AZİZ TATLISU’yla Söyleşi
AZİZ TATLISU’yla Söyleşi
Ayhan Aydın
Dostlar meclisinde demlenen, Nejat Birdoğan, Derviş Kemal, Âşık Zevraki’nin dünyalarının insanı, tatlı sohbetleriyle insanları mest eden bir gül yüzlü ozanımızın dünyasını kısa bir gezinti yaptım…
Yaşamınızı bize anlatmanızı isteriz. Nerede, ne zaman doğdunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Ben Sivas, Hafik, Aktaş Köyü, 1948 yılı doğumluyum. 3 yaşımda annemi kaybettim. Babam sonradan evleniyor; 4’ü öz anamdan, 4’ü üvey anamdan olmak üzere 8 kardeşiyiz. İlkokulu köyde okudum. İlkokuldan sonra yatılı olarak Sivas’a bağlı Ulaş’ta Ziraat Okulu’nu (orta bölümü) okudum. Bizde o zamanlar Teknik Çiftçi Diploması verirlerdi. Onu aldım. 1965/66 yılında mezun oldum. 1967 yılında da İstanbul’a geldim. Çeşitli yerlerde çalıştım. 1979’da Avcılar’da bir müzik evi açtım.
İşte yaşamımı da bir ölçüde şekillendiren bu ozanları, yazarları, şairleri, saygı duyduğum dostları orada tanıma fırsatı buldum.
Başta saygı değer hocamız Nejat Birdoğan tandım. Onun vasıtasıyla birçok bilim adamı, ozanı, sanatçıyı, yazarı; ya onlara giderek veya onların benim dükkânıma gelmesi sonucunda tanıdım. Şiire merakımı Nejat Bey uyandırdı.
1973’de Zevraki Baba’yı tanıdım. Zevraki Baba 2008’de Hakk’a yürüdü. O tarihe kadar ondan hiç ayrılmadık. Sabahtan dükkâna götürürdüm, akşam getirirdim. O çok büyük bir insandı, ondan çok faydalandım.
Sonra Pirim Derviş Kemal Abi’yle tanıştım. Aile dostum, çok saygı duyduğum bir insandır. Kemal Abi halen hayatta, hemen hergün telefonla da olsa görüşüyoruz. Aynı tarihlerde Hüdai Baba’yla tanıştım. Yine Âşık Yener’le tanıştım. Sefil Selimi’yle tanıştım. İsmini burada sayamayacağım nice ozan ve şairlerle tanıştım, dostluklar kurdum. Bana toplu misafir geldikleri zaman ben dükkâna “kapalı” tebalası koyardım, bunlara masa açardım. 48 saat bunlar muhabbet ederdi, ben onların hizmetini yapardım. Onların o derin kültürlerinden bir nebze almışsak kendimizi bahtiyar sayıyoruz. O raha giremedik ama o dostluğa girmeye çalışıyorum.
Şimdi de Bağcılar’da oturuyorum.
Çocukluğunuz ve köy yaşamı, insanlardan biraz bahsetseniz, ilk müziği tanımanız nasıl oldu?
Köyde biliyorsunuz ekip biçme vardı. Hayvanları yayardık, kuzu yayardık, bize ne iş düşerse yapardık.
Müzik benim ailemde var. Babam köyde taş duvar ustasıydı bütün duvarları örerdi, nalbantçıydı, hayvanları o nallardı. Elinden gelmeyen bir iş yoktu. Babam İbrahim iyi bağlama çalardı.
Acı çekmek neymiş anladım, zira
Babamı yitirdin, öksüzüm şimdi.
Kalbimde açıldı onulmaz yara,
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
Sanırsın başıma dünya yıkıldı,
Bağrıma zehirli oklar çakıldı.
Hıçkırığım boğazıma tıkıldı,
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
Tatlı dilli ve sevecen biriydi.
İyilerin yanı O’nun yeriydi.
Erdemliydi, sözlerinin eriydi.
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
Nalbanttı, her yâre ünün duyurdu,
Hem nalına, hem mıhına vururdu.
Söz verdimi behemehâl dururdu.
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
İnşaata karşı ilgi duyardı,
Taşı yontup gediğine koyardı.
İnsanları candan sevip sayardı,
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
İnsan kadar, sanatı da severdi,
Çağdaşlığı, hoşgörüyü överdi.
Ömrünce bizlere çok öğüt verdi,
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
Ne yapsam, bir türlü geçmiyor günüm,
Kabem gitti, kime döneyim önüm?
Yüreğimi acı sardı, üzgünüm…
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
Bir evlat gerçekten insansa eğer,
Kişiye ölmeden vermeli değer.
Bir evin direği babaymış meğer,
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
AZİZ der ki: Gitti babamın tacı,
Bu türlü dertlerin yokmuş ilacı.
Sanırım ölsem de dinmez bu acı,
Babamı yitirdim, öksüzüm şimdi.
30 12 1999
Haydar Amcam da çok güzel çalardı. İstanbul Radyosu’nda (TRT)’de ona ait derlemeler vardır. “Kamil olanların bellidir yeri” ve “Geldi geçti güzellerin kervanı...” Bunların derlemesi amcama aittir. Bunlar orada kayıtlıdır. Bir gün Ali Ekber Çiçek bana; ondan çok faydalandım, dedi. Büyük amcam Hıdır, çoban kavalı çalardı. Biz de ordan esinlendik. Biz de başladık. Okuldan da hocalar yardımcı oldu ve bugüne kadar devam ettik. Ziraat Okulu öbür okullar gibi değildi; 40 tane meslek dersi vardı. Köy El Sanatları Bölümü’nde nice kısımlar vardı. Sonra Tarla Ziraatı Bölümü’nde de yine ayrı ayrı bölümler, kısımlar vardı. Hayvancılık Bölümü de aynı. Gıda Muhafaza, Çiçekçilik, hep aynıydı. Orada çok ciddi bir yapı vardı, disiplin vardı. Öyle sıkı bir denetimden geçti ki bunu nasıl dile getireyim?
Sonra ben çocukluğumdan beri şiire, müziğe çok meraklı olduğum için güzel konuşanı, güzel yazanı hep takip ettim. Yani şaka bile gelir de ben bu uğurda ceketimi bile sattım.
Ben İsmail Daimi’yi, Davut Sulari’yi, Ali Ekber Çiçek’i dinleyerek büyüdüm.
Bizim oralarda cem cemaat olurdu. Ben kapının aralağından bakardım ki ne konuşuluyor. O zaman çocukları içeri almazlardı.
İstanbul’da dükkân açtıktan sonra, Ben Nejat Bey, Nesimi Çimen, Atilla Erden, Derviş Kemal Edremid’li dostlarla birlikte, birçok öğretim üyeleriyle Kazdağları’na Sarıkıza çıkardık. Antalya Abdal Musa’da etkinliklerinde Nejat Birdoğan ve Çetin Yetkin gibi hocalarla ceme girdik. Isparta’da cemlere gittik. Birçok yere sohbete, muhabbete, cemlere gittik.
Nejat Birdoğan’la konferanslara da giderdik. Ben Nejat Birdoğan’dan ayrılmıyordum. O çok dikkatli bir insandı. Örneğin konferanslardan geldikten sonra gelip o günü bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirir, olayı tahlil ederdik. Çok muhterem, muazzam bir insandı.
Affet beni, varsa noksan,
Yüce dostum büyük insan
NEJAT BİRDOĞAN
İnsanlığın zirvesine ulaşan
Yolumuz ne güzel, Nejat Birdoğan
Kalem tutup, usanmadan çalışan
Eliniz ne güzel, Nejat Birdoğan
Ağzında gerçekçi sözler çıkıyor
Sözün karanlığa ışık yakıyor
Sanırsın ucundan şerbet akıyor
Diliniz ne güzel, Nejat Birdoğan
Gerçeği her zaman getirdin dile
Belge konusunda yapmadın hile
Açarsın zemheri ayında bile
Gülünüz ne güzel, Nejat Birdoğan
Sensin benim dost olarak seçtiğim
Erdemine büyük değer biçtiğim
O kutlu elinden alıp içtiğim
Dolunuz ne güzel, Nejat Birdoğan
AZİZ der ki çıkmaz yola girmeyen,
Haklı olanları hakir görmeyen
Haksızlara asla ödün vermeyen
Haliniz ne güzel, Nejat Birdoğan
Aziz Tatlısu
16. 06. 1997, Avcılar
Ozanlık nedir, nereden gelmiştir, nereden kalmıştır?
Ozan; bulunduğu yörenin kültürel değerlerini lehcesiyle topluma yansıtan; kararlı, korkusuz ve cesur insanlardır. Bir kere tele vurmak, bir iki şiir yazmak ozanlık demek değildir.
13. Yüzyıldan, Yunus Emre’den beri sürüp gelmektedir, halk ozanlığı. Yerme, öğüt verme, kınama, taşlama türlerinde eserler verendir ozan.
Ozan dik duran insandır, bütün riyalardan arınmış dik duran, vicdanı rehber edene ozan denir. Ozanlık kolay değildir. Herkese ozan demeyin. Ayhan Bey, herkese ozan demeyin.
Mutlak adalet başka, mutlak eşitlik başka. Eşitlik yoktur. Zevraki Baba’nın dediği gibi; ya herkes göt olacak, ya da herkes göz olacak. Bu da olmayacağına göre, mutlak eşitlik olmaz, mutlak adelet olur, eşit paylaşım olur.
Şiirleri nasıl yazarlar?
Toplumsal olarak yazan ozanlar da var. Tabii tasavvufi yönden, onların etkilerinde kalanlar da var canadianviagras.net. O andaki ruh değerine bağlıdır, neyi özümsemişse ozan onu dile getirir.
Benim en fazla saygı duyduğum ve sevdiğim sosyal yönlü şiirlerdir.
Ben kendi açımdan, o sosyal yönlü özellikleri içten özümsemiyorsa tasavvufi yönünü şiirlere dönüştüremez. İnsan olmanın bir takım özellikleri vardır. Bu güzel sözler insana kendi irfanını öğretir. Kişinin kendi irfanı yoksa ne yaparsan yap para etmez.
Zevraki Baba şunu der:
Belli değil bozan yapan
Ozan olur kalem kapan
Yazdı mı bir de saçma sapan
Şair oldun gittin işte
Şimdi böyleleri çok işte. Ozanın söylediği çok doğru.
Dilinin özü?
Türkçe’yi bozmadan yazan ozanlara saygım sonsuz.
Şiirde direnç ve umut olmazsa o sıradan bir söz olur. Kişisel benliğini ifade etmenin dışına çıkmadığı sürece o da şiir değildir. Yani şiir toplumsal olur.
Şiirde umma ve acizlik olmayacak, toplumsal ve çağdaş olmadığı sürece söz sıradan bir sözdür. İnsan olmanın bazı kuralları vardır. Bunun en güzel öğretmeni de bu güzel şiirler, bu güzel sözlerdir.
En önemli öğretmen şiirdir, türkülerdir.
Türküler, şiirler olayları en iyi anlatım yolladır, en iyi öğreten öğretmenlerdir. Türküler halkımızın dünya görüşünü, inancını hayat ve ahlak anlayışını öğretir.
Zevraki’yle en sıkı dost sizdiniz. Gerçekten biraz anlatır mısınız Zevraki Baba’yı?
Gümüşhane Kelkit Gelinpertek Köyü’ndendir. Zevraki deyince duracaksın.
Bir gün onun mezarlığında sohbet edip dostlarla sabahlamıştık. Sabahlarken, banka müdürü olan bir beyefendi bana dedi ki; bu mezarda yatan sizin neyiniz olur? (Evvala bana sormuştu sen nerelisin, diye. Ben de Sivas’lıyım demiştim.) Ben de benim babam olur, dedim. Ama mezartaşında Gümüşhane yazıyor, dedi. Ben de dedim o benim biyolojik babam değil, kültürel yönden babam, dedim.
Mezarıma gelirsen Fatiha değil, benim şu dörtlüğümü okuyacaksın, demişti.
Şarka mı gideriz yoksa biz garbe mi
Huzura mı gideriz yoksa harbe mi
Şarkı, türkü, şiir ile şad edin türbemi
Fatiha okuyup ağrıtmayın başımı
Zevraki bambaşkaydı. Zevraki Baba; oranın zengin takımından bir tanesiymiş. Kişiliğini bulabilmek için maddeden tart olma şartı vardır, demişti bir gün bana. Bir kere “umma”yı, “beklentiyi” çöpe atacaksın, demişti. O paraya, pula, varlığa “curuh” derdi. Seksen sene ben bu curuhu yani pisliği tırnaklarımla söküp attıktan sonra ben ben oldum, derdi. Onun için bir sözünde diyor ki;
Şu dünyanın ridinde, rindanında,
Bir dür bulamadım gitti hay gönül vay gönül.
Zayıf düşüp zay oldun zindanında,
Bir hür bulamadın gittin hay gönül vay gönül.
Gördüğün gübreyi gül diye kokladın
Okkaladığından nice oklandın
Envay çeşit de çiçek yokladın
Bir bar bulamadın getti hay gönül vay gönül
Faş edemez oldu feraset falı
Kalp kutusu gibi kaldın kapalı
Sendeki esrara kadir kafalı
Bir er bulamadın getti hay gönül vay gönül
Âşık Zevraki der düşmüşüm meşka
Aşkımız sıkıdır ama asrımız laçka
Nur gözlük satacak sen benden başka
Bir kör bulamadın gitti hay gönül vay gönül
Mahlasını nereden almış?
Bir gün oturuyoruz. Nejat Birdoğan herkesi tanıyordu, Zevraki’yi tanımıyordu. Tanıdığın bütün ozanları yaz bana, isim listesi yap, dedi. Ben Zevraki’yi de yazmıştım. Zevraki’yi yeni duydum, dedi. Ezberinde sözleri var mı dedi, bir kaç sözünü dinlemek isterim, dedi. Ben bir kaç sözünü söyleyince sen bunu benlen tanıştır, zaman geçirme, dedi.
Şimdi Zevraki mahlasını nereden almış? Zamanında Ankara’da Tasavvuf ilminin profesörü Nazif Ozluk varmış. Zevraki Baba duymuş devamlı davet edermiş. Bir gün de Ankara’ya yolu düşüyor Zevraki Baba’nın, onu arayıp buluyor. Kapıyı çalıyor masa koltukta biri oturuyor ama kapının arkasında bir sandalye var. Kapı açılıp içerdeki gönülsüz karşılayınca; Zevraki Baba’ya sen kapının arkasındaki sandalyeye otur, diyor. Zevraki zayıf. Zevraki Baba oturup, oradan gülüyor. Zevraki Baba diyor ki; bu ısrarlı daveti neydi, bu dengesiz karşılaması neydi? O zaman adam kalkıyor Zevraki’nin yanına gidiyor, Aşığım sen boşuna gülmezsin, hele bana bir şey de de dinleyim, diyor. O da diyor ki; bir değil de bir kaç şey demem lazım. Zevraki mahlasını orada alıyor. Zevraki demek tahta kayık demektir. Bir profesör var o bir derya gibidir, derya gibi olmalı. Bu manada; deniz dalga ne kadar dalganırsa dalgalansın, tahta batmaz, tahta kayık hep üstedir. O nedenle bu kıyaslamadan dolayı bu mahlası alıyor. Yani Zevraki mahlasını alıyor.
Dalgalar ayyuka değse de takii
Ufukla birleşse hatti revnaki
Hatta olsa dahi arştan da yüce
Yine bahrin üstündedir Zevraki
Zevraki bu fırtınanın fevki yok
Sürükler settara yalnız sevki yok
Lakin yalnız yolcuğun zevki yok
Dolsa da yelkene dehrin ezvakı
Tasavvuf, sizler de o saydığınız yazarlardan, ozanlardan bu kavramla ilgili çok şey duydunuz ve yaşadınız. Gerçekten Alevilik ve tasavvuf deyince neler söylersiniz?
Kemal Abi’den bir şiirle yanıt vereyim sana (Derviş Kemal)...
Hz. Ali’den sonra gelenler
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Türk halkının değerini bilenler
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Uygarlık yolunu açmıştır Haydar
Bu yol ulaşmıştır Ata’ya kadar
Türk halkından yana iki önder var
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Biri bağnazlarla savaşa girdi
Biri padişahı yıkıp devirdi
İki kişi bize özgürlük verdi
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Saltanatın cuntasını ezenler
Kara bahtın düğümünü çözenler
Türk halkının yazgısını çizenler
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Arapça lisanı eyleyip talan
Öz Türkçe sözleri geçerli kılan
Devrim konusunda hem fikir olan
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Türklüğe aşk ile gönül bağlayan
Çağdaş hukuk devletini sağlayan
Halk ile gülüp yine halkla ağlayan
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
Derviş Kemal der ki budur gördüğüm
Gerçeklerdir bu meydana serdiğim
Yürekten inanıp gönül verdiğim
Biri Hacı Bektaş biri Atatürk
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
İnsanlık duygusu ne kadar sertmiş
Kazanda kaynadım yine pişmedim
Çiğ kalmak meğerse dermansız dertmiş
Kazanda kaynadım yine pişmedim
Aymazlığın uykusuna dalmışım
Cehaletten derin yara almışım
Manevi ateşten yoksun kalmışım
Kazanda kaynadım yine pişmedim
Cehalet okundan aldığım yara
Ömür boyu beni düşürdü dara
Dünya denen içi dışı kapkara
Kazanda kaynadım yine pişmedim
Çiğlerin acısı asla dinmezmiş
Buna rağmen çıkmaz yoldan dönmezmiş
Pişmeyen kişiye insan denmezmiş
Kazanda kaynadım yine pişmedim
Aziz der ki çiğlik çok derin kuyu
Suyundan içenin değişmez huyu
Aylarca yıllarca bir ömür boyu
Kazanda kaynadım yine pişmedim
00000
Gerçekci olursa sevgi bir yoldur
Erdeme ulaşmak bu yoldan geçer
Bu yolun edebi irfanı boldur
Erdeme ulaşmak bu yoldan geçer
Zirveye ulaşan yolu sezmişler
Güzel olguları yola düzmüşler
Bu yola şahane rota çizmişler
Erdeme ulaşmak bu yoldan geçer
Sevmeyi bilene bu gerçek yoldur
Bu yolda yürüyen sevgiyle doldu
Sevecen olanlar erdemi buldu
Erdeme ulaşmak bu yoldan geçer
Bu yolun vardığı nokta yücedir
Görmeyen bilemez bu yol nicedir
Hem dardır hem kıldan daha incedir
Erdeme ulaşmak bu yoldan geçer
Aziz der ki murat almak istersen
Değerli bir insan olmak istersen
O kutsal makamı bulmak istersen
Erdeme ulaşmak bu yoldan geçer
00000
Bir şiirimde diyorum ki;
İki de bir ben insanım diyorsun
Nerden belli senin insan olduğun
Madem insanlıktan söz ediyorsun
Nerden belli senin insan olduğun
Gözünden çapağı sildin mi acep
Dolaşıp kendine geldin mi acep
Sen seni tanıyıp bildin mi acep
Nerden belli senin insan olduğun
Kusurları görüyor mu gözünüz
Suç işlerken kızarır mı yüzünüz
Özünüze uygun mudur sözünüz
Nerden belli senin insan olduğun
Döktüğünü doldurduğun oldu mu
Ağlayanı güldürdüğün oldu mu
Düşenleri kaldırdığın oldu mu
Nerden belli senin insan olduğun
Hem şöhret hem şeref hem şanın mı var
Madalya misali nişanın mı var
İnsana benzeyen bir yanın mı var
Nerden belli senin insan olduğun
İnsanım diyenler çoğu azıyor
Eliyle kendine kuyu kazıyor
Söyle senin alnında mı yazıyor
Nerden belli senin insan olduğun
Aziz Tatlısuyum soruyor sana
Hiç tavır koydun mu yoksuldan yana
Önce düşün sonra yanıt ver bana
Nerden belli senin insan olduğun
00000
Saygıdeğer dostum, değerlerin en yücesi, üstadım ve Pirim Sayın Derviş Kemal Özcan Ağabeyime.
YOLA SORDUM KEMAL DEDİ
Bir zaman dağda kar idim,
Isındıkça hep eridim,
Dereye doldum yürüdüm,
Sele sordum, Kemal dedi.
Dolunca dereler taştı,
Sel oldu yürüdü coştu,
Derin bir çukura düştü,
Göle sordum, Kemal dedi.
Biçtiler yere serdiler,
Toplayıp yığın kurdular,
Harman edip savurdular,
Yele sordun, Kemal dedi.
Bir ağaçta yaprak açtım,
Polen olup göğe uçtum,
Çiçeklenip koku saçtım,
Güle sordum, Kemal dedi.
Elesti bezminde piştim,
Anda aşk şarabın içtim.
Rahman’dan Rahim’e düştüm,
Bele sordum, Kemal dedi.
İkrar verme zamınında,
Eli Mürşit demanında.
Kemanı her an yanında,
Tele sordum, Kemal dedi.
AZİZ: Bir kamile vardım,
Pirim deyip dara durdum,
Niyaz edip ikrar verdim,
Yola sordum, Kemal dedi.
03.02.2001, Avcılar, Aziz Tatlısu
00000
NE DERSİN
Ahu gözlüm güze döndü günlerim
Can bağına talayım mı ne dersin
Umuduma diken battı inlerim
Gideyim mi kalayım mı ne dersin.
İkrar verdim gül yanaklı bir şaha
Gireyim mi gönül denen dergâha
Hakk yolunda engel koyan Allah’a
Kılıç çekip çalayım mı ne dersin.
Elif hak yolunda bir baya bağlı
Esrarı Ali’yse imlaya bağlı
İnsan dene umman damlaya bağlı
O ummana dalayım mı ne dersin
Yasakla çevirdi bozdu demimi
Kime aktarayım can sitemimi
Sevap denizine günah gemimi
Yelken açıp salayım mı ne dersin.
Cevri dost yoluna koydum serimi
Bugün Nesimi’yim yüzün derimi
Dört kitapta bulamadım yerimi
Sözü ele alayım mı ne dersin.
Aziz Tatlısu
GEL GÖNÜL
Gel gönül bırakma demi devranı
Kıylü kal bulanmaz peymanelerde
Yazmışlar ulular böyle fermanı
kabrimiz kazılmış viranelerde.
Levhi mehfuz yazısını yazanda
Bulduk kendimizi böyle kazanda
Muhabbetin kadehiyle sızanda
Kusura kalınmaz mestanelerde.
Biz best-i elestten birlikte geldik,
La dedik olmaza illa-yi bildik
Derviş Kemal ile Hakk’a yöneldik
Ayrılık olur mu hem hanelerde.
Tecelli sırrının kıble yeriyiz
Kuran’ı natıkız, yol serveriyiz.
Oku bizi hocam! sırdan biriyiz,
Divan-ı söz olur divanelerde.
Sim-ü zer olursa yattığın yerde
Menzile varmağa yattığın yerde
Sorsalar Cevri-yi nerdedir nerde
Nerde olur elbet meyhanelerde.
Aziz Tatlısu