Halk Ozanı BİNALİ AKTAŞ İle Söyleşi
Geleneği Yaşatanlar Anlatıyor…
Halk Ozanı BİNALİ AKTAŞ İle Söyleşi
Ayhan Aydın
Sevgili ozanım, ne zaman, nerede doğmuşsunuz?
Ben Erzurum Aşkale’nin Çatal bayır köyünde bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak 1949’da doğmuşum. İlkokulu, köyümüzde okul olmadığı için, çevre köylerimiz olan; Sarıbaba, Persor Köyü’nde okudum, bitirdim. Bir sene Aşkale Ortaokulu’nda okudum. 1961’de Erzincan Sanat Okulu’na imtihanla girdim, iki yıl okuduktan sonra orayı bırakarak İstanbul’a kaçtım. Akrabalarımın evinde kalırken İstanbul’u tanıdım, birkaç sene sonra köye döndüm.
1966-67 yılına kadar köyde kaldım. 1968’de köyde eşim olacak Seher Gül ile evlendim. 1970’de askere gittim. Döndükten üç ay sonra Zonguldak Türkiye Kömürler İşletmesi Maden Teknik Okulu’na gittim, 1971’de devletin harcırahıyla orada hem maaşımı alıp, hem de okulu bitirdim.
1971’de girdiğim Erzurum Aşkale Kükürtlü Kömür Ocağı’nda, 1980 yılına kadar maden teknik şefi, vardiya şefi, emniyet şefi görevlerinde bulundum. 1980 yılında ise sendika nedeniyle ayrıldık. 1980 yılından sonra İstanbul’a taşındım. Gayrettepe’de 17 sene dekorasyon emlak işleri yaptım. 1993’de emekli oldum.
Bir gece Hakk tarafından şerbet içip (bade) ozanlığa döndüm.
Halen İstanbul’da Sarıgazi’de oturmaktayım. 5 Çocuğum var. Üçü devlet memuru, birisi kindi işinin sahibi. 8 tane de torunum var.
Ozanım yine geçmişe dönelim, köye dönelim, köyünüz nasıl bir köydü?
Köyümüz benim yetiştiğim zamanda hayvancılıkla uğraşan bir köydü. Köyümüz bin - bin beş koyun barındıran 30 hanelik bir köydü. 300 civarında büyük baş hayvan vardı. Köyümüz kırsal bir yerdi. Bizde çayırcılık çoktu, hayvanları oralarda yetiştiriyorduk. Ayrıca tam karşımızdaki kömür ocağında herkes çalışırdı, köydeki herkes oradan emekli oldu. Orası biz ayrıldıktan on yıl sonra ocak kapandı, herkes İstanbul’a göçtü. Maden kapandıktan sonra herkes büyükşehirlere göçtüler.
Yaşam çok zordu?
Yok. Köyümüz zengin bir köy sayılır. Çünkü köyümüzde hem hayvancılık var, hem ocak var, hem de çevre yolu, transit yola yakın bir köydür.
Gelenekler, görenekler, ibadetler… Köyünüzde hangi değerler vardır?
Köyümüz köy insanının tümü dışarıdan gelen 12 haneden oluşur. Dışarıdan gelen insanlar köyü satın almışlar. Burayı bölüşerek kardeş gibi geçinmişler. 20-25 sene anlaşarak, çayırları, tarlaları ekmişler, biçmişler. Daha sonra kadastroda, köy heyetine danışılarak herkese tapuları verildi.
Şimdi köyümüzde eski yazıyı okuyan çok insanlarımız vardı. Hatta annelerimiz de eski yazıyı bilirlerdi. Kendi cenazelerini kendileri kaldırırlardı.
Dört tarafı türbelerle dolu olan köyümüzde inançlar, ibadetler hep yaşamıştır. Köylülerimiz bu konuda duyarlıdır.
Dedeler, ocaklar konusu var?
