Makaleler
Anadolu ve Rumeli Erenleri
Boğaziçi'nde Bir Bektaşî Dergâhı: Şehitlik
Boğaziçi'nde Bir Bektaşî Dergâhı: Şehitlik
Şevki Koca
Merhum pederim Turgut Koca Halife Baba'nın tesbitlerine göre; Rumelihisarı'nın yapımı sırasında şehid olan azizlerin anısına bölgede bir taş dikilmiş. Üzerinde Hicri 855 (Miladi 1455) yazılıdır. Yine Saka Baba'nın kabir şahidesi yörede halen bulunmaktadır. Taşın üzerinde, Hicri 855 (Miladi 1451) ibaresi mevcuttur. Yine dergâha ismini veren son dönem postnişinlerinden Nâfi Baba'nın atalarından, soyu Hz. Hüseyin'e çıkan Es-Seyyid Şeyh Bedreddin'e ait kabir de, bu bölgede bulunmaktadır. Kabir taşındaki bilgiler, şu şekildedir: "O, buraya zaferlerin Babası Sultan Muhammed Han ile birlikte gelen şerefli Akşemseddin'in yoldaşlarından, sırrı kutlu olsun Es- Şeyh Mustafa oğlu, Es-Seyyid Es-Şeyh Mahmud oğlu, Es-Seyyid Es Şeyh Bedreddin'dir." (Bu şahıs, Simavnalı Bedreddin'le karıştırılmamalıdır.) Sene Hicri 855 (Miladi 1451) kabir taşındaki tacı, elifî taçtır. (Balım Sultan öncesi kutupların taçları Hüseyni; oniki terkli olmayıp, genellikle elifi; dört terkli'dir.) Bu dergâha; Şehitlik Dergâhı, Üç Şehitler Dergâhı, Boğazkesen Dergâhı, Nâfi Baba Dergâhı, Deniz Abdal Dergâhı isimleri de verilmiştir. Esasen Deniz Abdal Şehremini'de yatmaktadır. Kendisi, Fatih
dönemi ricâlindedir. Belki de, denize açık bir dergâh olması bakımından, bu isim yakıştırılmış olabilir. Yine Hadikat'ül Cevami'de bu dergâh hakkında şöyle bir kayıd mevcuddur: "Ve zirve-i cebelde (dağın tepesinde) Şehitlik isimli mahalde bir Bektaş Tekke'si varidi. 1241 (1826) senesi kurbünde zâviyedar olan (Büyük) Mahmud Baba, Birgi namlı beldeye, icla'ya (zorunlu ikâmete) sevkolunduğu sırada da, bu tekye yıktırılmıştır. Yine 1199-1784 tarihli Dergâh dergilerinde de bu konuya ilişkin somut bilgiler mevcuttur. Öte yandan, Vakıflar Dergisi'nin (Xlll'586) sayısında dergâhtan sözedilerek, "Şehitlik Ali Baba Dergâhı" ibaresi kayıtlıdır. Mecmua-yı Teka'ya ise dergâhı Nakşibendi zaviyesi olarak göstererek, tüm atası ve kendinden sonra gelen bel evlâdları da Bektaşî olan Nâfi Baba'yı Nakşi şeyhi ve son postnişin olarak zikretmektedir. Hadikat-ül Cevami'ye göre Yeniçeriliğin kaldırılması sırasında postnişin olan Mahmud Baba'nın Birgi'ye sürgününden söz etse de, Üss-i Zafer (Vak'anüvis Esad Efendi. İst. 1243) adlı kitapta, Kayseri gösterilmekte olup, merhum pederim Halife Turgut Koca Baba da bir eserinde, Kayseri'yi zikretmiş, bugün adı Develi olan Everek ilçesinde sürgün yaşadığını belirtmiştir.
Şahkulu Sultan Dergahı ve Zor Yıllar, Şevki Koca
Şâhkulu Bektâşi Dergâhının Son Babagân Postnişinleri Ve Bektâşîlerin Zor Yılları (1826-1953)
Şevki Koca
Değerli okurlarım; bu naciz çalışmamızda sizlere tüm cumhuriyet tarihimiz boyunca çeşitli nedenlerle deşifre edilmemiş bulunan Bektâşîlik tarihinin paronayal bir dönemine ilişkin özgün bilgileri aktarmak arzusundayız. Özellikle yaşanan tüm hadislerin, stratejik konumu dolayısıyla tam merkezinde bulunan Şâhkulu (Nerdiban veya Merd-i iman) Tekyesinin, 1804-1953 yılları arasında hizmet gören postnişin lâhikası çerçevesinde yansıtacağım oldukça özet ve biyografik kronogramları dikkatlice takip ettiğinizde, 1826 yılından günümüze değin yaşanan; hüzün, kırgınlık, hüsran, yeis ve gizlilik içindeki karanlık yılları ve trajedik disiplini çok net değerlendirebileceğinizden eminim. Çoğu zaman beşeri siyasetin kaçınılmaz rüzgârlarından ve yine dönem, dönem şâhsi ihtirâs ve çıkar ilişkilerinden sarhoş düşmüş, hatta “esir-i nefs” olmuş, deyim yerinde ise taklidi Bektâşîlerin içine düştükleri dramatik duruma ibretle hayret edeceksiniz!..
Şâhkulu Dergâhının son devirlerine ilişkin ve yazılı metin haline gelmiş bütün çalışmalar genellikle, Ehlibeyt dostu, ünlü araştırmacı merhum Cemâlettin Server Revnakoğlu’nun Galata Mevlihanesine vakfettiği ve Şâhkulu Dergâhının son dönemine ilişkin belgelere havi kodeks’i baz alınarak realize edilmiştir. Oysa bu dosya, dışarıdan bir bakış açısı olmaktan maâda oldukça eksik ve yanlış bir istifin sonucunda, hem tashihe muhtaç ve aynı zamanda içeriden açınımlara gereksinim duymaktadır.
Bu yazımız vesilesi ile bu alanda çalışmalar yapacak akademisyenlere yeni bir veri tabanı oluşturacak ölçüde ve spekülatif olmayan nesnel zenginler sunacağımız kanısındayız. Öte yandan belirtmeden de geçemeyeceğim. Söz konusu bu içerikle ilgili yeni bir çalışma da değerli dostum, Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Sn. Dr. Hülya Küçük tarafından bu yıl yayımlanan “The Role Of Bekteshısın Turkey’s Natıonal Struggle” isimli eserde sunulmuştur. Konu ile ilgili araştırmacılara spesifik perspektifler açabilecek mahiyette taze bir soluk olarak önermek arzusundayım. Diğer yandan arşivimizden seçtiğimiz özgün fotoğraflar ile konumuzu pekiştirmeyi amaçladık. Hak erenler daim yardımcımız olsun.
Şâhkulu Dergâhının Son Postnişinleri (*)
(1804-1953)
Görev Yılları Vefât
1. Mehmet Ahîr Baba 1804-1826 1839
2. Hacı Ahmet Nûr Baba 1840-1849 1850
3. Halil Revnâki Baba 1849-1850 1850
4. Ali Tûrabi Baba 1850-1851 1869
5. Üsküp’lü Hacı Sâdık Baba 1851-1853 1853
6. Hacı Hasan Baba 1853-1856 1857
7. Kesriye’li Hacı Ali baba 1857-1863 1863
8. Mehmet Ali Hilmi Baba 1863-1885 1907
9. Mustafa Yesâri Baba 1885-1908 1908
10. Ahmed Burhan Baba 1908-1918 1918
11. İbrahim Feyzî Baba 1918-1921 1927
12. Mehmed Tevfik Baba (1’nci geliş) 1921-1922 (.....)
13. Ahmed Nuri Baba 1922-1924 1924
14. Mehmed Tevfik Baba (2’nci geliş) 1927-1935 1939
15. Pepe Niyâzi Baba 1935-1936 1936
16. Prizren’li Behûl Baba 1936-1941 1971
17. Hasan Tahsin Baba 1941-1953 1953
Postnişinlerin Biyografi ve Tevelüd’leri
- Mehmed Âhir Baba:
1804 yılında nasbedildiği, Şâhkulu postnişinliğinden 1826 yılında (II. Mahmud dönemi) Bektâşî Tarîkatının yasaklanması ile ayrılmış ve Şeyh ül İslâm Tahir Efendi fetvası mucibince İzmir’in Tire ilçesine sürgün edilmiştir. 1839 yılında Hakk’a yürümüş olup, muhiblerince Tire’nin bilinen iki Bektâşî dergâhından birisi olan ve Erbain Dağı eteklerinde, Bozdağ yaylası kurbindeki Baba Sultân ismiyle maruf Tekye’nin hazeresine defnolunmuştur. Bugün yıkıntı halindeki dergâhın harab kabristanında ki kitâbesiz ve elfi taç’lı kabir kendisinindir. Baba Sultân dergâhının bir diğer ismi de “Arap Pınarı” tekyesidir. Bu dergâhın faâliyetine Abdülhamid dönemi yeniden izin verilmiş olup bu yıllardaki postnişini Hacı İbrahim Baba’dır. (V. 1889) Daha sonra Hacı Hüsnü Baba (V. 1916) hizmet görmüştür. (Bu zâtı, Mehmed Ali Perişan Dedebabadan icâzetli ve 1894 yılında Hakk’a yürümüş olan Sturga’lı şair Hüsnü Baba ile karıştırırlar.) Bu dergâha Hacı Hüsnü Babadan sonra Mora-Yenişehirli Hacı Ahmed Baba (V. 1924) ve daha sonraları şair Cevdet Şimşir (Aşki) Baba postnişin olarak nasbedilmiştir. Son postnişini ise Ahmet Sırrı Dedebaba’dan 1951 yılı icâzet alan Hasan Hulki (Can) Baba olup 1967 yılında Hakk’a yürümüştür. Fıkralara konu olmuş Can Baba bu zâttır.
- 2. Hacı Ahmed Nûr Baba:
Kayıtlarda Ahmed Santuri Nûr Baba olarak da yer alır. Mücerred Baba’dır. Abdülmecid Han’ın zevcesi Bezm-i âlem Vâlide Sultân’ın kişisel karizması ile Şâhkulu postnişinliğine nasbolunmuştur. Esasen sarayın Cuma vaizi iken, Seyyid Nebi Dedebaba’dan el alır. Nakşibendi kökenlidir. Bilinenlerin Aksine bu dergâh hizmete, Halil Revnâki Baba dönemi değil, Hacı Ahmed Nur Baba eli ile 1840 yılında açılmıştır. Dokuz yıl postnişinlik yapan Hacı Ahmed Baba, 1849 yılında Hakk’a yürümüş olup, kabri Şâhkulu dergâhı hazeresindedir. Derviş Selim tarafından hazırlanan kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir.
Ya Hû
“Cedd-ü evlâd-ı Resul’ım bende-i Ali-i abâ
Hamdülillah gine anlardan bana oldu devâ
Fani dünyadan geçüp etdim beka’ya irtihâl
Al-i evlâd-ı Resul’e canımı kıldım fedâ
Şâhkulu Sultân’ile Mansur Baba darındayım
Anların sermestiyem etmez katarından cüdâ
“Merdiman” dergâhının çün bani-i sâniy’yesidir
Rûh-u Pak-i şâd’ola hem hep gelen etsün duâ
Çıkdı bir nûr arşa Selim söylegil tarihini
Lücce-i envâr-ı dosta gitti Hazret-Ahmed Baba”
H. 1266 (M. 1850)
- 3. Hacı Halil Revnâki Baba:
Halil Revnâki Baba 1849 yılında, Çorum’lu Hüsnü Dedebaba tarafından Şâhkulu Postnişinliğine nasbedilmiştir. Esasen Halveti tarîkatı kökenlidir. Bu hizmet’te bir yıl kalarak Hakk’a yürümüştür. Dönemin Halveti Şeyh’lerinden Avcızade Mümtaz Efendi’nin ısrarıyla, bir Halveti Şabani Tekyesi olan Silivrikapı-Emirler semtinde mûkim “Seyyid Nizam” camiinin kurbindeki hazereye 1850 yılında defnolunmuştur. Dönemin şeyh ül islâmı olan, Arif Hikmet Efendi nezâretinde kılınan cenâze namâzına 1’nci Abdülmecid’in katıldığı kayıtlıdır. Halil Revnâki Baba’nın kabrini ihtiva eden hazerede bugün neredeyse hiçbir örneği kalmayan üç adet Yeniçeri kabri de bulunmaktadır. (İnşallah korunalar. Ş. K.)
Halil Revnâki Baba’nın kabir taşındaki Bektâşî başlığı alışılmışın dışında (12 dilimli olmayıp) dört dilimli, “Ethemi-Yesevi” taç biçimindedir. Öte yandan sanırım bir izansız meczûp tarafından da 12 dilimli Teslim taşı motifi kazınmış durumdadır. Kabir şâhidesinde aşağıdaki ibareler yazılıdır.
Hü Dost
“Tarîkat-ı A’liyye-i nâzenîn’den
Mürşid-i agâh ve vasl-ı illâllah
Bende-i Ali aba, Sahib-i illâ edep
Vel haya, Esseyid Halil Revnâki Baba
Kaffe-i ehl-i imânın ervâh-ı şerifleri
Şâd-u handân ola”
H. 1267 (M. 1850)
- 4. Hacı Ali Türâbi Baba:
Mücerred Bektâşîlerdendir. Usûlen Nakşibendi icâzeti de almıştır. Aslen Yanbolu’ludur. Şâhkulu postnişinliğinde bir yıl kalabilmiş, 1851 yılında Çorum’lu Hüsnü Dedebaba’nın Hakk’a yürümesi üzerine ittifakla Dedebaba seçilerek, Hacı Bektâş ilçesindeki Pirevine taşınmıştır. Kendisi hurûfi öğelere son derece egemen önemli bir Bektâşî şairidir. Ankara, Maârif Kitaphanesinde A13/26 Dosya no ile kayıtlı bir Divân’ı bulunmaktadır. Bu divân, muhiblerinden Halim Derviş tarafından Hicri 1269 yılında derlenmiştir. Nevruziyeleri çok meşhurdur. Bektâşî kültür geleneğinde Türâbi mahlaslı birçok şair mevcuttur. Bunların en meşhuru, genelde hurûfi-meşrep nefesler yazan ve 1951 yılında Tire’de Ahmed Sırrı Dedebaba’dan Babalık icâzeti alan ve 1961 yılında Hakk’a yürüyen Kula’lı Mehmed Ercan Türâbi’dir ki “Türab-i Sâni” ismiyle bilinir. Nefesleri genellikle Hacı Ali Türâbi Baba ile birbirine karıştırılır. Diğer yandan Hacı Ali Türâbi dedebaba 1869 yılında Hakk’a yürümüş olup kabri Pirevi-hazret avlusunda medfûndur. Abdullah Baba tarafından hazırlanan kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir.
Hü Dost
“Şerbet-i mevt-i içirdi akıbet devrân bana
Vakt-ü sa’ât erdi mühlet vermedi bir an bana
Var ümidim kat’ı dest etmen dutup damenini
Merhâmet şefkât kılar elbet Şâh-ı Merdân bana
Mahlasım derler Türâbi namıma el-hacc Ali
Postnişinlik hizmetin Hakk eyledi ihsân bana
Vüsatin elde iken şöyle dedi tarihini
Hame destinde işâret eyledi bir can bana
Şerm’sarım rû-siyah cürmümle Şâh’ım el-aman
Pir-i Hünkârım meded kıl eyle bir dermân bana”
H. 1285 (M. 1869)
- 5. Üsküp’lü Sadık Baba
Hacı Sadık Baba, Yanbollu Türâbi Dedebaba tarafından Şâhkulu Dergâhı postnişinliğine getirilmiştir. Ancak bu hizmette fazla kalamamış ve 1853 yılında Hakk’a yürümüştür. Usulen Nakşibendi icâzeti de almıştır. Dervişlik ve Babalık dönemleri Arnavutluk’taki en eski Bektâşî Tekyelerinden olan Jirokastro’daki Asım Baba (Zall) dergâhında geçmiştir. Halen bu dergâhta adına yapılmış bir merkad (nazarlama) bulunmaktadır.
Hacı Sadık baba’nın görevde bulunduğu yıllarda Şâhkulu dergâhının fiziksel arazisi büyütülmüş ve dergâh, dünyada bulunan sadece beş büyük dergâhta yapılabilen mücerred dervişlik ritüelini uygulamaya bu dönemde hak kazanmıştır.
