Hacı Bektaşı Veli Aydınlığı
Hacı Bektaşı Veli Aydınlığı
AYHAN AYDIN
Hacı Bektaşi Veli, yaygın olan inanca ve araştırmacıların çoğunun hemfikir olduğuna göre; yaklaşık 1200 / 1270 yılları arasında yaşamış, Horasan diyarından Anadolu’ya gelip Sulucakarahöyük, bugünkü Hacı Bektaş İlçesi’ne yerleşmiş, bir Türk, İslam öncüsüdür.
Hacı Bektaş Veli, yedi yüz boyunca Anadolu ve Balkanlar’da Türk halklarının büyük bir veli ve halk önderi kabul ettikleri bir tasavvuf ehli olduğu kadar, insanları renk, cinsiyet, din, dil ayrımı yapmadan kucaklayan bir hümanist düşünür olarak da anılmıştır.
Hacı Bektaş, Alevi/Bektaşi inancında 7. İmam Musayı Kazım’a dayanan Ehlibeyt kökenli bir inanç önderi olarak kabul edilirken, aynı zamanda İslamiyet’i Türkler’in binlerce yıllık köklü inanç ve kültürlerini dikkate alarak bu halk topluluklarının anlayacağı şekilde yeniden, yeni bir biçimde yorumlayan ve Yesi Şehri’nden, Viyana kapılarına kadar uzanan Türk düşünce sisteminin en önemli mihenk taşlarından birisi olan Şah Koca Ahmet Yesevi’nin de düşünce ekolünde yetişmiş bir Türk öncüsüdür de.
Türkler; atalar, babalar aracılığıyla, dedeler, analar aracılığıyla yani kutsal bir kimliğe sahip, din bilgisi yanında topluma önderlik yapma gücü olan, tüm büyük insan topluluklarıyla da kaynaşabilecek evrensel kimi değer yargılarına sahip öncü insanlar sayesinde biraz da dini yorumlamış, algılamış ve yaşamışlardır.
Bu nedenlerle bugün hala bu inanç yapıları çok kuvvetli bir şekilde toplum ruhunda muhafaza edilmektedir.
Bu öncülerin bir kısmı da tümüyle bir alp eren kimliğe sahip olarak devlet yönetimiyle çok içli dışlı, hatta bir kısmı Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı Devletleri’nin kurulmasında da temel aktörler olarak görünen çok önemli simalardı.
Genellikle boy, soy, klan, aşiret sistemleri şeklinde yaşayan Türk boyları konar-göçer, zamanla yarı konar-göçer olarak Orta Asya’dan Batı’ya ilerlerken, Atalar kültürüne dayanan yaşam geleneklerini kuvvetli bir şekilde muhafaza etmiş bir ulus topluluk olarak bilinir.
24 Büyük Türk Boy’u Anadolu’ya geldiği zaman bile bu toplumların belleklerine silinmez bir şekilde işlenen atalar inanç ve kültürel dokularını ölümüne muhafaza etmişlerdir. Örneğin bugün bile Çepni, Tahtacı olarak isimlendirilen ve sayıları yüz binlerle ifade edilen bu 24 Büyük Türk Boyu’na ait insan toplulukları Anadolu’da hayatlarını geleneksel çizgide yaşatmaktadırlar.
Bu yapı içinde Şah Koca Ahmet Yesevi’nin öğrencisi olarak bilinen ve Ahmet Yesevi Dergahı’nda yetiştiği söylenen Aslan Baba’ya bağlı olarak, ondan aldığı ilhamlarla Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli, dayandığı toplumun ortak belleğinin izlerini muhafaza eden bir Kalenderi Dervişi, Şeyhi olarak bağlı bulunduğu obayla buralara gelmiş, buralarda kök salmıştır.
Hacı Bektaşı Veli’nin Alp Eren ve Haydarı, Vefai, Torlak gibi değişik isimlerle anılan Kalenderi kolları içindeki meşhur bazı insanlarla aynı çağda yaşamış bir ulu kişidir.
Anadolu’daki düzensizlikler nedeniyle ayaklanan ve Türk tarihinin en büyük halk hareketi olan Babailer Ayaklanması’nı (1240) yöneten Baba İlyas ve Baba İshak’la Anadolu’ya gelmiş olan Hacı Bektaş, bu ayaklanmaya ünlü tarihçi Ahmet Yaşar Ocak’ın ifadesiyle de kuvvetlenen bir görüşle, katılmamış olmakla birlikte aynı dönemde Anadolu’ya gelmiştir. Çünkü kardeşi Menteş’in bu ayaklanmaya katıldığı bilinmektedir. (Bakınız temel kaynak eser Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı, İletişim Yayınları)
Nihayetinde kendisini gibi doğudan Anadolu’ya ilerleyen büyük erenlerle birlikte, dinsel, toplumsal ve ekonomik bakımdan gerçekten de çok büyük sarsıntılar geçerin Anadolu’daki insanlara bir umut kaynağı olmuştur Hacı Bektaş Veli.
