Denizde İki Kellebaş...
Denizde İki Kellebaş...
Esip gürleyen Recep Tayyip Erdoğan kendisini var edecek formülü bulmuş; bugün ak dediğine yarın kara demek, bugün yere göğe koyamadığını yarın en nefret edilen bir nesneye dönüştürmek...
Basit bir tüccar olarak devamlı, işportacı gibi kurduğu tezgahta adam alıp, adam satmak...
Bir türlü eğitim, kültür, sanat, opera, tiyatro eşitlik, hakça üretim, ortaklaşa yaşam ülküsünü yaşayamayan, bencillikten kurtulamayan bu ümmetçi doğu toplumu, bir türlü adam veya vatandaş olamayıp yarı köleliliği seçtiği için bu ülke bugün bu halde...
Sağcısı, solcusu, Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü, mayasında mıdır, nedir çoğu aynı şekle bürünüyorlar.
Okullarda İmamlar ders veriyor, Alevilerden ses çıkmıyor...
Neyse gelelim Tayyip Erdoğan Efendi'ye; ülkenin istihbarat örgütü MİT'İ kendi partisinin hatta bizzat kendisinin istihbarat örgütü yapan, orduyu çökerten, Türkiye'nın hukuk sistemini yerle bir eden, bu ümmetçi, selefi reis, Türkiye'nin tüm çağdaş değerlerini yok etti.
Halkını açlığa, yokluğa, köleliğe, cahilliğe mahkum eden bu muktedirin karşısında ise, muhalefwt adı altında maaşlı profesyonel bir koalisyon ortaklığı var....
Bir iki açıklama bir iki yürüyüşle sözde görevini yaptığı imajını vermeyi ustalıkla başaran bir sürü kellebaş...
Hafızası kayıp olan şuurusuz toplumu biraz, bağırtı, biraz gürültü, biraz jandarma / polis korkutmasıyla sürekli hizaya getiren Tayyip Erdoğan, yeryüzündeki en rahat despot başkan.
Devamlı bir hayali düşman yaratıp onlarca kez şuurunu kaybetmiş, yağmacı ırkçı / selefi tabanını diri tutan Recep Tayyip Erdoğan, her gün uydurduğu bir yalanı, soyduğu halkın ve devletin paralarıyla binlerce tetikçi AKP militanı trolle yayarak ayakta durmayı başarıyor...
Tüm dostlarımızla ülkelerle düşman olan, sonra eyyamcı kişiliğiyle kırk takla atıp dostları düşman ettikten sonra tekrar onları kazanmak için 100 yıllık cumhuriyet birikimleri yok eden bu kasaba kabadayısı Türkiye'nin tüm itibarını da yok etti.
Şimdi ise Suriye'deki selefileri destekliyor, yüceltiyor.
Bir zamanlar can ciğer kuzu sarması, "dost" Esat şimdi en büyük düşman oldu.
Recep Tayyip Erdoğan Kemal Kılıçdaroğlu için, "kuyruk acısından" dem vuruyor, Özel'e de sana ne oluyor, diyor. Güya Beşer Esad'ı Kılıçdaroğlu çok seviyormuş, onun gitmesine çok üzülmüş, Esat Aleviymiş, Kılıçdaroğlu da Alevi aynı inanç, aynı felsefeyi, aynı dünya görüşünü savunuyorlarmış...
Özel'e sen Sünni'sin, sana ne oluyor? diyebiliyor...
Türkiye böyle ayrıştırıcı, böyle mezhepçi, nefret suçu işleyen bir siyasetçi görmedi.
Ondan destek alan ve profil resimlerinde AKP amblemi ve Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi olan binlerce AKP militanı aşağılık ise sayfalarında; "mum söndü yapanlar, içimizdeki hainler, Alevi Baas rejimi Sünnileri katlederken Suriye'deki ve Türkiye'deki Aleviler sessiz kaldılar, hatta desteklediler" tarzında binlerce yazı yazdı.
Ama AKP.'nin ele geçirdiği yargının kılı kıpırdamadı.
Bir görüş bildirdi diye insanları zindanlara dolduranlar, açıkça Alevileri hedef alan, bölücülük, kışkırtıcılık yapanlara karşı hiç bir adım atılmadı.
Elleri, dili kin içinde olan Recep Tayyip Erdoğan köleleştirdiği birilerini çok güzel kandırabilirsin...
Ama herkesi kandıramazsın, korkutamazsın...
Mezhepçi dediğin Baas Rejimini asıl örnek alan sensin...
Türkiye'de yaşayan hiçbir Alevinin ne Baas Rejimiyle, ne Beşşar Esad'a bir ilişkisi yok, olsa olsa bunun da ustası sen olabilirsin...
Dini kalkan yapıp tüm kutsal değerleri kendi İslamcı Vahşi Kapitalist Rejiminin payandası yapıp Siyasal İslam'ın bayraktarlığını yapan sensin...
Bu ülkenin birlik, beraberlik, dostluk ve hoşgörü ortamını yok edip mezhepçiliği bu topraklarda hortlatacak, "Siyasal Alevilik" uydurmasıyla mazlum Alevi toplumunu hedef gösteren militanlarını Alevilerin üzerinden çek!
Ülkenin mayasıyla fazla oynama...
Muaviye özlemiyle Emevi Camisi'ne gitmek yerine, Anadolu irfanını kullanmadan sadece sadede gel, bu yurt babanın çiftliği değil...
Bu toprakların özgürlük dolu geçmişinde, yarınlarında ve geleceğinde sadece senin yandaşlarının değil, 85 milyonun hakkı var...
Haddini de hududunu da bil...
Sen bu millete ve devlete tarafsızlık hizmet etmek için seçildiğini unutma...
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
18 Ocak 2025
Kültür Bakanlığı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın Sesi Çıkmıyor
Ey Türkiye, Ey Dünya Suriye’deki Alevi Katliamına Sessiz Kalma…
Ey Türkiye, Ey Dünya Suriye’deki Alevi Katliamına Sessiz Kalma…
Yaşadıkları coğrafyalarda barışın, dostluğun, paylaşımın birliklerini kuran Alevi – Bektaşi toplumu tarihler boyunca; Anadolu’da, Balkanlar’da, İran’da, Afganistan / Pakistan’da, Irak’ta baskı ve zulüm görmüşlerdir…
Kadim bir uygarlık merkezi olan Suriye’de de durum her zaman aynı olmuştur.
Kürt, Türkmen, Arap Alevileri Suriye coğrafyasında inanç ve kültürlerini tam anlamıyla özgür yaşayamamışlar her zaman baskıya ve sindirilmeye maruz kalmışlardır.
Hangi yönetim gelirse gelsin, hangi rejim işbaşında olursa olsun bu durum değişmemiştir. Alevilik bilinenin aksine Suriye’de baskı altında olan bir inançtır. Aleviler bu ülkede inançlarının gereklerini gizli ve kent merkezlerinde korku içinde yaparlar.
Esat’ların BAAS Rejimi Suriye’de; şimdi Alevi düşmanlarının iddia ettiği gibi, Alevi kimlikli, Alevilere haklar veren, ayrıcalıklar veren bir sistem değil, kendisini var etmek her toplumsal yapıyı kullanan sonuçta ise Sünni içtihatlara göre hareket eden bir devlet düzeni kurmuştur.
Suriye’deki Aleviler, iddia edildiği şekliyle Esat Rejiminin Sünni kesime karşı yürüttükleri baskı ve katliamların asla yanında olmamışlar, her zaman kendi hallerinde, içinde bulundukları toplumla barışık bir düzende yaşamayı arzu etmişlerdir.
Hiçbir şekilde devlet yönetiminde söz sahibi olmayan Aleviler Suriye’de en çok ezilen, toplumun en fakir, zorda olan toplumsal tabanını oluşturmaktadır.
Bugün ABD, İsrail ve Türkiye’de İslamcı gerici bir rejim kurma yolundaki AKP tek adam karanlık rejiminin desteklediği, Irak’taki Alevi katliamları yapmış teröristbaşı Coloni’nin katil milisleri Suriye’de Esat karşıtlığı adı altında Alevi, Dürzi, Hıristiyan yüzlerce insanı katletmişler, katletmeye de devam ediyorlar….
Alevi köylerini yakan, çocukları kurşuna dizen bu İŞİD’ci katil sürülerine karşı şu ana kadar Türkiye ve dünyadan bir tepki sesi yükselmemiştir.
Alevi kurumları tüm dağınıklıklarını bir tarafa bırakarak, çok yerinde ve hayati olarak bir bütün olup Suriye’deki Alevi katliamına karşı ses yükseltmişlerdir.
Bugün saat: 12.30’da İstanbul Teşvikiye’deki Suriye Konsolosluğu önünde, yine bugün Zeytinburnu’nda saat 17.00 Türkiye Komünist Partisi, saldırgan AKP yandaş medyası, Suriye’deki Alevilerin katledilmesini alkışlayıp Alevilere “Köpek” diyerek yazı yazan karanlık rejiminin tetikçisi Yeni Şafak Gazetesi önünde protesto gösterilerinde bulunacaktır. Ayrıca Türkiye’nın dört bir tarafında basın açıklamaları ve protesto gösterilerinde olacaktır. Tüm halkın buralara katılmaları gerekmektedir.
Tüm yurtta bu alçak saldırılar protesto edilmelidir.
Büyük bir kitlenin katılımıyla bir basın açıklaması tarihi kökler ve mekan olarak da uygun olan örneğin Şahkulu Sultan Dergahı’nda yapılmalı, Coloni’ye destek veren AKP / Tayyip Erdoğan Rejimi sert bir şekilde uyarılmalı, tüm dünyanın dikkatleri bu konuya çevrilebilir.
Tüm basın, yayın organları, sivil toplum kuruluşları, aydınlar bu olaya dahil edilmeli, bu konu kitleselleştirilmelidir.
Suriye’de katledilen cümle canların anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Katliamlar, zulümler son bulsun, sadece barış ve dostluk düsturumuz dünyayı sarsın…
Muhabbet ehline aşk ile…
Ayhan Aydın
Son Haber
09 03 2025
Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve Alevi Örgütleri
Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve Alevi Örgütleri
Anadolu’nun kadim uygarlık birikimi üzerinde yükselen ve diğer topluluklardan ayrı olarak kendilerine ait inanç – kültür – yaşam bütünlüğünde bir ahlaki öğreti yolu benimseyen Alevi – Bektaşi toplumu; bin yıldır bu topraklarda her koşul altında var olmasını başarmış, Cumhuriyet’le birlikte kimliğini daha da görünür kılsalar da sorunları hiçbir zaman bitmeyen bir toplumsal kitledir.
Cumhuriyet iktidarları bugüne kadar; Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla ve zamanla sağcı yönetimlerin oy deposu olarak gördükleri tarikat tabanını da elde etmek için, Sünni / Hanefi daha doğrusu Emevi- Arap İslam anlayışını ülke yönetiminde hâkim kılmamanın gayretine giriştiler.
Ülkemizde İmam Hatip Liselerinin, İlahiyat Fakültelerinin sayısını sürekli artıran, dinci vakıflara devletin tüm kaynaklarını aktaran sağcı iktidarlar zamanla halkın dini duygularını kullanıp Cumhuriyetin laiklik yapısını her geçen gün yok etmeye yöneldiler.
Başa geçen yönetimler; çağdaş eğitimi dinsel eğitime geçiren bir düzenle, farklı din, inanç, mezhep, görüş ve düşüncelere karşı yok edici, yok sayısı hamleler yapıp, Milli Eğitim Bakanlığı, TRT. başta olmak üzere, tüm devlet yapılarında tek tipleşmenin, böylece otokrasinin zeminini kuvvetlendirip zamanla ülkeyi maalesef bir din devletine dönüştürme yarışında epeyce yol aldılar.
Aleviler ise; maalesef bu ülke devlet sisteminde, eğitimde, orduda, kamu alanında her daim dışlanan, ikinci sınıf vatandaş yerine konulan, inançsal ihtiyaçları karşılanmayan, bir farklı topluluk, farklı bir kimlik olarak kabul edilmeyen bir kitle olmaktan bir türlü kurtulamadı.
Tüm halkı bir oy deposu gibi gören ve Türkiye’nin demografik yapısını dahi iyi analiz etme gayretinden başka bir şeye hizmet etmeyen AKP’nin “Alevi Açılımı” çalışmalarından bir şey beklemek zaten bir saflıktı. Bazı çalıştaylar düzenlemek, bazı Alevi öncülerini elde etme gayretleri, ayakkabısıyla Tunceli Cemevi’ni ziyaret eden zamanın cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve diğerlerinin uğraşları tümüyle bir oyalamadan ibaretti.
En nihayetinde AKP – MHP tek adam ideolojisinin zamanla olgunlaştırdığı bir başka proje daha yürürlüğe konuldu.
Devlet imkânlarıyla tüm Türkiye’deki, Balkanlar’daki Alevi – Bektaşi cemevi, dernek, vakıf, dergâh ve ocak merkezlerine el atan iktidar, Aleviler- Bektaşiler içindeki uzantılarının da verdiği bilgi ve raporlarıyla şu andaki Alevi – Bektaşi toplumu hakkında kendince bir bilgi sahibi olduktan sonra bir resmi kurum oluşturdu.
Kültür Bakanlığı içinde, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, 9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı cumhurbaşkanlığının bir gece yarısı kararnamesiyle resmi bir kurum olarak kurulmuş oldu.
Resmi ifadelerde, Avrupa İnsan Hakları’nın tanıdığı haklardan daha fazlasını bizler Alevi – Bektaşi toplumuna sunacağız, diyen bu başkanlık iki yıl içinde iki başkan değiştirdi.
Şimdiki başkan Ali Rıza Özdemir önceden Balıkesir Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış, “Türkçülük” üzerinden Aleviliği yorumlayan birisi. Bu kurumun birimlerinde görev üstlenen birçok kişi ise Alevi – Bektaşi toplumunun çok önemli bir kesimi tarafından dışlanmış, “düşkün” ilan edilmiş, Aleviliği Şiilik, Sünnilik gibi diğer inançlarla özdeş gören, AKP İktidarından medet uman kişilerden oluşuyor.
İlahiyatçılarla, sağcı ideologlarca bir Alevi ansiklopedisi yazma girişimi de olan, cemevlerine mescit yapma projeleri de bulunan, Alevi anma etkinliklerine desteklemek adına buralarda AKP- MHP İdeolojisi çerçevesinde faaliyetlerde bulunan, Trakya’da, Balkanlar’da mevcut Alevi – Bektaşi örgütlülüğün ortadan kaldırıp parti ideolojileri doğrultusunda alternatif etkinlikler yapılmasını organize eden Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı; AKP İktidarının “kendi Alevisini- Bektaşisini” yaratma projesinden başka bir şeye hizmet etmemektedir.
En son, kırk yıldır olduğu gibi, 16-18 Ağustos tarihleri arasında yapıla gelen geleneksel Hacı Bektaş Anma Etkinlikleri’ni sabote edercesine, açılışı; 15-17 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirip, burada bir ikilik yaratan bu kurum, devletin ve AKP’nin olanaklarıyla Alevi – Bektaşi sözde dede, babalarıyla ciddi bir yapı oluşturma gayretine girişmiştir.
Ocaklar, tekkeler, cemevleri üzerinde çok ciddi etkisi olan bu kurum, Alevi – Bektaşi toplumunu ikiye bölmüş durumda faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.
Bunlar karşısında Türkiye’de yaklaşık kırk yıldır örgütlü olan Alevi – Bektaşi dünyası ise dağınık bir görüntü sergilemekte, son yıllardaki pandemi, ekonomik sorunlar, ilgisizlik vb. olumsuzluklar nedeniyle halkın ilgisinin bu kurumlara azalması, kurum başkanlarının bazı savruklukları nedeniyle Ankara’daki bu yapıya karşı ciddi bir çaba içine girilememiştir.
Alevi örgütlülüğü bu konuda fikir ayrılığına düşmüş, bazı önemli dernek ve vakıflar Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın birçok etkinliğine katılıp, bu kurumla görüşmeler yaparken, bir kısım Alevi kurumları ise, tam aksine bu yapının çalışmalarına karşı çıkılması yönünde beyanlarda bulunmaktadırlar.
Nihayetinde Alevi – Bektaşi toplumundaki dağınıklık, kurumlar arası ilişkilerin zayıflaması, Alevi kurumlarının içine dönüp kendi kendiriyle uğraşarak, kapalı bir yapı sergilemeleri, ikircikli tutumları bir belirsizlik yaratmaktadır. Bu da bu birimin işini kolaylaştırmakta, yoğun bir şekilde Alevi kurumlarının içine sızarak kurumlarda da çatlaklılara neden olmaktadır.
Ayrı bir yazının konusu olarak, Alevi kurumları artık değişmek zorundadırlar. Uzun yıllar değişmeyen yönetimlerin, kadınları, gençleri, aydınları olayın dışında tutan, bilimsel çalışmalar yapmayan, bir dergi bile çıkaramayan, bir araştırma merkezi bile kuramayan, çocuk ve gençlerin her yönüyle eğitimleri için ciddi projeler geliştirmekten uzak kadrolarla çalışan Alevi örgütlenmesinin Alevi – Bektaşi toplumuna verecek fazla bir şeyi yoktur.
Sonuçta; her daim olduğu gibi Aydınların duruma el atmaları, ülkeyi karanlık bir yöne çeken AKP- MHP iktidarının siyasi bir manevrası olan bir asimilasyon merkezi gibi faaliyet gösteren bakanlığın bu birimine ve Alevi kurumlarının bu konudaki ikircikli ve çaresiz tutumlarına karşı, yine de halkı bilgilendirici gayretler göstermeleri gerekiyor.
Yoksa bu ülkenin birliğinin ve beraberliğinin “sigortası”, demokrasi ve laikliğin “çimentosu” denilen, Cumhuriyet değerleriyle dolu Alevi – Bektaşi kitlesi içindeki bir yarılma ve AKP- MHP iktidarına kayış, hem Alevi toplumu için, hem de Türkiye için hiç de iyi olmayacaktır.
“Kadınlarınızı okutunuz”, “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” diyen büyük Alevi – Bektaşi / Türk düşünürü Hacı Bektaş Veli, bu topraklarda 700 yıl önce, “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.” Diyen Atatürk’ün öncüsü olmuştur.
Kutsal, değişmez değerler, ilkeler ortada iken, bunları seyretmek, uygulamamak ne akla, ne mantığa, ne de Alevi – Bektaşi Öğretisinin değerlerine uyar.
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle…
Ayhan Aydın
Son Haber
Bağımsız, Doğru, Gerçek Habercilik / İsviçre
ADALETSİZLİĞİN SONUÇLARI VE HAYAT
ADALETSİZLİĞİN SONUÇLARI VE HAYAT
Divriği Kültür Derneği’nde
Toplumsal Mücadelenin Hukuk ve Sanatsal Boyutu Ortaya Konuldu
Ülkemizin en köklü sivil toplum kuruluşlarından birisi olan ve Türkiye’nin en güzel köşelerinden, kadim tarihi kentlerinden birisi olan Divriği’nin bir nevi sesi, soluğu olan Divriği Kültür Derneği (1952) her zaman olduğu gibi bugün yine çok güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.
Etkinlikte; yeryüzü insanlığının en büyük trajedilerinden birisi olan, Türkiye’de gerici – ırkçı kalkışmanın milatlarından, 33 canımızın diri diri yakıldığı Sivas Kıyımı’nda yitirdiğimiz her birisi birbirinden değerli güzel insanlarımızdan birisi olan Mehmet Atay’ın ismi diğer Sivas Şehitleriyle birlikte anıldı.
Güzel yürekli bir gencimiz olan Mehmet Atay aynı zamanda bir fotoğrafçıydı. Sivas’a barış için semah dönmeye, kardeşliği, dostluğu büyütmeye gidenlerden birisi olan Mehmet Atay bu katliamdan maalesef kurtulamayan ve bağrımızda sonsuza kadar bir barış ateşi olarak yanmaya devam edecek bir özgürlük güverciniydi.
İşte Divriği Kültür Derneği uzun yıllardan beri tüm Sivas Kıyımı Şehitlerini ve Mehmet Atay’ı yaşatacak etkinlikler yapıyor.
Derneğin Beyoğlu’nda, Suriye Pasajı’ndaki merkezinde bugün de yine çok önemli bir etkinlik yapıldı.
ADALETSİZLİĞİN SONUÇLARI VE HAYAT ismini taşıyan, 12. Mehmet Atay Fotoğraf Etkinliği’ne konuşmacı olarak Av., Eski Milletvekili Şenal Sarıhan, Gazeteci – Yazar Özcan Yaman, Sanat Eleştirmeni Feyyaz Yaman katıldılar.
Etkinlikte Red Fotoğrafçılığın da desteğiyle, birçok fotoğraf sanatçısının fotoğraflarıyla ve çizerlerin ölümsüz resimleriyle adeta ülkemizde demokrasi ve insan haklarının dönüm noktaları olan toplu siyasi cinayetler, insan kıyımlarına ilişkin ve insana dair çok anlamlı ölümsüz kareler etkinliğe gelen dostlarla buluştu.
Etkinlikte Mehmet Atay’ın ailesi adına yeğeni Diyar Kılıç söz aldı. Oldukça güzel ve duygu dolu bir konuşma yapan Kılıç, dostlarının Mehmet Atay için söylediklerini özetlerken, kendisinin o yıllarda çok küçük olduğunu ama onun anılarıyla büyüdüğünü, bu davanın insanlık davası olarak, kendileriyle birlikte yaşayacağını söyledi.
En başından beri Sivas Toplu Kıyımı’nda yaşamını yitirenlerin ve davanın en önemli savucularından ve takipçilerinden birisi olan Av. Şenal Sarısan tarihi bir konuşmayla, 30 yıllık Sivas Katliamı Davasını yaklaşık kırk dakikada özetleyerek hem gerçekleri dile getirdi, hem de hafızları tazeledi.
Baştan beri bazı güç odaklarınca doğal dava seyrinin zaman zaman kesintiye uğratıldığını söyleyen Şenal Sarıhan, Sivas Davası’nın bir insanlık davası olduğunu, hiçbir gün, hiçbir şekilde yılmadan, bu davayı arkadaşlarıyla sürdürdüklerini, orada yaşamlarını yitiren insanlara ve tüm insanlığa karşın bunun kendileri için bir vazife olduğunu söyledi.
Bazen yalnız kaldıklarını, devlet güçlerinin çoğunlukla gerçeklerin gün yüzüne çıkması için üzerine düşen görevlerini yerine getirmediğini söyleyen Sarıhan, Erçakmak denilen şahıs belki de hiçbir zaman yurt dışına çıkmadan, aynı yerde, yaşadı ve öldü. Onun gibi yüzlerce kişi ceza almadan yaşamlarını sürdürebildiler.
İnsanları yakanlar, hak ettikleri cezaları almadan korundular, saklandılar, aklandılar. Bu insanlık vicdanını kanatan davada temelden yanlışlar vardı.
Sivas’a günler önceden otobüslerle gelenler, hemen olay sonrasında buradan ayrılırken polis görevini yapıp, bunları tespit etmedi.
Sivas Valisini öldürme niyetlenen kalabalığa ateş açılması sonucu iki kişi yaralanarak öldü.
Zamanında tedbirler alınsaydı, bu kıyım yaşamayacak, bu kadar canımızı kaybetmeyecektik, bu dava insanlık davasıdır.