Köyümüzde kendi dedelerimiz vardır. Bizim köyümüzde “Derviş Gazi Dedelerimiz” vardı. Biz “Derviş Gazi”yi bir ocak olarak biliyoruz. O ocaktan, o haneden gelenler dede gibi saygı görürler. Onlar dedelik yapmazlar, önceden yapmışlar. Ama insanlar onları ziyaret eder. O sülaleden torunlar şu anda da vardır. İnsanlar onları ziyaret ederler. Köyün içinde o ocaktan insanların türbeleri mevcuttur. Ayrıyeten Hacı Hamza Köyü’nün tepesinde bir mevkide Derviş Gazi’nin türbesi ve ona ait cemevi mevcuttur. Oraya gelenler kurban keser, ibadet ederler.
Cem oluyor mu?
Cem olur. Cemin dışında senede bir kez de orada şölen yapılır. Derviş Gazi günü olarak kutlanır.
İnsanlar Derviş Gazi’nin soyundan gelenleri ne diye ziyaret eder?
Onları batini görmelerinden dolayı, itikatlerinden dolayı, keramet gösteren zatlar oldukları için insanlarda büyük inanç oluşmuş, o nedenlerle gerek köyden, gerekse çevreden insanlar onu evliya olarak ziyaret ederler, o soydan gelenlere de saygı gösterirler. Onlar her zaman dedelik yapmazlar ama yapanlar da var. Örneğin o soydan Hakkı Dede (İzmir’de yaşıyor, Kureyşan Ocağı’ndan, senede bir kez gelip cemleri yapıyor) diye zaten hem dededir, hem de bilgili sevilen bir insan olduğu için cem yürüten şahıstır. Bunlar büyük bir sülaledir soy isim olarak Ertekin veya Ateş, Fırat olarak isimlerini sonradan değişmişlerdir.
Hastalar da gelip ziyaret ediyor mu?
Daha ziyada hastalar gelip o türbeyi ziyaret ediyorlar. Hasta olanların orada şifa bulup gittiklerini bizler de biliyoruz. Halk böyle inanıyor, halende hep ziyaret ederler.
Orası çok güzel bir yerdir.
Peki, siz hiç cemleri hatırlıyor musun?
Ben ilkokul beşten beri o cemlere girmişimdir. Bizim köyde cemler olurdu. Bizim dedelerimiz cemleri yürütürdü. Bunların dışında bağlı olduğumuz bazı pirler de dışarıdan gelirler. Onlar Cemal Abdal’lı dedeleridir. Tunceli, Kelkit Yeniköy, Bingöl Kıği tarafından gelirlerdi.
Köyümüzde Derviş Gazi’nin dışında Cemal Abdal soyundan pirlerimizin de türbesi vardır. Mesala Gekıl Dede, Seyid Ziraf dedelerimiz burada oturmuşlardır. Bunlar köyün satın alınmasından önce de yerleşmiş, burada oturmuşlardır. Onların tarihi mezarlıkları da vardır. Onların da mekânı vardır. Yolun üstünde türbe de vardır.
Cemal Abdal ile Derviş Gazi’nin talipleri ayrı ayrı mıdır?
Evet, talipleri ayrı ayrıdır.
Biz Şadıllı Aşiretindeniz.
Peki, insanlar birbirlerinin cemlerine girebilirler miydi?
Birbirlerine saygılıdır, kökleri de birbirine bağlıdır. Bizler Cemal Abdal Ocağı talipleriyiz.
Bir de Kureyşan’a bağlı olan (Derviş Gazi) Hüseyin Gazi olan da ayrıdır.
Ayhan Bey biz bunların kökenini İmam Rıza’ya bağlı olduğunu biliyoruz.
Şu anda sizin bildiğiniz tanıdığınız dedelik yapan insanlar var mı, sizin ocağınızdan?
Bizim Cemal Abdallar’da bu işi Ali Dedegiller’den Salih Dede, Cemal Dedeler, Pir Ali Dedeler yaparlardı. O Sülale cem yapmaya yetkilidirler. İstanbul’da yaşadıklarını biliyorum. Temasımız fazla yok.
Çevre köylerde neler var?
Çevre köylerde çeşitli ocaklar vardır. Onların da kendilerine bağlı talipleri vardır. Daha çok bunların da önemli bir kısmı İstanbul’a ve büyük şehirlere göç etmişlerdir. Köylerde yaşlıların dışında fazla insan bulmak zor.
Erzurumlu Âşık Garip Bektaş var… Benim çok ama çok sevdiğim bir ozandı. Çok kalıcı eserleri var… Sanırım sizin yöreden?
Garip Bektaş köyümüzün yakınındaki Aşkale Şohuk Köyündendir. Benim bildiğim bir ocakzadedir. Onun köyü bize çok yakındır. Onların soyundan olanlar da cemleri yürütürdü. Onların talipleri vardır, bildiğim kadarıyla onların ocağı Üryan Hızır ocağıdır. Aynı köyde Pir Sultan aşireti – ocağı vardır.
Garip Bektaş’la dostluğumuz vardı. Kendisinin dört beş kitabı vardır. Eserlerini çok iyi biliyorum. Onun eserlerini ozanlar, sanatçılar okurlar. Onu tanırlar. Çok bilgili bir zattır. Kendi eserlerinin tüm ilhamları kendisine aittir. Çok derin sözleri vardır. Birçok televizyonlara, radyolara konuk edilmiştir. Ayrıca şiir kaseti-albümü de vardır. Şiir albümü de mevcuttur.
Nasıl bir insandı?
İnsanı seven, çok çok değerli bir insandı.
Yalnızdı?
Evet, hep yalnız yaşıyordu.
Son yolculuğunda siz vardınız? (Ben İsviçre’deydim 2008’di hatırlıyorum. Çok çok üzüldüm, katılamadım)
Son yolculuğunda ben bulundum. Ayvansaray’da, ufak bir mezarlıkta mekânı vardır. İstanbul Valiliği tarafından onun mezarı ayarlanmıştır. Kanal 7’de ve televizyonlarda sunuculuk yapan İkbal Hanım ona sahip çıktı ve bu yeri o buldu. Mekânını her daim ziyaret ediyoruz, onu unutmamız mümkün değildir, o bir ocakzadedir.
Peki, onun dışında kimleri, hangi ozanları, sanatçıları tanıdınız?
Mahmut Erdal’la, Âşık Daimi’yle, Davut Sulari’yle, Mahsuni Şerif, (Mahsuni Şerif’le fotoğraflarım mevcuttur.)
Kurbani Kılıç, Ali Ekber Çiçek gibi isimlerle tanışmıştım. Onlarla 1966-67’li yıllarda tanışmıştım.
Davut Sulari Baba bizim köyümüze gelip, bir gece kalmıştı. Hatta bir albüm yani kaset doldurmuştu. Bunu ben kendi teybimle kayıt ettim, bu kayıt halen bende mevcuttur.
Kurbanı Kılıç, sunucuydu ve çalıp söylerdi. Çok eseri de mevcuttur.
Hasan İpçi’nin de sunuculuğu yaptığı konserlerde bulundum. 1966/67 yıllarında Spor Sergi Sarayı’nda Pir Sultan Gecesi, şöleni yapılmıştı. Diyebilirim ki milyonca insan toplantı. Çok kalabalıktı. O günleri hiç unutmam.
Biraz daha anlatır mısınız, İstanbul’da o dönem de cem var mıydı, ozanlar nasıl sahne alırdı?
O zaman ozanların çok kıymeti vardı. O zaman ki sanatçıların çok kıymeti vardı. Çok büyük konserler yaparlardı, rağbet çoktu o insanlara. Daha ziyade Taksim civarında Açık Hava Tiyatrosu gibi yerlerde sahne alırlardı.