Mücerred Babalardan olan Sadık Baba’nın kabri Şâhkulu dergâhı hazeresinde olup, teslim taşı motifli özgün örneklerden biridir. Şâhide’si dervişlerinden kerimi tarafından yazılmış olup, aşağıdaki gibidir.
Ya Hû
“Pişiva-yı ehl-i irfân muktedâ-yı salikiyn
Vakıf-ı sırr-ı tarîkat çaker-i al-i aba
Arif-i billah-ı devran mürşid-i agah idi
Salik-i râh-ı hakikat’dır muhibb-i Mürtezâ
Hanigah-ı âlemin kıldı şikeste camını
Nûş’edüp peymane-i ukba’yı oldu rehnümâ
Ah-u matem’di işi her dem imâman aşkına
Aşina’yı ravza-yi Şâh-ı Şerif-i Kerbelâ
Hac-ı Bektâş Veli’nin bende-i hass-î idi
Zikr-i eyvallah ile itdi yolunda can fedâ
Katre-i rahmet-i Kerim-i fevt’inin tarihidir
Hac-ı Sadık Baba’ya oldu mekân bağ-ı safâ
H. 1269 (M. 1853)
- 6. Hacı Hasan Baba
Bu zât aslen İstanbul’lu olmasına rağmen, 1868 yılında dedebaba olan Selânik’li Hasan Baba ile karıştırılmıştır. Aslen Nakşibendi kökenli, mücerred Bektâşî Babalarındandır. İleride arz edeceğim Mehmed Ali Hilmi Baba’nın mürşididir. Sultân Abdülmecid Han’ın yakın dostlarındandır. 1853 yılında getirildiği Şâhkulu postnişinliğinde ancak üç yıl kalabilmiş ve 1856 yılında Hakka yürümüştür.
Bugün Merdivenköy’de bulunan ve dergâhın vakfı içindeki camii’ye meşhuta yaptırarak, onarımını sağlamıştır. Kabri Şâhkulu Dergâhı hazeresinde olup kabir kitâbesi Girit’li Derviş Saffet tarafından hazırlanmış olup, aşağıdaki gibidir.
Ya Hû
“Gel nefir ah eyleme ya-hû acûz-u çarh’a yuf
kıldı cevherveş bu yeri hak-i kabr içre nihân
Masiva’dan el çeküp, kesmişti baş hırkaya
Etdi bu dergâhta vahdet’le ibadet çok zaman
Eyledi isbat makbul-u erenler olduğun
Şâhkuluveş bir aziz’in duttu kurbinde mekân
Kevser-i Rahmet ile rûh-u revanın şad’edûb
Şafi-i edsün Aliy’yel Mürtezâ-yı müstean
Himmet-i Pir’an ile Saffet dedim tarihini
Hanigah olsun Hasan Baba’ya ulyâ-yı cihan”
H. 1274 (M. 1857)
- 7. Kesriye’li Ali Baba
İstanbul’lu Hacı Hasan Baba dönemi dergâhın aşçı babasıydı. Mücerred babalardandır. Mehmet Ali Hilmi Babanın nasibi sırasında rehberlik yapmıştır. 1857 yılında postnişinliğe getirilmiş olup 1863 yılında Hakk’a yürümüştür. Kabri Şâhkulu hazeresinde olup, şâhidesi Derviş Saffet tarafından yazılmıştır. Kitâbe aşağıdaki gibidir.
Lâ-mevcûda illâ Hû
“Çalış terk-i sivaya varlığın ifna edüp yâ Hû
Değildir çünki Baki kimseye bu Tekiyye-i Bâki
Vücudun aşk-ı Hak’ıla işte mahvetti Ali Baba
Firak-u matemi ağlattı bil’cümle muhibbânı
O şems-i evci himmet saye-i evlâd-ı Zehra’da
Çerağ etmişdi çok cüyendegan-ı nûr-u irfânı
Tarîkatında ederdi iktifa asâr-ı eslâfa
Şuyûh-u salikân içre aransa ender akranı
Erenler mûin-i Şâhkulu Sultân ola yarab
Bu zât-ı ekremin her kim olursa Fatihanı
Oku tarihini yazdı münacat eyleyûb saffet
Ede Şafi-i Ali Baba’ya Mevlâ şir-i yezdânı”
H. 1280 (M. 1863)
- 8. Mehmed Ali Hilmi Baba
Hilmi Baba 1863 yılında Selânik’li Hacı Hasan Dedebaba tarafından Şâhkulu postnişinliğine getirilmiştir. Babası tarafından Şâhkulu postnişinliğine getirilmiştir. Babası Sultânahmed Camii’nin “Vaiz-i avam”ı olan Hafız Osman Nuri Efendidir. Hafız Osman, ayni zamanda bir Bektâşî Babası da olan, Olukbayır (Çırçır) Nakşibendi Tekyesinin o dönemki şeyhi Seyyid Mustafa Baba Efendi’den (V. 1854) Nakşibendi icâzeti almıştır. Aynı yıl, dönemin Şâhkulu postnişini İstanbul’lu Hacı Hasan Baba’dan, eşleri olan Hacı Emine Şerife Hanım ile birlikte Bektâşîye’den de el alırlar. Hafız Osman uzun yıllar saray imâmlığı yapmıştır. Aslen Arnavutluğun, Zavalan yöresinin tanınmış eşrafındandırlar. Hafız Osman Efendi, oğlu Mehmet Ali Hilmi Baba’dan bir yıl daha uzun yaşamış olup kabirleri eşi Emine hanım ile, Göztepe Gözcü Baba hazaresinde yan yanadır. Emine hanım 1898 ve Hacı Osman efendi 1908 yılında vefât etmişlerdir. Mehmed Ali Hilmi Baba ise çocuk yaşlarda Üsküdar, Balaban Nakşibendi dergâhına bağlanmış ve çok yüksek düzeyde şeriat ve tarîkat ilimleri tahsil etmiştir. On beş yaşında Şâhkulu Postnişini İstanbul’lu Hacı Hasan Baba’dan el alarak Bektâşî olmuştur. 1857 yılı olan bu tarihteki rehberlik hizmetini, aşçı Ali Baba yapmıştır. Hızla terakki etmiş ve 1861 yılında mücerred dervişlik almıştır. 1862 yılında Türâbi Ali Dedebaba’dan dönemin türbedarı Hacı Mehmed Tahir Baba’nın rehberliğinde Babalık icâzeti almış ve 1863 yılında Şâhkulu Tekyesi postnişinliğine nasbedilmiştir. 1870 tarihinde, Hacı Hasan Dedebaba’dan dönemin türbedarı Mehmed Yesâri Babanın rehberliğinde Halifelik Mehmed Yesâri Babanın rehberliğinde Halifelik icâzeti almış ve tarihe yirmi sekiz yaşında halife baba olan ilk Bektâşî olarak geçmiştir. Öte yandan bilindiği gibi Hünkâr Hacı Bektâşî Veli Hazretlerinin Diyar-ı Rum’a geldikleri tarihlerde yirmi altı yaşında olduğu bilinmektedir.
1875 yılında Selânik’li Hasan Dedebaba’nın Hakk’a yürümesi üzerine bu göreve Eryek (Erikli) Baba Dergâhı postnişini Konya’lı olarak bilinse de aslen İşkodra’lı olan, Hafız Mehmed Ali Perişan Baba, Dedebabalığa getirilir. Perişan Baba, Bektâşîliğin 1826’dan önceki orijinal kimliğini savunan ve Dedebabalık kurumunun Osmanlı Saray yönetimince denetlenip, yönlendirilmesinden oldukça rahatsız bir kişiliğe ve seyr-ü sülûk’a sahiptir. Bu aşamada saray yönetimiyle sıcak ilişkileri olan Mehmed Ali Hilmi Baba, Perişan Baba’nın Dedebabalığını kabul etmeyerek, Bektâşî tarîkatında ki ilk ayrılığın maâlesef temelini atar. Giderek yakın dostu II. Abdülhamid’in de saray desteğini arkasına alan Hilmi Baba, Dedebabalık makamının kendisine verilmesini talep eder. Bu durum karşısında, Nakşibendi tandans’lı bir Bektâşîliğin ortaya çıkmasından ürken Mehmed Ali Perişan Dedebaba, H. 1300 yılı sonunda; Dedebabalıktan, Hilmi Baba lehine sarf-ı nazar ederek, eski mekân-ı olan Kazlıçeşme Eryek Baba dergâhına yerleşir. H. 1301 yılında yeniden Hacı Bektâş-Pirevine dönüş yapan Perişan Baba, Nevrûz ayında burada Hakk’a yürür ve Hazret avlusuna defnedilir. Ancak her şeye karşın Bektâşîlik bu tarihten sonra iki ayrı tasavvufi zeminde hareket ederek, Perişan Baba izleyicileri “Vahdet-i Mevcûd” öte yandan Hilmi Baba izleyicileri ise “Vahdet-i Vücûd” prensiplerini şiar edinirler.
Bu gizli çekişme günümüzde dahi farklı bir formatta devam etmektedir. Perişan Baba ekolünde olanlara “Harâbâtî”, Hilmi Baba ekolünde olanlara “Müteşerri” denilir. Konumuzla doğrudan ilişkisi olmaması nedeniyle bu mevzû ile ilgili olarak bu kadarıyla iktifâ etmek istiyorum. (Bu hadiseler ile ilgili Musfassal bilgiler, fakîr tarafından yayımlanan 1999 tarihli “Koca Turgut Baba” Divânının 301- 364 sahifelerinde mahfûzdur.)
Mehmet Ali Hilmi Baba Şâhkulu postnişinliğinde 22 yıl ve Dedebabalık postunda 22 yıl aralıksız hizmet vermiştir. Özellikle Kur’an, Hadis, kelâm, fıkıh gibi konularda uzman bir kişiliktir. Büyük bir mutasavvıf ve şairdir. Arapça, Arnavutça ve Fransızca’ya oldukça hakimdir. Başta Şâhkulu olmak üzere Balkanlarda, Mısır’a kadar birçok Bektâşî Dergâhı ya onun eliyle tamir olmuş veyahut yeniden hizmete girmiştir. Ünlü şair Edib Harâbî’nin mürşididir. Balım Sultân erkânnâmesinin eski hükümlerinin saray yönetimini rahatsız etmesi üzerine, saray Mabeyninde görevli Dervişlerinden Sıtkı İstanbuli’ye 1876 yılında yeni bir Bektâşî Erkânı hazırlatmıştır. Mehmed Ali Hilmi Baba Erkânı olarak bilinen bu mevzuat, esasen Derviş Sıtkı’nın hazırladığı düzenlemenin taslak malzemesidir. Hilmi Baba, saray yönetimiyle mutlak bir uyumu amaçlayarak, kadim erkânnâme içinde yer alan Alp-eren gelenek ve Fütüvvete ilişkin tercüman ve gülbankların çoğunu ayıklamıştır. Ancak bir el yazma nüshâsının fakîr’de de olduğu bu erkânnâme bugün için hiçbir Bektâşî ihvanınca uygulanmamaktadır.
Hilmi Baba’nın divânı, vefâtı sonrasında Şâhkulu dergâhı aşevi babası olan Filibeli Abidin Ahmed Mehdi Baba tarafından 1908 yılında yayımlanmıştır. Ancak bu divânda birçok nefes ve tarih-i tevellüd eksiktir. (Bu nutukların çoğu fakîr’de mahfûzdur.) öte yandan Ahmed Mehdi Baba 1910 yılında Girid, Horasanlı Ali Baba Dergâhına postnişin olarak nasbedilmiş olup, 1929 yılında burada Hakk’a yürümüştür.
Bu arada kardeşi olarak bilinen “Arif Baba” ise, aynı gün nasip aldığı, yol kardeşidir. Çanakkale, Akbaş dergâhı postnişinlerinden olup, 1888 yılında Hakk’a yürümüştür. Kabri Şâhkulu Dergâhı Hazeresinde olup, Hilmi Baba tarafından yazılan kitâbesi aşağıdaki gibidir. Tesbit olunması açısından arzediyorum.
Hû Dost
“Masiva’dan el çeküp hem bezm-i fani’den ayak
İrci-i gülbangini çekdi olup gamdan rehâ
Postnişin iken Akbaş Baba dergâhının
Geldi işbû hanigâha eyledi azm-i bekâ
Mürşid-i agah idi hem arif-i billah idi
Sadıkan-ı pir-i aşka olmuş idi reh-nümâ
Emr-i Hak’la yatdı kurb-ı Şâh-ı Sultânda
Daderi Hilmi Dede’yle mader-i aytdı bana
Hac-e Bektâş Veli’ye bende-i Sadık idi
Şefi-i mahşerde olsun hamse-i al-i aba
Çıkdı üçler söyledi Hilmi Dede tarihini
Canını, canana verdi aşk ile Arif Baba”
H. 1305
Mehmed Ali Hilmi Dedebaba, 1895 yılında Pirevini bırakarak, Şâhkulu Dergâhına çekilmiştir. Ancak, İstanbul’da dönemin siyasi rüzgârlarından nasibini alarak özellikle “İttihad ve Terakki” cemiyeti mensûbu olan Bektâşîlere karşı katı bir tutum içinde olmuştur.
1907 yılında Hakk’a yürüyen Hilmi Baba, dergâhın kış meydanının yola bakan cephesine defnedilse de bir süre sonra cesed-i mübarekesi buradan çıkarılarak nakl-i kubur ile Göztepe-Gözcü Baba tepesinde toprağa verilmiştir. Şâhkulu dergâhındaki kabrinin metan gazı patlamasıyla çöktüğü ve kemiklerinin etrafa dağıldığına dair bir rivâyet olsa da doğru değildir. İşin esası, Abdülhamid sonrası iktidara gelen İttihat ve Terakki mensubu Bektâşîler kabrini burada istememişlerdir. Kabri halen Gözcü Baba tepesindeki hazere içinde, Sancaktar Baba, Yörük Baba, Gözcü Baba kabirlerinin yanındadır.
Mehmet Ali Hilmi baba buraya sağlığında bir köşk yaptırmış olup, 1960 yıllarına kadar, kıpti asıllı ince Hüseyin Baba ikâmet etmiş idi. Öte yandan Hilmi Baba sağlığında Merdivenköy esnafıyla ve eşrafıyla bir vakıf senedi ihdâs etmiş olup, dergâhın günümüzdeki onarımı bu sened saikiyle yapılabilmiştir. Bu arada dostlarımızın ricâsı üzerine bir açıklamayı da burada ifade etmek istiyorum. Kendisinin farmason olduğuna dair bir iddia varsa da esasen bu şâhıs isim benzerliği olan Girid’li Mehmed Ali Beybaba isimli bir başka Bektâşî olup, mesleği doktorluktur. (Bkz. Far-Masonluk-Haydar Rifat-1934-Teşvikiye) Müverrihler genellikle bu iki Mehmed Ali’yi karıştırırlar.
Zihni derviş tarafından yazılmış olan, Hilmi Baba’nın kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir. Derviş Zihni ise 1956 yılında Hakk’a yürümüş olup, kabri Çamlıca’dadır.
Hû Allâh
Yazdı evc-i kâinata gelip kudret kâf-u nûn
Yok katrede oldu peydâ küll-i şey’ün turceûn
Kendine kendini mirât etdi eşya koydu ad
Semme vecehüllahı seyr’etmek çün hep müminiyn
Her eser oldu müessirden ayân merd-i Hakk
Künt-ü kenz’in sırrını fehm’etdi andan hazirûn
Gerçi abdiyetle zahir oldu fahr-ı enbiyâ
Âlem-i kûdsiyyet-i mana’da hatta daimûn
Kalb-i Âdem’dir tecelligâh-ı Rab’bül âlemiyn
Kim ki vâkıfdır bu sırra oldu ehl-i fâizün
Her mezâhirde sıfât-ı Hakk’ı isbât eyleyen
Oldu bi-şekk cennet-i irfân içinde halidûn
Nûş edince câm-ı mevti aşk ile Hilmi Dede
Gûş idenler diyeler ânâ ileyh-i râcî’ûn
H. 1324 ( M. 1907)
(*) Şâhkulu Dergâhının Babagân Postnişin profili, tarafımızdan ilk kez açıklanmaktadır. Konu ile ilgili müverrih ve akademisyenlere analitik anlamda rehberlik edeceği kanaâtindeyim.
- 9. Mustafa Yesâri Baba
Mehmed Ali Hilmi Baba’nın 1885 yılında Dedebaba olması üzerine; Mustafa Yesâri Baba, Şâhkulu postnişinliğine getirilmiştir. 22 yıl postnişinlik yapmıştır. Şâhkulu Dergâhı Mansûr Baba hâzaresine düzenleme getirmiş ve büyük ölçüde tarhib olan Mansur Baba türbesini tamir ettirmiştir. Türbede bugün görülen kitâbeyi yazmış olup, aşağıdaki gibidir.
Hüv’el Bakî
“Harâba müşrif olmuşdı bu türbe çün dil-i uşşak
Görüp Yahya Ağa namında bir merd eylemiş ihyâ
Gelüp Rûm’a beraber Şâhkulu ile bunda kalmışdır
Zaman-ı asrının Mansur’udur bu zât-ı hemtâ
Ketebe Mustafa Yesâri Baba. H. 1299”
Mustafa Yesâri Baba Şâhkulu Dergâhı aşçı postundan yetişmiştir. Bir dönem Pirevinde Kilerevi Babalığı ve türbedar’lık görevlerinde de bulunan ve Mehmet Ali Hilmi Baba’nın Halifelik erkânında rehberlik eden, Batum’lu şair Mehmed Yesâri Baba ile karıştırılır. Mehmed Yesâri Baba’ya ait nefesler genellikle Mustafa Yesâri’ye ait olarak gösterilir. Mehmet Yesâri Baba, ömrünün son yıllarında Sinop, Hakerenler dergâhında postnişinlik yapmış mücerred Babalardan olup, Sinop Zeytinlik mezrasında toprağa verilmiştir. Tokatlı Gedâyi Baba tarafından yazılmış olan kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir.
Hü Dost
“İşitti irci-i savt’ın çekildi dar-ı kesretten
Erişdi vahdete azm-i keh-i dar-ı beka etdi
Nice yıllar kiler-i hanigah-ı Hazret-i Pir’de
Edüp Sıdk’ile hizmet Hakk’a tahsil-i rızâ etdi
Zaman-ı postnişinlik geldi amma olmadı kısmet
Çerağ-ı ömrünü bad-ı ecel geldi fena etdi
Erenler hizmetinde şöyle pir-i natûvan oldu
Tariyk-i nâzenînde namını fevkal’ula etdi
Batum’lu Yesâri’nin şöhreti kaldı bu âlemde
Yetişdi menzil-i maksuduna terk-i siva etdi
Çıkûb bir er Gedâyi söyledi amma dûta tarih
Yesâri Hazret-i Pir’ine canını feda etti”
H. 1297
Şâhkulu postnişini olan Mustafa Yesâri Baba ise aslen Filibeli olup, 80 yaşlarında, Tselya-Pharsala (Yunanistan) Durbali (Reni) dergâhına postnişin olarak atanmıştır. Ancak ömrü yetmeyen Yesâri Baba, 1909 yılında yolculuk esnasında Golos kentinde Hakk’a yürümüş ve burada defnedilmiştir. Öte yandan bu elim hadise üzerine Durbali dergâhı postnişinliğe Bubzi’li Tahir Baba (vefât: 1919) getirilmiştir. Araştırmacılar bu Tahir Baba’yı halen Şâhkulu dergâhı, Mansur Baba hazeresinde yatmakta olan ve Yunanistan’da bulunan (Avengelista) katerin Bektâşî dergâhının postnişinlerinden Gostivar’lı Koca Tahir Baba ile karıştırırlar. Koca Tahir Baba 1956 yılında Hakk’a yürümüş olup, 1965’de Hakk’a yürüyen Kaygusuz Postnişini Ahmed Sırrı Dedebaba’nın çağdaşıdır.
Öte yandan Golos’ta medfûn Mustafa Yesâri Baba’nın kabir kitâbesi maâlesef bulunamamıştır.
- 10. Ahmed Burhan Baba
Ahmed Burhan Baba, Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’nın vasiyyeti esas alınarak, 1908 yılı sonunda Şâhkulu Postnişinliğine getirilir. Mürşidi, Durbali Tekyesinin postnişinlerinden Premeti’li Bayram Babadır. (v. 1904) Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan Babalık almıştır. Postnişinlik dönemi, ileride arzedeceğim gibi Yalvaç’lı Topal Tevfik Baba’nın tacizleri içinde geçmiştir. Bektâşîler kendisini Hafız Burhaneddin Baba ismiyle anarlar. Yalvaç’lı Topal Tevfik Baba’nın hırs, menfaât ve riyâ temeline dayalı kariyerist saldırılarından bîzâr olmuş ve üzüntüden görme problemleri yaşamıştır. Bir ara dergâhtan ayrılmaya dahi karar vermiş olsa da, ihvanın devreye girmesi ile bir nevi inzivaya çekilmiş ve pasif postnişinlik hizmetinde bulunmuştur. Şimdi sizlere ihvanından, Mora Yenişehir’li Hatice Bacı erenlerin günümüze belge olarak ulaşan ve Ahmed Burhan Baba’ya yapılan haksızlıkları irdeleyen uzun destanından bazı beyitler aktarmak istiyorum.
Hü Dost
“Şâhkulu Sultân bülbülü, sensin bu dergâhın gülü
Senin hecrinle ah-u eyvah, Hacı Ahmed Burhan Baba
Mehmed Ali Hilmi Dede, sen olmuşsun ona bende
Himmet etmiş sana hemde, Hacı Ahmed Burhan Baba
Düşmanların etti merak, vermediler sana durak
Dergâhtan ettiler ırak, Hacı Ahmed Burhan Baba
Bunlar biz dervişiz derler, mangırı çokça severler
Hakk’a karşı diş bilerler, Hacı Ahmed Burhan Baba
Kimi softa kimi molla, kimisi lenk-i har amma
Bunlardan saklasın Mevlâ, Hacı Ahmed Burhan Baba
Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’nın son nefesindeki vasiyyeti gereği Ahmed Burhan Baba Şâhkulu postnişinliğe getirilmiştir. Dergâhın aşçı babası ve Sami mahlaslı Mehdi Baba bir nefeslerinde bu vasiyete değinmiş ve Ahmed Burhan Baba ile kavgaya giren Tevfik Babayı kastederek aşağıdaki beyitleri yazmıştır.
Hû Dost
“Hanigâh-ın bani-i sânisi meşhûr-el-enâm
Vasıl-ı kurb-u Ali merhum Hilmi Dede Baba
Bir vasiyyet eyledi ulviyetin izhâr edib
Canişini olmağa çün sezâ Ahmed Baba
Hamdülillah posta geçdi işte bu zât-ı kerim
Makdemiyle oldu sadıklar uyûn-u rüşenâ
Asitân-ı hazret-i Pir-i olurken rûy-u mal
Bir gürûh hasedler etti ihtilâfa ictira
Niyyet-i fasidleri bir şeyi intac etmeden
Der’kaâb oldu medetres rûh-u pak-u Mürteza
Karh-ı Haydar’la olup makhûr-u mahzûl cümlesi
Postuna Ahmed Baba oldu şerefsâr Sâniyâ
Çâker-i Al-i aba Sami dedi tarihini
Şâhkulu postunda kaim yûm ile Ahmed Baba”
H. 1324
Hacı Ahmed Burhan Baba mücerred Baba idi. Özellikle Derviş Sıdkı Stanbüli tarafından Balım Sultân erkânnâmesine girmiş olan, Nakşibendiliğe özgü Seyr-i Sülük remizlerini mevcûd erkânnâmelerden tek, tek ayıklayarak, nâzenîn Bektâşîlik yoluna büyük hizmetler vermiştir. 1918 yılında Hakk’a yürüyen Ahmed Burhan Baba, Şâhkulu dergâhının hazeresine defnedilmiş olup, kabir kitâbesini Midilli’li Haydar Baba yazmıştır. Haydar Baba ise ilerleyen yıllarda Girid-Kandiye dergâhına postnişin olarak nasbedilmiştir. Ahmed Burhan Baba’nın kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir.
Allah Hû Dost
Çekti üsretgah-ı âlemden etek el pir iken
Etdi cam-ı ömrünü mevte sunup azm-i baka
Şâh-ı Merdânın kulu olmuş idi kûtb-u kâinat
Hac-ı Bektâş Veli’nin bendesiydi bi-riyâ
Postnişin-i Asitâne-i Şâhkulu Sultân idi
Etdi rûh-u dergâh-ı Al-i abâ’ya ilticâ
Şüphesiz erdi huzûr-u Mürteza’ya şevk’ile
Kıldı İhsan-ı şefaat çünk-i fahr-ı Enbiya
Haydari tarih-i cevherdanına pay etdi hat
Nûş-u kevser etdi Haydar’dan Hacı Ahmed Baba
H. 1336
- 11. İbrahim Feyzi Baba
Aslen Bulgaristan’ın Filibe Vilâyetindendir. İhvan arasında Küçük İbrahim Baba olarak bilinir. 1918 yılında Şâhkulu postnişinliğine nasbedilmiştir. Genellikle, 1912-1921 yılları arasında Dedebabalık yapan Tepedelen-Yanya’lı Hacı Feyzi (Feyzûllah) Baba ile karıştırılır. Son derece ılımlı ve mûnis yaradılışlı bir insan-ı kâmil olması nedeniyle, Yalvaç’lı Topal Tevfik Babanın rezâletlerine dayanamâz ve kendi arzusuyla Şâhkulu postnişinliğinden sarf-ı nazar eder. Önceleri memleketi olan Filibe Tatar-viranı denilen yörede bulunan Ballı Baba Tekyesine yerleşse de metrûk haldeki bina’da duramaz ve buradan Elbasan-Cefâi Baba dergâhına geçer. 1923 yılında Hakk’a yürüyen İbrahim Feyzi Baba, buraya defnedilir. Bugün ise talan edilen Tekyenin kabristanında bulunan kabir kitâbesi tarib olsa da, ismini ihtiva eden bölüm korunaklı olup, aşağıdaki gibidir.
“Hatt-ı üstâdanesin yazdı Necmî Kethüdâ
Hak-i Yezdân oldu Şâh-ı Hazret-i Feyzi Baba”
Elbasan-Cefâi Baba Dergâhının son postnişini ise önceleri Bağdat-Kâzımiye dergâhı postnişini iken daha sonraları Elbasan’a geçen ve Denizli’li ünlü Asım Giritlioğlu Baba’nın mürşidi, mücerred halife Selman Cemâli Baba’dır. Selman Cemâli Baba, Şehitlik Tekyesi postnişini Nâfi Baba’dan icâzetlidir. Ünlü araştırmacı Yazar Birge 1933 yılında Cefâi Baba dergâhına uğramış ve Selman Cemâli Babadan Bektâşîye intisabı görmüştür. Selman Cemâli Baba uzun saçlarından dolayı Saçlı Cemâl Baba olarak bilinir. Selman Cemâli Baba 1943 yılında Hakk’a yürümüştür.
- 12. Mehmed Tevfik Baba
Çocuk felci nedeniyle sol ayağı ve sol kolu özürlü kalmıştır. Bektâşîler arasında Topal Tevfik olarak anılır. Bu şâhıs; hırs, riyâ, yalan, hile, ihtirâs, desise, komplo, menfaat, vs. gibi tüm olumsuz fiil ve sıfatların bir insanda nasıl bir arada olabileceğinin tipik bir örneği olarak dünyaya gelmiş gibidir. Yaşamı boyunca siyasal, sosyal, kültürel, hukûki ve şehevi ahlaksızlığın batağında yüzmüş, hiç bir etik değer tanımaksızın özellikle nâzenîn Bektâşîlik ülküsüne ve özgür insanlık idealine günümüzde dahi kapanması zor, onmaz yaralar açmıştır. Gerek merhum Noyan Dedebaba ve gerekse merhum Turgut Koca Baba, bu zât’ın Hacı Bektâş Veli’nin kurmuş olduğu bu tasavvuf okuluna vermiş olduğu tahribatı yakinen bildikleri halde tüm Bektâşîler’in toptancı bir yaklaşımla zarar görmelerini amaçlamaları nedeniyle hiçbir yazı ve söylemlerinde söz etmemişlerdir. Onların yaşamları süresince sürdürdükleri suskunluklarının, bugün için hiçbir anlamı kalmadığı gibi özellikle bir özeleştiri mekânizmasını yaşama geçirme gerekliliğine giderek daha fazla inanmam nedeniyle, cumhuriyet tarihi boyunca değinilmemiş hadise ve şâhıslara bu vesile ile yer vereceğim. Yalvaç’lı olan Tevfik Baba’nın asıl ismi Mehmed’dir. Tarîkat içinde entrikacı niteliğinden dolayı Tilki Tevfik sıfatıyla yad’edilirdi. Mürşidi, Hafız Ahmed Burhan Baba’dır. Dönemin tanınmış kadiri tarîkatı şeyhlerindendir. Rumelihisar- Şehitlik dergâhı postnişini Nâfi Baba’dan aynı gün mücerred dervişlik ve Babalık icâzeti almıştır. Özellikle Saray yönetiminden baskı gören Nâfi Baba bu muhteris ve fırsatçı şâhsın histerik tavrından ürkerek kendisini o dönemler faâliyeti sona erdirmiş bulunan ve müntesibi kalmayan Edirnekapı-Kuyubaşı semtindeki metrûk bir Tekye olan Emin Baba dergâhına seccadenişiyn olarak nasbeder. Ancak bu tekyede oturulamayacağını sezen Tevfik Baba, saray ve Bab-ı Meşayıh emrince dönemin yasaları gereği ehl-i sünnet postnişin olarak Şâhkulu Dergâhına atanır. Burada o dönemler Yakova’dan muhacir olarak gelmiş bulunan ve adem Vechi Baba’dan nasibli Şâni Efendi’ye dervişlik vererek ve özellikle Şâni Efendi’nin Arnavut kimliğinden ırkçı bir yaklaşımla yararlanarak genellikle bu dönem Şâhkulu Dergâhında yoğun olarak bulunan Arnavut kökenli muhibler üzerinde mutlak bir etkinlik sağlar. Bununla da kalmaz, bu arada “Meclis-i Meşayıh” adı ile bilinen ve II. Mahmud’dan bu yana Bektâşî Dergâhlarına Nakşi Şeyhi atayan resmi devlet kuruluşunun başında bulunan yakın dostu Şeyhislâm Musa kâzım Efendinin tavassutu ile (Musa Kâzım Efendi, Nakşibendi şeyhi, mason ve Bektâşî olan ilginç bir kişilik ve anne tarafından Tevfik Baba’nın akrabasıdır.) dönemin Üsküdar, Nakşibendi dergâhı postnişini Hasan Hüsnü Efendi’den, Nakşibendi şeyhi olduğuna dair bir icâzetnâme alır. (Bu Hüsnü Efendi daha sonraları “İttihat ve Terakki” cemiyetinde Tekye ve zaviyeler baş müfettişi olarak görev yapmıştır.) Topal Tevfik bu aralar siyasete de girerek saray yanlısı olarak bilinen “Hürriyet ve ihtilaf” partisinin kadroları arasında yer alır. Öte yandan, kuruculuğunu İskilip’li Atıf Hoca’nın yaptığı ve ileride cumhuriyet karşıtı bir rol üstlenecek olan ve içinde birçok tarîkat mensubu ve farmasonları da barındıran “Tarîkat-ı Salâhiye” isimli cemiyetin “kırklar” adı ile anılan yönetim kadrosunda aktif rol üstlenir. Bu arada muhbirlik damarı tutarak, Şâhkulu postnişini Ahmed Burhan Baba’yı “İttihat ve Terakki” yanlısı olmakla jurnal eder. Ahmed Burhan Baba sarayca fişlenerek tehlikeli şâhıs görülmesi üzerine yönetimce takibata alınır. Ahmed Burhan Baba Bektâşîlerin bu nedenle zarar görmesinden ürkerek postnişinlikten ayrılmak istese de Hacı Feyzullah Baba’nın ricasıyla sıkıntılar içinde hizmete devam eder. Tevfik Baba, özellikle Şâhkulu Dergâhının müdavimlerinden olan, Şair Edib Harâbî Baba, Çanakkale’li Recai Baba, ünlü Rubâici Muhiddin Raif derviş, Kesriye’li Sıtkı gibi münevver Bektâşîleri Dervişi Şâni Efendiyi kullanarak dergâha sokmamaya çalışır. Dergâh bu dönemler neredeyse cahil softaların uğrak mekânı haline gelir. Edib Harâbî’nin Türbedar Mehmet Baba’dan Çamlıca’lı Nuri Baba rehberliğinde almış olduğu babalık icâzeti üzerinde şaibe yaratarak (özellikle Nuri Babanın Hakk’a yürümesi üzerine) Babalığının geçerli olmadığını iddia eder. Bunun üzerine Edib Harâbî, (alışılmışın dışında bir özveriyle) Ali Nutki Baba’dan, Babalık erkânını yeniden görmek zorunda kalır. Harâbî’yi dergâhtan uzaklaştıramayan Yalvaç’lı Tevfik Baba, koyu bir “ittihatçı” olan Edib Harâbî’yi bu kez Şâhkulu Dergâhında saray karşıtı faâliyetlerde bulunduğu jurnaliyle ihbar eder. Bunun üzerine bir Deniz Subayı olan Harâbî, o zamanlar Osmanlı sınırları içinde bulunan Meis adası Liman müdürlüğüne sürgün gönderilir. Harâbî bu durumu aşağıdaki nefesiyle, Tevfik Baba’nın şâhsında tel’in eder.
Fitne-Fûcûrsun
“Ben ehl-i tariykim diye davalar edersin
Bir hırka giyip heyet-i dervişle gezersin
Lâkin biliriz biz seni her boku yersin
Noksan seni halketti Hüdâ çünkü bodursun
Lânet sana mecrâ-yı fesad-fitne fücûrsun
Tân eyledi çün hükm-ü kazaya-ya Harâbî
Şimden’gerû bilmiş olasın sen de fedâyı
Bu beyt ile yad’eyleyelim Tevfik Babayı
Noksan seni halk’etti Hüdâ çünkü bodursun
Lânet sana mecr’a-yı fesad-fitne fücûrsun”
Harâbî, özellikle Hafız Ahmed Baba’yı taciz ederek Şâhkulu dergâhından uzaklaştırmaya çalışan Topal Tevfik’i ayağındaki özrü bahane ederek, aşağıdaki dörtlükle hicveder.
Hû Dost
“Hilmi’ye peyrev olmak
Haddin midir Harâbî
Hiç şâhsuvarı takip
Mümkün müdür Topale”
Harâbî Baba 1917 yılında Hakk’a yürümüştür. Tevfik Baba 1916 yılında Hırka-i Şerif’de ikâmet eden Harâbî’ye çok sevdiği bir zât olan Bayram Dervişi aracı kılarak yeniden barışmak ister. Derviş Sâni ile birlikte gelen, Derviş Bayram çok üstelese de Tevfik Babayla barışmayan Harâbî, Derviş Sâniye aşağıdaki hicvi verir.
“Derviş Sâni-i şenaat’ten Topal Tevfik’e nezirdir”
Barışma
“Mürşidin it, sen onun yavşağısın
Harâbî yavşağı itten ayırma
“Bayram” gelmiş küslük olmaz diyorlar
Dayan Edib yavşaklarla barışma”
Derviş Sâni, Topal Tevfik’in 1939’da vefâtı üzerine Şâhkulu Dergâhında barınamamış, İzmir Balpınar Dergâhı postnişini tabur imâmı Ali Ulvi Babaya bağlanarak 1951 yılında vefât etmiş ve İzmir Kozluca mezarlığında toprağa verilmiştir. Tanrı taksiratını affetsin.
Bu sıralar Şâhkulu postnişini olan Ahmet Burhan Baba 1918 yılında Hakk’a yürür ve yerine Filibe’li Küçük İbrahim Feyzi Baba nasbedilir. Bunun üzerine Topal Tevfik’in yeni hedefi İbrahim Feyzi Baba olur. Özellikle saray yönetiminin Tevfik Babayı kendisine yakın görmesi üzerine İbrahim Feyzi Baba postnişinlikten sarf-ı nazar eder. Dönemin Dedebabası Salih Niyâzi Baba gelen baskılara dayanamayarak Topal Tevfik’i 1922 yılında, Şâhkulu postnişinliğine tayin eder. Topal Tevfik Baba meşihatte kaldığı 1922-24 yılları arasında hemen her hizmet için maddi çıkar teminine başlar. Dergâha çivi çakmak şöyle dursun ne kadar Kadiri ve Nakşi kökenli softa varsa, derviş adı altında dergâha doluşur. Tevfik Baba siyasetin yeni rüzgârlarını ölçerek derhal “İngiliz Muhibler Cemiyeti”ne de üye olur. Ancak cumhuriyet rejiminin tesisi ve 677 sayılı yasa gereği 1924 yılında karanlık geçmişi nedeniyle hükümetçe görevden alınır ve “Tarîkat-i Salâhiyye” cemiyetti üyesi olarak tutuklanır. Yeni cumhuriyet hükümetince Salih Niyâzi Dedebaba’dan cumhuriyetin kuruluşundaki hizmetleri göz önüne alınarak Şâhkulu Dergâhına, yeni rejime sadık bir postnişin atamasını isterler. Salih Niyâzi Dedebaba bunun üzerine Kütahya Armağan Baba dergâhı postnişini Ahmed Nuri Babayı Şâhkulu Postnişini olarak nasbeder. Ancak Topal Tevfik’in serüveni burada bitmez ve ileride anlatacağım gibi 1927 yılında cumhuriyet hükümetince yeniden Şâhkulu postnişini olarak atanır.
- 13. Ahmed Nuri Baba
Aslen Filibe’lidir. Kendisinin hafızlığı vardır. Mücerred Babalardandır. Dervişliği Durbali Baba dergâhında geçmiştir. Köse olmamasına rağmen, alafranga sakalından ötürü Köse Nuri ismiyle yer almıştır. Şâhkulu dergâhının 1953 yılında Hakk’a yürüyen son postnişini Hafız Tahsin Baba’nın dedesi olan Hafız Nurettin Baba’nın kardeşidir. 1924 yılında Tekirdağ’ın Kızılcıkdere köyünde, Derviş Mehmed Ali’nin Babalık töreninde hastalanarak burada Hakk’a yürümüştür. Kütahya’lı bilinir. İstiklâl savaşı esnasında, kısaca (M.M.) adı ile bilinen Kuva-i Milliye’nin istihbarat örgütünde görev almıştır.
- 14. Mehmed Tevfik Baba
Şâhkulu Dergâhı Köse Nuri Babanın 1924 yılındaki ani vefâtı üzerine 1927 yılına kadar postnişinsiz kalmıştır. Öte yandan 1924 yılında Tarîkat-ı Salâhiyye Cemiyeti üyesi olarak suçlanan Tevfik Baba, 1925 yılında Ankara-İstiklâl mahkemesine yargılanmak üzere çıkarılır. Duruşmalar esnasında gizli celse talep eden Tevfik Baba burada herkesi şaşırtan bir ifşaâtta bulunur. 1918 yılında o güne kadar yanında olduğu saray yönetiminden çark eden Tevfik Baba’nın, İngiliz Muhibler cemiyyetinde bulunduğu dönem içinde, Gazi Paşa’nın istihbarat birimi olan M.M (Milli Mücadele) teşkilatında görev yaptığı ortaya çıkar. Üstüne üstlük burada aktif ajanlık yaparak daha önce dostluk yaptığı birçok zevatı ihbar ettiği özellikle M.M’in başkanlığını yapan Çengelköy’lü Yarbay Hüsamettin Ertürk Baba erenlerin şâhadetiyle belgelenir. Bunun üzerine cezalandırılması bir yana Topal Tevfik Baba’ya bir de İstiklal madalyası verilir. Ayrıca cumhuriyet hükümetince Şâhkulu dergâhında oturması için resmi bir izin belgesi de temin edilir. 1927 yılında Şâhkulu postuna yeniden oturan Tevfik Baba, 1930 yılında Salih Niyâzi Dedebaba’nın yurtdışına sürgün edilmesi sonrası hızlı bir cumhuriyetçi kesilir. Yönetimin güvendiği ideologlardan Etnolog Naci Kum (Atabeyli)’a yanaşarak, Üsküp’lü Süleyman Türâbi Baba’dan (rehberliğini yaparak) Bektâşî intisabı almasını sağlar. 1931 yılında yanına aldığı, tabur imâmı Ali Ulvi Baba’ya, Üsküp’lü Süleyman Türâbi Baba’ya ve İnce Hüseyin Baba’ya “Dedebaba” sıfatıyla halifelik icâzeti verir. Bununla da kalmaz, Bektâşîlerin tüzüğü olan Balım Sultân erkânnâmesine el atarak Kadiri ve Nakşi öğelerini monte eder. Ahlaki konumu itibarıyla da zaâf içinde olan Tevfik Baba 1932 yılı gazetelerine Beykoz Rezâleti manşetiyle de kapak olur. Davetli olduğu Beykoz Gregoryan Kilisesinin mahseninde adı çıkmış bir Ermeni kadınıyla uygunsuz durumda yakalanır. Günümüzün “Müslüm Gündüz”ü gibi lanse edilen Tevfik Baba’nın bu durumundan oldukça zor durumda kalan Bektâşî Babaları, kendisi de bir Bektâşî olan Kâzım Özalp paşanın olayı örtmesiyle rahat bir nefes alırlar. Ancak 1935 yılında bu kez Davutpaşa rezâleti adı altında ve aynı mahiyetli bir yeni olayla gündeme gelen Tevfik Baba’nın karakol kayıtlarına geçmesi üzerine dönemin milletvekili Hakkı Tarık Us tarafından kendisine o günün jargonuyla “deli raporu” alınır. Bu aşamada devreye giren tanınmış Bektâşî Babaları (Dedem Hüseyin Kâzım Baba, Şaban Sırrı Baba, Ekrem Ramazanoğlu Baba, Yusuf Fahir Ataer Baba, Hüseyin Hüsnü Erdekut Baba, Yaşar Baba, Ercan Türâbi Baba, Tahir Baba) aralarında imza toplayarak Topal Tevfik’in Şâhkulu postnişinliğini iptal ettirirler. 1935 yılında sakalları kesilerek, Bursa’nın Mustafakemâlpaşa (Kirmasti) ilçesinde bulunan on haneli Garipçe-tekke köyüne, harabe halinde bulunan Garipçe Baba dergâhına sürgün edilir. 1939 yılında vefât ederek bu dergâhın hazeresine defnedilir. Kabri oldukça bakımlıdır. Tevfik Baba’nın postnişinlik serüveni burada sona erer. Yalvaç’lı Topal Tevfik 1933 yılında ünlü araştırmacı Birge ile Şâhkulu dergâhında görüşmüşlerdir.
- 15. Pepe Niyâzi Baba
Aslen Girid’lidir. 1935 yılında Postacı Ali Baba tarafından postnişin olarak nasbedilmiş olsa da, 677 sayılı yasanın ek maddeleri gereği dergâhın postnişinleri ile akrabalık bağının olduğunu kanıtlayamaması üzerine, 1936 yılında buradan çıkarılmıştır. Konuşurken kekelemesi nedeniyle kendisine Pepe lâkabı takılmıştır. Yaşamının son günlerinde kendisine Hazreti Musa dedirtmesiyle ünlüdür.
- 16. Behlül Baba
Aslen Prizrenli’dir 1936-1941 yılları arasında dergâhta ikâmet eylese de resmi postnişin değildir. İnadiye Dergâhının son postnişini Halife Yusuf Fahir Ataer Baba’nın tensipleri ile buraya dikilmiştir. 1941 yılında, Yunanistan Katerin dergâhından ziyârete gelen Halife Koca Tahir Baba’ya densizlik yapması üzerine Yusuf Fahir Ataer Baba tarafından, dergâhtan uzaklaştırılmıştır. Uzun yaşamış olup 1971 yılında Hakk’a yürümüştür. Kabri Zuhuratbaba mezarlığındadır. Fakîr kendisiyle görüşmüştüm.
- 17. Hafız Tahsin Baba
Şâhkulu Dergâhının son resmi postnişinidir. Dedesi Nurettin Baba, son postnişinlerden Köse Nuri Babanın kardeşidir. Babası Saray Mızaka-i Hümayun teşkilatından reislik yapmış olan tanınmış bestekâr Şekerci Cemil Efendidir. Ataları Filibe asıllı olmasına rağmen İstanbul doğumludur. Hürriyet ilânı yıllarında Sultân Reşad’ın tahtan indirilmesi esnasında, saraya olan mensubiyetleri gereği ailece Mısır’a sürgüne gönderilirler. Ahmed Burhan Baba’dan nasiplidir. Mısır’da Girid asıllı Meryem Gülsüm Bacıyla evlenmiştir. Pırlanta isimli bir tek kızları olmuştur. Kahire, Mukattam Dergâhı postnişini Halife Mehmed Lütfi Baba’dan, dervişlik ve Babalık icâzeti almıştır. 1930 yılında kısa bir süre Mısır’a uğrayan Salih Niyâzi Dedebaba’dan Halifelik icâzeti alıp, Şâhkulu postnişinliğine getirilmiştir. İcâzetnâmesinde Halife Halim Baba ve Halife Said Seyfi Baba’nın mühürleri mevcûddur. Bu icâzetnâmenin noter onaylı bir süreti, bir meseleden dolayı üsküdar Asliye Hukuk mahkemesi arşivlerinde bulunmaktadır. 1931 yılında, cumhuriyet hükümetine ilettiği dilekçesinde, Türkiye’ye dönüş talebi ailesinin Sultân Vahidet’tin tarafından sürgün edildiği dikkate alınarak, 1935 yılında yeniden yurda girişine izin verilir. 1939 yılına değin Elmalı-Abdal Musa dergâhında ikâmet eder. Tesadüfen burayı ziyâret eden Fevzi Çakmak paşa ile görüşürken, Hafız Köse Nuri Baba’nın akrabası olduğunu bildirerek, Şâhkulu dergâhına yerleşme izni ister. 677 sayılı yasanın ek maddelerinin akrabası olduğunu belgeleyenlerin, tarîkat hizmeti yapmama koşulu ile dergâhlarında ikâmet edebilecekleri hükmüne dayanarak, 1941 yılında Çakmak Paşa’nın riyâsetiyle Şâhkulu Dergâhına yerleştirilir. Yüksek düzeyde Kur’an bilgisi olan Tahsin Baba aynı zamanda hafızhan idi. Çakmak Paşa Tahsin Baba’ya Üsküdar Emniyet Amirliğinde polis olarak da bir kadro sağlar. Hafız Tahsin Babanın da başına bu kez Yalvaç’lı Topal Tevfik’in halifelerinden Postacı Ali Baba musallat olur. (Postacı Ali Baba, 1923 yılında Girid’den mübadele ile Türkiye’ye gelmiştir. Ali Nutki Baba’dan nasib almıştır. Babalık icâzetnâmesini Eyüp-Karyağdı Baba dergâhının son postnişini zakir Yaşar Babadan alsa da burada anlatamayacağım gayr-ı etic bir nedenle icâzetnâmesi Yaşar Baba tarafından iptal edilmiştir. Bunun üzerine Yalvaç’lı Topal Tevfik Baba’dan 1934 yılında yeni bir Babalık icâzeti alır. 1950 yıllarında vefât etmiş olup, kabri Eyüp kabristanındadır.)
Hafız Tahsin Babanın dergâha gelişiyle buradaki iptidâi çıkarları zedelenen Ali baba, üzülerek söylemeliyim ki Merdivenköy’ün bazı Arnavut esnafıyla işbirliği yaparak, Tahsin Babayı gelen Bektâşî muhiblerinin gözünden düşürmek için, Babalık icâzeti olmadığına dair bir söylenti yayarlar. Tahsin Baba, celâlli bir Bektâşî Babasıydı. Hayatı boyunca kimliğini ispat etmiş ahlâk sahibi Bektâşîlerle dostluk etmiştir. Tahsin baba çıkan söylentilerden sonra Postacı Ali Fethi Baba ve şurekasını dergâhtan tamamen uzaklaştırmıştır. İşler giderek zıvanadan çıkmış ve maâlesef kendini bilmeyecek kadar gözü dönmüş birisi tarafından, Tahsin Babanın sabahları yemeği alışkanlık haline getirdiği sütlacının içine gizlice alçı tozu konulmuş ve nefessiz bırakılmak suretiyle şehid edilmiştir. Üstüne üstlük dergâhta yalnız başına ikâmet eden Tahsin Babanın eşleri olan Meryem Gülsüm Bacıyı korkutarak kaçırmak amacıyla dergâhın Baba meşhutası yakılmak istenirken ölçü kaçırılmış ve yangın büyüyerek tüm dergâhı sarmıştır. Tüm yapı kısa bir sürede harabeye dönmüş ve tabir-i câiz ise “yorgan gitmiş ve kavga da bitmiştir.” (Dergâh, 1962, yılında bir kez daha kundaklanmıştır.) Meryem Gülsüm Anabacı ise 1972 yılında üç-beş bileziğine tamahan, dergâhın bekçisi tarafından katledilmiştir. Hafız Tahsin Baba ve Meryem Gülsüm Anabacının kabirleri, merhum Babam Turgut Koca Baba tarafından yaptırılmış olup kabir kitâbeleri yine Turgut baba tarafından yazılmıştır.
Halife Tahsin Babanın Şâhkulu Postnişinliği esnasında icâzet verdiği Babalar şunlardır:
- Bursa’lı Veli Baba
- Orhangazi’li Davûd Baba
- Firüzköy’lü Ahmed Baba, Babaeski’li Halil Baba
- Silivri’li Hasan Baba
- Silivri-Fenerköy’lü Küçük Ahmed Baba
- Sinop’lu Asım Baba
- Davutpaşa’lı Mahbûp Baba
Kısaca Şâhkulu Dergâhının postnişinlik serüveninde yer alan, son postnişini Hafız Tahsin baba olmuştur. Hafız Hasan Tahsin Baba, genellikle Çamlıca’da kahvehane işleten İvaz Fakih Dergâhı postnişinlerinden Seyyid Hasan Tahsin Baba ile karıştırılır. Hafız Tahsin Baba’nın soyadı Başpehlivan’dır. Kısacası Şâhkulu Dergâhının postnişinlik serüveni Hafız Tahsin Baba’nın 1953 yılında Hakk’a yürümesiyle son bulmuştur.
Sonuç
Değerli okurlarım sizlere bilinmeyen bir devrin perde ardındaki hadise ve gelişmelerini oldukça özet bir disiplik ve epistomoloji ekseninde aktarmaya gayret eyledim. En geniş anlamda, bir insanlık, fazilet ve ahlak yolu olan nâzenîn Bektâşîlik metaforunda dahi maâlesef Tarîkat aşamamasından, mağrifete batıni bir yol bulamamış nice taklidi iman sahibiyle karşılaşmanız olasıdır. Gönül arzu eder ki sizlere dikensiz bir gül bahçesi sunabileyim; ancak ademoğlunun olduğu her cemiyette iyeler olduğu gibi, kötüler de var olacaktır. Hazret-i Pir cümlemizi münkir, münafık şerrinden uzak eyleye...
Sözlerimi merhum Turgut Koca Baba’nın bir nefeslerinden üç dörtlükle tamamlamak istiyorum.
Hû Dost
Gel esiri olma hurâfelerin
Akıl yollarıdır bu din-i mübin
On sekizbin âlem senin tasvirin;
İnsanı remz eder bütün deyimler
Gerçekler gönülde meydan açtılar
Mâsiva bendini kırıp geçtiler
Ali sofrasından aşkı içtiler
Rızâ’dan yapılmış lokma yiyenler
Turgut Baba eşk-i didem kurumaz
Sevdâlı başların karı erimez
Manâ ile ölmez, ölse çürümez
Bir nefes’de üç kez Allah diyenler”
(*) Şâhkulu Dergâhının Babagân Postnişin profili, tarafımızdan ilk kez açıklanmaktadır. Konu ile ilgili müverrih ve akademisyenlere analitik anlamda rehberlik edeceği kanaatindeyim. (Ş. K.)
Derleyen: Ayhan Aydın
Cem Dergisi, Ağustos, Eylül 2002
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 247-275
Odman Baba Velâyetnâmesi, Şevki Koca
Odman Baba Velâyetnâmesi
Velâyetnâme-i Şâhi Gö’çek Abdal
Şevki Koca
Bu çalışmamıza referans tekil eden eser; GÖÇEK ABDAL (Köğçek Abdal, Küçük Abdal, Göğçek Abdal gibi isim ve mahlaslar ile de anılır) ismiyle ma’ruf, Od’man Baba’ya mutî bir derviş’in yine Velâyetnâme’de bizzât kendisinin bildirdiğine göre, Od’man Baba’nın vefâtından altı yıl sonra Hicri takvim ile 888 (Miladi 1484) yılında, kâleme alınmıştır. Mevcut esere, “Velâyetnâme-i Şâhi” veya “Velâyetnâme-i Sultân Baba” isimleri de denilmektedir. Söz konusu eser’in dominant kimliği olan Od’man Baba; Hacı Bektâş Veli kültür organizasyonuna dahil, Yesevi inanç sistematiğinin tasavvufi ve sosyal diaspora’sının Anadolu ve Balkan toprakları içindeki misyoner tipolojisinin, özgün bir örneğidir.
Bir diğer bilinen ismi ise, Hüsam (keskin kılıç) olup, yine kendisine, kerem-mürüvvet ve bereket anlamlarına gelen Gani mahlas’ı da verilmiş olup, Od’man Baba dışında Hüsam Şâh Gani olarak da anılmaktadır. Tarihsel verilere göre, Şücaaddin Veli ismiyle bilinen Şüca Sultân’ın çağdaşı olarak kabul edilmektedir. Öte yandan Cenab-ı Hakk’ın Celâl esmasının müteradifi olan ateş’e benzetilerek, kendisine; Od’man (Ateş-adam) denmesi, kısaca “Vahdet-i mevcud” olarak anılan irade’nin yekliği düşüncesinin pratike edilme postülatıdır.
Velâyetnâme’den (Vilâyetnâme de denilir) elde edilen bilgilenmeye göre, Od’man Baba’nın vefât tarihi, Hicri 882 yılının, Recep ayının sekizinci günü olup, miladi takvim ile 13 ağustos 1478 tarihinde denk gelmektedir. Ve yine Velâyetnâme’deki ifadeye göre, Fatih Sultân Mehmet’te, Od’man Baba’nın ardından iki yıl, sekiz ay sonra, miladi takvim ile 3 Mayıs 1481 tarihinde Hakk’a yürümüştür. Od’man Baba’nın, Rum’a geliş tarihi, Hicri 833 olarak tesbit edilmiştir.
Od’man Baba’dan sonra, yerine Kutub olarak Hacı Bektâş Veli Dergâhı Halife Baba’larından Akyazılı Sultân’ın (Akyazı’lı İbrahim Sâni Baba) geçtiğine dair bilgilere de, Miladi 1519 yılında (Hicri 952) Akyazılı Sultân ardalarından Yemini tarafından kâleme alınan “Faziletnâme” isimli eserde, manzum cümleler ile yer verilmektedir. (Yemini’nin Bektâşîy’ye tarîkatı kültür argümanlarındaki bilinen ismi de, Hafız Kelâm Yemini’dir) Söz konusu şiir (nefes) şu şekildedir;
Sekizyüzseksensekiz olunca hicret
Dem-i fani’dir o şâh etti rihlet
Hüsam Şâh idi ismiyle o sultân
Gani Baba der idi bazı insan
Nişan-ü kısveti seb-ül mesâni
Yerine kutb oldu İbrahim Sâni
Resul’ün hicret’inden anla ahir
Dokuzyüz bir içinde oldu zahir
Ki şimdi âleme ol candır kutub
Adı Akyazılı Sultân’dır kutub
Şiir’deki tarihe göre, Hicri 901 (M. 1495) yılında, Akyazılı Sultân’ın Kutub olarak atandığı belirtilmektedir. Ancak, diğer taraftan Yemini’ye göre Od’man Baba’nın vefâtı Hicri 888 gösterilmesine karşın, Göçek Abdal Hicri 882 tarihini esas almaktadır. 1997 yılı, Kasım ayında Hakk’a yürüyen, Bedri Noyan Dedebaba Demir Baba Velâyetnâmesinde adı geçen Od’man Baba’nın soy zincirini, şu şekilde tesbit etmiştir:
“El-Hüsameddin bin İbrahim; bin İmâm Musa Kâzım, bin İmâm Ca’fer Sadık, bin İmam Muhammed Bakır, bin İmâm Zeynel Abidin, bin İmâm Hüseyin, bin İmam Ali ve Od’man Baba’nın ismi, Hüsam’dır ve atası, Seyyid Ali’dir. (Bkz. Demir Baba Velâyetnâmesi. Doç. Dr. Bedri Noyan. Can Yay. S. 53 İST.) Yine aynı eseri karine alan, Bedri Noyan Dedebaba, Od’man Baba’nın yedi terk’li tac ile gezinmesini, soyunun 7’nci İmâm olan İmâm Musa-i Kâzım’a çıkmasına, bağlamaktadır.
Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün, “İlk Mutasavvuflar” isimli ünlü eserinde, Muhiddin Abdal (Kaligralı) isimli bir derviş’in bir dörtlüğünde, Od’man Baba’yı Pir olarak, mürşidi gösterdiğine değinmektedir. Söz konusu kıt’a şu şekildedir;
Şâhım da rehberim oldu
Hemân kıble’m nur’um oldu
Gani Od’man Pirim oldu
Anın eteğin tuttum ben
Söz konusu Derviş Muhiddin’in Hicri 880 (Miladi 1475) tarihinde kâleme aldığı “Hızırnâme” isimli manzum eserinde, Od’man Baba ve Akyazılı Sultân hakkında bilgiler mevcut’tur.
16’ncı yüzyıl’da yaşamış olan Feyzi Hasan Baba; kendisi, Od’man Baba Dergâhı Postnişini Zâti Baba’dan nasib almıştır. (Bkz. Bektâşî Şairleri ve Nefesleri. Turgut Koca Baba İst. Saatli Maarif Kitaphanesi. 1990 Shf. 143) Od’man Baba’nın bir isminin de, Sultân Baba olduğunu belirtmektedir. Konu ile ilgili şiir, şu şekildedir;
Nur-ı Ahmed seyr-i Hayder Hazret-i Od’man Baba
Namı Hüsam Şâh Gani’dir bir adı Sultân Baba
Diğer yandan, Rüstem Abdal isimli bir Bektâşî dervişi tarafından (H. 1155-M.1742) tarihinde kopya edilen Onbeşinci yüzyılda yaşamış olan Sadık Abdal’ın divânında (Divân-ı Sadık Abdal. Ankara Genel Kütüphanesi. A 15/35 No’da mahfuz) Odman Baba’dan aşağıdaki beyitler ile söz edilir. (Bkz. Bektâşî Şairleri ve Nefesleri. Turgut Koca. İst. Maarif Kitaphanesi. 1990. Shf. 44)
“Dahi mahlas dediler ana Od’man
Anın sen batın ismin anla talib
Ki arifler dediler bil Gani Şâh
Gani’dir bi-zeval ol kutb-i galib
Serapa nur idi ol şâh-ı zinnur
Hakk’ı buldu erişen ana talib”
Evliya Çelebi, “Seyahatnâme”sinde Od’man Baba hakkında şu bilgileri kaydetmektedir:
“Od’man Baba, Hacı Bektâş-i Veli tarîkatındandır. Musa’yı Kâzım’ın soyundan Seyyid Ali’nin oğlu Hüsameddin’in çocuğudur.
Adı Hüsam Od’man’dır. Madendere’sinin kenarında, Edirne’ye giden yolun sağ tarafındaki, ormanlık ve yeşillik yeri yurt edinmiştir. Tekye’deki Kış meydanını ikinci Bayazıd, Yaz meydanını Yahya Paşa oğlu Mehmed Bey yaptırmıştır. Türbesinde; hırkası, seccadesi, tabl ve nakkaresi ve yedi terk’li tac’ı bulunup, korunmuştur.” (Turgut Koca, Bektâşî Tetkikleri, Ş. K.’da mahfuz)
Muhtar Yahya Dağlı, “Bektâşî Tomarı” isimli çalışmasında Od’man Baba’ya ilişkin şu bilgileri vermektedir:
“Mezarı, Edirne, Hasköy (Haskova) ılıcaları yanındadır. Üzerinde Malkoçoğulları tarafından kubbeli bir bina yapılmıştır. Evvelce Edirne halkı her yıl, arabalar ile gelip ılıcalarda eğlenir ve daha sonra asitâne’yi ziyâret ederlermiş.”
Ahmet Yaşar Ocak, “Bektâşî Menkıbelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri” isimli eserinde, (Bkz. Enderun Kitâbevi-İst. 1983 Shf. 16) Od’man Baba’nın doğum tarihini, Velâyetnâme-i Şâh-i’ye dayanarak, Hicri 780 (M.1379) olarak zikretmektedir.
Ayrıca, Noyan Dedebaba, “Demir Baba Velâyetnâmesi” önsözünde, Emirçin Od’man Baba’dan söz etmektedir. Tesbiti şu şekildedir;
“Ana, babası bu çocuğu Yesevi Dergâhı’na adamış; çocuk kışın şeyhine taze üzüm getirir, kerâmet gösterirmiş. Çin’den gelen tüccarlar, oradaki bir ejderhanın öldürülmesini rica etmişler. Ahmed Yesevi, bir küçük Od’man’ın beline tahta kılıç kuşatarak Çin’e yollamış. Od’man ejderi öldürmüş. Bu yüzden Emirçin takma adı verilmiş. Sonradan Rum diyarına yollanmış. Hicri 600 (Miladi 1203) tarihlerinde Rum’a (ya’ni Anadolu’ya) gelip, Bozok Sancağı civarında Od’man Baba Tekkesi adında bir tekke kurmuştur.”
Velâyetnâme-i kâleme alan Göçek Abdal hakkında Velâyetnâme kapsamı içinde kendisi hakkında verdiği bilgiler dışında, bir malumat tesbit edilememiştir.
Turgut Koca Baba, daha önce adı geçen “Bektâşî Nefesleri ve Şairleri” adlı eserinde, kendisinin Ku’ran ve Hadis kültürüne hakim bir zât olduğundan söz etmektedir. Şiirlerinde genellikle, mesnevi tarzı ön plandadır. Yazmış olduğu Velâyetnâme’nin, kendi türündeki eserlerin ilki olduğu iddiası varsa da, doğru değildir. Söz gelimi, Bedri Noyan Dedebaba’nın dilimize kazandırdığı bir Hacı Bektâş Veli Velâyetnâme’sinin tarihsel muhtevası hakkında, yine Bedri Noyan Dedebaba’nın verdiği bilgiler, şu şekildedir:
“Bir yazısında, Hasan Fehmi Bey, Od’man Baba Velâyetnâme’lerinden, te’lif itibariyle daha ziyade kıdemli olduğunu söylüyor ki, bunu anlamadım.
Fakîr’de bulunan güzel bir ta’lik yazı ve sonunda 24 Mart 1304, 28 Şevval 1305 (1887 M.) tarihinde “Derviş Abd-ün Nebi ez keza-yı Berat” cümlesi ile yazarın adı ve kopye ediliş tarihi gösterilmiş olan bir Velâyetnâme-i Hacı Bektâş Veli vardı. Bu Velâyetnâme’nin, 380 ile 381’nci sahifesinde, şu tarihi kayıt yazılıydı:
Türbesinin üstünü kurşunlayân
Şâh-ı Sultân Bayazıd’dır bi-gümân
Ömr-ü baht-ın eylesin Allah Ziyâd
Ta kıyamet devletiyle baki bâd
Hak’ka minnet ahir oldu bu kitâb
Var ümidin akıbet ola sevâb
Resul’ün hicreti altı yüz kırk dörtte
İrişmişdi meşanım bu dertte
Yazub nakleyledik bu yadigârı
Cihanda kala bizden sonra bâri
Okuyanlar, hayrile yad eylesin
Hakk anı korkudan azâd eylesin
Halep şehrinde Baba Bayrâm
Ravzasında bu kitab oldu tamâm
Kaydı vardır. Fakîr’deki diğer yazma Velâyetnâmelerde bu tarih, Yedi yüz kırk dört olarak kayıtlıdır. Od’man Baba Velâyetnâme’si H. 888’de yazıldığına göre, Hacı Bektâş Velâyetnâmesi, ondan daha eskidir. Esasen Od’man Baba’da, Hacı Bektâş’tan yüzelli-ikiyüz yıl daha sonra yaşamıştır.” (Bkz. Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, adı geçen, Demir Baba Velâyetnâme’si.)
