Son Toplantı ve Bazı Gerçekler

Son Toplantı ve Bazı Gerçekler…

Ayhan Aydın

Ben şimdi bir yazı yazsam çok uzun olur... Zülfü yâre dokunurum, kalp kırmaktan korkarım, kalbim çıkarılıp alınıp, kanlar içinde bırakılmak istensem de...

Kimi inanç önderi denen; bazı kişi ve kurum yöneticilerinin Başbakanın kapısına, alel acele, kimseye danışmadan gitmeleri, Aleviler ve Alevi dedeleriyle ilgili bazı taleplerde bulunmaları, Alevi Bektaşi kurumları arasındaki uyumsuzluğun en iyi resmidir.

Bütünleşelim, büyüyelim, sorunlarımızı birlikte çözelim derken; inanç önderlerimiz olmuş, yüzyıllar boyunca bu inancın temel taşıyıcılarından dedeler, babalar konusunda da şimdi büyük sıkıntılar yaşamaya başladık...

 Bütünden kopan, bir yerlerde umduğunu bulamayan, birilerine kızan hemen gidip bir dernek kuruyor.

 Aynayı yüzümüze tutmadıkça, gerçek bir Alevi Bektaşi gibi yaşamadıkça, Aleviliğin değerlerini her şeyin üstünde tutmadıktan sonra, daha nice, nice sorunlar yaşayıp, yıllarımızı boşuna geçireceğiz...Yazar Ayhan Aydın'ın resmi

 Yol cümleden uludur, diye bir düsturumuz var… Yola birlikte gidilir, diyordu dedelerimiz, atalarımız, babalarımız, ozanlarımız…

 Ne oldu da bazı Aleviler Bektaşiler bin dört yüzyıllık ilkelerini ayaklar altına aldılar?

Nice işkenceler, katliamlar, sürgünler, karamalar, zorluklar bu yolu yozlaştırmaya yetmedi de, niçin şimdi otuz yılda birbirimizden uzaklaşır olduk, birbirimizin düşmanı kesildik?

 

Neyi paylaşamıyoruz?

Toplum aynı toplum, tarih aynı tarih, töre aynı töre, kültür aynı kültür…

Neyin kavgasıdır bu kavga?

Devletin, Emevi zihniyetinin Alevileri Bektaşileri nasıl asimile ederiz, diye bizden daha deneyimli, tecrübeli, daha donanımlı, daha büyük imkânlı olduğunu bilmiyor muyuz?

Bu halimizle devlet karşısında biz mi daha dirayetli olacağız?

Hani niye dik duramıyoruz?

Fırsat bulsa değil büyük Alevi Bektaşi kuruluşları, köy dernek başkanları da gidip Başbakandan Aleviler Bektaşiler adına sözde taleplerde bulunacaklar…

Bu görüşmelerde çoğunlukla asıl isteğin kişisel menfaatler olduğunu çok iyi biliyoruz artık.

 Tüm bunların arkasında ne var gerçekten?

 Bugün tüm dünya insanlığının aradığı ama yüzyıllardır manevi dünyamızın kılavuzu, – en iyi ahlak öğretilerinden/hümanizmanın özlerinden-  “hazine sandığı” Alevilik Bektaşilik denen kültür-inanç-öğretinin gerçek değerinin farkında mıyız gerçekten?

 Bazılarımız inanç olarak farkındalar ama birileri de çok geç olsa da, aslında bu öğretiyle uzaktan yakından ilgileri olmasalar da, keşfettiler Aleviliğin Bektaşiliğin erdemlerini, değerlerini, kazanımlarını!

 Özleriyle, tutum ve davranışlarıyla zerre kadar Alevilikle Bektaşilikle ilgisi olmayanlar nedense daha çok ilgilenmeye başladılar son zamanlarda bu “Hazine Sandığı”yla…

 

Kimi işsiz, kimi güçsüz, kimi hırslı, kimi solcu eskisi, kimi yeni buluşlarıyla, yazdıklarıyla büyük kâşif, kimisi siyasetçi olma sevdasında haylaz…

 Şimdi tabii ki soruyoruz; Şu anda ne yapılıyor Allah aşkına Alevilik Bektaşilik konusunda?

 Bu Hazine Sandığını nasıl yaşatacağımız mı, yoksa nasıl satacağız, nasıl pazarlayacağız veya da bilinçsizlik sonucu nasıl bir nehrin azgın sularına atacağız, yarışı mı var?

 Yol nerede kaldı, erkân nerede kaldı, Aleviliğin-Bektaşiliğin temel değerleri nerede kaldı?

 

Gönüller kırıldı, menfaat geldi başköşeye oturdu.

 Ulu erenlerin sürdüğü dem devran nerelerde şimdilerde?

 Böyle giderse elli yıla varmadan darmadağın olup, tümüyle geleneksel yapısını kaybedip, yok olma sürecine girecek; birileri bana gülseler de söylediğim gibi; bilinçli Sünni canların ve aydınların, Çingene diye küçümsediğimiz insanların veya farklı kültür ve kökenlerden insanların bu hazinenin güzelliklerini görüp yaşatmaları dışında, bu toplum tümüyle asimile mi olacak?

 Böyle olursa; Gelecek bizden hesap sormayacak mı? Bizler bu gidişle gençlerimize ne yanıt vereceğiz, neler anlatacağız?

 Tüm kurumların bunları düşünmesi, gösteriş için, kişisel menfaat için boy gösterenlere fırsat vermemesi gerekir...

 Gerçek anlamda birlik kurmaları, bir araya gelmeleri, bütünleşmeleri gerekir…

Ama bunu başaramayan bir toplum olduk...

Ne yazık...

 Muhabbetle...

 

Şunu da söylemeden edemeyeceğim; Maalesef bu son manzaranın ortaya çıkmasında Cem Vakfı'nın büyük katkısı vardır. Birçok insanın çok büyük özverilerle yıllar yılı çalışarak oluşturdukları dedeler, babalar konusunda çalışmalar yapmak için 2003’de kurulan; CEM Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı, milyonlarca insanın beklentilerine yanıt verebilseydi; tüzüğünde yazılanların onda biri yapılabilseydi, bunlar yaşanmazdı.

Bu kurumun yıllar yılı başkanlığını yapan Ali Rıza Uğurlu; kişisel menfaatleri, ihtirasları, çıkarları için bu kurumu yok etmesiydi; birilerine iftiralar atıp, çok bilinçli ve burada yazmaya sayfaların yetmeyeceği, yol ve yöntemlerle orayı babasının çiftliği gibi kullanıp, türlü hileli yollarla hareket etmeseydi, kimi kumpaslar kurmasaydı… Dede olmayan onlarca kişiyi buraya doldurup, dede olduğu bilinen onlarca gerçek dedeyi, Bektaşi babasını buradan dışlamasıydı... Sadece cem yapmanın bu çalışmalar için yeterli bir şey olmadığı anlaşılsaydı… Sırf gösteriş için hiçbir sonuç alınmayan toplantılar yerine amaca yönelik gerçek toplantılar yapılsaydı… Dedelerin, babaların eğitimiyle ilgili daha ciddi çabalar gösterilseydi… Onun herkes tarafından görülen tüm yanlışlarının arkasında dağlar gibi duran (ve bazı gerçekleri dile getirdik diye bize olmadık şeyleri yapan) Cem Vakfı yöneticileri, bu konularda gerçekçi ve ciddi olsalardı, şimdi bunlar yaşanmazdı...

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile