GÜMÜŞHANE ŞİRAN

GÜMÜŞHANE

ŞİRAN

 

AYHAN AYDIN

 

(Burada sadece basit sayılabilecek kimi yazıları sizlere aktarıyorum. Bölgeyi ilgilendiren kimi yazıları ve söyleşileri daha önce yayınlamıştım. Yörenin son post dedesi İbrahim Günel ile Aşık Hüseyin Şahintaş’la söyleşilerimi, CEM Vakfı Anadolu İnanç Önderleri İkinci Toplantı Kitabında (2003), Yörenin ünlü ozanı Durmuş Günel’le söyleşimi de yine CEM Vakfı Yayınları arasında çıkan Günümüz Alevi Ozanları isimli kitabımda değerlendirmiştim. Ayrıca bir takım haber, gezi notlarını ve söyleşileri de Erenler Bahçesi isimli kitabının ikinci baskısında  değerlendireceğim.

 Bu söyleşileri buraya almak sayfa bakımından olanaksızdı. Ayrıca aynı zamanda doğup büyüdüğüm yer olan Şiran’la ilgili başka yazı ve söyleşilerimin de olduğunu söylemeliyim.

Ama bunlar artık bağımsız bir kitap çalışmasında bir araya gelebilir sanırım. En azından başka dostlarımız, umarım konuyla ilgili daha detaylı araştırmalar yapılıp, kitaplar yayınlarlar.)

 

GÜMÜŞHANE

 

Aslında Gümüşhane Türkler’in, Türkmenler’in Anadolu’da yoğun olarak yerleştikleri ana bölgelerden birisidir. Tarihler boyunca farklı medeniyetlerin boy gösterdiği Gümüşhane Türk Kültür ve İnancının aslını muhafaza ettiği, Sünni İslam inanışına sahip insanlarımızın yoğun olarak yaşadıkları, Karadeniz’le iç bölgeler arasında bir geçiş yolu üzerinde önemli, tarihi bir merkezdir. Buna rağmen iktisadi bakımdan oldukça geri kalan ilimiz Türkiye’nin maalesef en fazla göç veren illerinin başında yer almaktadır.

Sevgili okurlar; bu arada Gümüşhane’de özellikle Şiran’da da bir Alevi varlığından bahsetmek gerekiyor.

Birçok kez ziyaret ettiğim, bu arada bu bölgeden olduğum için yoğun temaslarım olan Şiran’la ilgili başlı başına ayrı bir araştırma yapmak gerekir.

Gümüşhane’de de Alevi varlığının olduğu çok yoğun bir şekilde bilinmemesine rağmen yoğun bir şekilde inancını yaşayan bölge insanı, cemlerini bugüne kadar yürütmüşlerdir.

Hatta bugün Şiran Çal köyünde bir cem kültürevi de yapılmıştır.

 

 

ŞİRAN

 

Alevi Köyleri: Balıkhisar, Tepedam, İnözü, Yedi Bölük (Sifon), Darıbük, Eldiğin, Başköy (Gazveren), Güreş (Hargin), Paşa Pınar (Aşağı Şemük) (Karışık), Babacan (Bir mahallesinde Aleviler var), Dilekyolu, Çambaşı, (Uzun yıllar önce Şinik olarak isimlendirilen Aşağı ve Yukarı Mahalle denilen yerleşim birimleri şimdi bu isimlerle farklı köyler konumundadırlar. Bu köylerin de Kırıntı, Çal, Yeniköy’le, coğrafi bakımdan oldukça uzak olmalarına rağmen derin bağlar vardır.) Susuz, Sinanlı, Çalan.

 

İrfana Geldim

 

Ben kendimi verdim ehli imana

İnsanlık katında girdim meydana

Sırlarımı sundum ulu divana

Erenler katında irfana geldim

 

Azalarım derd elinde sızladı

Bir acı ki beni Hakk’a bağladı

O sevgidir beni derya eyledi

Aşık İrfan oldum irfana geldim

 

Aşık İrfan UĞUR

(Şiran Balıkhisar Köyü’nden)

 

Kırıntı

Şiran’ın belki de en büyük köylerinden bu arada, en büyük Alevi köyü olan, ocak köyü Kırıntı; dedelerin yaşadığı, Hasan Derviş gibi bir önemli ziyaret yeri olan, inanç gözesi, önemli bir merkez konumundadır.

Daha önce Kırıntı, Yeniköy, Çal, Kayacık (Kırıntı’dan ayrılanlarca kurulan Giresun’daki köy)... O yöre insanının Rumelihisarüstü’nde bu geleneği yaşatma konusunda uğraş verdiğini, nihayetinde maalesef söyleşiden kısa bir süre sonra vefat eden, ocağın son post dedesi İbrahim Günel’le bir söyleşi yaparak bunu Cem Dergisi okurlarına aktardığım Sarıbal Ocağı’ndan dede çocukları halen Rumelihisarüstü’nde yaşamlarını sürdürseler de bu konuda bir varlık gösterememektedirler.

 

Yeniköy

Zaman zaman Kelkit Yeniköy’le karıştırılan bu köyde de bir ocak ailesi vardır ki, yaygın kanıya göre bu da Kırıntı Köyü merkezli Sarıbal Evlatları’dan kopup bu köye gelen bir sülalenin devamıdır. (Ama farklı görüşü ileri sürenlere göre ise bu dede soyu Kars kökenlidir.)

Köyün son dedesi 1995’de Hakk’a yürüyen Pehlül Günel Dede olup, çocukları bu konuyla hiç ilgilenmemektedirler.

Pehlül gerçekten de divane yapılı bir dede olup bölgede çok fazla sevilen bir halk adamı kimliğindedir. Pehlül Dede’nin sayısız kerametine çevredeki Sünni köylüler de inanmaktadır. Dede’ye Kırıntı ve Çal başta olmak üzere diğer Alevi köylülerinin itikati ve saygısı çok büyüktür. Bugün Yeniköy Mezarlığı’nda Onun mezarının bulunduğu yere güzel bir türbe yapılmıştır. Zaman zaman farklı yerlerden gelip burada kurbanlar kesilmektedir. Farklı bir köyden gelen bir kişi ilk önce Pehlül Dede’nin mezarını ziyaret edip, daha sonra Yeniköy’deki ziyaretlerini veya işlerini yerine getirirler.

Yeniköy’de “Şıhlılar” denilen ve Günel soy ismini taşıyan soyun da kutlu bir geçmişi olduğuna inanılmaktadır. Buna göre “Deli” lakaplı, ocakzade olması kuvvetle muhtemel  ve Yeniköy’e ilk yerleşen kişi olan bu tarihi şahsiyetin bir hastalık, yerel kullanımda “davun”, tifo hastalığından tüm çocuklarını kaybetmesi sonrası köyü terk etmiştir. İşte Deli’nin bir torunundan devam eden soy bugün Deliler, Deligiller olarak anılmakta, onlara belli bir saygı gösterilmektedir.

Ama araştırmalarımız sonucunda bu soydan gelen kişilerin cem yürütmedikleri fakat dedelerin Yeniköy’e gelip cem yürütmelere de öncü olduklarını, bu konuda çok çaba harcadıklarını biliyoruz.  (Yeniköy aynı zamanda benim köyümdür, Ayhan Aydın).

Yeniköy’de şimdi beş sülale varlığını sürdürmektedir. Bunların da farklı yerlerden bugünkü Yeniköy’ün bulunduğu alana gelip yerleştikleri ve daha sonra kaynaştıkları bilinmektedir.

Şahitaş soy ismini taşıyanların Şahveligil olduğu bunlarında Şahvelioğullarından geldiği söylenmektedir. Kara soy ismini taşıyanların Karamollaoğulları olduğu bilinmektedir. Yine Günel soy ismini taşıyanların da dede soyundan geldiklerine inanılmaktadır. Selvi soy ismini taşıyanların ise Karadeniz Bölgesi’nden bu köye geldikleri söyleniyor.

Aynı zamanda benim de bağlı olduğum soy olan Badıloğulları Sülalasinin ise, tahmin ettiğime göre Beydilli Aşireti’ne mensup insanlar oldukları ve bu kimliklerini yansıtan bazı özellikleri gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bir Türkmen aşireti olan Beydilli Aşireti’nin Türkiye genelinde farklı coğrafyalarda yerleşimleri olduğunu, bir kısım Beydilli Aşiret mensuplarının Türkmen kimliklerini koruyarak Sünni İslam inanç sistemini sürdürdüklerini görüyoruz.

 

Çal

Kırıntı ve Yeniköy’le yoğun ilişkileri olan Çal aynı zamanda inanca çok önem veren bir köydür.

Akrabalık ilişkileri dışında, Kırıntı ve Yeniköy’le eskiden iç-içe geçmiş yoğun temasları olan bu köyle ilgili İstanbul’da kurulan dernek de bu ilişkileri yeniden düzenlemek için çaba harcamaktadır. Ayrıca bu köyde bir kültür ve cemevi de yapılmıştır. Bölgenin son post dedesi Kırıntı Köyü’nden İbrahim Günel Dede’nin eşi yine bu köydendi.

Ayrıca köyde ocakzade olan insanlar var, bu konu ayrı bir araştırma konusu; çünkü şu anda tarihle bağlar çok zayıflamış. Yaptığım söyleşilerde burada birkaç ailenin ocakzade olduğuna ilişkin ipuçları edindim.

Buna göre bugün İstanbul’da yaşayan Çal Köylü Hasan Işık dedelerinin Kars’tan gelme ocakzadeler olduğunu söylemektedir. Bunu kimi Çal köylüler de doğruladılar. Kendilerine Hasanefendiler dendiğini söyleyen Hasan Işık dedelerine Çelebilerin icazetname verdiğini söyleyerek, bir örneğini de bana gösterdi. 

Tarihçi/yazar Ahmet Hezarfen ise bunu Hacı Bektaş Dergahı’ndan verilen icazet olduğunu onayladı.

Hasan Işık’ın dedeleri Kars’ın Meşeardahan Sazkara Köyü’nden gelmiş.  Ahmet Işık’ın dedesinin babası Ahmet Şıh’ın kerametleri varmış. Ahmet Şıh Tokat’a gitmiş. Orada kendisinin ocakzadeliği, kerametleri dolayısıyla köylüler çok büyük bir ilgi göstermişler, kendisine arazi vb. vermişler, orada yaşamını sürdürmüş, O orada kalmış. O köye de Ahmetalan köyü denmiş. Ahmet Şıh’ın türbesi de hala Ahmetalan Köyü’ndeymiş. Çal’da bu sülaleden insanlara bugün de çok büyük sevgi gösteriliyormuş.

Yani Sarıbal evlatlarından önce Çal Köyü’nde de bir ocakzadelik, dedelik kurumunu en azından bir kutlu soy, sülale olduğunu öğrenmiş olduk.

İlk kez burada yayınlanan, Ahmet Hezarfen tarafından çevrilen aşağıdaki icazet belgesinin önemli olduğuna inanıyorum.

 

YA MUHAMMED YA ALİ HAYR’ÜL-BEŞER

 

BİSMİLLAHİ-R-RAHMNİ-R-RAHİM

 

Ba’de-s-selam nümüde-i mahsusa-i Derviş-anemiz oldır ki,

Elhamdülillahi-l-lezi ceale kulubi-l-arifin hazineten bi-zitene-l-ulum tevhid ve t-teka Seyyidina Muhammedün ellizi hüve sahib’ül-tevhid ve-ş-hid ve alini ve sahbihi ellezine zultebşir ve-t-termedid. Amma ba’d bahıs-ı muttala envar-ı ezeli ve zahir-i esrar Muhammed ve Ali Cedd-i a’lamız HÜNKAR-I HACI BEKTAŞİ VELİ kuddise sırrah’ül-Ali ve-l-celi Efendimiz Hazretlerinin siyyanından ŞEYH HASAN DEDE bu def’a emrinize vusulinde hakkında hürmet-i lazimenin icrasiyle pire gelüb ziyaretle müşerref olub uhdesinde bulunan İCAZAT-NAME’nin evlad-ı kebiri bulunduğu cihetle elelusul uhdesine tevciye intikalini taleb birle isaf ile ahkam-ı Şeriat-ı Garra uhdesinde bulunan İCAZET-NAME’nin EVLAD-I KEBİRİ bulunduğu cihetle elelusul uhdesine tevciye intikalini taleb iderek tarikat-ı a’la üzerine eyyam-ı ömr ve ikbal-i saltanat ve şehn-i şahiyi eda ve ifa eylemek şartiyle muma-ileyh HASAN DEDE yedine i’ta olındı. Sizler ki, muma-ileyhin taliban ve muhibbanısınız gerektir ki, hizmet ve riyayetle emrine itaat eyliyesiz ve sen ki muma-ileyhim HASAN DEDE’sin dahi ber-vech-i İCAZET-NAME kiram-ı salihin seyr-i sülukı üzere İCRAY-I AYİN TARİKAT-I ALEYYE’YE müteallik taliban ve mühibbansız gerektir ki, riayetle emrine itaat eyliyesiz. Ve Sen ki Numa-ileyhim HASAN DEDE’sin Sen dahi ber mucib-i İCAZET-NAME kiram-ı salihin seyr-i süluki üzere icray-ı ayin TARİKAT-I ALİYYE’ye itaat ve müsaraat ve hilafından mübaadet eyliyesin.

Fi 12 Cemaziyelevvel 1302 (27 Şubat 1882) yılı, Cuma günü. Hacı Bektaşı Veli Evladı Hüsam.

Evlad-ı Ekber olan Hasan Dede’ye Hacı Bektaşı Veli Dergahı’ndan verilen İCAZETNAME’dir.

 

BAYBURT

 

Vardım ki yurdundan ayak çekilmiş

Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı

Canlar kırılmış, meyler dökülmüş

Sakiler meclisten çekmiş ayağı

 

Laleyi, sümbülü, gülü har almış

Zevkü şevk ehlini ahu zar almış

Süleyman tahtını sanki mar almış

Gama tebdil olmuş ülfetin çağı

 

Zihni derd elinden her zaman ağlar

Vardım ki bağlar ağlar bağıban ağlar

Sümbüller perişan, güller kan ağlar

Şeyda bülbül terkedeli bu bağı

Bayburtlu Zihni

 

Değişik kaynaklardan, bu arada Hasan Malkoç’tan (Kelkit/Gülalı Hayık Köyü’nden) ve Eğitimci Kemal Şener’den aldığımız bilgilere göre yöredeki Alevi Köyleri şöyle; Gülali Hayık Köyü (Damlıca), Pekesi, (Yarı Alevi, yarı Sünni), Demirözü (Yarı Alevi, yarı Sünni/ Kaza), Ağgi (Dikmetaş), Maçur Köyü (Demirışık), Yeniköy (Mağara), Kıratlı (Herertu), Lipana, Çepe, Harman Özü.

Şiran Kırıntı Köyü’nden halk ozanı Durmuş Günel’in verdiği bilgiye göre ise yine Bayburt’taki Pulur Köyü eskiden Alevi’ymiş. Hatta burası Akkayonlu Devleti’ni kuran Uzun Hasan’ın dedesi Fahrettin Kutlubey’in külliyelerinin olduğu köymüş. Kırıntı Köyü’nde Gündoğan soy isimlilere Kelkitliler deniyormuş. Bunların bir kısmı Kelkit’in Elbizim Köyü’nden gelseler de bir kısım, Galugiller denilenler, insanlar Pulur’dan gelmeymiş. Ayrıca diğer bir köy; Sünür.

 

KELKİT

Çeşitli kaynaklardan bu arada eğitimci Kemal Şener’den aldığımız bilgilere göre Kelkit’teki Alevi Köyleri:

Kıratlı Köyü (Dedeleri Erzincan Godalan’dan Mustafa Gürpınar), Harmanözü (Macur), Yaylalar (Lipana)(Zeynel Aktaş Dede varmış Fransa’da yaşıyormuş.)

Yeniköy (Magara), Gülalihayık, Ağgi, Otlukbeli, Ördekhacı, Mıhar (Koçyatağı), Yeşilyurt, Sadaklı, Karacaören (Şeyhhasanlı Dedeleri Var), Şemük (Çamurçorağı), Kömür, Devekorusu, Mezre, Günbatur.

 

KÜRTÜN

Güvenç Abdal’ın Anadolu’ya ilk geldiği yer olarak bilinen Kürtün’ün Şeyhler Köyü’nün Alevi olduğu söyleniyor.

Hatta Tarihçi Ahmet Hezarfen’in çevirdiği bir tarihi belgede buradaki Alevilerin varlığından söz ediliyor. 

Şiran Kırıntı’daki Gavrazlıgiller denilen sülalenin de Kürtün’den geldiği söyleniyor. (Kaynak kişi, Halk Ozanı Durmuş Günel. Hatta geldikleri köyün ismini taşıdıkları olduğu söyleniyor, Gavrazlılar (?)).

Tarihçi Yazar Ahmet Hezarfen’in T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nden bulup çevirdiği bölgeyle ilgili bir belgenin de sizlere yararlı olacağını düşünerek buraya alıyorum.

 

Trabzon Gürtun’daki Kızılbaşlar’ın İran İlişkisi Varsa Cezalandırılması

 

Ahmet Hezarfen

Yazı: 17 Ramazan sene 973 (Mart 1566), Padişah Kanuni dönemi, Sadrazam: Sokullu Mehmet Paşa, İran’da Şah 1. Tahmasb’tır. O yıl Kanuni, 30 Eylül’de Vefat etti. Yerine oğlu 2. Selim tahta (Sarı Selim) geçti.

Kimden: Padişah’tan.

Kime: Trabzon’da Muharrem ve Nu’man Beylere Hüküm.

Konu: Trabzon Sancağı’nın Gürtun ilçesi ahalisinin KIZILBAŞ’lara sevgileri olub İran’la ilişki kurdukları, bunların denetlenmesi, öncü olanların yakalanıp yargılanmaları, gerçekten ilişkileri kanıtlanırsa şer’en cezalandırılmaları.

 

Belgenin Meali

Trabzon sancağında olan Gürtun kazasının reayası sabi (?) olub KIZILBAŞ EHİBBASI (dostu) olmağla bu def’a sulhdan sonra o dürlü kimse kat’-i alaka idüb ol canibe (İran) gidüb ve anlerden gayri ba’zı kimesne yukarı Canibe (İran’a) muttasıl huzur-ı cem’ idüb varıb gelüb haklarından gelinmezse cümlesi göçüb gitmeleri mukarrerdir deyu bildirmişsin imdi melain-i hasirinin (mel’unların zararı) haklarından gelinmek ehemm-i mühimmattandır (çok önemlidir) BUYURDIM Kİ, hükm-i şeri-fim vardıkda bu babda temam basiret üzere olub bu hususı ki mesneye ifşa itmeyüb “KIZILBAŞ TEFTİŞ OLUNIRMIŞ” deyu şayi olmayub ihtiyat idüb anin gibi Yukaru Canible (İran’la) alaka iden kimesneleri birer bahane ile hafiyyeten (gizlice) ele getürüb ahvalleri şer’le teftişidüb rafz ve ilhadı sabit ve zahir olursa habs idüb yarar adamlarla südde-i saadetime gönderesin yazıb bildiresin.

Belge: BOA- Mühimme Defteri Tasnifi, cilt: 5/2, s. 513 / 1401.

 

Memleketim...

Dizinden Ayrılmadığımız Anadolu

 

Anadolu; bin yılların kültür izlerini taşıyan toprak. Yüzlerce kavim, ulus, uygarlık gelip geçmiş bu topraklardan. Her dağın, her vadinin dibinde bir tarihi eser bulmak mümkün, Anadolu’da. Sorunlarıyla kederleriyle, sevinçleriyle, oyunlarıyla, türküleriyle bizim öz yurdumuz burası.

 

İhtiyar katırından

Daha ölü bir köylü

Yanımızda, yanımızda değil

Yanan kanımızda,

 

Hasta öküzlerin yaşlı gözlerinde

Dinledik tasalı tarlaların sesini

Gördük ki artık vermiyor toprak

Altın kaşıklı nefesini kara sapanlara

 

Basık,

Suratı asık evler

Köstebek sokakların üstünde

Vermiş kafa kafaya

(Yalınayak, Nazım HİKMET)

 

Sevginin, dostluğun, güzelliğin yayıldığı doğa harikası, Anadolu, bizlere de yüce dağlarını vermiştir.

 

Gümüşhane

 

Gümüşhane, Karadeniz Bölgesi’nin Doğu Karadeniz kesiminde, merkezi 1400 m. yükseklikte bulunan bir ilimiz.

38-49 ile 40-45 doğu boylamları ve 39-50 ile 40-51 Kuzey enlemleri arasında yer alan Gümüşhane kuzeyde Trabzon, güneydoğu ve doğudan Bayburt kuzeydoğusunda Rize, kuzeybatı ve batıda Giresun, güneyde ise Erzincan ile çevrilmiştir. İl toprakları, kuzeydoğu ve doğudan Zigana ve Soğanlı Dağları’yla, batıdan Balaban Dağları ve uzantılarıyla güney ve güneydoğusunda ise Çimen, Sipikör, Otlukbeli, Kop ve Çoruh Dağlarıyla sınırlıdır. İl topraklarının % 60’ını dağlar, % 29’unu platolar, % 11’ini ise ovalar kaplamaktadır. (1)

Gümüşhane’de; bakır, çinko, kurşun, barit, dolomit, kaolin, kuvarsit, killi kaolin, linyit madenlerinin varlığı tespit edilmiştir.

İlk gümüş madeni işletmeleri, yaklaşık 4000 yıl önce, İ. Ö. 2000’lerde Asurlular döneminde başlamıştır. İ. Ö. 3000 yıllarda (ilk) Tunç Çağında başlayan yerleşimde Asur Kolonileri, Azzi ve Hayaşalar, Urartular, Kimmerler, Medler, Persler, Pontus Krallığı, Rum ve Bizans İmparatorlukları ile Osmanlılar bölgeye hakim olmuştur.

 

Ayrıntılı bilgiler için bkz. Yurd Ansiklopedisi 5. Cilt, Gümüşhane Maddesi s. 3200.

 

Şiran, (Kheriana)

 

Şiran’ın kesin kuruluş tarihi saptanamamıştır.

Trabzon Rum Pontus İmparatorluğu döneminde kent, Kheriana (Kherisan) adıyla anılmaktaydı.

Osmanlı yönetimi altında bir süre Karaca adını almıştır.

Şiran Belediyesi 1877’de kurulmuştur.

Şiran’ın denizden yüksekliği 1150 m.’dir. Nüfusu 7. 576’dır. İlçeye bağlı 72 köy vardır.

Gümüşhane ili jeoloji haritası incelendiğinde, Balaban Dağları’nın Şiran kesiminde “granit, grandiyorit, kuvarslı diyerit, volkanik fasiyes” gibi volkan dağlarında bulunan taş örnekleri görülmüştür. Yıldız Gölleri volkanik buzul göllerdir.

Şiran’da bakır, çinko, demir madenlerine rastlanmıştır. Yörede, hayvancılık, arıcılık, tarım başlıca geçim kaynaklarındandır.

“1881, 1882, 1893 Döneminden Gümüşhane Sancağı Kadın-Erkek Nüfusunun Dinsel Dağılımı” belgesi incelendiğinde, Şiran’ın 14. 521 Müslüman nüfusuna karşın 1726 Rum Ortodoks, 221 Ermeni Gregoryan nüfusu olduğu saptanmıştır. Bu da şu anda yöre insanları tarafından zaten bilinen eski Rum/Ermeni varlığını göstermektedir. (2)

Şiran ilçesinde saptanan çeşitli yaban hayvan türleri şunlardır: Çaylak, kerkenez, kartal, baykuş, bıldırcın, çengel boynuzlu dağ keçisi, tavşan, ayı, karaca, yaban keçisi (kızılkeçi, elik keçisi). (3)

Gümüşhane Şiran Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi Koruma ve Üretme Sahası olarak; 2231 rakımlı tepe, Kızıkıranı Yaylası, Geçit Yaylası, Malador (Melidar) Tepesi, Artobel Mahallesi tespit edilmiştir. (4) Şiran ilçesinin 60 km. uzağındaki Tomara Şelalesi, binlerce yıl önceye ait Telme ve Karaköy çevresi höyükleri, kaplıcalar, Çakırkaya Köyü’nde (Kalur) Kaya Kilisesi, Çilhoroz Dağı’nda Firdevs Hanım Türbesi, Balaban Dağları üzerindeki Balıklı göl, Aygır ve Yıldız Gölleri turistik değer taşımaktadır ve ziyaret edilecek başlıca yerlerdir.

Şiran’da en fazla buğday, pancar, patates, fasulye, elma ve armut yetiştirilmektedir. Yörenin en ünlü yemekleri küme, pestil, kuymak, ziron (Yeniköy ve Kırıntı’da siron)’dur. (5)

Şiran’da ve Gümüşhane çevresinde halen devam eden bir gelenek, ölümle ilgilidir. Ölen birisi gençse; mezarına sevenlerince bayrak biçiminde kırmızı yada değişik renklerde bezlerin, giysilerin asılması, gelinse; tabutuna gelinlik örtülmesidir.

Yörenin başlıca halk oyunları da şunlardır: Temir Ağa, Hançer, Tamzara, Sekme, Daldalan, Kutluğ Hanım, Sıksaray, Sarıkız, Kaçarı, Yusuf ile Zeliha’dır.

 

Bkz. Yurd Ansiklopedisi 5. Cilt s. 3200.

Bkz. Atlas Dergisi Sayı, 11 Şubat 1994, Türkiye Yaban Hayvanları Haritası T.C. Orman Bakanlığı, Planlama Koordinasyon Başkanlığı Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğün.

Bkz. 1993-94, Av Mevsimi Av Komisyonu Kararının Yayınladığı Kitapçık s. 48.

Bkz. Yurdumuz Ansiklopedisi II. Cilt s. 480.

 

Temir Ağa:

 

Kaleden kaleye şahin uçurdum

Ah ile vah ile ömrü geçirdim

Yare şeker ezdim şerbet içirdim

Can Temir Ağa yar Temir Ağa

Bir ayak üstünde dön Temir Ağa

 

Kalenin kapısı demir değil mi?

Demiri eriten kömür değil mi ?

Güzeli sorması ömür değil mi?

Can Temir Ağa, yar Temir Ağa

Bir ayak üstünde dön Temir Ağa

 

Gümüşhaneli ünlü şair Ceyhun Atuf Kansu’nun şiirlerinde de Şiran’ı görmek mümkün.

 

“Haydar’ın evreni küçük; gözlerinde büyür gider

Kokuludur bağlarının üzümü

Doldurmuş kır çiçeği heybelere babası

Şiran pazarına satmaya gider. ”

 

Çimen Dağları’ndan süzülüp gelen sular

Hani bıldır bir taze gelin geçiyordu

Saçını taradınız, yüzünü yıkadınız gelin ettiniz

Sarıgız Köprüsü’ne gelip de durmuş”.

 

Gümüşhaneli Özgürlük Şairi Şinasi Özdenoğlu, “Sanat insan mutluluğuna adanmalı, daha aydınlık bir dünyayı kuracak devrimci bir ses olmalıdır. Sanatçı, kendi iç dünyasını söylediği zaman bile buna insanlığın sesini katabilmelidir. ” diyor.

Gümüşhane de Anadolu’nun yarası sarılmayan bir parçasıdır. Şair bir gün Türkiye’nin derin uykulardan uyanacağına inanır, uyandırmaya çalışır.

 

“Beşiktekilerin diliyle güldüğüm olmuştur;

Kağnılarımın diliyle ağladığım;

İnsanların, kavgaların benden sorulmuştur

Anadolu, ey dizinden ayrılmadığım. ”

 

Köy Gezisinden Notlar

 

Çeşitli nedenlerle doğup, büyüdüğü yöreleri terk etmek durumunda kalan Yeniköylüler ve Kırıntılılar köyleriyle bağlarını hiç koparmamışlardır. Geçim sıkıntısı, eğitim zorunluluğu nedeniyle başta, Ankara, İstanbul, Almanya’ya göç etmek zorunda kalan Yeniköy ve Kırıntı köylüleri hemen her sene köylerini ziyaret etmektedirler. Özellikle yaz aylarında her iki köy, bir şenlik havasına bürünmektedir. İstanbul ve Ankara’dan kafilelerle, turlarla yurt dışından bireysel olarak ziyaretler yapılarak, kültürel bağlılıklar yenilenip, sağlamlaştırılmaktadır.

Ankara’da bu sene içinde kurulan (1994) Yeniköy ve Kırıntı köylülerinin birlik, dayanışma, kaynaşma, kültürel varlıklarını güçlendirerek yaşatmalarını hedef alan “Gümüşhane İli Şiran İlçesi Yeniköy ve Kırıntı Köyleri Derneği” de ilk en önemli etkinliği; “Şiran Turunu”nu 6-17 Temmuz 1994 tarihleri arasında başarıyla gerçekleştirdi. 6 Temmuz’da Kırıntı ve Yeniköy’e gelen tur kafilesinde yüzlerce kişi vardı. Kafile kadirşinaslık ve görev bilirlik inceliğiyle 8 Temmuz’da İstanbul’dan hareket edip, 9 Temmuzda Kırıntı ve Yeniköy’e varan yaklaşık 300 kişilik İstanbul’daki Yeniköy ve Kırıntı Köyü derneklerinin turlarını bekleyerek, herhangi bir etkinlikte bulunulmadı.

 

Köylerimizin Çevresinde Geziler

(10 Temmuz 1994)

İstanbul turu ile Kırıntı ve Yeniköy’e gelenler, köylülerle hasret giderdiler. Köylerin çevresi gezildi. Küçük piknikler yapıldı.

Bir gün önceden, Orman Bakanlığı’ndaki görevinden ötürü, Kırıntı çevresinde doğa çekimleri yapan Cevat Günel, o gün de Yeniköy çevresinde çekimlerine devam ediyor. Kırıntı’daki doğa çekimlerini tamamlayan Cevat Günel’le Zencirler’de karşılaşıyoruz. Bir süre dinlendikten sonra, Malador’a (Melidar, Demirci Kalesi’ne) hareket ediyoruz. Doğal bir tepelik gibi görünmesine rağmen, kayalık kısmı çıktıktan sonra (birçok ağaç kümesi yetişmiş olsa da), doğal olmayan kaya ve taş parçalarına rastlıyoruz. Bunlar, yıkılmış bir binadan arta kalanlar. Malador’un tepesi zaten düzlük. Burada bir yapının bulunduğu olasılığını tepenin diğer ismi, Demirci Kalesi anlatımı güçlendiriyor. Ama yapı uzun yıllar önce yıkılmış olmalı ki üstünün çoğu toprakla kaplı.

Daha sonra Evcikler’e doğru hareket ederken çekimleri Kırıntı tepelerinde yoğunlaştırıyor Cevat Günel. Bir gün önce çekimler yaptığı halkın ziyaret ettiği, kurumuş büyük bir ardıcın bulunduğu tepeleri çekiyor, Zeyrat Tepe (Ziyaret Tepe) (Hıdırellez Tepesi). Buradaki Kutsal Ardıç Ağacı’nın yaşının yüzlerce yıllık olduğu söyleniyor.

Kürt Çadırları’na varıyoruz. “Kürt Çadırları” deyiminin, burada uzun yıllar önce konaklayan Kürt göçerlerinden dolayı konduğu söyleniyor.

Daha sonra ise önceden bulunmuş olan kilise kalıntılarını arıyoruz. Bu da yörenin eski bir Rum yerleşim yeri olduğu savını güçlendiriyor.

 

Yeniköy Yaylasında Eğlence

(11 Temmuz 1994, Pazartesi)

Program, sabah erkenden Yeniköy’ün yaylasına gidiş, yaylalarda ve daha sonra Yeniköy köy meydanında eğlence...

Yeniköy’den yürüyüş hızına göre birkaç saatlik uzaklıkta bulunan Yeniköy Yaylası’na Kırıntılılar ve Yeniköylüler kafileler halinde çıkıyor...

Yeniköy’ün gençleri herkesi sevgiyle karşılıyor. Bütün yayla evleri ziyaretçilere açılıyor. Bir telaş, bir heyecan var yayla evlerinde. Çadır kuranlar, türkü söyleyenler, duygulanıp ağıt yakanlar, oynayanlar birbirine karışıyor. Asırlık çam ağaçlarında büyük salıncaklarla korkusuzca tepe aşağı sallananlar... birbiriyle hasret giderenler... farklı insan manzaralarıyla karşılaşıyoruz. Kurban kesiliyor, yemekler hazırlanıyor. Tüm Kırıntılı ve Yeniköylüler kaynaşarak esenleşiyorlar.

Kafilenin bir kısmı Başyurt’la Büyük Şehit’i ve Küçük Şehit’i ziyaret ediyor. Büyük Şehit’ten (Soğuk Paar (Pınar) Tepesi’nde) Şiran’ın 50 köyünün göründüğü söyleniyor. Denizden yüksekliği tahminen 2500-2700 metre olan Büyük Şehitlik Dağı’nda halkın ziyaret ettiği mezarlıklar var. Buralar, rakım farkından dolayı Büyük ve Küçük Şehitlikler olarak anılıyor. (Kurtuluş Savaşı’ndan kaldığı söylenen siper ve şehitlikler. Bu yöreye gelen hemen herkes bu kutsal ziyaret yerlerine gelerek dualar ediyorlar. Buranın kutsallığının ötesinde, nihayetinde şahsen benimde de görüp tanık olduğum gibi burada siper alanları, birçok mezarlıklar var. Nihayetinde bu konuda Genelkurmay Başkanlığı yayınları arasında çıkan bir kitapta da bahs açılmıştır. Buna göre Gümüşhane Şiran özellikle Trabzon ve Kars arasında önemli bir askeri geçiş bölgesidir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda buradan önemli sevkiyatlar yapılmıştır.)

Akşama doğru yayladan iniliyor. Bu sefer Yeniköy’ün içinde büyük bir şenlik düzenleniyor. Kırıntılı, Yeniköylü hatta Kayacıklı, yüzlerce kişi bir araya geliyor... Davullar çalınıp horonlar sergileniyor.

Köylülerin ve ziyaretçilerin içini sonsuz bir sevinç kaplıyor. Eğlence, uyumaksızın tüm gece sürüyor...

 

Tuğkıranı’na Gidiş

Bugünkü program, Çiçekli Çayır, Tuğkıranı ve Kırıntı’nın Yaylasına gidiş... Bu kez de Kırıntı Köyü bölgelerindeyiz.

Birkaç saatte Çiçekli Çayıra oradan da Tuğkıranı’na varıyor. Alış-veriş nedeniyle köylerinden geç çıkmak zorunda kalan Yeniköylüler, büyük bir merak içinde olan ve kendilerini nezaketle karşılayan Kırıntılılarla içtenlikle tekrar kucaklaştılar.

Buz gibi suları olan bir çeşme, rüzgar, ağaçlar ve doğa...

Tüm ziyaretçileri büyüleyen doğa... Çaylar demleniyor, oyunlar oynanıyor, elik (dağ) keçisi gibi dağlarda geziliyor. Grup grup insanlar, Kırıntı’nın yaylasını ziyaret ediyor.

Yine Kırıntılarla Yeniköylülerin kaynaşması, dostluğu her tarafa yayılıyor...

Akşam aynı kaynaşma Yeniköy’de Hıdırın Çeşmesi’nden devam ediyor. Kuzular çevriliyor. Yörenin ünlü mehtarı (zurna çalan ünlü çalgıcı) Aslan Aydın eşliğinde oyunlar oynanıyor. Yeniköy ve Kırıntılar coştukça coşuyor, hayli geç saatlere kadar eğlence devam ediyor.

 

Sayı Sayma Oyunu

(14 Temmuz 1994, Perşembe)

Bugünün en önemli olayı “Sayı Sayma Oyunu”nun sergilenmesi. Şubat’ın 21 ve 22’sinde yapılan oyun, köydeki ziyaretçiler onuruna tekrarlanıyor. Yörenin eski ve ilginç oyunlarından “Sayı Sayma” izleyenlerden büyük beğeni ve ilgi topluyor. “Deve, Deveci, Kürt Kızı, Gelin, Ayı, Ayıcı, Korkuluk, Bekçi, Jandarma, Hakim Tosbağa...” rollerindeki kişilerle oynanan oyunda, Kürt Kızı, Gelin birden fazla kişiyle de oynanabilmektedir.

Oyunun merkez kişisi deveci, iki insan, merdiven ve örtülerden oluşan deveciyle köyün içinde sürekli seyir halinde...

Etek, elbise, yelek, başörtüsü ile kadın kılığına girmiş erkeklerden gelinler, korunması gereken grubun gözbebekleri.

Yine kadın kılığına girmiş erkeklerden oluşan, Kürt kızı/kızları evlerden yiyecek isteyen oyuncuları.

Korkuluk, halkı korkutacak... Ayı halka saldıracak... Tosbağalar yakalayabildiği kız, kadınları, erkekleri meydanda kurulan darağacına asarak (göstermelik) kendilerine yiyecek, giyecek, para verilmesini ister..., vermeyenlerden zorla alır... Zorla evlerin içine girilir, mutlaka bir şey alınır. Topluluğu ziyaret eden izleyici köylüler, gençler, çocuklar kovalanır. Bu arada gelinlerden birisi kaçılırsa tüm oyuncular gelini kaçırana saldırarak gelini kurtarırlar, yüklüce bahşiş olmadan bırakmazlar.

Bu, böylece tüm evlerde tekrarlanır. Darağacının olduğu meydana gelince işler biraz değişir. Oyuncular gözüne kestirdikleri kişileri asmak için darağacına getirirler. Asılmak üzere olanların yakınları onları asılmaktan kurtarmak istiyorlarsa bol bahşiş vermek zorundadırlar. (Asılma olayı iple koltuk altından yapılır).

Kimileri ayının pençesine rast gelir. Kimileri tutulup bir su birikintisine atılarak ıslatılır.

Oyunlarını başarıyla sergileyen bu oyuncular, köyde bir “Amatör Tiyatro Grubu” oluşturdular. Yeniköy’den Kırıntıya hareket eden Sayı Sayıcılar burada da oyunlarını sergileyip büyük beğeni kazandılar. Gösterileri sırasında Kayacık’tan (Giresun’a bağlı doğal kökleri Kırıntı olan köy) gelen misafirlerden de büyük alkış topladılar.

Gösterilerinin bitiminde toplanan para ve yiyecekler bir sonraki eğlenceye ayrıldı. Kırıntı Köyü’nden olan Yazar Muzaffer Bal bize bir noktayı hatırlattı. Yıllar önce Kırıntı ve Yeniköy de Tiyatro Oyunları sergilenmiş, köylülerce çok beğenilmiştir.

(Bu işin Yeniköy’deki en büyük ustası Süleyman Kara’dan derlediğimiz bilgilerle, özellikle kış aylarında yapılan bu etkinlikle tüm köylülerden toplanan çeşitli yiyecek malzemesiyle ortak bir yemek pişirilip, ortak yenilir, oyunlar oynanır, eğlenilir.)

Akşam, Kırıntı Köyünde eğlence düzenlendi. Aramızda Giresun ili Alucra ilçesi Kayacık köyü Derneği üyeleri de vardı. Eşi az rastlanan bu topluluğun tek amaçları birlik, beraberlik ve mutluluktu.

Yeniköy ve Kırıntı Köyleri Yardımlaşma Derneği’nin veda gecesi olarak verilen davette merkezi İstanbul’da bulunan Kırıntı Köyü Derneği Başkanı Celal Coşkun, Kayacık köyü Derneği Başkanı Ali Günel birer teşekkür konuşması yaptılar. Ankara’da bulunan Yeniköy ve Kırıntı Köyleri Derneği Başkanı Hüseyin Aydoğan teşekkür konuşmasında şunları söyledi;

 

“Bu dernekler, ayrı ayrı değil, bir çatı altında birleşmelidir. Bundan dolayı bir çatışma varsa, bunların giderilmesi; dernekler arası birlik ve beraberliğin, dayanışmanın tüm Türkiye’ye yayılması en büyük dileğimizdir. Biz dernek olarak birlikten yana elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız. ”

 

İstanbul Kırıntı Köyü Derneği’nin

Karaburga (Burga Baba) Programı

 

BURGA BABA

 

Bugün, İstanbul Kırıntı Köyü Derneği’nce Kırıntılıların Aşığın Paarı’na Karaburga’ya yapacakları ziyaret haberi ve daveti gelince Yeniköy’den de birkaç kafile buraya hareket ediyor. Şiran’ın eşsiz güzelliklerinden Tamara Şelalesi bazılarının ilgisini daha fazla çekmiş ki bir grup insan da oraya yöneliyor.

Hayli uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Aşığın Paarı’na varıyoruz. Yemeklerimizi yiyip dinlendikten sonra çevrenin en önemli “ziyaretgahı” olan Karaburga’ya (Burgababa) yöneliyoruz.

Denizden 3300 metre yükseklikte, sırtlarında devamlı kar olan bu dağın kutsallığına inanılıyor. Burada her zaman kurban kesen birilerine rastlamak mümkün. Tüm Gümüşhane çevresinden olduğu gibi Giresun ve Trabzon’dan ziyarete gelenler de oluyor.

Karaburga Dağı, Gümüşhane ve Giresun il sınırını oluşturuyor. Bölgenin en yüksek noktası olan bu dağ hakkında coğrafi atlas ve kitaplardan bilgi edinmek mümkün.

Karaburga ili ilgili sayısız söylence var. Dağa çıkarken konuyla ilgilenen Günaydın Aydoğan’dan dinliyoruz; “Buranın esas ismi Burhan Ya Ali”dir. Bin bir surata sahip Burhan Ya Ali. Bir gün damadı deli olan, bir hatun, damadıyla bu dağlara gelmiş. Dağın ardından o anda atlılar dergah olmuş, selam verip selam almışlar. Kadın “sıfatını beri döndersene ya er kişi, yabancı” demiş. O anda yabancı Delik Taşın ardından sır olup gitmiş. Orada bulunan birisi demiş ki, bu “Burhan Ya Ali” idi. Biz isteyip de almasını bilemedik. Kısmet dağıtandan yararlanamadık.

Yine bir söylence de, kocası hasta bir laz karısı anlatmış. Dokuz sene yatalak olan kocasını bu dağa getirince, güle oynaya aşağı inmişler.”

Tabii ki bunlar tümüyle bir inanç. Halkın sevdiği kişilere, yerlere besledikleri ilginin göstergesi. Karaburga’nın diğer ismi Burgababa. Kırıntı köyü yaylasından yaklaşık dört saati tutan dağın arka cephesinde Yıldız Gölleri’nden önceki en büyük dağ Abdal Dede Dağını (Abdal Musa Tepesi) görürüz. Bu sene çok kurak olmasına rağmen dağ eteklerinde kar kendini yine gösteriyor. Bu bölgede kutsal ziyaret yerlerimizden biri.

Halk tarafından belirlenen şifalı sular dağın eteklerinde Çorağan Deresi’nde toplanmış. Karaburga dağından sonra ilk vadi Çorah sularını halka sunuyor.

Topluluk doğanın bütün güzelliklerinden yararlanıyor, doğayla bütünleşiyor. (Senenin belli dönemlerinde ziyaret edilen ve anma etkinlikleri yapılan Burgababa, (Karaburga) yöredeki en ünlü ziyaret yeridir, onun adına kurbanlar kesilir, dilekler dilenir, uzun sarp yollar aşılalarak buraya varılır.)

 

Köylülerle Röportajlar

Köy gezilerine katılmayan yaşlıları teker teker ziyaret ediyoruz.

Yeniköy’ün yaşlısı olan, Gülhanım Aydın’la (90) konuşuyoruz. Eski gelenek ve görenekleri soruyoruz, bize eski türkülerden söylemesini istiyoruz. Hıdırellez’den bahsediyor. Hıdırellez günü Kırıntı, Yeniköy hatta Aşağı Görsütlülerin (Sünni İslam anlayışından olan köy) toplanıp eğlenceler düzenlediklerini Kırıntı’daki Hıdırellez, Kırklar Tepesini ziyaret ettiklerini, türkü söylediklerini, Aşağı Görsüt’ün yaylasına çıktıklarını belirtiyor. Bize yöreye ait iki türkü de söylüyor.

 

“Entarimin kolları

oymalıdır oymalı... ”

 

“Yılan taşa kaynadı

Taştan çıktı oynadı...

Azma yılanım azma

Yoktur elimde kazma

Öldürürler yılanı

Katip deftere yazma... ”

 

Kırıntılı Gülhanım Öztürk (90) ise hasta olmasına karşın bizi o sevecen yüzüyle kabul etti. Düzenlenen turlardan memnun olduğunu söyleyen Gülhanım Hala, bize yöreye ait iki türkü okudu.

 

“Üç bacım, üç gardaşım

Şekerlerde imanım

Hepsi de var ama

İlle de büyük bacım... ”,

 

“Kırıntı’nın taşları

Civciv öter kuşları

İsmail’i vurdular

Arnavut’un Puştları... ”.

 

Kırıntı’da Cenaze

16 Temmuz 1994 Cumartesi Ankara’dan gelen Süleyman Öztürk dün gece Karaburga dönüşünde yolda vefat ediyor. Her iki köyü de yas bürüyor. Tüm köylüler Kırıntı’da cenazede buluşuyorlar. Cenaze erkanı yerine getiriliyor, sonra gözyaşları içinde toprağa verilirken; herkesin içinde bir burukluk bırakıyor, o sevecen, tatlı yüzlü adam.

 

Kurallar, uymak zorunda olduğumuz fakat sevemediğimiz kurallar. O gün bizi uzaklaştırıyor. Ankara turu ilk kafilesi yola çıkıyor.

Her halde az sayıda tur böylesine hedefine ulaşmış, böylesine bir çok kişiyi mutlu etmiştir.

Ah; bir de cenaze olmasaydı.

En büyük dileğimiz bu turların devamı.

 

Köy Turundan İzlenimler

 

Geziye katılanların geziyle ilgili gözlem, sonuçlar ve izlenimleri alındı. Bunları aşağıda sunuyoruz.

 

“Aradan 17 yıl geçtikten sonra ancak köye gidebildim. Büyük değişimler olmuş. Köye elektrik, televizyon gibi şeyler gelmiş, yayla yolları yapılmış çok güzel bir şey. Memnun oldum. ”

 

“Gezi iyiydi; ama organizasyon iyi değildi. ”

 

“Köy dışından gelen insanlar, yeni yeni insanlarla tanıştırıldı. Yeni dostluklar kuruldu ki en güzeli de buydu. ”

 

“Bir Çorumlu olarak köye ilk kez gittim. Yolculuklarla ilgili organizasyonda eksiklikler vardı; görevliler daha fazla olabilirdi ama, genel olarak çok iyi geçti. ”

 

“Benim kişisel görüşüm şu; Kırıntı ve Yeniköy ayrımı olmamalı. İki köyün tek çatı altında dernek kurması çok iyi iş olmuş. Çünkü ben daima birlikten yanayım. ”

 

“Yollar oldukça bozuktu. Yolların yapılması konusunda girişimlerde bulunulmalı. ”

 

“Çok kalabalık olarak gidilen bu tip gezilerde mutlaka ses yükseltici olmalıdır. Bu gezide en azından bir megafon alınabilirdi. ”

 

“İstanbul ve Ankara Dernekleri aralarında daha içtenlikli bir dostluk havası estirilebilirdi. Sanki yapay da olsa, bir ayrım var gibi geldi bana. ”

 

“25 yıl önce görmediğim Kırıntılı arkadaşımı gördüm. Çok daha iyi oldu. ”

 

GELİNCİK, YIL 1, SAYI 1, EYLÜL 1994

 

 

Gümüşhane Dağlarının Eteğinde Bir İnci

Yeniköy

 

“Bu yıl dağların karı erimez

Eser bad-ı saba yel bozuk bozuk

Türkmen kalkıp yaylasından yürümez

Bozulmuş aşiret il bozuk bozuk”

(Pir Sultan Abdal)

 

“Beşikler vermişim Nuh’a

Salıncaklar, hamaklar

Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır

Anadolu’yum ben tanıyor musun”

(Ahmet Arif)

 

“Çık hele Andolu’ya

Kamyonlarla gel kağnılarla gel

Gayrı

O kadar uzak değil”

(Fazıl Hüsnü Dağlarca)

 

Yeniköy, Uygarlıkların beşiği Andolu’nun her tarafı tarih, kültür, medeniyetle örülmüş sevginin ve güzelliğin yayıldığı doğa harikası bir köşesi.

Gümüşhane’nin Şiran İlçesi’ne on beş km. uzaklıkta olan Yeniköy, Balaban Dağları eteğinde bir orman köyü.

 

Tarih

Köy’ün kuruluş tarihi yaklaşık 200 yıl öncelerine uzanmakta. Konuyla ilgilenenlerin belirttiğine göre, kurucuların menşei birbirinden farklı; Şıhlılar’ın, Horasan Erenlerinden, Şahintaş Şahvelioğulları’nın Dersim’den, Karamollaoğulları’nın Hasan Derviş’ten, Badıloğulları’nın Karakoyunlulardan olduğu belirtiliyor.

İlk kurucular, devletin yaptığı baskılar sonucu, diğer Alevîler gibi ücra köşelere çekilmiş, ilk yerleşim yeri olarak dağların başında Kapılı Yurt’u seçmişler. Burada kaynaşarak, zamanla baskı azalınca, köyün şimdiki yerine inmişler. Bugün tüm köylüler birbiriyle akraba.

Yeniköylü’nün en büyük avantajı, önceki neslin bilime verdiği önemdir. Köy‘de kurulan “Büyük Köy Odası” bir eğitim-öğretim kurum görevini yerine getirmiş uzun zaman. Burada Osmanlıca okuma-yazma kursları düzenleniyormuş. Şükrü Aydın (Deli Şükrü), Süleyman Dayı, Molla İsmail, Aziz Hoca, Bekir İlyas Şahintaş içeriği dini, tarihi, içtimai konulardan oluşan kitapları okuyup yorumlayarak halka anlatmış, onların bilgili ve bilinçli olmaları için birer eğitmen gibi çaba harcamışlar.

1928 yılında Latin Harfleri kabul edildiğinde ise Türkçe’yi Latin harfleriyle yazmayı ilk öğrenenler içinde Şükrü Aydın, Kadir Günel, Fikri Çavuş bulunuyordu. Bu değerli insanlar, Türkçe’yi Latin harfleriyle yazmayı öğrendikten hemen sonra bunu halka da öğretmişler, atlarla getirdikleri ilk Türkçe gazeteleri okuyarak köylülerin ilk haber kaynakları olmuşlar.

Maarif Bakanlığı köylünün yaptığı okulu açınca öğretmenler, köyün aydını olanlarla kol kola eğitim seferberliğine girişmişler. Yeniköy’de olduğu gibi okullarda, köy odalarında sık sık halkı bilinçlendirecek toplantılar da düzenleyen öğretmenler çağdaş Türk insanın ilkelerini köylerde yetiştirdiler.

 

Dini Törenler Ve Cem Ayini

Yeniköylü, tüm Alevîler gibi, dini doğmatik dar kalıplar içinde, suni bir katılıkta algılamamaktadır. Onlar varolan her şeyi sevmekteler. İnsan sevgisi ise onlar için en büyük ibadet. Yeniköylünün dini, gönül temizliği, iyilik, edeptir. Onun dini, ilim, hoşgörü, cömertlik, haya, tüm insanları bir görmektir.

Köylü aldığı edeple, bir başkasıyla çekişmez, hem de Cem’e alınmayacağının bilinciyle daha dikkatli olur, sosyal ilişkilerinde. Herhangi bir uyuşmazlık cemde görüşülür.

Kişinin suçlu olup olmadığına dede tüm cemdekilerin fikrini alarak karar verir. “Hak kanaat üstündedir”. Karar “Sitem kesmedir”. Sitem kesme çok farklı uygulanabilir, duruma göre kurban kesme, fakir kişilere yardım veya Hacı Bektaş-ı Veli’ye “Nezir”, “Hakkullah” yardımı şeklinde olabilir.

Kış aylarında iki, üç günde bir Görgü Cem’i yapılır. Ya Cem Evi’nde veya zaten büyüklüğü bakımından müsait olan bir köy evinde yapılan ceme herkes davet edilir, kurban kesilerek dedenin yönetiminde törenlere geçilir.

Cem törenleri, tarikatın 12 hizmet ilkesi çerçevesinde yapılır. Peygamber Semahı, Kırklar Semahı Oniki hizmetin sonudur. Esas semah da bundan sonra başlar. Tarikat duaları, Kur’an-ı Kerim, Düvazimam okunur.

Cem törenleri bugün de yaşatılmaktadır. Yeniköylü gençler İstanbul’da bir Semah Grubu oluşturarak, semahı özellikle Türkiye’ce ünlü Şiran Semahı’nı yaşatıp tanıtıyorlar.

Yeniköy, Kırıntı, Çal, Şinik (şimdiki isimleriyle (iki ayrı köy oldu) Dilekyolu, Çambaşı Köyleri) köylerinden doğduğuna inanılan Şiran Semahı’nı, Abbas Genç yönetimindeki Karacaahmet Sultan Dergahı Semah Grubu, başarıyla sergileyerek Anadolu’nun birçok yerinde yaşatıp tanıtmaktadır.

Ölen bir Yeniköylü ister, Ankara’da, ister İstanbul veya dünyanın herhangi bir yerinde olsun, cenazesi köye getirilir ve cenaze törenleri yapılır. Bir kişi öldükten sonra 40 gün “Cumalık” okutulur, 40. gün, 52. Gün ve bir sene sonundaki Kur’an ve dua okuma törenleri yapılır. Kesilen kurbanla hazırlanan yemekler yenildikten sonra bazı konuşmalar yapılır.

Tüm törenler halkı birbirine daha çok yaklaştırıp kenetler, birlik ve beraberlik duyguları pekişir.

Günün ilk ışıklarıyla uyanan köylü, işine koşmadan önce, sabah gibi aydınlık fikirleriyle, dağların ardından doğan güneşe karşı yönelerek şu “Sabah Duası” nı okur;

“Işıyan ışıklar, açılan şafaklar, kırmızı güneşler, 12 İmamlar, 14 Masum-u Paklar, Hatice adı Kübra, Fatıma-tüz Zehra, Adem Seyfullah, Nuh Nebulullah, İbrahim Halilubrah, Muhammet Mustafa yüzü suyu hürmetine sabahlar hayrola”.

 

Yaşam

Sonra didişme başlar doğayla. Halk ozanı Aşık Mahzuni Şerif köylünün dertlerini ne güzel anlatmış bir şiirinde;

 

“Savaş gelince köy köydür

Seçim olunca köy köydür

Ondan başka hiçbir şeydir

Aman köyüm eyvah köyüm

 

Aslan postu, kürkü yoktur

Suyu yoktur, parkı yoktur

Bir esirden farkı yoktur

Aman köyüm eyvah köyüm

....

Yeniköy’ün başta susuzluk ve toprak verimsizliği olmak üzere birçok sorunu var. Yeterli ürün alamayan köylü büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmış.

Şu anda Yeniköy’ün en büyük derdi “su sorunu”dur.

Yeniköy’ün yaylasından çıkan su kanunlar gereğince de köylünün hakkı olduğu halde, Alevî olmayan Yukarı Görsütlüler tarafından bunun üstünde hak iddia edilmiş.

Köyün su sorununu çözebilecek unsurlardan olan yayla suyunun köye aktarılmasına devlet izin vermiş; Köy İşleri de boru döşetmişken, bu sefer Aşağı Görsütlü’lerin de yardım ettiği Y. Görsütlü’ler, boruları kırmış, mahkeme kararlarını hiçe saymışlar.

Birçok kez Yeniköy’ün yayla evleri yıkılmış, yaylalar üzerinde de hak iddia edilmiş.

Bugün, ister Almanya’da, ister Ankara’da, ister İstanbul’da olsun tüm Yeniköy’lüler bir yürek halinde. Hiçbir zaman köyle alakalarını kesmemişler. 1991 yılında da “Yeniköy Geliştirme, Güzelleştirme, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” kurulmuş. Yeniköy’e turlar düzenlemekte, özellikle yazın ve bayramlarda köy şenlik havasına bürünmektedir.

Bir köy seyahatinde yazdığım şu şiir, köy zenginliğini yansıtıyor, sanırım;

 

KÖYÜMDE

“Kadife gibi olsa

Her yerde gökyüzü

Binlerce, milyonlarca

Yıldız parlasa

Karanlıkta serinlik

Serinlikte kan ılıklığı aksa

Bedenlerden bedenlere

Her yerde ağaç olsa

Rüzgar olsa tepelerinde

Dinlesek ezgisini gecede

Ateş yaksak derken

Büyük

Karanlığa karşı

Sevinç

Horon tutsak el ele

yürek yüreğe

İçimiz yanmış

Su içsek gözeden

Ne de hoş tadı var.

Bir şey kayıyor orada

Kuyruğu var sanki

Uçurtmanınki gibi

Dilek tutalım;

BARIŞ”.

 

Bayramlar, düğünler, Hıdırellez, dini günler Yeniköylü için çok önemli. Tüm ananevi adetler devam ettirilmekte. Davul, zurna, halk oyunları, saz canlı olarak yaşamakta.

Köyün inanç ve gelenekleri içinde dikkati çeken bazı unsurlar ise şunlar; Yeniköy’de su ve ateşe saygıyla bakılıyor. Su ve ateş yarı kutsal sayılıyor. Suyun kirletilmemesi, lekelendirilmemesine inanılıyor. Dağlara ve güneşe de derin bir hayranlık besleniyor. Sabah Duasının dağların ardından doğan güneşe karşı dönülüp yapılması da bunun gösteriyor. Bütün bunlar Şamanizm’in ve Zerdüştlüğün, “su, ateş, dağa, güneş kültleri”nin izleridir.

Yeniköy’de, ziyaret yerleri; Niyazgah olarak; Büyük Şehit, Küçük Şehit Mezarlıkları, Yatır olarak Karaburga (Burgababa), Yeniköy’ün derin bağlarla bağlı olduğu Kırıntı’da Hasan Derviş’tir.

