Selçuk Haznedar, Can Dost...
İlk ve Son Karşılaşmamızmış
Selçuk Haznedar Da Göçüp Gitti Bu Zalim Dünyadan…
Son zamanlarda yaşamla ilgili daha çok düşünüyorum. Dün bir hayâsızın yazılarından sonra burnumdan kan geldi… Son zamanlarda başım dönüyor zaten. Bir varsın, bir yoksun dünyası.
Ama niçin varsın, niye yaşarsın bu dünyada?
Candan sevdiğim bir hemşerim olan Kamil Koç sayesinde tanıdım onu birkaç ay evvel. Avcılar’da bir araya gelmiş, saatler boyunca süren, yürekten ve özden gelen duygularla kavuşmuştuk. Anlaşmış, sözleşmiştik bir daha, bir daha bulaşmaya. İşimiz, sevdamız bu zaten; yani insan öyküleri dinlemek, derlemek… Çektiği onca çilelerini, hayallerini, düşlerini bana anlatacaktı.
Ama öyle yarım kalır hayatlar, öyle yarım bırakır yüz üstü seni, yaşam denen bilinmez dehliz, çevirir acımasız çarkını her gün bir acıyla seni üzer, üzer, üzer durur…
Devrimci, çevreci, yüreği sevgiyle çarpan, kendinden çok insanı, insanlığı, toplumu, ülkesini, çevreyi düşünen bir can insan, canlar canı eşi bulunmaz bir nazlı insan… Hayatın çilesini çok çekmiş yaralı bir yürek, hayalleri elinden alınmak istenmiş mazlum bir insan… Selçuk Hazinedar… İşte insan bunları görünce isyan ediyor, haykırıyor, şaşırıyor, üzülüyor… Adaletsiz dünya, diyor; baştanbaşa kimi güldürdün zalim dünya, diyor. Öfke duyuyorsun tüm haksızlıklara, böyle bir düzene, sisteme, duyarsızlıklara… Selçuk Hazinedar… Tüm yaşamını toplumuna adamış yiğit bir insan ama üç beş gerçek dostundan başka kimi vardı acaba arkasında? Elbette ilkeleri, yaşamı, duruşu, düşünceleri onu var eden tüm kutsal değerleri… Ama kim tutar böyle insanların ellerinden?
Gerçekten, gerçekten iyi bir haber almak için devamlı Kamil Abi’yi arıyordum. Bu güzel insanla bir daha buluşmak, sohbet etmek, dertleşmek, onun birikimlerinden yararlanmak…
Söyleyecek söz bulamıyorum… Benim için de ayrı bir hüzün, bir insanla öyle güzel bir muhabbetle buluşuyorsun, konuşuyorsun, tam anlaşıyorsun… Sonra sonsuza kadar ayrılıyorsun…
Nurlarda yatsın bu güzel insan… Toprak Ana’nın bağrına sır olsun… Cümle yaratılmışlarla bir olsun… Özü toprak, özü insan, özü şiir olsun, yılmaz mücadeleci Selçuk Abi, her söz yarım, her söz eksik senin için, uğurlar olsun…
Ey Yaralı Memleket
Vatan dedik, bayrak dedik, yurt dedik
İnsan sevgisi gibi, kurdu da var, kuşu da var dedik
Çıktık aşılmaz denilen engelli yollara
Bu başı duman duman karlı dağlarda
Bir sevda ateşi yanmaya devam eder mi?
Delik deşik edilmiş maden aranmış
Bir yaralı ceylan var kaya dibinde
Yanmış, yakılmış ormanlar içinde
Bir kınalı kuzudan ana sevgisi vaz geçer mi?
Aç, çıplak bedenler, suyu kesilmiş pınarlar
Bu sevda, bu bilinç, bu yürek, bu türküler
Topla, tüfekle, türlü engelle hiç susar mı?
Jandarma dipçiği kırmış dizimi aman yar, aman yar
Tam bağımsız bir ülke özleminden
Bu türlü acılar seni yolundan alır koyar mı?
Kucak kucak güller dersem
Dostun mazlum bağına girsem
Bülbül olup zara gelsem
Çok sitemler edip de bir ağıt yaksam
Bu onulmaz yaralar merhem tutar mı?
Yüreğiyle, sevdalarıyla, yarım bırakılmış umutlarıyla
Tüm dünyaya sığmayan hayalleriyle
Dost Selçuk Hazinedar
Bu toprağa, Ordu iline sığar mı?
(Ayhan Aydın)