ALEVİ-BEKTAŞİ İSLAM ANLAYIŞI

ALEVİ-BEKTAŞİ İSLAM ANLAYIŞI

AYHAN AYDIN

Alevilik, Bektaşilik Ali yanlısı olmak demektir, karşılaştığı tüm engellere rağmen, Hakk Muhammed Ali yolundan gitmek demektir. Alevi-Bektaşi Ali gibi yaşayandır. Ali doğruların, dürüstlerin, hak ve adalet dağıtanların, yorulmayanların yol önderidir, kılavuzudur. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in İslam emanetine sahip çıkan, her şart altında aldığı emaneti koruyan, bu emanetle yaşayan ve emaneti yaşatan inanç önderidir.

Son kutsal din İslamiyet’in özünden gelişen Alevi-Bektaşi İslam anlayışı, diğer İslam yorumları yanında kendine ait ibadet şekilleriyle, dini uygulamalarıyla, felsefesiyle dikkat çeken ve insani değerleri her şeyin üstünde tutan bir inanç bütünlüğüdür.

Alevi-Bektaşi İslam anlayışı, Tanrı’ya varmada hiçbir şekil şartını ön koşul olarak kabul etmez. Bir Alevi, bir Bektaşi; insanın kamil insan, yani gerçek anlamıyla olgun bir birey olması durumunda Tanrı’ya yaklaşabileceğine inanır, Tanrı’yla bütünleşebileceğine, birleşebileceğine inanır. Dört kapı/kırk makam gibi, bir takım öğretileri uygulamasıyla buna ulaşabileceğine inanılan bu inanç sistemi, aslında bin dört yüz yılda kendine ait çok önemli bir tasavvuf felsefi yaratmıştır.

Temel ibadet formu olarak görgü, sorgu, dar, on iki hizmet, kurban gibi kavramların oluşturduğu cemi esas almasının yanı sıra muharrem orucu, müsahiplik, Hızır, nevruz gibi konularda da ciddi ritüeller (uygulamalar) geliştiren Alevi-Bektaşi İslam inancında eren, veli, dede, baba, ozan, aşık gibi kimi önder insanların varlığı da çok önemlidir. Bu insan tipleri örnek alınacak ve bu inanç sisteminin kurallarını en iyi şekilde yaşayan ve yansıtan insan tipleri olmalarıyla geniş kitlelerin rehberleri pozisyonundadırlar.

Kuran, Buyruklar başta olmak üzere çeşitli kutsal ve eğitici kitapların rehberliğinin de önemli olduğu Alevi – Bektaşi  İslam’da, Türklerin ata müzik aleti olan sazlardan bağlamayla söylenen büyük ozanların kutsal şiir metinleri olan deyişlerin, nefeslerin de gerek inanç dünyasında, gerekse de sosyal yaşamda çok önemli yerleri vardır.

Dağıldıkları tüm coğrafyalarda, temasta bulundukları tüm inanç sistemlerine azami hoşgörü gösteren Aleviler, hiçbir milleti ve inancı birbirinden ayırmadan, birbirinden üstün görmeden, tüm insanlara eşit yaklaşmışlardır, tümünü sevgi ve saygıyla karşılayıp kültürel bir yakınlık göstermişlerdir.

Alevi-Bektaşi İslam anlayışında kadın ailenin ve toplumun en önemli parçası, olmazsa olmazıdır. O sadece çocukların annesi, erkeklerin eşi değildir. O aileyi, toplumu idare etmekte erkeğinin yanındaki, ona eşit mesafedeki hayat ve yol arkadaşıdır.

İnanç bazında da kadınlar erkekleriyle yan yanadırlar. Alevi-Bektaşi İslam anlayışının diğer İslam anlayışlarından ayrılan temel noktalarından birisi, ibadette de kadının, erkeğinin yanında olmasıdır. Tümüyle örtünmek, saklanmak, gizlenmek Alevi-Bektaşi kadınının geleneğinde yoktur. Çünkü Alevilikte, Bektaşilikte insan, insan olarak kutsaldır, önemlidir. O Tanrı katına varabilecek, Tanrısal bir varlık olduğu için, kendini bilen erkek olsun, kadın olsun, eğer gerçek bir Aleviyse Bektaşiyse hiçbir şeyden kaçınmaz, çekinmez. Bir başka erkekten sakınmasının, onunla konuşmamasının bir anlamı yoktur. O kendini bilendir. O insana yakışanı yapacağı için erkeğiyle bir bütündür.

