve Bosna Hersek’ten iki can simayla ziyaret ediyoruz. Burada bize kendi elleriyle yaptıkları lokmaları ikram eden bu can insanlara muhabbetimiz daha da artıyor.

Ayrıca ikinci gelişimizde kentin biraz çıkışında iki boğaz arasında bir tepeye yakın alanda “Büyük Tekke”yi de ziyaret ediyoruz. Burada birçok babanın mezarları var. Burası aynı zamanda “Tekke”. Baba Faik Selmanay akşamları gelip burada kalıyormuş. Kaşsısında çam ağaçlarıyla kaplı bir tepe olan bu yer Mahmut Aydın’ın dediği gibi tekke olmak için daha ideal bir yer, kentin içindeki basık hava burada yok.

Elbasan’daki bu türbelerde yatanların en azından bir kısmının Horasan illerinden gelen Türk erenler olduğu söyleniyor.  Elbasan’la daha çok ilgilenmek gerekir.

 

(Serçeşme Dergisi, Temmuz 2016, Sayı: 31, Sayfa: 36-39)

(Bu gezinin gerçekleşmesine katkı sunan İş Adamı Adem Dağıdır ve Veli Dedemizin oğlu Hasan Akkol’a şükranlarımla)

(Yazıyla ilgili yüzlerce fotoğraf facebook sayfamda, Albümler bölümündedir.)

Devamını oku: Makedonya- Arnavutluk Gezi NOTLARI, II. III. BÖLÜM

Kategori: Balkanlar (Rumeli)

MEYDAN PROGRAMINA KATILACAĞIM…

Cuma, 02 Eylül 2016 09:02 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 1238

MEYDAN PROGRAMINA KATILACAĞIM…

 

İMC Tv.'de yayınlanan Meydan Programını hazırlayıp sunan Sayın Namık Dinç'in konuğu olacağım. 3 Eylül Cumartesi günü (yarın) saat: 20.40'da, özellikle Alevi Bektaşi coğrafyası ve bu coğrafyada Alevilerin Bektaşilerin yaşadıkları problemler üzerinde sohbet edeceğiz. Muhabbet ehline...

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Diğer Makaleler...

  1. 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
  2. SELAHATTİN AKKAYA
  3. DAĞIN ARDI DENİZ - HASAN AKARSU
  4. Atarük Saray'da- Hasan Hüseyin Yalvaç Kitap
  5. KUŞLUK-TAN ESİNTİLER- NECDET TEZCAN
  6. HACI BEKTAŞ TÜKENMEZ SEVDA YURDU
  7. HALK OZANI GÜRCÜ İŞLEYEN DOĞAN'LA SÖYLEŞİ
  8. AŞIK MÜSLÜM SÜMBÜL'LE SÖYLEŞİ
  9. BAYRAM
  10. Makedonya - Arnavutluk Gezisi, 2016, Birinci

Sayfa 61 / 89

BaşlangıçÖnceki56575859606162636465SonrakiSon

Ayhan AYDIN İnternet Sitesi  erenler@ayhanaydin.info E POSTA

İLKEZGİ SANATEVİ SİTE VE TEMA TASARIMI MUSTAFA KARAÇİFTCİ 0542 559 11 80.