Yukarıda, Bedri Noyan Dedebaba’dan alıntıladığımız şiir’in yazarı olan Baba Bayram ile ilgili olarak, Abdülbaki Gölpınarlı, 1958 yılında yayınladığı, Hacı Bektâş Velâyetnâmesi önsözünde; “16. yüzyılda Divâne Mehmet Çelebi ile Horasan’a giden ve dönüşte Halep’te kalan Bektâşî Baba Bayram’dır” demektedir.
Yine Od’man Baba Velâyetnâmesi’nin, Saru Saltuk ile ilgili bölümlerinde, Hacı Bektâş Veli Velâyetnâme’lerinde geçen bir rivâyet’ten söz edilir. Öyküye göre kaynar kazana giren Saru Saltuk, çok uzaklarda olan Hacı Bektâş’a malum olur ve Sulucakarahöyük’de bir mermer üzerine eliyle su serper ve soranlara “Saru Saltuk’un kazanı” soğuttuğunu söyler,
Bu durumda, Gö’çek Abdal’ın daha önce muhakkak ki bir Hacı Bektâş Veli Menâkıbnâmesi okuduğu ortaya çıkmaktadır.
Od’man Baba, (1490 sonrası, Balım Sultân tarafından kurumlaştırılan Mücerred “hiç evlenmemiş-kudsal Bekar” Derviş’lik sisteminin, Balım Sultân öncesi de mevcud olduğunun belgesi olmak bakımından ilginçtir) hiç evlenmemiş ve hatta, Velâyetnâmenin bir yerinde, mücerred (kutsal bekar) olmayan mürşid’lerin, kutup olmayacağını beyan etmiştir.
Bugün özellikle Balkanlar’da (Deliorman, Dobruca, Tuzluk, Gerlova) adına yolu sürdüren Kızılbaş Sürekleri olduğu gibi (Bkz. Trakya Sürekleri, Şevki Koca. Cem Dergisi. Ağustos 2000 Shf. 54) İstanbul, Firüzköy ve Zeytinburnu semtlerinde, ve Eskişehir yöresinde Seyyid Battal Gazi Türbesi civarında Od’man Baba (Hüsam Şâh Gani) süreklerine tesadüf edilmektedir.
Od’man Baba Velâyetnâmesi dil özellikleri bakımından, halka inmiş halisane bir Türkçe’nin özgün nitelikleri ile bezenmiştir. Betimlemelerdeki, devrik gibi görünen cümleler dahi, tamamıyla halk kokmaktadır. Burgazi’nin “Fütüvvetnâme”si veyahut Kaygusuz Abdal’ın “Budalanâme”si gibi, mensur risalelerde, hep bu türden bir lisan sıcaklığı ile başbaşa kalırız. Ayrıca terim ve kelime zenginliği bakımından da hayli ilgi çekicidir. Gerçek ve otantik bir Türk nesri için örnek teşkil edebilecek, orijinal mahiyette bir çok deyim içermektedir. Öte yandan, az dikkat ile, günümüz insanının dahi rahatlıkla anlayacağı söz konusu cümle ve kelimelere zorunlu olmadıkça, müdahale etmemeye özen gösterdim. Ve giderek bu anlatımdaki görkem’e ancak kendi hususiyeti içinde ulaşabileceği kaygısı ile, müdahale hakkını kendimde göremedim. Öte yandan, Gö’çek Abdal, Od’man Baba’nın irşâd lisanının da, Oğuz dili ve lehçesi olduğunu, Velâyetnâme içinde belirtmiş ve yer, yer Oğuz dilinin senkronatif özelliklerine de yer vermiştir.
Doç. Dr. Bedri Noyan Baba; Od’man Baba Velâyetnâmelerinden bir nüshânın, dergâhlar kapatılmadan önce, Hacıbektâş İlçesi Merkez Dergâhı Kütüphanesi’nde olduğunu belirtmektedir. (Demir Baba Velâyetnâmesi, Can Yay.) Dergâhtaki bu nüshânın H. 1173 (M.1759) yılında, kopya edildiğini belirterek, yirmişer satırlı sahifeler halinde, toplam iki yüz altmış sahife olduğunu ifade etmektedir.
Ahmet Yaşar Ocak ise, Od’man Baba Velâyetnâmesi’ne ilişkin tek nüshânın, Cebeci Halk kütüphanesi, No:495’te kayıtlı olduğunu belirtse de, 16’ncı yüzyıla ait bir başka nüshânın da, A. Sadık Erzi’de bulunduğunu ancak kaybolduğunu zikretmektedir.
Diğer taraftan, fakîr kulunuzun bizzât tanıdığı, halen İstanbul, Zeytinburnu muhitinde mukim sayın Taki Coşkun Bey’de bir adet orijinal yazma nüshânın olduğunu biliyorum. Hatta, Sayın Hakkı Saygı, 1996 yılında yayınladığı oldukça özet olan “Otman Baba Velâyetnâmesi”nde, bu nüshâyı esas aldığını belirtmektedir.
Velâyetnâme’ye ilişkin kısa ve özet alıntılar, daha önce başta Abdülbaki Gölpınarlı olmak üzere birçok yazar tarafından kamuoyuna sunulmuştur. Yine Hasan Fehmi Bey, 1927 yılında yayınladığı “Otman Baba Velâyetnâmesi”nde, oldukça özet bir çalışmaya başvurmuştur. Yine Tarihçi Cemâl Kutay 1965 yılı, “Tarih Konuşuyor” adlı derginin değişik sayılarında, söz konusu Velâyetnâme’den alıntılara başvurmuştur. Hazırlamış olduğumuz bu çalışmaya mesned teşkil eden yazma ise; Ünlü Mücerred Ahmet Sırrı Dedebaba’nın (Kahire, Magaravi yada Kaygusuz Abdal Dergâhı, son postnişinidir. Mehmet Lütfi Baba’dan sonra postnişin olmuş ve 30 Ocak 1949 tarihinde, bir araya gelen Mücerred Halife Babalarca Hacı Bektâş Postnişini-Dedebaba, seçilmiş olup, 1965 yılında Hakk’a yürümüştür.) 1950 yılında, İstanbul Erenköy’e geldiği sıralarda, merhum Pederim Turgut Koca Baba’ya sunmuş olduğu bir yazma nüshâdan, Turgut Baba’nın kendi el yazısı ile istinsah ettiği kopya’dan, alıntılanmış ve tam tekmil Tek Od’man Baba Velâyetnâmesi’dir. Eldeki yazma belgede, Turgut Baba yer-yer Osmanlıca’ya yer vermiş, ancak “esere-ötere” kullanmaksızın kaydetmiştir. Yine zamanın getirdiği tahribat ile Lâtin harfleriyle yazdığı bölümler de, oldukça zor çözümlenmiştir.
Ahmed Sırrı Baba’nın, Turgut Koca’ya verdiği orijinal yazma Velâyetnâme suretinin, yine Velâyetnâme sonunda verilen bilgiden anlaşılacağı üzre; Omar Kara Kürklü (M.1759) ve Muharrem ayının ilk Pazartesi günü olduğunu belirttiği nüshâ’dır. Öte yandan, Bedri Noyan Dedebaba’nın daha önce bahsettiği, Pirevi kütüphanesinde olup ta bugün için kayıp görünen suret olma ihtimali, yüksektir. Yine bilindiği, Ahmed Sırrı Baba’nın vefâtı sonrası, birçok doküman Leiden Üniversitesi kitaplığına, kayıt ile devrolunmuştur.
Velâyetnâme, altmışaltı Farsça başlık altındaki öykü örgüsü içinde dizayn edilmiş ve almışaltı sayısı ile de huruf-u ebced tekniği gözetilerek, Cenab-ı Hak’kın huruf-u ebced’deki yazılım mazharına denk düşürülmek istenmiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı’ya göre, Od’man Baba Velâyetnâmesi, bilinen Velâyetnâmelerden en hacimli olanaklarından biri olmaktan maada, Kitab-ı Dede Korkut ile başlayan ve Battalnâme, Danişmendnâme ve Saltıknâme ile devam eden zincirin bir parçasıdır. (Bkz. A. Gölpınarlı, Hacı Bektâş Veli Menâkıbnâmesi) söz konusu Velâyetnâme, gayr-ı resmi tarih araştırmacılarının dikkatini çekebilecek, tarihi ve coğrafi öğe ve unsurlar ile doludur. Eserde, Zağra, Kaliğra (Balçıkhisar), Tetova, Tırnova, Eski Edirne, Ağaçdenizi (Deliorman), Akkadınlar (Dulova), Karalar, Selânik, Vardar, Vidin, Yanbolu, Samandra gibi dönemin Osmanlı Balkan’ına ilişkin yöresel bilgiler mevcuttur. Öte yandan, anlatımda öyküler kronolojik bir sıralamaya değil, daha çok olay örgüsüne dayandırılarak ifade edilmiştir.
Velâyetnâmede yine, Vahdet-i Mevcud adı ile bilinen, ‘İstidatlar yasası’nın, teknik terkipleri olan; hulul, ittihad, tecessüd, tenasuh gibi devri kavramların, özellikle Od’man Baba’nın şâhsında oldukça sık kullanıldığına tesadüf edilmektedir.
Velâyetnâme; Vahdet-i Vücud ile Vahdet-i Mevcud arasındaki telesofik farkı göstermesi açısından oldukça ilginç imgeleyim ve betimlemeler içermektedir.
Kısaca, yayın yaşamımızdaki önemli bir boşluğu dolduracağına inandığımız bu çalışmayı, Kültür Bakanlığımızın katkılarıyla, arzetmiş bulunmaktayım.
Sehvi kusur ve hatalarımız olmuş ise, okuyanlar onaralar ve yüzbin dua ile analar.
Şevki KOCA, ‘Odman Baba Velâyetnâmesi Velâyetnâme-i Şâhi Gö’çek Abdal’, T.C. Kültür BAKANLIĞI KATKILARIYLA, 2002
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 57-66
Yazıya Alan: Ayhan Aydın
Eryak (Erikli) Baba Tekkesi, Şevki Koca
Zeytinburnu’nda Erenler Ocağı
Eryek Baba Dergahı
Şevki Koca
Eryek Baba Dergahı İstanbul'un Kazlıçeşme semtindedir.
"Kömürciyan" adlı müsteşrikin, 1952 yılında yayınlanan 'İstanbul Tarihi'' adlı eserinin 28. sayfasında, semte ismini veren çeşme ile ilgili şu bilgi vardır; "Kazlıçeşme'ye verilen ismin mahiyeti şudur: Bu çevrede bir kaz otlar iken, yeri eşelemeye başlar ve buradan bir su çıkar. Dönemin İstanbul halkı da burayı kazar ve bu suyun menba'ına ulaşır. Daha sonra suyun çıktığı yere bir çeşme yaparlar ve Kazlı Çeşme adını verirler.”
Öte yandan Merhum Babam Turgut Koca Baba Erenler, burada Fatih dönemi öncesi bir Ortodoks Ayazması olduğu ve Ayazma'da yaşayan Kazentichenkos isimli bir Hıristiyan azizinin burada barındırdığı kazlara su vermesinden kinaye olarak, İstanbul'un Fethi sonrasında halkın bu bölgeye Kazlıçeşme dediklerine dair bir rivayetten söz ederdi.
Diğer bir yandan, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde semt ile ilişkili şöyle bir bilgi vermektedir: "Yedikule kasabası haricinde bir Çeşme-i Canfeza'nın kemeri altında Çahar kuşe bir beyaz mermer kaz tasviri gösterilmiştir ki, görenler ziruh (canlı) addederler. Bolsebeble, ol çeşme, Kazlıçeşme namı ile şöhretyab olmuştur.' Söz konusu çeşmenin yapım tarihi (953/1546) olarak belirtilmiştir. Reşat Ekrem Koçu, Yeniçeriler isimli eserinde, semtin fetih sonrası, Salhane, Debbağhane ve Mumhanelere tahsis edildiğinden bahsetmektedir.
Özellikle burada üretilen mumlar Yeniçeri ortalarında kullanılır ve mum ücretsiz olarak devlet tarafından verilirdi.
Yine merhum babam Turgut Koca Baba, buradaki esnaf ve üreticilerin lonca sistematiği ile Eryek Baba Dergahı tarafından yönlendirildiğini belirtirdi.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde burada bir cami, yedi mescit, bir han ve bir hamam olduğunu zikretmektedir.
Kazlıçeşme semti, Osmanlı döneminde devşirme kasapların bulunduğu bir yer olarak bilinmekteydi.
Özellikle günlük et tüketen dönemin Yeniçeri ortalan, et iaşelerini bu kasaplardan temin etmekte olup, et alımları sırasında yaptıkları ritüele 'et seğirdim töreni' derlerdi. (Bakınız: Konu ile ilgili bilgiler için; Yeniçeri Ocağı ve Devşirmeler/ Şevki Koca, Nazenin Yayınları. İst. 2000 Shf. 55)
Sonraları Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın bu bölgeye bir cami inşa ettirdiği bilinmektedir. Bu cami halen ayaktadır.
Bölgede ayrıca Fatih Sultan Camii, Fetih Şehitliği ve Eryek Baba Dergahı ayakta durmaktadır.
Kazlıçeşme Eryek Baba Dergahı, 2578 Ada no ve 31 parsel numarası ile tapuya kayıtlıdır.
Teknik olarak adresi; Zakirbaşı Sokağı, No:3 olarak geçmektedir.
Araştırmacı Müfid Yüksel Bey'in tesbitlerine göre söz konusu dergah, dönem dönem aşağıdaki isimlerle anılmıştır:
l. Yedikule Bektaşi Dergahı
2. Şütur'şümar Mehmed (Muhammed) Baba Dergahı
3. Perişan Baba Dergahı
- Küçük Abdullah Baba Dergahı
- Zakirbaşı Bektaşi Dergahı
Erikli Baba Kimdir?
Bu aziz hakkında değişik rivayetler bulunmaktadır. Ancak fakıyr kulunuz, tarikat-ı Bektaşiy'ye edep ve kültürü içinde, Ata'dan veraset bilgilerimize göre, açıklamalarda bulunmak arzusundayız.
Bektaşi kültür argümanlarına göre, Erikli Baba İki rivayet ile zikredilir.
Bu rivayetlerden ilkine göre Orhan Gazi döneminde Bursa'nın fethinin hemen akabinde Kandıra, Aydos (Yakacık) ve Şamandıra ele geçirilerek İznik kontrol altına alınmak istenmişti. Dönemin Bizans İmparatoru III. Androkinos Pobolokos (1 338-1 341 ) İznik'i denetimi altına alabilmek için 1329 yılı mayıs ayında, Anadolu yakasına geçti ve Palekanon'da (İstanbul - Maltepe) Orhan Gazi kuvvetleri ile savaşa tutuştu. Bizans kuvvetleri bu savaşta yenildiler. Barış görüşmeleri İmparatorun av köşkü olan bugünkü Merdivenköy'de yapılmıştı. Görüşme sonucunda, bugün Şahkulu Dergahı olarak anılan bölge ve hemen karşısındaki tepeye birer dergah kurma hakkı alındı.
Bu dergahlardan birinin adı Gözcü Tepesi (bugünkü Göztepe) idi ve diğeri Şahkulu Sultan Dergahı, Merdivenköy'e inşa edilmişti.
Sultan Orhan Gazi ile gelen Gazi'ler şöyle rivayet edilirler:
- 1. Gözcü Baba: Göztepe'de medfundur. Yıldırım Beyazit'ın Timur'a yenilmesi üzerine, Bizanslılarca şehit edilmiştir.
2. Mah Baba: Göztepe, Ayazma' da medfundur. Ayni dönem şehit semti, Osmanlı Döneminde devşirme kasapların bulunduğu bir yer olarak bilinmekteydi. Özellikle günlük et tüketen Yeniçeri ortalan, et iaşelerini bu kasaplardan temin etmekte idi.
- 3. Eren Baba: Bugünkü Erenköy’de şehit edilmiş ve türbesi orada olduğu için, o bölgeye Erenköy denilmiştir.
- 4. Kartal Baba: Bugünkü Kartal denilen yerde şehit edilip, türbesine binaen o semte Kartal denilmiştir.
- 5. Şahkulu Sultan: Bugünkü Kazlıçeşme'de medfundur.
6. Erikli Baba: Bugünkü Kazlıçeşme'de medfundur.
İkinci bir rivayete göre ise Erikli Baba İstanbul'un fethine katılan Esseyyid Munammed Saineddin Eryek Baba (Erdik) adı altında maruf bir azizdir.
Fatih dönemi ricalindendir. Topkapı Sarayı'nda bulunan yazmalarda, o döneme ait Eryek Baba adında türbe ve kabirlerden bahsedilir.
Bugün dergahın cümle kapısının sol tarafında kabri olup, iki adet silindirik kabir taşının, Bizans kralının mermer kapısını parmaklan ile kırdıktan sonra kopan kapının sütunları olduğu rivayet edilmektedir.
Yine Erikli Baba'.nn, karakışta Yedikule karşısında Erik yetiştirmesine binaen, kerametleri Tasavvufta Erik yetiştirmek, Ehl-i Beyt'e eren insan yetiştirme anlamındadır.
Perişan Baba Kimdir!
Daha önce belirttiğimiz gibi, Eryek Dergahı'nın bir ismi de Perişan Baba Dergahı olarak bilinir.
Dergahın ikinci tamiri, El-Hacc Perişan Baba (Mehmed Ali) tarafından yapılmıştır.
Hacı Bektaş (Pirevi) postnişinliği de yapan bu zatın yaşamı fırtınalar içinde geçmiştir. Şimdi bu dönemden bahsetmek istiyorum.
1268 Rumi yılında Çorumlu Hüsnü Dedebaba'nın vefatı ile Yanbollu Hacı Turabi Baba, Dedebaba olarak Pirevi postnişinliğine getirilmiştir.
1285 Rumi yılında Hacı Turabi Dedebaba'nın vefatı üzerine yapılan seçimde mutlak ittifak ile Selaniki Hacı Hasan Baba Dedebaba olarak nasb olunmuştur.
Ancak, bir uygulama hatası olarak, Turabi Dedebaba vasiyet öngördüğü Selanikli Hacı Hasan Baba'nın ismini pazubentı'ne yazmayıp sözlü olarak deklare etmesi üzerine kızılca kıyamet kopmuş ve İstanbul Merdivenköy mücerred postnişini Hasan Baba, ortaya çıkarak, Turabi Dedebaba'nın vasiyet kıldığı Hasan Baba'nın zamanın mutasarrıfı Zeynel Paşa ile akraba olmaları, bir ittifak haline dönüşmüş ve giderek Selaniki i Hacı Hasan Baba'nın devlet aleyhine isyan edeceği şayiası ile Osmanlı Saray fermanı ile Hicaz'a sürgünü sağlanmış idi.
Selanikli Hacı Hasan Baba, kendisini Cidde'ye sürgüne götürecek vapura binmeden önce kutsal emanetleri Kazlıçeşme Eryek Baba Dergahı'nda Hafız Hacı Esseyid
Muhammed Mehmet Ali Perişan Baba'ya teslim etmiştir.
Sürgündeki Hacı Selanikli Hasan Dedebaba'nın (Rumi 1291) vefatına kadar, Perişan Baba Sertarik olarak görev yapmış ve emanetleri aldığı 1288'den 1291'e kadar herhangi bir hilafet ataması yapmamıştır.
Rumi 1291 tarihinde Pirevinde yapılan seçimle, Halife Babaların mutlak ittifakı ile yapılan üç tur seçim sonucunda Mehmet Ali Perişan Baba, Dedebabalığa nasb edilmiştir.
Ancak bu kez de, İstanbullu Hasan Baba'nın müridi olan Mehmet Ali Hilmi Baba bu seçim sonucuna itiraz etmiş ve "Gerçekte Hak Mürşidim'dedir ve ondan bana devrolonmuşlur" diyerek, Perişan Baba'ya biat etmem iştir. Üstelik Pirevi'nde görev yapan Nakşi Şeyhi Yahya Efendi ile ittifak oluşturmuşlar, Saray tarafından Dergah'a verilen 60.000 altın liranın yarısının kendisine verilmesi gerektiğini teberrük ile bu seçime itirazı sağlanmıştır.
(Balım Sultan Erkannamesine göre, Dedebabalık makamında olanların, azada kamil olmaları gerekmektedir maddesine binaen, Perişan Baba'nın son olaylarda üzüntüden, görme problemleri yaşaması bahane edilmiştir) Netice'de İcma-i Ümmet kararı ile görevden alınabileceğini sezen Mehmet Ali nazar Perişan Baba, Dedebabalıktan sarf-ı nazar etmiştir.
Perişan Dedebaba'ya kadar Meydan evinde Kara Post üzerinde oturan Dedebabalar, bu tarihten sonra kara post üzerinde oturmamışlardır.
Mehmet Ali Hilmi Baba'nın, posta oturması üzerine Perişan Baba İstanbul'a gelerek eski mekanı olan Eryek Dergahı'na yerleşmiştir.
Birkaç kendini bilmezin kendisine suikast girişimi yapması üzerine, "Perişan Baba öldü" şaiyasını çıkartmış ve 1293 yılında Kazlıçeşme Dergahı avlusuna boş tabut defni yapılmış, kabir taşındaki şu kitabeyi de bizzat Perişan Baba kendi elleri ile yazmıştır.
Derleyen: Ayhan Aydın
Cem Dergisi, Eylül-Ekim 2000, Yıl:33, Sayı:105
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 174-185
Sersem Ali Baba (Tetova) Dergâhı, Şevki Koca
Makedonya’da Bir Erenler Ocağı
Sersem Ali Baba (Tetova) Dergâhı
Şevki Koca
Değerli okurlarım; bu yazımızda hâlen Makedonya’nın Tetova (Kalkandelen) kenti sınırları içinde bulunan yaklaşık dört yüz elli yıllık bir Bektâşi dergâhının tarihsel gelişimini incelemek istiyoruz.
Söz konusu dergâh Tetova vilâyetini sarmalayan Sıpkovıca (Şipska) dağlarının eteklerinde yer almaktadır. Dergâha, değişik dönemlerde; 1. Sersem Ali Baba dergâhı, 2. Harâbâtî Sultân dergâhı, 3. Tetova dergâhı, 4. Kalkandelen dergâhı, 5. Zuhurat Baba dergâhı... gibi isimler verilmiştir. Makedonya vakıf kayıtlarında Mahrem Baba Dergâhı kaydı da bulunmaktadır.
Dergâhın ilk kurucusunun Sersem Ali Dedebaba olduğu bilinmektedir. Sersem Ali Baba, Kanûni Sultân Süleyman’ın zevcelerinden Mâh-ı Devrân Sultân’ın ağabeyidir. Tarihe kayıtlı olan ismi Server Paşa olup, Kanûni’nin Sadr-ı âzam’larındandır. Enderûn’da yetişmiş bir devşirmedir. Acemi oğlanlığı esnasında, Bektâşî tarîkatına intisab etmiştir. Mürşidi, ünlü Balım Sultân’dır. Yaklaşan Kalender Çelebi isyanından haberdar olması nedeniyle (Kalender Çelebi, ünlü Bektâşî Azize’si Kadıncık Ana ve eşleri İdris Hoca Efendi’nin küçük torunlarıdır) bir siyaset adamı olarak zor durumda kalmış ve ayak divânına çıkarak Kanuni’den Sadrazam’lık görevinden azlini talep ederek, Hacı Bektâş Dergâhı’na yerleşme izni istemesi üzerine; padişâh kendisine: “Bundan böyle senin ismin Server değil, Sersem olsun der.” Bunun üzerine lakâbı Sersem Ali Baba olarak anılmaya başlar.
Hicri 927 yılında (M.1520) Hacı Bektâş ilçesi Pirevi postnişinliğine getirilen Ali Baba, Dedebaba sıfat tamlaması ile anılan ilk Bektâşî Kûtbu olur. Bu arada Kalender Çelebi’nin hurûc-u alel Sultân etmesinden çekinen Kanuni Sultân Süleyman; Dedebaba ile içli, dışlı olan yeniçeri (Osmanlı kapıkulu askeri) üzerinde etkisini sürdürebilmek için, ikinci eşi ünlü entrikacı Hürrem Sultân’ın önerisi ile (Hürrem Sultân, Raksolan isimli bir Rus kızıdır. Kanuni üzerinde çok etkili olup, Mâh-ı Devran Sultân’ı gözden düşürmüştür.) Sersem Ali Dedebaba’yı Bulgaristan, Yunanistan sınırları arasında yer alan, Vardar bölgesi, Yenice iline sürgüne yollar. Sersem Ali Baba bir süre sonra Yenice’den, Tetova’ya geçer ve burada bir Bektâşî Dergâhı uyandırır. H. 933 (M. 1526) Bu dergâhta kendisine aşağıda isimleri yazılı ünlü zâtlar hizmet verir. Bunlar; Koyun Baba, Kızılca Baba, Yarar (Yaren) Baba, Ballı ve Harâbâtî Sultân’dır. Bu azizlerden Koyun Baba; Tetova’nın Kicevo (Kırçova-Karacaova) köyünde, Yarar (Yaren) Baba; Tetova’nın Peroy (Purod) köyünde, Ballı Baba’da; Bulgaristan’ın Filibe ili Tatarpazarcığı yöresinde birer dergâh uyarırlar ve halen Türbeleri bu bölgelerde Mahfûz’dur. Harâbâtî Sultân ise, Sersem Ali Baba’nın yanında kalır.
Bu arada M. 1527 yılında, Anadolu’da Kalender Çelebi isyânı oldukça kanlı bir şekilde bastırılır. Kalender Çelebi’nin kesik başı Hacı Bektâş Pirevi’ne getirilip, defnedilir. Bugün Balım Sultân Türbesi’nin sol yanında bulunan makam Kalender Çelebi’nindir. Bu tarihten sonra İstanbul’da vebâ salgını baş göstermesi üzerine, Kanuni bir şefaat arzusu ile Sersem Ali Dedebaba’yı yeniden Pirevi’nin başına oturtur. Hicri 957 (M. 1550) Sersem Ali Dedebaba (19) yıl “meşihat”te kalır. ve H. 977 (M. 1569) yılında Hakk’a yürür. Yerine dönemin yeniçeri teşkilatı 66’ncı Orta Babası, Ak Abdullah Baba Dedebaba seçilir.
Tetova’daki Dergâhta kalan Harâbâtî Sultân, burada hizmete devam eder ve dergâh yörede Harâbâtî Sultân Tekyesi olarak ün kazanır. Harâbâtî Sultân rivâyete göre H. 1027 (1620) yılında Hakk’a irtihâl eder ve dergâh hazeresine sırlanır. Ancak nedendir bu tarihten sonra dergâh ve kabir ortadan kaybolur. Daha sonraları âlem-i manâ’da Sersem Ali Baba’nın kandilinin Tetova’nın bir yöresinde yandığını gören Mahrem (Mahrep) Baba, Kupinik tepesinin Tekke köyü civarına gelerek, kayıp olan Harâbâtî Sultân’ın kabrini bulur ve buraya küçük bir âsitane inşâ eder. Mahrem Baba’nın ve daha sonra arz edeceğim Tetova Beylerbeyi Rıza Paşa’nın kabirleri bu mahalde yanyana olup, her ikisine ortakmış izlenimi veren vefât tarihlerini ihtiva eden şâhidede H. 1237 (1823) tarihi kayıtlıdır.
Bu Dergâh’ın önemli bir irşâd merkezi olmasına neden olan zât ise, dönemin ünlü Tetova Valisi Recep Paşa’dır. Beylerbeyi Rıza Paşa’nın çağdaşıdır. Recep Paşa’nın Kalkandelen’li Sadık Baba’nın rehberliğinde (vefât H. 1203), Hacı Hasan Baba’dan (vefât 1204) Bektâşî intisabı gördüğü, vakfiyelerde kayıtlıdır.
Recep Paşa’nın atalarının Kosova’nın fethinde gösterdiği yararlılıklardan dolayı Osmanlı’dan Tımar aldığı bilinmektedir. Gördüğü bir kerâmet üzerine bu dergâha Şipska Dağı eteklerinden elli hektarlık bir arazi vakfeder ve Dergâhı oldukça modern şekilde yeniden inşaâ eder.
Bugün Makedonya mahkemelerince tescil edilmiş olan Vakfi’yede H. 1214 (M.1799) tarihi görülmektedir. Dergâh’ta efsanevi Harâbâtî Sultân adına, Mahrem Baba tarafından keşif ve zuhur ile bulunmuş bölgeye hâlâ ziyâret edilen bir merkad, türbe yapılmıştır. Yine dergâh bahçesi içine Mahrem Baba’nın talebi üzerine, Rıza Paşa tarafından Sersem Ali Baba’nın anısına bir merkâd, türbe daha inşaâ edilmiştir. Bugün, Harâbâtî Sultân’ın olduğu bölgeye; aşağı dergâh, Sersem Ali Baba’nın olduğu bölgeye; yukarı dergâh denilmektedir. Esasen Sersem Ali Baba’nın gerçek kabri, Hacı Bektâş’ta Pirevindedir. Kırklar meydanının solunda olup şâhidesinde kitâbe şu şekildedir.
Hü Dost
“Ehl-i diller zümresinden olmaz illâ ehl-i dil
Hicret-i Sersem Ali Baba akupdur rûd-i Nil”
Yine Pirevi’nde bulunan Karakazan’ın üst iç kenarında şu yazı okunmaktadır. “Hacı Bektâş Veli, yadigâr-ı Sersem Ali” bu kazan yaklaşık dört yüz yetmiş yaşındadır.
Sersem Ali Baba (Harâbâtî Sultân) Dergâhı’nda ki Ali Baba’nın hemen yanı başında El-Hacc Ahmed Baba (H.1210) ismiyle kayıtlı bir Bektâşî azizinin on iki terkli tac şâhideli kabri de bulunmaktadır. Sersem Ali Dedebaba aynı zamanda döneminin tanınmış şairlerinden olup, nefesleri birçok mecmuada yayımlanmıştır. Şimdi kendisinin bir nefesinden bir dörtlük arz ediyorum.
Hü Dost
“Sersem Ali vardı Pir’e dayandı
Çerağımız kırk budaktan uyandı
Mürşit olan her boyaya boyandı
Hünkâr Hacı Bektâş, Pir’im Hü deyü”
Dergâha büyük hizmetleri geçmiş olan Recep Paşa’nın kabri de dergâh hazeresi içindedir. Özel bir türbe içinde ve süslü bir “lâhid”e defnolunmuştur. Şâhidesinde “cennet mekân Recep Paşa’nın kabr-i âli’leridir. Allah onun rûhûhu şâd eylesin. H.1238 (M.1822) kaydı bulunmaktadır.” Recep Paşa, tekyeye ettiği hizmetlerden dolayı, Yanbol’lu Türâbi Dedebaba’nın (vefât H. 1285) bir nefesinde aşağıdaki gibi yâd edilmektedir.
Hü Dost
“Gerçek erenlerden budur niyâzım
Eşiğinde Sersem Ali Baba’nın
Recep Paşa eyler gönülden yardım
Dergâhında Sersem Ali Baba’nın”
Diğer yandan tekyenin son dönem postnişinlerinden, “Fakîyr” mahlaslı Hacı Hamza Babanın (vefât 1947) bir nûtkunda Recep Paşa’ya ithaf bulunmaktadır.
Hü Dost
“Recep Paşa ulumuzdur
Edep erkân yolumuzdur
Şeriât’de kavlimizdir
İmdâdımız Sersem Baba”
Tekye’nin Harem-i Şerif diye anılan bölgesinde, genç yaşta verem hastalığından vefât eden, Recep Paşa’nın kızı olan “Fatıma” hanımın kabri olup, kabir şâhidesinde “Bakara” Sûresi’nin tamamı yazılı ve ölüm tarihi H.1194 (1779) olarak tespitlidir. Bu duruma göre, kızının Recep Paşa’nın sağlığında Hakk’a yürüdüğü anlaşılmaktadır.
Dergâhın bahçesinde Recep Paşa tarafından yaptırılan tarihi bir şadırvan olup, dört köşe ve kiremitle örülmüş bir çatısı vardır. üzerinde yazılı kayda göre bitiriliş tarihi M.1551 tarihini göstermektedir. Çatı kirişinde ahşap üzerine oyma sûlûs hat ile “Ey müfet’tih’ül ebvâb eftâhlenâ hayr’ül bâb” âyet-i kerimesi işlenmiştir. Revakları hâlâ yerindedir.
Şadırvanın kuzeybatısında yine Recep Paşa tarafından yaptırılmış bakımlı bir çeşme bulunmaktadır. Çeşme kitâbesi şu şekildedir.
Hü Dost
“Hamdülillâh bu çeşme sebil-ü ber kemâl
Sahib’ül hayrat Recep Paşa’ya gelmeye zevâl
Eyâ varup içen bu su’dan tarihine kıl nazar
Nûş edüp İmâm Hüseyn’in âşkına âb-ı zülâl”
Dergâh’ta iki adet meydanevi bulunmaktadır. Bunlardan ahşap olanına yaz meydanı, diğerine kış meydanı denilmektedir. Aşevi, kilerevi, atevi, mihmanevi gibi mekânlar aslına uygun olarak restore edilmiştir. Güzel ve bakımlı bir kütüphanesi bulunmaktadır.
Dergâhın yaz meydanı önünde, Hakk’a yürümüş eski Bektâşîlerin oldukça bakımlı kabirleri bulunmaktadır. Yakova Dergâhı postnişinlerinden Sünnetçizade Köprü’lü Emin Baba’dan icâzetli Mustafa Şükrü Baba (vefât H. 1323) tarafından yazılmış bir cönk içinde buraya defin edilmiş Bektâşîlerin bir listesi olup, bu defter halen Yakova Dergâhındadır. Adı geçen Mustafa Şükrü Baba ise, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan H. 1301 tarihinde nasib almış olup, uzun bir dönem Üsküp’te bulunan Eştiptar (Yusuf Baba, Kır Tekyesi) Dergâhında postnişinlik yapmıştır. Dönemin önemli Melâmi Kutuplarından Muhammed Nûr’ül Arabi Hazretlerinden Melâmi intisâbı görmüştür. Sağlığında yazdığı ve vefâtı halinde kabir taşına yazılmasını istediği nûtku, İştip Tekyesindeki kabri üzerine hâk edilmiştir. Büyük dedem Hüseyin Şevki Baba tarafından vefâtına düşürülen (ebced ile) tarihi beyit, kabir şâhidesine işlenmiş olup, aşağıdaki gibidir.
Hü Dost
“Tam târih-i vefâtın derim hüzn ile Şevkî
Nâgibân-ı cennete kondu Hacı Şükrü Baba” H. 1323
Şükrü Baba’nın Yakova Dergâhı’nda mahfûz kaydına göre, Sersem Ali Baba Dergâhı’nda sırlanmış Bektâşîler şunlardır.
- Es-Seyyid Hasan Baba vefât: H. 1194
- Gostivar’lı Hasan Baba vefât: H. 1208
- Hacı Ahmet Baba vefât: H. 1210
- Ayanzade Mürteza Baba vefât: H. 1210
- Seyyid Ali Sultân’lı Kara Ali Baba vefât: H. 1229
- Hacı Hüseyin Baba vefât: H. 1232
- Hüseyin Bâli Baba vefât: H. 1236
- El-Hacc Ahmed Baba vefât: H. 1302
Dergâhın Postnişinlik sıralamasını gösteren Lâhika ise, Yakova Dergâhı postnişinlerinden Kâzım Bakali Baba tarafından tesbit olunmuş olup, halen Yakova Dergâhı kütüphanesinde bulunmaktadır. Bu Lahikâ’yı aşağıda tesbit olunması açısından arz etmek istiyorum. Sersem Ali Baba Dergâhı II. Mahmud dönemi uygulanan Yeniçeri, Bektâşi katliamından ve tahribatından bizâr olup, yıkılmak istenilmişse de, dönemin Tetova Valisi olan Abdurrahman Paşa’nın devreye girmesiyle; İştip, Kır Tekye’sinde postnişin olan ve aynı zamanda Nakşibendi tarîkatından icâzetli meşhur Sünnetçizade Emin Baba Hz. leri (vefât H. 1298) postnişin olarak, Harâbâtî Sultân Dergâhında posta oturtulmuş ve muhtemel bir yıkım ve tahribattan kurtulmuştur.
Sersem Ali (Harâbâtî Sultân) Dergâhı Postnişin Sıralaması
- Sersem Ali Baba vefât H. 977
- Harâbâtî Sultân vefât H. 1027
- Malatya’lı Mehmet Baba vefât H. 1199
- Hüseyin Baba (Sivas’lı) vefât H. 1200
- Hacı Hasan Baba (Tetova’lı) vefât H. 1204
- Kalkandelen’li Sadık Baba vefât H. 1205
- Peroy’lu Mahrem Mahrebi Baba vefât H. 1237
- Ali Baba (Debre’li) vefât H. 1248
- Muharrem Baba (Tetova’lı) vefât H. 1249
- Alican Baba (Köprülü) vefât H. 1250
- Sünnetçizâde Emin Baba (Köprülü) vefât H. 1298
- Servi’li İbrahim Mehmed Meylî Baba vefât H. 1300
- El-Hacc melek Ahmed Baba vefât H. 1304
- Debre’li Hamid Baba vefât H. 1328
- Hacı Hamza Baba (Tetova’lı) vefât M. 1947
- Kâzım Bakali Sipaho Baba vefât M. 1983
- Tayyar Baba (Tetova’lı) vefât M. 1984
- Tahir Emini Baba (Tetova’lı) Halen görevde
Bu sıralamanın sonlarında yer alan Hacı Hamza Baba, M. 1905 yılında Hacı Feyzullâh Dedebaba’dan (vefât 1328) Babalık icâzeti almış olup önceleri İştiptar (Yusuf Baba) Dergâhı postnişinliğine atanmıştır. Daha sonraları Sersem Ali (Harâbâtî) Dergâhı postnişinliğine getirilmiş ise de, maâlesef Recep Paşa’nın mahdumu varislerin bu dergâh arazilerine el koyması üzerine H. 1345 (M. 1927) yılında buradan alınmış, Salih Niyâzi Dedebaba (vefât 1941) tarafından, özellikle Kosova’da mûkim taliplerin talebi üzerine Kosova’da bulunan Djovica (Yakova) Dergâhı’na postnişin olarak nasbedilmiştir. Yine postnişinlik lâhikasının sonlarında yer alan Kâzım Bakali Baba, önceleri Sersem Ali (Harâbâtî) Dergâhı postnişini iken, 1941-42 yıllarında anti-sosyalist görüşleri nedeniyle Sosyalist-partizan milislerince tâciz edilmiş ve buradan özerk Kosova bölgesinde bulunan Yakova Dergâhı’na muhacir olarak yerleşmek zorunda kalmıştır. Bu dergâhın postnişini Hacı Hamza Baba’nın M. 1947 yılında Hakka yürümesi üzerine, Arnavut’ların Dedebaba kabul ettikleri Ahmet Muhtar Ağatay (vefât 1980) tarafından Yakova Dergâhı’na postnişin olarak atanmış ve Hakk’a yürüdüğü M. 1983 yılına değin bu görevde kalmıştır. Harâbâtî Sultân Dergâhı elân müze ve turistik tesisler kompleksi olarak görevdedir. Ancak, hâlen bu dergâhın postnişinliğini yapmakta olan Tahir Emini Baba tarafından Dergâhın ve elli hektar tutarındaki vakıf arazisinin yeniden Bektâşîlere devrinin sağlanması amacıyla Makedonya mahkemeleri nezdinde dava açılmıştır.
Dergâhın bugünkü postnişini olan Tahir Emini Baba, Tayyar Baba’dan icâzetli olup, 1995 yılında Hacı Bektâş ilçesine bir ziyârette bulunarak, Hanbağı mevkiinde Gaziler Dergâhı meşhutasında merhum pederim Halife Turgut Koca Baba ile bir tarihi görüşme gerçekleştirmişlerdir.
Harâbâtî Sultân (Sersem Ali Baba) Dergâhının çok tanınmış postnişinlerinden El-Hacc İbrahim Mehmed Meylî Baba’nın H. 1300 tarihinde Hakk’a yürümesi üzerine Mehmet Ali Hilmi Dedebaba tarafından vefâtına tarih düşürülen nutuk aşağıya çıkarılmıştır. (Hacı Meyli Baba’da; H. 1289 tarihinde Hakk’a yürümüş olan, Kazlıçeşme Erikli Baba (Eryek) Dergâhı hazeresinde medfûn Yakova Dergâhı postnişini Abdülgani Baba’nın Kabir şâhidesini yazan zât-ı kiramdır.) Mücerret Halife Mehmet Meylî Baba’nın Kabir Şâhidesi şu şekildedir.
Hü Dost
“Hayf kim el-hacc Muhammed Meylî Baba-yı reşîd
Nûş idüp câmı, bekâ’ya eyledi terk-i fenâ
Ehl-i mengûş olmuş idi menzil-i tecrîd’de
Hem hilâfet’le olup sırr-ı târiyka bir âşinâ
Postnişinlik eyledi bu hanigâhta bir zamân
Olmuş idi sâlikân-ı râh-ı Pire rehnümâ
Şâir-i irfân idi eylerdi medh-i Ehlibeyt
Rûhunu şâd ide dâim hamse-i Âl-i Abâ
Çehâr âlemetle dedim, Hilmi Dede târihini
Gitti Firdevs-i bekâ içre bugün Meyli Baba” Hicri 1300 (M. 1882)
Efendim, yörede Harâbâtî Dergâhının dışında, bir ünlü Dergâh’ta Kiçevo (Kırçova, Kırcaova) Bektâşî Dergâhı’dır. Tetova’nın Kolonya bölgesindedir. Yakınında Hasan Baba’nın kabri vardır. Kızılca Baba Tekyesi de denilmektedir. Şu anda Dergâhın postnişini olarak görünen zât; 1981 yılında Bedri Noyan Dedebaba’dan halifelik icâzeti alan Ziya Paşoli Baba Erenlerdir. Ziya Baba önce, Yugoslavya’da, Kanatlar Köyü Dikmen Baba Dergâhı postnişini Selman Baba’dan, dervişlik icâzeti almış olsa da, dönemin Arnavut Bektâşîleri tarafından muteber sayılmamış ve Ziya Baba, bunun üzerine, Yakova Dergâhı postnişini Kâzım Bakali Babadan 1974 yılında yeniden dervişlik icâzeti almıştır. Genellikle Mücerred postnişinlere sahip olan Harâbâtî Dergâhına karşılık, Kiçevo Dergâhı postnişinleri, müteehhil seyir göstermişlerdir. Halen samimi mektuplaşmalarımızın sürdüğü Halife Ziya Paşa Baba erenlerin, eşleri olan Anabacının ismi Şefika olup, oğulları Mürteza Efendi’de halen bir Bektâşî Babasıdır. Ziya Baba “tarihi kadim” Kıçevo Dergâhının yanı sıra, Makedonya Tetova’sının Leninova köyünde yeni ve modern bir dergâhta inşaa etmiş olup, meydan açmaktadır.
Efendim, kâlemimiz döndüğünce Tetova Harâbâtî Sultân Dergâhına ilişkin bilgilerimizi paylaşmak murad eyledik. Eksik ve hatalarımızı temiz niyetimize sayınız. Gerçeğe Hüü...
Kaynaklar
Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı, Von Haslook. İst. 1991, Çeviri ve katkı, Turgut Koca, A. Nezihi Erginsoy, shf. 24
- Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Divânı, Şâhkulu Yayınları, Çeviri, Bedri Noyan. Göztepe, Shf. 293
- THE BEKTASHI ORDER OF DERVISHES. J. K. BİRGE, Luzac and Co. LTD. 1963
- Üsküp’ten Kosova’ya, Y. Bülent Bakiler
- Kalkandelen’de Harâbâtî Sultân Tekkesi, Aydın Oy. Çev. Priştine, Yıl, 7, say. 4 Aralık 1980. Shf. 23
- Rumeli Bektâşîleri, Max Choubller, Hayat, Tarih. Ocak, 1969, Shf. 25. Çev. Aslı Can
- Harâbâtî Baba Tekyesi, Murad Küçük. Cem Dergisi, 1997, say. 61
- Dergâh’lar Diyarı Makedonya, Murad Küçük. Cem Dergisi, 1997. Say. 63
- Les Tekkes’an Mache Doine (18, 19 Sıecle) (Harâbâtî Sultân Araştırmaları) Galapa Palıcruseva
- Bektâşi Nefesleri, Turgut Koca. İst. Maarif Kitaphanesi, İst. 1989, shf. 199
- Şevkî Divânı, Turgut Koca, İst. 1967, Çınar Matbaası
- Kırçova Dergâhı Postnişini, Halife Ziya Paşoli Baba ile yaptığım yazışmalar
- Ata’dan veraseten mahfûz, cönk ve vesikalar.
Notlar
- Genel kanaate göre, bulunamayan Sersem Ali Baba Dergâhı, Mahrem Baba tarafından tesbit olunduğu istikâmetindeyse de, dedebabalık yapmış bir zâtın makamının kaybolmuş olması, teknik olarak mümkün değildir. Sanırım bir süre postnişinsiz kalmış dergâha mecâzi ve esâtirik bir hüviyet kazandırılmak istenmiştir.
- Metin içinde ismi sıkça geçen İştip Kır Tekke’nin bir ismi de Veli dede (Veli can) Dergâhıdır. Dergâhın kurucusu olan Yusuf Baba’dan, Mustafa Şükrü Baba, bir nefeslerinde şu şekilde bahsetmektedir. (Bu Dergâh 1929 yılında çıkan bir yangınla ortadan kalkmış ise de bugün onarımdadır. Çevre köylüler Hamza Baba Dergâhı derler.)
Hü Dost
Kızıldeli Sultân Hulefa’sından
Kudemâ-yı tariyk urefâ’sından
Çok çerağ uyanmış hem ziyâsından
Şükrü’de bir gülü Yusuf Baba’nın”
- Metinde adı geçen, Yakova postnişinlerinden Abdülgâni Baba’nın, Hacı İbrahim Meylî Baba tarafından yazılmış Kabir taşı şâhidesi, tarafımızdan (Cem Dergisi, Şubat 2002 Sayısında) Yakova Dergâhına dair bilgiler arasında zikredilmiştir.
- Sersem Ali Dedebabanın Vardar yenicesinde sürgünde iken kaldığı Dergâhın ismi Hayretî Baba Tekyesidir. Latifi Tezkiresinde yazdığına göre, Hayreti Baba Hicri 941 (M. 1534) yılında Hakk’a yürümüştür.
- Kiçevo Dergâhında Hıdır Baba’nın da kabri bulunmaktadır. Tekye bahçesine köylüler “Hıdırlık” da derler.
- Metinde adı geçen Eştiptar (Yusuf Baba) Dergâhı postnişini Hacı Mustafa Şükrü Baba’nın sağlığında yazdığı ve ölümü halinde kabir taşına yazılmasını istediği nutûk aşağıdadır. Bu vasiyyet yerine getirilmiştir.
Hü Dost
- Hîn-i vefâtımda kabir taşıma yazsınlar. Hüü...
“Ben şeh-i rû-yi zeminim meskenimdir âsumân
Dâmen-i tecrîd-i tuttum bana hayradır cihân
Vech-i Hakk-ı çün görüp âdem’de ikrâr eyledim
Ol sebebten tâbi’imdir Hûr-u gılmân, hem cinân
On sekiz bin âleme tâyrân ile geldik kamû
Kimseye bâki değilmiş gez cihanı sû-besû
“Küll-i şey’in yercei” dur âhar-i encâm-ı bû
Ol cihetten arş-ü kürs-ü seyrederler nâciyan
Aşk’ile bâki’dünur cümle halayik, cümle cân
Aşk’ile cânlar fedâ kıldı cihânda gâziyân
Cânını ver Ehlibeyt’e ey muhib-bî hânedân
Râm’ola her emrine cinn-i peri-yi gümânân
Âl-i evlâd bendesi’dir ehl-i kurbâ hem velî
Hızr-ı İlyâs anlara hâdim olur dâim belî
On sekiz bin âlemin eşrâfıdır nesl-i Alî
Anlara hayran kamû ervâh-ı hep Peyâmberân
Hâcı Bektâş-ı Velî’nin Şükri’ya en kemterî
Aklını yağma edüp âşk etti anı serserî
Geçti dünyâ lezzetinden terk’edüp cân-u serî
Cennet-i didâra karşı Hû deyüb hem verdi cân”
15 Ramazan 1306
Derleyen: Ayhan Aydın
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 311-324