AŞIK ALİ METİN DEDE
- METİNİ -
(1924 / 4 Kasım 2005)
AYHAN AYDIN
Sizce “Halk Ozanlığı” neyi ifade ediyor? Halk ozanlığının tarihsel geçmişiyle ilgili bilgileriniz nelerdir? Halk ozanlığı sizce ne zaman ve nasıl başlamıştır?
Halk ozanı halkın kalbi, halkın dili demektir. Halkın dertlerini ve sorunlarını dile getirir. Halk ozanlığı, ozanların 13. asırdan beri kendilerini bu yola vermeleriyle başlamıştır. Haksızlığa karşı geldikleri için birçokları öldürülmüştür. Halk ozanlığı 13. asırdan beri bugüne kadar devam edip gelmektedir, onların eserleri daima anılacaktır. Aşıklar canlı Kuran’dır. Aşıklara ilham geldiğinde yazarlar. Aynı şekilde, Peygamber Efendimiz’e de ilham gelmiştir. Hz. Ali de “Ben konuşan Kuran’ım” demektedir. Deyişler, demeler, ozanların sözleri kutsal sözlerdir. Muaviye, Hz. Ali’nin yazdığı Kuranı kaldırdı. 80 deve yükü kitap yazdırdı. Hz. Ali de dedi ki: “157 bin aşığım gelecek, gerçeği dile getirecek, onlar da canlı Kuran olacak”. Onun için Kuran’ı Kerim’de 433 ayet kaldırılmıştır; kalan ayetleri de yanlış yorumlamışlardır. Kuran tahrip edilmiştir.
Çocukluk döneminizdeki ailesel ve çevresel şartlarınız nasıldı? Köyde mi, kentte mi doğup, büyüdünüz? Öğrenim durumunuz nasıldır?
Çocukluk döneminde çevre ve ailemizde şartlarımız kültür görmek, kendimizi geliştirmek, Türk halk müziğini öğrenip yaymaktı. Divriği’nin Şahin Köyü’nde doğdum. 1930 doğumluyum. İlkokul mezunuyum. Dedeler talibi meydan ettiği zaman “4 kapı 40 makam hak mıdır, pir hakkı, musahip hakkı hak mıdır; 48 Cuma hak mıdır; Muharrem Orucu hak mıdır?”, diye sorulurdu. Her perşembe günü lokma cemi yapılırdı. Yalnız bir sene 52 hafta olduğu için Ramazan ayında görgü yapılmazdı. Bakara Suresi’nin 185. ayetinde Ramazan orucu vardır, günahkarlar, adam öldürenler, katil olanlar bu orucu tutarlar. Bu oruç hicretin 2. yılında gelmiştir.
Muharrem Orucu’na gelince Bakara Suresi’nin, 183, 184’üncü Ayeti’nde “Ey inananlar, sizden önceki gelenlere orucu farz kıldığım için size de farz kılıyorum. ” Yani Adem Sefülullah’tan Hatem-i Enbiya’ya kadar Muharrem Orucu farz kılınmıştır. Fecr Suresi’nin 1., 2. Ayeti’nde “Şafak vakti hakkı için 10 gece hakkı için” diyor. Hz. Resullullah hicret ettiğinde 10 gün oruç tutuyordu. Yahudilerin de oruç tuttuğunu gördü. Biz de orucuz, dedi. Biz de 10 gün oruç tutuyoruz, dedi. Bizler Kerbela Vakası’ndan sonra 12 gün yaptık bu orucu.
Sevgili Aşık Ali Metin Dede, hangi Alevi ocağına bağlısınız ?
Ahmet Yesevi Hüseyin Abdal Ocağı’ndanım. Küçük yaşta saz çalmayı öğrendim. Dedelerin yanında büyüdüm, askerden geldikten sonra Seyyit olarak da ayin ve cemleri yürüttüm.
Hangi dedeler, zakirler, mürşitlerle bir arada yaşadınız?
Yöremiz 8-10 pare köylerdir. Bu yöre Çamşıhı diye anılır. Her köyde dede vardır, onlarla bir arada yaşadım. İnsan sevgisini, birlik ve beraberliği, dostluğu önemseyen, yaptığı cemlerde tam bir ibadet havasında Tanrı’yla insanları birleştiren çok değerli dedeler gördüm. Onlardan etkilendim. Ben de onları örnek aldım. Şimdiye kadar yürüttüğüm cemlerde güzel Türkçemizin eserleri olan deyiş ve duvazimamları okudum. İnsanlara birliği beraberliği öğütleyen mesajlar vermeye çalıştım. Divriği’nin Yellice Köyü’nde Budala Dede, Seyfettin Dede, Yusuf Gökçe Dede, Zeynel Abidin evlatlarından Hüseyin Dede, Mineyik’ten gelen Zeynel Abidin evlatlarından Mamo Dede, Şıh İbrahimli Mamaş Köyü’nden Abusef Dede, Kurt Veli Dede (güzel saz çalardı), Yellice’den Yusuf Gökçe Dede (Yesari Gökçe’nin babası), Şıh İbrahimli Malatya’nın Mezirme’den Memet Mustafa Dede, Çamşıhı‘dan Amcam Battal Karababa (Sivas’ta kızları yakılan Merhum Mehmet Ali Karababa’nın babası), Amcam Muhammed Dede vardı. Ben bunlar içinde yetiştim. Zakirlik yapmayan, dedelik yapamaz. Her dede gibi ben de zakirlikle başladım.
En çok hangi ozanların şiirlerinden etkilendiniz?
En çok Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Virani, Nesimi ve Kul Himmet, Yunus Emre’den etkilenerek yazmaya başladım.
En çok okuduğunuz kitaplar hangileridir?
En çok okuduğum kitaplar: Bektaşiliğin İç Yüzü, Hadikadüs Süeda, Kumru, Hüsnüye, Fazilet, Nehc-ül Belaga, Makalatı Hacı Bektaşi Veli, İmam Cafer Buyruğu.
İlk şiir tecrübeleriniz nasıldı? Ne zaman şiir yazmaya başladınız?
1953’te askerden geldim, deyiş yazmaya başladım.
Şiir yazarken özendiğiniz, örnek aldığınız ozanlar kimlerdi?
Deyiş yazarken Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal ve Aşık Veysel’den de tecrübe aldım.
Dünyaya bakışınız, insan, tabiat hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
Dünya görüşüm; insanlığa değer vermek başta olmak üzere, ele-bele-dile sahip olmak, tabiata önem vermek; tüm insanlara ayrım yapmadan iyi bir örnek olmaya dayanır. İnsanlar sevgiyle başlayıp kini kibiri atacak, benliği silecek. Küçüğü sevmesini, büyüğü de saymasını bilecek. Hakk sevgi içindedir, aşk içindedir. Sevgi ile aşk olmayan yerde, Hakk tecelli etmez.
Şimdiye kadar hangi yarışmalara katıldınız? Aldığınız herhangi bir ödül var mı?
Şimdiye kadar hiç yarışmaya katılmadım, yerinde olmayan bir deyişi de yazmadım. Anneler Türküsü’nden dolayı ödül aldım. Birçok deyişim de Kültür Bakanlığı’nda mevcuttur. 15 sene İstanbul Radyosu’nda çalıştım. Türkülerim hala çalınıp söylenir. Şiirlerim, edebiyat kitaplarına geçmiştir.
Şu ana kadar kaç kitabınız, kaç kasetiniz yayımlandı?
“Pençe-i El Aba” isimli kitabım yayımlandı. Aynı kitabımı ilavelerle Pençe-i Ali Aba olarak yeniden bastırıyorum. Şimdiye kadar 25 adet plak, 20’den fazla kasetim çıktı.
Anadolu Aleviliği hakkındaki fikirleriniz, bilgileriniz nelerdir?
Anadolu Aleviliği hakkında fikirlerim ve bilgilerim; Kuran’la Ehlibeyt’in kültürünü yaymak, onların sevgisine nail olabilmektir. Alevilikle Bektaşilik arasında büyük farklar vardır. Hacı Bektaşi Veli’den iki yüz yıl sonra, Osmanlı Balım Sultan’ı posta oturttu, Dergahta. Bektaşilik müessesesi, Balım Sultan zamanında kurulmuştur. Bektaşilikte dede sorulmaz. Kim okumuşsa tarikattan bilenler varsa, onu baba olarak seçerler. Anadolu Aleviliğine gelince, Seyyid-i Saadet olmadan tarikat yürümez. İmam Cafer şöyle buyurur: “Talip talibe erkan gösteremez”. Seyyid-i Saadet olmayıp erkan yürütürse şıhı şeytan olur. Alevi cemlerinde; gerek görgü, gerek Abdal Musa, gerek lokma cemine içki girmez.
Sizce Hz. Ali nasıl bir insandı en önemli özellikleri nelerdir?
Hz. Ali, Allah’ın yarattığı veliler içerisinde en dürüst ve ilim sahibi kişidir. Bence en önemli özelliği insanlık alemine ışık tutmasıdır. Bizim kelimei şahadette “Eşhedü enla ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammed’en abdühü ve resuluhu, Aliyül Veliyullah” deriz. Maide Süresi’nin 55. ayetinde “Sizin veliniz, namaz kılarken rükuda iken parmağını verendir”. Bir dilenci camiye girmişti. “Allah rızası için sizden bir sadaka istiyorum” dedi. Veren olmadı. Çıkarken, “Ya Rabbi ben bu mescidden boş çıkıyorum, bana bir şey veren olmadı, ” dedi. O esnada Hz. Ali rükudaydı, parmağını uzatmış, dilenci Hz. Ali’nin parmağındaki yüzüğü almıştır. Ne namazını bozdu ne de dilenciyi boş gönderdi.
Kerbela ve Hz. Hüseyin için neler söyleyeceksiniz? Niçin tüm Alevi-Bektaşi ozanları sizce Kerbela için matem şiirleri yazmışlardır? Kerbela Olayı size ne ifade ediyor?
Kerbela’da Hz. İmam Hüseyin Yezit’e boyun eğmeyerek kanının son damlasına kadar Yezit ordularıyla kahramanca çarpışmış; ehli, ayali, çoluğunu çocuğunu şehit vermiş, Yezid’in zulmüne karşı gelmiş, Hakk’ı batıldan ayırmış. O yüzden dünya var oldukça matemi şiirlerle okunup anılacaktır. Hz. Hüseyin demiştir ki: “Benim başım mızraklara takılıp, Şam’a gitse dahi, bilin ki o baş biatsız gidiyor”. Muhammed’in ve Ali’nin faziletini Şah Hüseyin’i Kerbela al kanıyla yazmıştır. Eğer, Hz. Hüseyin, Yezit’e biat etseydi, ne Alevi, ne Sünni İslam olarak hiçbir şey kalmayacaktı dünyada. Yezit Hıristiyanlığı geri getirecekti. Yezit maymunu ile şarap içerdi. Maymunun ismini de Şıhı İslam koymuştu. İşte İslamiyet’in Şıhı bu deyip, İslamiyetle alay ederdi. Bütün dünya Müslümanları olarak İslamı, Hz. Hüseyin’e borçluyuz. Allah cümlemizi didarı Ehlibeyt’in, Mihrabı İmam Hüseyin’in katarından ayırmasın.
Alevi - Sünni farklılaşması ve Alevilerle Sünniler arasındaki kaynaşma hakkında neler düşünüyorsunuz?
Peygamber Efendimiz iki kutsal emanet bırakmış, biri Kuran, biri Ehlibeyt. Sünniler Kuran’ı okuyorlar, çokları dahi Ehlibeyt’in kim olduğunu tanıyıp onların isimlerini anmıyorlar. Alevi- Sünni kaynaşması için, bunların Aleviler gibi 4 kapıyı 40 makamı bilmeleri lazım, ele-bele-dile sahip olup din, dil, ırk ayrımı yapmadan insanları sevmeleri lazım. Aleviliğin temeli doğruluktur, dürüstlüktür. Güzel ahlak temel ilkedir, Alevilikte. Sünnilerle Alevilerin bir araya gelip kaynaşması için; Sünni kardeşlerimizin birçoğunda hala mevcut bulunan Alevilere karşı yanlış bilgilerin atılması lazım. Aleviler yüzyıllardır, hiç kimseye bir zarar vermeden bu güzel ülkemizde yaşamını sürdürmektedirler. Hiçbir ayrımı tasvip etmeyen Alevilerin bu hallerinden örnek alınmalıdır.
Tasavvuf hakkında neler söyleyeceksiniz?
Alevinin ilmi, tasavvuf ilmidir. İlim ikidir; biri tasavvuf, biri kara taassup ilmidir. Aleviler mantığın kabul etmediği bir şeye inanmazlar.
Yunus Emre, Seyyid Nesimi, Hatayi, Pir Sultan Abdal gibi ozanların şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu isimler neden ölümsüzler arasına katılmışlardır?
Yunus Emre, Seyyid Nesimi, Hatayi, Pir Sultan Abdal’ın deyişleri tasavvuf ilmidir. Emsali bulunmaz, yalnız burada bu ozanların eserlerini şiir olarak yazıyorsunuz, şiiri şairler söyler, ozanlar aşıklar deyiş söyler. Bu deyişlerin her sözlerinde kıymete vurulamayacak manalar vardır, insanlığa ışık tutmuşlardır. Onun için ölümsüzlerdir, kendilerini, nefsini ıslah ederek yaşamışlardır.
Atatürk ismi size neyi ifade ediyor? Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri nelerdir?
Türkiye’nin kurtarıcısı olması laik düzeni kurması, Cumhuriyeti ilelebet yaşatması için vatanı Türk gençliğine emanet etmesidir. Atatürk hayatta en büyük mürşit ilimdir, buyurmuştur. İlim felsefeyi, hürriyeti getirmiştir. Atatürk olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti bugünkü Arapların ve Acemlerin düştüğü delalete düşerdi.
Türkiye’nin geri kalmışlığını nelere bağlıyorsunuz?
Türkiye’nin gerikalmışlığı 1400 küsur yıldan beri Araplardan Osmanlıların gününe kadar; başta padişahlar halkın sorunlarını düşünmeden kendi saltanatını sürdürmüşlerdir, bu sebepten geri kalmışız.
Sizce bu toplumu neler değiştirebilir?
Bizce bu toplumu başta kültür görmek suretiyle, başımızda seçtiğimiz milletvekillerinin Avrupa insan haklarına uyarak halkın sorunlarına eğilmeleri, gelirin hakça paylaştırılması, düşünce özgürlüğünün serbest olması değiştirebilir.
Sizce halk ozanları toplumsal olarak ne gibi işlevleri yerine getirmişlerdir?
Bizler halk ozanı olarak 13 asırdan beri ölümü göze alarak halka çok büyük örnek olmuşuzdur. Halk ozanı sözleriyle hürriyeti ve egemenliği yerine getirmişlerdir.
Çağdaş dünya ve Türk yazarları hakkında neler biliyorsunuz?
Çağdaş dünyada Türk yazarları da haksızlığa karşı gelmiş, toplumu biraz daha ileriye götürmüşlerdir.
Günümüz çağdaş Türk yazar ve sanatçılarından birisiyle tanışıklığınız var mı?
Birçok yazar ve sanatçılardan tanıdıklarım vardır.
Halk ozanlığı geleneğinin günümüzde devam ettiğine inanıyor musunuz?
Halk ozanları geleneği günümüzde de devam etmektedir. Bu sene aşık Veysel’i anma töreninde Ankara’ya gittim, gençlerimiz arasında çok ozanların yetiştiğini gördüm, ozanlığı gençlerimiz devam ettirecektir.
Hangi ozan ve ses sanatçılarıyla dostluğunuz var?
Aşıklardan Davut Sulari, aşık Daimi, Mahzuni, Feyzullah Çınar, aşık Veysel, rahmetli Muhlis Akarsu, aşık Reyhani, Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, İsmail Azeri ve sanatçılardan birçoğuyla dostluğum vardır.
Kitap okuyor musunuz? Sinemaya, tiyatroya gidiyor musunuz?
Kitap okurum, sinemaya, tiyatroya gidiyorum.
Şimdiye kadar kaç Alevi-Bektaşi Etkinliğine katıldınız?
Başta Hünkar Hacı Bektaşi anma törenlerine her sene giderim ve katılırım. Bunun haricinde birçok anma törenlerine katılırım.
Halk ozanlarının en genel sorunları sizce nelerdir?
Halk ozanlarının en büyük sorunları devlet yönetimi tarafından halk ozanlarına bugüne kadar değer verilmemiştir. Bugün hala TRT’de Türk halk ozanlarına program verilmiyor; sanatçılar deyiş ve türkülerde kaynağı halk ozanlarından alıyorlar ve lakin devlet, ozanlara bugüne kadar bir yardımda bulunmuyor, çoklarının durumu perişandır.
Halk ozanlığında ne gibi değişmeler yaşanmıştır?
Halk ozanlığında örneğin insanları sevmesiyle birlik beraberlik içerisinde insanca yaşamayı değerlendirmişlerdir, toplumun benliğini değişmelerle yaşatmışlardır.
Toplumun, devletin ozanlara bakışını, yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplumun ve devletin halk ozanlarına bakışı biraz olsun Kültür Bakanlığı’nca onların eserlerini yaşatmak için ele alınıyor, Kültür Bakanlığı da eserlerimizi elimizden alıyor, fakat ozanlara ne devlet ne de Kültür Bakanlığı bir yardımda bulunuyor; buna karşılık toplum ve halkımız bizimle beraberlerdir.
Halk ozanlığının ve ozanlarının sorunlarının çözümelenebilmesi için sizce neler yapılmalıdır?
Halk ozanlarının sorunlarının çözülmesi için devlet Meclis’te kanun çıkarmalıdır. Ozanların eserlerini değerlendirmek için ozanları imtihan etmelidir. Halk ozanı olanların sorunlarına çare bulmak için bunların biraz olsun ekonomi ve geçimlerine katkıda bulunması lazımdır. Ozanın aile geçimlerinin durumu perişan ise nasıl ozanlığı yürütsün, her şey ekonomiye dayanır.
Halk ozanlarının geleceği hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
Halk ozanlarının geleceği bakımından, devlet ozanlarımıza değer vermez ise geleneğimizi sürdüremeyiz.
Cem Dergisi, Ocak 1999, Sayı 86, sayfa 52-54
ESERLERİ
Aşık Ali Metin, Pençei El Aba, 1992, Aydınlar Matbacılık, İstanbul.
Kitabın genişletilmiş ikinci baskısı çıkmıştır: Pençe-i Ali Aba, 2003, Ankara.
AŞIK ALİ METİN (II.)
(HÜSEYİN ABDAL OCAĞI / SİVAS)
Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevlam kerimdir
Derman arar iken derde duş oldum
Ağlama gözlerim Mevlam kerimdir
Hey erenler yolunun gonca gülü merhaba!
Gönlümün yıldızı, ayı sefalar ola!
Yüce dağların karları eridi, mor menekşeler açtı, Çamşıhı’nın dereleri çağlar m’ola?
Fani dünyada şu yaralı gönlüme bir derman bulunur m’ola?
Misafirim üç günlük dünyada bir mezar taşı bulunur m’ola?
Diyar diyar gezdim sordum ellere, bülbül oldum sordum güllere gelmedi gelmedi, dediler.
Cemlerin nazlı bülbülü, emektar ozanım, baba sultan, canım dedem sazların yetim mi kaldı?
Merhametsiz Fırat Suyu çağlar akar; Şah Hüseyin’in destanını yaza yaza.
Keremini arar Aslısı kenger gibi çölden çöle savrula savrula.
İmam Ali’nin ululuğunu anlatır diller, dağ dağ, ova ova.
Sazlar durmaz çağlar dört bucak geze geze.
Sen bizi öksüz mü bıraktın, çektin böyle çarçabuk gittin, hey Korkut Ata’nın, Yunus Emre’nin, Kaygusuz’un torunu, büyük yürek!
Dediler ki, Aşık Ali Metin göçtü, dediler de inanamadım, inanamadım da, dolaylı dolaylı sordum, bin bir ışık saçan gözlerinden kanlı yaşlar akan Anasultan’a.
He’mi gittin mi, cancağızım! Yahu nasıl bir iştir bu yıllar yılı sazın bize ilham olmuştu, vefasız da olsalar hani görmeseler de sesini görür gibi hissettiğimiz televizyonlarımız yeni yeni açılmıştı. Hani elinde sazınla Anadolu’ya, Sivas’a cemlere gidecektik birlikte, karlar altında kömbeler pişecekti, talipler yollara düşecekti seni karşılamak için.
Işıklar, aşklar, nurlar içinde yatan dedem, sevgili ozanım bir ulu kervanın bulunmaz sesi, nefesi, Kerbelaların solmaz gülü, sümbülü, yaralı gönüllerin merhemi şimdi kasetlerdeki seslerinle mi avunacağız?
AYHAN AYDIN
Aşık Ali Metin
On beş yıldır beni kendine bağlayan bir büyük parçamı daha kaybettim. Şu kahpe feleğe söyleyecek çok kötü sözlerim var. Beni can evimden vurarak iyice harap etmeyi aklına koymuş bir kere. Ne oluyor kardeşim sana? En sevdiğim değerlerimi alıp gittiğin yetmezmiş gibi sırdaşlarımı da alıp gidiyorsun arka arkaya? Ne yani teker teker alıp tümüyle beni yetim bırakmayı aklına koydun diye mi seviniyorsun? Ben öldüğüm güne kadar bilesin ki, dertleşeceğim dostlarım olacak! Seni nankör, seni üç kuruşluk çiğeri olan nadan felek!?
Hiç ara vermeden görüştüğüm bir büyük değerimdi Aşık Ali Metin. Sürekli görüşüp konuşuyorduk. Mesafeler aramızda sorun olmazdı. Beni imrendirecek şekilde üç dört araba değiştirip nasıl da, karda, kışta, ayazda kendisiyle bir bütün olan sazını alır gelirdi.
Nasıl olur da o yaşta, o aşkla, koşup gelirdi cemlere, etkinliklere, cenazelere, toplantılara… o ne bitmez tükenmez aşktı, enerjiydi yarabbi! Alevilik/Bektaşilik’le ilgili bir panel mi var, toplantı mı var, konferans mı var, cemler mi yürüyor haber alır almaz hasta da olsa koşar gelir, yetişirdi Aşık Ali Metin Dede.
Ozanlar diyarından Sivas’tan, Çamşıhı’dandı ama tüm Türkiye’ye mal olan bir Alevi/Bektaşi değeriydi. Sazı ve sesi benzersizdi. Ya şiirleri, ya şiirleri her birisi ilham veren bir demet güldü.
Çok küçük yaşta ozanların, dedelerin dizlerinin dibinde büyümüş, yetişmişti. Saza çok meraklıydı, elinden ölene kadar bırakmadığı sazı onun en sevdiği nazlı yariydi. Gönlü yaralı bir bülbül gibi hep öttü durdu. O sazıyla kendi türküsünü söylüyordu aslında, Anadolu insanının, Alevi/Bektaşi toplumunun acılarını dile getiriyordu. Doğa aşığı olmasının yanında, hemen hemen her alanda şiirler yazarak, hayatı nasıl içinden, özünden kavradığını, kucakladığını da göstermiş oluyordu.
Sazın ve sözün ustası Ali Metin önde gelen inanç önderlerinden olarak, bir dede olarak Alevi toplumuna büyük hizmetler vermişti. Çok uzun yıllardan beri cemlerin yasak olduğu, yasak dendiği, baskı yapılan dönemlerden başlayarak tüm ömrünü seve seve bu topluma hizmet aşkıyla cemlerde geçirmiştir. Cemlerin unutulmaması için verdiği mücadele bile başlı başına büyük bir olaydır.
Çağrıldığı yerden bir dakika geri durmayan büyük dedemiz/ozanımız Aleviliği sadece yazan, yaşayan, onu gelecek kuşaklara aktarma yönünde bir önder olmakla kalmayan aydın bir isimdi de. Belki zaman zaman eleştirilen yönleri de olmuştur; her çağrılan yere gitmek demek ilkelerden, değerlerden ödün vermek anlamına gelmez, gelmemelidir de. O Alevilik için düşünen beyinlerden birisiydi de. Sürekli okuyan, Türkiye’yle, dünyayla ilgili gelişmeleri izleyen, takip eden bir insandı. Günlük gazetesini okuduğu gibi televizyondaki haberleri yakınen izleyen Aşık Ali Metin bunlarla ilgili benimle hayli sohbet ederdi.
Alevi/Bektaşi kurum ve kuruluşları arasındaki zıtlaşmaları, birleşememeleri hazmedemeyen Metin Dede, bu konuda da şiirler yazmış, kurum ve kuruluşları ziyaret ederek bizzat ileri gelen yetkililerine bu durumu anlatmıştı.
Yaptığı konuşmalarda sürekli birlik ve beraberlik konuları üzerinde duran Ali Metin Dede gerçekten de çok hoş sohbet birisiydi.
Oldukça alçakgönüllü olan dede, dedelik kurumunun bir değerler sistematiği olduğunu, soydan gelmekle bir marifet elde edilemeyeceğini devamlı söyler, önemli olanın davranışların olduğunu belirtirdi.
Aşık Ali Metin Dede’yle ilgili konuşurken onun hem dedelik hem de ozanlık yönlerini belki bir bütün olarak ele alırken her iki kurumun da onda bir bütünlük oluşturduğunu, bu iki büyük damarın birbirlerini besleyerek onun gerçek yaşam öyküsünü ördüğünü belirtmek gerekir.
Onlarca kez yaptığım söyleşilerde ve gerek baş başa, gerekse bir takım dedeler ve ozanlarla birlikte gerçekleştirdiğimiz sohbetlerimizde Aşık Ali Metin Dede’nin hiçbir zaman büyük iddialar sahibi, görüşlerini zorla kabul ettirir bir tarzda davrandığını hiç görmedim. Tüm dede ve babalara, ozanlara, tüm ocaklara, dergahlara büyük bir saygı ve sevgi besleyen Aşık Ali Metin Dede gerçekten de çok alçak gönüllü birisiydi.
Beslendiği toprakların, Sivas’ın ozanlık birikimleri çok güzel sergileyen Dede aynı zamanla yaşı gereği ve yoğun olarak bu yapının içinde bulunması dolayısıyla zaman içinde oluşturduğu bir büyük birikime sahip birisi olarak bunları çok güzel sergilerdi. O yüzlerce cem yürütmüş bir dede olmakla birlikte hemen hemen çağının tüm dede ve ozanlarıyla birlikte olmuş nadir isimlerden de birisiydi.
Beslendiği kaynakları inkar etmeden, bu kaynaklardan ustaca yararlanmasını bilerek ve bunu kendi kimliğinde örtüştürerek bir kaynaşmacı kimlik olarak kamil insan tipinde örnek gösterilen Ali Metin Dede, bizzat cemler dışında dedelik hizmetlerini de yerine getiren birisiydi. Yeri gelir nikah kıyar, yeri gelir gençlere nasihatler verir, yeri gelir toplumu Alevilik, dedelik konularında aydınlatır, onlara yol gösterici olurdu.
Kendisiyle en az on kez radyo programı yapmıştım. Cem Radyo’daki programlarımızda edindiğim izlenime göre mikrofonu doldurabilen, başta barış, özgürlük, hak ve adalet konularında aydınlatıcı bilgiler verebilirken, Alevi-Sünni yakınlığı ve evliliği, gençlere önem verilmesi, onların önlerinin açılması, eğitime önem verilmesi konularını ön plana çeker; mutlaka ama mutlaka olumlu bir sonuçla birleştirici, hümanist bir çerçevede söyleyeceklerini söylerdi.
Aşık Ali Metin Dede’nin ozanlık, aşıklık yönü ise oldukça kuvvetliydi. O geçmişin avazlarını geleceğe aktarmayı bir görev bilmiş bilge bir şaman atasıydı. Kökleri Dedem Korkut’a çıkan büyük ozanlık geleneğinin üstün niteliklerine sahip olan Ali Metin Dede, çok usta bir bağlama sanatçısıydı. Sesi benzersizdi. Çok uzun yıllar öncesinden bizim dedelerimizin, babalarımızın, analarımızın Ehlibeyt’in, Kerbela’nın mersiyelerini dinledikleri ses olan Aşık Ali Metin Dede aynı zamanda söylediği türkülerle de büyük bir hayran kitlesi toplamayı başarmış isimlerdendi.
İnanç boyutu ağır basan şiirleri yanında, arı ve duru Türkçe’yle yazdığı farklı konulardaki yüzlerce şiiriyle olduğu kadar kendine özgü ve kendiyle özdeşleşmiş nefes ve mersiye söylemeleriyle de belleklere kazınan Aşık Ali Metin Dede’nin plakları, kasetleri Alevi/Bektaşi toplumunun ortak belleğine kazınmış, sonsuza kadar bir değer ifade edecek çalışmalardır.
Şahsen şanslı olduğum önemli noktalardan birisi de kendisiyle yaptığım söyleşilerin, katıldığı cemlerin görüntü, ses ve fotoğraf arşivini kişisel arşivimde muhafaza etmemle birlikte amatör kayıtta da olsa ses kayıtlarını yine elde edebilmemdir.
Yurt, vatan, doğa sevgisinin baskın ozanlık unsurlarından olduğu Aşık Ali Metin Dede halk tarafından da çok sevilen önder isimlerdendi. Bu vesileyle yeri gerçek anlamıyla doldurulamayacak olan büyük ozanımızı, bu değerli dedemizi büyük bir saygı, sevgi ve hürmet duygularımla bir kez daha anıyorum.
(Ozanla ilgili bilgiler için bakınız İsmail Metin; Serçeşme Dergisi, Ekim 2005, Sayı: 15, Alevi Almış Ateş Daha Söner mi?)
Aşağıda ise kendisiyle yaptığım onlarca söyleşiden üçünden yaptığım alıntılar var. Onu tekrar büyük bir saygı ve sevgiyle selamlıyor, önünde minnet duygularımla eğiliyorum.
Bizler Hüseyin Abdal Ocağı’na bağlıyız. Bizler kök olarak, inanç olarak Hacı Bektaş’a bağılıyız. Divriği Şahin Köyü’ndenim. Eşim de dede kızıdır, Ağuçan ocağındandır. 1930 doğumluyum. Benim çocukluğum çiftçilikle geçti. Bizim elimizde seceremiz vardır, bu da Hacı Bektaş Dergahı’ndan tasdiklidir. Bilindiği gibi o olu zat evlenip, kendi belinden çocukları olmamışsa da; onun evlatları olarak bilinen Çelebiler bu ulu yolu sürmüşlerdir. Bizler Çelebilere bağlıyız, onların çok hizmeti olmuştur. Ama günümüzde onlar da yozlaşmıştır. Önemli olan kişinin soyu sopu değil, yaptıklarıdır. Bu nedenle Bektaşilik de babalar da yolu sürmüşlerdir. Bu yola onlarında çok hizmeti vardır. Ben bazı Çelebilerin de, dedelerin de çok yanlışlarını gördüm. Ama kötü örnek değildir. Dedeler, babalar, çelebiler, aşıklar bu yola çok hizmet eden insanlardır.
Dedeler, Babalar kimlerdir?
Gerçek bir dedenin halim selim olması gerekir. Kültürü yerinde olmalıdır. Talipleri irşat edebilmelidir. Dört kapıdan, kırk makamdan haberdar olmayan bir dede olabilir mi? Dedeler de mürşitlerinin önünde arınmalıdır.
Benim en büyük dileklerimden birisi de tüm Alevilerin bir çatı altında toplanmasıdır. Gençlere baktığımızda gençlerin bizden kültür istediğini görüyorum. Bence soydan gelme dışında kimsenin dedelik yapmaması lazım. Belki de dedeler tarafından atanan babalar olabilir. Bir de mücerretlik vardır. Hacı Bektaş gibi yola hizmet etmişlerdir ama hiç evlenmemiştir. Onlara da çok saygı duyarım. Önemli olan bir mürşiti, hak bilmektir, doğru yoldan gitmektir. Evlenmek, evlenmemek çok da önemli değildir. Önemli olan işleyiştir, çalışmaktır, halka hizmettir.
Dedeler, babalar, dervişler insanlar arasındaki sorunları halletmelidirler. Yoksa gerçek bir önderlikten bahsedilemez.
Dedeler bugüne kadar ekonomik kaygı gütmeden hizmetlerini yapmışlardır. Onlara talipler tarafından verilen nezirler vardır. Hakkullah da denir. Kara kaza hakkı vardır.
Ben tekrar edeyim ki, dedeler evvela bir mürşitten, mürşidi kamilden ilim öğrenmelidirler. Dedeler pirleri ve rehberleri önünde görgüden sorgudan geçmelidirler. Bizde her can bir vücuttur, ayrı gayri olmaz. Hiç kimse kimliğinden dolayı üstün değildir. Herkes eşittir, birdir. Dedeler de insan olduğuna göre diğer insanlardan üstünlükleri yoktur. İnsanlar eğer insanlığa hizmet ediyorlarsa, yücelirler. Onlar diğer insanlardan ayrılırlar.
Bence dedeler geleneksel olarak atalarından aldıkları şekliyle cemlerini yürütmelidirler. Bir kuruma bağlı olarak, onlardan emir alarak bu işi yapamazlar. Bu yol çok çilelerle bugüne kadar geldi. Şimdi ise bunu yozlaştıramayız.
Dedelik, Alevilik kimsenin tekelinde değildir. Yol cümleden uludur. Bize düşen gençleri yetiştirmektir. En büyük varlık, sermaye gençleri yetiştirmektir. Ama ne yazık ki, birçok dedenin çocukları bu yola hizmet etmiyorlar. Bunu da iyi düşünmeliyiz. Ben buna çok çok üzülüyorum. Bu yola kim sahip çıkacak? Ben hep bunu düşünüyorum. Bence dedenin temel en önemli görevi talipleri birliğe davet edip, onları yetiştirmek, ayrılığı gayrılığı ortadan kaldırmaktır. Dedenin dedelik yapabilmesi için yaşının bir önemi yoktur, kamil bir insansa genç olarak da cem yapabilir.
Ocak Ne Demektir?
Muhammed Ali’nin neslinden gelen ve dedelerin ikamet ettiği evlere de ocak denilir. Ocaklar Muhammed Ali’nin kurduğu dört kapıdan sonra ortaya çıkmıştır. Ocakların manevi anlamı taliplerin orada irşat olmalarıdır. Talipler orada kendilerini yetiştirebilirler, kendilerini orada tanıyabilirler. Ocakların Muhammed Ali’dir. Ayrıca Hacı Bektaş Veli’de ocak kurucusudur. Ocağın temsilcisi, toplumun da, atalarında temsilcisi olacağı için çok dürüst, doğru, yola layık olmalıdır.
Cemler
Dede önce bir akşam namazı kıldırır. (Sünnilikteki gibi değildir) Cemi birler, On İki Hizmet yerine getirilir. Cem aynen Alevilik’te olduğu gibi hizmetin esas alındığı bir ibadettir. Hizmet ise İslamiyet’in temeline uymak, Hak yolunu icra etmek, demektir. Hizmet sahibi kendini tanımalıdır. Bu post, hizmetin yürüdüğü makam Muhammed Ali’den kalmıştır. O posta pirden başkası oturamaz, bu Hacı Bektaş’tan kalmıştır. Düşkünler ceme giremez. İnsanların kendi yörelerindeki cemleri şu anda yürütmeleri zordur ama görgü olduğu zaman kendi dedesine görülmesi gerekir.
Cemlerde rehberler talibi hizmete hazırlar, aynı zamanda dua da yapabilirler. Kuran Hz. Muhammed’in iki emanetinden birisidir, Kuran okunmadan cem yapılmaz. Cemlerde dağıtılan su on iki hizmetten birisidir. Hz. Hüseyin’in vereceği Kevser suyu olarak verilir. Buna Saka İmam Hüseyin, denir. Mümine rahmet, Yezit’e lanet okunur. Cemlerde en büyük görev zakirlere düşer, zakirsiz cem olmaz. Müsabiplik Alevilik’te çok önemlidir. Müsahiplilerin yirmi yaşından fazla olması gerekir. Evli olmak gerekir. Dedelerin dedelerle, taliplerin taliplerle müsahip olması gerekir. Müsahip müsahibinin ahiret kardeşidir. Hangisinin bir noksanı varsa diğeri tamamlar. Müsahipler bir can, bir vucutturlar.
Çevremizdeki Köyler, Ocaklar
Çevremizde Çakırağa, Ağın, Çağma, Gölveren, Bolo Ağa, Dişbuduk, Başveran, Eşke, Kırkgöz, Bizevi, Höbek, Yellice, Yalnız Sögüt, Kürt Beyaz gibi birçok köyümüz vardır.
Dedelerin pirleri Hacı Bektaş evlatları Ulusoylardır, rehberler Zeynel Abidin Ocağı Mürşit Hacı Bektaş Ocağı’dır. Bizim yörede Hüseyin Abdal Türbesi vardır. Kökleri Ahmet Yesevi’ye dayanır. Çevremizde ayrıca Karip musa ve Seyid Baba türbeleri vardır.
Bizim çevremizde ayrıca Zeynel Abidin, Karip Musa, Seyid Baba Yalıncak ocakları da mevcuttur.
Yazılı Sorulara Yanıtlar, 2000
Kerbela
Döküldü masumun kanı Kerbelâ yazısına
Çekildi oklarla, kılıç Peygamber kuzusuna
Hangi Müslüman dayanır yürekler yarasına
Esiyor seher yelleri, bugün matem havası
Yürekleri sızlatıyor Hüseyin’imin yarası
Fatıma Ana uyanmış, Hüseyin diye ağlar
Alemdar Abbas diyerek, melekler kara bağlar
Yapışmış Kasım’ın sinesine zalimler
Esiyor seher yelleri, bugün matem havası
Yürekleri sızlatıyor Hüseyin’im yarası
Güya oturmuş şehitlerin başına
Ali Ekber ermemişti henüz yirmi yaşına
Oklar değmiş hilâli andıran kudret kaşına
Esiyor seher yelleri, bugün matem havası
Yürekleri sızlatıyor Hüseyin’im yarası
Ali Asker susuzdur, uyku girmez gözüne
Aldanmış asi insanlar bir Yezit’in sözüne
Nasıl bakacak zalimler Muhammet’in yüzüne?
Esiyor seher yelleri, bugün matem havası
Yürekleri sızlatıyor Hüseyin’im yarası
Metini bu sözün alan mertliğinden utanmaz
Yeter artık bu kederli, derin yara kapanmaz
Hüseyin’imize ağlayan nemli gözler usanmaz
Esiyor seher yelleri, bugün matem havası
Yürekleri sızlatıyor Hüseyin’im yarası
Aşık Ali Metin
Peygamber Efendimiz Muhammet, bir hadisinde buyurur ki; “Cenab-ı Allah, Ali ile beni bir nurdan halk etti. Beni nur-u nübüvvet, Ali’yi de nur-u velâyet olarak halk etmiştir.” İkisi aynı nurdan tecelli etmiştir. Birisi nebi, birisi velidir. Ali biraz yetiştikten sonra Peygamber efendimiz peygamberliğini ilân etmiştir. Ve Ali El Murtaza, koruyucu meleğidir Peygamber Efendimizin.
Peygamber Efendimiz, son hac vedasında artık Ali’yi vekil tâyin edecek, ama biraz çekindi.
Derler ki, “amcasının oğlu, damadı”. Maide suresinin 67. ayeti geldi: “Ya Muhammet, sana tebliğ ettiğim ayeti ümmetine tebliğ etmezsen, peygamberlik görevini yapmamış olursun. Her zaman için Allah seni müşriklerden korur.” O zaman Ali’nin elinden tuttu. Son hac dönüşünde, Gadirhun’da, Ali’yi vâsi tayin etmek zorunda kaldı. 28 deve semerini birbirinin üzerine biriktirdi, bir minber yaptı.
Ali’nin elinden tuttu: “Ey ümmetim, benim peygamber olduğuma inandınız mı?” dediğinde, “İnandık ya Resul Allah” dediler. “Ali’nin eti etimden, kanı kanımdan! Cismike cisme, rahmeke rahme, ruhmeke ruhme! Ali benim, ben Ali’yim, aynı zamanda Ali benim kardeşimdir. Cenab-ı Allah, ikimizi bir nurdan yarattı. Benim devrim, nur-u nübüvvet devri, Ali”nin devri, velâyet devri. Benden sonra, imamet devri başlayacaktır.”
Bazı müşrikler dediler ki; “Hem kızını verdi, hem kardeş oldu. Muhammet murtâd oldu. Nasıl olur da kardeş olur?” Peygamber Efendimiz gömleğini kaldırdı; “Ya Ali, gir gömleğimin altına”. Girdi, baş iki, gövde bir oldu. “Yine ikilik oldu, bir can bir vücut olamadınız.” Bir daha “Ya Ali, gir gömleğime” deyince, bir can, bir vücut oldular. “Nasıl kardeşindir Ali? Hem kızını verdin, hem kardeşin oldu?” denince “Ali benim hâl kardeşimdir. Benim halımı Ali, Ali’nin halını da ben bilirim” dedi.
622 tarihinde Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret etti.
Medine ufak bir köydü. Köyün etrafına bir hendek kazıttı ki, kâfirler hendeği geçmesinler. Su bağlattı. Fakat müşrikler peşini bırakmadılar, başta pehlivanları. Ebu Bekir, Ömer, Osman toplandılar, geldiler Peygamber Efendimize.
Peygamber Efendimiz düşünceye daldı: “Ya Resul Allah ne düşünürsün?” “Yarın sahabelerim, himmetlerim gelirlerse, nerede kalacaklar?” “Ya Resul Allah, düşündüğün şeye bak. Bir evimiz varsa, yarısını kardeşimize veririz, bir ekmeğimiz varsa, yine yarısını veririz.”
Peygamber Efendimiz, bir Muhacir ile bir Medine’liyi musahip yapmak zorunda kalmıştır. Bu musahiplik hem Mekke’de kurulmuştur, hem Mescid-i Aksa’da kurulmuştur. Otuz dokuz kişi, Peygamber Efendimizin huzurunda, birbirleriyle musahip olmuştur. Musahiplik buradan başladı.
