Hisarüstün'de Birlik Cemi- İbrahim Günel Dede'yle Söyleşi
Gümüşhane Şiran’dan İstanbul’a Sarıbal Evlatları Yolu Sürüyor!
Rumelihisarüstü’nde Birlik Cemi
Ayhan Aydın
Gümüşhane Şiran’dan İstanbul’a Rumelihisarüstü’ne gelen Kırıntı, Yeniköy, Çal Köylülerle; Kırıntı’dan kopup Giresun’da yeni bir köy kuran Kayacıklılar atalarından aldıkları eşsiz zenginlikteki mirasa sahip çıkıyorlar. Yıllarca dedelerin yürüttükleri cemlerde haksızlıkları kınayan, dostluğun, birliğin, dirliğin, yardımlaşmanın, kaynaşmanın, kardeş-bacı olmanın erdemlerini hep beraber yaşayan Şiranlılar bu sefer geçim derdiyle taşındıkları büyük şehirlerde inançlarının gereğini sürdürüp cemlere sahip çıkıyorlar.
11 Mart 1999 Perşembe günü Rumelihisarüstü’nde Sarıbal Ocağı Dedesi İbrahim Günel (Şıh) Dede’nin evinde toplanan onlarca kişi yine göz yaşları içinde birbirleriyle kaynaşıp CEMOLDULAR. Aleviliğin ve cemin gereği küskünler barıştı, ceme toplananlar dedeye sorular sorup müşkül hallerini iletip cevap aldılar, selamlar iletildi, Şah Hüseyin’in kimliğinde haksızlığa uğrayanlar için göz yaşı dökülüp, insan birliği ve dostluğu için “gerçeğin demine Hü” denildi. 12 hizmetin tümünün yürütüldüğü cem’de İbrahim Dede’nin dışında yine aynı ocaktan halk ozanı Durmuş Günel Dede, Kemal, Cemal, Kasım Günel Dedeler hazır bulundular. 30 yıldır cemlerde zakirlik yapan Yeniköylü Hüseyin Şahintaş ile Yakup Günel’in zakirliğinde bütün evrenin dönüşünün simgesi olan ünlü Şiran Semahı’nı ise cemaatteki canlar büyük bir aşk ve şevkle döndüler. “Hakk-Muhammed-Ali” nidalarının yankılandığı eve sığmayan onlarca kişi ise dışarıda kaldı. Ceme katılanlar arasında yüzlerce öğrencisi olan Niyazi Hoca da vardı.
Sarıbal Evlatlarından İbrahim Günel (Şıh) Dede’ye 7 Mart 1999 Pazar günü söyleşi için gittiğimde uzunca bir süre önce vermiş olduğum bir sözü yerine getiriyordum. Şiran’da ve Şebinkarahisar’da yüzlerce talibi olan, şimdiye kadar yüzlerce cem cemaat yürüten, halen de bu hizmeti sürdüren dedemizle Alevilik-Bektaşilik, Şiran, Şebinkarahisar yöresi cem erkanları, bunların tarihi kökleri ayrıca Kırıntı, Yeniköy, Çal, Kayacık hakkında söyleşirken güzel Türkiyemizin bir beldesine ve o beldenin tarihine, inanç dünyasına da bir yolculuk yaptık. Daha önce bir söyleşi yaptığım aynı ocaktan ve halk ozanı olan Durmuş Günel de kendi duygu dünyasını bana açarken aynı zamanda yöreye ilişkin en fazla araştırma yapan kişi olma özeliğiyle birçok kişinin merak ettiği karanlıktaki noktaları aydınlatıyor.
İbrahim Günel Dede (Sarıbal Evlatlarından)
7 Mart 1999’da niyet ettik geldik İbrahim Şıh Günel Dede’ye. Şiran’da ve Şebinkarahisar’da yüzlerce talibi olan İbrahim Şıh Dede Sarıbal Evlatlarından. Şimdiye kadar yüzlerce cem cemaat yapan halen de bu hizmeti yürüten dedemizle Alevilik-Bektaşilik, Şiran, Şebinkarahisar yöresi cem erkânları, bunların tarihi kökleri ve ayrıca Kırıntı, Yeniköy, Çal, Kayacık köyleri hakkında da durarak, söyleştik.
Ayhan Bey merhaba hoş geldin, sefa geldin, kadem kerem getirdin; yüz basa geldin canım.
Sağ olun efendim, ben de gurur duydum, mutlu oldum.
İbrahim Dede bize kendini nasıl tanıtır? Doğduğu yöreyi, ocağını, çocukluğundaki cemleri bize nasıl anlatır?
Ayhan Bey 4 yaşında babamı kaybettim. Bizi annem yetiştirdi. Babam Memmet (Mehmet), Annem Kara Kız. Erkek Kardeşlerim 1. Cihan Harbi’nde öldüler. İki kız kardeşimi de kaybettim. Şimdi tek bacım var. Ben 1931’de doğdum. 1945’de İstanbul’a geldim. Empirme de bir Rus’un yanında iki yıl çalıştım. Anneme mektup yazdım; Hacı Bektaş’a gideceğim, babamdan kalan icazetnameyi bana gönder, dedim.
Atalarınızdan kalan soy kütüğü, icazetname, silsilaneme, ferman vb. bir yazılı belgeniz var mı?
Dedemin seceresi, babamın da icazetnameleri var. Dedem İbrahim Şıh. Dedemin ki halen Şiran’dadır, Eski Türkçe’yle yazılmıştır. Getirip çözdüreceğim. Hacı Bektaşi Veli’den bu yana bizim ocağın seceresi dedemdeydi. Onu getirttirip okutturacağım. Cemalettin Çelebi’den Babam Mehmet Şıh gidip almış icazetnamesini. Babamın 1923 ve 1927 yıllarına ait iki icazetnamesi vardır. Ben de 6 Mayıs 1947’de Rıza Ulusoy, Feyzullah Ulusoy ve kendi akrabalarıyla toplandılar, babamdan kalan Eski Türkçe’yle yazılmış olan icazetnameyi onların dayısı Ali Efendi ile Abbas Efendiler tekrar günümüz Türkçe’si’ne göre yenilediler. Rıza Efendi bunu bana vermedi. Bir sakıncası olur diye, köye postayla gönderdi. Köye geldiğinde de icazetname, kurban kestik, civar köylerdeki talipler geldi, cemaat yaptık. Ondan sonra ben tekrar İstanbul’a döndüm. Burada bir rahatsızlık geçirdim. Tekrar köye döndüm. Annem artık İstanbul’a dönmeme izin vermedi. 1948’de tarikata bizi buyur ettiler, Kırıntı Köyü’nde. Talipler, muhtar, köyün ileri gelenleri bizi buyur ettiler. Benden önce amcam Hüseyin Şıh tarikat yürütüyordu. O Şebinkarahisar Beye (Suboyu) Köyü’ne gitmişti. 1948’de Kırıntı, Yeniköy, Çal Köylerinde cemler yürüttüm.
Kimlerin yanında, hangi dedelerin yanında yetiştiniz?
Baba erenler ben kimseden irşat olmadım. Sadece Hacı Bektaş Dergahı’nda Efendiler’den ayrıca köyümüzdeki, Vahit Bal, Ali Bal, İbrahim Öztürk, Hüseyin Çoşkun gibi en az dedeler kadar bilgili, yaşlı, inançlı kişilerden yörenin ve yolumuzun inceliklerini, erkanlarını öğrendim. İlk tarikat kapısına gittiğimde üç dilek diledim Hakk’tan, bu yolun hakikati ne ise bana müyesser eyle; ikincisi, nefsimi ıslah eyle; üçüncüsü, son zamanda bana temah verme diye dua ederek tarikatı yürütmeye başladım.
Amcalarınızdan, diğer dedelerden bir şeyler öğrenmediniz mi?
Yol sürerken amcalarımla beraber bulundum. Yukarda söyledim, dedem İbrahim Şıh. Babam Memmet Şıh. Amcam Muharrem Günel vardı. Muharrem Günel’in çocukları Hüseyin ve İsmail Güneller çok cem yürüttüler. Hüseyin Şıh’ın oğulları Kamil, İsmail, Kadir (şimdi oğlu Ali var) Güneller. Kamil Şıh’ın oğulları Kazım ve Mustafa var. Hüseyin’in Şıh da cem yürütüyordu. İsmail Şıh da çok cemler yürüttü. Onun oğulları Cemal, Celal, Abidin, Rıza Güneller var. İsmail Şıh’ın oğlu Kemal Günel Şıh şimdi yetişiyor.
Babam dünyadan göçtükten sonra Hüseyin Şıh cemleri yürüttü. Ben onun cemlerinde bulundum. Yukarda saydığım yaşlı insanlardan çok şey öğrendim.
Bölgede en fazla bilinip ziyaret edilen yatır Hasan Derviş’tir. Sizin onunla bağınız nedir?
Hasan Derviş’in oğlu Mustafa. Onun oğlu İbrahim. İbrahim’in oğlu Mehmet. Mehmet benim babam.
Aşık Durmuş Günel var cem yürüten onunla akrabalık bağınız nedir?
O da bizim yakın akrabamızdır. Dedesi Süleyman Şıh, Babası İsmail Şıh’tır.
Şiran yöresinde dede/talip ilişkilerinin diğer yörelerden farklı olduğunu biliyoruz. Nedir bu fark dede?
Bizim talipler başka yöredeki taliplerden ayrılırlar. Talibin bir dede kadar bilgisi olması gerekir. Dede/talip ilişkileri çok sıkıdır. Yolun ahkamını bilmeyen talip ceme giremez. Yolun kuralları dede tarafından talibe çok sıkı bir şekilde anlatılır, öğretilir. Bilgisi olmayan veya az olan talipler mutlaka eğitilir. Bizim yörede her hafta değil her gün cem yapılırdı. Bu cemler iki/üç ay sürerdi. Buralarda tam bir yetişme olurdu. Yolun, Aleviliğin, cemlerin kuralları taliplere öğretilirdi. Buyruk’u Evliyada da var zaten, talibin vasfı çok önemli, çok yücedir. Talip postu Muhammed Ali’nin postudur. İlk kapıyı onlar açmışlardır. Onlar ilkin bu yola talip olmuşlardır. Talibin postu yücedir. Talip kendini bilirse rehberden de üstün olabilir. Kadının, bacıların cemlerde yeri vardır. Her bacı mutlaka üç düvaz öğrenmek zorundadır. Cemlerde kadınlar düvaz okurlar.
Bu yol kalmasın yürüsün dediniz, cemleri yürüttünüz. Babanız adına olan icazetnameyi sizin üstünüze mi intikal ettirdiler?
Evet, benim üstüme intikal ettirdiler. 1947’den 1970’e kadar hemen her yıl Hacı Bektaş’a gidip icazetnamemi yenilettim. Daha sonra da gittim. (Ayhan Efendi ben 1970’de bir bühtana (iftiraya/haksızlığa) uğradım, Ankara’da. 7 yıl Hacı Bektaş’a gitmeme rağmen Efendiler’e bunu açmadım. Ama sonra Feyzullah Efendi’ye açtım. O da bu süre içinde Hacı Bektaş’a gelip gelmediğimi sordu. Ben de geldim, dedim. Fakat sevdiğim pirim, mürşidim bana bu çileyi verdiyse ben çileye razıyım dedim. O da dedi ki ben bilseydim seni buraya alırdım. Dedim ki yol mu evveli, ikrar mı evveli? İkrar evveli dedi. Ben de ikrarı mı güttüm, dedim. Ben sana demiyorum ki dedim, beni gör sor, tarikata beni tekrar dahil et, etme demiyorum, sadece sana halimi aktarıyorum dedim. İki gün bekleyelim, dedi. Sonra tekrar yazdı, icazetnameyi verdi. 1996’da Kurban bayramının ikinci günü Hacı Bektaş’a gittim. En son yine icazetname aldım. Rıza Efendi Suşehri’nden başka talipleri de bana bağladı ama ben kabul etmedim. Talipler istediler beni ama ben gitmedim. )
Alevilik’te, ocaklar dedelikte çok önemli. Dedeler belli ocaklara bağlı olarak hizmet yürütüyorlar. Sarıbal Ocağı için de farklı şeyler söyleniyor. Sarı Saltık’ın bir kolu, parçası olduğu, Gözükızıl’la bir bağlantısı olduğunu söyleyenler var. Sizin Sarıbal’la ilgili, yani bağlı olduğunuz ocak hakkındaki bilgileriniz nelerdir? Sizin dışınızda bu ocağa bağlı dedeler var mı?
Gözükızıllar var, bizimle beraber, daha birçok ocak var. Sarıbal Hacı Bektaş’ın müritlerinden birisidir. 1947’de Rıza Ulusoy Karınca Kitabı’nda Sülaleyi Nesil isimli eserde Sarıbal ile ilgili bilgiler olduğunu, Onun Hacı Bektaş’ın müridi olduğunu bana söyledi ve gösterdi. Amcalarım anlatırdı. Hacı Bektaş müritlerinden bal istemiş. Bizim Sarıbal Hünkar beni kayırsın deyip başındaki keşkülü (başlığı) balla doldurup getiriyor. O zaman Hacı Bektaş’ta “Sarıbalım’ı seveyim” diyor.
Bizimki ayrı bir ocak, ayrı bir derviş var. Sarı Saltuk ve Gözükızıllarla bağımız yok.
Şiran’ın Kırıntı, Yeniköy, Çal köylerinin dışında Giresun'da Kayacık köyü talip köyleriniz. Şebinkarahisar’da Beye (Suboyu) Köyü’de talip köyünüz. Başka yörelerden talipleriniz var mı?
Yine Şebinkarahisar’da Karaköy, Armutlu, Toklal, Leylek, Aziz Köylerinde taliplerim var. Şehner, Hudi Köyleri’ne de Ulusoylar gitmemi istediler ama ben gitmedim. Onlar Sarı İsmailler’e bağlılar. Ben yıllarca oralarda cem yürüttüm.
Şiran yöresi cem erkanları nasıl yürüyor. O yöredeki cemler nasıl. Maharrem’de, musahiplikte farklı cemler var mı? Erkan yürütürken hangi kaynaklardan yararlanıyorsunuz?
Bizim yörede ilk önce Akşam Duası okunur. Kur’an peşinden okunur. Aşıklar bizim için önemlidir. Cemden önce, cem başlamadan aşıklar halkı bilgilendiren konuşmalar yaparlar. Dede talibi yetiştiren, bilgilendiren kişi olarak her zaman başvurulan bir kaynak kişi. Talip dedeye, dede mürşide bağlı. Talip dedeye bağlı olduğu için, onun çiğini dede pişirmelidir. Tarikatı, cemi, yolu, erkanı tam anlamıyla dede yürütmelidir.
Dede cemin, Aleviliğin yolunun, kurallarını her zaman taliplere anlatıyor mu?
Her zaman anlatmakla mükelleftir. Buyruk’u Evliya’da da anlatılıyor, talipi eğitmek en önemli mesele. Talip nasıl eğitilir, yetiştirilir, hasıl olur? Talip neyle yargılanır, nasıl oturur, kalkar? Talip mürşidine bağlanmalı. Allah’a neyle nasıl yakın olabilir? Komşuluk hakkı çok önemli, kul hakkı çok önemli. Peki bunun tam manası nedir? Komşunu incittiğinde Tanrı’yı incitmiş olursun. Bunu talibe anlatasın.
Bizim yörede talipler cemin bütün ahkamını bilirler. Kur’an bilirler, düvaz bilirler, 12 hizmeti onların dualarını bilmeyen talip, talip sayılmaz bizim yörede. Hele eskiden o kadar itikat vardı ki, inanca bağlılık o kadar kuvvetliydi ki kadınlar, erkeklerle beraber aynı bilgiye sahipti. Çocuklar aynı şekilde yetişirdi.
Şiran’da ya da, Şebinkarahisar’da haftada bir değil de hergün cem yapıyormuşsunuz aylar boyu?
Evet. Diyelim bir köyde Çal’da, Kırıntı’da... Bir/iki ay hiç ara vermeden cemler her gün sürer. Köyden köye fark ediyor. 6/7 ay boyunca talip köylerde cemler yürürdü.
Cemler genelde aynı evlerde mi yapılırdı?
Evet. Aynı evde yapılırdı. Çünkü büyük olan ev seçilirdi. Köyün sığması gerekir. Çünkü bizim yörede bir köydeki hemen herkes ceme gelir. Sadece hastalar, düşkünler ceme giremez.
Zakirler, aşıklar mutlaka olur cemde. İlk önce Meydan Baba’sı postu serer meydana, duayla. Asasını eline alır (bizde düz asa vardır), postu serer. Duasını alır. Görevini üstüne alıyor. Meclisten rızalık alan Meydan Babası kapıcıları dışarı çıkarır. 4 veya 7 kapıcı çıkarır 10 kapıcı (gözcü de) olabilir durama göre. Birisi dışarda, bir kısmı kapıda diğerleri de köyün içinde bulunurlar. Cemle köyün arasında ilişkiyi sağlıyorlar bu kapıcılar. Meydan Babası bir başka baba, kaldırır bir bacıyla el suyu getirtmek için abdest almak için. Onun da duası olur. Dede sonra başlar hizmete. Üç düvazımam sürer. Ondan sonra cemiyetten Kur’an okumak istiyenlere izin verir. Biz de cemiyetten insanlar Kur’an okur. Kur’an okunduktan sonra hayır duaları okunur sonra Gülbank çekilip bağlanır. Muhabbetler olur. Sorunlar dile gelir, konuşulur. Taliplere eğitici bilgiler verilir. Aşıklara sıra gelir. Aşıklar münacattan, irticalen, rüzgarlı giderler. Düvazlar okunur. Dede dua eder ve hizmetler başlar.
Hizmetlerin tümü her cemde yürür müydü?
Tüm hizmetler her cemde yürürdü. Meydan Babası ilk önce bir süpürgeci çağırır. Hizmet uzun sürdüğü için bir ara “bacı, baba serbest” deriz, ihtiyacı olanlardan çıkanlar olur. Baba bunu ayarlar. Bizde Meydan Babası çok önemlidir. Cemiyet babaya bağlıdır. Baba izin verir buna. Dededen müsaade alarak insanlara izin verebilir. Bu nedenle ilk önce süpürgeci baba çağrılır. O da meydanı süpürür, duasını alır. El suyu gelir. (Cuma akşamıysa meydanın tümü dolanılır.) Dedenin eline üç damla bu arada ocağa da su dökülür. Deliller yanar. Sonra üç bacı çağrılır. “Hü bacılar marifete” baba, üç bacı babanın yanına gelip çöker. Bacıya sorar dede “Bir bizden nice berisiniz?”. Babadan niyaz alır, üçü birbirine niyaz verir. Ondan sonra dede sorar; “babalar, bacılar, yolda ırakta, suda sulakta bu bacılardan razı mısınız”? Razıyız dedikleri zaman, dede bacıya sorar; pirinin, rehberinin, mürşidinin adı ne, kimin kızısınız? Tabii orada üç bacı umumi bacıların temsilcisi olarak oraya geliyorlar. Bunlar birbirinden niyaz alıp verdiğinde diğer bacıların da birbirinden niyaz alıp vermesi gerekir. Onlar gittikten sonra, kurbancı gelir, ondan sonra çiğci bacı gelir. Eskiden saç ayakları vardı, onunla beraber gelirdi bacı dua almaya. Sofracı gelir, sonra saka gelir, (Cuma akşamıysa “Kerbela’ya uğrayalım / yana yana ağlayalım” mersiyesi okunur. Tarik duası okunur. Hü çekilir) sonra peyik (köyü çağıran, piri Cebrail’dir) sonra ise kırklar semahı (Cuma akşamları büyük taçlama okunur) yapılır. Kırklar semahı dönülürken 12 İmamlar’ın ismi devamlı zikredilir. Peşinden dara durulunca bir düvazimam daha söylenir. Onun peşinden bir dua okunur. Üç bacıdan bir tanesi tüm hizmetler boyunca ayakta tek noktada durur. Kırklar semahından sonra üç bacı ellerinde süpürgeyle, Allah, Muhammet, ya Ali Pirim Hünkar Hacı Bektaşi Veli diyerek süpürge çalınır. Başka dört bacı daha süpürge çalar meydanda. Sonra semah kapısı açılmış olur.
En az kaç kişi olur semahta?
Yer dar olduğundan en az 3 kişi. Büyük evlerde sayı artar. Çocuklar dahi gelip öğrenmek isterlerdi. Semah yapmak serbesttir. Baba hizmetler görülürken aldığı postu tekrar meydana duayla serer. Babalar, bacılar edep erkan, der meydan babası. Bu sefer bacılar dara kalkar, babalar diz çöker. Cuma akşamları aşıklar, bugün bize pir geldiyi söylerler, diğer günlerde Virani’den, Hatayi’den, Yemini’den, Fuzuli’den düvazler okunur.
Kur’an okumaları sınırlı sanırım cemlerde?
Kur’an başta okunur. Ama Hz. Muhammet ismi eksik olmaz cemlerde. Her hizmetin peşinde, “Er cemali Muhammet pir cemali İmam Hasan, İmam Hüseyin onun yolunu bir bilip verelim Muhammed Mustafa’ya selavat”, denir. Kur’an’la düvazın bir farkı yoktur.
Cemdeki Miraçlamada neler okunur?
Normalde her akşam cemlerde şu miraçlama okunurdu:
Hakk Teâla’nın nefesinden
Can güfere tutuş, dedi
Köpüğünden duydu dağlar
Tütününü arşa kürş, dedi
Arifler örneğini alır
Hakk’ı kalbinde bilir
Ya Ali keramet göster
Kamber sofra ser, dedi
Kamber sofra serdi, lam buldu
Destur sundu derya oldu
Dolandı bir daha geldi
Sefilen kapıyı aç dedi.
Açtı kapıyı içeri girdi
Kırklara selam verdi
Birine neşter vurdu
Bağrından kan deş dedi
Kan deşildi, kan döküldü
Gizli badeler söküldü
Selman bir engür getirdi
Ez, Muhammed’e iç dedi
Ezdi Muhammed, içti
Coş verdi semaha yürüdü...
denildiği zaman, Kırklar Semahı dönmek için kalkılır.
Taç devletin seridir
Gül Muhammed’in teridir
Veyis hizmetin eridir
Yalan söyleme hiç dedi
Yalan her yerde mat olur
Ali’nin gülbü zat olur
Hacılar Kâbe’ye vardı
Arafat’ta koç dedi
Kurban koçu meledi
Hakikat tuzun yaladı
Arifler gönlü aradı
Hatâyî’m Hakk buldu
Bu iş tamam, dedi
Cuma akşamları miraçlamada şu okunur.
Geldi Cebrail buyurdu
Hakk, Muhammed Mustafa
Hakk seni davet etti
Davete aldım Hüda
Evvel emanet budur ki
Pîr, rehber tutasın
Tarik-i mustakim hakkına
Muhammed şuule vardı
Yoktur senden azizim dedi
Şimdi senden el tutayım buyur Hakk beddua
Muhammed’im belim bağladı
Anda ahir Cebrail
İki Gönül bir eyledi, yürüdüler dergâha
Vardı dergâh kapısına, gördü bir arslan yatar
Aslan anda hamleyledi, başı koptu tufane
Buyurdu sırr-ı kâinat, korkmasın Habibim dedi
Hatem ağzına versin, andan ister nişane
Muhammed hatemi aslanın ağzına koydu
Aslan pünhane gitti. Muhammed dabaha vardı
Yoktur senden azizim dedi.
Öyle bir şirrin varmış ki
Hayli bize cevreyledi.
Eğer eli bile olaydı
Dayanaydı ol şaha.
Buyurdu Sırr-ı Kâinat, “yoktur senden azizim” dedi. Doksan bin kelâm danıştı dostuna. Tevhid-i armağan aldı, yeryüzünde insana. Selman ol demde hazırdı, Şehidullah’ını diledi. Hakk Teâla bir üzüm tanesini Selman’ın keşküllahına koydu; “Al, bunu Hasan’la Hüseyin’ime götür” dedi. Selman onda pünhan oldu. Hz. Muhammed Efendimiz de destur aldı. Geldi kırkların kapısına, “Açın kapıyı” dedi. Açtıramadı, gitti. Tekrar, dolandı geldi. “Sefilim kapıyı aç” dedi. Kapı açılınca, “kimisiniz siz?” dedi. “Kırklarız” dediler. “Siz otuz dokuzsunuz” dedi. “Selman Şehidüllah’a gitti, ondan eksik varımız. ” Selman Şehidüllah’tan geldi. Hüdeyben dâra durdu. Keşkülü ortaya koydu, hatırlar oldu sefa. Kudretten bir el geldi, ezdi, engür eyledi, ol şerbetten birisi içti, cümlesi oldu hayran. Muhammed coşa geldi, “kalk başımdan taç” dedi. Taç 40 pâre bölündü. 40’ı bire bağladılar. Muhammed evine vardı. Ali, Hakk’ı dava geldi. Hatemi parmakta gördü, “Saddaksın ya Ali! Evveli de sen, ahiri de sen. Hakk deyip de inandıramadım özü çürük ervaha” diyor.
Muharrem ayı nasıl geçerdi, neler yapılırdı?
Muharrem ayı, kurban bayramından 18 gün sonra tutulur. 12 gün sürer, oruç. 12 günün öncesinde de 3 gün “Hür Şehit Orucu” mutlaka tutulur. Ayrıca Masum Orucu, masumlar aşkına da 3 gün oruç tutuluyor. Masum-u Pâk Orucu, ya muharremin başında ya da sonunda tutulur. Muharremde 7 gün bağlama çalınmaz. Sadece sözlü hizmetler yürür, 40’lar semahı yapılır, diğer semahlar yapılmaz.
Cemlerdeki diğer semahlar nelerdir?
Kırklar semahı dört kişiyle yapılır. Bir de “yelleme” dediğimiz, serbest yapılan semah var. Kırklar semahı hizmetin içindedir. Yani ibadetin parçasıdır. Muharremde su içilmez. Sarımsak, et, yumurta yenmez, ayran içilmez. Oruç, tuzla açılır. Bir zamanlar, 12. Gün oruç açılırdı. Fakat Rıza Ulusoy’a danıştıktan sonra, 12. Günün bitiminde, aşureyle iftar açılmaya başlandı. Halen böyle devam etmektedir.
Çiftleri nasıl musahip yapıyorsunuz? Musahiplik nedir?
Bizde, musahiplikte ayrıca cem yapılmaz. Aynı cemlerde insanlar musahip olur. Yine akşam duası okunur. Kurban getirilir, okunur. Kurban, delildir. Aslında müsahip olanlar, kurban gibidir. Çünkü çok sıkı kuralları vardır müsahipliğin. Çok zor bir yoldur. Ölünceye kadar devam etmesi gerekir. Yedullah ayeti vardır, özel olarak orada okunur. 12 İmamların, 14 Masum-u Pâk’ın ismi zikredilir. Nadalayan duası, Kulhuv-Allah-u Ahet duası, kurban ayeti okunur. Musahip olacakların mürebbisi vardır. Ceme gelince, cemaatten razılık almak zorundadır insanlar. “Esselâm-u aleykûm, ya şeriat erenleri, aleykûm selâm, ya nur-u tarikat erenleri” diye önlerindeki mürebbi söyler. Bu canlar, şıhın silsilesine bağlanmak isterler, “Bunların hakkında ne buyurursunuz?” der. “Meheldir, münasiptir, Hakk mübarek eylesin, ottan topuz, demirden yay; demirden leblebi ezip yiyebilirlerse, ateşten gömlek (köynek) giyebilirlerse işte yo, işte makam, çek gatarıyın (katarını), götür tembih et, iyi düşünsünler, birbirlerinden döneceklerse, cayacaklarsa şimdiden bu işe girmesinler... ” der dede. Mürebbi üç defa gider, gelir. Kendisi de dedenin sağ eteğinden tutar. 4 kişinin üzerine bir çarşaf örtülür. O, onların kefeni sayılır. 4 kişinin baş parmakları bir araya getirilir, dede de kendi baş parmağını onların üzerine koyar. “ yedullah ayeti”ni okur. Çarşafın altında kaşıkla şerbet verilir, müsahip olacaklara. Üç kaşık da kendisi alır, geri kalan da cemaata dağıtılır. Üzerlerinden çarşafı kaldırır. Böylece musahipliğe adım atılır. Musahiplik çok, ama çok önemlidir. Çok sıkı kuralları vardır.
Düşkünlüğün şartları, cezaları nelerdir?
Meselâ ailesini (karısını) bırakan kişi, 12 sene boyunca ceme alınmaz, toplumdan dışlanır. Malı köyün malına, davarına katılmaz. Düğüne, derneğe çağrılmaz. Bizde düşkünlerin durumu, Hacı Bektaş Dergâhı’ndan, Ulusoylar’dan sorulur. Oradan görgü icazeti alınmadan, düşkünlük kalkmaz. Biz talibi görmeyiz. Hacı Bektaş’ta postta oturanlardan bir kâğıdın gelmesi lâzım, düşkünlüğün kalkması için. Ama musahipler arasında bir düşkünlük durumu olursa, onun cezası çok ağırdır. Hiçbir şeyle kıyaslanmaz. Zerdestesi var, gaziler hakkı var, pîr hakkı var, halife hakkı var, kara kazan hakkı var. Bunların hepsi talep edilir. Müşkül hallerde dede, bir hamik sıfatında oturur. Babaları, cemaate sorar. Verilecek ceza para veya maddi ise, onların oy çokluğuyla karar alınır.
Alevi-Bektaşi inancı, yolu hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bu yolu Muhammed ile Ali başlatmışlardır. Bizde tarikat evveldir. Muhammed ile Ali musahip olduğu gece evvel olduğu için, Muhammed’e şeriat verildi. Şeriat, tarikat, marifet, hakikat. “Müslüman mısın?” sorusuna; “Elhamdülillah, müslümanım” yanıtı verilir. “Nerede Müslüman oldun?” sorusuna da “Sıdret-ül Münta’da, Yeşil Kubbe’nin altında, Yeşil Seccade’nin üstünde Müslüman oldum, elhamdülillah müslümanım” denir. “Ne zamandan beri müslümansın?” deyince “Gal-û Beli’den beri müslümanım. ” “Gal-ü” ne, “Beli” ne? Galü, Allah; Beli Muhammed Mustafa’dır. Muhammed Mustafa ile Ali musahip olduğu gece, o yeşil seccade geldi kırklar makamına, serildi. O seccadenin üzerinde musahip oldular. Tarikat bâbında diyor ki, “Bir adem, mürşidi iman olduğu yerden başlayıp da, öldüğü güne kadar aynı seccadenin üzerinde ölürse; o Hakk’a yakındır. ” Benim bütün irşâdım da hep budur. Hata yapmadan, Hakk’a yakın olmak.
Mehmet ve Pehlül Dedelerle anılarınız var mı?
1947’de Hacı Bektaş’a gidince, Hacı isminde yaşlı biriyle karşılaştım. 20 sene Cemalletin Efendi’ye, 20 yıl da Veliyettin Efendi’ye hizmet etmiş. Şiranlı Mehmet Dedenin oğlu olduğumu söyledim. Hangi Mehmet’in oğlu olduğumu sordu. “Büyüğünün mü, küçüğünün mü?” dedi. Ben de, büyüğünün, dedim. (Yeniköylü Mehmet Dedenin (Pehlül Dedenin babası) boyu kısa olduğu için, Fındık Dede diyorlardı.) “Onların ikisini de tanıyorum. Fındık Dede başında yeşil sarıkla gelirdi“ dedi. O, erkânları tam sürmüyormuş. Ama lâfı, konuşması iyiymiş. Birgün rahmetli bacım Esma’dan dalgınlıkla muharremde su istemiş. Suyu içmiş. O da, “Ne yaptın? Suyu içtin ya, emmi” demiş. “Sus izansız koca deli. Sen sana bak, bana ne bakıyorsun? Ben tutsam da, tutmazsam da olur” demiş. Son zamanlarında gözleri görmedi.
Şiran’la Şebinkarahisar’daki cemlerde veya geleneklerde farklılıklar var mıdır?
Hemen hemen yoktur. Fakat Kırıntı, Yeniköy ve Çal’daki bağlılık o kadar fazladır ki, kâinatın tüm varlığını verseler, oranın bağlılığını değişmem. O kadar itikatlıydılar ki, Hakk-Muhammed-Ali dedikçe, cemlerde çatılar sallanıyordu. Göz yaşı dökmeyen kalmıyordu. İstisnasız herkes duvaz-ı imam biliyordu.
Kayacık köyünde de bulundunuz. Orada Abdallar var, Duran Abdal var. Bunların kökü nereye dayanıyor?
Kayacık da Kırıntı köyünden kopmadır. Muhacirlikte oraya yerleşmişler. Kırıntı’da Abdallı mahallesi var. Abdal soy ismini değiştirmişler, ama kök aynı. Aydoğan var şimdi.
Suşehri’ndeki Elye, Gelik, İskender Şıh köyleri de Alevi köyleri. Buradan Şiran’a dedeler geldiğini duydum, doğru mudur? Bu yörelerin cemleri benzer mi?
Oradan dedeler geldiği zaman, mutlaka bizden dedeler de cemlerde bulunurdu. Salih Efendi, İsmail Efendi (Kasım Efendi’nin oğlu. Onu çok severlerdi), Salih Efendinin kardeşi Hüseyin Efendi vardı, ben onunla tarikatta oturdum.
Sarıbal’ın türbesi, mekânı yok. Fakat Kırıntı-Yeniköy arasındaki türbeliklerdeki Hasan Derviş’in makamı şimdi Şiran Yöresi’nin en ünlü ziyaret yeri olarak kabul görüyor. Farklı köylerden buraya kurban kesmek için onlarca insan geliyor. Hasan Derviş kimdir, bir bilginiz var mı?
İki aile arasında bir tartışma çıkıyor ve istediği erkeğe verilmeyen bir kız, ailesince öldürülüyor. Hasan Derviş öldürenlere, “Biriniz iki olmasın“ diyor. 1958’e kadar o ailede türeme olmuyor. Erkek evlât doğmuyor. Hacı Bektaş’a gittim, izin aldım. Ateşle iki ocak olmalarını niyaz ettim. Daha sonra bu aile çoğaldı. Hasan Derviş’in oğlu Mustafa, onun oğlu İbrahim, onun oğlu Mehmet, onun oğlu Muharrem (Aşur), onun oğlu Hüseyin Dede. Mehmet’in oğlu benim. Rumlar danalara biçi biçi derlermiş. Bugün yaygın olarak kullanılan bu kelime, Rumlardan kalma. Kadınlar Rum çocuklara danaları katarlarmış.
Menâkıblar, anlatılar, söylenceler kültürümüzde oldukça yaygın. Bildiğiniz söylenceler var mı?
Ne zaman ki Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli gelip de, 90 bin Rum eri, 80 bin Horasan pîri geldiğinde, bu Gözükızıl dediğim için, Hacı Bektaş-ı Veli’ye Kadıncık Ana diyor ki, “Üstünüzden er geçti, erenler. ” Onlar da diyorlar ki “Ersedin. Biz duymadık da sen nasıl duydun?“ “Dünya boş değil. Çiftleyin, tekleyin“ diyor. Hakikaten de güvercin donunda bir erin geçmiş olduğunu anlıyorlar. Ama nerede? O zaman doğan şeklinde emrediyor: “Kalk, git, nerede görürsen çarp, getir buraya!” diyor. Varıyor, bir mermerin üzerinde oturuyor. Onu almak istiyor, sıkınca gözleri kızarıyor. “Er ere bu kadar kıyar mı?” diyor. O da, “Er ere bu kadar zulümle iner mi?” demiş. “Seni 90 bin Rum, 80 bin Horasan pîri çağırıyor, buyur” demiş. O da, “Onlar buraya gelsin” demiş. O zaman geri dönüp, “O sizi o yanına istiyor” diyor. Onlar da “Azlık çokluğa mı, çokluk azlığa mı tâbi” diyorlar. Geri dönüp bunu söyleyince, o da “Oradakilerin postları gelsin buraya” diyor. Herkesin postu altından kalkıp gidiyor. O postlar ve post sahipleri kendi üstünlüklerini bu güvercine karşı ispata çalışıyorlar. “Dâr-ı çeç üzerinde kim namaz kılarsa o uludur” diyorlar. O da Hacı Bektaş-ı Veli oluyor. Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bektaş’taki Akpınar denen yere geliyor. “Ağustosta yarpuz (nane) biten bir su birikintisi yok mu?” diyor. “Yok” diyorlar, o da “Ak pınar, ak pınar” diyor. Ancak üçüncüde oradan su çıkıyor, orası Akpınar oluyor. Hacı Bektaş Veli, “Niçin ancak üçüncüde aktın?” diyor, o da “Erciyes Dağı önümü kestiği için, 7 defa dolandıktan sonra akabildim” diyor. Hacı Bektaş da Erciyes Dağı’na “Dumanın ve karın başından eksik olmasın” diyor. Daha sonra herkes abdest alıp, postunun yüceliğini tekrar gösterdiğinde, Hacı Bektaş postunu havaya atınca, postun dört köşesinden 4 feriştah (melek) tuttu. Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail. Hacı Bektaş o zaman ululuğunu ispat eyledi.
7 MART 1999, RUMELİHİSARÜSTÜ, İSTANBUL.
İBRAHİM GÜNEL DEDE, 2 MAYIS 1999’DA RUMELİHİSARÜSTÜ’NDE VEFAT ETTİ.
CEM DERGİSİ, SAYI 89, NİSAN 1999
İbrahim Günel Hakk’a Yürüdü
2 Mayıs 1999 Pazar günü CEM Vakfı Üyesi, Sarıbal Evlatlarından Şiran’lı İbrahim Günel Dede Hakk’a yürüdü. Yıllarca dedelik hizmetini yürüten ve sevilen Alevi Dedelerinden olan İbrahim Günel için aynı gün Rumelihisarüstü’nde yüzlerce insanın katıldığı bir tören düzenlendi. Törende bir konuşma yapan CEM Vakfı Kültür Halkla İlişkiler Sorumlusu Ayhan Aydın; Anadolu’nun İnançsal ve Kültürel yapısının çimentoları olan dedelerin, babaların, ozanların değerlerinin şimdiye kadar bilinmediğini; yüzyıllar boyu Hakk Muhammet Ali aşkıyla saz çalıp hizmet yürüten, insanları birlik, beraberlik, dirlik içinde tutmak için çalışan; cemlerinde küskünleri barıştıran dedelerin Aleviliğin inançsal yapısının belkemikleri olduğunu ve bu insanlara, bu değerlerimize sahip çıkılması gerektiğini söyledi. Aydın, İbrahim Dede’nin en büyük istekleri olan atalarına ait olan seceresinin Osmanlıca’dan günümüz Türkçe’sine çevrilmesini CEM Vakfı’nın sağlayacağını, Boğaziçi Üniversitesi sınırları içinde kalan, üniversite yönetiminin duvar çekerek bahçesine dahil ettiği Nafi Baba Türbesi’nin onarılması için de yine CEM Vakfı’nın çaba harcayacağını söyledi.
Abbas Genç’in okuduğu dualardan sonra bir süre omuzlarda taşınan İbrahim Günel’in naşı, kendine eşlik eden kafileyle beraber ebedi istirhatgahı olan Gümüşhane, Şiran Kırıntı Köyü’ne doğru uğurlandı.
Kırıntı Köyü’ndeki cenazesine civar köylerdeki Alevi/Sünni yüzlerce insanın katıldığı İbrahim Günel Dede’nin ölümü Şiran’da da büyük bir üzüntü yarattı.
CEM DERGİSİ, MAYIS/HAZİRAN 1999, SAYI: 90