HAYDAR (HÜSEYİN) ÇELİK - HAYDARİ -
AYHAN AYDIN
Sayın Haydar Çelik, kaç yaşındasınız?
70 yaşındayım. 1930 doğumluyum.
Nerelisiniz?
Tunceliliyim.
Neresinden?
Çemişgezek ilçesinden Eynik Köyü, yeni isim olarak Çizmeli Mezrası.
70 yaşındasınız Tunceli gibi Alevi inancının merkezi olan illerin birisinde doğdunuz, büyüdünüz, hatta 70 yaşında olmanıza karşın hala da gidip geliyorsunuz, kendi köyünüzle bağlantınızı kesmediniz.
Hayır kesmedim ve kesemem. Ovacığın Kocasürü (Kocosori) Köyü’nde Horasan’dan geldiğimiz ve Şeyhahmet evladı olduğumuzdan şeceremiz de mevcuttur. Biz On İki İmamlar’ın, Hünkar Hacı Bektaşi Veli erenlerin doğrultusuna bağlıyız ve inançlıyız, bunu da sonuna kadar devam etmesini dilerim. Şecere cetlerimizden geliyor, Şeyh Hasan evlatları olarak geçer. On iki aşiretin bir babadan geldikleri için şecere mevcuttur, diyorum.
Siz çocukluğunuzdan neler hatırlıyorsunuz. Belki zor yıllar ama Cumhuriyet dönemi o yıllar, 1930’lu yıllar, siz o dönemi iyi hatırlıyorsunuzdur. Yaşamınız nasıldı o dönemler?
1938’de Tunceli’de askeri bir hareketten bahsediliyor. O zaman ben 8 yaşındaydım büyük acılar, yoksulluklar çektik. Babamı askeri hareketten sonra Aydın’a gönderdiler. O dönemde başımızdan geçenleri düşündükçe hala üzülüyoruz. Bölge itibarıyla Osmanlar döneminden beri o bölgede çok acılar, katliamlar olmuş. Cumhuriyet kurulduktan sonra Alevi kesimi olarak bir kurtuluş yolu arama çabasına girdi, halkımızın bir çoklarına yapılan katliamlar bize çok büyük bir acı bıraktı. İnşallah o devirler kapanmış olur ve bundan sonra da yetmiş iki milleti seçmeden bir inanç yolunda, bir demokrasi yolunda ilerleriz.
Sizin köyünüz kaç haneliktir?
25 hanelik.
Şehre göç eden kaç hane vardır?
Şimdi köyümüzde 10 hane kalmıştır, 15 hane dağılmış, gerek köye gerek başka köylere diğer illere dağılmışlardır, benim yaşlarımdaki insanlar köylerine büyük bir arzu ile dönmek istiyorlar.
Çevre köyleriniz Alevi mi Sünni mi?
Çevremizde hem Alevi köyleri var hem de Sünni köyleri var.
Köylerin isimlerini biliyor musun?
Yeni isimlerini bilmiyorum, eski isimlerini sayayım. Alevi olarak: Eynik, Ahtürk, Prastik, Usgeh, Gözlü Çayır, Sımsor, Doğan Köyü. Bizim köy kırsal kesim olduğu için hem askeri kesim hem de dağa çıkanlar yönünden çok büyük sıkıntılar gördük köyden çıkmaya mecbur kaldık köylerimiz boşaltıldı, yakıldı, yıkıldı, harap oldu.
Bu dönemde de sıkıntılarınız hala devam ediyor?
Tunceli kazalarında ve köylerinde, adeta bir deprem olmuş sanki, bütün evleri yıkılmış, yakılmış. Ne çileler var. Bütün ilgililerin duyarlı olmasını istiyoruz. Bu bir inanç meselesi var. Bu da tarih boyunca anlatılmamış ama şimdi anlatılıyor, anlaşılıyor, konuşuluyor. Herkes Adem’den gelmedir, herkes insan.
Dedeleriniz nereden gelirdi?
Biz Nur-i Cemal Ocağı’na bağlıyız. Tunceli’den gelirdi, halen de Hozat’ın Külük mezrasında Ali Haydar ve Kazım Dede var şimdi Elazığ’da oturuyorlar.
Köyünüzde bir ziyaret yeri var mı?
Türbe yok ama Top Ardıç diye bir ziyaret yeri var. Bayram günlerinde özellikle Hızır’da, kurban yapılır. Allah’ın varlığına toplanarak barışırlar, anlaşırlar, lokmalar pişer, dağıtılır. Halen devam ediyor.
Çevrenizde büyük türbeler dergahlar var mı diğer köylerde?
Bize yakın türbe, dergahlar vardır.
Evli misiniz?
Eşim geçen sene vefat etti.
Eğitiminiz var mı, hiç okul gördünüz mı?
İlkokulu bitirdim.
Emekli misiniz?
Emekli değilim, hiç aylığım yok.
Ne iş yaptınız?
Rençberlik yaptım.
Yaşlılık aylığı alıyor musunuz?
Evet.
Şehre gelip kiminle kalıyorsunuz?
Çocuklarım var.
İsimleri nedir?
Ali, Hıdır, Ali Kadir, Ali Enver, Ali Ekber, Ali Asker, Ali Kamber, Hüsniye ve Feride.
Geldiğiniz zaman kiminle kalıyorsunuz?
Hepsinde kalıyorum.
Zorluklarla büyüdünüz ama zorluğun içinde sevgisiyle saygısıyla töreler vardı eski gelenekler vardı. Babanızdan, amcanızdan, çevrenizden neler gördünüz? cemleri gördünüz mü, bayramlar nasıldı, töreler nasıldı, eski gelenekler nasıldı?
Dedelerimizin cetlerimizin Aleviliğe büyük katkıları var. İkinci Mahmut’tan sonra, öncesinde de Yavuz döneminde Dördüncü Murat döneminde bunlar büyük kıyımlara katlandığı için kırsal kesimlere kaçmışlardır. Bölgemiz verimsizdir, hayat ve yaşantı bakımından zorluk çekmişlerdir, ben de kendimi öyle gördüm, zorluk, sıkıntı, yokluk maddi sıkıntıları, halen çekiyoruz. Köylerin boşalması, yıkılması, yakılması, ayrı bir sıkıntı, bunlara yetkililerin bir an önce el atması sesimizin duyulmasını istiyoruz.
Bizim gelenekler güzeldi. Saygı ile sevgi ile hoşgörü ile dolu idi. Dedelerimiz gelirdi, köy yerinde hangi ev müsait ise köylüler, yediden yetmişe herkes gelirdi, bacı kardeş ile zakirlerle, sazla sözle ibadetle küsülüler barıştırılır, rızalık alınır, sonra cem başlardı, insanların çok büyük inançları vardı. Halen de bu sevgi ve inançla yaşıyoruz.
Hz. Muhammet Mustafa’nın hadislerinde size iki emanet bırakıyorum; biri Ehlibeyt’im, diğer Kuran-ı Kerim’dir. Bunlar birbirinden ayrılmaz ve mahşer günü bana gelirler, Ehlibeyt deyince Hz. Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma, Onların neslinden gelenlere mahşere kadar inanmamız lazım. Şura Suresi’nde der ki: “Ey habibim de ki benim size tebliğ ettiğim şeylere karşılık sizden sadece sevgi, saygı bekliyorum. ”
Allah’ın bütün hikmetlerini Ali’de topluyoruz, çünkü Ali, Hakk ile Hakk olmuştur. O nesilden gelene de imanımız var, saygımız sevgimiz var.
Siz cemlerde görev alıyor muydunuz?
Cemler başladığı zaman hizmetler alınır.
Siz aşıklık, zakirlik yapıyor muydunuz?
Yapıyordum.
Neler yapıyordunuz?
Farraş diyorlar yani süpürgeci, ben turap olmayı severdim onu istedim.
Süpürgeci ne yapar?
Farraş demek cemlerin toplanması için gözcüsü, süpürgecisi, ibrikçisi gelir bir hizmet alır. Farraş da oranın temizliği ile ilgilenir.
Saz çalabiliyor musun?
Saz çalmaya çok heveslendim, hala hevesliyim. Oğlum Ali Enver müzik işleri ile uğraşıyor.
Sanatçı Enver Çelik mi, kasetleri var ?
Evet o benim oğlum. Ben sazı evden eksik etmedim.
Cem nedir, cemde neler olur?
Cemler çok derindir. Görgü cemi var, dardan indirme cemi var, baş sorulma cemi var, koldan kopma cemi var.
Koldan kopma cemi nedir?
Gençleri cemlere alıştırmak için, ibadeti öğretmek için, bir eğitim görürler. Görgü ceminde ise; musahiplik Hz. Ali ve Muhammet’ten kalmadır. Musahiplere ikrar verirler, can ile başlayan yola, eline, diline ve beline dede onları konuşturur, hataları varsa konuşulur, düzeltilir. Kapı komşudan sorgu sual eder, bir suçlarının olup olmadığı dile getirilir, rızalık suçlarını kendi dilleri ile kendileri meydana koyar. Çünkü orada öyle bir inanç var ki, orası Hakk’ın Divanıdır. Dede mürşit vasıtasıyla cem yapılır. Ali Muhammet isimleri ile Allah’ın varlığı ile kurbanlar kesilir lokmalar yapılır.
“Dardan indirme: ölmüş birisinin borcu varsa rızalık aldı mı alamadı mı. Dede geldiği zaman borcu olduğunu dile getirmek dostlara niyazımla bunun için hayır yapmak istiyorum” dede kabul eder. “Ölmüş insana hakkı olan varsa dile gelsin biz onun adına ibadet ediyoruz, ” hakkı olan oldu mu o zaman oradaki insanların nefesleri ile duası ile dile getirir davacı olan insan kimi incitmiş ise rızalık alınır.
Baş okutma; dedeler geldiği zaman pirin adına bir lokma hazırlanır. Lokma meydana geldiği zaman sorar: “komşularınla küsülü müsün? Herkes senin evine gelip gidiyor mu, eğer dargınlık varsa ben bu lokmayı yiyemem. ” Yalan, riya yoktur, söylenmez; konuşmadığı kişi varsa söyler. Dede onu gönderir git elini öp, onu getir diye ve gidilir barışılır, rızalık alınır, lokma yenilir. Ceme erkana dua ile beyitle devam edilir.
Cemlerde daha çok kimlerin deyişleri okunur ozanlardan?
Alevi Ozanları Şah Hatayi’den, Pir Sultan’dan, Nesimi’den.
Cemlerin belli günleri var mıydı?
Bütün günler Allah’ın günüdür, fakat inanç olarak Perşembe günlerini tercih ediyoruz.
Dedelere yiyecek, içecek, para veriliyor mu?
Dedeler geldiği zaman, zorunluluk yoktur ama, o dede işinden oluyor, oraya geldiği zaman hak hukuk sahiplerini çağırarak çaba harcıyor, o dedenin duası ile hep bir araya gelmiş oluyoruz.
Dedeler insanları bir araya getirip barıştırıyor. Onların bir şey istemesi diye bir şey yok. Peki musahiplik nedir, sizin orada var mı?
Baş okutma cemleri gençlerin Alevilik yolunu öğrenmeleri için yapılan bir erkandır.
Dardan indirme de; ölmüşlerin hakkına yapılır.
Musahiplerin evli olmaları lazım. Bu ikrar verildiği zaman musahipler çağırılır, ahiret kardeşi şeklinde üzüntüleri, sevinçleri beraber olmak şartı ile her şeye ortak olmaktır.
Alevilik nedir?
Alevilik İslamiyet’ten başlar. Şimdiki görüşlerin, partilerin yaptıkları gibi herkes parti kurar, herkes kendini haklı çıkarmaya çalışır. Hz. Muhammed Veda Haccı’ndan döndükten sonra bir hutbe okumuş “Hz. Ali benim velim ve vasimdir” demiş, “bütün velilerin imamıdır, beni seven Ali’yi sever Ali’yi seven Allah’ı sever” demiştir. Bu müjdeyi bütün ümmetine bildirmiştir. Bütün ümmet Ömer, Osman, Bekir başta olmak üzere “Ya Ali hem bizim hem bütün ümmetin halifesi oldun” deyip tebrik etmişlerdir. Peygamber dünyadan göç ettiği zaman “kalem ve kağıt getirin kimseyi şüpheye düşürmemek için size bir vasiyetname yazayım” ve meftası daha kaldırılmadan Bekir ve Ömer Medinede Ensar’la bir halifeler davası olmuştur. Hz. Ali kendi müritleri ile birlikte Hz. Muhammet Mustafa’nın cenazesinin defini ile uğraşmıştır, hiç halifeliğe gitmeden.
Yani Hz. Ali cenaze işleri ile uğraşıyor hiç halifelikle uğraşmıyor diğerleri ise halifelikle uğraşıyor, diyorsunuz?
Evet. Hz. Ali kendi yandaşları ile cenaze işlerini yürütüyor. Hz. Ali taraftarına Şialar denildi. Bunun herkes, yazarlar, alimler farkındadırlar. Ehli sünnet vel cemaat deniyor, bu ehli sünnet vel cemaat, Hz. Peygamber döneminde mi kuruldu? Hayır! Bunu kuran Muaviye’dir. Amel mezhebi Abbasi döneminde Caferi Mansur döneminde kurulan mezheptir. O da Hanefi mezhebidir. İmam Hanefi, Hambeli, Şafi, Maliki olsun bunlar İmam Cafer’in talebeleri ve ondan ders aldıkları halde (İmam Cafer-i Sadık On İki İmamlar’ın altıncısıdır ve Hz. Ali’nin neslidir.) İmam Cafer-i Sadığın mezhebi halen yok denilme gibi sözler ileri sürülmektedir. Ben şöyle düşünüyorum; Hz. Peygamber bu İslamiyet’te gerekeni yapmadan eksik bırakarak, bu mezhepler mi İslamiyet’i tamam etti. Bu sebeplerin hepsi başlangıçta hep Muaviye’den kaynaklanıyor. Hz. Musa Turu Sina’ya giderken yolda bir çobana rastladı, çoban; ya Allah’ım neredesin bana kendini göster de ben sana koyunların üstünden süt vereyim ekmek vereyim üstünü başını yıkayayım ibadet edeyim demiş. Hz. Musa dinledikten sonra ne yapıyorsun çoban içeri girdi, dedi ibadet ediyorum namaz kılıyorum, namaz öyle kılınmaz, nasıl kılınır, o zaman gereken duaları sureleri öğretti yanından ayrıldı. Hz. Musa denize gitti suyun üzerinde asasına binip geçerken zavallı çoban unuttu bir an arkasından koştu ki, Hz. Musa’ya yetişsin üstündeki keçeyi suyun üzerine attı bindi Hz. Musa baktı ki, çoban geliyor. Ya Musa dedi, git bildiğin gibi. Demek istediğim insanlar yeter ki, hüsnüniyetle, irfanla, imanla Allah’a sığınsınlar ibadetini istediği yerde yapabilir. İmam-hatip kursları, Kuran kursları her tarafa gönderilirken bir de sevgi saygı ocakları açılsın o şekilde dernekler kurulsun arada Alevi, Sünni, Ermeni, bütün insanlar birliğe ve samimiyete gelsinler.
İnandım Muhammet Ali’ye
Yolunu sürelim dost diye diye
Ne cennete muhtacım ne huriye
Çünkü gönlüm Hak’ta Hak gönlümdedir
Ne Müslümanım ne Museviyim
Böyle diyenlere yoktur güvenim
Gerçek sevgidir imanın ve dinin
Çünkü gönlüm Hak’ta Hak gönlümdedir
Her an söylerim aşktan muhabbetten
İlham irfan hoşgörü merhametten
Korkmam katran kazanı cehennemden
Çünkü gönlüm Hak’ta Hak gönlümdedir
Haydar’ım ne Aleviyim ne Sünniyim
Ne divaneyim ne de bir deliyim
Ademden geldim adem gibiyim
Çünkü gönlüm Hak’ta Hak gönlümdedir
Ben böyle dediğim zaman bu inancı kabul eden bütün aydın kardeşlerimize diyorum, bütün dünyaya söylüyorum. Alevi kursları açılsın, bizim dedeler kurs versin. Bugün bir adaletli lider hem sultandır hem şahtır. Cumhuriyeti kuran da Atatürk’le beraber Aleviler’dir. 1919’da Samsun’da, Erzurum’da, Sivas’a, Kayseri’den Hünkar Hacı Bektaşi Veli’ye gelip Cemalettin Efendi’yle, Niyazi Baba’yla konuştukları anlaştıkları Cemalettin Efendi’nin vefatıyla yerine geçen kardeşine bütün Alevi kesimine buyruklar göndererek bütün Aleviler’le Atatürk doğrultusunda İstiklal harbine başlamaları için bu yönde Alevi milletinin çabaları vardır. Alevi kesimi var oldukça demokrasi de var olacaktır. 1960-70’lerde birçok talebelerimiz okullara gitti orada akıl ve fikre gelmeyen sorular sordular oradaki öğretmenlerin o gençlerin Alevi olduklarını bildikleri için okula bırakmadılar. O sıkıntı ile dağa kaçtılar hem kendi hayatına hem de milletine büyük kayıplar verildi bu acıklı haller okullardan kaynaklandı.
Genç fidanlarımız kırıldı diyorsunuz, bunlar çok zenginlikti ama maalesef yararlanamadılar, helak oldular.
Tunceli neden yakılıyor, neden yıkılıyor, yazık değil mi? İslamiyet bu kadar hoşgörülü ise, kul hakkı bu kadar büyük ise, bu zulümler bize neden yapılıyor? Ne kadar söylersem sonu gelmez.
Eşitlik, kul hakkı yanında Kuran’ın yanında böyle güzel konuşmalar yapanlara hayranım mezhebi fark etmez. İkilik yaratmadan insanları sevgiye, birliğe çağıran insanlara canımı veririm.
Siz bir ozansınız, ozanlar kimler? Nesimiler, Pir Sultanlar... Bunlar kimdir, ne yapmışlar?
Şah Hatayi, Virani Baba, Kul Himmet’ler çok önemli. Hz. Mansur ozandır ki, Enel Hakk, dediği için yakıldı, Hz. Nesimi Hakkı gönlünde gördüğü için derisi yüzüldü. İşte ozanlar olarak o doğrultuda şimdi de devam ediyor. Mahzuni Şerif diyebilirim, kendi görüşüme göre. Saz çalan sohbet eden birçok ozan var. İstediği dakikada içinden ilham gelerek çalıp söyleyenlere doğruları, gerçeği, saygıyı, gerçeği hoşgörüyü ayrım yapmadan dile getirenlere ozan denir.
Güzel ahlakta durmayan
Kul hakkına aldırmayan
Güçsüzden yana olmayan
Fikre yazık akla yazık
Hakkı zikretmeyen dilde
İlham almayan gönülde
Nefse kul olan kimsede
Aşka yazık coşa yazık
Haydar’ım söylemem boşa
Hayranım sevgi barışa
Fitne olan her kalleşe
Hayat yazık dünya yazık
Siz bunu Haydar olarak söylüyorsunuz da ozan olmuyor musunuz? Elbette ki ozansınız, aşıksınız, yazarsınız. Nedir kul hakkı?
Kul hakkı dört kitapta yer alır. Eline/diline/beline sahip olmaktır. Zaten insan eli ile dili ile her şeyi ile riya yapmadan kimseyi incitmeden her kötülükten sakınan Hz. Yunus’un buyurduğu gibi; “Elifi okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü / Yaradanı severiz, yaradandan ötürü” dediği gibi eğer bir gönül incittin ise bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil. Bunları okuyan millet acaba bunlar sadece konuşsun diye mi bunu yazmışlar? Bu kadar çaba harcamışlar. Bugün Hz. Yunus bin tane yazılı şiir bir arada yazılı, sebebi; Molla Kasım nice asır sonra dünyaya geldi, Hz. Yunus’un kitabını eline aldığı zaman bunun şeriatçı, softa olduğu anlaşılıyor, okumaya başlarken yırtıp yakıyor şeriata karşı bin tanesi o şekilde zayi oluyor.
“Özgürlüğe haykırışım / Şu dünyayı sardı sesim / İnsan olana gardaşım / Hangi ırk olursa olsun” diyorsunuz. Bütün dünya insanları size gardaş öyle mi?
Evet.
Hayran oldum ben Ali’nin sırrına
Nübüvvet ile velayet nuruna
Girmişim ilham ve irfan yoluna
Dönemem bundan haşa mahşere dek
Terk etmeye her kusuru hatayı
Hoş görmeye şu alemi dünyayı
Zikir ile anmak için Hüda’yı
Evvela sen kendini bil kendini
Şu dünyada bir yolcusun
Senin senden haberin yok
Yola düşmüş gidiyorsun
Senin senden haberin yok
Hayatta amma uykudasın
Dünyadan çok uzaktasın
Hakk’ta değil gaflettesin
Sen kendini bil kendini
Böyle birbirinden güzel şiirler aşk, sevgi, güzellikler, insanlara öğütler...
Hayat çok tatlıdır aşk, sevgi ile
Çünkü Mevla halk etmiş bunu böyle
Her er bir Mecnun, her hanım bir Leyla
İki gönülün bir olduğu zaman
Dünya ahiret var oldu olalı
Aşk sevgidir cennetin kevser balı
Her er bir Kerem, her hanım bir Aslı
İki gönülün bir olduğu zaman.
Sağ olun, var olun ağzınıza, dilinize sağlık. Ozanların en tatlısı diyorsunuz kimdir o ozan?
Aşık Veysel! Allah ihsanlar nasip etsin, ülkemize, bütün dünya alemine.
Aşık Veysel kimdir, ne yapmıştır, şiirleri nasıldır?
Toplum adına, insanlık adına, insanları ayırmadan, güzellikler içinde birlik ve barış üzerine hep yazdılar. Çünkü ozanlar birer hediyesidir. Ozan çok olmuş ama içinde hoşgörü yok, o zaman ozan ne işe yarar? Bir robottan farkı kalmaz. Her tarafta sevgiden, saygıdan, hoşgörüden konuşulsun. Eski dönemler kapandı, yeni dönemlere başlandı. İnsanlar birbirini horlamayacak, kötü görmeyecek, gösterişi, riyayı ortada kaldıracak, gönülden yapılacak her şey.
Söyleşi; 17. 01. 2000, İstanbul
ESERLERİ
Gönülde Hak Sevgide Aşk, (Haydari) Haydar Çelik, Karar Matbaacılık, 2001, İstanbul, II cilt.
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
Zamanın Çarkı
Tersine dönüyor zamanın çarkı
Kalmadı artık büyük küçük farkı
Yıkılmış saygı sevgi bendi harkı
Onun için zulüm var katil kan var
Ferman okuyor her köşeyi dönen
Çünkü yanındadır karanlık düzen
Ne hayat kaldı ne de zerre güven
Onun için öfke var hırs var kin var
Çoğaldı her türlü oyun çıkaran
Hep riya ve hile ile konuşan
Durmadan nifak şerre yuva yapan
Onun için gaddar inkar inat var
Sardı her yanı soygun çıkar yalan
Yok oluyor buna çare arayan
Haydari feryatta Aşık masum ozan
Onun için aç var acı var dert var
İnsanlık Yolu
Gel gönlünü ver Muhammet Ali’ye
Mürüvvet velayet nurudur diye
İnsanlık yoluna eğil secdeye
Eğer cenabı mevlayı seversen
Baş eğme hiç Yezit gibi zalime
Uğraş hem dün bugün için yarına
Her zaman da çalış barıştan yana
Eğer Muhammed Ali’yi seversen
Olma Emevi Abbasi hayranı
Onlar ne Alevi’dir ne de Sünni
Ağlatma hiç mazlum masum insanı
Eğer On İki İmam’ı seversen
Haydari her an birliğe gayret et
Olmasın gönlünde kin hırsla nefret
Hoşgörüye ya gazi ol ya şehit
Eğer Hazreti Hüseyn’i seversen
Hasan Hüseyin Aşkına
Ben Ali’ye ikrar verdim
Ahtımdan asla dönmedim
Canla serim kurban dedim
Hasan Hüseyin aşkına
Kerbelada aldım yara
Feryat ile düştüm zara
Lanet derim her küffara
Hasan Hüseyin aşkına
Evvelden aşık hayranım
Bu yüzden geçmez figanım
Mahşere dek aksın kanım
Hasan Hüseyin aşkına
Haydar der sözüme bakın
Boynuma tığbendi takın
İster yüzün ister yakın
Hasan Hüseyin aşkına
Sarı Evlat Acısı
Bitmedi vatanda gardaş kavgası
Dört taraftan geliyor silah sesi
Sarmış memleketi evlat acısı
Neden duymuyor bu halkımız bizim
Türk Kürt diye oyun etti bölücü
Kime düşman kime dedi devrimci
Bütün dünya olmuş buna seyirci
Neden anlamıyor halkımız bizim
Savaşta askerimizle gencimiz
İki taraftan akıyor kanımız
Zindan olmuş bize güzel yurdumuz
Neden görmüyor bu halkımız bizim
Haydar der ki bir olmazsak biz eğer
Her varlığımız harap olur gider
Cihanda olmaz bundan büyük keder
Neden susmuş daha halkımız bizim
Ver Özünü
Eğer bir ehli kamil olam dersen
Şeyh Ahmet Yesevi’ye ver özünü
Hikmet ile keramet diler isen
Şeyh Ahmet Yesevi’ye sür yüzünü
Gireyim dersen erenler yoluna
Nasip almaya varırsan erkana
Kul olmayı dilersen yaradana
Hacı Bektaş Veli’ye ve özünü
Varıp bir Dergahta karar kılmağa
Benlikten kurtulup turap olmağa
Örnek olmak için sen insanlığa
Derviş Yunus miskine ver özünü
Haydar’ım sakın tan etme kimseyi
Ne Alevi Sünni ne Musevi’yi
Mihman edem dersen Şems Tebrizi’yi
Sırdaşı Mevlana’ya ver özünü
Zorla Beni Caydıramazsın
Ben başı dik alnı ak Dersimli’yim
Şeyh Ahmet Yesevi’nin pak nesliyim
Irk renk aramam Ali bendesiyim
Zorla beni susturamazsın zalim
Evvelden beri şan şeref eriyim
Sevgi saygı hoşgörü hayranıyım
Nice cenklerinde kahramanıyım
Zorla beni caydıramazsın zalim
Anadolu yerimdir mekanımdır
Taşı toprağı canımdır kanımdır
Özgür yaşamak benim de hakkımdır
Zorla beni durduramazsın zalim
Haydar’ım zulmedir benim isyanım
Bu yüzden her zaman akıyor kanım
Zannetme ki davamdan pişmanım
Zorla beni yıldıramazsın zalim
Hak Yolunda
Seksen bin kişi ile düştü yola
Dönen dönsün diye verirdi mola
Ne küser ne yalvarırdı bir kula
Giderdi Şah Hüseyin Hakk yolunda
Varıp Kerbela’ya kurdu çadırı
Sardı dört yanı küffarın askeri
Dediler bu böyle Yezit’in emri
Haykırdı Şah Hüseyin Hak yolunda
Hür hemen o anda himmet diledi
Destur ya Şah deyip meydana girdi
Yetmiş iki şehit ile ser verdi
Dönmedi Şah Hüseyin Hakk yolunda
Haydar’ı sürer bu böyle mahşere
Her gelen lanet der Yezit kafire
Kerbela oldu Kabe sevenlere
Ser verdi Şah Hüseyin Hakk yolunda
Al Kevseri
Yara gönül veren aşka düşmez mi
Yüreği yanan göz yaşı dökmez mi
Allah’ı seven insanı sevmez mi
Eğer sende gerçek gönül var ise
Coşan şeyda bülbülü görmez misin
Güle feryat ettiğini bilmez misin
Hak insan gönlünde anlamaz mısın
Eğer sen de zerre akıl var ise
Nicesi geldi geçti bu alemde
Her nebide ara dedi gönlünde
Gel bundan bir hisse al daha sende
Eğer sen de zerre cevher var ise
Canın gibi sev insanı Haydari
Sakın mahrum durup olma serseri
Var bir ehli kamile al kevseri
Eğer sende zerre hüner var ise
Gülmek Benim De Hakkım
Ben insanım gülmek benim de hakkım
Bırak zalim artık bırak yakamı
Her zaman hoşgörülü alnı pakım
Bırak zalim artık bırak yakamı
İstediğim ancak sevgi saygıdır
Bu da her insanın gerçek payıdır
Böyle demek ne suçtur ne ayıptır
Bırak zalim artık bırak yakamı
Nedir daha bu zulmün bu işkence
Yetmez mi ettiğin tarih boyunca
Bu çağda yaşıyım bari insanca
Bırak zalim artık bırak yakamı
Haydar der ben yaparım sen yıkarsın
Verdiğim gülü çiçeği ezersin
Bilmem ki birlikten niye ürkersin
Bırak zalim artık bırak yakamı
Sana Hasretim Canım Dersim
Ezelden beri hep sende yaşarken
Şimdi sana hasretim canım Dersim
Üstünde nice geçmişim varken
Şimdi sana hasretim şanım Dersim
Çıkardım Munzur Dağı yaylasına
Çadır açardım serin havasına
Kurban ederdim ben kırk gözesine
Şimdi sana hasretim gülüm Dersim
Giderdim ben erenler türbesine
Uyardım görgüsüne töresine
Hayranı idim insan sevgisine
Şimdi sana hasretim yerim Dersim
Haydar gah şahin olurdum gah turna
Kırklar aşkına der dönerdim sema
Çünkü ceddimden böyle kalkın bana
Şimdi sana hasretim canım Dersim
Vurma Zalim Vurma Beni
Ben de bu yerin eriyim
Saygı ve sevgi yeliyim
Ne yobaz ne de deliyim
Döğme zalim döğme beni
İnsanlığın örneğiyim
Birlik barış çiçeğiyim
Anadolu fidanıyım
Kesme zalim kesme beni
Ataların yiğidiyim
Demokrasi güveniyim
Alnı akım Dersim’liyim
Kovma zalim kovma beni
Haydar der ki nedir suçum
Düşman oldun bana niçin
Kara mıdır senin için
Vurma zalim vurma beni
Sevgi Barış Birlik İçin
Ben Ali’ye mürit oldum
Canla başla ikrar verdim
Zalime hiç baş eğmedim
Sevgi barış birlik için
Bend oldum şaha sultana
Girdim erenler yoluna
Durdum Hüseyin’in darına
Sevgi barış birlik için
El bel dile ettim yemin
Komadım yalan riya kin
Hayranı oldum gerçeğin
Sevgi barış birlik için
Haydar hep böyle dilerim
Bülbül gibi gül ararım
Kara değil Kızılbaşım
Sevgi barış birlik için
Ölürüm Dersime Ben
Çok özledim pirim Munzur Baba’yı
Kırk Gözedeki akan kudret suyu
Taşı toprağı ve yeşil yaylayı
Onun için dönerim Dersim’e ben
Saru Saltuk Ağuçan Sultan Hıdır
Gündüz hayalim gece düşümdedir
Çünkü rehberim pirim mürşidimdir
Onun için giderim Dersim’e ben
Düzgün Baba Sultan Baba ve Kırklar
Her an gönlüm gözüm onları arar
Çünkü ezelden eylemişim ikrar
Onun için yanarım Dersim’e ben
Haydari’yem atamı incitemem
Onlardan kaldı bana terk edemem
Mekanımdır başka yerde kalamam
Onun için ölürüm Dersim’e ben
Sen Alevi Olamazsın
Tarikat nedir görmeden
Sen Alevi olamazsın
Darı mansura durmadan
Sen Alevi olamazsın
Pirinden himmet almadan
Can ile serden geçmeden
Çiğken eriyip pişmeden
Sen Alevi olamazsın
Kin kibiri terk etmeden
Temah hırstan arınmadan
Ecelden evvel ölmeden
Sen Alevi olamazsın
Haydari didar görmeden
Narı Halil’e girmeden
Ali sırrına ermeden
Sen Alevi olamazsın
Kalem Dersim
Kırılmış dalın budağın
Solmuş çiçeğin yaprağın
Virandır taşın toprağın
Gülüm Dersim canım Dersim
Yakılmış dağın ormanın
Sararmış bütün her yanın
Uçmuyor şahin doğanın
Yerim Dersim yuvam Dersim
Harap olmuş hep yolların
Issız kalmış yaylaların
Sessiz akıyor suların
Adım Dersim şanım Dersim
Haydar söyler anıların
Döner sana yiğitlerin
Gelecek güzel günlerin
Yurdum Dersim kalem Dersim
Evvel Ahir Ali’dir
Şeriatta masum gelen
İmam şah halife olan
On sekiz bin aleme can
Veren Mürteza Ali’dir
Tarikatta erkan şahı
Kırklar kudret engür bağı
Cennet kevseri şarabı
Veren Mürteza Ali’dir
Marifet nuru çerağı
Erenler ulu Dergahı
Gönüller Hak secdegahı
Zahir batını Ali’dir
Haydar hakikat ummanı
Hak resul canı cananı
Bütün kainat sultanı
Rahim rahman Ali’dir
Tunceli
Tarihte okunur adın
Bal şekerden tatlı tadın
İnsanlığadır feryadın
Ne kadar şirinsin Dersim
Anadolu’nun gülüsün
Şahin bülbüle yuvasın
Hak erenlere mekansın
Ne kadar güzelsin Dersim
Yavrun hoşgörüyle büyük
Sevgi alır aşka yürür
Bu böyle Ali’den gelir
Ne kadar tatlısın Dersim
Haydar der paktır geçmişim
Bulunmaz başka bir eşin
Zalime eğmezsin başın
Ne kadar şanlısın Dersim (Ne kadar haklısın Dersim)
Sazım Belli Sözüm Belli
Memleketim benim Dersim
Her tarafa gider sesim
Erenlerden gelir neslim
Sazım belli sözüm belli
Sormam hiç dini mezhebi
Terk etmem arı edebi
Severim ben saygı sevgi
İzim belli nazım belli
Gözlerim fakir yoksulu
Sürerim Hak vicdanı yolu
Hor görmem asla bir kulu
Tarzım belli nabzım belli
Haydar’ım şirindir dilim
Ali’ye vermişim gönlüm
Zalime diyemem gülüm
Yüzüm belli özüm belli
Ağlarım Yakılan Köye Köyüme
Ne kadar şirindir toprağı taşı
Suları havası ekmeği aşı
Şimdi tütmüyor ocağı ateşi
Ağlarım yakılan köye köyüme
Yaz ile baharı cihana değer
Her dağında yaylasında sürüler
Şimdi ne koyun ne de kuzu meler
Ağlarım boşalan köye köyüme
Etrafında coşar çeşme pınarı
Eksilmez hiç elması ayva narı
Şimdi virandır bahçesi bağları
Ağlarım yıkılan köye köyüme
Haydar dermandır Dersim südü balı
Bulunmaz hem de menendi emsali
Şimdi olmuş kurda tilkiye halı
Ağlarım kovulan köylü köylüme
Giderim yakılan köye köyüme