Alevi felsefesinde musahiplerin canı da, kanı da birdir. Ayrı-gayrılığı olmaz. Kardeş kardeşten ayrılır, fakat musahipler birbirinden ayrılamazlar. Muhammet ile Ali nasıl yaşamışsa, onlar da öyle yaşarlar. Birbirlerinden malı, serveti esirgemezler. Şimdi, orada Peygamber Efendimiz Ali‘yi vâsi tayin etti. Ebu Bekir, Ömer ve Osman, Ali’yi tebrik ettiler; “Ya Ali, Resul Allah”tan sonra ümmetin imamı, vâsisi oldun” dediler.
Peygamber Efendimizin hastalığı biraz şiddetlendi; “Bana bir kalem, kâğıt getirin, vasiyetname yazayım da, birbirinize düşmeyin” dedi. Zaten O, iki kutsal emanet bırakmıştı: “Birisi Kur’an, birisi Ehlibeytim” demişti. “Ehlibeytim Kur’an’dan, Kur’an Ehlibeytimden ayrılmazlar, her ikisi de huzur-u mahşerimde bana gelirler”. Ömer hemen; “Yazacağı vesikanın bir hükmü yoktur. Allah’ın kelâmı Kur’an bize kâfidir” dedi. Ve Peygamber Efendimiz bunları huzurundan kovdu. Çünkü daha önce, Hicret suresinin 14. ayetinde, Peygamber Efendimize nail olmuştu: “Ey Muhammet, Kureyşliler dediler ki, biz İslâm olduk, henüz onların kalbine iman yerleşmedi, onlar iman etmediler, İslâm da olmadılar, bari Müslüman olsunlar”. Müslümanlık, kerhen inanmaktır.
Hakiki Müslüman olsalardı, Kerbelâ vakası yaratılmazdı. Peygamber Efendimiz buyurdu ki; “Fatıma benim bir parçamdır, onu inciten beni incitir. Beni inciten de Allah’ı incitir”.
Peygamber Efendimiz dünyadan göçer göçmez, Hz. Fatıma’ya bir bağ bırakmıştı, 5 yıl önce vermişti. O bağı elinden aldılar. Ömer, kapısını itti. Hz. Fatıma korkudan kapıya bastı, kapı üstüne devrildi, kaburgasını kırdılar. Çocuğunu zâyi ettiler.
Bu darbe ile, Hz. Fatıma da 6 yıl sonra dünyadan göçtü.
Ehlibeyt‘e, Alevilere çok eziyetler yapılmıştır. Tüm tarihler boyunca Alevilere baskı olmuştur. Ama bizim aramızda din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet ayrımı yoktur.
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz.
Kim bu ayda gözyaşı dökerse, cehennem nârını o söndürecektir.
Ab-ı zemzem, diyorlar. Şişelere koyup, Mekke’den su getirirler.
Ab-ı zemzem, kişinin gözünün yaşıdır.
Kim Evlâd-ı Resul Ehlibeyt için bir damla yaş dökerse, cehennem nârını onlar söndürür, sayın dostlarım.
Allah cümlemizi onların katarından ayırmasın.
Söyleşi:21 NİSAN 1999, Cem Radyo, Muharrem Sohbeti
Bayram ve Bayramlar
Düğünler tören olur atlar yarışır
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Bayram olur kanlı kinli barışır
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Düğün tören olur halkım yarışır
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Huzur ile geçsin mevsimler yazlar
Giyinsin kuşansın gelinler kızlar
Vurulsun davullar çalınsın sazlar
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Vurulsun davullar çalınsın sazlar
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Fikirle tartışın görelim sizi
Sakın incitmeyin birbirinizi
Düşün yarını unutmayın bizi
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
İnsanlık yolunda bağlandım durdum
Atamdan armağan kaldı bu yurdum
Çalışın kimseden beklemeyin yardım
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Metini bayramını kutlayıp söyler
Komşu birbirini ziyaret eyler
Biz birlik olursak el bize neyler
Yurttaşlarım bayramınız kutlu olsun
Ali Metin Dede
…
Mühim olan birlik ve beraberliktir, birlik olursak hiç kimse bize bir şey yapamaz. Her zaman için birleşmemiz lazımdır, kaynaşmamız lazımdır, kalbimizden kini, kibiri, adaveti atmamız lazımdır. İnsanlar turab olmalıdır, ne kadar turab olan insanlar varsa o kadar Hakk’a yakın olur. Kibirlik insana hiçbir şey getirmez kendi kendini şişirtir, kendi kendini düşürtür. İnsan olan turab olmalıdır, Hz. Ali’nin bir ismi var turabtır. Hz. Peygamber efendimiz “Kalk ya Ebu Turab” buyurmuştur.
…
Eyvallah ben bütün cümle dostlarım bayramını kutlarım, herkese hayırlı günler temenni ederim.
Benim bayram hakkında söyleyeceğim, Hz. Resulullah bize iki kutsal emanet bırakmıştır; birisi Kur’an, birisi Ehlibeytimdir, demiştir. Ehlibeyte ve Kuran’ımıza sımsıkı sarılalım dostlar.
Bugün bizler Alevi olarak herkes pirini, rehberini tanısın, mihraçlamada da söylüyoruz: Evvel emanet budur ki piri rehber tutalım… Ben bir dede olarak bütün talipleri Muhammed Ali yoluna davet ediyorum. Herkes görülsün, sorulsun dört kapı kırk makam, üç sünnet, yedi farz on iki erkan vardır tarikatımızda bunlara gelsin.
Ayrıca tarikatında dört kapısı vardır, şeriat kapısı, pir kapısı, mürşid kapısı, rehber kapısı vardır, musahip kapısı vardır. Bunlara sımsıkı sarılalım. Senede bir kurban talibin borcudur, pire kurban. Talip der ki “elim erde, yüzüm yerde, özüm Darı Mansur’da, Hak Muhammed Ali yolunda, pir divanına mürşit huzurunda ,canım kurban tenim tercüman”, derse pirinin karşısına geçer Darı Mansur olursa, kurbanını keserse, görülür, sorulursa kurtulmuş olur, kurtuluşun yolu da budur. Çünkü bize emanet edilmiştir bu yol. Herkes yolunu sürsün bütün cümle Alevileri, bütün talipleri bu yola davet ediyorum.
Evet cem evlerimiz vardır, cem evlerimizin de büyük faydası vardır ama pirin karşında görülüp sorulmak başkadır, cem evine gitmek başkadır. Cem evlerimizin de tabi ki halkımız bir araya gelir, birbirlerini görürler, birbirini tanırlar cem evlerimizde cenazelerimiz kalkar dede orada vasiyeti yapar Muhammed Ali’nin yolundan ahkamlarını anlatır.
Benim diyeceğim bu kadar. Muhakkak ki her talip, pirini, rehberini tanımalıdır. Çünkü, El Ele El Hakk’a”dır.
Hacı Bektaşi de buyurur ki, “İlimle gidilmeyin yolun sonu karanlıktır”. Şimdi sizlere bir deyiş okuyorum. Sayın canlar ruhun gıdası ikidir, biri nefistir biri ruhun gıdasıdır. Nefsin gıdası bir dilim ekmek yersin doyarsın bir dilim daha yemezsin. Ama ruhun gıdası da muhabbettir. Muhabbetten ise hiç doyulmaz.
Dünyanın malı da dünyada kalacak hiç kimse güvenmesin ki benim malım bana kalacak, diye. 4 metre yer bize kalacak mı kalmayacak mı?, diye.
Şimdi okuyacağım şarkı;
Ahret uykusuna yatıp uyuyanlar
Sonu ne olacak haberin var mı?
Malına mülküne gurur duyanlar
Kimlere kalacak haberin var mı?
Kendini tanımaz binde bir kişi
Nefsetine bilmiş hile bir işi
Kalbi mühürlenmiş görmez güneşi
Nizam kurulacak haberin var mı?
Tutan var mı yetimlerin elinden?
Ne nimetler geçer senin dilinden
Yaratıcı razı mıdır halinden
Bir gün sorulacak haberin var mı?
Metini baharda yeşerir yaprak
Coşar derelerden sel ırmak
Nasip olacak mı bir avuç toprak?
Ceset kurtlanacak haberin var mı?
Ben her zaman toplumda söylüyorum; insanoğlu arı misaline benzer ki şöyle bir rivayet anlatırlar: arıya sordular “Siz acı tatlı demez yersiniz nasıl bal yaparsınız?” “Biz acı tatlı demez yeriz ama Cuma günleri toplaşırız beyimiz vardır dua eder; biz Allah, Allah deriz, Allah da bize bal yapar” diyor.
İşte bizim dedelerimizin, alimlerimizin bizlere verdiği hitap tarzı şu şekildedi: talip mesela biri oturup, biri söyleyip bini dinler. Mutlaka her zaman gelmeliyiz, insanı sevip birbirimizi suçlamamalıyız. Kendi açımdan diyorum ki doğudan batıya, kuzeyden güneye toplum yöresel olarak bazen yanlışların peşindedirler, bunları bir tarafa bırakmak gerekir. Bütün ibadetler Hak içindir, Hak için olmalıdır.
Benim toplumdan istediğim birbirimizi suçlamadan toplanalım, iyiyi alalım, kötüyü alalım. Biz insanlar bu vatanı sayıp sevmekle bu vatana hizmet yapmakla varız, bu vatan hepimizin vatanıdır. Bizim sözlerimiz her zaman “Elifi okuduk ötürü Pazar eyledik götürü, yaratılmışı severiz yaratandan ötürü”, şeklinde hoşgörülüdür. Biz insanları devamlı barış yolunda çağırıp, işleri kolaylaştırmalıyız. Elli yıl önceki şeylere takılıp kalmamamılız. Her şeyin bir yeniliği vardır kim bilirdi ki bu anlarda mesela böyle bir toplum böyle gelecek ama o toplumu isterim ki o babalarımızın, dedelerimizin dağlar başında eziklikle yaşayıp bugüne kadar geldiyse bu an gelip birbirimizi sayıp sevip kötüleri atacağız, iyilerin yanında bulunacağız.
İnsanın gönlünde bir kıvılcım vardır; O kıvılcım ateşte aşktır.
Tarikatın dört kapısı vardır: demin gene söylemiştik; rehber kapısı, pir kapısı, musahip kapısı, mürşit kapısı. Biz şeriatta bel oğluyuz, belden geldik; tarikatta yol oğluyuz, yola girdik; marifette kemal oğluyuz, kemale eriştik. Pirin eteğinden tuttuk teslim olduk. Pir bize bir şeyler öğretti, ikrar verdi kemale erdik. Marifette, hakikatte atamız topraktır, atamız cevherdir, anamız topraktır yine toprak olduk onun için dört kapı kırk makam Hakk’tır herkes pirini, rehberini tanısın.
Evet Hünkar Hacı Bektaşi Veli bize şöyle buyurmuştur; “Elinize, belinize, dilinize sahip olun” bizde başta gelen budur. Kendi nefsimizi islah etmemiz lazım ondan sonra bu yola girmemiz lazım.
Çünkü yine Hünkar Hacı Bektaşi Veli buyurur ki; “Sakın kimsenin gönlünü yıkma, gerçek erenlerin yolundan çıkma eğer insan isen korkma aşığı kurt yemez. Siz ölümden korkmayın yapmış olduğunuz kötülüklerden korkun” diye buyurur.
Söyleşi: 8 Ocak 2000, Cem Radyo, Bayram Sohbeti
Dedenin Yayınlanmış Kitapları:
- Pençe-i Ali Aba, Muhammed Ali’nin Yolu 12 Hizmet, 2. Baskı, Çamşık Hüseyin Abdal Derneği Yayınları, Mart 2003, Ümit Ofset- Matbaacılık, Ankara
- Gönülden Gönüle, Tüm Şiirleri, Can Yayınları: 282, Yayına Hazırlayan: Şemsettin Metin, Mayıs 2007, İstanbul.
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
Çilem Seni
Nettim sana vefasız yar
Bu hale düşürdün beni
Gece gündüz ah ile zar
Güldürmez bu çilem seni
Böyle miydi senin ahdın
Yıkılsın yar tacın tahdın
Sinemi odlara yaktın
Güldürmez bu çilem seni
Pareledin pareledin
Ak bahtımı karaladın
Hançer vurdun yaraladın
Güldürmez bu çilem seni
Metini’yem neler ettin
Yar bağrımı deler ettin
Öldürmekten beter ettin
Güldürmez bu çilem seni
Ölüme
Garip bülbül gibi ahu zardayım
Bağ bozulmuş gazel düşmüş gülüme
Aşkın durağı yok bilmem nerdeyim
Sevdasıyla mahkûm oldum ölüme
Mecnun gibi çölde sarardım soldum
Leyla Leyla diye Mevla’yı buldum
Ben Kerem’im yandım yandım kül oldum
Aslı isen karışırsın külüme
Metini’yem sazım ile konuşam
Bir bilen var mı ki derdim danışam
Ahdı peyman ettim yare konuşam
Varamadım duman çöktü yoluma
Ne Mutlu
İnsani vazifem arzum emelim
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Rahmet suyu ile toprak temelim
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Dere akar bu topraklar sulanır
Günler gelir geçer dünya dolanır
Fikir sermayedir hem faydalanır
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Beyhude kendini ateşe yakma
Gezme cahil ile sözüne bakma
Gönül Beytullahdır incitip yıkma
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Kudretin var ise gezme avare
Gayretin yok ise Allah ne vere
Ara ilmi fenni bulursun çare
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Hangi mahlukta var sendeki kudret
Keramet diyorlar işte marifet
Bırak kinciliği biraz da sabret
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Gel Metini hakir görme insanı
Yalanla gerçeği nefsinden tanı
Kötüye kullanma sakın vicdanı
İnsanlığa hizmet etsem ne mutlu
Okumayı Yaz Öğren
Hayatta hakiki mürşid ilimdir
Cahil kalma okumayı yaz öğren
Cehalet marazdır elbet zulümdür
Cahil kalma okumayı yaz öğren
Cahilin kendine olmaz faydası
Pusulasız gemiye benzer yuvası
İlmi alim olmak gönül aynası
Cahil kalma okumayı yaz öğren
Okumayla enerjiyi buldular
Türlü türlü sanayiler kurdular
Atom çağındayız aya vardılar
Cahil kalma okumayı yaz öğren
İlim bir varlıktır her can bilemez
Cahiller yoksuldur faydalanamaz
Çalışır çabalar menzil alamaz
Cahil kalma okumayı yaz öğren
Gel Metini oku bilene kadar
Bir mürşid-i kamil olana kadar
Beşikten mezara girene kadar
Cahil kalma okumayı yaz öğren
Bende İmiş
Durmadan mürşid arardım
İlim irfan bende imiş
Din ve ahlaktan sorardım
Din ve ahlak bende imiş
Bir zamanlar yaramazdım
İnsanlığı bilemezdim
İleriyi göremezdim
Kötülük de bende imiş
Olgunluk çağına yettim
Nefsimi terbiye ettim
Nice tekkelere gittim
Keramet de bende imiş
Metini’yem çeşmim yaştır
Cehalet bir kara taştır
Amelim bana yoldaşdır
Her varlık da bende imiş
Sakın Elden Belden Bir de Dilden
Bana benden olur her ne olursa
Sakın elden belden bir de dilinden
Başım rahat eder dilim durursa
Sakın elden belden bir de dilinden
Seni kötü yola salan dilindir
Her nesneyi tutup alan elindir
Yine koyu kaybet eden dilindir
Sakın elden belden bir de dilinden
Amel ile bağla bu üç nesneyi
Savur harmanını çıkar daneyi
Turab olup temiz eyle haneyi
Sakın elden belden bir de dilinden
Metini nefsini yenebilirsen
Kibirlik tahtından inebilirsen
Erenler yoluna dönebilirsen
Sakın elden belden bir de dilden
Merhaba
İman ettik Muhammed’e Ali’ye
Kırklar meydanında erler merhaba
İkrarımız Hacı Bektaş Veli’ye
Hünkar Hacı Bektaş Veli merhaba
Elesti Bezminde demişiz beli
Dedesi Muhammed atası Ali
Abdal Musa Sultan hem Kızıldeli
Dut ağacı Balım Sultan merhaba
Haydarı Sultanın carına yetti
Bedeh Şanda mürvet el aman dedi
Tatar beylerini Müslüman etti
Kara Donlu Canbaba’ya merhaba
Ahmet Yesevi’den dersini aldı
Münkürün gönlünü gümana saldı
Kırk gün kırk gece de çilede kaldı
Çilehane abu zemzem merhaba
Urum ellerine verdi selamı
Okuyunuz dedi yazdı kelamı
Işık tuttu irşad etti alemi
İrşad olan müminlere merhaba
Tapduk Emre şek şüpemiz yok dedi
Allah bir Muhammed Resul Hak dedi
Nefes etti Akpınar’ım ak dedi
Akpınar Kadıncık Ana merhaba
Yedi iklim dört köşeden geldiler
El ele el Hakk’a olsun dediler
Aşık olup yeşil eli gördüler
Güzelile Güvenç Abdal merhaba
Meşrebim Hüseyni ismim Bektaşi
Hüseyin aşkına dökeriz yaşı
Bindi At Kayaya yürüttü taşı
Hamur Kaya Tekke Kaya merhaba
Eserler yarattı gençlik çağında
Meyvasını verdi dede bağında
Orman yetiştirdi Hırka Dağında
Karahöyük Hırka Dağı merhaba
Ele bele dile sahip ol dedi
İkrar verip ikrarında kal dedi
Hakkı ara sen özünde bul dedi
Hakkı özünde bulan canlar merhaba
Alana yetmez mi Hakk’ın rahmeti
Bulunur mu insanlığın kıymeti
Yaptı türbesini çekti zahmeti
Türbenin mimari Yanku merhaba
Metini’yem sırrı Ali sırrıdır
Ali Muhammed’in sadık yaridir
Evliyalar enbiyalar piridir
Ceddim Karababa Sultan merhaba
Senin Olsun
Yarattın insanı dünyaya saldın
Rahmetinden gayrı al senin olsun
Kim gülmüş dünyada bir doya doya
Türlü nimetlerin bal senin olsun
Kestin dermanımı halım mı kaldı
Elimi tutacak dalım mı kaldı
Zümrütüm elmasım malım mı kaldı
Cevahir madenin mal senin olsun
Temelsizdir bu dünyanın yokuşu
Çileli bir handır iki kapusu
Saraylar yaptırdın sende tapusu
Geldim gidiyorum kal senin olsun
Metini’yem sana nazım niyazım
Cefa ile geçti baharım yazım
Tek geride kalan bir kırık sazım
Söyle dertlerimi al senin olsun
Geldim Giderim
Kimi mesut ettin vefasız dünya
Sana misafirim geldim giderim
Sordum meşakkati yoksula baya
Sana misafirim geldim giderim
Kimi zengin olur artar azabı
Tükenmez yoksulun derdi hesabı
Kimi şer kazanır kimi sevabı
Sana misafirim geldim giderim
Aradım bulmadım bir dertsiz başı
Durmadan akıyor çeşmimin yaşı
Hayat derler işte bir mezar taşı
Sana misafirim geldim giderim
Metini’yem dünya benim diyenler
Nice Süleymanlar nice veliler
Diri değil miydi yatan ölüler
Sana misafirim geldim giderim
Ciğerleri Sızlatıyor Hüseyinimin Yarası
Döküldü masumun kanı Kerbela yazısına
Çekildi oklarla kılıç Peygamber kuzusuna
Hangi ciğerler dayanır yürekler yarasına
Esiyor seher yelleri bugün matem havası
Ciğerleri sızlatıyor Hüseyinimin yarası
Fatıma ana uyanmış Hüseynim diye ağlar
Alemdar Abbas diyerek melekler kara bağlar
Kasım’ın sinesine saplanmış zalim tığlar
Esiyor seher yelleri bugün matem havası
Ciğerleri sızlatıyor Hüseyinimin yarası
Ali Asker susuz durur uyku girmez gözüne
Nasıl bakacak zalimler Muhammed’in yüzüne
Aldanmış asi insanlar bir kafirin sözüne
Esiyor seher yelleri bugün matem havası
Ciğerleri sızlatıyor Hüseyinimin yarası
Ümmü Gülsüm oturmuş şehitlerin başına
Ali Ekber henüz girmemişti yirmi yaşına
Oklar değmiş hilali andıran kudret kaşına
Esiyor seher yelleri bugün matem havası
Ciğerleri sızlatıyor Hüseyinimin yarası
Metini bu soysuz kavim ettiğinden utanmaz
Yeter artık bu kederli derin yara kapanmaz
Hüseyinimize ağlayan yaşlı gözler usanmaz
Esiyor seher yelleri bugün matem havası
Ciğerleri sızlatıyor Hüseyinimin yarası
02 07 1993 Cuma günü Muharrem ayında Pir Sultan Abdal Anma Törenleri’nde Sivas’ta üç gün önce Alevi aydın kişilere yapılan katliam planlanmış ve aynı gün Madımak Oteli’nde çıkarttıkları yangında ölen 33 şehidimize söylediğim ağıt;
Ağladı
Yolumuz uğradı kanlı Sivas’a
Edeb erkan ile yollar ağladı
Boyandı milletim bir kara yasa
Evliya enbiya erler ağladı
Almanya’da Nazilerle dazlaklar
İnsan yakar Sivas’taki yobazlar
Ozanlar yazarlar gelinler kızlar
Banaz’da Pir Sultan Pirler ağladı
Madımak oteli bir kara duman
İmdat bekliyoruz gelmiyor tümen
Muhlis Akarsu’lar Nesimi Çimen
Kemaniler sazlar teller ağladı
Vicdan merhameti yoktur dininde
Yanıyor şehitler Kırklar Ceminde
Muharrem ayında Cuma gününde
Kerbela Şehidi çöller ağladı
Aydın fikirlere kast etti gamaz
Müslümanım diye kılıyor namaz
Yezidi mervanlar bu size kalmaz
Ana baba kardeş eller ağladı
Metini çaresiz derdin davası
Lanet ervahına bozuk mayası
Yatıp kalktığı her fesat yuvası
Nemli gözyaşları seller ağladı
Resul ve Ehlibeyt’i inkar edip Kuran ayetlerini yanlış fetva verip hadis uyduranlara cevap:
Böyle Midir İslamlığın Temeli
Evladı Resul’ü inkar edenler
Böyle midir İslamlığın temeli
Emevilerin izlerine gidenler
Böyle midir İslamlığın temeli
Ali Fatıma Peygamber’in varisi
Hasan Hüseyin’dir ciğer paresi
Şehit edenlerin İslam neresi
Böyle midir İslamlığın temeli
Peygamber bıraktı iki emanet
Biri evlat biri Kuran emamet
Evladın yerine dersiniz sünnet
Böyle midir İslamlığın temeli
Allah bir Muhammed Ali haktır hak
Böyle emreyledi levlaki levlak
Şura Suresi’ni oku da bir bak
Böyle midir İslamlığın temeli
Resul ilmin şehri Ali kapusu
Kuran-ı Kerim gerçek yapusu
Cennet parsellerin nerde tapusu
Böyle midir İslamlığın temeli
İnsan öldürmeye cihat dersiniz
Tavşanı tilkiyi tutar yersiniz
İmamları bilmez bakar körsünüz
Böyle midir İslamlığın temeli
Gel Metini yeter uzatma sözü
Akıl ve mantıktır Kuran’ın özü
Hadis uyduranın karadır yüzü
Böyle midir İslamlığın temeli
Birleşelim Bir Çatının Altında
Selam size vakıflarla dernekler
Birleşelim bir çatının altında
Birlik olmaz ise boştur emekler
Birleşelim bir çatının altında
Bin dörtyüz yıldır menzil alamadık
Zalimin zulmünden fırsat bulamadık
Cem olup da bir arada kalamadık
Birleşelim bir çatının altında
Yürüyelim Atatürk’ün izinden
Gençlerimiz ilham alsın sözünden
Vatan millet sevgi varsa özünden
Birleşelim bir çatının altında
Yurdumuzda federasyon kurulsun
Çalışırsan aradığın bulursun
Yolsuz Hakk’sızlardan hesap sorulsun
Birleşelim bir çatının altında
Yolumuz Muhammed Ali’den kaldı
Hünkar Hacı Bektaş Veli’den kaldı
Pirler kültürünü Hünkar’dan aldı
Birleşelim bir çatının altında
Asıldık yüzüldük yandık yakıldık
Birlik dirlik olmayınca yıkıldık
İsa gibi çarmıhlara çekildik
Birleşelim bir çatının altında
Dedeler de bir araya gelsinler
Senliğini benliğini silsinler
Dört kapıyı yol erkanı bilsinler
Birleşelim bir çatının altında
Metini’yem töremiz de bir olsun
Birlik ile sohbetimiz gür olsun
Hakk yoluna gelmeyenler kör olsun
Birleşelim bir çatının altında
Dilim Damağım Kurudu - Mersiye -
Dilim damağım kurudu
Yandım Allah bir yudum su
Bedenim tenim çürüdü
Öldüm nolur bir yudum su
Kerbela’da Şah Hüseyin
Ali Ekber’in Sakine’nin
Murtaza’nın Fatıma’nın
Aşkına oy bir yudum su
Yezid kast eyledi bize
Ehlibeyt neslimize
Dağlar taşlar indi düze
İniliyor bir yudum su
Kestiler Fırat suyunu
Muaviye’nin bir oyunu
Harmela’nın ahı oku
Değmeden ver bir yudum su
Oniki İmam’ın demine
Kırkların güzel cemine
Yetmişlerin meclisine
Gireceğim bir yudum su
Kûfe’yi boğdu uğultu
Bu figanı cihan duydu
Metini narına yandı
Yandım nolur bir yudum su