Halkımızın iç zenginliğini en güzel şekilde yansıtan unsurlar; elişleri, Yeniköylü tüm genç kızların uğraş alanıdır.

Zencirler, Soğukpınar, Mollagil, Ağagüne, Çatalçam, Olukların Başı, Kızlar Kalesi, Melidar, Eriklik, Başyurt, Göllerin Başı gibi şiirsel köy yöre isimleri köylünün kültürel derinliğini gösterir.

Bilime ve aydınlığa önem veren Yeniköy’den birçok değerli insan da yetişmiş. Bunlardan birkaçı ise şunlar; Birlik Partisi İstanbul İl Örgütü Kurucularından Avukat Hüseyin Aydın, Ressam Sezai Kara, Fotoğraf sanatçısı Cevat Günel, Türk Sanat Müziği Sanatçısı Kenan Günel, Ozan Yusuf Aydın, Eğitmen Necmi Günel (kendisi daha sonra Dersim İsyanı konulu teziyle Doktor ünvanı almıştır), Halkçı Politikacı Şükrü Aydın, tüm Şiranlıların sevdiği Pehlül Dede.

Evet bir başkadır, Yeniköy ve Yeniköy’lü. Hep güzellik, sevgi, duygu vardır yaşamında, bir çok Anadolu köy ve köylüleri gibi.

 

Not: Çalışmamda bana yardımcı olan Ahmet Zemci Aydın ve Gülsüm Aydın’a şükranlarımı bir borç bilirim.

 

CEM DERGİSİ, SAYI 38, TEMMUZ 1994

 

 

Gümüşhane’de İlk Cemevi Temeli

 

Artık sesini, inancını, haklarını, isteklerini tüm dünyaya duyurma çabasında olan Aleviler; kendilerine ait inanç mekanlarını da yapmaya başladılar. 4 Mayıs 1998 tarihinde, Anadolu’muzun güzel beldesi Gümüşhane Şiran Çal Köyü’nde, Gümüşhane Valisi’nin katıldığı bir törenle Gümüşhane’deki ilk cemevinin temeli atıldı. İnançlarına, kültürlerine ve doğduğu yöreye sahip çıkma kararlığında olan Çal Köylülerinin özellikle, Yasin Çelik’in, Şiran Çal Köyü Dernek Başkanı Muzaffer Gündoğan’ın ve Yönetim kurulu üyelerinin, Muharrem Yılmaz’ın, Kadir Çetinkaya’nın yoğun çabaları sonucunda güzel bir başlangıç yaşandı. Cem Vakfı Yenibosna Şubesi’nden Aydın Düzgün ve Gülender Geçer’in uğraşları, çaba ve çalışmaları sonucunda bir plan, program çerçevesinde yürütülen cemevi temelinin atılmasına civar köylerden de olmak üzere yüzlerce insan katıldı. Yöreye ait halk oyunlarının sergilendiği, insanların kaynaşıp bir araya gelmenin kıvancını yaşadıkları açılışta konuşan Gümüşhane Valisi ve Çal Köyü Dernek Başkanı birlik ve beraberliğe her zaman ihtiyacı olan insanlarımızın birbirlerinin inançlarına, gelenek ve göreneklerine saygıda kusur etmeyecek şekilde hep beraber yaşamaları gerektiğine değindiler.

 

CEM DERGİSİ, HAZİRAN 1998, YIL 30, SAYI 79

 

Şiran Çal Köyü’nde Cemevi

 

Bir gün önce Erzincan Ulalar’da bir kültür ve cemevinin temellerinin atılması törenine katılan Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı Şiran’a girişinde Belediye Başkanı Osman Karaca karşıladı.

Aydın Düzgün ve Gülender Geçer tarafından projesi çizilen, (Cem Dergisi Haziran l998 sayısında duyurduğumuz gibi Gümüşhane’de bir ilk olan) ve Yasin Çelik, Muzaffer Gündoğan, Muharrem Yılmaz, Kadir Çetinkaya’nın da yoğun çalışmaları sayesinde çok kısa zaman içinde büyük kısmı tamamlanan cem ve kültür evimizi bizi kırmayarak ziyaret eden Prof. Dr. İzzettin Doğan’a, köylüler çok büyük bir ilgi gösterdiler.

Yerel kıyafetler içinde köyün girişinde Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı ve misafirleri karşılayan Çal Köylü kadınlar, büyük heyecan içindeydiler. Anadolu’nun sevgi pınarı kadınlarımız ve köylülerimiz o tümüyle içten, duygusal yapılarıyla, misafirperverlikleriyle her zamanki gibi büyük takdir topladılar.

Ormanla iç içe Çal Köyü’nde yapılan kahvaltıdan sonra, Çal Köylülere seslenen Prof. Dr. İzzettin Doğan, gösterilen ilgiye ve cemevi için çaba gösterenlere teşekkür ettikten sonra, Alevi İnancı’nın ibadetlerini yurdun her tarafında sürdüren Alevilerin kendi tarihlerine, kültürlerine sahip çıkmaya kararlı olduklarını da yansıtmış olduklarını söyledi.

 

Prof. Dr. İzzettin Doğan Yeniköy’de

Çal Köyü’nden sonra yine davetimizi kırmayan Prof. Dr. İzzettin Doğan, Yeniköy’ü de ziyaret etti. Gümüşhane Dağları’nın eteğinde bir inci olan Yeniköy, orman içinde tam bir doğa harikası. Ercan Güvenç ise Yeniköy ve Şiran’ın güzelliğine değindiği sohbetinde, neden buraların yeterince tanıtılmadığını soruyordu.

Doğan’ı, Yeniköy’de İsmail Kara karşılıyor. Daha sonra Doğan’a çocuklar kır çiçeği armağan ediyorlar. Nedim ve Güher Şahintaş’ın evinde Yeniköy’ün ayranını içen Doğan, köylülerle sohbet ediyor.

 

Prof. Dr. İzzettin Doğan Hasan Derviş’te

Yörenin en önemli yatırı “Hasan Derviş” ziyaret ediliyor. Hasan Derviş’te Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı Kırıntıllı Köylüler büyük bir coşkuyla karşılıyorlar. Doğan, Hacı Bektaş Dergahı’na bağlı Sarıbal Ocağı’nın dedesi İbrahim Şıh Dede’yle beraber Hasan Derviş’e dua ve niyazlarda bulunuluyor.

Hocamızı Trabzon yoluna kadar uğurladıktan sonra biz, yüzlerce insanın katıldığı “ Burga Baba Etkinlikleri’ne katılmak üzere, 3000 metrelik “ Burga Baba Tepesi”ne gitmek için yola koyuluyoruz.

 

 Şiran’da

Şiran Belediye Başkanı Osman Karaca’yla ilçenin sorunları hakkında bir söyleşi yapıyorum. İlçe Sağlık Grup Başkanı Dr. Hasan Öztürk, Dr. Mahmut Coşkun, Dr. Ufuk Kuşcuoğlu, Şinikli Diş Hekimi Nazan Doğan da Şiran’ın sağlık sorunlarına ilişkin bilgiler veriyorlar. Hasan Öztürk, en acil ihtiyaçlarının uzman hekim ve acil servis eksikliği ve yetersizliği olduğunu söyledi.

 

Burga Baba Etkinlikleri

Her yıl geleneksel olarak yapılan ve çevredeki köylülerin katıldıkları Burga Baba Etkinlikleri, bu yıl da 12 Temmuz Pazar günü, yüzlerce insanın katılmasıyla yapıldı.

Bu yıl ki etkinliklere, CEM Vakfı Sivas Şube Başkanı Ali Rıza Salman, Ulalar Belediye Başkanı Paşa Dağ, Şiran Kaymakamı da katıldılar.

Yerel kıyafetler içinde dağa çıkın Kırıntılı, Yeniköylü, Çallı, Kayacıklı Aleviler, Burga Baba için kurban kestiler, dualar ettiler, dağın tepesindeki “Burga Baba Yatırı”nı ziyaret ettiler. Hem bir ibadet havasında hem de bir yayla etkinliği havası içinde gerçekleşen anmada yöreye has halk oyunları sergilendi. Her üç köyün insanları bir araya gelip konuştular, kaynaştılar.

Kırıntı Köyü Muhtarı Hasan Gündoğan ve Kırıntı Dernek Başkanı Hüseyin Bal’ın çabaları sonucunda bir araya gelen köylüler kaynaşıp hemhal oldular.

Çevrenin en büyük ziyaretgahı olan Burga Baba Yatırı aynı adlı (bazen Karaburga) 3000 metre yüksekliğindeki tepede bulunuyor. Burga Baba, çevrede kerametler gösterdiğine inanılan bir Hızır olarak anılıyor. Halkın gönlünde silinmez bir yer eden Burga Baba’yı ziyaret eden köylüler, ondan “müşkül hallerini” düzeltmesi dileğiyle dua ediyorlar. Yatır’ın çevresinde bulunan yığma taşların arasındaki kapıdan geçerek mezarını ziyaret edenler, “Burga Baba sana sığındık, sana geldik, cümlemizin müşkül hallerini hallet. Darda kalmışlara ulaş. Cümlenin kılıcını keskin et. Hepimize kol kanat ger” şeklinde dua ediyorlar. Yörede Ona duyulan sevgi o kadar büyük ki, köylülerin yeminlerine bile girmiş Ona duyulan saygı. Bir kişi herhangi bir olay için yemin ederken, “Burga Baba beni doğrasın ki söylediğim doğru” şeklinde konuşuyor. Onun hakkında anlatılan genel söylence, Onun asker kıyafetinde, çift atla gezen bir Hızır olduğu.

Gezimiz boyunca biz köylülerin Burga Baba hakkındaki fikirlerini derliyoruz: Hacı Bektaş Dergahı’na bağlı, Sarıbal Ocağı Dedesi İbrahim (Günel) Şıh Dede’ye göre, Burga Baba asker kıyafetiyle gezen, çift atla dolaşan, darda kalanlara ulaşan bir evliya. Rus Harbi’nde düşmana karşı attığı topun sesi Alucra’dan bile duyulmuş. Aynı şekilde, Giresun’da oturan Hancılardan Hasan Bakar (68) da onun şehitler sultanı, düşmanları yok eden, atlarıyla darda kalmışlara ulaşan bir evliya olduğuna inanıldığını söylüyor. Yeniköy’den Yusuf Aydın da Burga Baba’nın, Hasan Derviş’in, Pehlül Sultan Dede’nin halkın gönlünde yaşadığını ve yaşatıldığını, çünkü bunların saflığı temizliği doğruluğu temsil ettiklerini söylüyor. Çal Köyü’nden Sırma Yıldız (70), ile Çal Köyü’nün en yaşlısı Gülaştı Yıldız (90), Burga Baba’nın ve Onu anmak için her sene yapılan anmaların, ziyaretlerin hayatlarında çok özel bir yer işgal ettiğini söylüyorlar. Bu arada Sırma Teyzeyle yörede yürütülen cemlere ilişkin bilgilerini soruyoruz. Bana kendisinin cemlerde kamber olduğunu, hizmet yürüttüğünü anlatıyor. Gülaştı (Gülbeyaz) Nine ise ilerlemiş yaşına rağmen ses kayıtımıza “Büyük Taçlama Düvazİmamı”nı okuyor. Eski cemlerden, düğünlerden, örf adetlerden bahsediyor.

Tüm yörede Hasan Derviş’e, Burga Baba’ya ve geçtiğimiz senelerde kaybettiğimiz Pehlül Sultan Dede’ye halkın büyük sevgi ve saygısını gözlemliyoruz.

 

Yukarıda özetle bahsettiğiz gibi, Anadolu insanı, Anadolu Alevi’si, yüzyıllardır kanayan yaralarının sarılmasını bekliyor, ilgi bekliyor, hizmet bekliyor.

 

CEM DERGİSİ, AĞUSTOS 1998, YIL 30, SAYI 81

 

(Not: Yazıda bahsedilen, bu çalışmalar içinde çok yapıcı faaliyetleri olan Muzaffer Gündoğan’ı 2000’de, Yasin Çelik’i ise Ekim 2002 tarihlerinde kaybettik. Her iki canın Hakk’a yürüyen ruhları huzur bulsun, mekanları cenneti ala olsun, nur göllerinde yatsınlar, diyoruz. Ayhan Aydın)

 

Şiran Çal Köyü Dostluk Gecesi

Gümüşhane ve Karadeniz’de ilk kez yapılan Kültür ve Cemevi binasının tamamlanabilmesi amacıyla Şiran Çal Köyü Yardımlaşma Derneği tarafından, 5 Aralık l998 Şişli La Bella’da bir “Dostluk ve Yardımlaşma Gecesi” düzenlendi.

Büyük kısmı tamamlanan, bu sene içerisinde CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın da ziyaret ettiği kültür ve cemevinin tamamlanması için el ele veren Çal, Kırıntı, Yeniköylü, Susuzlu ve diğer köy derneklerinden insanlar dayanışmanın, yardımlaşmanın, inanç ve kültürlerini yaşatmanın erdemini hep beraber bir kez daha yaşadılar.

Çal Köylülerinin ve dernek yöneticilerinin en büyük çabası diğer yörelere de örnek olacak bu önemli mekanı bir an önce hizmete sokmak halka hizmetin kutsallığını ve yüceliğini hep beraber yaşamak, yaşatmak.

Şiran Çal Köyü’nde yapılan kültür ve cemevi yöredeki diğer köylere de hizmet vermesinin yanında, yapılmak istenen diğer köy kültür ve cemevi binalarına da örnek teşkil edecek bir yapıya sahip. Muhtarlık odası, toplantı-misafir odası, misafirleri ağırlayacak bir başka oda, dernek, sosyal etkinlik ve kütüphane olarak da kullanılacak bir başka oda, kiler, cemevi, ayrıca genel sorunların görüşülebileceği bir başka salon ile, cenaze yıkama yeri gasılhaneden oluşan kompleks köyün tam merkezinde; neredeyse yeniden yapılanan Çal Köyü için belirleyici bir merkez konuma sahip.

Burga Baba (Karaburga Yatırı) Şiran’ın en ünlü Alevi yatırı. Kırıntı, Yeniköy, Şinik, Çal, Kayacık Köylülerinin her zaman ziyaret ettiği bu seneki Burga Baba Anma Etkinlikleri’nde görüştüğümüz tüm yöre insanları bu hizmetin şu ana kadar yöreye yapılan en önemli dini hizmet olduğunu belirttiler. Çal Köylüler İstanbul’da birçok semte yerleşmek zorunda kalan insanlarımız. Ama onların en büyük arzuları kendi köylerindeki evlerini tekrar onarmak. Köye göçenlerin sayısı her sene daha da artıyor. Büyük şehirlerdeki Çal Köylüler ise her sene köylerini ziyaret ederek, köyle bağlarını daha da perçinliyorlar. Aleviler’in en ünlü semahlarından Şiran Semahı’nı Yeniköy, Kırıntı, Şinik, Kayacıklılarla, cemlerde hala yaşatan Çal Köylüler, uzun kış gecelerinde yaptıkları cemleri şimdi köylerine has çok güzel bir kültür cemevi binasında yapmaya hazırlanıyorlar.

 

CEM DERGİSİ, ŞUBAT 1999

 

Yeniköy 7. Olağan Kurulu

Şiran’ın incisi Yeniköy geleneklerini, göreneklerini bağrından kopup Ankara, İstanbul, Almanya’ya gidenler tarafından yaşatmaya çalışıyor. İstanbul’dakinin yanında Ankara’da Kırıntı köylüleriyle ortak kurulan derneklerde yöre kültürünün yaşatılmasına çalışılıyor. Maddi ve diğer olanaksızlar ise tam bir çalışma ortamının yaratılmasına engel. Fakat her sene mutlaka bir kez gidip Gümüşhane’deki köylerini ziyaret etmeyi ihmal etmeyen Yeniköylüler, Şiran’daki köyün sorunlarını çözmek için de canla başla çalışıyorlar.

Gümüşhane’den kalkıp 7 Mart l999 Pazar günü yapılan 7. olağan kurulu için Rumelihisarüstü’ndeki Yeniköy Güzelleştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne gelen Yeniköy Muhtarı Durmuş Şahintaş, köyde yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Köyün sorunlarının halledilmesi için daha fazla destek istedi.

Divan başkanlığını Ali Bayram Kara’nın yaptığı Yeniköy 7. Olağan Kurulu’nda, eski başkan Ramis Kara geçmiş dönemin faaliyetleri hakkında bilgi verdi.

Yeni yönetim kurulu üyelerini seçen dernek üyeleri ise yönetime seçilmenin bir şey ifade etmediğini Yeniköy’e ve İstanbul’daki Yeniköylülere kültürel çalışmalar, sosyal etkinlikler, diğer köy dernekleri ile demokratik kitle kuruluşlarıyla ilişkilerin geliştirilmesi, gençlerin eğitilmesi konularında çalışmalar hakkındaki beklediklerini belirttiler.

 

CEM DERGİSİ, NİSAN 1999 YIL 31, SAYI 89

 

Yeniköylüler Coştu...

Gümüşhane Şiran Yeniköy Güzelleştirme Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin düzenlediği 4. Dostluk ve Dayanışma Gecesi 16 Ocak Pazar günü, Cem Düğün Sarayı’nda yapıldı.

Yeniköylüler, gelenek ve göreneklerini, bir arada olmalarının mutluluğunu büyük şehirlerde de hep beraber yaşıyorlar. Kuruluşu aslında 1970’lere uzanan Yeniköy Derneği 1991’de resmen açılmış. Amacı; Yeniköylüleri bir araya getirmek, sorunları dayanışma yoluyla çözmeye çalışmak. Bugüne kadar İstanbul’daki ve Ankara’daki Yeniköylüler Şiran’daki köyleri için çok şey yaptılar. Birçok hizmetin buraya ulaşmasını sağladılar. Yardımlaşma yoluyla, gölet, yayla yollarının düzenlenmesi, köyün elektriklenmesini, hatta yaylaya kendi olanaklarıyla elektrik götürdüler. Hastalara yardımcı oldular. Şu anda Rumelihisarüstü’ndeki dernek binasında faaliyetlerine devam ediyorlar.

Gece’ye katılan CEM Vakfı Genel Müdürü Ayhan Aydın bir konuşma yaptı. Konuşmasında inancımıza kültürel ve tarihsel değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğini belirten Aydın; Anadolu aydınlanmasını sağlamış değerlerimiz olmamış olsaydı, bugünleri bile göremeyecektik, dedi. Gece’ye Mahmut Erdal şiirleriyle, halkoyunları ekibi yöresel oyunlarla renk kattılar. Gece’ye birçok yerel dernek temsilcisi de katıldı.

 

CEM DERGİSİ, ŞUBAT 2000

 

Doğdukları Yerden Uzaklara...

Şiranlılar Bir Araya Geldi

Gümüşhane Şiran Kırıntı, Yeniköy ve Dilekyolu Köyleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği tarafından düzenlenen Birinci Dostluk ve Dayanışma Gecesi, 17 Şubat Cumartesi günü Ankara Vedat Dalokay Salonu’nda yapıldı. Anadolu’nun cennet köşelerinden birisi olan Gümüşhane’de yüzyıllardır iç içe, gönül gönüle yaşayan Şiran Alevi köylerinden üçünü çatısı altında toplamayı başaran derneğin bu ilk dostluk gecesinde bir araya gelen yüzlerce Kırıntılı, Yeniköylü, Dilekyolulu Şiranlı dayanışmanın, kaynaşmanın, coşkusunu hep beraber, yaşadılar.

Onları bu özel günlerinde Gümüşhane’den, İstanbul’dan gelen hemşehrileri de yalnız bırakmadılar.

Anadolu’nun kültür zenginliğinin de sergilendiği gecede, yörenin halk oyunları, yine aynı köylü gençler tarafından sergilendi. Dia gösterisi Yeniköylü olan Türk Sanat Müziği sanatçısı Kenan Günel’in şarkıları; Celal Bakar’ın, Gülperi Öztürk’ün, Serkan Aydoğan’ın, Hüseyin Aydoğan’ı, Ulaş Kara, Çağdaş Aydoğan’ın türküleri ve ezgileri insanları duygulandırmaya yetti. Yusuf Aydın ve Rıza Kara’nın okuduğu şiirler ise yörenin kültürel atmosferini yansıtıyordu.

Gece’de en büyük alkışı Gümüşhane’den kalkıp geceye katılan her üç köyün Kırıntı muhtarı Ali Akdağ, Dilekyolu muhtarı Arif Çelik, Yeniköy muhtarı Şükrü Kara yapmış olduğu konuşmalar aldı.

Dernek başkanı Hüseyin Aydoğan’ın birlik beraberlik temalarını işleyen konuşması ilgiyle dinlendi. Geceye ressam Sezai Kara, Av. Hüseyin Aydın, Cem Vakfı’ndan Ayhan Aydın, İstanbul Kırıntı Derneği Başkanı Celal Coşkun, Yeniköy dernek başkanı Halil Kara, Gümüşhane Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Nizamettin Günel de katıldı.

Gecede yokluğu hemen hissedilen, yakın bir geçmişte kaybettiğimiz Badıloğulları’nın en büyük temsilcilerinden gönlü insan sevgisiyle dolu, Ehlibeyt aşığı Alevisi, Sünni’si binlerce insanın sevgisini, saygısını kazanmış Ahmet Zemci AYDIN, Alevilikle ilgili araştırmalarını bilim adamlarıyla tanışıp, sempozyumlara katılarak derinleştiriyordu. Vefatı Şiran Alevi köylerinde derin üzüntü yaratan Ahmet Aydın’ın cenazesine Ankara ve Yeniköy’de yüzlerce insan katılmıştı. Kendisini rahmet, şükran ve özlemle anıyoruz.

 

CEM, ARALIK 2000/MART 2001, YIL 34, SAYI 107

 

İstanbul’da Şiran Semahları...

İstanbul’a yerleşen Gümüşhane Şiran’lı Aleviler, inanç ve kültürlerini yaşatmaya devam ediyorlar.

29 Nisan Pazar günü Rumelihisarüstü’ndeki yeni lokal açılışına katılan yüzlerce Yeniköylü mutlu bir gün geçirdi. Yöresel değerlerin ön plana çıkarıldığı açılışta, türküler, deyişler okundu, sohbetler saatler boyunca sürdü.

 

5 Mayıs Cumartesi günü Levent’teki Halay Düğün Salonu’na sığmayan yüzlerce Kırıntılının mutluluğuna aynı zamanda Yeniköylüler de katıldı. Şiran yöresi semahlarının sergilendiği, halk oyunlarının oynandığı Kırıntı Köyü Geliştirme Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneği’nin Dostluk Gecesi’ne katılan Sabahat Akkiraz’ın türküleri ve deyişleri halkı coşturdu.

Gece öncesi, Ayhan Aydın, Cem Radyo’da, 25 Nisan Çarşamba günü, Dernek başkanı Celal Coşkun ve Aşık Durmuş Günel’le bir söyleşi yaptı.

Geceye birçok seçkin davetli katıldı.

 

Yine Şiran’daki diğer bir Alevi köyü olan Çal Köyü’nün Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği tarafından 19 Mayıs Cumartesi günü Avcılar’da düzenlenen yardımlaşma ve dayanışma gecesine Cem Radyo Genel Koordinatörü Yaşar Tükek ve Sakine Tükek’te katıldı.

 

CEM DERGİSİ, HAZİRAN 2001, YIL 34, SAYI 110

 

Yusuf Aydın’ın Kitabıyla Aşk Diyarına Yolculuk;

 Gönül Pınarı (Paar)

 

(Kitabın Önsözü)

Bu, öyle bir alem ki balta girmemiş ormanlarda bile yarasız ağaç bulunmaz. Kaldı ki insanoğlu elbette ki kedersiz, gamsız, acısız olmaz. En gamsız insanların bile elbette bir sıkıntısı olduğu zamanlar vardır.

Dünyada dertsiz kul var ise bildir, var ise eğer o d a insan değildir.” Şeyh Sadi   

Ama herkesin duyguları da başka başkadır.

Ben 1937 yılında Gümüşhane’nin Şiran ilçesinin Yeniköy’ünde doğmuşum. Köyümüz yazın dahi kar bulunan dağların eteğine kurulmuş bir köydür. Çevresi meşelerle kaplı ufak bir tepenin düzlüğünde, yaylaların eteğinde kurulmuş bir köy...

İlahi bir emir midir bilinmez; her insanın doğuş şekli yaşamını belirten bir başlangıç olsa gerek. Veysel’in örneği anam Ayşe’nin bana sancısı vurunca, evdekilerden utanarak ağıla gitmiş ve beni orada koyunların arasında dünyaya getirmiş. Ayağımızda çarıklarla büyüdük. Yaz gelende köylümüz yaylaya çıkardı. O zaman insanlar köylerde kalabalıktı. Yaylanın yolları gelinlerle, kızlarla, ninelerle, genç ve yaşlı insanlarla bir başka olurdu. Hele kağnı arabaları yollara dizildi mi insana bir başka duygu verirdi. Yaylaların tozlu yolları, kendine özgü bir güzellik sergilerdi.

Baharda karların eriyip derelerin coştuğu günler tepelerin açılan yerlerinde koyunları yayarken okuduğumuz Karacaoğlan, Aşık Veysel, Aşık Kerem, Sümmani, Aşık Garip gibi aşıkların kitapları da özellikle gençliğimizde bir başka duygu verirdi insana.

Köyümüzün toprağı kıt, verimsiz olduğu için gurbetlik bizim için kaçınılmazdı. Ben on altı yaşındayken gurbete çıktım. Ege yöresini, İç Anadolu’yu, Karadeniz yörelerini gezdim. Köyümüzün yaylaların eteğinde oluşu, çektiğim gurbetliğin sıla özlemi, bir de bu duygulara 1965 yılının eylül ayında gazeller dökerken, güz yağmurları yağarken eşim Seher’in ani vefatı beni bambaşka duyguların içine itti.

Yüreğimin derinliklerinde bir takım kıpırtılar başladı. Gönlümden kopup gelen duyguları dizeler halinde içimden geldiği gibi yazmaya başladım.

1957 Temmuzunda askere gitmek için İzmir’den geldim. Bir gelin ile bana bir tutam gül yollayan, yaylaya giderken yoluma çıkıp iki gül uzatan, beni bir tenhaya çağırtıp, “seni bekleyeceğim” diye söz veren, ben askerde iken nişanlanıp yolladığım fotoğrafı koynunda gezdiren, 1942 doğumlu, o zaman 15 yaşındaki kara gözlü Seher, Eylül 1965 yılında üç çocukla beni bırakıp kara toprakları mekan tutan güzel. kalpten dile, dilden ele, elden kaleme, kalemden deftere, defterden dostlara, okuyanlara...

Yaşam bu; kime ne getireceği belli olmaz.

Ölüm, kalanlar için acı ama kaçınılmaz.

Eşimin ölümünden iki buçuk yıl sonra tekrar evlendim. Sevgi güzel bir kız idi. Evime mutluluklar verdi.

“Ölüm bir nefestir. Veririm de korkarım ki geri alamam.”   Hz. Ali

 

Eşimin vefatından sonra İstanbul’a gittim. İki buçuk yıl memlekete hiç gelmedim. Bu arada kendi kendime saz çalmayı öğrendim. Hayat şartları el vermediği için usta görmedim. Onun için ilerletemedim. Hani derler ya “ustasız meslek haramdır” diye; aynen öyle.

İkinci evliliği yaptığım yıl Almanya’ya işçi olarak gittim. Sekiz yıl, sekiz ay çalıştım.  Almanya’nın birçok yerlerini gezdim. Hannover, Branşvay, Köln, Frankfurt, Lütviksahafen, Hanao, Wainheim, Haydarberk, Münih, Studgard, Tubbingen ve son durağım Reutlingen idi. Tabii bu arada birçok kasaba ve köylerini de gördüm.

Ayrıntıya girince adımı yazmamıştım. Dedemin ismi Yusuf’muş. Birinci Cihan Harbi’nde asker olmuş bir daha dönmemiş. Dedemin ismini bana vermişler. Yani ismimi “Yusuf” koymuşlar.

Hayatımı köyümün insanlarının olduğu gibi inşaat ustalığı yaparak kazandım. Ağır bir meslek.

Almanya’dan döndükten sonra bin dokuz yüz yetmiş sekizin onuncu ayında Türk Elektrik Kurumu’na girdim. Rahat bir iş hayatı başladı. Görevim demirbaş eşyaların bakım ve onarım ustalığıydı. Şimdiye kadar yazdıklarımı bu deftere aktarırken altı yıllık emekliliğin içindeyim.

Şu an tarih 16.03.1998.

Yazdıklarımı daktilo yaparak iş yerinde fotokopi yapmıştım. Şimdi istedim ki eserlerimi yani şiirlerimi bir de kendi el yazımla yazayım. Benden torunlarıma hatıra kalsın. Benden herkese selam.

En sevdiğim şey doğadır, ağaçları, suyu, dağları, yaylaları güzel olan her şeyi seviyorum. Biliyorum ki; “Sevgi en güzel duygudur.”

 

YUSUF AYDIN, GÖNÜL PINARI “PAAR”,  ANKARA, ARALIK 2003, MATTEK MATBAACILIK.

 

YÂRİ NİDEYİM

 

Ben de şu alame geldiğim anda

Hayali meylime düştü nideyim

Uslanmaz bu gönül hayli zamanda

Gönül bir sevdaya koştu nideyim

 

Bazı yaylalarda bazı dağlarda

Bazı bostanlarda bazı bağlarda

Karac’oğlan gibi gurbet ellerde

Bu divane gönül şaştı nideyim

 

Divane Yusuf’um kölen olayım

Söyle güzel, derdin nedir, bileyim

Dünya mülküm olsa yüce sarayım

Bilirim hepsini boştur nideyim.

 

GUGUK

 

Çam dalına konmuş sesliyen guguk

Nedir senin dertli dertli ötüşün

Eşinden mi oldun boynun bükük

Nedir senin dertli dertli ötüşün

 

Seher vakti çıkıp gözyaşı dökme

Dertli dertli ötüp sinemi yakma

Eşin arar gibi çevrene bakma

Nedir senin dertli dertli ötüşün

 

Yitirdim yarimi durmaz ararım

Kesildi takatım yoktur kararım

Boynun eğip bakma sana sorarım

Nedir senin dertli dertli ötüşün

 

Divane Yusuf’un sana merakı

Giyindim karayı çıkardın akı

Sesin meşelere veriyor yankı

Nedir senin dertli dertli ötüşün

 

BAŞYURT

 

El ele gezdiğim yârin mekanı

Yurt yerlerin belli yaylasın Başyurt

Ayrıldım yârimden firkatim çoktur

Dertli gönül seni neylesin Başyurt

 

Çayırına çökmüş mandalar malın

Yeleli atların koyunlar narin

Nedir bu gariplik harabe yerin

Dile gelsin bir kez söyleyin Başyurt

 

Üç taraflı çökmüş yüce dağın var

Başında suların sanki bağın var

Yaz gelince yaşanacak çağın var

Yurtların bir kelâm eylesin Başyurt

 

Divane Yusuf'um bana ne derler

Seher’inen gelip gezdiğim yerler

Tipilerin esmiş kaplamış karlar

Şu dertli gönlümde gaylesin Başyurt

 

 

ŞİRAN'IN

 

Nasıl meteyleyim bilmem ki seni

Ortasından akar seli Şiran'ın

Çarşısı pazarı her şeyi mamur

Dört taraftan gelir yolu Şiran'ın

 

Yükseğinde yüce yüce dağı var

Engininde bostanı var bağı var

Yaz gelende yaşanacak çağı var

Tomur tomur açar gülü Şiran'ın

 

Yüce dağlar dumanlanır puslanır

Çoban alır sürüsünü yaslanır

Kaval elde dertli dertli seslenir

Bülbül gibi öter dili Şiran'ın

 

Divane Yusuf'um sözüm hoş eyler

Bahar gelir dereleri coş eyler

Gelin kızlar yaylasına göç eyler

İşte böyle böyle hâli Şiran’ım

 

GİTTİ

 

Bir güzel yolc'ettim dönülmez yola

Meylim bu güzelle geçti de gitti

Felek aldı aldı giydirdi kara

Ecel tırpanıyla biçti de gitti

 

Bir tel alsaydım sırma saçından

Beni ayırdılar yârin göçünden

Felek aldı güzellerin içinden

Kara gözlü yâri seçti de gitti

 

Felek kervanını eylemiş katar

Bu dert etti beni mecnundan beter

Bir güzel yolcu ettim toprakta yatar

Yaşı yirmi üçte göçtü de gitti

 

Felek eylemiş de yurdumu talan

Divane Yusuf'u dertlere salan

Var mıdır başından sonuna gülen

Benim gözüm yaşı taştı da gitti

 

ÜSTÜNDE

 

Yine bahar gelir dağlar yeşerir

Çayır çimen biter kabrin üstünde

Dertli Kerem gibi yanar bu gönül

Buram buram tüter kabrin üstünde

 

Kabrini süsler menekşe sümbül

Çektirme bu gammı vur beni öldür

Seherde konanda bir garip bülbül

Dertli dertli öter kabrin üstünde

 

Divane Yusuf'um gelmişim dile

Akıbet düşerim ben tozlu yola

Eğer gidersem yâr gurbet ele

Acep kimler yatar kabrin üstünde

 

 

SABIR ETMEK İMİŞ İLİMİN BAŞI

 

Mecliste oturup muhabbet etmek

Her kişinin harcı olmasa gerek

Arifce konuşup manaya yetmek

Herkes bu manadan bilmese gerek

 

Sabır etmek imiş ilimin başı

Sohbetinde kamil olmaz her kişi

Cahilin manasız incitmek işi

Böylesi mecliste durmasa gerek

 

Oturup mecliste ilim söylenir

Mana aleminden sohbet eylenir

Muhabbetin deryasını boylanır

Adu bu deryaya dalmasa gerek

 

Edep önde imiş ilmi irfandan

Evel ikrar verdim kavli mekandan

Divane Yusufum demi devrandan

Gönül herdem ayrı kalmasa gerek

 

Niye Taş Atarsın Aslını Bilmez

 

Niye taş atarsın aslını bilmez

Hiç olmazsa insan diye gör beni

Eğriyi bırakıp doğruya gelmez

Bilmiyorsan bilenlere sor beni

 

İçimde var oldu koca kainat

Kardeş olalım gel eyleme inat

Akıl kılavuzum mürşidim Ahmet

Gönlünü kapamış görmez kör beni

 

Kabe bende Kuran bende Hakk bende

Benzin döküp insan yakmak yok bende

Kainatı saran sevgi çok bende

Daha neden görürsün ki hor beni

 

Ne o ırkı ne bu ırkı ne Habeş

Dünyayı eyledim kendime kardeş

Yusuf’un dostudur namuslu herkes

Namussuza eğersin ki zor beni

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 341-371)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile