HALUK GERGER

 

Kaleminizi insanların özgürleşmesi, duyarlaşması için kullanan, kişi hak ve özgürlüklerinin savunucusu bir gazeteci yazarsınız. Düşünce açıklama özgürlüğünü savunmaya gönülden bağlı siz Sayın Gerger, iletişim araçlarının demokratik kitle örgüt ve baskı gruplarının çağdaş bir toplum için önemini ve böyle bir toplumdaki yerini nasıl yorumluyorsunuz?

 

Demokratik bir ülkede halkın yönetime katılımının ilk koşulu haber ve bilgi hakkına sahip olması ve düşüncelerini, taleplerini özgürce ifade edebilmesidir. Burada görev tabii öncelikli medyaya düşer. İkinci olarak da, demokratik bir ülkede halk örgütlü olarak fiilen pratik içinde, yani eylemli olarak politik yaşama katılır. Tabii katılım örgütlü olmalıdır. İşte baskı grupları ve kitle örgütleri de bu fonksiyonu yerine getirirler. Tabii Türkiye demokratik bir ülke olmadığı için medya birinci misyonu yerine getirmemekte, aksine toplumun bilgi edinme hakkını ihlal etmekte, gerçek yerine yalanın karanlığını topluma dayatmaktadır. Aynı anti-demokratizm yüzünden gerçek anlamda halk örgütlenmeleri ve baskı grupları da oluşmamaktadır.

 

Siz onurlu, duyarlı bir aydın sorumluluğu göstererek, fikir ve düşüncelerinizi açıkladığınız için tutuklandınız. Bu nasıl oldu, bize anlatır mısınız?

 

Ankara’da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma toplantısı vardı ve ben de buraya konuşmacı olarak davet edilmiştim. O gün hasta olduğum için toplantıya katılamadım ve yapmayı tasarladığım konuşmanın bir sayfalık bir özetini düzenleyici arkadaşlara faksladım. O mesajı okumuşlar ve orada bulunan polis de banda kaydetmiş. Dava açıldı ve Anti-Terör Yasası’nın 8. maddesine göre “Bölücülük Propagandası”nın 1 yıl 8 ay hapis ve 208 milyon lira para cezasına çarptırıldım.

 

Türkiye’de devlet ve toplumda her alanda yaşamın yozlaşmanın temel nedenleri sizce nelerdir?

 

Türkiye’de hakim sınıflar ülkeyi yönetemiyorlar, bırakın halkın özlem ve beklentilerini en basit toplumsal ihtiyaçları dahi karşılayamıyorlar. Buna karşılık, yetersiz sermaye birimini bir an önce gerçekleştirebilmek için de yoğun bir sömürüye ihtiyaç duyuyorlar. Bu sömürüden elde ettiklerinin önemli bir bölümünü de, kendilerine destek olan ve bağımlı bulundukları emperyalizmle bölüşmek zorunda kalıyorlar. Bu durumda tabii demokrasiden, düşünceden, gerçekten, örgütlü katılımdan korkuyorlar, militarizmin sopasına sarılmak, halkı karanlıklar içinde tutmak istiyorlar. Böyle bir toplumun sosyal, kültürel ve öteki açılardan gelişmesi elbette olanaksızdır, çürüme, yozlaşma kaçınılmazdır ve egemenlerce de bilinçli olarak kışkırtılmaktadır. Halkı yoksulluk, cehalet, gerilik ve umarsızlık zincirleri içinde tutsak edenler, ona ayrıca militarizm, şovenizm, bağnazlık da aşılıyorlar, onu iyice karanlığa mahkum ediyorlar, bilincini köreltiyorlar.

 

Her türlü gericiliğin bu arada dinsel gericiliğin ve fanatizmin tırmandırılmasında devletin konum ve rolü nedir?

 

Devlet, egemenlerin elindeki temel araç olarak bir yandan elindeki şiddet araçlarıyla sömürücü zor ve baskıyı uyguluyor öte yanda da ideolojik vasıtalarıyla da yozlaşmayı, çürümeyi geliştiriyor. Devlet, kolluk kuvvetleri aracılığıyla yargısız infazları da, işkenceyi de yapıyor, eğitim aracığıyla, kontrol ettiği resmi dinsel kurumlar aracılığıyla da örneğin dinsel gericiliği de, şovenizmi de körüklüyor. Yani, Devletin doğrudan ve belirleyici bir rolü var. “Bu Devlet kimin devleti?” sorusuna verilecek yanıt sizin sorunuzun cevabını da içeriyor. Bu bir başka açıdan daha kaçınılmaz. Bizdeki gibi geri bir burjuvazinin ve kutsal-ceberrut devlet kültürünün egemen olduğu bir yapı içinde böyle bir devlet etkinliği de daha kolay oluşuyor.

 

Fikir ve düşünce açıklama özgürlüğünün zorunluluğu karşısında, kabuklarına çekilmiş, birer tüketici olmuş, şu anki Türk aydının bu durumunu nelere bağlıyorsunuz?

 

Türk aydını düzenin aydınıdır, maddi egemenliğe sahip olanların fikirdeki başlattıklarının aracıdır, sistemin kendini yeniden üretmesinin ideolojik-kültürel vasıtalarından biridir. Aynı biçimde, yaslandığı burjuvazi kadar az gelişmiştir, devlet ve bürokrasi kadar da militaristtir. Kürtlere karşı girişilen savaşta rol alıp da psikolojik savaşın ajanı konumuna düşünce bu özellikleri daha da belirginlik kazanmış, iyice gericiliğin saflarına katılmıştır. Bugün, “sol”daki aydın da, aynen Türkeş gibi, Kürt sorununu “Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen emperyalistlerin ülkeyi bölüp parçalama planının bir parçası” olarak göstermekten başka bir şey söyleyememektedir. Bu da onların çapını ve safını göstermesi açısından yeteri kadar derslerle doludur.

 

Türkiye’de dinin devleti bu denli etkileyebilmesini nelere bağlıyorsunuz?

 

Türkiye’de gerçek anlamıyla bir laiklik söz konusu değil. Türkiye’de din resmi ideolojinin bir parçasına indirgenmiştir ve bu madalyonun öteki yüzü olarak da, devletin dini, dinin de devleti vardır. Bu içiçelik durumunda örgütlü zor aygıtı olan devlet dini belirlemekte ve fakat aynı zamanda ondan da tabii etkilenmektedir, kadroları aracılığıyla etkilenmektedir, ideolojik olarak etkilenmektedir, politik olarak etkilenmektedir.

 

Söyleşi: 1995, PİR SULTAN ABDAL DERGİSİ, 14. Sayı, Nisan l995

 

Haluk Gerger

Türk yazar ve akademisyen.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümü eski öğretim üyesi olan Haluk Gerger’in bu görevine YÖK ve 1982 anayasası yürürlüğe girdiği gün son verildi. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. İnsan Hakları Derneği Kurucu Üyesi. Darmstadt Teknik Üniversitesi'nde 1996 ve 1999 yıllarında misafir öğretim üyesi olarak bulundu.

  • Kan Tadı Belgelerle ABD'nin Kara Kitabı (Ceylan Yayınları, İstanbul, 2004)
  • ABD Ortadoğu Türkiye (Ceylan Yayınları, İstanbul, 2006)
  • Emekçiye Mektuplar 1 Türkiye'nin Düzeni ve Kürt Sorunu (Belge Yayınları, İstanbul, 1995)
  • Emekçiye Mektuplar 2 Yeni Dünya Düzeni, Türkiye ve Sosyalizm (Belge Yayınları, İstanbul, 1994)
  • Sık Sorulan Sorular (Ceylan Yayınları, İstanbul, 2007)
  • Türk Dış Politikasının Ekonomi Politiği 'Soğuk Savaş'tan 'Yeni Dünya Düzeni'ne (Belge Yayınları, İstanbul, 1999)

ABD vizesi alarak eşi ile birlikte gittiği Amerika seyahatinde gümrükte sorgulanıp parmak izi alındı ve tutuklandı. Uğradığı kötü muamle nedeniyle ABD hükümetini 1 dolarlık sembolik manevi tazminat isteğiyle 2003 yılında mahkemeye verdi. Karar 2006 yılında Yargıtay'da onandı. ABD mercileri yasal faiziyle birlikte 2YTL 23 kuruş ödedi.

Vikipedi, Özgür Ansiklopedi

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile