OZANLAR

OZANLAR

AYHAN AYDIN

Her kime kim dervişlik bağışlana

Kalp gide pak ola gümüşlene

 

Nefsinden misk ile amber tüte

Budağından il ü şar yemişlene

 

Yaprağı dertli için derman ola

Gölgesinden çok kademler işlene

 

Aşkın gözü yaşı hem göl ola

Ayağından saz bitip kamışlana

 

Cümle şair dost bahçesi bülbülü

Yunus Emre arada dürraçlana

 

Yunus Emre

 

Ozanlar diğer bir söylemle Aşıklar, Alevi Bektaşi inanç ve kültür dünyasının en önemli karekteriksel temel  aktör  şahsiyetlerindendirler.  Ozanlar;  dedeler ve babalarla birlikte  yüzyıllar  boyunca  bu  çok  köklü  batini  tasavvuf  yolunun  temel  yorumcuları  ve  sürdürümcüleri  olmuşlardır. 

Halk Ozanlarının (Aşıkların)  yaşamlarına baktığımızda bunların aslında önemli  bir bölümünün  belli  bir  eğitim  evresinden  geçmelerine  rağmen  büyük  kısmının  “Tanrısal  yetenekle”  donanmış  olduklarını  da  mutlaka  söylemeliyiz.

Güzel  söz  söylemek, yazmak  ve  hele  de  bir müzik  aleti  eşliğinde dile getirmek kolay değildir. Bir  sanatçı  kimliğine  de  sahip  olarak  bunu  yerine  getirmek  kolaylıkla  herkesin  yapamayacağı  üstelik  bunun  için  yoğun  emekler  verilmesine  rağmen  çoğu  insanın  da  bunda  başarısız  olduğu  bir uğraş  alanıdır.

Tarihler  boyunca  şair/ozan  kimliğindeki  insanlar  her  toplumda  ilgi  odağı  olmuş,  mutlaka  çevrelerinde  kendilerinden  bahsedilen  sembol  şahsiyetlere  de  bürünebilmişlerdir.  Sadece Batı  toplumlarında  değil  belki  en  az  burada  olduğu  kadar,  Doğu’da  da  şairler/ozanlar  çok  sevilen,  etkileri  kuvvetli,  tarihler  ötesine  ulaşan  biraz  da  mitolojik  kişiliklerdir.  Masal  anlatıcıları,  öykü-destan  yazıcılarıyla  da  birlikte  anılan,  dünyevi  olduğu  kadar  inançsal  konularda  da  söyledikleri,  yazdıkları  merakla  beklenip  toplumun  ilgi  odağına  oturan  şairler/ozanlar hemen  hemen  tüm  toplumlarda  benzer  tepkilerle  karşılaşmışlardır.  Ya geniş halk kesimlerince, yerel  veya genel  devlet  yöneticileri,  dini  otorite  önderleri,  kanaat  önderleri  tarafından  sevilmiş,  sayılmış,  kendilerine  büyük  hürmet  ve  ihsanlarda  bulunulmuş; Ya  da  yaşamlarından,  davranışlarından,  görüş  ve  düşüncelerinden,  yazdıklarından,   söylediklerinden  dolayı  dışlanmışlar,  horlanmışlar,  hatta  cezalandırılmışlardır.  Bu etki-tepki toplumdan  topluma;  çağdan  çağa;  yöreden  yöreye  göre  değişmiştir.

Mistik  dünyalarının  yanında,  tümüyle  gerçekçi  şekilde  yaşanan  olayları,  insan  ilişkilerini,   o  anda,  o  çağda  olup-biteni  de  dile  getirebilen şairler/ozanlar aşıklar her  çağda  devirlerinin  tanıklarıdırlar.

Şairler/ozanlar kesinlikle  duygusal  insanlardır.  Duygusal  olmayan  hiç  kimse  ne  bir  şair,  ne  de  bir halk ozan/aşık  olabilir.  Türlü  duygularla  iç-içe  olan  şairler/ozanlar,  her  an,  her  daim  ayrı  bir  dünyanın  içindedirler. 

Onların  bu  gerçek üstü  hallerini  ancak  “halden  anlayanlar”  bilip,  kavrayabilirler.  Bir  de  elbette  ozanların  gücünü  en  iyi  ölçebilecek, değerlendirecek  kişiler  yine  diğer  şairler/ozanlardır, bu dünyanın içinde olanlardır. 

Coşkun  bir  hayat  anlayışları  olan  şairler/ozanlardan  her  an  farklı  tepkiler  beklenmelidir.  Onların  duygu  dünyalarına,  felsefi  yapılarına,  hayat  koşulları,  gördükleri  karşısında  nasıl  bir  tepki  verecekleri  daha  önceden  keşfedileyemeyebilir. Her  bir  şair/ozan aynı  zamanda  farklı  bir  kişilik  demektir.

Şairlerin/ozanların kişiliklerini ve dolayısıyla ortaya  koydukları  sanatçı  yönlerini,  kimliklerini  derinden  etkileyen  temel bazı faktörler  mevcuttur.  Bunlardan  bazıları;  içinden  geldikleri  inanç  dünyası;  toplumsal-ekonomik  yapı;  yetiştiği  ortamın  kültür  dokusu;  etkisinde  oldukları  kişi  ve/veya  kurumlar;  içsel  yapısı;  kişisel  yönelimleri;  çağın  koşulları;  eş-dost  çevresi  gibi faktörlerdir. Bir  şair/ozan  inançsal  veya  sosyal/kültürel  belirgin  bir  ortamdan  geliyorsa  mutlaka  bunun  eserleri  ve  sanatı  üzerinde  çok  ciddi  etkileri  olacaktır.  Bunların yanında  şairlerin/ozanların özel  yaşam  koşulları;  geçim  koşulları,  aile şartları  gibi  konular  da  onun  üzerinde  önemli  etkilere  sahiptir.

Belli söz kalıpları içinde, daha çok halkın dünyasından bahseden eserler ortaya koyan şairlere Halk Ozanı demek olanaklıdır. Halk ozanlarının önemli bir kısmının bağlama gibi bir müzik aletini kullandıklarını da söylemek yanlış olmaz.

Halkın duygu ve düşünce dünyalarına tercüman olan ve Hakk’ın bir tecellihi olarak kutlu sözler söyleyen halk ozanları kültür aktarıcılarıdır.

Onlar; kendilerini var eden, yetiştiren, olgunlaştıran çevrenin de ürünüdürler. Ozanlar bu varlığın zenginliğini akatarbilmelerin yanında, kişisel olarak yarattıkları sanat anlayışlarını farklı bir dille, sesle aktarabildikleri oranda kalıcı olmuşlardır.

Türk toplumu ozan seven bir toplumdur. Türk toplumunun duygu ve düşüncelerine, görüşlerine, hayallerine tercüman olan ozanların sayısını binlerle ifade edersek abartmış olmayız. Gerçekten de hemen hemen ozanı, aşığı olmayan bir Türk köyü yoktur. Aslında olağanüstü bir varlık olarak da kabul gören halk ozanları, hayatın, köy yaşamının için de yaşamdan ayrı olmayan kişilerdir. Açan nergise, uçan turnaya, zalim ağaya, dünyaya, kıldan ince köprü kuran Allah’a, özleme, hasrete, gurbete, aşka, sevgiye, nefrete, vefasız yare, feleğin bozuk çarkına, dirence, inanca, örf ve adete, köye, kente, akan suya, köpüren nehre, karlı dağlara, bülbüle, sümbüle, aç kediye, hain kurta, geç doğan güneşe, emeğe, alın terine, çocuğa, ela göze, mavi göğe, erenlere, velilere, peygamberlere, adil adamlara, eksik tartan teraziye, çürük mala, ham insana, çınara, yıldızlara, aya… Akla hayale dayalı her şeye şiir yazar ozan, âşık, şair.

Peki, Alevi-Bektaşi inancına sahip olan ozanlar ne çalar, ne söylerler? Derisi yüzülen bir Nesimi niçin bir kutsal varlık hüviyetine çıkmıştır? Aşkın yoluna, Muhammed Mustafa’nın aydınlık yoluna ve Hallac-ı Mansur’un Enel Hakk felsefesini yaşattığı için canını yani serini seve seve, güle güle teslim edebilen Nesimi’yi niçin sever Aleviler-Bektaşiler? Nesimi’yi Nesimi yapan özelliği nedir? Ya Koca Pir Sultan Abdal niçin asılmıştır? Yazdığı şiirlerin tılsımı nedir? Nasıl bir yaşamdır, onunkisi? Ya Yunus Emre ünü niçin diyar diyar yayılmıştır, niçin sevilmiştir, niçin sayılmıştır? Bir Kaygusuz Abdal, bir Kul Himmet, bir Muhittin Abdal, bir Şah Hatayi niçin gönülleri titretmektedir?

Gönül denen varlık deryasında niçin en çok ozanların/âşıkların yeri vardır? İnancımızı, kültürümüzü, sevgimizi, yaramızı, acımızı, özlemimizi niçin en güzel dile getirenler ozanlar-âşıklar olmuştur?

Alevi-Bektaşi anlayışının inancını, özünü, felsefesini, kapsamını, geleceğini, öyküsünü, büyüsünü, tılsımını ozanlar dile getirmişlerdir.

Alevi-Bektaşi anlayışının vücudunda olan her şeyi ruhuyla yaşatan ozanlar, insan üstü varlıklardır. Çünkü halk ozanları birilerinin duygularına gem vurdukları, dizginledikleri anlarda, içlerindeki coşkuyu serbest bırakıp bunu fütursuzca dile getirmişlerdir, her türlü ezayı cefayı göze alarak.

Onlar iyi bir Alevi, Bektaşi’dir her şeyden önce. Kendilerini bu ulu yola teslim etmişlerdir. Canlarını, ruhlarını, varlıklarını bu ulu Alevi – Bektaşi yoluna akıtmışlardır.

Ozanlar elbette duygu insanlarıdır ama onlarda kuvvetli bir akıl vardır, bir bilgi vardır, bir sezgi vardır.

Kendilerinden önce bu yola hizmet etmişlerin verdikleri tüm mücadelelere sahip çıkan ozanlar, bir ocak, bir dergâh çevresinde de yetişmiş olabilirler.

Halk ozanı; halkın gözü, kulağı, dilidir.

Halk ozanı tabiri, şiirlerini genellikle hece ölçüsüyle yazan ve söylediği eserlerde daha çok halkın dünyası olan ozan/şair türüdür. Olmazsa olmazları halkın anlayacağı arı ve duru bir dil kullanmaları, söz öbeklerini ortaya koyarken çağın dışında kalmamalarıdır. Halkın dertleri, sorunları, özlemleri, beklentileri, hayalleri, umutları, söylemek isteyip te söyleyemeyeceği her şey halk ozanının eserlerinin konusu olabilmektedir.

Geçmişten bugüne Dedem Korkut’tan, Yunus Emre’ye, Pir Sultan Abdal’a, Âşık Veysel’e, Âşık Mahzuni Şerif’e uzanan Türk Halk Ozanlığı geleneği dünyanın en zengin en büyük edebiyat alanlarından birisini işgal eder. Tartışmasız Türk dilinin hemen hemen en önemli eserleri halk ozanlarının dizelerinde dile gelmiştir. Bir büyük mutasavvıf olan Mevlana Celalettin Rumi bir büyük ozandır. Alevi – Bektaşi inancının serçeşmesi büyük pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli bir büyük ozandır. Tüm halk kesimlerinin yüreğine hitap eden büyük Yunus Emre bir halk ozanıdır.

Halk ozanları halkın gören gözüdür. O gerçekleri, doğruları görür, sezgisi çok kuvvetlidir, ondaki özel yetenek nedeniyle geniş halk kesimlerinin bile görmekte zorlandıkları ve görmezlikten geldikleri, olup-biten her şeyi, hayatın dehlizlerinde akıp kaybolması istenenleri bile gün yüzüne çıkarıp dile getirir. Halk ozanı kimsesizlerin kimsesidir. Halk ozanının eserleri birer sığınaktır; Halkın gözyaşlarını döktükleri, dertlerini anlattıkları sır saklayan bir derin kuyudur. Halk ozanları kuşların dilini de konuşabilirler, rüzgârın dilinden de anlayabilirler.

Halk ozanı gönlünden geçen, dilinin döndüğü her şeyi söyler. Onun diline kement vurulamaz. Özünden geçen, doğru bildiği her şeyi söylemekle mükellef hisseder ozan kendisini.

Çoğu zaman bir davaya gönül vermiştir. Bir ulu yola çıkmıştır. Bu davanın ve yolun gereği neyse bunu diliyle, sözleriyle, tutum ve davranışlarıyla ortaya koyar halk ozanı. Sadece güzel sözleri, güzel saz çalışları değil; oturması, kalkması, insanlara davranışlarıyla da hemen diğer insanlardan ayrılır, örnek bir kişilik sergiler halk ozanı. Eline, Beline, Diline sahip olan kişidir halk ozanı.  Hoşgörülüdür, yardımseverdir, örgütleyicidir, kanaatkârdır, azla yetinir.

Ozanının anası, babası, çoluğu, çoçuğu, yâri, hısmı, akrabası bir yere kadar onun parçasıdır; bir yerden sonra tüm toplum onun anası, babası, hısım-akrabası, eşi, dostu olur. O yüzden o toplumun ortak dilini konuşur.

Ozanın dili sivridir. Doğru bildiği her şeyi korkusuzca dile getirir. Ne devlet, ne padişah, ne han, ne vezir, ne kadı, ne hoca, ne töre onun doğru bildiği sözleri söylemesine engel teşkil etmez. Babası da olsa yanlış yapan kişiye doğru yapıyor demez, diyemez halk ozanı. Zaten bu nedenle halk ozanıdır. Bu nedenlerle zaman zaman yanlış anlaşılmışlar, en sevdiklerince bile yalnız bırakılmışlardır. Doğruyu söylemenin suç olduğu diyarlardan göç etmek, bir başka diyara ulaşmak istemişlerdir. Onlar belki mutlu, huzurlu bir dünyada yaşamamışlardır ama öylesi bir dünyanın düşünü kurmuşlar, o mutlu, huzurlu dünya için, oraya, o diyara ulaşmak için çaba harcamışlar o dünyanın hayalini kurmuşlar, bu hayale herkesi ortak etmişlerdir, etmek istemişlerdir.

Türk töresinin buyruklarını bağnazlığı aşıp, Türk dilinin zirvesinde aydınlık bir gelecek için dile getiren Dedem Korkut bir büyük ozan, bir büyük halk bilgesi, erendir. O anlattığı, dile getirdiği destanlarda büyük Türk milletinin tarihi köklerini, ahlak, inanç, duygu ve düşünce, hayal dünyasını en geniş şekilde dile getirmiştir. Bu büyük sembolün ardından nice ulu ozanlar, halkın dilene tercüman olmuşlardır.

Koca Ahmet Yesevi, hikmetleriyle yine aydınlık bir dünyanın kapılarını Türk milletine açmış, dilinin, inancının, gelenek ve göreneklerinin, Türk Hümanizması’nın en önemli temsilcilerinden birisi olmuştur. Onun şiirleri çok büyük bir coğrafyanın manevi dünyasına hükmetmiş, yüz yıllar boyunca Türklerin abc’si olmuş, insanlara nehir gibi hikmet akıtmıştır.

Bu büyük ana damardan beslenen ve dört kıtada ismi söylenen Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli ise söylediği kutlu sözlerle insanları ikilik dünyasından çıkarmış, aydınlık bir yol olan Alevi-Bektaşi İslam yolunun yüce değerlerini, kendisi de büyük bir ozan olan Hz. Ali’den aldığı emanetleri, halkına aktarmıştır.

Yunus Emre ise Türk dilinin Şahikası’dır. Türk dilinin yaşaması ve bugünlere aktarılmasında en büyük emeği olan ozanların başında gelmektedir. Alevi-Bektaşi Yolu’nun aydınlığında eserlerini ortaya koyan Yunus Emre Hakk’a yakaran eserleri kadar, insanı yücelten toplum sorunlarını dile getiren şiirleriyle ölümsüzleşmiştir. Yunus Emre sadece Anadolu’daki, Balkanlar’daki halk topluluklarını değil, Batı dünyasını da şiirlerinin yalınlığı ve sembolleriyle etkilemiştir.

Seyyid Nesimi Hallacı Mansur’un “Enel Hakk” diyerek Tanrı’yı insanın özünde bulan görüşlerini dile getirdiği, Hakk Âdemdedir, dediği için derisi yüzülerek öldürülürken doğru bildiği şeyleri söyleyen bir büyük ozan olarak canını bu uğurda feda etmiştir.

Pir Sultan Abdal Alevi - Bektaşi İslam Yolu’nun bir büyük ozanı olarak inancından dolayı, inancının felsefesinden dolayı çektiği tüm çilelerin ardından ölümsüzler kervanına karışmış, tatlı canını, ozanlığının zenginliğinde inancı ve halkı için feda etmiştir.

Daha yüzlerce, binlerce ozan beslendikleri damara ihanet etmeden, suyunu kurutmadan, ilkelerinden ödün vermeden, Türkçe’nin asaletine hizmet ederek, toplumun değerlerini dile getirerek tüm ömürlerini bu topraklara vakfetmişlerdir.

Nice Kul Himmetler, Şah Hatayiler, Muhittin Abdallar, Kaygusuz Abdallar, Teslim Abdallar, Kazak Abdallar, Dadaloğlular, Dedemoğlular, Hasan Dedeler, Köroğlular, Karacaoğlanlar, Âşık Veyseller bu yola hizmet etmişlerdir.

Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde de nice büyük ozan aynı bayrağı teslim alarak bu büyük geleneği yaşatmışlardır.

Günümüzde Âşık Daimi, Mahzuni Şerif, Âşık İhsanı (Sırlıoğlu), Mahmut Erdal, Kul Ahmet, Âşık Garip Bektaş, Kul Hasan, Tanırlı Aşık Yener, Muharrem Yazıcıoğlu, Aşık Hüdai, Şah Turna, Kemal Özcan (Derviş Kemal), Aşık Ali Metin, Keskinli Aşık Haydari, Osman Dağlı (Maksudi), Hasan Kaplan (Kaplani), Ahmet Günbulut (Sefil Selimi) Musa Merdanoğlu, Müslüm Kumru, Sadık Küçük (Miskini), Aşık Yoksul Derviş, Hüseyin Çırakman, Adil Ali Atalay gibi nice halk ozanı bu büyük geleneği sürdüren isimlerden sadece bir kaçıdır.

Binlerce halk ozanı, şiirleriyle, sazlarıyla, kasetleriyle, kitaplarıyla bu davaya devam ettiklerini dile getirmişlerdir. Toplumsal gerçekliğin de etkisinde ezilen halk kesimlerinin, sınıflarının yanında yer alan günümüz halk ozanları Kerbela’yı bugüne taşımış, bunun yanında bir büyük halk önderi ve devrimci lideri olan Deniz Gezmişleri de şiirlerine sokmuşlardır. Yer yer destan söyleme geleneği yaşatan, doğa olayları kadar çevre sorunlarına, işsizliğe, işkenceye, barışa da şiirler yazan ozanların dizelerinde ülkenin tam bağımsızlaşma özlemini, Atatürkçü düzenin devam etmesi, laiklik ilkesinden ödün verilmemesi gerektiği konularını görmek olanaklıdır.

Cumhuriyet Dönemi halk ozanlığı içinden çok önemli temsilciler çıkarmış, hızla değişen toplumsal değerleri en iyi şekilde şiirleştirmiştir.

Aynı zamanda hiciv sanatının da kullanılmaya devam ettiğini, ülkeyi yönetemeyen siyasilere, adaletsiz hâkimlere, bir büyük gazeteci Uğur Mumcu’ya, gençleri coplayan polislere, emektar öğretmenlere, özellikle Almanya’ya giden gurbetçi insanlara ilişkin özlü şiirler yazılmıştır. Bir kısım halk ozanın-aşığının da bizzat işçi-emekçi sınıfından çıkmış olması bu konuda çok duyarlı eserlerin meydana serilmesini sağlamıştır.

Güzelleme diyeceğimiz güzele, doğaya, köye, şehirlere, tarihi eserlere yazılan yüceltici şiirler yanında özellikle toplum sorunlarını dile getiren şairlerin toplum tarafından daha çok benimsendiğini söylemek gerekir.

Bunun yanı sıra Alevilikle, Bektaşilikle ilgili temel değer sistemlerinin, ilkelerin, sembollerin yoğun bir şekilde şiirlerde işlendiğini görmekteyiz.

Ama ne yazık ki, bugün geçmişin altın çağının yansıması olarak güzel eserler görmek pek olası değildir. Halk ozanlarının eserleri çok sıradanlaşmış, eserlerde gerek içerik, gerek şekil bakımdan büyük fukaralıklar yaşanır olmuştur. Halk ozanları adına kurulan Halk Ozanları Dernek ve Vakıfları üstlerine düşen görevlerini hakkaniyetle yerine getirememişler, bir kısır döngü bu alana hâkim olmuştur.

Elbette halkın olduğu yerde halk ozanı olacaktır, gelecekte kim bilir ne değerli halk ozanları yetişecek, şiirlerini, sazlarını halkı için, doğrular ve gerçekleri dile getirmek için ortaya koyacaklardır. Ama elbette halk ozanı özüne ihanet etmeden, çağın koşullarını göz önünde bulundurarak, çağdaş ozanların, dünün ve bugünün edebiyat, sanat ortamından soyutlanmadan eser yazmasını öğrenmelidirler.

Yeni buluşlar olmadan, büyük dünya edebiyatından beslenmeden artık yeni ürünler ortaya koymak pek mümkün değildir.

Ozan severlerin gözü, kulağı her daim yeni ozanların izinde, onların ortaya koyacakları güzel şiirlerde olacaktır.

Bize umut dolu bir dünya veren ozanlardan bizler de umudumuzu hiçbir zaman kesmeyeceğiz.

Muhabbet ehline, saygılarımla.

 

BEN OZANIM ANADOLUM

 

Tasavvufta Yunusuz biz

Ben ozanım Anadolum

İsyanlarda Pir Sultanız

Ben ozanım Anadolum

 

Taassubu yenebilen

Türkü türkü Karacaoğlan

Köroğlu’nun sazın çalan

Ben ozanım Anadolum

 

Toroslar’ın sert yaylasından

Dadaloğlu’nun dilinden

Nazım ustanın telinden

Ben ozanım Anadolum

 

Hem savaşta hem barışta

İnsanlık için yarışta

Mahzuniyem ben Maraş’ta

Ben ozanım Anadolum

 

Nesimiyim Akarsuyum

Yakıldıkça artar soyum

Hem Gültekin hem Veysel’im

Ben ozanım Anadolum

 

Yüz senede akmaz kanım

Hakk bendedir ben insanım

Daimiyim Çırakman’ın

Ben ozanım Anadolum

 

Dost Haydari halkın dili

Anadolum ozan dolu

Dünya bahçesinin gülü

Ben ozanım Anadolum

 

Kaya Özlük (Keskinli Âşık Haydari)

 -İsviçre Basel’de Basel ve Çevresi Alevi Bektaşi Kültür Birliği Derneği’nin davetlisi olarak gittiğim bir seminerde Ozanlar’la ilgili söyleşi için hazırlanan metin (2008) –

DOSTLAR BAĞINDA GÖNÜL SEYYAHI (Alevilik - Bektaşilik / Denemeler, Yurtdışı Gezi Notları), ÜRÜN YAYINLARI, 2013, ANKARA (ÖNSÖZ), SAYFA: 42-48

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile