Kimi Güler Kimi Ağlar Bir Zaman
Kimi Güler Kimi Ağlar Bir Zaman
Bir kimsesizlik hissi var havada
Kediler büzüşmüş
Dar vakitlerde ışıksız sokaklarda
Kaplumbağlar yok hükmündedir şimdi
Ovalarda, çalı diplerinde
Üşümüş tüm gölgeler
Titrer durur camlar biteviye
Hani bir yaşlı teyze vardı
Geçince köşe başını
İri bir söğüt misali
Salkım saçak güneşe verirdi kızıl saçlarını
Kahkahaları boğardı tüm sessizlikleri
Selam versen bağrına basardı seni
Gitmiş artık o da
Göçmen kuşların ardından
Çok uzaklara
Tenhalaştı şehirler
Yalnızlaştı insanlık
Paylaşılmadıkça sevgiler
Çok soğudu suratlar, kaldırımlar
Ayhan Aydın
27 Ekim 2021
Kadıköy
DUTLUK DERESİ DERİN ÖYKÜLER
DUTLUK DERESİ DERİN ÖYKÜLER
Hani el ele tutuşurduk, kardeş olurduk
Oyunlar oynar, güler söylerdik
Bir çağlayan sesiydi sokağın sesi
Ezanlar, seyyar satıcılar, kahkahalar
Karışırdı ya birbirine yanık bir türkü gibi
Zaman, mekân, kan / ter
Bir aşağı mahalle, bir yukarı mahalle
Dutluk Deresi, hem de Hakimin Bağı
Her şey birbirine kavuşurdu
Gün nasıl da erken biterdi o zamanlar
Bir türlü anlamazdık
Oynamak, oynamak, oynamak
Bıkıp usanmadan oyun oynamak
Gam, tasa çok uzaklarda bir bilinmezdi
Çocukluk doldurmuştu tüm bahçeleri, bağları
Otlar diz boyu gelirdi o zaman bizlere
Çankırılı çocukluk arkadaşım Recai
Ne saf, ne tertemiz bir can insandır
Konu, komşu ve sohbet hiç bitmese
Çaydanlıkta çaylar hiç tükenmese
Sobalarda ateşler hiç sönmese
Dallas'ın Ceyar'ı amacına hiç ermese
Ne çok mutluluk hayalleri kurardık
Böyle yalın, böyle namuslu, böyle içten
Şinikli Kadir Amca ne mantıklı konuşur
Gülhanım Hala nice güzellikler açar
Necla Abla hep dertleşirdi annemle
Nazime Hala Kuran söyler diliyle
Kırıkkale'den gelip Zemci Amca'm der
Girerdi kapıdan apansız
Haskıs Bibi tüm babayiğitliyle
Hele Makbule Teyze gelende
Hacı Bektaş'ın, Kadıncık Ana'nın
Nefesini verirdi dualı ağzıyla
Ara ara giderdik Samsun Köprüsü ve de
Natoyolu'ndaki hısım akrabalara da
Büyük bir özlem giderir gibi
Sarılırdık birbirimize doya doya
Sanki başka bir şehre gitmenin heyecanıyla
Pazardan bir kitap aldı
Günün birinde annem bana
Okuduğum ilk kitaptı Arı Maya
Hep sevgi ve mutluluk dağıtan
Eğitip nice dersler veren çevresine ve de
Yorgunluktan hep bitap düşen
Bir gönüldü onunkisi
Kırk yıl olmuş
Aradan geçen
Günler ne de çabuk geçmiş böyle
Ne sokaklarda bir neşe
Ne mutluluk kalmış
Apartmanların gölgelerinde
Mamak Misket Mahallesi
Dutluk Deresi'nden
En son duydum ki
Ah Gülsüm Teyzeee, diye
Babaanneme yürekten seslenen ve
Her daim tertemiz giyinen
Yozgatlı Elif Abla da
Göçmüş bu diyardan
En erken emekli olan
Şakir Amca da yalnız kalmış artık
Bu fani alemde Hakk'ı zikrederken
Ayhan Aydın
27 Ekim 2021
SOKAKLARDA
Sokaklarda,
Okul bahçelerinde
Yıkılmış binaların
Bodrum katlarında
Barikatlarda
Gece alevlerinde
Soluksuz kalışının çırpınışı ve
Kısık sesidir
Sönük yıldızlar altında
İnildeyen çağrısı çocukluğumun
Ayhan Aydın
26 Ekim 2021
Alevi - Bektaşi Toplumunun Üstüne Çöken Çıkarcı Otokrat Zihniyet...
Alevi - Bektaşi Toplumunun Üstüne Çöken Çıkarcı Otokrat Zihniyet...
Can dostlar; Yola birlikte gidilmez, uzun yıllardır kurumlara çöken çıkarcı zihniyet buralardan bertaraf edilmezse, yolumuzun aydınlığı, değer ve ilkeleri yaşatılamazsa, Alevilik- Bektaşilik; Şiilik, Diyanet ve Diğer Devlet Kurumlarınca iyice asimile edilecektir.
Zamanla kurumlarda barınmak için hiçbir yasal gerekçesi olmadan istemedikleri üyeleri saf dışı edip, kendi ekiplerini (yıllar yılı CHP'yi bitiren "hizip" benzeri yapıyla) kendi kafadarlarından oluşturulan, gerekirse devlet yetkilileriyle açık / gizli görüşüp, kurumların ve Aleviliğin yararlarından ziyade kendi çıkarlarını korumak için manevralar yapan otokrat kafa Alevi - Bektaşi Yolu'na büyük zararlar vermektedir.
Kurumlara sadakatle, içtenlikle, bir menfaat beklentisi olmadan yıllar yılı emek veren, güç veren kişiler buralardan bilinçli bir şekilde dışlanmış, şimdi tüm Alevi kurumlarında merkezi bir disiplinle hareket eder gibi, ortak bir akılla hareket eden, bir kör zihniyet kurumlarımızı kuşatmıştır.
Artık 30 yıl önce birbirlerini "devletçi", "bölücü" gibi sıfatlarla suçlayan ve yıllarca yapay ayrımlarla toplumu gerip kendilerinin yerine sağlamlaştıran sözde Alevi önderleri, seslerini kesmişler, bir meslek edindikleri, iş edindikleri kurumları maddi yönden de, manevi yönden de sömürmenin alışkanlığı içinde buraları tüketmekle meşgul olmaktadırlar.
Aslında hiçbirisinin birbirinden farkı olmaksızın, bu omurgasız, kurumları zamanla kişisel şirketleri gibi gören, en iyi Alevi olarak kendisini gören, yeri gelince birbirilerine küfrettikleri insanlarla suratsız bir şekilde çıkarları gereği aynı masada, daha acısı örneğin bir vali masasında buluşabilen bu sözde önderlerin tek dertleri bu kurumlardan hiçbir zaman gitmemektir.
Bunun en temel nedenlerinden birisi burnundan kıl aldırmayan, bu çoğu narsist kişilik bozukluğu olan, hokkabazların ana dertlerinin Alevilik - Bektaşilik olmamasıdır. Çünkü bunların özellikle son on yıllık çalışmalarına baktığınız zaman Alevilik'le ilgili çok ciddi bir çaba içinde olmadıkları görülmektedir.
Devletin ve belediyelerin nimetlerinden kişisel olarak yararlanma hastalığı, gözü dönmüş kimi bazı yöneticilere, bazı dedelere, bazı babalar iyi yerleşmiş görünüyor.
Bunlar buralarda kalmak için her türlü yol ve yöntemi kullanabilen insanlardır.
Gerekirse devletin tüm kurumlarıyla ve birimleriyle işbirliği yapıp, kendi kirli geçmişlerini de devletin örtmesi için ricacı olabilecek, kişiliksizleşmiş tipler buralardan gitmek istemiyorlar.
Bunların yazışmalarına, konuşmalarına bakın sanki o dergâhın kurucusu, orada yatan ulunun bizzat kendisi veya o kurumun şahsi olarak kişi olarak kendisi gibi yazılar, yorumlar yapmaktadırlar. Evlerinde oturup, başka hiçbir işleri, becerileri, çabaları olmadan bir asalak olarak bu kurumları yaklaşık 30 yıldır hiçbir utanma, arlanma, sıkılma duygusu olmadan yöneten bu bezirgânlar Alevi - Bektaşi toplumunun önündeki en büyük engellerdir.
Ama bunlar; buralardan gitmemek için hiçbir toplumda olmayacak şekilde yol ve yöntemlere başvurmaktadırlar.
Bu böyle olunca gerçek aydınlar, gençler, kadınlarımız bu kurumlarda varlık gösterememektedirler.
Çok solcu göründüğü halde rakı masasında sağcılarla kafa tokuşturan kimliksizleri mi, başkasının kitaplarından çalıntılar yapanları mı, dergâhta içip içip dergâhın içine pislediği için demir çubuklarla hastanelik edilinceye kadar dövüldüğü halde buradan gitmemeyi başarıp, yine sarhoş olunca insanlara höyküren, saldıran onları tehdit eden pislik tipleri mi dersiniz... Hangi birisini yazalım. Bunları yazınca da çok ayıp oluyor, bizim açıklarımızı yazmayın, diyenler oluyor. Sanki kendileri çok dürüstler. Belediyeleri, devlet kurumlarını Alevilik görüntüsü altında kendilerine, yakınlarına menfaat sağlamak için kullanan zavallılar...
Hangi birinizi temizsiniz bu konuda söz söylüyorsunuz?
Alevi - Bektaşi kamuoyuymuş; bırakın bunları, vaz geçin kimseyi kandıramazsınız artık.
Aleviliğin - Bektaşiliğin hangi değerleri bu kurumlarda yaşanıyor... Kırılmadık gönül kalmadı, yapılmadık hata kalmadı... Hangi birisi onarıldı... Buralarda Alevilik - Bektaşilik Yolu, Erkânı, Kültürü, Gençliği ve Geleceği İçin Neler Yapıyorsunuz? Teker teker yazın okuyalım.
Sözde Aydınlarımızdan da hiç ses seda çıkmaz...
Onlar da bu toplumun bir yansımasıdır nihayetinde...
Televizyona çıksın, kitap imzalasınlar, internette yüzlerce beğeni alsınlar, alkışlansınlar, keyiflerine baksınlar...
Hiçbir soruna el atmayan, ateşe el atmayan bu toplumun kaymağını yemek isteyen sözde Alevi yazarlar.
Alevi kurumlarını eleştirirsek, bizim kitabımız satılmaz, bizi çağırmazlar, insanlarla mı uğraşıp psikolojimi mi bozacağım, diyen tipler nihayetinde...
Aleviliği kullanıp, bundan menfaat elde edeceksin, ama sorunlarıyla uğraşmayacaksın, bu topluma yararlı öneriler / projeler ortaya koymayacaksın. Koyar gibi görünürsen de kendi kitabını, çalışmalarını ön plana çıkaracaksın...
Recep Tayyip Erdoğan nihayetinde başımızdan elbette gidecektir ama şu anda görünen o ki, Alevi - Bektaşi toplumunun üstüne çöken bu karanlık kafanın gideceği görünmüyor.
Can dostlar; bu kemikleşmiş pis yapı, kokuşmuş yapı, çıkara bulanmış yapı bu toplumun önünden alınıp yok edilmezse, bu toplum bunlardan temizlenmezse; bu toplum her türlü tehdide çok daha açık hale gelecektir.
Bence şu anda devletin himayesine girmeyen hemen hiç bir özgün Alevi Kurumu kalmamıştır. Çeşitli belediyelerin himmetine muhtaç, kendisi bir çözüm üretemeyen hazırcı, asalak kafa...
Günü birlik işlerle uğraşan, cenaze, lokma vs. hizmetleri yapan bir sosyal hizmet binalarına dönüştürülen, özünü kaybetmiş, kimliğini kaybetmiş bu yapılar yani sözde cemevleri, sözde Alevi kurumları hızla bir camiye, Alevi toplumunu da aynen Camii cemaati gibi Cemevi cemaati yapısına mahkûm edilmektedir. (Bunları da daha ayrıntılı yazacağım...)
Can Dostlar; işbirlikçi, çıkarcı bu yapılar Şiiliğin, Diyanet ve Devletin tüm kurumlarının çok ciddi çalışmalarıyla hem Türkiye'de hem de somut örneklerini gördüğümüz gibi Balkanlar'da Sünniliği Alevi - Bektaşi toplumunun içine iyice girmesine sebep olmaktadırlar.
Alevi - Bektaşi kurumlarının ve sözde temsilcilerinin bu konuda hemen hiçbir çabaları yoktur. Çünkü bunların Alevilik - Bektaşilik diye bir dertleri kalmamıştır.
Benim acı gözlemlerim, acı dilem böyle söylüyor...
İster beğenin ister beğenmeyin...
Ama her daim muhabbetle kalın...
Aşk ile...
Ayhan Aydın
21 Ekim 2021
SİNAN BOZTEPE'YLE DURUŞMA GÜNÜ
Duruşma Günü
Sinan Boztepe'yle Çerkezköy'deki duruşmamız bugün 2. Asliye Ceza Duruşma Salonu'nda yapıldı.
Hakaretten dolayı sanık olarak hakim karşısına çıkarken her zamanki gibi gerçekleri dile getirdim.
Mahkeme heyetine Sinan Boztepe'yle kişisel bir derdimin olmadığını, Aleviliğin değerleriyle yaşayan ve yaklaşık 30 yıldır Alevilik - Bektaşilik konusunda araştırmalar yapan bir yazar olarak davamın Alevilik davası olduğunu belirttim.
Aleviliğin inanç sisteminin yüzyıllardır belli olduğunu; cem, dede, saz ve diğer uygulamalarının bizim asıl yapımızı belirlediğini söyleyerek Aleviliğin büyük bir kuşatma altında, asimilasyonlarla çevrelendiğini söyledim.
Caferiliğin / Şiiliğin bir başka inanç yapısı olduğunu Aleviliğin ise tümüyle bu yapıdan farklı bir öğreti olduğunu dile getirdim.
Şiilik'teki namaz, ramazan orucunun Alevilik'te bulunmadığını ama Şii misyonerlerin Aleviler üzerinde ciddi çalışmalarının olduğunu dile getirdim.
Sinan Boztepe'nin Cem Vakfı'nda kendisini "dede", saz çalan birisi olarak tanıttığını zamanla bunu bırakarak Şii inancını benimsediğini belirttim.
Kişilerin kendi inançlarını bırakıp başka bir inancı benimseyebileceklerini, Sinan Boztepe'nin de böyle bir Hakkı olduğunu, Şiiliği benimsemiş birisi olabileceğini ama meselenin farklı olduğunu mahkeme heyeti karşısında dile getirdim.
Sinan Boztepe'nin konuşmalarıyla, yazılarıyla Şiiliği Alevilik olarak anlattığını, Aleviler üzerinde Şii asimilasyonu yaptığını, Çerkezköy'de kendi kurduğu merkezin bir Şii merkeziyken ismini "dergah" olarak kullandığını, halen kendisini Alevi dedesi olarak tanıtıp, asimilasyonuna devam ettiği için sosyal medya üzerinden kendisini eleştirdiğimi açıkladım.
Sinan Boztepe ise, benim kendisini "taraftarlarıma" "hedef gösterttiğimi", kendine hakaretlerde bulunduğumu söyledi.
Ben ise, bir taraftar kitlemin olmadığını, kimseyi hedef göstermediğimi söyledim.
Karşılıklı konuşmalar sonunda, delilerin ve mütalaların tamamlanması için duruşma tarihi 16 Şubat 2022 tarihine ertelendi.
Davanın başından beri beni yalnız bırakmayan, bilgisi, duyarlılığı ve çabaları nedeniyle Av. Muhterem Aktaş'a; arayarak, sorarak, mesajlarıyla beni yalnız bırakmayan can dostlara ve kurumlara ve bizzat duruşmaya gelen çok sevgili Yazar dostlarım; Mehmet Kabadayı'ya, Kamber Özcivan'a, Muharrem Kalkan'a da ayrıca teşekkür ediyorum.
Muhabbet ehline saygılarımla.
Ayhan Aydın
29 Eylül 2021
Seni Gidi Barut Fıçısı
Seni Gidi Barut Fıçısı
Arada yokluyorsun, zorluyorsun
Zannetme ki farkında değilim
Sarsıyorsun kökünden, gövdesinden
Velhasın çok kuvvetlisin anlıyorum
Kimileyin oturtup, kimileyin
Yaslıyorsun asırlık bir çınara
Darbeler indiriyorsun zaman zaman
Hem de çok yumuşak
Bir boksör nezaketinde
İt gibi solutup, tuz gibi terletiyorsun
Apansız yakalıyor beni
En olmadık anlarımda
Dallarıma sızan ince sızıların
Dizlerime hükmün yok daha
O başka bir meseleden
Dost musun, düşman mısın?
Be hey sarmaşık yaratılışlı
Ahtapot kılıklı, sırnaşık huysuz!
Haydi be, haydi oradan arsız
Sen mi korkutacaksın beni?
Ha, ha, ha...
Yahu ben yanardağların dibinde
Okyanusların girdaplarda
Karlı dağların fırtınalarında
Yaşamaya alışmış bir canım
Beni yenecek de sen olsan bari
Her insan da olup da kimisini
En mutlu gününde alan
Seni gidi barut fıçısı, kızıl yumruk!
Ben ne yumruklar yedim bunca yıl
Senden mi yılacağım
Hadi oradan vakumlu pişpirik surat
Ayhan Aydın
25 Ekim 2021
Diğer Makaleler...
- SİS DAĞLARI
- GELEN LOKMAYI KEMLEYİP BİR YANA ATAN
- ALİ İHSAN METE DEDE (BABA - SEYYİD ALİ SULTAN) İLE SÖYLEŞİ
- GÖNÜLDEN GÖNÜLE SOHBETLER; SEYYİD ALİ SULTAN YAŞIYOR
- ŞİMDİ BURDAN GÖÇÜP GİTMENİN ZAMANI DEĞİL
- EY OĞUL
- GÜNE BAKAN
- TESLİM ABDAL OCAĞI'ndan HASAN AKSU DEDE’YLE SÖYLEŞİ
- GELİBOLU'DA HALLAC-I MANSUR MAKANI
- DİYANET, İŞİT VE BİZ ZAVALLI ALEVİLER...