Aynı çağın inanç önderleri olarak bilinen Seyyid Mahmut Hayrani, Karacaahmet Sultan, Abdal Musa, Sarı Saltuk gibi öncülerle yine Yunus Emre, Mevlana gibi düşünür ve ozanlarla Anadolu’daki yeni kültür atmosferinin mimarlarından birisi de Hacı Bektaşı Veli’dir.
Bu alp erenler, bu veliler, bu Kalenderi dervişleri, Şeyhleri, dedeleri, babaları, sadece dayandıkları toplum kesimimin değil, tüm Türk kavimlerinin ortak duygu ve düşüncelerini yansıtırken, seslendikleri, hitap ettikleri topluma da ortak mesajlar veriyorlardı.
Verdikleri mesaj çok açıktı; haksızlıklarla, savaşlarla, talanlarla, din, renk, ırk ayrımıyla birbirine düşürülen, aç bırakılan, çaresiz bırakılan büyük kitleleri ahlaki yönden, bilgisel yönden, moral yönünden, düşünce yönünden, manevi yönden, sanat yönünden, duygu yönünden yüceltmek, yaşanan olumsuzlukları gidermek, onlara rehber olmak.
Rum/Anadolu Erenleri dediğimiz ve sadece Anadolu ve Balkanlar’da değil tüm Ön Asya’da, Mezopotamya’da milyonlarca insanın yarasını sarmaya çalışan bu insan kitlesi içinde yüzlerle ifade edilen ozanın olması da çok dikkat çekicidir.
Dergahlarda, tekkelerde, cemlerde pişen yetişen alp erenler, dervişler, erenler yazmış oldukları şiirlerle, kitaplarla da insanları aydınlatmışlardır.
Bugün Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Kaygusuz Abdal’ın, Kul Himmet’in yazmış olduğu şiirler tüm tazeliğiyle bize ilham vermekte, evrensel insan severliğin ulaştığı dorukları göstermektedir.
Peki Bunlar İçinde Hacı Bektaş’ın Yeri Ve Önemi Nedir?
Hacı Bektaş Türkçe konuşan, Türkçe ibadet eden alçakgönüllü bir dervişti.
Misafir olduğu İdris Hoca ve onun eşi Kadıncık Ana’dan himaye gördü.
Onların yanında, onlara yardımcı olarak yöredeki tüm insanların sevgisini kazandı.
Hiç bir art niyeti olmadığı, temiz, pak, saf bir derviş olduğu anlaşılınca insanlar ona itimat ettiler.
O çok kuvvetli bir dini eğitim almasa da, Şah Koca Ahmet Yesevi’nin görüşlerini iyi biliyordu.
Kendisi mensup olduğu Vefai Dervişler gurubunun öğretileri doğrultusunda azla yetinen, yoksula yardım eden, halkla bütünleşebilen, divane yaşayan, yardımsever, kendi yaşamını insanlara adayan bir anlayışa sahipti.
Bunlar İslamiyet’in olduğu kadar, tüm dinlerin insanlara sundukları inanç ritüellerindendi.
Hacı Bektaş, bugünkü Hacı Bektaş Dergahı’nın bulunduğu yerde yaşarken, kendi görüşlerini yakın çevresindeki insanlara aktarırken, bir mücerret (evlenmemiş, kutsal bekar) derviş olarak tanınmış, sevilmişti.
Sonraki yüzyıllarda tamamen farklı bir kılığa sokulan bugün onlarca çeşit resim, figür, heykelde boy veren upuzun kavuğuyla, sakalıyla cisimlendirilen Hacı Bektaş imgesi aslında, gerçeğiyle ilgisi olmayan şekillerdir.
Bugün artık çok iyi biliniyor ki, bir çoğumuza tuhaf gelecek, hatta çoğumuzun kesinlikle reddedeceği kimi özellikleriyle Hacı Bektaş bulunduğu çağda yaşamıştır. Buna göre değil sakal bırakmak, tıraş olmanın bir inanç ritüeli olduğu Kalenderilik kuralı gereği, kaşlarını bile kazıtmış, başında bir metre kadar kavuk taşımayan, apayrı bir kılık, kimlik ve kişilikte yaşamıştır Hacı Bektaş.
