KAPİTAL İSLAMIN TEMELİ. MUAVİYE
Küçük Prense Kitaplar...
AYHAN AYDIN
KAPİTAL İSLAMIN TEMELİ – MUAVİYE
Küçük Prensim sen orada uzay boşluğunda bir gezegende türlü çocuksu düşler kurup, biricik gülünü kimseye koklatmazken ben nihayetinde büyük bir merakla başladığım kitaplardan birisini daha bitirdim: Kapital İslamın Temeli – Muaviye. Ondan sana biraz bahsedeyim de, uykun açılsın azıcık!
Aydın Tonga tarafından kaleme alınan ve Doğu Kitabevi tarafından ikinci baskısı yapılan eser alanında önemli bir boşluğu dolduruyor.
Bu eserle; İslam Dünyasında Arap Yarımadası’nda Emevi Devleti’nin ve bu devlete hakim olan zihniyetin öncü ismi Muaviye’nin tüm yaşamı boyunca, din adına, iktidar adına yaptıklarını, çevirdiği entrikaları bir kez daha, bu sefer Araştırmacı Aydın Tonga’nın kalemi yardımıyla, resmediyoruz.
Ama sadece Muaviye’nin değil, özellikle Sünni Ulema tarafından hiçbir zaman söz söyletilmeyen, yorum yürüttürülmeyen ve Osmanlı belgelerinde Alevilerin hakaret etmekle, küfür etmekle suçlandıkları ilk üç halifenin özellikle Halife Osman’ın gerçek yüzü bu kitapla bir kez daha gözler önüne serilmektedir.
Ah sevgili Küçük Prensim, sen nereden bileceksin, nereden tahmin edeceksin, bir kutsal dinle, İslamiyet’le ilgili yaşanan rezaletleri, bu din adına çevrilen entrikaları, dökülen kanları, akıtılan gözyaşlarını?..
İslam’ın büyük önderi, Peygamberi Hz. Muhammet’ten sonra, ilk halife Ebubekir’in yaptığı haksızlıklarla başlıyor Ehlibeyt’e yani Hz. Muhammed Mustafa’nın soyuna yapılan ayrımlar… Hz. Peygamber’in biricik kızı, tüm dünya kadınlarının örnek almaları gereken sadelikte, incelikte, tevazuda, anaçlıkta bir kimliği yansıtan Hz. Fatıma Ana’ya bir hediye, bir hatıra olarak verilen ve Onun da bundan büyük mutluluk duyduğu, gezinip mübarek babasının hatıralarının canlandırdığı Fedek Hurmalığı denen bir toprak parçası onun elinden zorla çekilip alınır Halife Ebubekir tarafından. Gerekçe ise bir hadise dayandırılır: Peygamberin ve ailesinin kişisel mal varlığı olamaz, denen bu sözde hükmü kim aktarmış, kim yazmış belli değildir. Peygamber’in kızına verdiği, bağışladığı bir toprak parçasını almak, Peygamber’in hatırasına saygısızlık değil midir en basitiyle? Bir de üstelik, bu araziyi babam bana verdi, kendisi bana verdi, şahidim de işte Ali’dir, demesine rağmen 1. Halife Ebubekir, Hz. Ali’nin şahitliği kabul edilemez, o yakınındır, senin eşindir, diyebilmiştir. Günümüz de bile Sünni ulema bu zırvalığı haklı bir davranış olarak kabul etmektedir. Bunun neresi haklıdır?, bunu sormak lazım. Hz. Peygamber’in canının parçaları Hz. Fatıma ve Hz. Ali’ye karşı böyle haksız bir karar alınabilir mi? Sizin vicdanınızın olmadığı anlaşılıyor, ön yargılarınız, kişisel ihtiraslarınız adalet duygunuzu tümüyle yok etmiş gibi. Ama Aydın Tonga’nın kitabından bir de neyi öğreniyoruz? Yine bir başka adaletsiz halife Osman zamanında işte tam da bu olay üzerinden nasıl bir tasarrufta bulunulduğuna bir bakalım; Peygamber’in asla sevmediği bunu bir çok kez söylediği ve sürgün ettirdiği Emevi ailesinden Mervan b. Hakem, Halife Osman zamanında el üstünde tutulur olmuş, ona büyük yetkiler verilmiş ve o da servetine servet eklemiştir.
İşte sevgili Küçük Prensim, kulaklarını aç ta iyi dinle beni; adaletin temsilcisi olduğu söylenen Halife Osman ne yapmış biliyor musun? Birinci Halife Ebubekir’in Hz. Fatıma Ana’dan aldığı Fedek Hurmalığı’nı işte zalimler zalimi Mervan b Hakem’e vermiş! (Tonga, 2012: 171)
Hani Peygamber’e saygı, onun soyuna, Ehlibeyt’e hürmet? Peyganber’in kızından al emaneti, ver bir katil olduğunu herkesin bildiği zalime! İşte Osman’ın adaleti.
Al sana adalet…
“Osman’ın öldürülmesinden sonrasında, Halife Ali’ye karşı dönemin aristokratlarından Talha ve Züber’le birlikte savaş açan Mervan, Ali’nin öldürülmesi ile Muaviye döneminde yine devletin “üstün” yöneticilerinden biri haline gelmiştir. Öyle ki, Hicaz valiliği ile bağladığı görev de ikinci Muaviye sonrası halifeliğe kadar yükselmiştir. …“Mervan, Osman’ın müşaviri ve tüm işlerini gören kişiydi. Ermenistan fethedildiğinde Osman oranın humusunu Mervan’a bağışladı. Buna ek olarak Fatıma’nın miras hakkı olan ve Ebubekir’in ondan aldığı “Fedek” arazisini Mervan’a verdi. Ondan sonra da ona yüz bin Dirhem bağışladı. Afrika’nın humusu Medine’ye geldiğinde, Mervan onu beş yüz bin Dinara satın aldı. Ancak Osman bu miktarı da ona bağışladı. (Şeriati, 2010: 206) İşte böyle tarihsel bir kişilik, Muaviye döneminin uzun yıllar valiliğini yapıp, siyasi mekanizmalarının başında yer almıştır. “ (Tonga, 2012: 171)
Kitap baştan sona Ümeyyeoğullarının yani Emevilerin yüzyıllar boyunca bir sefaletten dünyada eşi görülmeyen bir mal varlığına, zenginliğe nasıl kavuştuklarının örnekleriyle dolu. Her yolu kullanarak iktidar olmaya, iktidarda kalmaya çabalayan, bunu başaran ve iktidar olduktan sonra insanlara kan kusturup, sürekli gelir düzeylerini arttıran bir aristokrat ailenin yükseliş öyküsü çok yalın, çarpıcı, onlarca örnekle, kaynaklar yardımıyla bu kitapla ortaya konmuş oluyor.
Halife Osman ve Muaviye yandaşlarının adım adım ilerleyiş öyküsü, entrikaları, onlara engel olmak isteyen, hak ve adalet savunucularının nasıl teker teker yok edildikleri, nasıl acımasızca katledildikleri bu kitapta anlatılmış...
Yiğitliğin sembolü, adaletin kılıcı, tüm inanan Müslümanların gözünde Hayber Kalesi’nin fatihi, yoksuldan yana, hayatı boyunca aynı sadelikte yaşamış, İslam’ın Konuşan Kuran’ı, Hz. Ali’nin tüm insancıllığına karşın; dini değerleri, insani değerleri bir tarafa atıp onu halkın gözünde küçük düşürmeye çalışan, kurnazlıkla mızraklarının ucuna geçirdiği Kuran ayetleri sayesinde kendine taraf edindikleriyle güçlenen, mescitlerde Ali’ye ve soyuna küfretmeyi mecburi kılan ve Hz. Ali’nin sonunu hazırlayan Muaviye, Peygamber’in gözbebeği ve dönemin devrimcisi olan Ebuzer başta olmak üzere nice eren kimliğinde canımızı yok etmiştir. Çöllerde susuz bırakılarak katledilen Hz. Muhammed, Hz. Ali, Ehlibeyt sevdalarının dramları bu kitaba çok güzel aktarılmıştır.
Kan, kin ve göz yaşı üzerine iktidarını kuran Muaviye insanları elde edip kendi hedeflerine ulaşmak için akla hayale gelmez yöntemlere başvurmuştur. İmam Hasan’ı karısına zehirlettiren, insanları vaatlerle, parayla pulla yanına çeken, korkutup sindiren kendinden olmayanlara büyük işkenceler çektiren Muaviye’nin gerçek kimliği bu kitapla gözler önüne serilmektedir.
Hz. Hüseyin’in ölüm fermanını veren onursuz Yezit’i adım adım halifeliğe hazırlayan, Hz. Ali karşıtlarını yanına çeken, yandaşlarını servete boğan, tüm akrabalarını devlet yönetimine atayan Muaviye; iktidar hırsıyla gözü dönmüş bir canavara dönüşürken, destekçileri halkın kanını emen asalak tayfası olarak, Arap milliyetçiliğine de dayanarak mal, mevki elde etme yarışındaydılar. Zaten ünlü tarihçi Bernard Levis’in de Tarihte Araplar isimli çok güzel bir kitabında dediği gibi Araplar öyle bir halktır ki, eğer kavga edecek rakip bir güç bulamasalar, kabileler kendi aralarında kavga ederler, demektedir...
Bu devirde İslam’ın kurucusu Hz. Muhammed’in tüm kutsal emanetleri ayaklar altına alınmış, Ehlibeyt’in, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının çekmiş olduğu derin acılar yürekleri kanatmıştır.
Yüzyıllardır kanı kurumayan, Haksızlıklar karşısında en sevdiklerinin hayatlarını zalimlerin atlıları altında ezdirmek pahasına doğru bildiği yoldan dönmeyen, inançları dünya ihtirasları ve çıkarları için feda etmemenin dünyadaki en büyük temsilcilerinden Hz. Hüseyin ve yetmiş iki yoldaşının Kerbela’da katledilmesini yaratan Muaviye denen adamdır.
Muaviye zamanında Hz. Peygamber’in yakın arkadaşları, Hz. Ali’nin dostları birer birer yok edilmiş, Batıl Hakk’a galip getirilmeye çalışılmıştır…
Halbuki Yüce Allah kitabında da bu tip insanları uyarmıyor muydu?
Aydın Tonga önemli bir araştırmaya imza atarak, Alevilerin ve tüm Müslümanların okumaları gereken bir önemli kitap hazırlamıştır, kendisini tebrik etmemek mümkün mü?
Muaviye ve taraftarlarının yüzyıllar önce yaptıkları ortada...
Acaba günümüzdeki durum çok mu farklıdır? İşte burada bir kitap tanıtımını aşan bir başka yazının konusunda olduğu gibi zihniyet aynı zihniyettir, sadece aktörler değişmiştir. Kitapta buna da kısa değiniler vardır. Muaviye’yi tarihi kaynaklardan da yararlanarak gerçek kimliğiyle ortaya seren Aydın Tonga’nın kitabı önemli bir boşluğu dolduruyor...
KİTAPTAN BÖLÜMLER
“Öte yandan Kur’an’da yer alan şu ayet mal-mülk edinimi konusunda gayet açık bir yaklaşım ortaya koymaktadır:”… Altın ve gümüş’ü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azabı müjdele. Gün olur, cehennem ateşinde onların üzerine lav dökülür de bununla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanır:İşte egolarınız için yığdıklarınız. Hadi tadın biriktirmiş olduklarınızı.” (Tevbe 34-35) (Öztürk, 1993:176)”(Tonga:2012:37)
“… Buna karşın Ali karşıtları ve Muaviye yanlıları tam aksi yönde bir siyasal perspektifle zenginlik ve serveti kutsayan, ötesi kendilerini de zengin eden bir yönetime sahiptiler.
Bu bağlamda sadece Zübeyr’in servetinin 59.800.00 Dirhem olduğunu hatırlarsak, yine Talha’dan, Mervan b. Hakem’e, Muaviye’den Hakem b. As’a, bir bütün olarak Ümeyyeoğulları’na kadar döneminin zenginlerinin edindiği güç göz önünde bulundurulduğunda, Ali’nin bu yeni eşitlikçi toplum siyasetinin nasıl bir aristokrat ordusuyla karşı karşıya geldiğini görebiliriz.
Bu aristokrat kesim Muaviye başta olmak üzere Talha, Zübeyr, Abdullah b. Ömer, Said b. As ve diğer dönemin egemenleri ile Ali’nin ekonomi politikalarına karşı çıktılar.” (Tonga: 2912: 216)
“Öte taraftan özellikle Osman dönemi ile birlikte “devlet” içerisinde seçkin bir yer edinen, başta ganimetin dağımı olmak üzere “devlet”in imkanlarından ayrıcalıklı bir şekilde yararlanan kitleler, “bedeviler” başta olmak üzere “mevali”, “köle” ve diğer ezilenlerin tepkisini çekti… Osman dönemi ile birlikte adeta oligarşik bir yapı kuruldu. Muaviye bu yapının önde gelen isimlerinden biri olarak, vilayetini “kral” gibi yönetti. Yine Mekke’de aristokrat bir zümre “kralları” aratmayacak servet ve zenginliğe kavuştular. Adaletsiz bir gelir dağılımının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu tablo, başta Peygamber’in yakın arkadaşları olmak üzere pek çok kimsede rahatsızlık yarattı. Ebuzer, Ammar bin Yasir, Selman b. Farisi gibi önemli “bilge” isimler de bu duruma isyan ederek, ali çevresinde bir araya geldiler. Bu bağlamda Ali taraftarlarının önemli ikinci ayağı da oluşmuş oldu. Ali taraftarlarının “ezilenler” kanadını oluşturan bu kesim, “sınıfsal” karakteri ile sadece Ali dönemi değil, ondan sonra da, iktidara ve egemenlere karşı hep savaştılar.” (Tonga: 2012: 213)
“… Osman’ın ekonomi-politik uygulamalarına karşı mücadele ettiği için sürgüne gönderilen Ebuzer (Hz. Muhammed’in arkadaşı), tekrar Osman’la baş başa kalmış ve kaldığı yerden ona karşı muhalefetini sürdürmüştür. Mu muhalefet karşılığı olarak Osman, Ebuzer’i ıssız bir çöl olan Rebeze’ye göndermiş; orada günlerce açlık ve susuzlukla boğuşan Ebuzer ise önce açlıktan ölen oğlunu kaybetmiş, sonra da kendisi orada ölmüştür.” (Tonga: 2012, 234)
“Tarih geride donup kalan bir “kağıt” yığınından ibaret kalmamakta hiçbir zaman. Çünkü dünün egemenlerinin, iktidarı ele geçirmek üzere verdikleri mücadelenin kazanımları, sadece o günle sınırlı kalmaz. Elde edilen bu zaferin etkileri belki onlarca, yüzlerce yıl sürebilir. Bugün dünya üzerinde hakim düşüncelerin geçmişine bakarsak bu gerçekleği rahatlıkla görebiliriz. Ötesi bu kazanımlar sadece düşünsel platformda geleceği etkilemekle kalmaz, aynı zamanda gelecek “maddi kazanımları” ve elde edilen ayrıcalıklar, halklar eliyle varlığını sürdürür. Bu çerçevede Muaviye düşüncesi ve siyaseti de, kendisinden sonra öncelikle Emeviler eliyle sonrasında da “İslami Düşüncenin” egemen olduğu devlet ve toplumlar eliyle sürdürülmeye devam etmiştir.” (Tonga: 2012, 244)
Aydın Tonga, Kapital İslamın Temeli: Muaviye, Doğu Kitapevi, 2. Baskı, 2012, İstanbul
Küçük Prens’e GÜNCE
18 Kasım
Güzel, yakışıklı, nazlı Küçük Prensim;
Dün akşam nihayetinde ev evliğine iyice kavuştu. Sırf akrabalar gelecek değil ya eve; çok ama çok sevdiğim komşularımız, dostlarımız da bizi ziyarete geldiler. Yoldaş Sabri Usta ve çok sevgili eşi Fatma Abla; Malatyalı Bayram Abi ve bir Alevi kadar Aleviliği araştıran bu yolda Muharrem Orucunu, cemleri de bırakmayan Hasibe Abla, Kürt Ali (Kara) ve tutumlu, kararlı Güssün Ablam ve Cemal Abi… Çeşminaz Ablam eksik. O da karşıdan gelen torunuyla kalmak zorundaydı… Ama zaten ben onlardan ayrı değilim, onlar benim ailem zaten.
Bir de çok sevdiğim genç araştırmacı Eray can. Ortak nokta Alevilik-Bektaşilik bu konuda yaşanan sorunlar… Sohbet çok iyiydi. Muhabbet gece yarısına kadar sürdü gitti. Hakk bu sohbetleri daim etsin. Dostlarla, akrabalarla, arkadaşlarla, komşularla sohbetin tadına doyulamaz…
Küçük Prensim; artık her türlü laf geride kaldı, tek gerçek eylemdir! Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ile ilgili ilk adımı attım. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde ve de bizlerin nacizane teşvikleriyle Seyyid Ali Sultan konusunu çalışan Eray’la karar verdik. İlk işlerimizden birisi Dergah çevresindeki mezar taşlarının bir güzel resimlenmesi ve okunmaya başlanması. Ben de adım adım bu gelenekten gelen dedelerler, babalarla, aşıklarla yaptığım görüşmeleri bir araya getireceğim, arttıracağım. Veee… Kütüphanemi bir güzel taradım, içinde oldukça işe yarayanlar da olan, 100 kitabı ayırtıp bir kartona koydum bile Dergah’a götürmek üzere…