Mehmet Ersal'dan Akademi'de İlk Ders...
BU DERS KAÇMAZ....
Son dönemde yaptığı akademik çerçevedeki alan araştırmaları ve bunun sonucunda hazırladığı bilimsel makaleler ve kitaplarla Alevi Çalışmalarında özellikle Ocak Sistemi ve Dedelik Kurumuyla ilgili geniş bir perspektif sunan, konunun uzmanı olan, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal'ın Şahkulu Sultan Dergahı Akademisi'ndeki ilk dersi kesinlikle kaçmaz... Konuyu merak edenlere mutlaka katılmalarını tavsiye ettiğim ilk ders için, ziller çalıyor... "Bilimden Gidilmeyen Yolu Sonu Karanlıktır"... diyen Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli aşkıyla "Akademinin Kapıları" herkese açılıyor... Şahkulu'ndan yayılan ışık tüm dünyayı tutsun... Tüm bu çalışmalar, dersler, Akademi, hayırlı uğurlu olsun... Barışa, Kardeşliğe, Birliğe ve Beraberliğe vesile olsun...
ŞAHKULU ALEVİ AKADEMİSİ 2016 GÜZ DÖNEMİ
1 EKİM – 19 KASIM 2016 (11:00 – 17:15 arası)
8 Cumartesi, toplam 48 ders
*
1 Ekim, Cumartesi
Alevi Öğretisinde Temel Kavramlar ve Ritüeller (6 Ders)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal
ŞAHKULU SULTAN ALEVİ AKADEMİSİ 2016 GÜZ DÖNEMİ
ŞAHKULU ALEVİ AKADEMİSİ GÜZ DÖNEMİ PROGRAMI
ŞAHKULU ALEVİ AKADEMİSİ 2016 GÜZ DÖNEMİ
1 EKİM – 19 KASIM 2016 (11:00 – 17:15 arası)
8 Cumartesi, toplam 48 ders
*
1 Ekim, Cumartesi
Alevi Öğretisinde Temel Kavramlar ve Ritüeller (6 Ders)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal
*
8 Ekim, Cumartesi
Alevi İnancında Ocak Sistemi ve Hiyerarşi (4 Ders)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal
Alevi İnancında Mekân, Anlam ve Hafıza (2 Ders)
Mimar Mahir Polat
*
15 Ekim, Cumartesi
Alevilik Dört Kapı Kırk Makam (4 Ders)
Araştırmacı/Yazar Süleyman Zaman
Alevilikte Devriye (2 Ders)
Prof. Dr. Ali Yaman
*
22 Ekim, Cumartesi
Cem ve 12 Hizmet ( 6 Ders)
Dr. Gani Pekşen
*
29 Ekim, Cumartesi
Balkan Aleviliği & Bektaşilik
Araştırmacı Yazar Ayhan Aydın
Alevilik, Nusayrilik, Caferilik Ortak Özellikleri/ Farklılıkları (4 Ders)
Prof. Dr. Fuat Bozkurt
*
5 Kasım, Cumartesi
Ozanlık ve Aşıklık Geleneği (3 Ders)
Müzisyen Yavuz Top
Deyişler, Nefesler, Duazlar (3 Ders)
Halk Bilimci Metin Turan
*
12 Kasım, Cumartesi
Selçuklu, Osmanlı Dönemi ve Aleviler (2 Ders)
Gazeteci/Yazar Necdet Saraç
Cumhuriyet Dönemi ve Aleviler (2 Ders)
Mehmet Çamur (Şahkulu Vakfı Başkanı)
Aleviler ve Yakın Dönem (2 Ders)
Yazar Lütfü Kaleli
*
19 Kasım, Cumartesi
Alevilik ve Hukuk (2 Ders)
Araştırmacı Avukat Ali Yıldırım
Alevilik ve Kadın (2 Ders)
Gazeteci Miyase İlknur
Alevilik ve Medya (2 Ders)
Gazeteci Yüksel Mansur Kılınç
Alevi kurumları ve örgütlenme ( 2 Ders)
Avukat Mehmet Tural
BİLGİ:
Şahkulu Alevi Akademisi 2016 Güz Dönemi kayıtları devam ediyor!
Katılım, 18 yaş ve üzeri herkese açık ve ücretsizdir.
Kayıt olmak için (0216) 368 55 25 nolu telefonu arayabilir
ya da Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
adresine mail gönderebilirsiniz.
TARIK AKAN
TARIK AKAN
İki haftalık son Balkan Gezim'den bu sabah döndüm. En derin üzüntüm ise Tarık Akan gibi büyük bir ismin kaybıydı... Mahallemizin ve Türkiye'mizin gerçek dürüst delikanlısı, yakışıklısı, devrimci-demokrat-Atatürkçü, yurtsever, büyük bir oyuncu ve sinemacı, aydın bir insan... Uğurlar olsun dedim, onu düşürken... Bir de baktım 25 yılda, ""Geleneği Yaşantanlar"ın ardından koşarken, şimdilerde beni bazen de hayal kırıklığına uğratan, biraz da menfaatlerin pişinde koşun ve üretimci olmak yerine biraz "tüketici-çıkarcı" olmuş, "post kavgasında", "makam - mevki - sahne yarışında" olan, toplumsal faydacı görünürken kişisel menfaatçi olmuş; kimi dedeleri, babaları, sözde ozanları, sanatçıları görünce yine her zaman ki gibi kendime hayıflanıyorum... İyi, iyi, iyi güzel de, bu biraz abartı olmadı mı, diye... Yüzlerce söyleşi, çekim vs go. inanç ve kültürüme helali hoş olsun ama hayat çok kısa, hayat savaş alanı ve hayat tercihler alanı... Zamanı biraz da fütursuz kullanmadım mı acaba? Niye bu gül yüzlü Tarık Akan'ımla bir söyleşi yapma yaydım? İnsanlık üzerine, çok sevdiğim sinema üzerine, ülkemiz üzerine, aydınlar üzerine ve elbette Alevilik üzerine... Her sene söylüyorum ama bir türlü başaramıyorum, kendime biraz çeki düzen vermem gerekiyor... Onun ve gerçek sanatçı tüm Türk Sinema Emekçilerinin önlerinde saygıyla eğiliyorum... Sonsuza kadar kalbimizde yaşayacak büyük sanatçı Uğurlar Olsun....
Harabati Baba Tekkesi'ne Sahip Çıkalım
Makedonya - Tetova'da, Bir İşgali Yaşayan
HARABATİ BABA TEKKESİ'Nİ SAHİPSİZ BIRAKMAYALIM!
AYHAN AYDIN
Bu bahar bin bir zorlukla Derviş Abdülmüttalip ağaçları budatmıştı. Az da olsa elmalar yetişmiş. Ama bakımsızlıktan, duvarı olmayan bahçeyi yağmalayanlardan, kimsesizlikten bu elmalar değerlendirilemedi. Kısmet midir nedir, bir çuval elmayı ellerimle toplayıp, Manisa'dan gelen Ali Saka Halifebaba'nın canlarına ikram etmiştik...
Orada bir dergah var; yağmalanan, yakılan, yıkılan, hakları yok edilen...
Alevi - Bektaşi toplumu bu dergahı kaybederse, zaten her şeyini kaybetmeye doğru giden, önü belirsiz bir kervana benzer...
Hızır gibi darda olanlara yardım edenlere ne mutlu...
Bu kadar cemevi, dernek, vakıf var.. Gençlik kolları konser düzenleme yarışında. İyi de ediyorlar. Gelecek yaz bir kaç otobüs dolusu genç buraya gitmeyi hedeflesin de, hem yaşayan bir dergahı görsün, hem de biraz Derviş'e yardımcı olsun. Haydi bakalım, şimdiden bu fikri tartışmaya başlayalım.
Doğruya nazar eyleriz
Biz eğri nazar bilmeyiz
Nakd ile Pazar eyleriz
Veresi Pazar bilmeyiz
Hak’tır sevdiğimiz bizim
Hak’tır bildiğiniz bizim
Boyun eğdiğimiz bizim
Hak’tan özge yar bilmeyiz
Aşk ile meydana geldik
Nazar-ı divana geldik
Pervaneyiz yana geldik
Zincir ile dar bilmeyiz
Evvel ahir yar kuluyuz
Hayder-i Kerrar kuluyuz
Ezelden ikrar kuluyuz
Müminiz inkar bilmeyiz
Muhyiddin Abdal coşunca
Dalga deryayı aşınca
Aşk önümüze düşünce
Hiç sabr ü karar bilmeyiz
(İbrahim Aslanoğlu, Muhyiddin Abdal, Ekin Yayınları, 2007, İstanbul)
HÜSEYİN YORULMAZ DEDE (Ozan Seyfili)
Gönüllerin Sultanı Ozan-Dede
HÜSEYİN YORULMAZ’I (OZAN SEYFİLİ’Yİ) DE KAYBETTİK…
Acı Acı Üstüne...
Ali Aksüt dost mesaj göndermiş, yurt dışında internete girmek zor ve masraflı...Yeni görebildim... Göz yaşlarım boşaldı birden... En çok sevdiğim ozanlardan-dedelerden, Antalya'da devrimci-demokrat, inançlı, ilkelerinden ödün vermeden yaşayan büyük bir yürek daha susmuş... Defalarca evinde ziyaret edip söyleşiler yaptığım, bir büyük Ezgili Yürek, Hüseyin Yorulmaz'ın, (Ozan Seyfili)'nin kalbi pillere yenik düşmüş... Pillere yenilmiş te Ehlibeyt'in ve devrimci mücadele öncülerinin güllerle dolu ölümsüz mekanlarında atmaya başlamış...
Hemen eşi Yazgülü Ana'yı aradım, oğlu Hasan ve geliniyle görüştüm.. Çok güzel bir ölümdü, ağrısız, sızısıydı, dostları güzel uğurladılar, dediler... Ana da ağlama yavrum, onun yerini boş bırakmayın, gelin bizleri ziyaret edin, dedi...
Ozan seyfili 7 Eylül perşembe günü Hakk'a teslim olmuş, Antalya Cemevi'nden kaldırılıp, Şelale Mezarlığı'nda 8 Eylül'de sonsuzluk alemine uğurlanmış...
Ozanım; sen beni bilirsin, gelir seni bulurum... Hem de niyazımı ederim, gül yüzlü, fedakar, cefakar, gönlü yüce büyük dedem-ozanım...
(Ozanla ilgili görüntü ve ses arşivi, Arşimi devrettiğim, Şahkulu Sultan Dergahı'ndadır.)
Halk ozanı Hüseyin Yorulmaz’la Antalya’nın Habibler bölgesinde Düden Şelalesinin hemen köşesinde bulunan çok şirin ve güzel evinin balkonunda, iki bin yılının haziranında bir söyleşi yapmıştım. Yanımda yine büyük yürek Halk Ozanı Muharrem Yazıcıoğlu da vardı. İlgimi alakamı kesmediğim, sürekli görüşüp sohbet ederek gerçek bir ezgili yüreğin sıcaklığını hep hissettiğim Ozan Seyfili’nin dünyasına kısa bir yolculuk yapmaya çalışacağız konuştuklarımızla.
(Hüseyin Yorulmaz’la birçok söyleşim ve görüntülü çekimlerim de oldu. En son 2006’da Antalya’da uzun saatler boyunca tüm yaşam serüvenini ve sazının gücünü gösteren çekimlerim olmuştur. Ayrıca yazılı olarak sorduğum sorular da yanıtlar vermiş, Cem Radyo’da da program konuğum olmuştu. En son 2006’da Antalya’da, Akdeniz Simge Yayınevi tarafından Gerçeğe Hü isimli şiir kitabı yayınlanan bu büyük emektar sevgili ozanımıza sağlıklı uzun ömürler diliyorum.)
AYHAN AYDIN
Sevgili dedem Hüseyin Yorulmaz, Derviş Cemal Ocağına bağlısınız, Antalya’da oturuyorsunuz.
Esas nerelisiniz, nerede doğdunuz, nasıl bir ortamda büyüdüğünüz? Ben 1943 senesinde Erzincan’ın Tercan kazasının bir köyünde doğdum. Köyümüzün ismi Çadırkaya eski ismi Pekeriç. Fakat biz burada ortakçı denilen ağanın yanında göçebe şeklinde gidip ortakçılık yapardık. Biz 7 nüfusa sahip bir aileyiz. Asıl kökenimiz Derviş Cemal Ocağı, Hozat’tan geliyor. Hozat’ta yerimiz yurdumuz var. Fakat oradaki göç Yavuz Sultan döneminde başlıyor. Büyük dedem Seyit İbrahim, Şah Hatayi ile beraber Erdebil’de cem törenlerine katılıyor. O dönemdeki Alevi etkinliğine büyük katkısı olan Şah Hatayi’nin yanında dervişlik, ozanlık yapıyor. Tercan’a kadar geliyorlar bunlar.
Yavuz gününde Şah Hatayi ile beraber bir savaş neticesinde takibe uğruyorlar bu insanlar köyünü terk edip Erzincan’a gelip yerleşiyorlar, köyden köye kalıyorlar.
Bizim hüccetimiz taliplerimiz, dedelik hüccetlerle şecerelerle değil, talip ile yol erkan ile sürülür.
İşte biz bu yolu süren günümüze kadar gelen insanlarız. Hiç göbekten göbeğe ara verilmemiş Şah Hatayi döneminde cemler Erdebil’de yaşandığı gibi bizde de sürmüş gelmiş, araya hiç göbek girmemiş.
Ben Seyit Mehmet Akkol dedemin yanında yetiştim. Babam onun amcası olmasına rağmen bizde el ele el Hakk’a var, biz de onun talibiydik.
Lokmasını, niyazını, kurbanını alırdı babam da kendisine çok saygı gösterirdi biz de onlardan öğrendik bu geleneği.
Alevilik’de yaşam bir inanç boyutudur, bu inanç çok güzel bir inançtır. İnsanların inançları ile beraber, duyguları ile beraber ürettiğini beraber paylaşan bir inançtır Alevilik. İnsanlar elinde lokması ile beraber ceme geliyor, cemde gülbengini alıyor, duasını alıyor, bütün oradaki canlarla getirdiğini paylaşıyor. Ceme giren kişi diğerlerinden rıza alamazsa, eğer o cemde onun hakkında bir davacı varsa o lokma yenilmiyor, o lokma ne zaman rızalık alınırsa o zaman yeniliyor. Biz bu güzellikler içinden geldik, biz bu kültür içinden geldik.
Bu kültür içinde gelen insanlar şehir kültürüne alışamıyor bir yabancılık çekiyor.
Ben Antalya’da cemlere ağırlık vermek istedim, elimden geldiği kadar buradaki dostlara cem kültürünü tanıtmaya çalıştım hala da çalışıyorum.
Köyden kente gelen Aleviliğin yaşam biçimleri cem ile oluyor, fakat kurumlarımız ceme sıcak bakmıyor.
Yöneticiler ile dedeler arasında bir şey var ki, bu sorunlar aşılmadan topluma hizmeti tam yapamayız.
Dedeler ve bağlı ocaklar; geçmişteki Emevi ve Abbasi dönemindeki Ehlibeyt’in uğradığı haksızlıklar dışında da, günümüz koşullarında onların çekmiş olduğu sıkıntılara değinen olmadı.
Bir de tabii bazı dedelerin kendi sorunları var; kişi dedeyim diyor cem yapmıyor, taliplere gitmiyor, kendi kendine dedeyim demekle yetiniyor.
Ben her ne kadar dede isem, ocakzade isem, cemde yetki aldığım zaman ancak dedeliğimi anlayabiliyorum, ondan sonrası ben de bir talibim, benim de pirim var mürşidim var.
Derviş Cemal Ocağı’na bağlıyız dediniz ve kısmen de bilgi verdiniz. Ama kendi ocağınız hakkında başka neler anlatılır? Derviş Cemal Ocağı; Horasan erlerinde Hacı Bektaşi Veli dedelerden geliyor ve Hacı Bektaşi Veli Dergâhında görev alıyor.
O dönemin geleneklerine göre mucize dedikleri şeyleri gösteriyor. O aslında çobanlık yapıyor, dergâhın sürüsünü götürüyor. Dergahtaki hizmetleri almış mı, almamış mı? diye kendisini sınava tutuluyor. Kışın zemheri ayında ona uygulanan sınavı şu şekilde gösteriyor; sürünün kış ortasında ağızlarında birer tane gülle dönüp gelmesi. İşte o zaman kerametini göstermiş oluyor ceddimiz. Yani bir sırra ermiş oluyor. Zemheri ayında gül olmadığına göre, sürünün gelip dergaha girdiği zaman simge olarak hepsinin ağzında gül var. Kışın ortasında “Ya Derviş Cemal! Bu nedir? Sen kemale erdin sen şecereni al git” diyor.
Şecereyi alıp kardeşin biri Hozat’ın Der Cemal mezrasını gidiyor, diğer kardeş Merzifon’da kalıyor, öbür kardeş ise; Erzincan’da kalıyor.
Erzincan’da Şeho Dede dediklerimiz bizim serçeşmelerimiz, Derviş Cemal olarak el ele el Hakk’a, biri birine pir iken diğeri ona rehberdir, diğeri mürşittir.
Cumhuriyetten sonra Derviş Cemal Ocağında el ele el Hakk’a sistemi bozulmuş, herkes dedeyim, deyip sürüyor.
Bizim ermiş türbelerde bulmuş derler, yani bulmuşun altı Tercan’da türbesi vardır.
O yöre halkı türbeye gider adak adar kurbanını keser, ant içerler.
Şeho Dedenin Zurun Köyü diye Erzincan’ın merkez köylerindedir.
Kendi soyunuz olarak dedeniz, atalarınızdan neler dinlediniz? Bizim pirlerimiz, mürşitlerimiz geldikleri zaman oturup dinliyorduk. Horasan erlerinden gelip Bulmuşlu Dede’ye kadar aşiret olarak gidiyor. Daha doğrusu oymaktır bizimki.
Oturduğumuz post pirlik postu, serçeşmemiz Şeho Dedeler köken olarak Horasan’dan gelme, Hacı Bektaşi Veli beraber gelip burada yerleşen ve Hacı Bektaşi Veli döneminde de Karadonlu Can Baba ile beraber gelenlerdir, bizim pirlerimiz.
Karadonlu Can Baba Erzincan’a, Seyit Cemal de Tunceli’ye gidiyor.
Orada amaç Aleviliği geliştirmek. Hozat’ta ilk hanesini kuruyor. Sonra Erzincan Tercan’a geliyor.
Şeyh Hasan Ocağı Tunceli yöresinde çok yoğun ama bunlar Tokat’a, Zile, Sivas, Erzurum’a dağılmışlardır, biz bunlara dede olarak giderdik, daha doğrusu amcam giderdi. Bir kez amcam beni de götürdü almış olduğum hakkullahı orada hasta olanlara, ihtiyacı olanlara dağıttım ondan sonra da hiç gitmedim.
1954’de Aşık Beyhani ile İstanbul’a gittiğimde; Beyhani, Davut Sulari ile beraber bizim köye geldikleri zaman bize misafir olurlardı, onlarla böylelikle tanıştık.
İstanbul’a gittiğimizde dostluğumuz daha da genişledi. Aşık Veysel’in sohbetlerine şahit oldum; bir gün Fırat türküsü söylettiler bize. Herkes Fırat türküsünü söylerken rahmetli Veysel Baba’ya dedik ki; Veysel Baba bir de senden dinleyelim. Dedi ki “kör olam ki söylemem”. İşi espriye vurunca biz de güldük ve yine dedi ki; “niye gülüyorsunuz ben sizin kadar mı körüm, önünüzdeki doğanın güzelliklerini bile göremiyorsunuz, bakın ben nasıl görüyorum” dedi. Küçük yaşta dedelik kurumunun vermiş olduğu cem olayının içinde yetiştim, cem kültüründe diyebilirim ki hizmetleri yerine getirebilecek kadar bilgim var.
Tabii ki Ozanlık yönünüz de var? Ozanlığım da iki kaseti de yurtdışında yaptım. Almanya’da bir kitabımdan 3000 adet bastırdım. Yine 1000 adet de Almanca tercüme etmişti dostlar, onları da Almanlara da verdik.
Yurtdışında örgütlenmede yabancı düşmanlara karşı Türkiye’nin İşçileri adı altında demokrasi mücadelesini ve kendi haklarını savunma için örgütlenmeyi sağladım.
Atik isminde bir örgüt kurdum, örgütün kurucularındanım Türk İşçiler Federasyonu, dolayısıyla yurtdışında güzel bir kitle vardı, büyük bir sevgi seli vardı.
Hafta sonu aynı gün iki yerde gece olurdu ve çok kalabalık olurdu.
Türkiye’ye gelince kendimizi boşlukta hissettik. Çünkü o coşkuyu burada göremedik.
12 Eylül’den dolayı olabilir yada toplumun da böyle bir yozlaşmaya yüz tutmasından dolayıdır bu vurdumduymazlık, ilgisizlik.
Ben Almanya’ya gitmeden önce Erzincan’da köylere giderdik, dostlarımızı ziyaret etmeye. Bizi misafir eden hane sahibi anlardı ki, biz bugün gideceğiz hemen kendi hastalığa bürünürdü. Yani bizi bırakmazdı. Bir gün daha kalalım diye, o sohbetleri yaşamak için. Ama zannetmiyorum ki o sevgi yok olsun, halen vardır.
Ne olursa olsun güzellikler çevremizden boşaltılsa dahi ruhumuzdan alınmadı, yani toplum itibar kaybetmiş ve soğukluk girmiş insanların içine.
HÜSEYİN YORULMAZ
(DERVİŞ CEMAL OCAĞI- DEDE - OZAN, PEKERİÇ KÖYÜ / TERCAN / ERZİNCAN)
AYHAN AYDIN
BAŞIM ALIP GİDEM
Başım alıp gidem dağlara doğru
Artık kimse çekmez kahrımı benim
Kurtlar kuşlar susun, sakın demeyin
Kimseler bilmesin yerimi benim
Dayadım sırtımı verdim taşlara
Daldım gittim hayallere düşlere
Yalvardım yakardım bilmem kaç kere
Kimseler duymadı zarımı benim
Dertli Seyfiliyem, kaynayıp piştim
Denizlerde yüzdüm, ummanlar aştım
Ufacık göletten girdaba düştüm
Hayat hep zorladı sabrımı benim
Hüseyin Yorulmaz (Dertli Seyfili)
Çektiği çilelerle, yıllar yılı büyüttüğü hasretlerle, Anadolu ekininde sazıyla var olan, bir barış ve kardeşlik atmosferine dönüştürdüğü cemleriyle, özlem dolu şiirleriyle, uğradığı türlü haksızlıklarla, Avrupa’larda emek işçisi olarak yaşamını damıtırken “Ezgili Yüreği”yle toplumun temsilcisi olmuş, çağının ilerisinde, inancının ve kültürünün temsilcisi olarak şimdi durgun bir nehir gibi Antalya’dan, Akdeniz’e akan, sevgi çağlayanı olan Hüseyin Yorulmaz Dedemizin (Ozan Seyfili) görüşleri birçok çağdaş insanın da fikirlerini yansıtıyor aslında.
Doğum tarihiniz? 20. 01. 1943, Erzincan, Tercan, Pekeriç Köyünde doğmuşum.
Mesleğiniz ya da işiniz nedir? Bağ Kur’dan emekliyim.
Şu anda hanenizde (evinizde) kaç kişi bulunmaktadır? İki kişiyiz.
Halen kiminle birlikte oturuyorsunuz? Eşimle birlikte oturuyorum.
Genellikle Alevi dedeleri çocuklarına hangi isimleri verirler? Varsa çocuklarınızın isimleri nelerdir? Alevi ulularının isimlerini verirler. Benim çocukların isimleri:Hasan, Hüseyin, Meryem.
Bağlama gibi bir çalgı kullanabiliyor musunuz? Evet.
Hangi Alevi Bektaşi anma etkinliğine katılırsınız? Abdal Musa etkinliğine, Kâfi Baba etkinliğine, Sücaattin Veli, Hacı Bektaş Veli etkinliklerine katıldım.
Kendi yörenizden şehre göç edenlerin sayısı? En yakın amca çocuklar olarak aile sayısı 35 hane İstanbul’da yaşamaktadır. Diğer şehirlerde Antalya’da 4 hane Aydın, Muğla’da 5 hane çok yakın akrabalarım, arada bir göbek geçmemiş amca çocuğu veya torunu.
Piriniz hangi ocaktan gelir? Pirimiz Derviş Cemal Ocağından gelir.
Rehberiniz hangi ocaktan gelir? Rehberimiz Derviş Cemal Ocağından gelir.
Mürşidiniz hangi ocaktan gelir? Mürşidimiz de Derviş Cemal Ocağında bizim ocağımız el ele el Hakk’a. Kendi iç dönüşümünün olgusunu sürdürür sadece ser çeşmemiz (yani M. Mürşidi) bütün derviş Cemal Ocağının ser çeşmesi mürşitler mürşidi, pirler piri Seho Dedegiller’dir. Bu erenlerin asıl mekanı Hozat’ın Derviş Cemal mezrasında, ilk ikamet yerimiz, ikinci mekanimiz ve serçeşme dergahımız Erzincan’ın merkez Dağ Köylerinde Zurun adında 100 hanelik bir köydür. Köyden kente göç olgusu nedeniyle köyde yaşayan canlarla direk temas kurma olanağım yok. Bazı karşılaşma olaylarında sohbet sırasında yöresel tanışma ve akraba bağlılığımızı ön planda durduğunu görüyorum. Pirlik, mürşitlik tali planda kaldığını görüyor ve tanık oluyorum.
Diğer Makaleler...
- Mısır'da Bektaşilik ve Ahmet Sırrı Dedebaba
- Yiğit Çınarım -Şiir
- Makedonya- Arnavutluk Gezi NOTLARI, II. III. BÖLÜM
- MEYDAN PROGRAMINA KATILACAĞIM…
- 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
- SELAHATTİN AKKAYA
- DAĞIN ARDI DENİZ - HASAN AKARSU
- Atarük Saray'da- Hasan Hüseyin Yalvaç Kitap
- KUŞLUK-TAN ESİNTİLER- NECDET TEZCAN
- HACI BEKTAŞ TÜKENMEZ SEVDA YURDU