Peki, size gelelim; ilk şiirlerinizi ne zaman yazdığınızı hatırlıyorsunuz?
1994’de oturduğum yerlerde aklıma gelen sözleri yazardım. Biraz biraz toparlayıp yazdığım şiirlerim olurdu. Aynı yılda bir gece, Hakk tarafından can gözüm açıldı. İçimden bir varlık geldi bana. Bir aşk geldi, her şey ayan oldu bana. Tanımadığım bir dostun elinden bir bade içtim. O andan itibaren açıldım. Ondan sonra bu sefer şiirler yazmaya başladım. Deftereler yazmaya başladım. Toplantılara, cemevlerine girdim. Bağlama öğrendim, kendi eserlerimi söylemeye başladım.
2001 yılında ilk kitabım olan Dost Hasreti’ni bastırdım. Sonraki sene Dosta Yanar Mıydım?, sonra Dosta Doğru, en son Dost Cemali kitaplarımı çıkardım. Ayrıca cd.’ler var.
Altı tane albümüm var. MESAM ve MİYORBİR asil üyesiyim. Çeşitli televizyon, radyo programlarında bulundum. Alevi Etkinliklerine, şölenlerine katıldım. Çeşitli konserlere çağrıldım, konuk oldum. Ayrıca zakirlik bilgilerim de vardır, deyişlerim vardır.
Sevgili ozanım sizin şiirlerinizde, birçok ozandaki gibi, aşk, gurbet, özlem, doğa, ağıt gibi türler var.
Peki, sizce ozanlar kimlerdir, bugüne kadar ne gibi bir görev üstlenmişlerdir?
Ozan kendi içindeki âlemine göre halka halkı anlatan, şiirlerini, deyişlerini dile getiren söz ustadır. Her ozanın bir düşünce tarzı vardır. Halkın türlü dertlerini, çeşitli hallerini, durumunu, kendi özündeki varlıklarına göre dile getirmişlerdir.
Her ozan saz çalar mı?
Her ozanın saz çalması gerekir. Daha ziyade usta mallarını değil de, kendi eserlerini çalana ozan denir. Usta malını çalan ozan olamaz.
Onlara ne denir?
Onlar da sanatçılar, bölümüne girer.
Peki, zakirler kimlerdir?
Daha ziyade, ozanların deyişlerini cemlerde söyleyip, dedelere eşlik eden, saz çalan, usta malı çalan kişilerdir. On İki İmamlar yolunu dile getirenlerdir. On iki hizmetin yerine gelmesini sağlarlar.
Zakirsiz cem olur mu?
Dede eğer zakirliğin görevini de yaparsa olmayabilir. Ama dede saz çalamazsa zakirin olması lazım.
Peki dedeler kimlerdir?
Dedeler; On İki İmamlar’dan gelen, ocakzade, Hacı Bektaş’ın yolunu takip eden, seceresi olan kişilere denir.
İyi bir dede nasıl bir insandır, nasıl bir insan olması gerekir?
Bilgili olması gerekir. Ahlak kurallarına uyması gerekir, kendini sevdirmesi, dinlettirmesi, edepli erkanlı olması gerekir. Sülalesinin de saygın olması da önemlidir.
Siz cemevlerine, Alevi törenlerine gidiyorsunuz. Peki, yol eskisi gibi yürüyor mu, şimdiki durumu nasıl görüyorsunuz?
Karınca kararınca yol yürüyor. Çok bilgili dedelerimiz de mevcuttur. Ben memnunum.
Peki, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Teslim Abdal, Virani, Nesimi gibi ozanlar niçin ölümsüz olmuşlar?
Can gözü açık Hakk ile Hakk olmuşlardır, Enel Hakk sırrına ermişlerdir, kendini tanımışlardır. Onlara tüm âlem görülür. Onlar her şeyi fark ederler, ileriyi görürler. Onlar kendini tanıyandır. Onlara perde yok. İlk önce kişinin kendini görmesi, tanıması gerekir.
Gurbet nedir?
Gurbet; memletinden uzak kalan, başka yere taşınanlar, yalnız kalanlar gurbette diye anılır. Bir kişinin tek başına yaşamasına da denir. Kişi memleketine hasretse buna da denir.
Sizce dostluk nedir?
Bana göre; birbirinin kadir ve kıymetini iyi bilmek, birbirine güvenmek, ebedi olarak birbirinin hatırını saymak dostluk demektir.
Sevgi ve aşk nedir?
Sevgi de iki gönlün birbirine bağlı olmasıdır, birbirine inanmasıdır.
Aşk; iki türlüdür: zahiri âlem var, batını âlem aşklar vardır. Her ikisi de kişiye göre değişir. Aşk insan sevgisine dayanır. Batını âlemde ise iç dünyasındaki sevginin görünür olmasıdır. İçinden gelen bir doğa sevgisi, Hakk sevgisi, gönül sevgisi aşkın tarifine her şey girebilir. Yine de iki gönlün birbirine bağlanmasıdır aşk bana göre.
Yurt, vatan, bayrak, insanlık idealleri var bir de?
Bunlar insanın doğasında olan varlıklardır.
Doğa- tabiat konusunda neler söylersiniz?
Doğa çok güzel bir şeydir. Dört mevsimi içinde olan, Hakk’ın hikmetleri olan şeylerdir. Doğanın içinde her şey vardır, yağmuru, karı, ayı, güneşi hepsi doğanın içindedir. Bunlar en güzel şeylerdir.
İnanç yönünden, geleneğe bağlı bir insansınız. Sanırım müsahibiniz, kirveleriniz var?
Benim müsahibim var, kirvelerim var. Yol erkâna bağlıyım.
Tarih: 4 Nisan 2017, Salı
Ozanın Kitapları:
• Dost Hasreti, Binali Aktaş, Kuşet Ofset, (2004), İstanbul, 272 Sayfa
• Halk Ozanı Binali Aktaş, Aşkıyla Dost Aşkına Giderim, Deyişler, Haziran 2014, Kaplan Ofset, Topkapı- İstanbul, 128
• Dosta Yanarmıydım, Şiir ve Deyişler, Halk Ozanı Binali Aktaş, Nuray Ajans, Cağaloğlu-İstanbul, 157 Sayfa (2006 (?))
• Dosta Doğru, Binali Aktaş, Devir Yayınları, (Kavim Yayınevi), 2009, Unkapanı- İstanbul, 102 (2009 (?))
CD’ler
• Hak Ozanı Binali Aktaş, Dost Hasreti, Özdiyar Müzik Yapım Ltd. Şti. (2006)
• Halk Ozanı Binali Aktaş, Dost Cemali, Özdiyar Müzik Yapım Ltd. Şti. (2008 (?))
• Halk Ozanı Binali Aktaş, Dosta Giderim, Özdiyar Müzik Yapım Ltd. Şti. (2012 (?))
• Halk Ozanı Binali Aktaş, Dosta Doğru, Özdiyar Müzik Yapım Ltd. Şti. (2010 (?))
Şiirlerinden Örnekler
Güzel Peneyim
Şen olasın söylensin o güzel köyüm
Benden selam olsun sana Peneyim
Taşın toprağın o güzel suyun
Benden selam olsun sana Peneyim
Bir güzel sevmiştim güzel yurdumda
Güller açmış bülbül öter dalında
Erenler yatıyor dört bir yanında
Benden selam olsun sana Peneyim
Kapı komşularım hep canda cana
Kışın azalsın yaz gelsin sana
Çiçekte gülünde gönderin bana
Benden selam olsun sana Peneyim
(Dost Hasreti), Sayfa: 7)
Kaldır Beni
Ben derdimi sende buldum
Senden nasihat aldım
Yandım ateşlere döndüm
Tut elimden kaldır beni
Gözüm açtım ateşteyim
Bilmem ki ben ne haldeyim
Bir uzun ince yoldayım
Düşkünüm ben kaldır beni
Sen cömertsin gani sultan
Kainatı var yaratan
Başka yok elimden tutan
Yorgunum ben kaldır beni
Bana dermanımı versen
Çağırırım bana gelsen
Binalim halimi sorsan
Dost düşmüşüm kaldır beni
(Dost Hasreti, Sayfa: 19)
Dostun Elinde
Erenlere eş olayım
Bu yola kardeş olayım
Gireyim sarhoş olayım
Dostun elinde elinde
Âşık elinde olam deli
Pir elinde içem dolu
Sürerim bu güzel yolu
Senin yolunda yolunda
Bu yol Pir Sultan yoludur
Hacı Bektaş’ın koludur
Çok keramet var doludur
Kulun elinde elinde
Binalim arz edem halim
Hakk’a teslim edem canım
Ben canlara kurban olam
Yolun elinde elinde
(Dost Hasreti, Sayfa: 20)
Hakkı Seven
Hakk seven kullar hiç mahrum kalmaz
Gerçekler yolunda görülür bir gün
Zevke tutuşanlar benlik yapanlar
Suçlular suçunu görürler bir gün
Nice Sultan Süleymanlar geldiler
Nice padişahlar sefa sürdüler
Güçsüzler güçlüye boyun büktüler
O ulu divanda sorulur bir gün
Helalı haramı bilmeyen kişi
Mazlumu zalime ezdiren kişi
Yalan kov kıybet yapan kişi
O ulu divanda sorulur bir gün
Gel Ozan Binali hakkı zikret
Gerçek erenleri kendine yar et
Haramdan uzak ol helali hak et
Hakk’ın divanında görürsün bir gün
Zahiri Batında
Zahiri batında var haberimiz
Gerçekler yoluna gider sevgimiz
Elhamdülillah bulduk yolumuz
Hacı Bektaş Veli Pirimden aldım
Pir elinde dolu içtim ağlarım
Dost evinde pervaneler dönerim
Ateş alev düştü cana yanarım
Mevlanalar gibi pirimden aldım
Rıza kapısında ikrarım buldum
Koydular ateşe orda kavruldum
Gerçek erenleri yanımda buldum
Bu aşkı ilahi Koca Yunus’tan aldım
Binaliyim Hakk’a ikrar vermişim
Ta ana rahminde nasip almışım
Hakk’ın kazında kavrulup gelmişim
Bu gizli sırlara ulu divanda aldım
Bu Dünyayı Boşa Gezme
Bu dünyayı boşa gezme
El âleme kuyu kazma
Anlamadan hemen kızma
Aldanma gönül aldanma
Cahilin sözüne uyma
Yetime fakire vurma
Mazlumun ahını alma
Yorulma gönül yorulma
Haram lokma sakın yeme
Gizli sırlarını âleme deme
Cahillerle sakın gezme
Aldanma gönül aldanma
Ne malım ne servetine
Hakk’ın gizli hikmetine
Ne ağaya ne beyine
Bağlanma gönül bağlanma
İlim fikir sohbetine
Kamillerin meclisine
Güzel insan sevgisine
Eylen be gönül aldanma
Binalinin bu çilesi
Üstünde gitmez belası
Boşa gitti bu dünyası
Ağlama gönül ağlama
Dünyanın Çok Malı Var
Bu dünyanın çok malına
Ben tatmadım ki Allah bilir
Kıymadım kulun canına
Bu halimi Allah bilir
Haram yemedi hiçbir azam
Hakk’a yakın kalpte gezem
Kötü işi hiçbir zaman
Yapmadım ki Allah bilir
Severim gerçek ozanları
Emek veren aydınları
Can yakacak insanları
Sevmedim ki Allah bilir
Bu can temiz huyları
Bilirim er evliyaları
İstemem kötü huyları
Binaliyi Allah bilir
(Yayınlanmamış son şiirlerinden)