GÜNE BAKAN
Son Şiir...
Kalmamış gidecek bir yerin
Özlemleriyle dolu olsan da
Kol kola olduğun dostların
Yapayalnız kalmışsın tek başına
Buralarda
Sana güç veren dalların var
Hele hele de can damarı kara toprağın
Ve de sevgi sunanların da ara sıra
Ama bir kuş olup her sıkıldığında
Gün doğumuna, gün batımına
En çok sevdiğin güneşe doğru
Her türlü çığlığı, engeli arkanda bırakıp
Çekip gitmek özlemi sarar seni
Haydi, haydi toparla tüm gücünü
Daha durma buralarda
Haydi, haydi çocukların masumluğunu
Takın tüm ruhunla
Katıl bir turna katarına
Al yolunu kederlenmeden
Bir büyük utkuyla kanat çırp
Dönüp bir kez bile arkana bakmadan
Sevgi saçmaya devam edeceğin
Yeni yeni diyarlara
Umutlarla dolu yarınlarına doğru
Ayhan Aydın
12 Eylül 2021, Silivri
(Bir tarla kenarındaki tek kalmış ayçiçeğine şiir. Fotoğraf: Ayhan Aydın, 12 Eylül 2021, Silivri)
TESLİM ABDAL OCAĞI'ndan HASAN AKSU DEDE’YLE SÖYLEŞİ
HASAN AKSU DEDE’YLE SÖYLEŞİ
Kendisini çok sevgili Ali Kaykı sayesinde tanıdığım ve 2019’da Fransa Strazburg’ta dostlar meclisinde daha da kaynaşıp manevi derinliğini gördüğüm Hasan Aksu Dedemiz manevi alemde eren ve evliyalar dünyasında kendi öz kimliğiyle seyran ederken aynı zamanda zahir dünyada da yaşamın içinde bir değerimiz olarak beliriyor.
Hasan Aksu Dedemiz’le daha önce de söyleşi yapmıştım. Ama fırsat bu fırsat deyip dört günü dolu dolu yaşadığımız Trakya gezimizin son gününde de, 16 Eylül Perşembe günü, Uzunköprü’de Ali Kaykı canımızın ata evinde de bir söyleşi yaptık.
Karababa Türbesi’nde niyazlaşmaları kaydettikten sonra, Suriye’den Yunanistan’a geçmek isterken Yunan polisinin faşist saldılarılarıyla yalın ayak, coplarla morarmış vücutlarıyla dergaha sığınan yavru bedenleri çekmiştim, kaydetmiştim. Sonrasında söyleşiler yaptık ve de Hasan Aksu söyleşisini de cep telefonu marifetiyle kaydettim ama bir hikmeti hüdası olarak ilk kez olmak üzere kayıtta bir sorun yaşandığını gördüm. (Tam da bu gençleri çektikten sonra, hiçbir müdahele bulunmadığım halde kayıt MP boyutunda yani fotoğraf boyutunda çekim yapmış (!?)
Önceki gün Meriç Nasuhbey Köyü sınırları içinde daha doğrusu Umurca ile Nasuhbey Köyü arasında kalan Kara Baba Türbesi yanında yapılmış cemevi’nde de görüşlerini kaydetmiştim. Şimdi bunlar tazeyken hatırladıklarımı yazmak istedim.
Hasan Dede, çok önemli bir konuyu bir gün önce gündeme getirmişti. Kendi yöresinde yaşanılagelen bir uygulamayla bir çocuk doğduktan sonra yörelerinde dört fidanın ekildiğini, bu fidanların o doğan çocukla bağlantılı olduğunu söyleyen Hasan Dede bu fidanların zamanla ağaç olduğunu ve bu ağaçların o kişiyle birlikte büyürken, birer varlık olarak o kişinin sorumluluğunda bulunduğunu, pir’ler aşkına kişinin o ağaçlara bakması gerektiğini, yeri gelince ihtiyaç hasıl olunca kişinin doğduğu anda ekilen ağaçlardan gerekirse birisini kesip ev ve diğer ihtiyaçları için onu kullanabileceğini, bu uygulamanın sadece bir çevreyle ilgili olan uygulama değil, yaşama bağlılık, ikrar ve pir’e niyaz anlamlarını taşıdığını dile getirdi.
Hasan Aksu Dedemiz, manevi alemde Karababa’nın bütün kapıların kapısı, çevredeki erlerin / pirlerin niyaz makamı olduğunu dile getirirek, yer / gök, cümle mahlukat bu sırlar sırının içinde vardır. İnsan olan zaten hakkı olanı alır, gideceği yolu bilen menziline erer, işte bu Karababa buradaki ışık kapısı, evrene açılan yolun kapısıdır, dedi. O esnada orada bulunan Ali İhsan Mete, Ali Kaykı ve diğer canlar da, Karababa’nın makamının çok büyük olduğunu, zaten kendi yol ve süreklerinde cemlerinde “karababa makamı / postu” olduğunu, bunun ise cem erenlerinin başta niyaz bent oldukları makam olduğunu belirttiler.
Hasan Aksu Dedemiz söyleşimizin başında; dedelerin riyasız, çıkarsız bu yollara hizmet etmeleri gerektiğini, devletten, belediyelerden, Diyanet’ten faydalanmak isteyenlerin aslında yola hizmet etmeyip, kendi nefislerine hizmet ettiklerini, bunun Alevi yolunda yerinin bulunmadığını söyledi.
Hasan Aksu Dede; kişi kendisini bilirse herkes yolun talibidir, dede de bir taliptir. O da bu ulu yolun talibidir, hiç kimsenin birbirinden bir farkı yoktur. Önemli olan yolu yaşatmak, yolu sürmek, ol büyük ulu Kapı’ya hizmet etmektir. Hakk Muhabbed Ali Kapısı en yüce, ala bir makamdar, en yüce bir kapıdır. Kişi kendini bilirse o kapıya niyaz bent olur, oraya hizmet eder. Eğer kişi kendisini bilmezse dede olmuş, talip olmuş, pir olmuş ne fark eder. Kendisinin farkında değilse, yolun farkında değilse, Ali’nin farkında değilse o kişi ne Alevi’dir, ne Pir’dir, ne de Dede’dir, dedi.
Ali’nin her türlü sırra vakıf, tüm kainatın kapısı olduğunu söyleyen Hasan Aksu Dede, eğer kişi helal lokma yemiyorsa, bu yolda doğru hareket etmiyorsa, yolu bilmiyorsa, Ali’yi tanımıyorsa o Alevi de olamaz, insan da olamaz, dedi.
Dedelerin ve Alevilerin hiçbirisinin çıkar için bir adım atmaması gerektiğini söyleyen Hasan Aksu Dede, nefsini bilmeyen, kendi nefsine hakim olamayan bu yolda menzil alamaz. Eğer kişi kendisini bilirse, nefsini bilirse Hakk’ı da özünde bilir, sen seni bilirsen her mevcut sendedir, bu da Aleviliğin özgüdür, diyerek her türlü sömürüye karşı olduğunu belirtti.
Söyleşimizin diğer önemli bölümünde ise Hasan Aksu kendi ocağı ve yöresi hakkında bilgiler sundu.
1966 Çorum ili merkez Teslim Köyü doğumlu olan Hasan Aksu köylerinin isminin eskiden Teslim Abdal olduğunu Abdal’dan anlamayan cahiller ve art niyetli insanlar tarafından “abdal”ın kaldırılıp Teslim Köyü olarak kaydedildiğini belirtti.
Türkiye’nin birçok yerinde türbeleri olan büyük halk ozanlarımızdan Teslim Abdal aslında Teslim Abdal’lar olarak nitelendirilmesi gereken bir büyük geleneğin bir önemli temsilcisidir. Bu konuda araştırmalar yapan akademisyen ve yazarların da ifadesilerine göre aynı isimli birden çok Teslim Abdal’lımız var. Ben de şahsen Malatya’daki Teslim Abdal Türbesi’ni ziyaret etmiştim. Bu konuyla ilgili çalışan Kamber Durna isimli değerli hocamızla da telefonla görüşünce o da çok duygulandı ve mutlu oldu.
Hasan Aksu Dedemize göre bir pir ocağı olan Teslim Abdal Ocağı’nın öncü ismi olan Teslim Abdal’ın bir Hakk aşığıdır. On altıncı / onyedinci yüzyılda yaşadığı sanılan Teslim Abdal’ın soyundan geldiklerini belirten Hasan Aksu Dede ona ait emanetlerin kendilerinde olduğunu söyledi. Bu emanetler sadece manevi anlamda değil, sonut olarak ona ait sancak, mühür ve onun deyişlerinin yazılı olduğu cönkleri de kapsıyor.
Bir büyük halk ozanı olarak bilinse de, kendi yörelerinde onun bir dede ve ocak kurucusu olarak da derin bir seygiyle anıldığını söyleyen Hasan Aksu’ya göre, Teslim Abdal’ın soyundan olanlar gittikleri faklı yörelerde bazen birbirlerini kaybetseler de isim olarak onun adını yaşattıklarını, diğer yörelerdeki Teslim Abdal Türbeleriyle kendi yörelerindeki Teslim Abdal arasında bir bağ var.
Yaklaşık kırk hanelik köyün ezelden beri yolu erkanı süren, Aleviliğini yaşatan bir köy olduğunu söyleyen Hasan Aksu Dedemize göre köydeki dedeler saz çalar, Teslim Abdal başta olmak üzere ozanların deyişlerine büyük önem verirler ve gelen mihmanları ağırlarlar. Halen kurbanların adak olarak kesildiğini, muhabbetlerin de yapıldığını söyleyen Hasan Aksu çevrede başka ziyaretlerin de varlığından bahsediyor.
Hasan Aksu Dedemize göre, Teslim Abdal ve diğer halk ozanlarımız tarihler boyunca hep doğrunun yanında yer almışlar, yolu sürmüşler, deyişlerinde Aleviliğin değerlerini, ilkelerini, kurallarını halka anlatmışlar, bizlere ölümsüz büyük bir miras bırakmışlardır.
Kendi yörelerinde cemlerin çok sıkı olarak uzun yıllar devam ettiğini, müsahip kapısının çok önemli bir kapı olduğunu söyleyen Hasan Aksu Dede, insana, doğaya, çevreye hele de ağaçlara önem veren Teslim Abdal Köylülerinin en büyük ilkelerinin helal kazanç kapısı olduğunu söylüyor.
Teslim Abdal Ocağı’nın emanetlerine sahip dedesi olan Hasan Aksu’nun anlatımına göre; yeryüzündeki en değerli şey dürüstlüktür, yalan söylememek, haram yememektir. Çocukluğundan itibaren tüm Alevilerin ve dede çocuklarınının bu kurallarlar büyütüldüğünü söyleyen Aksu; bize bu ögütler büyüklerimiz tarafından çok iyi verilirdi, her bir canımızı bir tarikat erbabı olarak çok sıkı yetişir, her nereye giderse gitsin asla Teslim Abdal’ın yolundan ayrılmazlar, bize göre en güzeli doğruluktur. Bizim köyümüzde, yolumuz her canlıyı sevmek, hiç kimsenin birbirinin kalbinini kırmamak üzere kurulmuştur. Bu bizim en önemli değirimizdir. Bunu bütün Teslim Abdal’lılar bilirler. Bizde doğruluk / dürüstlük her şeyden üstün gelir. Bir kişi her daim özünü dara çeker, haram lokma yemez. Bizler bu yolu büyüklerimizden böyle aldık, böyle sürdük. Şimdi bizim yöremizden bu ocaktan Teslim Abdal Ocağı’ndan cemler yürüten dedelerimiz de vardır. Ama şu anda ben bu postu temsil ediyorum. Herbirisiyle barışık birşekilde yine de yolumuzu sürüyoruz. Gençlerimize çok önem veriyoruz. Bizler manevi emanetleri de yolumuzun hayrı için kullanıp insanlara iyilik / güzellik sunuyoruz, şeklinde bizlere gönül kapılarını açtı.
Strazburg’ta ama özellikle bu son dört günlük gezimizde gördüğüm kadarıyla; Hasan Aksu Dede şimdilerin çok ucuza kullandıkları “şifa” yoluyla da insanlara manevi yoldan yardımcı olan, ama aynı zamanda kendi ocağı, dedeler, ozanlar, Alevilik konusunda da oldukça bilgili farklı bir dedemiz. O her daim erenler yurdunda / ozanlar diyarında geziyor. En büyük kapı Yolu’nun başı olan Ali’nin Kapı’dır, yani Kapı’dır. Biz Aleviler o kapıya dahil olup hem hal olmalıyız. Bizim özümüz birdir. Hepimiz, dünyadaki tüm Aleviler aynı hamurdan yoğrulmuştur. Tek ihtiyacımız olan özümüz gibi, hile olmadan Ali’nin Kapısı’nda buluşmatır, diyor.
Hakk başımızdan eksik etmesin…
Muhabbet ehline aşk ile…
Ayhan Aydın
18 Eylül 2021
GELİBOLU'DA HALLAC-I MANSUR MAKANI
Gelibolu'da Hallac-ı Mansur Makamı
Alevi - Bektaşî Öğretisi'nin temel sembol şahsiyetlerinden, tarihler boyunca halkın gönlüne taht kurmuş, görüşleri uğruna en büyük bedeli ödeyip insanlık için serden geçen, düşünce öncümüz, yiğitlik simgemiz "enel Hakk" deyip ölümsüzlük şerbetini içen Hallac-ı Mansur'un Çanakkale Gelibolu'daki makamını ziyaret edip niyaz bent olduk...
Hakk bu birlikten, bu güzellikten ve özünü her daim Hallac'ın "darından", dostluklar bağının gönüller didarından bizleri ayırmasın...
Dokunmayın n’olur değmeyin bana
Eski bir sevdaya düşmüş gibiyim
Ah-u zarım yeri göğü tutuyor
Kutsal bir ateşte pişmiş gibiyim
Varı yoğu hak yoluna verende
Çekilmez günahın yükü bedende
Canlar “hu hu” diye semah dönende
Sanki kanatlanıp uçmuş gibiyim
Sevdada eri de gönüle ak dedim
Tutuştur bedenim, beni yak dedim
Hallac-ı mansur iken “enel hak” dedim
Derimi elimle yüzmüş gibiyim. (Murat Kalaycıoğlu)
14 Eylül 2021, Gelibolu
DİYANET, İŞİT VE BİZ ZAVALLI ALEVİLER...
DİYANET, İŞİT VE BİZ ZAVALLI ALEVİLER...
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınladığı fetvayla; midye, karides, kalamar, yengeç, ıstakoz gibi deniz hayvanlarının 'helal olmadığını' belirtmiş.
Afganistan'ın başkenti Kabil'de İŞİT tarafından gerçekleştirilen patlamalarda onlarca kişi öldürülmüş...
İslam adına bu yaşananlar hepimizin utancı ve üzüntüsüdür.
Milletin din üzerinden sindirilmesi ve halkın sömürülmesi anlamına gelen Diyanet Türkiye'de her geçen gün karanlık bir örgüt olmaya devam ediyor.
Bu ülkenin aydınlık geleceği bilimden, laiklikten, demokrasiden geçer...
Bu ülkede İŞİT"in bombaları daha önce ölüm saçmıştı maalesef...
Ama ülkemizdeki ve dünyadaki genel gidişattan en çok etkilenen ve daha da etkilenecek topluluklardan birisi de hiç şüphesiz Alevi- Bektaşi toplumudur.
Ama maalesef bu konuda Aleviler'de ve Alevi kurumlarında ölü sessizliği var...
O kadar ilgisizler, bu toplumun geleceğine en ufak katkıda bulunmayan işlerle uğraşılıyor ki, insan ancak tüm yaşananları büyük bir üzüntüyle izliyor...
Vur patlasın, çal oynasın karnaval kafası toplumu tümden sarmış durumda...
Alevi kurumlarına çökmüş otokrat ve çıkarcı kafanın keyfi yerinde; avanta ister devlet erkinden, ister belediyelerden gelsin önemli değil...
Yeter ki eksilmesin bu çıkar bağı; helal, haram, sus payı, oyalama, oyalanma; hiç önemli değil ...
Oğlunu, kızını işe yerleştirme umudu, adam yerine konulma mutluluğu, övgü, ilahiyatçılara boyun bükerken bir vali elini tutmanın verdiği haz, Allah'a bile küfrederken çıkar için inançlı görünmenin ikiyüzlü deneyimini yaşama, Aleviliğin hiç bir değerine sahip değilken bir kurumun başkanı, dedesi olarak erk'ten kabul görmüş, davet almış, damga/ mühür yemiş ve kutsalmış gibi onanmanın güveni...
Osmanlı'nın oyununa uyup, bu çağda da aynı şekilde tüm kurumların atılan yemleri memnuniyetle kabul edip yutmaları...
Devletin köklü çözümler getirmesi/ getirmemesi değil mesele, her bir kurumun gönlü ve gururu okşansın yeter...
Devletin valisi, belediyenin siyaseti bırakır mı bu kimliksizleşen kurumların başındakileri...
Onlar da ağızları kulaklarda karşılık vermezler mi bu uzatılan asimilasyon eline...
Şov, gösteri, bomboş ajitasyon, ilkesizlik, riyakârlık....
Ah ki, ah...
Ört ki ölem...
Hiç de hayra alamet değil tüm bunlar...
Yazık, yazık, yazık...
Ayhan Aydın
27 Ağustos 2021
Süleyman Selman Dede Hakk'a Nail Oldu
Süleyman Selman Dede Hakk'a Nail Oldu
Bulgaristan'dan çok sevgili Veysel Bayram'ın bildirdiğine göre bu sabah, Bulgaristan'ın en çok sevilen dedelerinden, Razgrat Adaköy'dan (Ostrovo) Süleyman Selman sonsuzluk alemine göçmüştür. Hakk rahmet eylesin.
Tüm varlığını Alevi Yolu'na adayan, maddi varlığıyla Voden Milli Parkı içindeki Hüseyin Baba Türbesi'ni aslına uygun olarak onartıp yok olmaktan kurtaran, yolu süren, sevecen, Türkiye'yle bağlantıların kurulmasını sağlamış, herkesin derin sevgi ve saygısını kazanmış Süleyman Dedemizin devri daim, devri asan, menzili mübarek olsun...
Nurlarda yatsın çok kıymetli büyüğümüz...
Ayhan Aydın
27 Haziran 2021
TOPLUM SAĞLIĞI - TOPLUMSAL SORUMLULUK
TOPLUM SAĞLIĞI – TOPLUMSAL SORUMLULUK
Acaba bizim toplum her geçen gün; nesnel gerçeklikten kopup günü birlik yaşayan, bilimsel gerçekler yerine bilim ve akıl dışı başka değerlerin peşinden giderek kaderci insanlar yığını mı olacak; yoksa insan olmanın bilincinde ve erdeminde bilimin gösterdiği yolda her konunun uzmanlarıyla mı insanlık serüvenine devam edecek?
Ülkemizde hayatın her alanında, her kesimden, her meslekten insan kısa yoldan popüler olup, erkenden evrilip, serpilip tez zamanda menzil almak istiyor. Üstelik artık herkes her şeyi biliyor, kendi alanında kısa zamanda sivrilip popüler olup, bize sunulan sahte olduğu bilindiği halde çağımızın gerçekliği olmaya başlayan popüler yaşam tarzı içinde yeni tip sanal bir dünya yaratıyor. Bunu yaratmakla kalmıyor türlü yol ve yöntemleri kullanarak bizleri etkiliyor, kendi yarattığı ve bizleri ustalıkla kendi çıkarı için yarattığı hayal âleminde de yürümeye zorluyor.
Her alanda, her meslekte, her konuda ustalıkla kurgulanmış ve kendi hedefine bizi çeken yaşamımızı daha da basitleştiren ve anlamsızlaştıran bir kuşatmayla karşı karşıyayız.
Eğitimini tam almadan, bir işin tam ehli olmadan, tam emek vermeden kendisini işin ve o alanın en büyük uzmanı gibi görenler mi dersiniz, kendi alanını bırakıp başka alanda kendisini var etmek isteyenler mi dersiniz, konuşmaları, tavırları, bir kısım destekçileriyle bir anda “meşhur” olmak isteyenler mi dersiniz? Devir böyle bir devir işte; ne kadar geniş kitleleri etkilersen etkile, ne kadar insana kendince kendi doğrularını anlatabilirsen anlat, uzmanı olmadığın bir dalda o işin uzmanıymış gibi kendini gösterirsen göster ve nihayet tanın, sevil, bir çevre edin ve kendi kurduğun, kurguladığın o yolda yürü yürüyebildiğin kadar. Bugünün dünyası adeta bunu dayatıyor.
Bugün de bu şekilde binlerce insan hayatımıza giriyor; birden bire yeni yeni sanatçılarla, yazarlarla, politikacılarla, türlü türlü mesleklerden türlü türlü “uzmanlarla” müşerref oluyoruz.
Can dostlar;
Yaklaşık altı ay önce bir çözümsüzlük merkezleri haline gelen hastanelerden belimin ağrısıyla ilgili bir sonuç alamayınca, şimdi rahmetlik olan Av. Hasan Gülşan’ın tavsiyesiyle, kendisi fizyoterapist olan Sayın İbrahim Mayda’nın yazıhanesine gittim.
Sayın Mayda, beni büyük bir içtenlikle ve sevgiyle karşıladı, benimle yakından ilgilendi. İnsani olarak oldukça çok ortak noktalarımız ve ortak dostlarımız olduğu anlaşıldı.
Benim temel şikâyetim; iki üç doktorun tam teşhis edemediği bel ağrılarıma bel fıtığının neden olup olmadığı ve ciddi ağrıların nasıl geçeceğiydi.
Sayın İbrahim Mayda, belde çok ciddi bir şey olmadığını bazı fizik tedavi yöntemleriyle bunun azalacağını söyleyip bana yardımcı oldu.
Bu yazıyı yazmamın ana nedeni ise; Sayın İbrahim Mayda’nın benim hayatımı belki bundan sonra çok ciddi şekilde etkileyecek bir şekilde çeneme yersiz, bilgisiz, yetkisiz bir şekilde müdahalesi olayıdır.
Konuşmalarında, tavırlarında, tv. programlarında bir tıp doktoru gibi davranan ve konuşan, “bütüncül tıp” dediği insanın; psikolojiyle, bedensel sağlıyla her şeyiyle bir bütün olduğunu söyleyen Sayın Mayda, hastalıklara çok farklı baktığını söylüyordu.
Bir kişiyle ilgili özel bilgileri dâhil birçok şeyi bilinmesinin ve de insan beden yapısına farklı yol ve yöntemlerle müdahale edilmesi halinde sağlıkla ilgili daha iyi sonuçlar alınacağını söyleyen Sayın Mayda, tüm hastalarında olduğu gibi benimle ilgili / ilgisiz birçok şeyi konuştu, bana bir nevi nöroloji – psikoloji kliniğinde olduğum hissini verdi.
Bunun çok da normal bir şey olmadığını hissetsem de, herkesin derdi gibi, benim de derdim ağrılarımdan kurtulmaktı.
Beldeki Ağrıya Çeneden Müdahale!
Sayın İbrahim Mayda; bana ön bilgi vermeden, olayın sonuçları hakkında beni bilgilendirmeden bana “çene müdahalesinde” bulundu. Buna göre beldeki ağrılara çeneye müdahale iyi geliyormuş!
Sevgili okurlar; ne gülün, ne de ağlayın sadece düşünün…
Başı ağrıyan derman arıyor, yol ve yönteme tam bakmıyor.
Ben ilk önce gerçekten de çeneme bir masaj gibi bir şey yapacak sandım. İbrahim Mayda iki elinin işaret parmaklarını ikiye katlayarak tüm gücüyle ağzımın içinden çeneme çok ciddi bir basınç yapınca ben kendisini belli bir süre sonra ittim, çenemin çok acıdığını söyledim. O ise; “benim ellerim inan senin çenenden çok acıyor, bunun yararını göreceksin” dedi. Ben kendisini gayri ihtiyari itmeme rağmen buna devam etti. Sonunda ise yakmaşık 20 dakikalık bu müdahaleden sonra çenemden kan geldi. (Şükür ki çenem kırılmadı, dayanıklılığını mı test ettin be adam!)
Yaklaşık iki ay boyunca çenemde şişkinlik hissi ve ağrı oluştu. Kendisi ise bunun başka nedenlerden kaynaklanmış olduğunu, bunun ciddi bir şey olmadığını söyledi. Çenemle ilgili gittiğim özel bir hastanedeki bir Profesör Doktor ise bu çene müdahalesiyle “Temporomadbulur Eklem”’lerda zarar oluştuğunu söyledi. Bu ağrılarla ilgili ilaç kullandım.
Çeneme bu müdahaleden sonrası daha vahim…
Bu çene müdahalesinden bugüne tam altı aydır çok ciddi kulak çınlaması çekiyorum. Gerçekten de işkence gibi bir şey, sabaha kadar yatırmıyor. Tüm bunları kendisine yazdım. Zaman zaman bunları inkâr etse de, “Çeneye müdahale kulak çınlaması yapmaz” dedikten sonra, “hayatımı kararttın Allah’ın belası” diye yazı yazınca da, “Gel senin tedavini yaptıracağım” diye yazı yazan da kendisi.
Konuyla ilgili bugüne kadar tam on doktora gittim. Bunların kimler olduğu, hangi tarihte hangi hastaneye gittiğim ve bunların neler söyledikleri kayıtlı. Gerek devlet hastanelerindekiler ve gerekse özel olarak göründüklerim ağır ithamlarla bu kişinin yaptığının, her türlü tıp ilkelerine aykırı olduğunu, kabul edilemez, kendisi tıp doktoru olmadığı halde çeneye müdahale etmesi bir suç teşkil ettiğini söylediler. Tıp doktoru akademisyen ve pratisyen hekimler gerekli kurumlara kendisini şikâyet etmemin bir vatandaşlık görevi olduğunu bildirdiler.
Ben ise gerçekten hem kendisinde insani olarak bazı güzellikler olması ve “camiadan” birisi olması nedeniyle bugüne kadar sustum. Ama en son artık altı aydır beni çok aşırı yoran çınlamaların devam etmesi, üç dört gün önce Fulya’daki yazıhanesine gittiğim kulak / burun / boğazcı doktorun da mahkemeye vermezsen de, “toplumsal bir görev olarak bunu bir yazar olarak yazmanız yerinde ve çok yararlı olur.” Demesiyle bunu yayınlamak istedim.
Bir de üstelik Sayın İbrahim Mayda, ortak dostlarımızı arayarak ve yazarak bu sefer beni suçlamaya başlamış. “Allah’ın belası” dedim ya…
Sen bir hekim değil, bir dert çözücü değil de, hayatım karartan birisi olursan ben sana başka ne diyebilirim ey İbrahim Mayda!?
Tabii ben mahkemeyle uğraşmak istemeyince, işi buraya getiriyor…
Diğer Makaleler...
- Eğin’de Söylenen Maniler
- BALKAN ÜLKELERİNDE ALEVİ – BEKTAŞİ OLMAK
- ŞOV HÜSRANLA BİTİNCE…
- Devlet Aleviciliğinden Belediye Aleviciliğine...
- ALİ ERSOY BABA
- YENİKAPI FESTİVALİ, HACI BEKTAŞ'TA ÇOK BAŞLILIK
- YUNANİSTAN SEÇEK ETKİNLİĞİ 2019
- KAN ÇİÇEĞİ HAYAT
- KASIM - ARALIK 2020 POSTASI
- EĞİN'DE SÖYLENEN MANİLER