Hacı Bektaş-i Veli Kültür Ve Tanıtma Derneği “Laiklik ve Birlik Gecesi”

Hacı Bektaş-i Veli Kültür Ve Tanıtma Derneği

“Laiklik ve Birlik Gecesi”

 

AYHAN AYDIN

 

Bilim adamları Anadolu’da insan yerleşimlerini ve ilk uygarlık ürünlerini onbin yıl öncesinden beri varolduğunu saptamışlar. Yüzlerce halkın kaynaşarak tarihin en büyük uygarlığını yaratan Anadolu toprağı Homeros’tan, Vergilus’tan, Şeyh Bedreddin’den, Pir Sultan’dan, Yunus’tan, Ahmet Arif’e, Yaşar Kemal’e, Nazım Hikmet’e, uzanan bir kültür beşiğidir.

Hacı Bektaş-i Veli, Anadolu toprağını sevgi yurdu yapmak için verdiği mücadeleyle ölümsüzleşmiş bir Anadolu Bilgesi, Piri’dir.

Fikir ve eylemleriyle yüzyıllar ötesine ışık tutan Hacı Bektaş, bugün dahi insanlığı aydınlatmaya devam etmektedir.

İstanbul Hacı Bektaş-i Veli Kültür ve Tanıtma Derneği’nin 29 Haziran’da, Hacı Bektaş Veli’nin, inanç, felsefe ve geleneğini yaşatmak, Sivas ve diğer katliamlarla yitirdiğimiz aydınları anmak, laiklik mücadelesinin önemini vurgulamak amacıyla Taksim Açık Hava Tiyatrosu’nda düzenlediği “Laiklik ve Birlik Gecesi”ne binlerce coşkulu insan katıldı.

Dernek Başkanı Avukat Kemal Şeker, Hacı Bektaş-i Veli’nin evrensel insan sevgisi, Türkiye’de yaşanan gerici-şeriatçı akımlar, Sivas Katliamı hakkındaki görüşlerini açıkladığı konuşmasında; “Şeriat kendi görüşünden başka fikirleri reddettiği için demokratik yönetimleri istememektedir. Ancak ve ancak demokrasilerde farklı fikirler yaşatılabilir. Biz savaş değil, barış istiyoruz, savaş sözünü hiç duymak istemiyoruz”, dedi.

Şahkulu Dergahı Dedeleri, daha sonra sahnedeki yerlerini alarak, Alevi-Bektaşi Kültürünün, inanç motiflerinin temellerinden olan, çeşitli deyişleri okuyarak halkı duygulandırdılar.

Derneğin Semah Grubu ise, Alevilerin içlerindeki Tanrısal sevgi ve coşkuyu benzersiz şekilde yansıttıkları semahları başarıyla sergileyerek geniş ilgi gördü.

Coşkun alkışlarla sahneye gelen değerli sanatçı Sadık Gürbüz, Anadolu Halk Kültürü’nün en önemli unsurlarından olan okuduğunu türkülerle halkın gönlünü fethetti. Muhyi’den, Pir Sultan’dan, Yunus’dan okuduğu parçalara halk eşlik etti. Binlerce kişi “bir yürüyüş eyleyelim”, “açılın kapılar şaha gidelim” haykırışlarıyla toplumsal tepkilerini de dile getirirken “Sivas’ın hesabı sorulacak” sloganlarıyla da Sivas Katliamını unutmadıklarını gösterdiler.

Demokrasi, İnsan Hakları, Laiklik konularındaki duyarlılığı ile tanınan Sadık Gürbüz, birçok şeylerini kaybetseler de onurlarından asla ödün vermeyen halkını selamlarken, Pir Sultan Abdal’ın yiğit damarının sürdürümcülerinden birisi olduğunu bir kez daha göstermiş oluyordu.

Sabahat Aslan’ın okuduğu türkülerden sonra dünyaca ünlü, Turhal Semah Grubu sahneye geldi. Sergiledikleri eşsiz semahlarla, haklı ünlerini pekiştirdiler. Sazın ve sözün usta yorumcularından Musa Eroğlu ise okuduğu türkülere halkın duygulanırına tercüman oldu.

Gece’de son olarak Arif Sağ farklı tepkilere yol açan bir konuşma yaptı: “Biz bazı şeyleri yanlış yapıyoruz, Türkiye’de bir Alevi-Sünni çatışması yok aslında. Ben yedi yüzyıllık Osmanlı tarihini okudum, bir tek Yezit ismine rastlamadım. Alevi-Sünniler arasında suni bir ayrım yapılmaktadır Sivas’ta bir Alevi-Sünni çatışması yoktu, gericilerin çağdaş insanlara karşı bir kırımları vardı. Oradaki, kara sakallı, cübbeli, uzun sopalı yobazlar da Sivas’lı değildi. Ne bileyim Elazığ’dan, Mardin’den... gelmiş gericilerdi. Sorun Alevi-Sünni sorunu değildi, ilerici-gerici çağdaş Sünni insanlarımız. Bu yapay çekişmelere kanmayalım, demokratik laik mücadelenin saflarında yer alalım.”

Konuşmasından sonra verdiği eşsiz saz resitaliyle de geceyi bitirdi.

Laiklik ve Birlik Gecesini onurlandıranlar arasında eski İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen, çeşitli parti temsilcileriyle, Cem Dergisi Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Abidin Özgünay da vardı.

İnsanlarımızı birbirine yaklaştırıp kaynaştıran gece başarıyla sonuçlandı.

 

İstanbul H.B.V. Derneği Başkanı

Av. Kemal Şeker’in

Hacı Bektaş’tan Yunus’a... Laiklik ve Birlik Gecesi’nde Yaptığı Konuşması:

Sayın konuklar, aziz canlar, dostlar, gençler; Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği’nin Laiklik ve Birlik Gecesi’ne hoş geldiniz, onur verdiniz.

Hepinizi hürmet ve saygılarımla selamlıyorum.

Alevilik ve Bektaşilik tüm insanlığa sevgi ile yaklaşan, hiçbir ayrım yapmayan, İslam inancını Anadolu’nun örf ve adeti ile birleştiren, hoşgörüyü ilke kabul eden, hedefi açık ve tartışılmaz bir gerçektir. Alevilik ve Bektaşilik ilahilik ve irfanilik bütünlüğü; bir seçmeciliktir. İnsan sevgisinde Hakk’a, hakikate ulaşabilmektir. Bunun da tek yolu Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde ve tüm dünyada Yunus’un deyimiyle; kavga için değil, sevgi için yaşamak, başka bir deyimle temelinde insanı Tanrısal güçle donanmış bir varlık olarak görüp bu felsefeyi hakim kılmaktır.

Biz tüm inançlara ve düşüncelere saygılıyız. Camiye gideni de, Kiliseye gideni de hoşgörüyoruz. Anadolu topraklarında beraberce hoşgörü içinde yaşamayı kendimize ilke edinmişiz.

Alevi’si ile Sünni’si ile bir arada beraberce yaşamak zorundayız. Dil, din, ırk, renk, mezhep ayırımı yapmadan, Türk’ü, Kürd’ü, Çerkez’i, Gürcü’sü, Laz’ı ile birlikte beraberce yaşamak zorundayız. Hünkar Hacı Bektaş-i Veli’nin dediği gibi yetmiş iki millete tek gözle bakmalıyız.

Alevilik ve Bektaşilik idealizm içinde yer alan Hakk-Muhammed-Ali yorumunun temel öğesidir.

Alevilik ve Bektaşilik’te Allah’ın birliğine Hz. Muhammed’in peygamberliğine, Kuran’ın kutsallığına inancımız tamdır. Bu hususta gerçekleri saptırmaya kimsenin hakkı yoktur.

Farklılığımız ibadetlerimizin şekillerinden kaynaklanmaktadır. Anadolu Alevi’si ve Bektaşi’si olarak biz, İslamiyet’i kabul ettik, Arab’ın örf ve adetlerini, giyim kuşamlarını kabul etmedik.

Bu nedenlerle Aleviler ve Bektaşiler gerici değildir.

Anadolu Kültürünün yoğurduğu Müslümanlık’ta yobazlık dışlanmıştır.

Eğer bu dışlanma toplumsal ve tarihsel bir olgu olmasaydı, Türk halkı laikliği benimseyemezdi.

Bu nedenle Anadolu Müslüman’ı Arap Müslüman’ından farklıdır.

Şeriat düzeninde demokrasinin söz konusu olmayacağı yetkili ağızlarca televizyonlarda söylenmektedir. Laikliğin de İslami yaşamla bağdaşamayacağı açık olarak ilan edilmektedir.

Anadolu Kültürünün yoğurduğu Müslümanlık’ta demokrasi de vardır, laiklik de vardır.

Laikliğin açık tanımı 3 Mart 1924 günlü Şeriya ve Evkaf Vekaleti’ni Kaldıran Kanun da şöyle yer almıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemek üzere yasa yapmak ve uygulamak yetkisi yalnızca T.B.M.M. ile onun kurduğu hükümete aittir. Başka deyişle ortak yaşamın her alanını düzenleyecek yasalar, herhangi bir din yada mezhep adına yapılamaz. Demek oluyor ki, yasalara kutsallık, dokunulmazlık, eleştirilmezlik niteliği bağlanamaz; tam tersine kamu yararı her gün, her yurttaş tarafından yeniden yeniye ve özgürce tartışılabilir. Halbuki Şeriat yasaları tartışmaya ve değişime kapalı olduğundan demokrasi ile bağdaşamaz.

Bilindiği gibi demokratik düzene saldıranlar ırkçı, etnik bölücü nitelikte olduğu gibi dinsel nitelikte de olmuştur ve olmaktadır. İşte laiklik ilkesi insan hak ve özgürlüklerine yani demokrasiye din kılıfı altında yapılan saldırıları önlemenin adıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinin saygı görmediği yerde ne ulusal birlik, ne yurt bütünlüğü, ne de ulusal bağımsızlığın korunamayacağına göre Yüce ATATÜRK’ün tüm insanlığa ve özellikle sömürülen toplumlara kanıtladığı gerçek budur. Laiklikte aynı zamanda ulusal birliğimizin, yurt bütünlüğümüzün ve ulusal bağımsızlığımızın vazgeçilmez temeli demektir.

Engin hoşgörü ve insan sevgisinin hakim olduğu Alevi-Bektaşi felsefesi temelde laik düzeni, insan haklarını ve sosyal devleti yani cumhuriyeti savunur. Başka bir yönetim biçimiyle Aleviliği ve Bektaşiliği bağdaştırmak olası değildir. Büyük Atatürk esasen, temelde laik düzen anlayışından yola çıkarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde iç barışın ve dünya barışının bu anlayışla sağlanacağını görerek, ülke yönetiminde ırkçı, şovenist ve gerici-dinci kesimin egemen olmamasına itina göstermiş, ancak geçen zaman içerisinde egemen güçlerin, iç ve dış mihrakların yıkıcı ve sistemli saldırılarına maruz kalmıştır. Günümüzde bu çevreler gizlenmeye de gerek görmeyerek açık açık saldırılarını Atatürkçü, ilerici, sosyal adaletçi kişi, kurum ve kuruluşlara yöneltmişlerdir. Saldırıların ana hedefi de Alevi ve Bektaşi inancına sahip olan çevreler olmuştur. Nedeni ise Alevi ve Bektaşi inancına sahip olanların Atatürk’e, Laikliğe, Cumhuriyete sahip çıkmalarıdır.

Maraş Katliamı, Sivas’ta 33 can’ın yakılması yobaz ve gericilerin çağdaş uygarlığı, demokrasiyi ve laikliği içlerine sindirememiş olmalarının acı sonuçlarıdır. Çünkü bunlar insan değildir. Olayı kınıyor ve nefretle lanetliyoruz.

Her zaman ki gibi hoşgörüyü, insanı sevmeyi ve insan-Tanrı birliğini savunarak bir Ahmet Yesevi, bir Yunus, bir Pir Sultan ve Hacı Bektaş-i Veli gibi aydınlık geleceğe sabırla yılmadan ilerlersek, bir gün Hakk’ın güneşi zulmün karanlığını yırtacak ve insanlığa, ülkemize ebedi barış gelecektir.

Laiklik ve Birlik adına verdiğimiz bu gecemize ülkenin değişik kesimlerinden ve çevrelerinden gelen siz dostlar, canlar biliyorsunuz ki tarihte kim hoşgörüden, vicdandan ve özgür insan düşüncesinden, yani laiklikten yana olmuşsa toplumsal birliğini sağlamış, ekonomik güçlüklerini yenmiştir. Atatürk’ün deyimiyle; “Çağdaş Medeniyet Seviyesine” ulaşabilmişlerdir.

Bugün hukuk devletini, Laik Cumhuriyeti, medeni hayatı, Atatürk’ü ve ilkelerini, çağdaş yaşamı, pervasız bir düşmanlıkla ülkeden söküp atmak isteyenler, bilgi ve bilimi yok sayarak olmadık dayatmaları din adına ortaya sürenler, insan iradesine saygı göstermeyi içlerine sindiremeyenler karşılarında sizleri bulacaklardır.

 

CEM DERGİSİ, YIL 4, SAYI 39, AĞUSTOS 1994

 

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 134-135)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile