ALİ CEVAT YÜREKLİ

Ali Cevat Yürekli

(YÜREKLİ)

Ben daha çok yüz yüze görüşmeler yapan ve de bundan fazla taviz vermeyen bir insanım. Ama hayat size başka şeyleri de dayatıyor. Ömür kısa hem de çok kısa, yapılmak istenenler ise çok fazla. Yalnız bir insanım. Birçok konuda zorlukları hep kendim yendim. Yardımcım olmadı. Şimdi de daha önce hazırladığım standart soruları ozanlara yönelterek onların yanıtını alıyorum. Çünkü söyleşi kasetlerini deşifre etmek büyük bir zahmet, zahmetli bir iş. Her ne kadar tam istediğim olma da bu yöntemi de kullanmak zorundayım. Aşağıda bu şekilde soruları yazılı olarak ilettiğim Halk Ozanı Ali Cevat Yürekli verdiği yanıtlarla kendisi hakkında bazı bilgileri edinmemizi sağlıyor. Altta da ozanın kendi kitabından bir alıntı ve şiirlerinden örnekler bulunmaktadır.

 Kendisine teşekkür ediyorum.

 

 

Sizce “Halk Ozanlığı” neyi ifade ediyor?

 

Halk ozanlığı; halkın sorunlarını, sevinçlerini, acılarını, dertlerini, aşklarını; saza, söze döküp Halkına sunabilmedir. Halk ozanı bana göre Hakk’dan aldığını Halka verendir.

Ama daha uzun bir açıklama yapmamı istiyorsanız, Kalemin Dilinden Yürekli’nin Telinden isimli kitabımda bu konuya biraz değinmiştim. Onu arz edeyim…

 

“Deyim yerindeyse ozan halkın gözü, kulağı ve dilidir. Ozan halkın bedava tellalidir. Aşığın memleketi neresi diye sorarsak onun nereli olduğu hiç  önemli değildir. Çünkü o Dedem Korkut’tur, Pir Sultan’dır, Şah Hatayi’dir, Yunus’tur… Aşıklar, Köroğlu gibi, Karacaoğlun gibi gah Yıldız Dağı’ndan halkına haykırmışlar ve halkına seslenmişlerdir.

Onun için aşıklar, ozanlar halkının olduğu yerdedir. Çünkü onlar halkın sesidir. Sazı ile, sözü ile, kalemi ile halkının yanındadır. Ezilenin yanında zalimin karşısındadır. Sazının teline vurduğu her mızrap bazen insanın ciğerine bir kurşun gibi işler.  Bazen de halkının yarasına derdine en iyi, en etkin ilaçtır.

 

Aşık, Ozan Nasıl Olmalıdır?

 

Ozan ve aşık önce gerçekçi olmalıdır. Yapap değil, kalemiyle yazdığı, sazı ile çalıp söylediği  gibi olmalıdır. Haksıza kızan, haklıyı öven yazdığı dörtlüklerin arkasında olmalıdır. Dürüst ve kişilikli olmalıdır. Kalpten inandığını doğru bulduğu davasından dönmemelidir. Bir kurumun ya da bir düzenin aşığı, ozanı olmamalıdır. Aşık, ozan duygusaldır, ağlayanla ağlayan gülenlerle gülendir. Aşık, duygu dolu sevecen olmalı, onurunu, gururunu her türlü maddiyattın üstünde tutmalıdır. Aşık, gerekirse haklı olduğuna inandığı zaman hiç  gözlerini kırpmadan sazından sözünden kaleminden ödün vermeden inandığı yoluna devam etmelidir.

Aşık, vatanını, toprağını, bayrağını, milletini, halkını, eşini, dostunu seven kişidir. Ayna zamanda da hak arasında sevilen kişidir.

Aşığım, ozanım diye geçinenler ve aşık ozan olamayanlar, yalan söyleyenler, iftira edenler, haklıyı haksızı seçemeyenler, riyakarlık, bencillik, yahanlar asla böyle bir ismi taşıyamazlar.

Başka aşık ve ozanların eserlerine benimdir, diyenler ozan olamazlar. Kısacası söz hırsızları, haksızlığına göre göre bilerek belli bir düzenin şakşakcılığını, çığırtkanlığını yapanlar, saygı, sevgiden yoksun olanlar, halkına, toplumuna bir şey vermeyenler, ozanın, aşığın, şairin ne olduğunu bilmeyenler ve hep birilerinin gölgesinde yürüyenler asla şair, ozan olamazlar.

 

Hiçbir zaman dış görünüşe, fiziğe, adlanılmamalıdır. Çünkü bir taşı da giydirsen güzel görünür ama içi yine taştır. Önemli olan iç güzelliktir. Dış güzellik hiçbir mana teşkil etmez.”

(Sayfa: 8/9)

 

Halk Ozanlığının tarihsel geçmişiyle ilgili bilgileriniz nelerdir? Halk Ozanlığı sizce ne zaman ve nasıl başlamıştır?

 

Halk Ozanına önceleri Ozgan denirmiş. Yani halk ozanları; bilge kişi, halkın önderi, halkın yol göstericisi olmuştur. Halk Ozanlığı geleneği; Dede Korkut’tan Pir Sultan’dan, Şah Hatayi’den yani yedi ulu Ozanlardan bu günümüze kadar gelmiştir. Dünya var olduğu müddetçe de var olacaktır.

 

Çocukluk döneminizdeki ailesel ve çevresel şartlarınız nasıldı? Köyde mi, kentte mi doğup-büyüdünüz?

 

Yirmi yaşıma kadar köyde doğup büyüdüm. Askerden sonra Ankara’ya yerleştim bir kamu kuruluğundan çalışıp, 1996 yılında emekli oldum ve Ankara’da ikamet etmekteyim.

 

Küçüklüğünüzde ve gençliğinizde cemlerde bulundunuz mu? Dedeler, zakirler, mürşitlerle bir arada yaşadınız mı? Sizce dedeler kimlerdir?

 

Köyümde Cemlerde bulundum. Dedeler Taliplerine Aleviliği, yolu, erkânı, dört kapı kırk makamı anlatırlardı. Dedelerin en önemli görevleri; İnsanları bir araya getirip Küsleri barıştırmak, İbadetlerini yapmalarına yardımcı olmaktı. Dedenin kısacası bir önemli görevi; Bir yerde insanlar arasında adaleti sağlamaktır.