Aslında bu Türk İslam anlayışının tümünde vardır. Türkler’de kadın toplumda geri planda değildir.  Kadını aşağılayan, toplum dışına iten, küçük gören anlayış Türk töresinde de yoktur, İslam’ın özünde de yoktur. Ama tarihler boyunca gelenekler; din ve dini kurallar, kaideler olarak kabul ettirildikleri için bazı vahabi anlayışlar dini emre dönüştürülmüştür. Bundan da bazıları çıkar sağlamışlardır. Tüm bunlara rağmen bugün Anadolu’da ve Rumeli’nde Türküyle, Kürdüyle İslam’ı benimseyen tüm topluluk içinde kadına en geniş hoşgörü Aleviler - Bektaşiler tarafından gösterilmektedir. 

Alevi İslam anlayışı aynı zamanda Bektaşi, Mevlevi, Nusayri (Arap Aleviler) gibi Ehlibeyt sevgisini rehber edinmiş geniş halk kesimlerinin ortak İslam anlayışı olarak ülkemizde 25 milyonluk bir kitlenin inanç sisteminin adıdır. Fakat önemli bir gerçek olarak bugün Türkiye dışında Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Kuzey Afrika’da ve dünyanın birçok yerinde Aleviler – Bektaşiler yaşamaktadırlar. Yol bir sürek bin bir şeklinde özetlenen görüşe göre kimi uygulamalarda bazı farklılar olsa da gidilen yol Hakk Muhammed Ali Yolu’dur, Erenlerin Kurduğu Ulu Yoldur, Kırkların Cemi’nden gelen Seyyidlerle, Dedelerle, Babalarla, Ozanlarla, Aşıklarla, Sadıklarla yaşayıp gelen Batini İslam Yolu’dur.

Temel değerlerini yaşatma konusunda bugüne kadar bir çok sıkıntıya göğüs germek zorunda kalan bu kitlenin günümüzde de çözüm bekleyen önemli problemleri vardır. Bir inanç sistemi olarak kendisine müdahale edilmeden varlığının olduğu gibi kabul edilmesini isteyen Aleviler, Bektaşiler inançlarının gereğini rahatça yerine getirmek istemektedirler. Bu konuda başta devletten ve toplumdan beklentilerini her yolu kullanarak bu arada yasal yollardan da kamuoyuna duyurmuşlardır.

Hem tarihsel, hem de güncel sorunlarını çözmek için çeşitli kurum ve kuruluşlar; dernek ve vakıflar yoluyla örgütlenmeye başlayan Alevi-Bektaşi toplumunun geleneksel yapısını koruyarak çağın koşullarına göre sorunlarına çözüm arayışlarında iletişim yollarını iyi kullanabildiklerini söylemek mümkün değildir. Bu konuda hala Alevi ve Sünni aydınlara büyük görevler düşmektedir.

Dünya inanç ailesi içinde kendi rengini, zenginliğini yeteri kadar anlatamayan bu büyük İslam inanç sisteminin yakaladığı hümanist yorumların dünya barışına ve huzuruna katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Büyük Alevi-Bektaşi İslam filozoflarının görüş ve düşünceleri tüm dünya insanlığına bir kardeşlik ve mutluluk felsefesi mesajı verecek güçtedir. Hallacı Mansur, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlana, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan Abdal gibi ozan ve düşünürlerin şiirleri, kutsal ve özlü sözleri, kitapları sadece İslam dünyasını değil aynı zamanda tüm dünya insanlığını aydınlatıp, onlara ilham verecek boyuttadır.

Alevilerin-Bektaşilerin ihtiyaç duyduğu ana eksiklik ise kendilerinin yeterince tanınmaması, kendilerine yeterince kulak verilmemesi, felsefi derinliklerinin yeterince değerlendirilmemesidir. Onlar hayatlarına yön veren temel değerlerinin tüm dünya inanç sistemlerine, insanlık alemine önemli katkılar sunacağına inanmaktadırlar. 

Bir gün dünyada hak ettikleri tanınmayı sağladıklarında, haksız yere itham edildikleri gerçek dışı bazı yakıştırmalardan sıyrılıp, inançlarının güzelliklerini, rahat bir şekilde tüm dünya insanlığıyla birlikte yaşamak istemektedirler. Buna canı gönülden inanmaktadırlar. 

Korkut Ata (Dedem Korkut)’dan başlayarak; Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Seyyid Nesimi, Şah İsmail Hatai, Fuzuli, Yemini, Virani, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karac’oğlan, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah’a; Seyyid Battal Gazi’den, Seyyid Hüseyin Gazi, Koca Ahmet Yesevi, Ebul Vefa, Ağucan, Koca Seyyit, Mir Seyyid, Köse Seyyid, Seyyid Mencek, Hacı Bektaşı Veli, Baba Mansur, Karacaahmet Sultan, Dede Gargın, Baba İlyas, Baba İshak, Şeyh Edebali, Seyyid Mahmut Hayrani, Kureyşan, Kolu Açık Hacım Sultan, Güvenç Abdal,  Şahkulu Sultan, Hubyar Sultan, Seyyid Mahmudi Ahi Keçeci Baba, Abdal Musa, Sarı İsmail, Cemal Sultan, Şah Haydar, Kumral Abdal, Üryan Baba, Piri Baba, Haydari Sultan, Hasan Dede,  Budala Sultan, Seyyid Sultan Süceattin Veli, Şeyh Bedrettin, Tebrizli Şems, Ahi Evran, Kumral Abdal, Doğrul Abdal, Geyikli Baba, Abdal Musa,  Kaygusuz Abdal, Sarı Saltuk, Kızıldeli Sultan, Seyyid Ali Sultan, Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba, Hüseyin Baba, Yunus Abdal, Elmalı Baba, Sersem Ali Dedebaba, Gül Baba, Mevlana’dan; Atatürk’e, Aşık Veysel’e, Mahzuni Şerif’e, İzzettin Doğan’a; buraya yazmamıza imkan olmayan, Alevi-Bektaşi İslam İnanç ve Kültür kimliğini temsil edip yaşatan binlerce büyük şahsiyet çıkaran Türk Milleti, Anadolu ve Rumeli halkı işini hep hoşgörüyle halletmiştir.

Zaman zaman Alevi-Bektaşi nasıl olunur, diye sorular sorulmaktadır. Bizce; Boz atlı Hızır gibi darda kalana ulaşmadıktan sonra; Lokman Hekim gibi yaralar sarmadıktan sonra; Pir Sultan gibi haksızlığa başkaldırmadıktan sonra; Eyüp gibi zorluklara sabretmedikten sonra; gah bulut olup göğe ağmadıktan, gah yağmur olup kuruyan topraklara, gönüllere yağmadıktan sonra; Dede Korkut gibi, Köroğlu gibi, Dadaloğlu gibi soy soylayıp, boy boylayıp haksızlık yapanın haksızlığını yanına kar koymadıktan sonra; her ne olursan ol yine gel, diyen Mevlana gibi, yetmiş iki millet bize aynı görünür, diyen Hünkar Hacı Bektaşı Veli gibi, yaratılmışı hoş görürüz yaratandan ötürü, diyen Yunus Emre gibi, hoşgörülü olmadıktan sonra; Hoca Nasrettin gibi esprileriyle aslında insanı incitmeden eğitmesini bilmedikten sonra; Hallac-ı Mansur gibi, Seyyid Nesimi gibi inancı uğruna dara çekilip, canı başı dost yoluna,  Ehlibeyt yoluna, doğruluk yoluna koymadıktan sonra  gerçek  bir Alevi olunamaz ki!

Komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bir kişi Alevi olamaz, Bektaşi olamaz.

Yetmiş üç milleti kendisine müsahip yani kardeş bilmeyen kişi Alevi – Bektaşi olamaz. Yurdunun, dünyanın sorunlarını sorun edinmeyen kişi Alevi-Bektaşi olamaz.

Sorumluyum ben çağımdan dik dağımdan düz ovamdan, Sömürüyü toprağımdan kovana dek yazacağım, demeyen Alevi – Bektaşi olamaz.