İnsanlık davasında zaman aşımı olamaz. Ölene kadar bu davanın takipçisi olacağız, şeklinde konuştu.
Sohbeti de yöneten Gazeteci Özcan Yaman toplumsal duyarlılığın önemine vurgu yaparken, sanat eleştirmeni Feyyaz Yaman ise; bu can yakıcı olayın hafızalarda yer eden şekliyle öneminin toplum tarafından anılmasının ancak sanat ve kültürle mümkün olabileceğini, sanat duyarlılığı olmayan bir toplumda ve yapıda gerçek bir demokrasiden söz edilememeğini belirtti.
Etkinlik sonucunda ise, aynı zamanda eğitimci olan Karabey Aydoğan tarafından bir dinleti sunuldu. Halk türkülerini ustalıkla seslendiren Karabey Aydoğan etkinliğe gerçek bir değer kattı.
Bu etkinlik için başta Divriği Kültür Derneği yönetimini, başkan Orhan Akkaya’yı ve emek veren herkesi kutlamak gerekir.
Bu etkinlikler geçmişin tüm değerlerinin, acılarının, toplumsal hafızamızda yer eden olayların bugüne ve geleceğe aktarılmasında çok önemli bir işlev üstlenmektedir.
Gençlerimiz, çocuklarımız, insanlarımız ancak bu tip etkinlilerle duyarlı, bilinçli bir toplumun parçası olarak, çevremizi kuşatan karanlık tertiplerden haberdar olabilirler.
Birbirinden güzel fotoğrafların ve çizimlerin yer aldığı sergi ise 30 Nisana kadar açık olacak...
Muhabbet ehline aşk ve sevgi ile…
Ayhan Aydın
16 Mart 2024
Aleviler Yol Ayrımın Da Mı?
Kurumları Zayıflayan, Gerçek Yol Önderleri Azalan, Siyasetin Kıskacındaki;
Aleviler, Yol Ayrımın Da Mı?
AKP.’nin Alevi Politikaları Çok Ciddi Sorunlara Yol Açacak...
Alevi Açılımı, bazı cemevlerini ziyaret, Alevilerin sorunlarını hukuki yoldan kalıcı bir şekilde çözme sözleri pek bir sonuç getirmese de, tüm devlet kurumlarını parti idelojisi çerçevesinde şekillendiren ve Türkiye’yi bir parti devletine dönüştüren AKP.’nin Kültür Bakanlığı bünyesinde kurduğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanılığı’nın çalışmaları Aleviler açısından çok ciddi bazı dönüşümlerin habercisi gibi görünüyor.
Aleviler ve Cumhuriyet
Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümünde hemen hiçbir Alevi kurumunun ciddi bir etkinlik düzenlemediği “Cumhuriyet ve Aleviler” konusunda aslında söylenecek, yazılacak, araştırılacak o kadar konu var ki, her birisi hacimli ayrı birer kitap boyutunda çalışmalar, sempozyumlar gerektirir.
Hz. Ali – Hacı Bektaş – Atatürk üçlemi (üçünün bir bütün olduğu, birbirinin don “şekil” değiştirmiş şekilleri olduğu) gibi ikonik yaklaşımlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na Alevi – Bektaşi toplumunun çok ciddi destek vermeleri, Hacı Bektaş Dergâhı postnişinin açıkça Atatürk – Cumhuriyet Devriminin yanında yer alacağını beyan etmesi ve Atatürk’ün cumhuriyetin kuruluşunu ilkin ona söylediği, Atatürk’ün doktorunun, istihbarat birimi başkanının, posta idaresi başkanının birer Alevi, Bektaşi olduğu konuları birçok yerde yazılıp, çizildi.
Yüz binlerce Alevi de, bu sevgi, bu ilgi, alaka ile Atatürk bağlılığı, Cumhuriyet coşkusuyla doldu boşaldı uzun yıllar boyunca ve şimdi de.
Koçkiri (1921) ve Dersim Kıyımları (1938-39), Köy Kanunu (1924) (Bir yerleşim yerinin köy olarak kabul edilmesinin orada bir cami bulunmasıyla ilişkilendirilmesi), Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması (1924), (Bir Sünni İslam örgütlenme modeli sunuyor ve Osmanlı’daki Şeyhülislamlığın yerini alıyordu.) Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanun (1925) (dede, baba, pir vd. Aleviliğin kutsal simgesel değerlerinin yasaklanması) gibi cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılında küçümsenmeyecek ölçüde Alevi- Bektaşi değerlerinin yok edilmesi, yok sayılması, yasaklanması zaman zaman göz ardı edilen gerçeklerdir.
Osmanlı’da toplu kıyımlara uğrayan, sürgün edilen, ağır saldırılar, ithamlar altında ötekileştirilen, yalnızlığa sürüklenen bu topluluk, çektiği zulümler karşısında; Cumhuriyetle birlikte, laiklik, eşitlik, vatandaşlık, okullaşma, sözde de kalsa toprak reformu vs. yaşamını kolaylaştıran kimi etkenlerle birlikte kısmı rahatlama ile birlikte CHP.’nin çok kuvvetli savunucuları oldular.
Cumhuriyet’le birlikte tam aradıklarını bulamayanlar, kimliklerini tam yaşayamayanlar, ülkedeki “demokrasi rüzgârıyla”, bu alandaki propagandalarında da etkilenip, kendilerine bazı vaatlerde de bulununca ciddi şekilde DP.’yi destekleyen kitlelerden birisi olurken, bu partinin dini referansları ön plana çıkarmasıyla zamanla bu partiden de desteğini çektiler.
Ellili, altmışlı yıllarda; köy dernekleri kurma, çeşitli konser, kitlesel etkinliklerle kentlerde ilk bir araya gelme, örgütlenme gayretleri sonucunda biraz nefes alır gibi oldular.
Bir yayın organı olarak Cem Dergisi’nin 1966’da yayınlanması ve siyasi örgütlenme olarak aynı yıl Birlik Partisi’nin kurulması ile “biz de varız” deyip kimliklerini daha açıktan ortaya koyan Aleviler, bu partideki çok ciddi ayrılıklarla yaşadıkları hayal kırıklığı yüzünden yine çözümsüzlükler içinde kaldılar.
Okuyan gençlerinin büyük çoğunluğu sosyalist sol hareketler ve örgütlenmeler, partiler içinde yer almasına rağmen Alevilerin destek verdiği klasik parti çoğunlukla yine de CHP. Oldu.
Darbeler, alt üst oluşlar, Maraş, Çorum, Sivas kıyımları; İstanbul’da Ümraniye, Gazi direnişleri, yaşanan en can yakıcı katliam Sivas Kıyımı (2 Temmuz 1993), bu sefer Alevi- Bektaşi toplumu ilk kez çok ciddi bir şekilde cemevi, dernek ve vakıflar aracılığıyla kimliğini var etme, yaşatma, örgütlenme yoluna gitti.
35 yıllık zaman içinde, Türkiye’deki resmi sistemle örtüşük bir şekilde var olagelen gerici – ırkçı yapı hiçbir zaman ülkenin demokrasi, laiklik ve özgürlükler üzerindeki baskısını, sindirmesini, tehdidini bir tarafa bırakmadı. Bu ülkede toplu siyasi katliamlar, toplu yok etmeler hiç bitmedi. Yüzlerce aydın, sanatçı, toplum öncüsü insan katledildi.
Diğer Makaleler...
- Şubat - 10 Mart Aylık Bülten
- GÜDAP Çevre ve Maden Etkinliği, Avcılar, 9 Mart 2024
- Ocak - Şubat 2024 Postası
- FEHMİ TUNCAY HALİFEBABA
- ALİ SÜMER HALİFEBABA CEM RADYO SÖYLEŞİSİ
- HASAN YILDIZ HALİFEBABA
- Aşık Veysel Yazım
- Ali Kızıldeli Dede
- Niyazi Mısri'nin Limnos Adası'nda Bulunan Tarihi İzleri
- AYHAN AYDIN'A ŞİİR BÜYÜK HEDİYE