 

En çok hangi ozanların şiirlerinden etkilendiniz?

 

Pir Sultan, Şah Hatayi, Kul Himmet; Günümüzde Âşık Daimi, Davut Sulari, Aşık Veysel, Mahzuni Şerif gibi daha adını sayamadıklarım bütün ozanlardan etkilendim.

 

En çok okuduğunuz ya da dinlediğiniz kitaplar hangileridir?

 

İmam-i Cafer Buyruğu, Tarih kitapları, Hikaye kitapları. Alevilikle ilgili kitaplar,  Ozanların Şiir kitapları hayatlarını anlatan kitaplar. Romanlar o tür kitapları okudum ve halen fırsat buldukça da okuyorum.

 

İlk şiir tecrübeleriniz nasıldı? Ne zaman şiir yazmaya başladınız?

 

İlk Şiirimi 15. Yaşımda yazmaya başladım, yazdım.

 

Bade içme gibi bir durumunuz oldu mu? Sizce size bu ilham nasıl geldi?

 

Bade içme gibi bir durumum olmadı. Ancak o zaman çocukluğumda gördüğüm haksızlıkları, acıları bir türlü dile getirmek ihtiyacı duyduğum için o ihtiyacımı o sorunları ancak Şiirlerle dile getirmeyi denedim.

 

Ozanlıkta bağlamanın yeri nedir? Sazsız ozanlık olabilir mi? Bağlama dışında bir çalgı kullanıyor musunuz?

 

Bana göre Ozan Sazı ile Sözü birleştirendir. Ozan bağlamasıyla, her acıya, her sevince, her duyguya onunla ortaktır. Bağlamasız Ozan bence şairdir.

 

Şiir yazarken özendiğiniz, örnek aldığınız, ozanlar kimlerdi?

 

Ben bulabildiğim kadarıyla çok kitap okudum ve halen okuyorum. Pir Sultan, Yunus, Şah Hatayi şiirlerini çok okuyordum. Günümüzden de Aşık Veysel, Daimi, Mahzuni’nin şiirlerinden çok etkilendim.

 

Dünyaya bakışınız, insan, tabiat hakkındaki fikirleriniz nelerdir?

 

Tabiat bana göre bir canlıdır. Zaman olur insan gibi gençtir. Yemyeşildir, zamanı gelince yaşlanır yaprağını döker ve torağa karışıp toprak olur. Tabiatı insanlar yaşatır. İnsanlar yok eder. İnsan hayatı da bir tabiattır. Tabiatı canlı tutmak herkesin görevidir.

 

Şimdiye kadar katıldığınız yarışmalar hangileridir?

 

Çok yarışmalara katıldım. Örnek Hacı Bektaş’ta Ozanlar yarışıyor programında üçüncülük aldım. Ankara Konulu Şiir yarışmasında yine ikincilik aldım. Yaşnameler Dalında 41 Üniversite de yayınlanan yaşnamelerde Yaşayan Ozanların içinde üç yaşnameyle birinci olarak gösterildim.

 

Aldığınız herhangi bir ödül var mı?

 

Dört altın madalya ve para ödüllerim vardır. Otuza yakın plaket Ve sayısız takdir ve teşekkür belgelerim vardır.

Kültür Bakanlığının kayıtlı Halk Ozanıyım. Halk Ozanlar derneğinin İkinci başkanıyım.

 

Yayımlanmış kitabınız var mı? Kasetiniz var mı?

 

Ozanın Gönül Defteri ve Bir Ozanın Kaleminden Yöremiz ve Kültürümüz İmranlı Koçgiri isimli bir araştırma kitabım. Ve Kalemin Dilinden Yürekli’nin Telinden isimli Şiir kitabım yayınlandı. Diğer Kitap, antoloji ve Gazete dergilerde 300’ü aşkın eserlerim yayınlanmıştır. 20’nin üzerinde yazdığım hikâyelerim yayınlandı. Hikâye yazıyorum.

Şirin İmranlı, Şu Gurbet Ve Anadolum isimli üç kasetim yayınlandı.

 

Türk Tarihi hakkında bilgi sahibi misiniz?

 

Fazla bir bilgim yoktur, çok okumadım.

 

İslam Tarihi hakkında neler biliyorsunuz?

 

Önce İslamiyet varmış. Hz. Muhammed’den sonra Müslümanlık yayılmış. Beni çok da ilgilendirmiyor. Çünkü insanın doğası elinde değil. Nasıl bir ana babadan doğarsan, büyürsen sen de o ırktan olursun. Örnek verirsek ana baba, Alman olsa sen de Alman olursun. Ermeni olsa Sen de Ermenisin. Alevi ise Alevi, Sünni ise Sünnidir. Onun için Herkesi bir Allah yarattığı için ben her ne ırktan olursa olsun İyi insana saygı duyarım. Dünyada insanı Irkından, dininden, dilinden, düşüncesinden ayırmak kadar kötü bir şey yoktur diye düşünüyorum.

 

Anadolu Aleviliği hakkındaki fikirleriniz, bilgileriniz nelerdir?

 

  • Alevilik İslamiyet’in Kur’andan dolayı Hz. Muhammed’i Peygamber kabul eden Hz. Muhammed’in buyruklarına göre İslami evrensel boyutuyla yorumlayıp yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan büyük bir düşünce akımı ve tasavvuf felsefesiyle hayat bulan bir inanç bütünlüğüdür.
  • Alevilik İslam’ın çağdaş bir yorumudur.
  • Alevilik İslam’ın gülen yüzüdür.
  • Alevilik İslam’ın aydınlık yüzüdür.
  • Alevilik İslam’ın hoşgörü yüzüdür. Öz kaynakları da Kuranı Kerimdir, Ehlibeyttir. Zaten ikisi birbirinden ayrılmamıştır, bunlar bizler iki emanettir.
  • Aleviyim demekle alevi olunmaz, İnsan özüyle Alevi olmalıdır, İnsan yaşamıyla Alevi olmalıdır, Ahlakiyle, inancıyla Alevi olmalıdır. Bu değerleri İmam Hüseyin gibi yaşamalıdır. Çünkü onların kapısı irfanilik kapısıdır.

 

Sizce Hz. Ali nasıl bir insandı, en önemli özellikleri nelerdir?

 

Hz. Ali. Hz. Muhammed’in en yakın fikir ve mücadele arkadaşıdır. Hz. Muhammed İslam dininin Kurucusu, Hz. Ali ise koruyucusudur. Haksızların karşısında haklının yanında olmuştur.

 

Kerbelâ ve Hz. Hüseyin için neler söyleyeceksiniz? Niçin tüm Alevi - Bektaşi ozanları Kerbelâ için matem şiirleri yazmışlardır? Kerbelâ Olayı size ne ifade ediyor?

 

Hazreti Hüseyin haksızlığa karşı direnip başkaldırınca Kerbela’da Yezit tarafından başı kesilerek şehit edilmiştir. Onun için Alevi ozanlar Hz. Hüseyin için yası matem yaparlar ve Kerbela’ya İmam Hüseyin’e ağıtlar mersiyeler okumuşlar ve günümüzde halen okuyorlar.

 

Alevi - Sünni farklılaşması ve Alevilerle Sünniler arasındaki kaynaşma hakkında neler düşünüyorsunuz?

 

Alevilikte insan ayırmak yoktur. 72 millete bir gözle bakılır. Canı veren alır inancı vardır.  İyi insan olmak önemlidir. Sünni ya da Alevi olmak benim için önemli değildir haksız haksızdır.

 

Tasavvuf hakkında neler söyleyeceksiniz?

 

Ahireti Allah bilir. Ben pek öbür tarafa karışmıyorum. Her kim ne ekmişse onu biçeceğine inanıyorum. Ben günümüzden, çağımızdan sorumlu olduğumu düşünüyorum. Ben bir halk ozanı olarak ezilen halkın sorunlarını dile getirmeye çalışıyorum.

 

Yunus Emre, Seyyid Nesimi, Hatayi, Pir Sultan Abdal gibi ozanların şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Onların yazdığı şiirler, eserleri de onlar gibi ölümsüzdür diye düşünüyorum.

 

Sizce bu isimler neden ölümsüzler arasına katılmışlardır?

 

Ozanların silahı kalemi ve sazıdır. Onlar zalime karşı, haksızlığa karşı ezilmişlerin, sömürülenlerin yanında ve halkın yanında olup halkın sevgisini kazandıkları için ölümsüzdürler.

 

Atatürk ismi size neyi ifade ediyor? Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri nelerdir?

 

Atatürk Dünya çapında bir liderdir. Türk ulusunun Ve Cumhuriyetin kurucusu ve mimarıdır. Türk insanına birçok yenilikler, birçok ilkeler getirmiştir.

 

Türkiye’nin geri kalmışlığını nelere bağlıyorsunuz?

 

Dini siyasete alet etme, özellikle siyasilerin, bürokratların, devleti sözde yönetenlerin; biz demeyip hep ben demeleri. Hak hukuk adaleti yok saymaları yüzünden bir de dışa bağımlı olma Türkiye’yi hep geri bırakan unsurlardır.

 

Sizce bu toplumu neler değiştirebilir?

 

Bu toplum ne zaman ki Siyasetçiler Hakka, Hukuka, Adalete İnanır ve Hukuk doğru tarafsız işlerse o zaman toplum değişir. İnsanlar dininden dilinde, ırkından ayrı görülüp ona göre davranılmazsa. O zaman.

 

Sizce demokrasi nedir? Gerçek bir demokrasinin yaşabilmesinin şartları nedir?

 

Demokrasi;  eşitlik, özgürlük, hak hukuk ve adalettir. Ne zaman ki bu ülkede yaşayanlar her şeyde eşit adil özgürce bir paylaşım olursa o zaman Ülkede demokrasi olabilir.

 

Sizce Halk Ozanları toplumsal olarak ne gibi işlevleri yerine getirmişlerdir?

 

Halk Ozanları Hayatları pahasına doğru bulduklarını hiç çekinmeden halka duyurmuşlar. Zalimin karşısında mazlumun yanında ve hep ezileni, haksızlığa uğrayanları savunmuşlardır.

 

Çağdaş dünya ve Türk yazarları hakkında neler biliyorsunuz?

 

Doğru bulduklarını çekinmeden korkmadan yüreklice yazan yazarlara selam olsun diyorum. Çağdaş yazarlarımızın çoğu Yazdıklarını hayatıyla ödediler ve halen de ödemeye devam ediyorlar onlar bana göre Demokrasi şehitleridir.

 

Günümüz çağdaş Türk yazar ve sanatçılarından birisiyle tanışıklığınız var mı?

 

Hamza Aksüt, Veli Saltuk, Rıza Zelyut, Hüsnü Merdanoğlu, Metin Turan…  daha birçok.

 

Halk Ozanlığı geleneğinin günümüzde devam ettiğine inanıyor musunuz?

 

Halk ozanlığı gittikçe zorlaştığına inanıyorum ama Halk olduğu müddetçe halk ozanlığı devam edecektir. Halk ozanlarına Devlet destek vermediği için maddi manevi zorlanıyorlar.

 

Hangi ozan ve ses sanatçılarıyla dostluğunuz var?

 

İsmail İpek, İsmail Nar, Ali Kızıltuğ, Hasan Erdoğan, Binali İlgün, Hüseyin Aslan, Kenan Şahbudak, Berrin Sulari, Oğuz Boran Oğuz Aksaç. Daha bir çok sanatçı, ozan dostlarla  dostluğumuz vardır.

 

Kitap okuyor musunuz?

 

Her türlü kitap okumayı çok seviyorum, mümkün mertebe okuyorum.

 

Sinemaya, tiyatroya gidiyor musunuz?

 

Çok az gidiyorum.

 

Şimdiye kadar kaç Alevi - Bektaşi anma etkinliğine katıldınız?

 

Birçok yerde katılmışımdır.

 

Halk ozanlarının genel sorunları sizce nelerdir? Çözümlenebilmesi için neler yapılmalıdır?

 

Halk Ozanlarına başta halkın sahip çıkmalarını diliyorum. Çünkü Ozanlar üretiyor ama başkaları faydalanıyor. Ozan kaset yapsa yapamıyor yapsa satamıyor. Kitap yapsa yapamıyor satsa satamıyor. Kültür bakanlığı yani devlet ozanına sahip çıkmalıdır. Eserlerini yayınlamalı şiirlerini kitaplaştırmalı, etkinliklere görev vermelidir. Görsel yayınlar TV. Radyo programlarında yer vermelidir diye düşünüyorum.

 

Halk ozanlığında ne gibi değişmeler yaşanmıştır?

 

Eskiden Halk Ozanlarıyla çoğu zaman konserlerde etkinliklerde köy kahvelerinde bire bir tanışma ve görüşmelerde bulunabiliyorlardı. Şimdiyse herkes televizyonlarda gördüğü için yakınlaşma olmuyor. Onu da ahbap çavuş ilişkileri içerisinde sürdürenler var. Adamı olan televizyonlara, radyolara çıkar, adamı olmayan yine yerinde kalır. Bu kabaca şuna benzer; bir iş sahibi ürettiğini satamasa dükkanını kapatır misali.

 

Toplumun ve devletin halk ozanlarına bakışını, yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Devlet bu kültürü yayan devam ettiren ozanına sahip çıkmıyor.

 

Halk ozanlarının geleceği hakkındaki fikirleriniz nelerdir?

 

Halk Ozanı destek görürse bir kütüphanedeki bilgiyi bir dörtlükle anlatabilir. Halkın gören gözü duyan kulağıdır. Ozanın her okuduğu dörtlük bir mesajdır. Tabi alan olursa.

 

Elinizde bulunan ozanlarla, ozanlıkla ilgili kaynaklar hangileridir?

 

Kitaplarıdır, kasetleridir.

 

Hangi ozanların, hangi eserlerini biliyorsunuz?

 

Yukarıda da saydığım gibi yedi ulu ozan ve günümüzdeki belli başlı tüm ozanların eserlerini hem biliyorum hem de çalıp söylüyorum.

 

Halk ozanlarının sorunlarını giderilebilmesi için hangi kurumlar, neler yapabilir?

 

Kültür Bakanlığı, İl Halk kültürleri müdürlükleri, Vakıflar, dernekler isterlerde ozanlara destek olurlar.

 

Ozanlara ekonomik destek sağlanması için neler yapılabilir? Ozanların eserlerinin korunması, kasetlerinin, kitaplarının basılabilmesi için neler yapılabilir?

 

Kitapları alınır, kasetleri alınır. Onların basılması için maddi destek sponsorluklar yapılabilir. Ünverstelerde Halk Ozanlığı konular işlenir, paneller, sempozyumlar yapılır bunlar zamanla kitaplaştırılır.

 

Dedeler, babalarla ozanlar arasındaki ilişkilerin daha yoğun olabilmesi için neler yapılabilir?

 

Zakirlik bilgileri verilir, destek olunur.  Daha çok Alevilik bilgileri verilir. Çünkü Zakirsiz, Ozansız cem ibadeti yapmak mümkün değildir.

 

Kısaca öz geçmişim: evliyim sevdiğim bir eşim, bir oğlum iki kızım dört torunum vardır. İmkân verildikçe fırsat buldukça sazımla, sözümle, kalemimle halkıma, insanlara bir şeyler vermeye çalışıyorum.

 

Saygılarımla.

 

KÖYÜMÜZÜN KÖKENİ

 

Köyümüz 1948 yılında önce Zara’ya bağlı bir köydü. 1948’de İmranlı’ya bağlanan Cerit eskiden Koçgiri olarak anılan bölgenin sınırları içerisinde kalmaktadır. Doğuda Erzincan’ın Refaiye ilçesinden başlayarak İmranlı, Zara, Hafik, Divriği ve Kangal’ın bir kısmını kapsayarak, Erzincan’ın Kuruçay Nahiyesi’ni de içine alan üç yüz civarında köyü kapsayan geniş bir bölgenin coğrafi ismidir. Koçgiri bölgesi, ismini Koçgiri Aşireti’nden almaktadır. Koçgiri Aşireti tarihçilere göre Dersim (Tunceli) aşiretinden ayrılarak ilk önce bugünkü ismi Gümüşakar Nahiyesi olan Erzincan’ın Refahiye ilçesine bağlı Koçgiri Köyü’ne gelip yerleşmişlerdir. Bazı tarihçilere göre Sulçuklular, bazılarına göre ise Yavuz’un katliamından sonra Dersim’den ayrılıp Refaiye’ye göç etmişler ve köye de kendi adlarını vermişlerdir. Ancak kronolojik olarak tarihe bakıldığında Koçgirilikilekleri Yavuz’dan önce Koçgiri Köyü’ne yerleşmiş olmaları gerekir. Zira Koçgiri hakkında sakinlerini Hıristiyanların teşkil ettiği bu köyde 1516’da 8 hane; 1530’da 20 hane; 1591’de 19 hane, 2 mücerret nüfus vardı. (Kaynak: Prof. Dr. İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı, Sahife: 67, 1990)

Yukarıdaki bilgilerin ışığında 1516 yılında Koçgiri Köyü olduğuna göre, bu köy Yavuz’un  katliamından çok önce kurulmuştur. Ancak Yavuz’un Kızılbaş Kürtlere yönelik katliamı 1514’te yapıldığına göre 1516’da köyde Hıristiyanlardan bahsedilmesi de gösteriyor ki Hıristiyanların haricindekiler, yani Kızılbaş (Alevi) Kürtler olsa olsa Yavuz’nu katliamından kurtulmak için köyü terk etmişlerdir. Konuyu fazla dağıtmadan şunu diyebiliriz ki, Koçgiri Aşireti Osmanlıdan önce Dersim’den kopup yerleştikleri köye de Koçgiri adını vermişlerdir. Koçgiri bölgesindeki halkın büyük çoğunluğu Kürt ve Alevidir. Şive olarak da Kürtçe’nin Kurmanci Lehçesi’ni kullanırlar.

Ancak Zazaca konuşan aşiretler de vardır. Kültür olarak, inanç olarak, bağlama, müzik, folklor, düğün, sünnet, doğum günü, ölüm, mezar kaldırma, Gağand, Heftimal, Kirvelik, musahiplik gibi gelenekleri ve bölgesel, yöresel yemekleri de; sir, zervet, gavut, haşıl (gırık), Hevrışk, Xızır günü Xızır Kömbesi Dersim aşiretleriyle aynıdır.

Zaten Koçgiri kelimesini dilbilimi bakımından çözmeye kalktığımızda Dersim yöresinde Koç (Husturi) boynuz aynı anlama gelmektedir. O halde Koçgiri kelimesi de boynuzu büyük, iri demektir. Yani “koç gır” iri boynuz, büyük boynuz demektir. Koçgiri Aşireti’nin sürülerinin boynuzları iri olduğundan dolayı iri boynuzlu sürüleri olan konargöçer aşireti anlamına gelen Koçgiri Aşireti denmiştir.

Koçgiri bölgesinde yüzlerce köy ve onlarca aşiret ve boylar vardır. Aşiretlerin hemen hemen hepsi de Kürt ve Alevidir. Ancak farklı isimlerle anılırlar. Bu aşiretlerin tümü Koçgirili’dir. Ama Koçgiri değildir. (Geniş bilgi için Nuri Baytar’ın Dersim Tarihi’ne bakınız.) Dersim aşiretlerinde kabileler vardır. Örneğin Koçgiri Aşireti yedi aşiretten oluşmuştur.

Bunlar: İbolar (İbikiler) (Alişan ve Haydar Bey’in kabileleridir.), Sarolar (Sarıkiler – Sarı Ali’nin Aşireti), Balo (Balıkiler), Laçıkiler, İviski, Sefo (Sefiki) ve Cero (Cefiki) Aşiretleridir. Diğer boylar ise; Zerıki (Zerikan), Pevrizi (Pevrizan), Resuli, Xormeki, Hizoli, Canbegi, Dımıli, Reşıki, Çereki, Şadi, Gerni, Kurmeşi, Ginyani, Ağuiçen, Baba Marsur’dur. Esas konumuz aşiret olmadığı için daha birçok o bölgede yer alıp isimlerini yazamadığımız Kürt, Alevi, Sünni, Türk cemaat ve boylar vardır.

 

İŞTE CERİT

 

Cerit’e ilk olarak Sarı Ali’nin Hemide’den olan oğlu Hıdır (Hıdefincanbüyük) yerleşmiştir. Hıdır’ın özel büyük kulplu bir fincanı olduğundan ve kahvesini onunla içtiğinden, Fincan Büyük, diye tanınırmış. Hıdır’ın oğlu ise Rasim (Res)’tir. Res’in üç oğlu vardır: Keleş, Cem, Genç. Kısacası sülale, yani soy olarak da halen Keleşler, Cemanlar ve Gencanlar olarak sürmektedir. Ayrıca Resuller ve Laçikler ile Bozan (Kortıki)’ler da vardır. Ressuller’in hangi tarihte Cerit’e gelip yerleştiklerini kesin olarak bilinmemektedir. Ancak o tarillerde her boy ya da kabilenin kendisine güç katmak için başka yerlerden insanlar getirttikleri söylenmektedir. İşte bundan dolayı Keleş, Zara taraflarından o zamanlar beş hane getirmiş, iki haneyi Köndül’e yerleştirmiştir. Bunlardan birinin adı Hasan’dır. (Ona “Hese Dırej” yani Uzun Hasan, derlermiş.) Ve böylece Kondıl kurulmuş. Şimdiki köyün karşısı olan Pozi Kille dediğimiz yeri Arıklılar vermiş, diğer arazilerini de Cerit’ten onları getiren Keleş vermişler. Şimdi halen Kondıl arazisinin bazı mevkilerinde Keleş’in adı geçmektedir. Örneğin; Pozi Keleş, Keleş Çeşmesi (Kaniya Keleş) diye söylenir. Tabi ki Kondül arazisinde Cerit Tuzlası da vardır. O da o yerlerin Cerit’e ati olduğunun bir göstergesidir.

Yine Laçıkiler Zara tarafından Kürtkılavuz Köyü’nden zat ismindeki birini Kızıltepe Köyü’ne getirtmişler ve daha sonra Zat’ın oğlu Laç Cerit’e getirilmişler. Hatta Kızıltepe Köyü’nün arazisinde Laç’ın Çeşmesi (Kaniye Laçe) diye söylenir. O getirilen üç hane de Cerit’e yerleştirilmiştir. Şimdiki Şenol ailelerinin sülalesidir. Onlara da İbikuk denilmektedir. Diğer Kortıkiler ise üç kardeştir ve Erzurum’dan gelmişlerdir. Cerit ile Karacaören arazilerinin sınırında Korta Alle diye bir mevkide yer yapıp bir zaman oturmuşlardır. Daha sonra kardeşlerin büyüğü İsmail Cerit’e, öteki kardeş Şahpaz Karacaören’e, üçüncü kardeş İmam ise Arık Köyü’ne yerleşmiştir. Dolayısıyla Korta Alle’den geldikleri için onlara Kortıkan denilmiştir. Köyümüzde Karakuş, Keskin, Dağdeviren soyadları olanlar onlardır.

Netice olarak bizim Alevi, Sünni, Türk, Kürt diye asla ve asla bir ayrım yapmamız söz konusu değildir. Bir takıntımız da yoktur. İnsanları dilinden, dininden, ırkından, kültüründen dolayı bölen ya da yadırgayanları nefretle kınıyoruz. Bizim burada üzerinde durduğumuz konu şudur: bizler kökenimizi, dilimizi, tarihimizi, kültürümüzü araştırıp, gelecek nesillere miras bırakmak istiyorsak tarihe ve geleneğe karşı dürüst davranıp, gerçeği mümkün mertebe araştırıp yazmak zorundayız. Anadolu’da bir söz vardır: “Aslını inkar eden haramzadedir”, diye. Bizler haramzade değiliz. Aslını astarını, kökenini, kültürünü öğrenmek her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının görevi ve hakkıdır, diye düşünüyor ve buna da inanıyoruz. Tabii ki bizler tarihçi değiliz ve tarih yazmıyoruz. Ama bazı eski insanlardan öğrenerek ve bazı belgelere ulaşarak eksik te olsa bir şeyler bulduğuma inanıyorum.

 

(Bir Ozanın Kaleminden Yöremiz ve Kültürümüz, (Koçgiri ve İmranlı Yöresi), Halk Ozanı Ali Cevat Yürekli, 2006, Hürbilek Ofset, Ankara, Sayfa: 29/34)

 

OZANIN ESERLERİ

 

Ozanın Gönül Defteri, 1997, Ankara

 

Bir Ozanın Kaleminden Yöremiz ve Kültürümüz, (Koçgiri ve İmranlı Yöresi), Halk Ozanı Ali Cevat Yürekli, 2006, Hürbilek Ofset, Ankara

 

Kalemin Dilinden Yürekli’nin Telinden, Ali Cevat Yürekli, Kuloğlu Matbacılık, Ankara, 2010

 

Görüşmeyi yapan                                                      : Ayhan Aydın

 

Görüşme tarihi                                                           : 12.03.2014

 

Nüfusa kayıtlı olduğu il                                             : Sivas

 

İlçe                                                                               : İmranlı

 

Köy                                                                              : Cerit

 

Köyün hane sayısı                                                     : Mevcut 117. Kayıtlı: 498 hane

 

Köyümün tarihçesini ve soy kütüğüyle ilgili otuz yıllık bir çalışmam vardır. Şu an Cerit nüfusuna kayıtlı hane sayısı 498’dir. Kapanan haneler 11 hane, kızları olanlar 9 hanedir. Köyümüzde 67 soy isim, 63 lakap vardır. Ama köyde 117 hane numarası vardır. Köyümüz yazın kalabalıklaşır; ama köyümüzde kışın 30-35 hanede insanlar kalıyor.

 

Köyde konaklama yeri var mı? Varsa kaç kişiliktir? Köy Konağı vardır. 50 kişiliktir.

 

Köyünüzü çevreleyen Alevi / Bektaşi köyleri var mıdır? Çevremizde köylerin hepsi Alevidir. İlçe olarak önce Zara’ya bağlıydık. 1948 yılında İmranlı ilçe olunca İmranlıya bağlanmışız. İlçemize bağlı 102 Köyün 90’nı Alevidir. 10 köy Sünni kökenli. 2 köyde ise Aleviler ve Sünniler karışık oturuyorlar.

 

Bir Alevi ocağına bağlı mısınız? Baba Mansur Ocağına bağlıyız.

 

Varsa Piriniz hangi ocaktan gelir? Pirimiz Tunceli’den gelir. Baba Mansur                                                      ocağına bağlıyız.

 

Rehberiniz hangi ocaktan gelir? Seyid Budala ocağında gelir.

 

Varsa köyünüzdeki dergâhın ve türbenin adı? Köyümüzde ziyaret yerleri vardır ama Yatır, Türbe yoktur.

 

Köyünüzdeki ziyaret yerleri ve adresleri? Köyümüzdeki ziyaret yerleri: Kale Sıppi, Biya Heşın (Yeşil Söğüt) Ziyaret Tepesi, Çifte Baba Ziyareti, Sebe Ziyareti, Geley Tepesi Ziyareti. Bunlar köyümüzün toprakları içerisindedir.

 

Çevre köylerdeki ziyaret yerleri ve yatırların adresleri: Karacaören’de Çiftebaba Ziyareti. Hırcbil,  Hoşirig Ziyareti.

 

Civar köylerdeki türbe, dergâh var mı? Yünören Köyünde Cogi Baba Türbesi. Ve yaklaşık on yıldır her yıl Türbede Cogi Baba Festivali yapılıyor. Belgelerde İmranlı efsaneleri olarak Cogi baba efsanesi, Kızlar Sinisi Ve Seyit Ali Dede Efsanesi (Geyikli Baba) vardır.

 

Cogi Baba: Türbesi İmranlı İlçesinin Karacaören Nahiyesine bağlı eski adı Cogi köyü, yeni adı Yünören köyündedir. Yazılı bir kaynak olmamakla beraber rivayetlere göre Cogi Baba Horasan’dan gelen erenlerden biri olduğu söylenir. On İki İmam neslinden olup Battali Gazi ser askerlerindendir. Kendisine Osmanlı zamanında Sancak verilmiştir.

 

Kızlar Sinisi: İmranlı Kızıldağ’dan doğan beş kızlar; Ya da Beş Gözeler denilen peri bacalarına benzeyen bir yerdir. Burada beş yerden su çıkıyor ve o su bir yerde birleşip Kızılırmak doğuyor. Efsaneye göre Kızıldağ’ın yamaçlarında bir düğün alayı eşkıyaların saldırısına uğrar. Gelin eşkıyaların eline geçer. Eşkıyaların elinden kurtulamayacağını anlayınca gelin Allah’a yalvarır: ‘’Allah’ım ya beni taş eyle ya da bunları taş eyle” diye dua eder. Allah tarafından gelinin duası kabul olur. Orada herkes taş kesilir. Gelinin çeyiz sandığı bile taş kesilmiştir, bu taş şekilleri halen orada duruyor. Bunu bugün de görmek mümkündür.

 

Seyid Ali Dede. Geyikli Baba: İmranlıya bağlı Bahadun köyü, yeni adıyla Sarıçubuk köyündedir.  Kısaca hikâyesi şöyledir; Efsaneye göre Geyikli Baba Seydali Dede o köyde çobanmış. Köyün davarını güdermiş.  Akşam gelirken iki helke de sütü beraberinde evine getirirmiş. Köylüler şüphelenmiş bunun davarı yok bu muhakkak bizim davarlarımızı sağıyor, derlermiş. Köylüler hanımlarına da demişler bir takip edin bu sütü nerden getiriyor, diye. Seydali Dede hanımına benim dağda geyiklerim var ben onları sağıyorum, dediyse de eşi dâhil hiç kimse ona inanmamış.

Kadın akşam dede yatarken ondan gizli dedenin gömleğinin düğmelerini kendi gömleğine ilikler. Kalkarken uyanayım, diye. Ancak gece uyandığında düğmelerin kendiliğinden çözüldüğünü ve dede’nin bir kuş gibi pencere demirlerinin arasında süzüldüğünü görünce bağırmış ve dede eşine, sen benim sırrımı ferş (faş) ettin, senin gözlerin kör olsun, der ve eşinin gözleri kör olur.

Dede gider geyiklerini beraber köyün içine getirince köylüler dededen özür dilemiş. Ve dede beş altı yıl yaşamış bir gün eşine der ki, ben yakında öleceğim sana bu ceza yeter, der dua eder elini eşinin gözlerine sürer ve eşi iyi olur, dedenin eşinin gözleri açılır. Ama dede çok sürmez Hakk’a yürür. Dedenin mezarı Bahadun köyündedir,  halen geyiklerin zaman zaman dedenin mezarının başında görüldüğü söylenir, görenler vardır.

 

Yörenizin kültür veya dini inançsal yapısı? Yöremizde Alevi inancının gerekleri yapılır. Köyümüzde Cem vardır.

 

Yörenizde bir anma etkinliği yapılıyor mu? Yapılıyorsa, tarihi nedir? Cogi Baba festivali ve Karacörende Kerim Yaylası Şenlikleri yapılıyor.

 

Etkinliğe kimler, hangi bölgelerden gelmektedirler? Yakın olan hemen hemen her bölgeden ve Ankara, İstanbul yurdun her yerinden her yıl binlerce insanlar geliyor.

 

Köyünüzdeki insanlar? Köyümüze Aşiretler ve bağlı Soylar, Sülaleler vardır. Bizim aşiretimiz Sarolar aşiretidir. Köyümüzde Resuli aşiretleri vardır, Hizoliler vardır. Çevre köylerden Balolar, Pevrizanlar, Hormekiler, Sarıkiler, Canbegiler, Zerıkiler vardır. O aşiretlerin değişik ocaklara bağlıdırlar.

Bizim dışımızda Resulanlar da vardır.

 

 

Eğitim durumunuz? İlkokulu köyümde okudum. Ortaokulu şehirde dışarıdan okuyarak bitirdim.

 

Kaç yaşındasınız? 1950 Doğumlu. 64 yaşındayım.

 

Mesleğiniz ya da işiniz nedir?

 

Emekli memurum. Halk Ozanlığı yolunda kendimce bir hizmetkârım. Bana ait üç kitap, üç albümüm yayınlanmıştır.

 

 

OZANIN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 

OYYYY MEMO

 

Yağmur damlalarının dökülüp, şimşeklerin çaktığı bulutlu bir gündü. Yeni filizlenmiş dallar, taze yapraklar, çiçekler ağlarcasına ıslanıyordu. İşte sen o zaman doğmuştun oyyyy Memo!

Bazen aç, bazen toktun. Çok ağlar, az gülerdin. Bilmem ki neden? Ağlaya ağlaya yokluk içinde, kuş cıvıltıları, su şarıltılarıyla büyüdün. Gencecik bir fidan gibiydin. Karanlıklarda korkmadın. Uçurumlarda yuvarlandın, ölmedin, oyyyy Memo!

Köyünü terk ettin. Yerini yurdunu kuşlara, kelebeklere bıraktın. Kendini şehrin kör karanlıklarına attın, şehre yerleştin, oyyyy Memo!

Yiğittin, cesurdun, gözü karaydın. Haksızlara, haksızlığa tahammülün yoktu. Haksızların ve haksızlığın karşısına dikiliyordun, bağırıyordun, feryat ediyorsun. Kargaların leşin başına üşüştükleri gibi senin de başına üşüştüler. Yamyamlar gibi dalını kırdılar, yapraklarını döktüler. Ve seni yediler oyyy Memo!

Kör kurşunlara seni hedef seçtiler. Çünkü sen yiğittin. Toprağa karıştın. Üstünde güller, çiçekler açtı. O sessiz yağmur taneleri üstüne yağdıkça o gül, o çiçekler yaprakların üstüne ağlarcasına dökülürken seni anıyor, seni çağırıyorlar.

Rahat uyu yalnız değilsin oyyyy Memo!

 

Çok genç yaşımda kıydılar canıma

Zalimler girdi benim kanıma

Acı haberimi verdiler anama

Haberimi alan anam ağlasın

 

Memo’yu vurmuşlar Memo yaralı

Kurşunlar değmiştir hepsi sıralı

Memo bütün yiğitlerin kralı

Haberimi duyan canlar ağlasın

 

Dostlar mezarımı çok derin kazsın

Üzerine Memo öldü diye yazsın

Yürekli bana bir destan yazsın

Destanımı yazan ozan ağlasın

 

Halk Ozanı Ali Cevat Yürekli

 

ANAM AĞLASIN

 

21.06.1997 günü teskeresine 16 gün kala, kutsal vatan vazifesini yaparken bir çatışmada şehit düşen ve gece yarısı Cerit Köyü’ne acı ölüm haberi gelen bir gencimiz vardı…

Cerit Köyü’nü ve tüm insanları yasa boğan, büyük bir acı veren şehit asker Hakan Acar için Ozan Ali Cevat Yürekli duygularını şu satırlarla dile getiriyor ve bir ağıt bir destan yazıyor. Yüce Türk milletinin akraba, dost ve tüm Cerit köylülerinin başı sağ olsun, der şehit asker Hasan Acar’a Tanrı’dan rahmet dilerim.

 

Yaşım yirmi oldu gittim askere

Gözledim ki ben de alam teskere

Dostlar hele bakın kötü kadere

Haberimi alan dostlar ağlasın

 

Zalimin kurşunu deyince cana

Bedenim boyandı al kızıl kana

Hakan’ın şehit oldu duydun mu ana

Haberimi alan anam ağlasın

 

Cihana dağıldı büyük bir acı

Başucumda ağlasın kardeşle bacı

Yüklendi gidiyor Hakan’ın göçü

Tabutumu taşıyan canlar ağlasın

 

Vazife başında aldın felek canımı

Hatıra defterimde okuyun anımı

Ozan Yürekli yazsın destanımı

Destanımı yazan ozan ağlasın

 

OZANLAR

 

Ozanlık tarihini sorarsan eğer,

Ta Dede Korkut’la vardı ozanlar

Kopuzdaki sesi ararsan eğer

Cura bağlamaya verdi ozanlar

 

Ahmet Yesevi’den geçer yolumuz

Pir Sultan, Yunus’u söyler dilimiz

Kırkların ceminde gelir dolumuz

Erenler ceminde erdi ozanlar

 

Yemini, Fuzuli ulu ozandır

Seyrani, Genç Abdal balı süzendir

Köroğlu yiğitçe destan yazardır

Nefret zincirini kırdı ozanlar

 

Dadaloğlu mertliği koymadı elde

Mecnun Leyla’sını aradı çölde

Virani çok emek verdi bu yolda

Düşküne fakire yardı ozanlar

 

Karacaoğlan’la güzeli sevdik

Kerem gibi yanıp Aslı’yı övdük

İçimizde nefreti kini kovduk

Kültürü beşiğe sardı ozanlar

 

Var mıdır Neyzen’den iyi ney çalmış

Emrah ile Şenlik çok şeyler bilmiş

Garip’le Şah Senem muradın almış

İnsanlığa kafa yordu ozanlar

 

Ferhat Şirin için dağları delmiş

Nesimi her zaman Enel-Hakk demiş

Veysel tabiata gönlünü vermiş

Çiğdemi çiçeği derdi ozanlar

 

Hatayi, Kul Himmet dünyayı gezmiş

Kul Ahmet, Hüdayi canından bezmiş

Mahzuni, Daimi deryada yüzmüş

Acısı sevgisi birdi ozanlar

 

YÜREKLİ der fırsat verme ezene

Canımı veririm gerçek ozana

Hep karşı çıkmışlar bozuk düzene

Korkmadan serini verdi ozanlar

 

11.11.2003

 

UYAN HALKIM UYANSANA

 

Dört yanını çevirmişler

Uyan halkım uyansana

İçten içe kemirmişler

Uyan halkım uyansana

 

Solun gitti sağın kaldı

Ovan gitti dağın kaldı

Ne bahçe ne bağın kaldı

Uyan halkım uyansana

 

Yoktur senin başka dostun

Hile tuzak NATO üssün

Yeter bunca zaman sustun

Uyan halkım uyansana

 

Önce Afgan sonra Irak

Dön de bir Filistin’e bak

Bunu göremeyen ahmak

Uyan halkım uyansana

 

Şehitlerin kanı yerde

Hani vatan sever nerde

Bölecekler üçe dörde

Uyan halkım uyansana

 

Sözlerim var Coni Buşa

Yine getirdiler tuşa

Her gün konar yeni leşe

Uyan halkım uyansana

 

YÜREKLİ der geç olmadan

Emeklerin hiç olmadan

Doğacaklar piç olmadan

Uyan halkım uyansana

 

13.06. 2004

 

OKUYUP ÖĞRENİP ADAM OL YAVRUM

 

Sana nasihatim güzel çocuğum

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

Hakkın alamasan tütmez ocağın

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

Çok oku emek ver dersini çalış

Gerilerde kalma ilimle yarış

Bilgiyle olur sevgiyle barış

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

Çok çalışır eğer verirsen emek

Çalışıp kazanıp helâlı yemek

Yakışmasın sana cahil’dir demek

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

Bu güzel ülkeye faydan dokunsun

Her zaman her yerde ismin okunsun

Gerici cahiller senden sakınsın

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

Yardımcı olsunlar ulular pirler

İnsanın içinde gizlidir sırlar

İlimi bilmeyen sağırlar körler

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

Okuyan insandan gelmez ki zarar

Kör cahil olanda olmaz ki yarar

Geleceğin için sendedir karar

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

Yürekli’yim der ki bilgi çağıdır

Bilgi insanların bahçe bağıdır

İlim fen sofranın kaymak yağıdır

Okuyup öğrenip adam ol yavrum

 

24.11.2004

 

BU ÜLKEDE

 

İnsanların aç sesini

Duyan duydu bu ülkede

Bu milletin kesesini

Soyan soydu bu ülkede

 

Böyle zoru böyle gamı

Yutturdular bize hamı

Yoksulun sırtına zammı

Koyan koydu bu ülkede

 

Kalmadı insan sevgisi

Toplumu sardı kaygısı

Yoktur emeğe saygısı

Doyan doydu bu ülkede

 

İnandılar nazarlara

Diri gömdük mezarlara

Kurşun sıkıp yazarlara

Kıyan kıydı bu ülkede

 

Bilmem haksızlıklar niye

Rüşvet verirler hediye

YÜREKLİ’yi sustur diye

Yayan yaydı bu ülkede

 

27.01.2002

 

TANRI NERDE

 

Tanrı nerde diyen körler

Tanrı nurdur nur insanda

Yerde gökte hiç arama

Ne ararsan var insanda

 

Ne göktedir ne de yerde

İyilik et kalma darda

Cennet cehennem hepsi burada

Kazanırsa kar insanda

 

Kış yaratmış yaz yaratmış

Kaş altında göz yaratmış

Utanmaya yüz yaratmış

Haya ile ar insanda

 

Yalan yanlış atıp tutma

İnancıma riya katma

Miden ile oruç tutma

Dinle iman sır insanda

 

Doğru çalış helal kazan

Bela bulur elbet azan

YÜREKLİ bir garip ozan

Marifet var her insanda

 

17.10.2005

 

DOĞUŞTAN EBEDİYETE HAYAT

 

Anandan doğunca severler seni

Fırtına koparan yele benzersin

Yaramazsın diye döverler seni

Ağlasan da yine güle benzersin

 

Onunla sana hep çocuksun derler

Çalıştırırlar hep hakkını yerler

On beşinde görür sağırlar körler

Petekten süzülmüş bala benzersin

 

Yirmisinde güzel görünür göze

Yirmi beşinde çok çekilir naze

Otuzunda filiz gibidir taze

Beyaz çiçek açmış dala benzersin

 

Otuz beş olunca artıyor yükün

Kırkında kâmildir yedirmez hakkın

Kırk beşinde güçlü sıkıysa dokun

Aklı başında bir kula benzersin

 

Ellisinde puslar gelir gözüne

Elli beşte kimse bakmaz yüzüne

Altmışında sızı iner dizine

Sazda paslı bir tele benzersin

 

Altmış beşinde saç dökülür gider

Yetmişinde belin bükülür gider

Sekseninde kanın çekilir gider

Yolcusu olmayan yola benzersin

 

Seksen beşinde tutmaz dizlerin

Tanımaz kimse görmez gözlerin

Oğul kızına bile geçmez sözlerin

Suya bırakılmış sala benzersin

 

Doksanında sonra kuruyor bağın

Artık ışık vermez fitilin yağın

Yavaş yavaş seni bekler toprağın

Issız kalmış susuz çöle benzersin

 

Yürekli artık geç duyarlar seni

Kefenin biçilir soyarlar seni

Sonunda mezara koyarlar seni

Ne gelmiş ne gitmiş kula benzersin

 

05.11. 2000

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile