Yoldaş Cana
Yoldaş Cana
Yol nedir, pir nedir, hak ve hukuk nedir
İnsan olma vasfında gerçek can nedir
Sonu komşu hakkı, yaren olmak mıdır?
Muhabbet eyleyelim gel ey can dost seninle
Çağladı da yapraklar çağladı gönül
Namuslu ellerinde dertleri görür
Emek demek, hep paylaşmak demek midir?
Muhabbet eyleyelim gel ey can dost seninle
Açtı çiçekler gitti karanlık günler
Kan çekildi bitti çekilen çileler
Kavlimizdir yoldaşlar müsahipler
Muhabbet eyleyelim gel ey can dost seninle
Gülen yüzünde bu ne katıksız umut
Unut da geçen acı günleri unut
Toprak anaya sarılmak mıdır son murat?
Muhabbet eyleyelim gel ey can dost seninle
Cevheri insan olana can vereyim
Gerçek dost olana kul köle olayım
Ben bu ikrarı bin yıl olsa süreyim
Muhabbet eyleyelim gel ey can dost seninle
Ayhan Aydın
22 Mayıs 2022
Can parçamız, gerçek bir dost, gerçek bir komşu, eşi bulunmaz gerçek bir yoldaş, gerçek bir emektar can insan Sabri Taner’in aziz hatırasına…
Sabri Abimiz, 20 Mayısta İstanbul’da sonsuzluk âlemine göçtü, 21 Mayıs’ta Bursa Osmangazi İsmetiye Mezarlığı’nda toprak ananın bağrına sırlandı…
Nurlarda yatsın… Pahası biçilmez insan… Anısı bizlerledir, ölümsüzdür…
Kaya Bebek...
Kaya Bebek...
Dün can dostumuz, komşumuz, kamil insan örneği Sabri Taner'i son yolculuğuna uğurlamak için Bursa'ya gidince mezarlığı gezdim. Her biri mezar bana çok dokundu. Ama bir mazlum yavrumuzun kabrine gelince daha çok duygulandım.
Bir şiir karaladım...
Kaya Bebek Kaya Bebek
Gözleri Hep Yaşlı Bebek
Aşıp da gitsem zorlu viran yolları
Eğri büğrüdür özü çürük kulları
Hazan olmuş solmuştur türlü bağları
Gitmiş de gelmez nazlı çağları
Dağları delip eleklerden elesem
Gönülleri kâbe bilip girebilsem
Dost cemalini nikap eyleyebilsem
Gitmiş de gelmez nazlı çağları
Dünya nere bu hal nedir bilemedin
Zenginler fakirleri ezer sezemedin
Haklılar hep horlanırlar duyamadın
Gitmiş de gelmez nazlı çağları
Evin barkın yoktur, bir yuvan yoktur
Nerededir diye hiç bir soran yoktur
Söyleyecek türlü dertli dilin yoktur
Gitmiş de gelmez nazlı çağları
Kaya Bebek Nazlı Bebek
Bir gün varırım ben de elbet
Gözleri de yaşlı bebek
Doyamadın ömrüne pek
Ayhan Aydın
21 Mayıs 2022
Bursa Osamangazi / İsmetiye Mezarlığı
Süleyman Metin Dedem… Senin Sevgilerin Ölümsüzdür…
Süleyman Metin Dedem… Senin Sevgilerin Ölümsüzdür…
BÖLÜŞTÜK EKMEĞİ TUZU BÖLÜŞTÜK
Bölüştük ekmeği de tuzu bölüştük
Sevgi tohumu ektik yollara düştük
Aşk çağlayanı gönüllerde buluştuk
Şimdi hangi bilinmez çağlara göçtük
Sen bir pir idin erenler yatağında
Gah Munzur Dağı’nda, gah Abdal Musa’da
Mansur’un sırrı gizli bir mağarada
Şimdi hangi bilinmez çağlara göçtük
Yaren yoldaş eyledin tatlı konuşup
Bacı kardeş eyledin ağuları süzüp
Fidanlar ekip nice ilimli gençler biçip
Şimdi hangi bilinmez çağlara göçtük
Cevheri elbet seni arar bulurum
Ölene dek o kutlu yolu sürerim
Her daim senin saygını da sayarım
Şimdi hangi bilinmez çağlara göçtük
Ayhan Aydın
22 Mayıs 2022
2014 yılında Avusturya Viyana’ya gitmiştik. İkilik içindeki canlar vardı. Bizlere kapısını sonuna kadar Ali Temel Dedemiz açmıştı… Gönül var olsun… Ataner Yıldırım Hocamız da vardı… Şimdi teker teker azalıyoruz…
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar Pirim Bektaş Veli’miz Var
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar
Pirim Bektaş Veli’miz Var
Eba Müslüm Teberdar’ı
Baba İlyas Horasan’i
Pirim Pir Sultan Abdal’ı
Birlik meydanı kuralım
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar
Pirim Bektaş Veli’miz Var
Mansur Darına Duralım
Helal Lokmadan Sunalım
Rıza Kavline Varalım
Birlik meydanı kuralım
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar
Pirim Bektaş Veli’miz Var
Gönülleri birleyelim
Cemal cemale gelelim
İkilikten vaz geçelim
Birlik meydanı kuralım
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar
Pirim Bektaş Veli’miz Var
Dergâhları geze geze
Ocaklarda pişe pişe
Gerçekleri seze seze
Birlik meydanı kuralım
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar
Pirim Bektaş Veli’miz Var
Cevheri Abdal Dervişim
(Kalender Abdal Dervişim)
Yola tam gönül vermişim
Tatlı canımdan bezmişim
Birlik meydanı kuralım
Yar Ali Yar, Yar Ali Yar
Pirim Bektaş Veli’miz Var
Ayhan Aydın
19 Mayıs 2022
Şahkulu Sultan Dergâhı / Göztepe
İsmet Alıcı'nın Sabah Kasidesi Kitabı Üzerine
SABAH KASİDESİ
Belli ki yaşamın içinde türlü çileler çekmiş, söyleyecek sözleri olan bir ezgili yürek İsmet Alıcı.
Geçen gün otobüs durağında beklerken, tüm heybetiyle yolculuk yaptığı otobüsten inip koşarak yanıma gelmişti beni görünce, Sabah Kasidesi isimli kitabını imzalayıp verdi gülen yüzüyle, imzaladı emekçi elleriyle… Ben de onu daha önce İsmet Abi, diye kaydetmişim telefonuma.
O yurduna, insanına, dünyaya sevdalı, bilinçli, mücadeleci, çevreci bir insan, duyarlı bir insan, dost bilip güvenle arkanızı dayayabileceğiniz namuslu bir insan…
Anadolu’lu olarak, İstanbul’da yaşamın labirentleri içinde yol almak, İstanbul’dayken toprağın, emeğin, hasretin, mazlumluğun değerlerini yaşatıp, bunların öyküsünü her daim heybesinde taşıyabilmek büyük hünerdir.
Kurşun gibi ağırdır burada hava, hiç affetmez garibanlığı, yalnızlığı, kimsesizliği, naçarlığı, tepesine mıhlarını birer birer büyük bir zevkle çakar acımasızca yaşam denen haydut sürüngen…
Sığınmaktır soluk almak için, sokulmak dost meclislerine, insan bildiğin gönüllere girmek, ışık aramaktır büyük şehirde yaşamak biraz da.
İsmet Abi’yle çok sık karşılaşmasak da, yine yayın dünyasının içinde, dergiler- gazeteler diyarı denilen, şair ve yazarlar, yayıncılar, gazeteciler uğrağı Cağaloğlu denen bir bilinmezlikler denizinde yol almaya çalışmışız. O da benim gibi epey zorluklar yaşamış, çileler çekmiş bu âlemde… Bu konularda kendisiyle zaten söyleşmek de istiyorum.
Ben böyleyimdir işte bir aydır, her zaman olduğu gibi birçok kitabı okudum bitirdim, iki kitap hala yarım beni bekler çok sevdiğim halde durur orada, bir de yeni başlamışım iki kitaba birden…
Ama aldım elime dostun kitabını, bağrında hasret türküleri sakladığını hemen anladığım o duygu insanının kitabını; sarıp sarıp beni tekrar tekrar okutturan, düşündüren, duygulandıran şiirler harmanında yoğrulurken, gâh çıktım galaksilere, gâh indim ince dallar kırılan yüreğimin en gizli derinliklerine.
Hayatım boyunca şiir okur dururum; her şeyimi orada arar, orada bulurum çünkü.
Yalan söylemeyen bir insanımdır, daha önce de kitapları çıkmış İsmet Abi’nin benim ilk okuduğum kitabı ise en son çıkan Sabah Kasidesi kitabı oldu.
Bilmem ki, bu kitap bana neyin dili oldu da; her zaman açılmayan, dışarıdan görülmeyen tılsımlı nasıl bir kapı oldu da şiir denen o büyülü dünyayı bir kez daha götürdü beni.
Kendimi bulduğum dizeler içinde ilerlerken; şairin gözlem gücüyle yaşamından kesitler sunmasının çok ötesinde, iyi bir şairde olması gerektiği gibi, kendisini çevreleyen hayat örgüsünün dışında bambaşka bilinmezlikler, bambaşka duygularla kaleme aldığı benzersiz şiirlerle karşılaştım.
Ama aynı zamanda ozanın dizeleri kendi dünyasını, yaşamının izlerini de bizlere hissettiriyor gibi.
İsmet Alıcı’nın şiirlerinde; çok yoğun duygular var, olabildiğince yalın katıksız bir hayat var, hayat kavgası var, ama aynı zamanda kaybolan insani değerler değil sadece her elini uzattıkça kendisinden uzaklaşan, hiçbir zaman yapamadığı, başaramadığı, çok istese de yaşamdaki özlemleri var, yok edilen umutları var, hayal kırıklıkları var sanki…
Çocuklar var, yüzünü ateşin içine atmış etini çığlık çığlığa yakan dervişler, demirden zırhı, cebinde hala tütün tabakası, metre ve tebeşiri olan yaşlı bir kaynakçısı var, serçeleri var elleri uzandıkça yanan, ağaçları, toprağı, emekçi insanları var…
Bir özlem, bir utku, bir hüzün, yapmak isteyip de yapamadığı onca şey kadar, tanıyıp sevdiği her birisi yüzlerindeki derin çizgilerle, belirgin izlerle birbirinden ayrılan, yaşamın içinden gönül verdiği insanları var…
İsmet Alıcı’nın şiirlerinde her şeyiyle insan var, kavga var, çiçeğe duran ağaç, suya hasret toprak, evlat sevgisi, yurt aşkı, bir devrimci yürek ve has bir insan kokusu var…
İyi ki bu şiirler var,
İsmet Alıcı iyi ki var.
O ve bu neslin insanları; onlar bu toprağın harmanı, ekini, bereketi, namus işçileri, görün gözü, işiten kulakları, düşünen onurlu sesleri…
İsmet Alıcılar hep var olsun, bu topraklarda; karanlığa, zorbalığa, yalnızlığa, sevgisiyle dirensinler; bu yurdun insanının direncini arttırsınlar…
Şiirle dolsun taşsın her yer; yaşam hep çağıl çağıl çağlasın derelerinden, kitaplarından, muhabbet meydanlarından bu yurdun…
Şiir oldukça, kitap oldukça, düşünen insan, mücadele eden insan oldukça yaşam sürekli sürekli kendisini her daim var etsin, sonsuza kadar bitmesin bizim insanlık türkümüz…
Gönlüne, yüreğine, kalemine sağlık sevgili usta, sağlıklı güzel günler dilerim…
Aşk ile muhabbet ile...
Ayhan Aydın
1 Mayıs 2022
Kitap: Sabah Kasidesi, İsmet Alıcı, Nitelik Kitap, Ankara, Nisan 2022
KİMSE YOK MU
bir boşluğa bıraksam kendimi
zamanı unutturan bir boşluğa
hafızasını yitiren bir ağaç gibi
yemyeşil kalarak buzların arasında.
korkuyorum bu kaosun içinde
görmeden hançerin geleceği yönü
sonra çığlık çığlığa bağırarak
kimse yok mu
kimse yok mu
kimse yok mu.
yılanlarla oynamaktan vazgeçin
mezar kazmayı bırakın
ateşe kömür taşımayı.
gerçek, yalnızca gerçek yoksulluk
gerçek, yalnızca gerçek bitmeyen acı
gerçek, yalnızca gerçek kan.
işte buzların içinde paramparça ruhumuz
bu korku boşluğunda
insan, canlı kalamaz
insan, insan olamaz. (Sayfa: 13)
BELKİ BİRİLERİ
burada kimse yok
kurumuş çiçekler otların üstünde, avcıların ayak izleri
aşkla dünyayı taşısın diyorum, solmuş yapraklarla dolmuş
yüreğim
sadece şiir yazıyorum, beyaz veya ışıklı bir türkü
bir çıbanı deşer gibi
ya da bir sanı, çamurlu, kükürtlü bir yağmurun altında kala kala
korna sesleriyle geçen araçlar ezmiş düşlerimi.
lütfen tahta eleklerinizi yakmayın
üstündeki iplikleri yeniden çekerim
lütfen at arabalarındaki atları öldürmeyin
akreple yelkovanı ben bükerim
lütfen bedenimiz bedenimize aktı kızıl demir ocaklarında
birkaç çanak çömlek değil aradığım.
böyle hızlı hızlı nereye?
böyle bastıran günbatımıyla konuşmadan
geçmişi öldüre öldüre, geleceği görmeden.
şaşma bu sözlerime, bir kelebek bile değilim
sensiz iki günlük
kendi varlığını rüzgara vermiş
ah lep kanatlarıma yapışmış geçmişin ve günün külleri.
belki sen, belki o, belki biz, belki yoksullar
belki emekçiler birliğin gülünü görür
ta derinlerde, ta suskun kala kala, ta baş eğe eğe
açılır zamanın yaraları belki
açılır terden şekillenen masavi güneş
görürler zorbaları, mazlumları, haksızlığı
kuşanırlar zamanların faryatlarını. (Sayfa: 55)
DERVİŞ
işte orada, yüzünü ateşin içine atmış
yakıyor etini çığlık çığlığa
bağrından kopartıp salıyor kapkara güvercinleri
sıyrılsın diyor, kilden, dumandan, hazdan beden.
fakir o, bir gülden fazlasını alamaz
ömür boyu tok olur tek bir üzümle
bedenin hapishanesinde tavlanır çileyle
hüznün kuyusunda parçalayarak sevinçleri.
kör etmiş tanrısı onu, kör, gözyaşlarının tuzuyla
kar serperek bütün dürtülerine köreltmiş. (Sayfa: 58)
Kahraman Özkök'le Bektaşilik Üzerine Söyleşiler
AYHAN AYDIN’LA ERENLER KATARI
KAHRAMAN ÖZKÖK
(ARAŞTIRMACI – YAZAR – REVAK KİTAPEVİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ)
AA: Sevgili dostlar merhaba. Yeni bir programda daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Erenler Katarı, geleneği yaşatan dedelerin, pirlerin, ozanların, âşıkların, sadıkların, Bektaşi babalarının sürmüş olduğu yolu bugün de yaşatanlar, var edenler, evet, erenlerin yolundan gidenler, ocaklardan, tekkelerden, dergâhlardan bugüne, Alevi-Bektaşi yolunun erdemleriyle yaşayanlar ve bugün de bu güzellikleri cemevlerinde, bulundukları mekânlarda var edenler… Evet, bugün stüdyo dışındayız, çok da istediğim, çok da hoşlandığım bir uğraş içindeyiz. Sevgili dostlar sağ olsun, var olsunlar, emekleri de daim olsun. Birlikte çıktık geldik Üsküdar’ımıza. Üsküdar ki inanç merkezi, Üsküdar ki güzellikler yurdu. O Üsküdar ki 1826 yılında Bektaşiliğin yasaklanmasıyla birlikte, bir Bektaşi önderi olan Kıncı Baba’mızın da maalesef idam edildiği bir yer ama biz sevgiler çoğalsın istiyoruz. Dostluklar çoğalsın istiyoruz. Bektaşiliğin erdemleri var olsun istiyoruz. O yüzden Üsküdar’da bir yayınevine geldik. Revak Yayınevi’ne geldik. Revak Yayınevi’nde, hayatını Bektaşiliğe ve farklı tarikatların tarihine adamış bir gönül insanı, yazar, Revak Yayınları’nın yayın koordinatörüyle birlikte olacağız. Dostlar, bir güzel mekân ki aynı zamanda bir tekke gibi, tekkede bulunan bazı önemli ritüellerin de yaşandığı, güzellikleri bize sergileyen bir mekan. Ondan da bahsedeceğiz, onun görüntülerini de size vereceğiz. Kahraman Bey sağ olsun var olsun zamanını ayırdı, bize kapılarını ve gönüllerini açtı. Kahraman Özkök, merhaba efendim, aşk olsun.
KÖ: Sefa geldiniz, sefalar getirdiniz.
AA: Sefanıza geldik, didar gördük, dost cemali gördük, şad olduk.
KÖ: Eyvallah.
AA: Nasılsınız sizler, iyisiniz?
KÖ: Şükür, hamdolsun, erenlerin himmetiyle ayaktayız. Sizi gördük daha iyi olduk.
AA: Eyvallah. Efendim, sizi sevgili izleyenlerimize biraz daha yakından tanıtalım, bir yaşam öyküsünü ve geçmişteki uğraşlarınızı alalım.
KÖ: Efendim, şunu okudum, bunu okudum, şunu yaptım, bunu yaptım, bizim yolumuzda 03.46 meseleler. Esas bizi alakadar eden, zannederim, seyircilerimizi de alakadar eden kısmı, fakirin boynunun pir kapısına, Ehl-i Beyt’e bağlı olduğu meselesidir. Onun dışında, Allah’ın lütf-u keremiyle, çocuk yaştan itibaren bu kapıya mensup kimselerle doğdum, büyüdüm. Onların terbiyesinde bulundum, onların bu yola olan aşklarını, hizmetlerini gördüm ve oradan da, cenab-ı Hakk hissemize ne lütfettiyse o zevkle, o hizmet şevkiyle yaşamaya çalışıyoruz.
AA: Biraz daha detay alacağım çünkü ulu bir dergâhtır bu dergâh ama aynı zamanda öncüleriyle vardır, babalarla vardır, anne ve baba tarafından da köklü bir Bektaşi ailesine mensupsunuz.
KÖ: Evet. Biz baba tarafından aslen Arnavut asıllıyız. Annem Türk’tür. Fakir, İstanbul doğumluyum, pederim de İstanbul doğumludur. Efendim, büyük büyük dedelerim, Arnavutluk’ta Fettah Baba derler meşhur bir zat var, o zatın kuzenleridir. Daha sonra Arnavutluk’tan Manastır’a geçmişler, Manastır’daki Hüseyin Baba Dergâhı, bizim büyüklerimizin mensup olduğu dergahtır. Büyük nenem, dedelerim o dergâhtan nasip almışlar. Daha sonra 1938’de dedem ve babaannem İstanbul’a gelmişler. 1950’de Mısır Kaygusuz Abdal Âsitanesi son postnişini Ahmet Sırrı Dedebabaerenler İstanbul’a geldiği zaman, babaannem ve dedem kendisinden nasip almışlar. Babamın da ismini Sırrı Dedebaba koymuş. Efendim ondan 05.22 İstanbul’da meşhur halife babalardan Kâterin Dergahı son postnişini Ali Tahir Babaerenler ki kabr-i şerifi Şahkulu Sultan Dergahı’nda, Mansur Baba Haziresi’ndedir. O yine bizim aile yakınlarımızdan. Yani evimize gelip yatıp kalkıp bizimle, sohbet eden, alakadar olan bir zat. Ha keza İstanbul’un eski halife babalarından Ali Cemali Baba yine aile büyüklerimizden sayılır, manevi olarak. Sırrı Dedebaba’dan sonra babaannemle dedem Eyüp Sultan’daki Halife Ahmed Necmeddin Alpgüvenç Babaerenler’e intisap etmişler. Ondan sonra da sizin de yakinen tanıdığınız Halife Hüseyin Avni Özöz Babaerenler’e babaannem tecrid-i beyat etti. Fakir, Avni Özöz Baba’nın eline doğdum büyüdüm. İsmimi o okumuştur. Efendim, bütün, mektepe gitme erkanımı vs. hep hazret yapmıştır. Efendim, çocuk yaştan itibaren huzurlarında bulundum, safa nazarlarına mazhar oldum. Kendileriyle çok sohbetlerimiz olmuştur. Hatta fakire, sen herkesin içinde sual sorma, yalnızken sual sor, sorduğun zaman terletiyorsun fakiri, derdi. Efendim, binaenaleyh, sonra Hacıbektaş’ta Mücerret Salih Baba vardı, Girit asıllı. O zata gider gelirdik, o zatın sohbetlerinde, muhabbetlerinde bulunduk. Daha sonra fakir, şimdi bunları teferruatıyla anlatırsam bir program yetmez, pek çok kamil zevat ile,mürşidan ile huzurlarında bulunmak, son devrin insanlarını görmek nasip oldu. En ehemmiyet verdiğim mesele budur. Yani kazan dibi denilebilecek, efendim, eski erkanları, eski meydanları, eski dergahları, eski aşkı, eski şevki, eski zevki görmüş hakiki nazeninlerin huzurunda bulunmayı Hakk erenler fakire nasip etti. Eğer bir sermayem varsa manevi olarak, onların himmet ve safa nazarlarıdır, başka da bir faziletim yok.
Devamını oku: Kahraman Özkök'le Bektaşilik Üzerine Söyleşiler
Diğer Makaleler...
- Dursun Gümüşoğlu Baba İle Alevilik - Bektaşilik ve Kızıldeli Üzerine
- Ahmet Yaşar Ocak İle Balkanlar Üzerine Bir Söyleşi
- Son Dönemin Önemli Bektaşi İnanç Önderi – Şairi HAYDAR CEMİL BABA
- YENİDEN BULGARİSTAN’DA OLMAK…
- Aleviler, Siyaset, Belediyeler ve Cemevleri
- Mart 2022; Haberler, Etkinlikler, Ziyaretler, Hatırlatmalar
- Muzaffer İlhan Erdost'u Sevgi ve Saygıyla Anıyoruz...
- Haşim Turhan Dağdaki Derviş
- BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ…
- Dini Her Şeye Alet Etmek