Alevi-Bektaşi duyguludur, duyarlıdır. Alevi-Bektaşi hoşgörülüdür, barışseverdir. Her canlıyı seven Alevi-Bektaşi hiçbir canlıyı incitmez. Tüm tabiat canlılarını, tabiatın içinde olan her şeyi onu yaratan Tanrı’dan dolayı seven Alevi’ye-Bektaşi’ye göre can incitmek, gönül kırmak en büyük günahtır. İbadete ihtiyacı olmayan Tanrı’ya ulaşmak için gösterişten ibadet yapana iyi gözle bakmayan Alevi’ye-Bektaşi’ye göre, bir çocuğu yetiştirip dünyaya yararlı bir insan yapmak en büyük ibadettir. Çünkü Tanrı’nın insanların ibadetine ihtiyacı yoktur. Elbette insan huzur bulmak istiyorsa, mutlu oluyorsa kendisini yaratan Tanrı’ya her türlü, her şekilde ibadet edebilir. Buna bir diyeceği yoktur Alevi’nin, Bektaşi’nin. Ama Allah adına, Allah’a kulluk adına zorla insanların ibadete zorlanmasını kabul etmez Alevi-Bektaşi. İnsanın inancı kendi özündedir. İnanç ve ibadet insanın Tanrı’yla kendi arasında olan bir etkileşimdir, buna kimse karışamaz. İnsan ister inanır, ister inanmaz; ister Tanrı’ya ibadet eder, ister etmez. Bu kimseyi ilgilendirmez, işte Alevi’nin, Bektaşi’nin inançlara bakışı budur. Yaratılmış hiçbir insanın bir diğerinden üstünlüğü olmadığı gibi tüm inançlar, diller, dinler bir olduğu için Alevi-Bektaşi hiçbir insanı diğerinden ayırmaz. İnsana duyduğu sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış onun kökenine göre değil o insanın insani özelliklerine göredir.

Yeryüzünde kan döken, can alan, kalp kıran bir insan gerçek bir insan olmadığı için hangi kökenden gelirse gelsin Alevi – Bektaşi o insan için olumlu düşünmez. Dünya insanlığına hizmet eden, barışa hizmet eden, insanların mutluluğu için çaba harcayan insan hangi dinden, hangi milletten olursa olsun Alevi – Bektaşi için iyi bir insandır. Cennetin kimsenin tekelinde olmadığına inanan Aleviye-Bektaşiye göre insan bu dünyada cenneti ve cehennemi kazanır. Cehennemin ateşini bu dünyadan götürür insan oğlu. Ne kadar iyilik ederse, ne kadar barış sever olursa, ne kadar üretken olursa, insanlığa ne kadar faydalı olursa insan oğlu cennete o kadar yaklaşır. Zaten hurilerin doluştuğu bir ham hayal olan cennet anlayışı Alevilik’te-Bektaşilik’te yoktur.

Din ulusu Ahmet’i Muhtar olan Hz. Peygamber ve Hz. Ali’nin kurduğu bu yol Kuran’dan kaynağını alır. Tanrı’yı insanın özünde görür, Enel Hakk, der; dara durur. Kul hakkından arındıktan sonra, benliğini, kini ve kibrini attıktan sonra, ruhen aklanıp paklandıktan sonra, Telli Kuran olan bağlamanın eşliğinde söylenen ulu erenlerin Aleviliği - Bektaşiliği yorumlayış şekilleri olan deyiş ve düvez imamlardaki manaların içinde eriyerek, her türlü kirden arınmış bir şekilde turnalar gibi semaha durur, Seyyid huzurunda, pir huzurunda, mürşit huzurunda dedeler, babalar, dervişler, aşıklar huzurunda cem olur Aleviler-Bektaşiler.

Tanrı’yla arasına bir başkasını almaya gerek duymayan Alevi’nin-Bektaşi’nin inanç anlayışı, İslam anlayışını da gösterir. Doğru görüp, doğru söyleyen, gönülleri birleyep, yaratılmışla yaratanı aynı evrende buluşturan coşkuya dayanan bir inanç ve ibadet anlayışı vardır; Aleviler’de, Bektaşiler’de, Mevleviler’de, Nusayriler’de. Hakk Kuran’da “ben size şah damarınızdan daha yakınım” der. Işıktan, ateşten yarattığı meleklere insana (Adem’e) secde etmelerini buyurur. Her şey ortadayken Allah’ı kurallar, yasaklar, cehennem zebanileriyle bir göstermek Allah’a en büyük ihanet değil midir?

Cem bir okuldur. Cem bir eğitim kurumudur. Cem arınma, temizlenme meydanıdır. Eğrilerin giremeyeceği cem meydanı Muhammed Mustafa’nın, İmam Ali’nin semah döndüğü yerdir. Ortaya konulan post’ta oturan Muhammed Mustafa’nın temsilcisi olan mürşit, yanında yanan çerağla aydınlığı göklerden yere indirmiş, insanı yüceltmiştir.

Cem okulunda eğitim alan canlar; can incitmezler, dedi kodu yapmazlar, kimseyi çekiştirmezler, haram yemezler, doğru yoldan ayrılmazlar, üretirler, ekin ekip başak başak sevgi dererler.

Çocukların emeklerinin sömürüldüğü, küçük yaşta ezildikleri günümüz Kapitalist çağından yüzyıllar önce büyük Alevi Velisi Ahi Evran, kurduğu Ahilik sistemiyle alın terinin önemini, üretmenin kıymetini halka anlatmış; Peyganber’in “işçilerin hakkını alınlarının teri kurumadan veriniz” hadisinde olduğu gibi çalışanan hakkını gözeten, temiz üretim, sağlam ürün esasına dayanan Ahiliği bu topraklar da olgunlaşmıştır.

Aleviler-Bektaşiler-Mevleviler-Nusayriler; Kuran’ın buyruğunda Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin, On İki İmamların, Kırkların, Ehlibeyt Bendelerinin, Erenlerin, Velilerin, Ozanların, Mürşitlerin kurduğu yolda yürürler.

HZ. ALİ

Hz. Ali tarihsel olarak çağın belli bir devrinde yaşayıp ölmüş bir kişi olarak görülemeyecek bir büyük, yüce kişiliktir. İstisnasız İslamiyet’i ilk kabul eden insanların başında, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in en çok güvendiği ve sevdiği insanların başında yer alan Hz. Ali, sadece Hz. Peygamber’in damadı veya dördüncü halife oluşuyla İslam tarihinde yerini almaz. O İslamiyet’in dünyada en çok tanınan ikinci simasıdır. Hz. Peygamber’in savaşlarında onun temel koruyucusu, sırlarını saklaması için paylaştığı sırdaşı, devlet işlerinde adaleti nedeniyle tarafsızlığına güvendiği asilzadesi, düşünce ve felsefesini taşıyıp en iyi şekilde başkalarına aktaran büyük hatip ve devlet adamı olması da onun büyüklüğünü anlatmak için yeterli sözler değildir.

Hz. Ali sadece Alevilerin, Bektaşilerin, Şiilerin değil, inanan tüm samimi Müslümanlar için Velayetin yani Veliliğin ana kaynağıdır, gözesidir. Nasıl ki, Nübüvvet yani Peygamberlik Hz. Muhammed’le son bulmuş ve Hz. Peygamber kainata gönderilen son Tanrı elçisi, peygamberse; Hz. Ali de Peyganber’in en yakını olup onun tüm evrensel değerlerini kendisinde toplayıp kendisinden sonraki nesillere aktaracak Velilerin başıdır.

İslam Aleminde kutsal sayılan yol önderi, ulusu, devlet adamı olmasının yanında, başta Türkiye’de yaşayan tüm Müslümanlar özellikle Aleviler – Bektaşiler – Mevleviler - Nusayriler onun On İki İmamlar’ın başı olarak Hakk’ın nurunu taşıyan ve seyyidleri aracığıyla aktarıp günümüze kadar getiren en temel sembol olduğuna inanırlar.

Hz. Ali “la feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar” olarak İslam’ın yükselen kılıcı, “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen İslam’ın ilim deryası, “zalimin önünde eğilmeyiniz, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” diyerek İslamiyet’in onurunun adı olmuştur.

Mısır’da vali olan Malik Ejder’e yazmış olduğu tarihi mektubun da gösterdiği gibi tüm insanlar arasında ayrım yapmadan herkese eşit davranarak İslam’ın adalet terazisi olmuştur.

Nevruz yeni gün anlamında kullanılan bir kelime olmasının dışında, yeni bir mevsimin, yeni bir yaşamın başlangıcıdır da. Doğanın uyanması, toprağın canlanması, ağaçların filizlenmesi hayatın adeta yeniden başlaması anlamına gelmektedir. O yüzden birçok millette bu arada Türkler’de ve Kürtler’de de en kutsal günlerden birisi olan Nevruz’da yakılan ateşler, dağıtılan lokmalar, sütler yaşamın bereketini sembolize eder.