Nasıl ki kendisi manevi bir evlat muamelesi görmüşse, bir çok derviş, baba ve dede de onu bir ata bilmiş, onun manevi evlatları olmuşlardır.
Bugün ister onun soyundan geldiğini söyleyen Çelebiler olsun, isterse ona manevi yönden bağlanıp onun felsefesini dini bakımdan sürdüren Bektaşi kolları olsun, isterse onu kendi inancının Anadolu’daki temel önderi gören dedeler, babalar olsun, onu benzersiz bir şekilde sevmekte, bu yola hizmet etmeye çalışmaktadırlar.
Hacı Bektaş’ın yerleştiği yer aynı zamanda Hıristiyanlar’ın da yoğun yaşadıkları bir bölgeydi. Hacı Bektaş’ın Hıristiyanlık’tan haberdar olmaması mümkün değildi. Nihayetinde ona atfedilen şiirlerde, yazı ve konuşmalarda da bu dinin inanç ve ibadet pratiklerini bulmak mümkündür.
Kendinden sonra yazılan ve kendisine mal edilen, çoğunlukla onun yaşadığı dönemini anlatan, büyük ihtimalle Uzun Firdevs tarafından yazılan, Velayetname’sinde ve diğer önemli bir eser olan Makalat’ta da anlaşılmaktadır ki, Hacı Bektaş tümüyle eğitimsiz bir derviş değildir. O hem kitabi bazı bilgilere, hem de pratik kimi dini bilgilere sahip olarak, çevresini iyi takip eden, insanlarla iyi diyalog kuran bir insan olarak kısa sürede çok sevilmiştir.
Kendisini tümüyle ön Alevilik/Bektaşilik diyebileceğimiz Kalenderi yaşam felsefesine adayan Hacı Bektaş, kısa sürede çevresindeki Türkmenler tarafından bir inanç önderi olarak kabul edilmiştir.
Türk topluluklarında aslında bir ermişe, veliye bağlı olma isteği olduğu için, kutsal bir kişinin toplum üzerinde yoğun etkisi olduğu için hemen yanı başlarındaki bir temiz inanç önderine de bağlanmaları kolay olmuştur.
Hele Hacı Bektaş’ın, Ehlibeyt’e bağlı bir inanç önderi baba olması ona duyulan bağlılığı daha da arttırmıştır.
Bunun yanı sıra, aynı düşünce ekseninde olan kimi dervişlerin, alp erenlerin onu çok sevmeleri, takdir etmeleri de onun halk katındaki ününü arttırmıştır.
Ayrıca Kalenderilik’te yaygın olan bir sistem de onun ününü arttırmıştır. Bu sisteme bağlı dervişler, babalar, dedeler sürekli seyahat ederler, belli bir mesafe düzenine göre inşa edilmiş tekke ve dergahlarda barınırlar, daha sonra belli bir süre tekrar seyahat ederler, belli eğitimler alırlar, aldıkları bilgileri başka yerlere taşırlar... Böylece düşünceler, görüşler, inançlar taşınmış olur. İşte bu ekol içinde olan Hacı Bektaş ta, diğer kimi alp erenlerin sayesinde daha iyi tanınmış, ona bağlı olan insanların sayısı zamanla çok artmıştır. Örneğin Hacı Bektaş’ın akrabası olduğu da söylenen Abdal Musa, Hacı Bektaş’ın ününün artmasına en fazla katkıda bulunmuş erendir.
Abdal Musa, Antalya Elmalı, Tekke Köyü’nde ikamet etse bile çeşitli yerlerde bulunmuş, hatta Osmanlı’nın ilk kuruluşunda göstermiş olduğu kahramanlıklar, Bursa’nın fethindeki başarıları nedeniyle devlet yönetimi tarafından ödüllendirilmiş bir alp eren olarak, Hacı Bektaş’a bağlı olduğu için, Hacı Bektaş’ın ününü Akdeniz’e kadar taşımış insandır.
Yine Abdal Musa Dergahı’nda yetişen Kaygusuz Abdal önemli bir ozan olarak taa Mısır’a, Balkanlar’a kadar Hacı Bektaş’ın ününü taşımıştır. Buna Bursa’daki Geyikli Baba’yı da katmamız gerekir. Bunun gibi birçok öncü Türkmen babası Hacı Bektaş’a saygı duymuş, onun görüş ve düşüncelerinin, ününün Batı’ya doğru yayılmasını sağlamıştır.
İşte Hacı Bektaş daha yaşarken mazlumdan yana olan, yetmiş iki milleti bir gören, tüm dinlere saygı ve sevgi duyan kimliğiyle ünlenmiş, benimsenmiş, nihayetinde çok az insana nasip olan Velilik gibi çok kutsal bir sıfatla halk tarafından nitelendirilmiştir.
Hacı Bektaş’ın Dünya Görüşü
Hacı Bektaş’ı Veli, Alevi/Bektaşi inanç sisteminin en önemli simalarından birisidir.
Onun eserlerinde veya ona atfedilen eserlerde çok net olarak görülür ki, Hacı Bektaş sistemli bir inanç yapısı ortaya koymuştur.
Alevi/Bektaşi inanç ve kültürünün temel direkleri diyebileceğimiz ve bu inancın temelleri olan dört kapı, kırk makam gibi çok önemli kuralların bu dönemde olgunlaştığı görülür.
Buna göre İslamiyet’i daha çok tasavvufi yönden yorumlayan ve zahire yani görünene değil de; batına yani içi aleme dönük yorumlarıyla dikkat çeken Hacı Bektaş, Aleviliğin oluşmasında önemli isimlerden birisidir.
Buna göre Alevi İslam anlayışı, Sünni İslam anlayışından farklı olarak namaz, oruç, haç ziyareti gibi şekilsel ibadet ritüellerine fazla önem vermeden, insana ve insan düşüncesine önem verilmesini öğütleyen bir inanç sistemi geliştirmiştir. Bu nedenle Alevi İslam anlayışında ibadet bir amaç değil bir araçtır. Tanrı’ya ulaşmak için şeklin önemi yoktur.
Fakat Sünni İslam anlayışında da tasavvuf anlayışı olsa da yine de şekilsel ibadet ritüelleri de çok önemlidir. Bu nedenle namaz kesin bir farz, oruç tutmak bir kuraldır. Bunları uygulamayan kişi Müslüman bile olamaz.
Fakat Alevi İslam anlayışında böyle ibadete ilişkin çok katı kurallar yoktur. Önemli olan insandır, insan kalbidir, insanlıktır. İnsan insanı incittiği zaman, insan insanın kalbini kırdığı zaman, insan insana haksızlık yaptığı zaman yaptığı ibadetin de hiçbir önemi yoktur.
Çünkü aslolan insandır. Kul hakkı ihlal edildiğinde bu sefer devreye ciddi yaptırımlar gelir Alevi İslam anlayışında.
Zaten hak gaspeden insan topluma, dolayısıyla Tanrı’ya karşı da suç işlemiş olur. O nedenle bu insanın ibadeti de anlamsızdır.
Tabii yobaz kafalar yüzyıllar boyu bunu anlamadıkları için Alevileri, Bektaşileri İslam dışı görmüşler, onlara hakaretler etmişler, onları dışlamışlardır.
İşte Aleviliğin Bektaşiliğin belkemiğini oluşturan bu ibadet anlayışının ortaya konmasında Hacı Bektaş’ın önemli etkisi vardır.
Hacı Bektaş’a göre insan insandır. Hangi kökenden gelirse gelsin, insan insandır. Dünyanın merkezinde insan vardır. Çünkü insan, Tanrı’nın yeryüzündeki görüntüsünden başka bir şey değildir.
Melekler bile insana secde etmiştir.
Kutsal bir varlık olan insana her ne nedenle olursa olsun kötülük yapılamaz. Düşmanlarınızın bile insan olduğunu unutmayın, diyen Hacı Bektaş, çağını aşan bir hümanist düşünürdür.
Kadınlarınızı okutunuz, diyen Hacı Bektaş, kadına önem veren, çağını aşan bir aydındır.
Kurduğu dergahta fakirleri, yoksulları da yedirip içiren; dergahta çalışan dervişlerin hiçbirinin birbirinden üstün olmadığını söyleyen Hacı Bektaş, çağını aşan bir adalet sembolüdür.
Hz. Ali ve Ehlibeyt’in anladığı şekilde İslamiyet’i evrensel boyutuyla yorumlayıp, yaşama geçiren Hacı Bektaş bir Türk öncüsü, bir dinler arası hoşgörü timsali, bir barış elçisidir.
Onun yedi yüz yıldır yanan çerağı insanlığı aydınlatmaya devam etmektedir.
EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 24-28)