(Kitapta) Şiirler
(Kitapta) Şiirler
AK KÖLENİN GÖÇÜ
Balkanlar'ın Türk'ü ak pak
Yiğit mi yiğit, alnı ak...
Yendiği düşmanı Rumeli'de
Yönetti özgürlük içinde
Beşyüz yıl boyunca her yerde.
Balkanlar'a götürdü dirlik,
Beşyüz yıl oradaydı dimdik,
Yüreği doluydu iyilik... Ama birden,
Acaba neden?!
Hiç dinmeyen kanayan yara
Gibi oldu yazgısı kara.
Kendi yargısıyla başbaşa
Yüz on yıl Önce orada kaldı.
Akıncı torununun dağa taşa Bifc hepten unutturuldu adı.
İnsanca yaşamdan yoksun ezik
Kaldı Bulgarya'da başı eğik.
Yıkıldı tüm umudu baştanbaşa
Vurdu başını taştan taşa. Umutsuz yaşamak ne acı!
Varlığını korumak tek amacı: Kendi okulunu kendi kurdu
Bilgi versin diye çocuğuna, özgürlük ona haram oldu,
Çile çekti doğduğu yurdunda Sürgüne gitti, tutsak oldu
Çekilmez baskıda yaşadı, Gençleri hep emekçi er oldu.
Soyunu, inancını yılmadan korudu.
Longoz, Pernik, Tuna boyunda
Ak köle gibi çalıştırıldı!
Ama, baskıdan korkmadı. yılmada.
Hep umut, bilinç, onurla yaşadı..,
Çünkü biliyordu o çetin ırkın Çocuğu, kalıtı olduğunu.
Ezilmedi,
Erimedi,
Yıkılmadı.
Onurla, umutla, kendini bilerek
Hep korkusuzca yaşadı Ve hep için için, ağladı...
Yüz yıl boyunca özledi anayurdu.
Kurtulmakta göç'tü tek umudu?
Mal, mülk, ev, çayır, orman, bağ, bahçe...
Gözü görmedi o hengâmede.
Köle edip onu yıkmak isteyen
O sefil, alçak, korkak Bulgara
Bıraktı her varlığını mertçe
Parasız pulsuz her yerde
Karşılık almadan tek para.
Yılmadı,
Korkmadı, Yıkılmadı.
Ve yalnız için için ağladı.
Önce kederden, sonra sevinçten.
Bunca acıdan, yıkımdan.
Çekilen onca çileden, baskıdan
Gözünü kırpmadan, hiç korkmadan:
«Artık kurtuldum!- diye bağırdı
Anayurt toprağına basınca...
O yiğit insan özgürdü artık.
Yüz yıldanberi gördüğü
Bunca horlanma, çekinme bitti artık!
Ağlama,
Sakın hiç ağlama,
Kendi gücünden başkasına
Bel bağlama,
Hiç bel bağlama! Ayrıldı ana,
Baba,
Kardeş... bir bir.
Böyle göçün yalnız yaşayan bilir Bitmeyen acısını çilesini...
Son yüz yıl boyunca böyle sürdü Dinmek bilmeyen akan sel gibi
Yüzlerin, Binlerin,
On binlerin,
Yüzbinlerin, Milyonların Kurutluş göçü ANAYURDA.
Ahmet Merdivenci, 14 Nisan 1986
(Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri, (Antoloji), 2. Baskı, İstanbul-1988)
TURNAOVASI (•)
Yalnız tatlı rüyalarımda değil
Uyku önceleri de her gece
Ruhumu okşayan bir elsin...
Şarkıların kadar cana yakın
Türkülerin kadar güzelsin...
Buğday kokusu, ter kokusu burnumda
Başım gibi sevdalı dağların
Çoban yeşilidir, yiğittir, uludur.
Gülün söyler, bülbülün söyler
Korkunç gecelerin bile türkülüdür.
Bayrak bilirim seni, köyüm,
Çocukluğum kadar uzaksın benden
Ama bir nefes kadar yakınsın bu an,
Seni duyup anlayan
Ve anlatan bir destandır 25 yaşım,
Dağların gibi dumanlı basım...
Köyüm, evim-barkım benim,
içimde sen ve titrek dalgalar.
Gündüzler yaşadım sende
Ama hasrettik yaşam kervanına,
Şimdi hıçkırıklı gecelerinde bile
Baykuşlar hâkim sana. .
Bir teselli getirmiyor bana
Yarınlardan yükselen sesler,
Gönül avutmasa da türkülerin
Bilirim, mertsin, cömertsin,
Göğün besler, toprağın, suyun besler
Köylüm şahidim olsun,
Sende herkesin bir sevdiği var:
Fehimin Gülteni, Alinin Ayşesi,
Ahmedin Gülşeni,
Benim de kalbimde bir
Fatmacık yaşaı' Köyüm benim,
Rüzgârlarınla dertlenen toprağında titıeşir
Benim yaralı hürriyetim... Bu hürriyet haykırıyor
Bülbüllerin yamk şarkıları, Kavalların döktüğü türküler...
Benim kırık hürriyetim Fatmamın gözlerinde güler...
Mehmet Çavuş, Şumnu, 1958
(•) Turnaovası; Esklcuma'nın doğusunda, Gerlova'nın kuzeyinde 500 hanelik temiz bir Türk köyüdür.
(Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri, (Antoloji), 2. Baskı, İstanbul-1988)
EKMEK
Kaptırdım kendimi çılgın bir sevince
Senin dününü, bu gününü düşünüyorum,
Belleğimde ne varsa senin etrafında dolaşır
(Yağan bir yağmur örneği ince ince)
Seninle başlıyor düşüncelerimin ötesi
Bir yetimin sesi çıkmıyor uzaklarda Bir yetimin
Yankılarca büyüyor sesi...
Ah, şu anılar dile gelmese,
Ilık ve temiz damlalar
Toplanmasa göz çukurlanma
Bir yetim, sabah uyanışlarında uyanmasa
Yanmasa içi kıvıl kıvıl
Buluştukça seninle her öğün...
Her öğün soframa kondukça sen
Toprak yollarda kağnılar yürür
Dağlarda gece iner sofralara senin yerine
Sonra yine gece götürür seni
Filancanın evine.
Her öğün soframa kondukça sen
Harman yerlerinde koşuşan çocuklar gelir
İri taneli başaklarla beraber
Korkular gelir, istekler gelir
Arzular gelir Sevinçler gelir
Tozlu yollarda beş parmaklı
Ayak izlerini bırakarak
Yaprak örneği yeşeren
Umutlar gelir seni bulmaya
Yaya yürüyen yolculuklar gelir
Sana hasret yolcular... Ve şimdi
Her gün sıcak ve buğulu
Soframa kondukça sen
Bir yetim
Tüm çocukları toplar etrafına
Ve dilim dilim paylaşır seni
Çocukların yürekleri gibi
Beyaz ve temiz...
Mustafa Mutkov
(Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri, (Antoloji), 2. Baskı, İstanbul-1988)
MEMLEKETLE HASBİHAL
(Aşık Hasan Diliyle)
Dedim ismin nedir, dedi Vatandır
Dedim başın karlı, dedi Balkan’dır
Dedim tarihi ne, dedi al kandır
Dedim ya esaret, dedi ki yok, yok
Dedim Karadeniz, dedi sevdalım
Dedim Trakya, dedi ipekten halım
Dedim meyve bağlı, dedi her dalım
Dedim sarı beniz, dedi ki yok, yok
Dedim Rodop dağın, dedi altın kaz
Dedim çok mu yoksa, dedi kelam az
Dedim insanları dedi destan yaz
Dedim var mı mutlu, dedi ki yok, yok
Dedim şu Dobruca, dedi ambarım...
Dedim tarlaları, dedi bir varım
Dedim güllerinde, dedi bal arım
Dedim huzur var mı, dedi ki yok, yok
Dedim salkım üzüm, dedi bağımda
Dedim sür davar, dedi dağımda,
Dedim bin bir hikmet, dedi çağımda
Dedim gülen var mı, dedi ki yok, yok
Dedim cihanda pak, dedi yüzüm var
Dedim her tarafta, dedi sözüm var
Dedim mert halkına dedi övgüm var
Dedim şan düşmesin, dedi ki yok, yok
Latif Ali
(Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji), 2. Baskı, Yaylacık Matbası, İstanbul, 1998)
TUNA BOYUNDA
T U N A
Dıştan viran bağlıyım
İçten yanar dağlıyım
Bırakmam yad ellere
Ben Tuna’ya bağlıyım
Kara bağrım susuzdur,
Gözlerim uykusuzdur
Gönlüm gibi coş Tuna
Sensiz için boş Tuna
Akma başka denize
Can evime koş Tuna
Beraber çağlayalım
Geçmişe ağlayalım
Özlerim kucağını
Senin eski çağını
Başkaların elinde
Gördükçe yatağını
Seni unutmuyorum
Sensiz duramıyorum
Tuna, Tuna ah Tuna
Dalgaları siyah Tuna
Ver bir yudum su bana
Vermezsen eyvah bana
Hep seni özlüyorum
Yolunu gözlüyorum.
GÜZEL TUNA
Güzel Tuna, mavi Tuna
Gözleri hep nemli Tuna
Bizden uzak yaşamanın
Hicraniyle yaslı Tuna
Uzun kavak yeşillendi
Derdim yeni tazelendi
Bu türkünü hem dinledim
Hasretinle ben inledim
Mevsimlerin en güzeli
Şimdi bahar sardı seni
Bülbüllerin şakıdıkça
Ruhum arar sorar seni
Tam beş asır biz seninle
Kaderinle gür sesinle
Neş’e içtik sularından
Güzel Tuna boylarından
Nazlı güzel şirin Tuna
Dört mevsimi renkli Tuna
Ayrılığın acısıyla
Hicran dolu duyguların
Talihine küsen Tuna
Çağlayan o sularda
Sen ayrıldın bizden Tuna
Attın bize tuntan Tuna.
Lütfi Erçin
Kitap