GÜNÜMÜZE BİR ELEŞTİRİ YAZISI DENEMESİ…

21 Haziran

Hacı Bektaş

Sabahın ilk saatlerinde otogardayım. Yahu ilk önce şaşırmıştım bu kadar Japon’u Nevşehir Otogarında görünce, ama öyle ya, burası Kapodokya’nın merkezi. Japonlar da o kadar seviyorlarmış ki Kapodokya’yı buraya akın ediyorlarmış, burada onları görmekten daha doğal ne olabilir ki! Ne bileyim işte bu benim saflığım.  Otobüsle gelirken veya bir gün sonra yakınlarımın beni arabayla bıraktıklarında gördüğüm ve bu sene izleyip etkisinde kaldığım Türk sinemasının başyapıtlarından “Kış Uykusu”nda özümseyip, içselleştirdiğim gibi bu KAPODAKYA değil Türkiye’nin, dünyanın bir saklı cennetidir, bir doğa mucizesidir. Onu anlatmaya kelimeler yetmez. Burası sadece peri bacalarından ibaret değil yani. Toprağı, taşı, havası, kuşu, serinliği… Okyanusun ortasında bir ada, derler ya, evet öyle bir yer burası… Anadolu bozkırının ortasında gerçek bir vaha!

Kapodokya bunu bil ki bir gün ölmez canım sağ kalırsa seni en az on gün yaşayacağım…

Hemen gelen bir otobüsle kendimi Hacı Bektaş’a atıyorum.

Burada aradığım ilk kişi ise Kamber Özcivan’dan başkası olmuyor. Eee kader ortaklığı var ikimiz arasında.  Kamber Özcivan 1990’larda Yurtta Birlik Gazetesi’ni çıkarmış, bir koşuşturma içine girmişti. Şimdi ise yine boş durmuyor, duramıyor daha doğrusu. Hacı Bektaş’ın orijinal olarak kabul görmeye başlayan ve kimin tarafından da yapıldığı bilinmeyen “aslanlı – ceylanlı” resmini çok güzel yeniden yağlıboya olarak resmetmiş, bunu çoğaltmış, kendi ifadesiyle gazetenin giderlerini karşılamak için plastik tabaklar üzerine yaptırarak toplu satışlarını yapmış bir canımız. Şimdi de geçen sene başında fötr bir şapkayla üzerinde Alevilerin haklarını talep eden yazısıyla, Kızılay’da, Taksim’de dolaşıp Ankaralıları, İstanbulluları bilinçlendirme sevdasına tekrar düşmüş bir emekli öğretmen.

Ama bence Kamber Özcivan’ın en önemli özelliklerinden birisi onun iyi bir çevreci olması. Babası 88 yaşında olmasına rağmen bir delikanlı gibi atik, çalışkan, dinç olan Ahmet Özcivan’la birlikte ortak evlerinin bahçesine, bahçe dışındaki yola, hatta mezarlığa bile yüzlerce çam fidanı dikti, suladı, baktı, büyüttü.

Onların bu gayretlerine gülenler oldu.

Eee… Bu Türk toplumudur güler hatta türlü isimler de takar insana.

Bana birisi Ayhan Karanlık, ismini taktı Almanya’da…

İlk önce çok çok öfkelendim. Ama şimdi diyorum ki çok iyi bir isim bulmuş bu adam!

Alevilik adına ortaya çıkan soytarıları eleştirince, bir Alevi olarak zaaflarımızı, toplumsal açmazlarımızı ortaya koydukça, adamın bundan dolayı verdiği bu ismi daha da çok hak ettiğe inanıyorum artık.

Baba oğul bu adamlar mezarlığa çam dikince; çevredekiler “bakın bunlar çam dikiyorlar ki, mezarlığa ilerde sahip çıkabilsinler. Çamlar büyüyünce orası bizim diyecekler, o yüzden bu çamları dikiyorlar” diyorlar. O Çamları söküp atıyorlar.

Evet… Tabii ki bu Aleviler aydın insanlar olacaklar, ben değil ya!

Çoğu Alevilerin özellikle son zamanlardaki kimi tutumlarını, tavırlarını, konuşmalarını, davranışlarını, iki yüzlülüklerini, dedikodu makinesi olduklarını, hiçbir sorunu çözmeyip, çözümsüzlükte çare aradıklarını, yarını düşünmediklerini, gençlere yatırım yapmadıklarını, en basit meseleleri büyütüp kavgaya işi döktüklerini, birbirlerini sınır vs. basit meselelerden dolayı mahkemeye verme yarışına girdiklerini görünce iğrenmeye başlıyorum bu durumdan.

Ama ne yapalım diyorum, her seferinde belki de kendimi avutmaya çalışarak; “çoğu böyle değil ya”…

 

Acaba?

 

Bir de diyorum ya hani son zamanlarda; bu Alevilik Alevilere fazla geliyor, diye.

Günümüzde yaşanmayan bir Alevilik var, değerleri ayaklar altına alınan bir Alevilik var… Sözde Alevileriz bizler, diyorum.

Kendimi de ayırmıyorum ya tümünden.

Değerlerimizi yaşatamıyoruz, ona sahip çıkamıyoruz, yağmalıyoruz atalarımızın ürettikleri tüm güzellikleri, geleceğe bir şey kalmayacak, gençlerimize hangi güzelliklerimizi bırakacağız, diyorum ya birilerini de bu laflar çıldırtıyor.

Kendileri gerçekten Öz Aleviler ya, bu eleştirilerime çıldırıyorlarmış.

O yüzden ben delirmişim, çıldırmışım, karanlık bir adammışım!

 

Yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan, bu toprakların gerçek kültür değerlerini yaratmış bir büyük inanç ve uygarlık birikimi Alevilik Bektaşilik…

 

Ama artık değerleri yağmalanan, yok edilen bir Alevilik Bektaşilik var, diyorum.

 

Çağın koşulları böyle, devir değişti, şehirde şartlar değişti, günümüz gençleri işte, o eskidendi o, eskide kaldı onlar, o cemler sürülemez ki!, O dedeler bir daha yetişmez, nerde o eski dedeler!, bazı kuralları da çok zor yahu bu yolun, hangisini uygulayabileceğiz ki! Diye, diye…

Bu günlere geldik.

 

Yağma Hasan’ın böreği, batan geminin malları bunlar vatandaş, gel, gel, gel…

Sen de al bir şeyler…

Kıyısından köşesinden sen de kopar al, git…

Sahipsiz bunlar, bu inanç, bu kültür, bu tarih, bu coğrafya sahipsiz…

 

Gel, gel, gel…

Hiç çekinme, gel…

Ne koparabilirsen, kopar canım, al götür, çekinme hadi gel…

 

Aaa…

Olur mu öyle şey…

Aramızda sözü mü olur, atalarımızdan kaldı nasıl olsa bu ortak miras…

Gel, gel, gel hiç çekinme gel…

Paylaşalım birlikte, kim ne diyecek, kim sorgulayacak bizleri?

Hadi çekinme, sen oradan, ben buradan yağma edelim bu mirası?!

 

Kimimiz sahte dede, kimimiz sahte hoca, kimimiz üç satırlık büyük ozan!

Kimimiz bizi ters yüz eden sağcılardan sağcı, ikiyüzlü, çıkarcı, ilahiyatçılara tapmış birer dal kavuk…

Kimimiz bildiğinden, inandığından çok konuşan kendini hatip sanan şarlatan…

Kimimiz büyük aydın, düşünür, büyük yazar…

Yazar, yaz babam yaz… Sen de yaz…

Nasıl olsa iki-üç kitap okumuşsun ya bir kitap da sen yaz…

 

Kıyıda öyle öfkeli öfkeli oturma, kalk gel sen de çal kaşığı, Halil İbrahim Sofrası be yahu…

Gel, gel çekinme öyle; Naz etme…

Soran sorgulayan olmaz nasılsa…

 

Hadi gel, gel…

Kimimiz Türkçü, kimimiz Kürtçü, kimimiz Alman kafalı, kimimiz ateist, kimimiz molla…

Kimimiz yeni çıkmışız dondan gömlekten, kimimiz olmuşuz bu işlerde usta…

 

Allah aşkına yaptığınıza bakın siz, kıyıda köşede kös kös oturmayın öyle sessiz sessiz…

Siz de alın bıçağı elinize başlayın kesmeye canım!

Utanmayın, korkmayın, insan eti dediniz ama öyle değil bu…

Nasıl olsa bu canlı mı – cansız mı pek fark edilmiyor artık…

Çok eskimiş zaten, eskide kalmış, canı ha çıktı ha çıkacak zaten…

Hani tarih olmuş, olacak gibi.

Yok olmuş, ya da pek yakında bu gidişle yok olacak gibi…

O kadar ki yakın…

 

Evet, evet, evet…

Artık o tarih oluyor.  

Yok, oldu yani…

Yok olmalı!

 

Yani; Hal hatır sormak, komşu hakkı sormak, ahlak, erdem, yardımlaşma, eline – dilene –beline sahip olmak, yaşadığı yurda,  topluma bağlı olmak, 72 millete birden yar olmak, Dört kapıdan, kırk makamdan geçmek, dürüst olmak, gönül kırmamak, üretmek, yaratmak, ana baba hakkını tanımak, dayanışma, görgü cemi yapmak, ocak dedesini bulmak, saçını sakalını kırk yıldır cemlerde ağartmış zakirle cem yapmak, ahde vefa, namusluluk, erdemlilik, büyük küçük hakkı sorma, tanıma, paranın manasız olması, aynı sofrada aynı kaptan yemek, daracık salonlarda muhabbet etmek…

 

Hani varya, yani vardı ya bunlar…

 

Onlar eskide kaldı, eskidi bunlar artık…

 

Ey eski kafalı Ayhan Karanlık!

Sen anlamıyorsun bir türlü…

Sünnilere, Devlete, Diyanet’e gerek yok biz bu ikiyüzlülüğümüzle, kibirlerimizle, bencilliğimizle, kıskançlığımızla, hayınlığımızla, iftiralarımızla, gençlere, geleceği, bilime, araştırmaya yatırım yapmadıkça, dedelerimizi yetiştirmedikçe, bilinçlenmedikçe, siyasi bir ranttan başka, maddi beklentilerden başka hesaplarımız olmadıkça bizler yok olacağız, asimile olacağız, diyorsun…

 

Sen bunları zaman zaman televizyonlarda da söylüyordun ya, şimdi onu da engellediler.

 

Çoğunun hoşuna gitmese de söylüyordun ya hani, o da fazla geldi.

 

Anla artık, artık anla…

Boş ver veya çekil şuradan sen bakayım;

Bizim nutuk çekmemizi eleştirme,

Bizim nasıl birer “siyasi artist” olduğumuzu söyleme,

Bizim nasıl ikiyüzlü olduğumuzu deme,  

Bizim nasıl uyanıklar olduğumuz ortaya koyma,

Götümüz bu rahat deri koltukları gördü bir kere yönetici olarak,

Okumuş gençleri ne yapacağız biz?

 

Bırakır mıyız kimseye biz bu rantı, bu rahatı…

Babamızın evinde mi gördük bu iltifatı…  

Biz bu dernek başkanlığını da,

Birine dernek başkanı yazılı kartvizit vermenin tadını da

Artık ölene kadar bırakmayız…

 

Anla artık, anla artık…

Biz de düzene uyduk…

Her şeye bir kılıf uydurduk…

Kimimiz şampanya patlattık muharremde

Kimimiz erken boşadık parayı, namı görünce karıyı…

Kimimizin bir sevgilisi var kolunda,

Kimimizin bir Jaguarı var altında…

Kimimiz parti yanaşması,

Kimimiz bir örgüt sözcüsü…

 

Eeee…

 

Ayhan Aydın….

Senin yerin yurdun yok buralarda…

Al çantanı sırtına,

Usuldan kalk artık, kırmadan cam çerçeve…

 

Böyle başa böyle tarak

Dinsizin hakkından imansız gelir

Belki Mars, belki Jüpiter olur

Anca gidersin sen bu kafayla

Daha yakınıysa

Ya Şiran’a, ya Şiraz’a, belki Şikago’ya..

 

Haydi yürü artık vakti saatin doldu senin

Devir yeni değerler devri…

Senin ve senin gibilerin yeri yok bu yeni alemde…

 

21 Haziran 2015

Hacı Bektaş

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile