Muazzam Alevi Dünyası (Büyük Sorunlar - Büyük Yaralarımız)
Muazzam Alevi Dünyası...
Kimisi başına çöktüğü kurumu narsist kişilik bozukluğunun ürünü olarak kendi şirketi gibi görüp istediği etkinliği yaptırır ve keyfince yaptırtmaz, bitirir... Kimisi de basit kişiliğine, çıkarına göre hareket edip kendi kafasına göre oluşturduğu çıkarcı bir çeteyle kollarını sıvayıp halkın kurumunu babasının şirketini yönetme rahatlığıyla yönetir. Kurumun parasıyla "sponsorlu" olarak kendi reklamını yapar. Kimliğini kişiliğini çıkara teslim etmeye başlayan toplumdan da, sözde o toplumun önünde giden yazarı, çizer, akademisyeninden de ses çıkmaz... On yıldır halkın parasını saz arkadaşlarıyla keyfince, çarçur ederken, bunun üstünü örtmek için bir de kitaplara sığınır... Bir kütüphane oluşturmayan, üstelik kendisine getirilen ve bağış yapılacak, bir dedenin kütüphanesini, "Kanal İstanbul Projesi Olacak, Burası Yıkılabilir, Biz Bu Kütüphaneyi Kabul Edemeyiz" diyen ilkesiz, şarlatan, siyasi artist...
Türkiye'yi yıkıma götüren AKP ve onun başındaki Recep Tayyip Erdoğan kimse, bugün Alevi kurumlarını uçuruma götüren bazı Alevi kurumlarının başındakiler de aynı zihniyetteki yağmacı insanlardır...
Bilimsel çalışmalara, Alevi Bektaşi Öğretisi doğrultusunda ilkeli bir şekilde ilerlemeyen, sazla ve "sponsorlu" tanıtımlarla avunan bu toplum "vur patlasın, çal oynasın" düşüncesinin bedelini ağır ödeyecektir...
Muhabbet ehline aşk ile...
Ayhan Aydın
23 Mayıs 2022
Keşke herkes ben Cem Vakfı'nda çalışırken Cem Vakfı'na yönelttiğim eleştirilerin onda birini kendi kurumlarına ve diğer kurumlara gösterebilseler...
Biz işsiz kaldık, zorda kaldık, onursuzlaşmadik.
30 yıldır aynı çizgide bu yola hizmet etmeye çalışıyoruz...
Bunlara inanmak zor diyen bir değerli hocamıza yanıt...
Candan sevdiğim, uzun yıllar boyunca sadece ve sadece Yola hizmet edip, Avrupa'da Alevi örgütlülüğünde eğitim ve bilim yolunda kalıcı çalışmalar yapan can abim...
Sevgili hocam, birileri beni çok kırıcı buluyor, abartılı buluyor, bazen deli / divane buluyor... Elbette tümünü kabul ediyorum; ben ki Kerbela'da İmam Hüseyin'den Eba Müslim Teberdar'a, Baba İlyas Horasani'den Pirim Pir Sultan Abdal'a yolu sürenlerin izinde bir Kalender Dervişim... Alırım demimi, alırım teberimi, alırım jiletimi kah vücut şehrini parelerim, kah da kendimce bildiğim doğru yolda birilerine çentik atarım... Yol cümleden uludur, deriz... Yola eğriler girmez, deriz... Ben başta sona eğri bir insanım, kusuru başta kendimde ararım... Gerçekten de dar-ı didar olduğumuzda en ağır cezaları da alabilirim... Ama bu meydan Hakk meydanıdır, dost meydanıdır, ulu erenlerin bin yıl sürdüğü doğruluk meydanıdır... Benim şahıslarla ilgim olmaz... Memet Çamur bir amele pazarında, ya da çok iyi bildiği muhasebe dükkanında kendi işini yapsaydı, 25 - 30 yıldır bu Şahkulu Sultan Dergahı'nı işgal etmeseydi kimin, hangi birimizin ondan haberi olurdu? Celal Fırat Gedikpaşa'da ayakkabı dükkanında çıraklık mı, seyyar satıcılık mı, dükkan sahipliği mi bilemiyorum gidip alın teri döküp ayakkabı alıp - satsaydı kimin ondan haberi olurdu? Bu kurumlar tüm Alevi - Bektaşi toplumunun ortak değerleri, ortak ocakları, ortak mekanları olduğu için bizleri ilgilendiriyor. Buraların başında olanların tüm tutum ve davranışları, Alevilik adına attıkları adımlar, söyledikleri sözlerin tümü bizi ilgilendiriyor. Beni ilgilendirmez kim ne yaparsa yapsın diyenler, bunu diyebilir. Ben bir Alevi olarak, bir Bektaşi olarak, sıradan bir vatandaş olarak da, başta kendim olarak, benim dışımda "Alevi", "Bektaşi" lafı geçen her yerde varım, var olmalıyım, dünyanın en uç noktasındaki tek bir Alevinin derdi benim derdim ise, bin yıl sürülen yol benim yolumsa her şey beni etim / kemiğim gibi ilgilendirir... Ha içinde inanç olmayan, Alevi - Bektaşi kimliğini sokağı dönünce üstündeki kıyafeti çıkarır gibi çıkarıp binbir dona bürünen milyonlarca kimlik krizindeki insan gibi görüyorsa o başka. Onalar göre vur patlasın çal oynasın... Cem'de tevhide girip Hakk - Muhammed - Ali aşkını gönlünde hissetmeyenler için Alevilik bir kelimeden ibaretse, bu kurumlarda olanlar da, bunların başındakilerin yaptıkları da çok önemli olmayabilir. Hele hele kendisine yazar, akademisyen, ozan, sanatçı gibi sıfatları yakıştırabildiği halde, olayı sadece dışarıdan bir gözlemci olarak bakıp, sadece kendi çıkarı açısından olayları değerlendiriyorsa onların Aleviliği de, Bektaşiliği de onların çıkar dünyaları kadardır...
Çok sevgili ve sevdiğim üstadım; yazılacak çok çok şey var... İlkesizlik, tutarsızlık bu topluma hakim oldu. Sorgusuz, sualsiz, iki yüzlülükle hareket etmek bu topluma, toplumun sözde aydınlarına, kurum başkanlarına, ozanlarına herkese sirayet eden bir hastalık oldu... 30 yılına tanıklık ettiğim Alevi Hareketinde tüm hatalarına rağmen ilk on yıl çok ama çok büyük bir aşkla Alevilik mücadelesi içinde geçti...
İkinci on yılda bu işe sadece ve sadece aşk ile bağlı olup, çıkar gözetmeden hizmet edenlerin bir kısmı küstürüldü, bir kısmı aradığını bulamadı, bir kısmı göçüp gitti, yapı değişmeye başladı. Cemevleri hızla çoğalınca, Alevilik Türkiye'de bir önemli konu malzemesi olunca bu sefer gözü açıklar, bu işten belli çıkarlar umanlar sahneyi daha çok işgal etmeye başladılar. Bunu bir menfaat kapısı yapanlar arttı, onların her çıkar çatışmasında olduğu gibi örtülü açık tertiplerle buralarda zorla tutunmaya başladılar. Son son yılda da artık cemlerin tek tipleştirilmesi, dedelerin bir din adamına bürünmesi, cemevlerinin birer minaresiz camiye dönüştürülmesi sadece devletin yaptığı, dayattığı bir şey değildi... Alevi kurumları, sessiz kalan Alevi aydınları, üç dört dize şiir yazında kendisini Alevi ozan gören ve çoğunlukla Alevi - Bektaşi nefeslerini, müziğini kullanarak hiçbir sorumluluk almadığı halde meydanları dolduran sanatçılar sayesinde hızla asimele olan bir yapıyla karşı karşıya kaldık... Artık kurumların başında Recep Tayyip Erdoğan'ın takdiğini izleyerek kendi geleceğini teminat altına almak için her türlü yol ve yöntemi kullanan otokrat, çıkarcı kafalar yer almaya başladı. Bu sefer kendisi gibi düşünen çıkarcı ortaklarıyla tek sesli yönetimler oluşmaya başladı. Hiç bir demokratik yapıda olmadığı kadar tek adam ve dayatmalarıyla kurumların tüm renkliliği, çoğulculuğu ve dolayısıyla Alevi - Bektaşi kimliği kalmadı. Bugün çok değerli hocam, on on beş milyonluk kitlenin önünde bin kadar kişi, bu bin kişinin yarattığı ortamdan beslenen (inanç adı altında türbe ve turistlik turlara giden, sabah kahvaltısı yapan, belediyelerden / kaymakamlıklardan gelen kaynakları bir güzel kendileri paylaşan) yüz bin kişi kadar da "yandaş" belki "paydaş" bir kitle oluştu bu cemevi, dernek ve vakıf denen yapıların yanında... Çok korkunç ama bilerek bilmeyerek, sosyolojik bir gerçeklik olarak, Alevi kesimde de bir çıkar parçalanması yaratıldı. Zaten eskiden beri Alevi - Bektaşi kimliğiyle yaşayan, kurumlara uzak duran geniş bir kitle vardı, ama Alevi kimliğini yaşadığı halde kurumların bu çekirdek yapısında olmayan sıradan vatandaşların tek derdi Alevilik olduğu için buralarda yaşanan yanlışlarla çok ilgilenmeden yaşamlarına devam ettiler... Çok değerli hocam; Alevi kurumları Aleviliğin öz değerlerini, ülküsünü, varlığını, kökünü, ulu ozanların felsefesini, erenlerin açtığı yolun kutsallığını bir tarafa attılar; sadece günlük meselelerle uğraşma yoluna gittiler. 30 yıl boyunca, Alevi tanımı, Alevi haklarının alınması, günlük hizmetlere yoğunlaşıp bu koskaca 30 yılı heba edip, harcadılar. İçini boşallıttıları değerlerin hemen hiçbirisini yaşamayan Alevi kurum başkanları, yöneticileri, yazarları kendi yapay dünyalarına Aleviliği uydurmaya çalıştılar. Cem Vakfı bir tarafa çekti, Pir Sultan Abdal Örgütlülüğü bir tarafa çekti, diğer kurumlar bir tarafa çekti... Köklü Alevi - Bektaşi yapı taşı örgütleri olan dergahlar; Karacaahmet Sultan, Şahkulu Sultan, Erikli Baba asli unsurlarını kısmen yerine getirdiler. Daha çok türbe ziyareti, günlük ihtiyaçlar (lokma, dua, cem hizmetinin yerine getirilmesi) bu dergahların yaptığı şeylerdi. Bir dergah / tekke olmadığı halde Garipdede'de türbe olduğu gibi diğerleri gibi hizmetler yapıldı. Buna kısmen Karaağaç Dergahı da eklendi. Ankara'da Hüseyin Gazi ve diğerleri de var, uzun konular...
Sonuçta çok ama çok güzel hizmetler, çalışmalar, çabalar olsa da; kurumlarda demokratik bir yapı olmayınca, gerçek aydınlar yönetimlere girmeyince, gençlik - kadın kolları altındaki yutturmacalar, bir göz boyamayı geçmeyip hiçbir zaman eğitimli, inançlı, bilinçli, gelecek vad eden gençlerimiz yönetimlere alınmayıp bu kurumlarda çalıştırılmadıkları için bu kurumlar her daim belli bir zihniyetin kontrolünde oldu. Bu tek yapılı kontrol mekanizması gerek devletle, gerek belediyelerle, gerek çeşitli otoritelerce mobilize edilecek birer çıkar merkezine çevirdi bu Alevi kurumlarını... Özgünlüğü olmayan, çoğulculuğu olmayan, kültür, sanat, edebiyat dünyasından, bilimden kopuk, gençlerin olmadığı, çıkarın başat unsur olduğu tek adam hegemonyasındaki bugünkü Alevi Örgütlenmesi Aleviliği tüketen yok eden bir yola doğru gitmektedir.
Aleviliği tariflerle, tanımlarla, kitap ve kendisini filozoflar filozofo gördüğü halde Alevilikte zerre kadar ilgisi olmayan sözde yazarların yazdıkları kitaplardan öğrendikleri şekliyle değildi de, bin yıldır bu topraklarda yaşayan gelenekle Aleviliği yaşayan canlar bile şaşkın hale geldi... Cem Vakfı'dayken de şimdi de, Cem Tv.'de de söylediğim gibi tek tipleştirilen cemleri topluma dayatan zihniyet yanlış bir zihniyettir. Bu maalesef taban buldu, dedelerin çoğunun işine geldi, "şehir ortamında bu cemler olmuyor" diyen cemevi yönetimlerinin buyruğuna uyan sözde dedeler, dede taslakları yani, aldıkları paraya bakıp, aynen bunda olduğu gibi, bin şeyde de, yolun değerlerini değil; sistemin dayattığı değerleri kullanmaya başladılar Pir Sultan Abdal Derneği'ne bağlı Cemevleri de dahil tüm cemevlerinde görevli dedelerin, hocaların, inanç hizmetlilerin Aleviliğin özünü yok eden, bağırtı çığırtı, sureler, ayetler (Türkçe okunsa ne değişir?), yavan konuşmalarla cenaze hizmetlerini, lokma hizmetlerini ve cemleri yapmaları insanın kanını dondurmaktadır.
Erikli baba Cemevi'ndeki cem salonunu İBB Alevi Masası yeniden düzenledi, sevgili hocam bir görün, sanki konser vermek için uyarlanmış bir sistem, mikrofonlu kürsülü, oturaklı bir yapı... Benim de dizim çok ağrıyor, elbette bunlar da gözetilmeli ama sadelik, Alevi - Bektaşi inancının tüm değerlerini yerle bir eden, gönülden gönüle değil de mikrofondan kulağa dayatılan bir otoritenin sesi orada görülür oldu.
Bazı dedeleri, bazı hocaları görüyorum, eğer ben insansam, bir Aleviysem, o Sünni diye zaman zaman aşağılanan camilerdeki kimi hocalar daha insancıl konuşmuyorlarsa ben ne olayım... O yüzden çok ama çok yazdım...
Diyanet, devlet artık Alevileri Sünnileştirme gayretinden vazgeçtiler bence...
Buna gerek kalmadı çünkü...
Alevi kurumlarının başındakilerin şuursuzluğu, dedelerin - hocaların çıkarcılığı nedeniyle zaten tüm yapılan hizmetlerde Alevi - Bektaşi özü ortadan kalktı, Sünni geleneği çok rahatlıkla kopya eden kökünü unutmuş, mankurtlaşmış kafa onların pratiklerin çok güzel uyguluyorlar...
Aleviler Alevi cemi yapmıyorlar artık. Nasıl yani? Evet, bugün Alevi kurumlarındaki cemler, Türkçe olsa da cenaze hizmetleri, lokma duaları, konuşmalar Alevilikle uzaktan yakından ilgilisi olmayan yarı Sünni / Şii inanç pratikleridir...
Şimdi mesele bu diyorum; gençleri kazanalım, akademi kuralım, kütüphane kuralım, Aleviliği geleneksel olarak yaşayan o da çok azalan dedelerin, babaların, ozanların, hizmet ehli canların varlığını yaşatalım, diyorum. Yok. Evet, bugünün şartlarında eskinin tüm uygulamaları yaşayamaz, eyvallah ama ne oldu bin yıllık uygulamalar, yaşanamaz, yaşanamaz, yaşanamaz... Diye diye bir tarafa atılırsa geriye ne kalacak; Sünnilik'ten, Şiilik'de başka?
Gençleri eğitelim, yol nedir, gerçek erkan nedir, pir nedir, post nedir, tüm tarihi değerlerimiz, bugüne getirdiğimiz birikimler nelerdir anlatalım, diyorum. Yok. Her yazar, her dede, her dernek yöneticisi kendi kafasına göre kendi doğrularını halka dayatıyor, zavallı halkım da bunlar doğruyu bilir, diye onları alıp kabul ediyorlar. Çok sevgili hocam; tüm bunlar içinde işte bir yandan devletin dayattığı sistem, diğer yandan belediyelerin "belediye Aleviciliği" yapmaları, bir yandan çıkar beklentileri bizleri üzmektedir. Bir kaç ay önce Beylikdüzü'den Fatma Anamızın da isimin kullanarak bir cemevi açılışı yapıldı. Cemevi açılışı değil de sanki Ekrem İmamoğlu'nun mitingiydi orası... Ağzı bir tarafa giden, burnu bir tarafa giden İmamoğlu fanatikleri, kendini yerden yere vuruyorlardı... Siyasi bir şova dönüşen bu cemevinin siyasallaşmış kadrosundan bu topluma ne gelir. Para belediyeden, kadro belediyeden, bina belediyeden....
Emek vermeden, aşk olmadan, çile çekilmeden hazıra konan zavallı yapılar...
Aleviliği tüketen kafalar...
Çok sevgili hocam; bugün bu Alevi kurumlarının tümü bu halleriyle Aleviliğe zarar veren yapılar hale gelmişlerdir.
Ya bunlar kökten düzelecek, ya da Hakk Muhammed Ali aşkına söyleyeyim, buralar Aleviliğin çıkara alet edilip, asimile edildiği merkezler haline bürüneceklerdir. Bu süreç hızla devam etmektedir. Şimdi en başta söylediğim gibi; Celal Fırat özellikle son yıkımlarda kendi kafasına göre bir sistem kurmuş, işportacı kafasını iyi çalıştırmış, Garipdede yönetimini adım adım ele dolayarak, bu sessiz yığınların tepkisizliğinde de yararlanarak burada keyfince bir yönetim mantığı izlemektedir. Kendisiyle gerçek anlamıyla hiçbir sorunum yok, gençliğinde semah dönen, Aleviliği öğrenmek isteyen bir canımızdı. Ama böyle bir ortamda onun Aleviliği öğrenmek yerine, kendisine göre Alevi hareketini yönlendirme / yönlendirebilme gücüne erişmesi bu benim anlattıklarımın bir sağlaması gibidir. Kendisine gerçekten saygısızlık yapmak istemiyorum. Ama hiç dinlemiyor, hep burnunun doğrultusunda hareket ediyor. Ben başkaları gibi ona saldırganlıkla da yaklaşmıyorum. Daha önce söylediğim gibi, bu kadar çelişkinin arkasında ne var acaba, diye soruyorum? Attığı adımlar, konuşmaları, tutumları Alevice değil, diyorum?
Bu benim bazen Sultanahmet'te dostlarla buluşup çay kahve içmem, gönlümün istediği bir etkinliğe gitmem gibi bir serbestlik değil ki! Bir önemli federasyonumuzun başında bulanan, bir dergahımızı yöneten bir kişinin çok daha tutarlı olması gerekir... Eyvallah sazımız / sözümüz / kutsalımız çok güzel...
İfadeler çok güzel, görüntüler, afişler, "sponsorlu" tanıtımlar çok çok güzel... Tüm ama tüm çabaların sonucunda kalıcı olarak Celal Fırat ve onun başında bulunduğu yönetimle Garipdede Cemevi benim Aleviliğime ne kazandırıyor, benim Alevi toplumuma ne veriyor? Ben buna bakarım. Ben onu bu yönleriyle eleştiriyorum. On yıldır konser, konser, konser... Biraz uyandı işte bazı eleştiriler gelince yaptığı yanlışları bir parça gidermek için göstermelik bir akademi, şimdi de kitap fuarı... Asla ve asla bunlara karşı olamam... Ben zaten tüm kuramlar bunu yapsın diye çırpınıyorum...
30 yıldır bu çalışmaların içinde oldum... Ama Celal Fırat'ın burada yaptığı özüyle bir Alevi gayreti, Aleviliğe hizmet etme anlayışı değildir.. Bir yol tutturmuş gider olmuş Celal Fırat, bir iki diş gıcırtısından başka hiçbir kurumdan ciddi bir eleştiri yok, yazarları, aydını zaten ne lazımcı... Vur patlasın çal oynasın... Geçen gün nurlarda yatsın kahpe bir kurşunla katledilen bir canımızın anmasında konuşuyor, "canlı yayın"nıyla Celal Fırat sayfasında konuşması veriliyor, alt tarafta da "bunu mümkün olduğunca paylaşalım" diyor... Değerli üstat neresinden bakarsan bak reklam, suistimal, bayağılık görüntüleri... Sen bir çocuk değilsin, sen belediyenin bir çöpçüsü değilsin... Eline dolamışsın bir "sosyal medyayı"... Dergahın parasıyla "sponsorlu" tanıtımlar... Bilindiği gibi biraz para verince "sponsorlu" tanıtımlar on binlerce insana ulaşıyor...
Takdiği iyi yakalamış Celal Fırat ve arkadaşları...
Ortam bom boş, soran yok, sorgulayan yok; Celal Farat çatıdan nasıl düştün, her hafta vidalarının reklamını yapmak ayıp değil mi? Soran yok, sorgulayan yok; Celal Fırat Akit Tv.'yi niye ziyaret ettin? Sorun yok, sorgulayan yok..
Celal Fırat Garipdede'nin binasını kim yaptı, kaç liraya yaptı/ Soran yok sorgulayan yok?
Bu AKP'lilerle bu kadar samimiyetinin nedeni nedir? Soran yok, sorgulayan yok...
Bir gün Irak'da Kakaileri ziyaret ediyorsun, bir gün Laleşte'sin... bir gün çiçek bahçelerinde, bir gün böceklerlesin...
Tüm bu haller nedir? Benim güzide bir kurumumun başındaysan, Alevi Dernekler Federasyonu'nun başındaysan bunları ortaya koymalısın...
Niye bu kadar geziyorsun, niye bu kadar gözle görünür bir şekilde ha gayret reklam kokan çalışmalar yapıyorsun? Kalıcı olarak Aleviliğe ne veriyorsun, kalıcı olarak bizlere hangi hizmetleri sunuyorsun... Konser, konser, konser...
Çok güzel, çok güzel, çok güzel...
Aleviliği bitiren birilerini zengin eden bu Alevi Konserciliğinden bıkıp usanmadın mı? Sazımızı, sözümüzü, deyişlerimizi bu kullanılabilir yapmanın bir bedeli yok mu? Soran yok, sorgulayan yok... Çok çok uzun bir yazı olur sevgili hocam...
Tekrar ediyorum. Kendisi gerçekten yola girerken bir can insandı...
Çok güzel semahlar dönüyordu, gençlik aşkı vardı...
Sonu siyaset midir, başka bir şey midir bilemiyorum...
Bütün bunları niye yapıyor, kimse neden bir şey demiyor, şuurunu mu kaybetti bu toplum...
Tümü mü birer Celal Fırat olmak istiyor...
Tekrar tekrar ediyorum, kimseyi incitmek, üzmek değildir kastım, bensem de beni köpeklere atsınlar parçalansın bedenim....
Yolumuz yozlaşmasın, çıkarlara alet edilmesin...
Ben çok ama çok üzülüyorum...
Ben derinden gerçekten derinden üzülüyorum bu hallere... Aleviliğimize canımızı vermişiz. Bu yol bedeller ödenerek bu güneler gelmiş...
Bu yolu tüketmeyelim, kullanmayalım...
Örselemeyelim, sadece ve sadece hizmet edelim...
Muhabbetlerimle çok sevgili hocam...
Ayhan Aydın
24 Mayıs 2022
Fotoğraflar;
Celal Fırat Semah Dönüyor, Hacı Bektaş, 2001, Ayhan Aydın
Şimdi Celal Fırat kulaç atıyor, atıyor, atıyor....Ama nereye, niçin, nasıl? (Kendi Sosyal Medya Hesabı)