ELVAN ÇELEN DEDE
ELVAN ÇELEN DEDE
(HİMMETÇİ ALİ BABA (YAĞMUROĞLU) OCAĞI – YAĞMUR KÖYÜ / YEŞİLYURT / TOKAT (1960))
Ayhan Aydın
Aslen Tokat’lı olmakla beraber İzmir ve diğer yörelerde cemlerle Alevi erkanını yürütmeye çalışan Elvan Çelen dede hoş geldiniz. Elvan Çelen dedemiz Cem Vakfı’nın Birinci ve İkinci İnanç Önderleri toplantısına katıldı, konuşmalar yaptı. Biz biliyoruz ki genç yaşında bu yola gönül vermesinin yanında oldukça farklı özellikleri ile sevilen ve bilinen dedemiz. Tokat ilinin Yeşilyurt kazasının Yağmur köyündensiniz.
Her şeyden önce Elvan dede kaç yılında doğdunuz?
1960 doğumluyum.
Yağmur köyü dediğimiz zaman tabi ki bu isim bize Yağmur Ocağını da çağrıştırıyor, hatta Karayağmur, Yağmuroğlu gibi değişik isimler de duyuyoruz. Sanırım kök, öz aynı. Hatta Himmetçi Ali Baba Yağmuroğlu Ocağından diye bize bir yazı gönderdiniz, umarım bu güzel çalışma da yayınlanacak fakat, biz buradakine benzer de olsa sizin ağzınızdan sıcak bilgi almak istiyoruz.
Himmetçi Ali Baba Yağmuroğlu Ocağından bahsedelim biraz, siz bu derlemeyi yaptığınıza göre bir araştırma da yaptınız sanırım; hangi bilgilere ulaştınız, bu ocak hakkında ne gibi bilgiler var elinizde.
Güllü Ana Hakk’a Yürüdü
Güllü Ana'yı da Analım
Bacıyan-I Rum’un Temsilcisiydi...
AYHAN AYDIN
1903, Erzincan Kemaliye, Ocak köyü doğumlu, Anadolu’da Bacıyan-ı Rum’un gerçek temsilcilerinden birisi olan Güllü Ana’yı, Güllü Erturan’ı, 15 Mayıs Salı günü kaybettik.
Asırlık ömrünü hep sevgiyle, saygıyla, dostlukla, hizmetle, aşkla ördü. Herkesin yardımına koştu. Yapıcıydı, bilinçliydi...
Anadolu aydınlanmasında; ekininde/dikiminde, tüm hayat mücadelesinde, her türlü zorlukta erkeğiyle yan yana, omuz olan kadınlar...
Analarımız, bacılarımız, kadınlarımız, bizim kadınlarımız... Destansı yaşamlarıyla emek emek; ilmik ilmik; sevgi sevgi olan kadınlarımız.... Onların ışığı hiç tükenmemiş, hiç tükenmeyecek...
Dedeler, babalar, ozanlar, aşıklar... Bu Alevi/Bektaşi yolunu süren inanç öncüleri içinde analar, sultanlar, bacılar...
Eli kınalı, ömürleri çilelerle geçmiş güzel insanlar, elleri kutsaldır, elleri öpülür denilen insanlardan değildi sadece analar... bunların ayırt edici yönleri vardı. Bunlar inançlarını yaşamlarının içinde aksatmadan sürdüren insanlardı. Evet dergahlarda, cemlerde dedelerle, babalarla beraber hizmet yürüten ana sultanlar bu kutlu yolun sürülmesine de çok büyük emek vermişlerdir. Savaşta, barışta, cemde, cemaatte, erkekle yan yana omuz omuza olan Türk kadını bu ülkenin mayalarıdır.
ALİ ERTURAN
HIDIR ABDAL SULTAN OCAĞI- OCAK KÖYÜ / KEMALİYE / ERZİNCAN),
İDARECİ – ARAŞTIRMACI)
(2 Ekim 1938 / 2 Ocak 2004)
Ayhan Aydın
Ali Erturan, Galatasaray Lisesi ve İ. T. İ. A. mezunu, hayatta iken Alevilik için çok şeyler yapan Abbas Erturan ve gül yüzlü Alevi analarından Güllü Erturan’ın çocuğu olarak büyüyen bir inanç önderimiz.
Kendisinin ocak zade Alevi dedeleri arasında farklı bir yeri var.
Belki kendisi erkan ve cem yürütmedi ama o bir ocaktan gelen ocak zade; hem de bu konuyla yakından ilgilenen birisi olarak hep Aleviliğin, dedeliğin içinde oldu.
Uzun yıllar görev yaptığı CEM Vakfı’nda bir inanç önderinin her zaman çalışarak, üreterek “masa başında” da halka çok yararlı olabileceğini gösterdi.
Kendisiyle yaptığım söyleşide hem yaşam öyküsünü, anılarını; hem de, Alevilik’le, ocaklarla, cemevleriyle, dedelerle ilgili bilgi birikimlerini sizlere ulaştırmaya çalıştım.
Sayın Erturan yaşamınızı, hayat öykünüzü bize nasıl anlatırsınız?
Sayın Aydın hayatımı kronolojik olarak ana hatları ile gözden geçirirsek zannederim sorunuzun yanıtını vermiş olurum.
Nüfusum, Erzincan Kemaliye Ocak Köyü’ne kayıtlı ama 2.10.1938 İstanbul doğumluyum ve İstanbul’da büyüdüm.
Soy ağacımız şöyledir:
Erzincan - Kemaliye Ocak Köyü’nde (Hıdır Abdal Sultan Ocağı’nda) yaşamış ve yaşayan ‘Hokka Gil’ ailesinin Abbas Erturan Kolu’ndan geliriz.
YIL 1781: Bize, köyde önceleri Hokkaoğulları derlermiş. Hokkaoğlu İbrahim, dedem Aşir’in babası İsmail’in babasıdır. Dedem Aşir Efendi Yemen Savaşı’nda yaralanmış; Antep’e kadar gelmiş, köye gelemeden şehit olmuş.
Babam Abbas Erturan (1889-1962) ve amcalarım küçük yaşta yetim kalmışlar. 13 yaşlarına geldiğinde babam İstanbul’a gelmiş. Kahveci çıraklığı yapmaya başlamış. 18 yaşlarına geldiği sırada apar topar askere almışlar, 1906’dan 1915 kadar çeşitli cephelerde; Çanakkale de, Erzurum da savaşmış...
BENİM İÇİN VERİMLİ GEÇEN, 2015 YILI...
Benim İçin Verimli Geçen, 2015 Yılı…
1 Aralık 2013’de, daha öncekileri de aratan yapısıyla, Ali Rıza Kaçan denen şahsın vakfa müdür olmasıyla, mobbing (iş yerinde baskıyla insanı işinden eden) uygulamaları, adice tutum ve tavırları sonucunda, 16 yıl çalıştığım Cem Vakfı’ndan ayrılmak zorunda kalmıştım. Bunu halen birçok dostumun tam bilmediğini anlıyorum. Hakkımda halen karalamalar yapan, iftiralar atan bu şahıs ve bu konuda tüm uyarılarıma kulak tıkayan Cem Vakfı yöneticileriyle ilgili çok daha detaylı ve aydınlatıcı bir yazı yayınlayacağımı, gerekirse kendilerini mahkemeye de vereceğimi şimdiden söyleyeyim.
2014’de ise altı ay kadar Barış Tv.’de programlar yapmıştım. Televizyonun ekonomik sıkıntıları nedeniyle, maaşlarımız verilemediği için, oradan da ayrılmak zorunda kalmıştım.
Ama tüm yoğunluyla kültürel çalışmalar devam etti, iki yıl boyunca…
Hayat boyu ilke edindiğimiz, hiç durmadan üretme aşkıyla, hissiyle verimli bir yıl daha geçirdiğimi, çaba ve çalışmalarım sonucunda ortaya konulan belgelerle, ürünlerle görebiliyorum.
2015 yılının da gerçekten insanüstü gayretlerim ve beni seven dostlarımın da sayesinde çok verimli geçtiğini söyleyebilirim.
Yine hiç durmamacasına, söyleşilere, araştırmalara, yazılara, gezilere, çekimlere devam ettim.
Romanya, İran, Yunanistan (3 kez), Makedonya (2 kez) Kosova ve Arnavutluk gezileriyle yurtdışı (Balkan) araştırmalarım sürdü.
Yurt içinde de çağrılı olduğum sempozyum ve toplantılara katıldım.
Yine onlarca dede, baba, ozan ve bilim insanıyla yeni yeni söyleşiler yaptım.
Teknoloji bambaşka bir şey; belki de 20 yılda çektiğim fotoğrafı geçtiğimiz sene çekmiş oldum; yeni makinemle yaklaşık 33 bin kare fotoğraf çekmişim.
Dijital fotoğraf makinemi aynı zamanda görüntü çekimleri için de kullandım.
Özellikle İnternetçi dostum Mustafa Karaçiftci’nin sayesinde eski çekimlerimi, programlarımı, yenilerini internet ortamında, Youtoup’ta, milyonlarca insanın yararlanması için düzenledim.
Binlerce sayfalık yazılı metinlere yüzlercesi eklendi.
Geçtiğimiz sene işsizlik devam etti.
İşsizliğe rağmen dostlarımın desteğiyle hedeflediğim bir kısım kültürel-sosyal- sanatsal etkinliklerimi yapabildim. Hiçbir iş adamına veya bir kuruma bağlı kalmadan, küçük sponsorluklarla beni tanıyan dostlardan ve bazı kurumlardan 8 bin TL. Toplayarak mütevazı bütçemle bu işleri yapmaya çalıştım.
Beni hiç yalnız bırakmayan, destekleyen tüm dostlarıma, yazarlara, ozanlara, dedelere, babalara, Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarına; özellikle ikinci bir evim olarak gördüğüm aynı desteği bana sağlayan, kapıları her zaman bana açık, Çeşminaz-Cemal Aydoğan çiftine çok teşekkür ederim.
Ama maalesef ki İstanbul’un aslan sosyal demokrat belediyeleri, (özellikle Sarıyer Belediyesi) beni görmediler, görmezden geldiler, iş vermedikleri gibi hiçbir konuda da beni desteklemediler. Pek alada birçok alanda çalışıp verimli olabilecekken bu engellendi. Elbette beni kimse çalıştırmak zorunda değil. Ama gerçekten de hiçbir vasfı olmayanların belediyelere doldurulduğunu görünce buna üzülmedim, desem yalan olur.
Genel Alevi Bektaşi kamuoyunun bilgisi olmasına rağmen işsizliğime bir çözüm bulamadım; KPSS sınavına girmek, başka kurumlarda araştırmalar yaparak gösterdiğim gayretlerle çalmadığım kapı kalmadı.
Her şey kısmetle, ne yaparsın… Benim için; adeta yer demir gök bakır oldu…
Her şeyin hayırlısı gelsin, hayırlı kapılar açılsın, diyorum… Kendim ve tüm darda olanlar için…
Tüm dostlarıma muhabbetler sunuyorum…
Yüce Yaratandan; Savaşların olmadığı, ölümlerin, zulümlerin, baskıların olmadığı, dünya insanlığının gerçek barışı görecekleri, çocukların anansız-babasız kalmayacakları, herkesin karnının doyduğu, tabiatın yok edilmediği, insanların daha çok kitap okudukları, güzel ülkemizde kardeş kanının dökülmediği, gül yüzlü gençlerimizin kara topraklara girmediği bir yıl diliyorum…
Yeni yılda herkese selam ve sevgilerimi sunuyorum…
Mutlu seneler…
Ayhan Aydın
30 Aralık 2015
KUL ELİF (ELİF KAMBUR)
ELİF KAMBUR (ŞAHİN)
(KUL ELİF)
Ayhan Aydın, Avcılar, 29.12.2015
Kadın ozan olarak geleneği yaşatan, sazıyla, sözüyle kültürümüzü var etme konusunda emek veren Elif Kambur (Kul Elif)’le misafir geldiği Avcılar’da söyleştik.
Yaşam öykünüzü bizlere anlatabilir misiniz?
Divriği Yağbasan köyünde 1945’de doğmuşum. Çocukluğum Yağbasan köyünde geçti. İlkokul çağlarında Ankara’ya geldim. Bir kazadan dolayı annemin gözü kör olmuştu, ondan sonra geldik. İlkokulu okuyamadım, okursam sevgilime mektup yazarmışım diye abim beni okula göndermedi. Ankara Tuzluçayır’a gelmiştik, şu ana kadar hep orada ikamet ettim, şu anda da orada oturuyorum.
Çocukluk günlerinizden başlayarak bize köyünüzü anlatabilir misiniz?
Köyümüz çok güzel, şirin bir köydür, kendi yaylalarımız vardı. Çocukluğum mutlu geçti, köylerde çocukluğunu anlayamıyorsun.
Yaşam ve geçim kaynakları nasıldı?
Yokluk görmedik, babam gurbet adamıydı. Annem rençperlik yapıyordu.
Kaç kardeşsiniz?
Dört kardeşiz. Benden büyük abim var, diğerleri benden küçükler.
Alevilikle ilgili, cemler, sazlar, ozanlarla ilgili hatıranız var mı?
Benim adım başka bir isimmiş, çok hastalanmışım, bizim orada Beygelen Türbesi var, Hüsnü Dede’nin Ocağı, derler. Annem beni oraya götürmüş, iyileşmişim. Orada Elif Ana diye bir ana varmış, beni kucağına almış dua etmiş, elim de sana dilim de sana, demiş. Annem dedi ki, kızım ben seni Elif Ana’nın yanına götürdüm ben de bir horoz adamıştım, çünkü hem senin adın hem de sana nüfusu verdi. Horozu alıp gittik, Elif Ana demiş ki, bugün benim Yağbasan’dan misafirlerim geliyor adını verdiğim torunum geliyor, demiş. Horozu kestik. Bir horozla yüz kişi doydu. Bizim köyde Divane Ali Baba vardı, kendisi dedeydi. Ali baba gelmiş beni çağırdı yanına, muhtarın kızını çağırın da bir kucaklayayım, demiş. Bende küçüğüm beni öperse, diye korkuyorum. Gittim bana sarıldı, sırtıma iki tane de vurdu git yolun açık olsun, dedi. Bu anıları hiç unutamıyorum.
Kaç yaşlarındaydınız?
5-6 yaşlarında vardım. Divaneleri çok severdim. Ne kadar divane varsa onlardan bana hediye gelirdi. Bizim köye gelirlerdi ben de onların aşığıydım, benim âşıklığım buradan başlıyor. Başta divaneler, ozanlar ve dedelere aşığım.
Bu aşk hali ile çocukluktan geldiniz o sizde ki sevgi devam etti mi, Tuzluçayır’da âşıklık devam etti mi?
Bir gün anneme dedim ki ben burada saz çaldım, benim sazım nerede? Annem dedi ki, bizim evde saz hiç olmadı. Ama ben sazı astığım yeri de biliyorum. Ben bu aşk halindeydim. En güzel gelişmeler Ankara’da oldu, Ankara’da bu aşklar, sevgiler devam etti.