İşte Aleviler, Bektaşiler Türklerin ve Kürtlerin bu kadim bayramını bir başka anlamla da kutlarlar. Aleviler’e Bektaşiler’e, Mevleviler’e, Nusayriler’e yani ülkemizde Alevi İslam inancını benimseyenlere göre nevruzda yani 21 Martta Hz. Ali dünyaya gelmiş, dünyayı şereflendirmiştir. Bu evliyalar şahı, şiri Yezdan (Allah’ın arslanı) olan ve Kırklar Cemi’nde Hz. Muhammed Mustafa’ya rehberlik yapan, hayatını ve en kıymetli şeylerini emanet edebileceği yegane kişinin doğum günü, doğanın da canlandığı tarihi dönüm gününe denk gelmektedir. Bu Alevi - Bektaşi İslam inancında olan insanlar için, tüm Müslümanlar için ve hatta tüm dünya insanlığı için çok anlamlıdır.

Hz. Ali bir varlık deryasıdır, varlık kapısıdır. Allah’ın nurunun tecelli ettiği Hz. Ali, Rahman ve Rahim olan yüce yaratıcının en kudretli ve kıymetli parçalarından birisi olarak Hakk-Muhammed-Ali üçlemesinde olduğu gibi varlığın, kainatta zuhur etmesidir (açığa çıkması).

Ali bereket kaynağıdır, toprağın babasıdır. Turaptır, engindir, tevazu sahibidir, alçak gönüllüdür, tüm malını fakirlerle ve halkıyla paylaşandır, servet sahibi olmayan gönül almayı, insan kazanmayı en büyük hazine sayan ulu bir din adamıdır.

İslam uğruna, doğruluk, dürüstlük uğruna, insanlık uğruna en sevdiklerinin canlarını ve nihayetinde kendi canını da zalimlerin atları altında feda ederken en şerefli insan olmayı hak eden İmam Hüseyin’in babası olan Hz. Ali, tüm Türklerin bağrında yaşattıkları bir halk kahramanı, adalet savaşcısı,  eşitlik timsalidir.

Yeni bir gün dönümünde, yeni bir mevsime geçilirken dünyada da bir büyük yenilik olmuş, Hz. Ali doğmuştur. İşte Hz. Ali’nin de sırrı burada saklıdır.

Kur’an-ı Natık yani konuşan Kuran olan Hz. Ali, İslamiyet’in mesajını Peyganberden sonra en iyi yorumlayan kişi olarak her gittiği yere sevgiyi, saygıyı götürmüştür. Tüm işlerini sevgi ve saygı temelli olarak yapmış gönülleri fethetmiştir. Kendisinin yüzüne tüküren bir düşmanı affetmiş, senin davan benimleyse bu önemli değil, benim davam İslam’ın davasıdır, deyip benlikten ne kadar uzak olduğunu göstermiştir.

İslamiyet’in solmaz güneşi olan Hz. Ali yaşadığı dönemde hiç kimseyle küskün olmamıştır. Ona karşı olanlara, ona düşmanlık besleyenlere bile insanca muamele etmiştir.

Ozanlar, dedeler, babalar Hz. Ali’nin methini yüzyıllar boyunca yapmışlar ölümsüz eserlerle bunu dile getirmişlerdir. Ama Hz. Ali de bir büyük ozandı. Kendine ait bir şiir divanı vardır. O güzel söz söyleme sanatının en önemli temsilcilerinden birisi olarak bize büyük bir miras da bırakmıştır. Hz. Ali’nin fedakarlığı, azla yetinmesi, gösterişten son derece uzak olması ve halkına yakın olması onu diğer Müslüman olmayan insan toplulukların da da saygıyla anılan bir ulu zat yapmıştır.

Hz. Ali Hakk’a yürüdükten sonra onun manevi mirası yaşamaya başlamış, her geçen gün kudreti artan kimliğiyle her 21 Martlarda, Nevruzlarda tekrar tekrar doğup insanlığın bayrağını yükseltmiştir.

Ahmet Yaşar Ocak’ın Alevilik’le ilgili mutlaka okunması gereken kitapları...

 

  1. Babaîler İsyanı                                                                        Dergah Yayınları
  2. Veysel Karanî ve Üveysilik                                                       Dergah Yayınları
  3. Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri

Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri          İletişim Yayınları

  1. İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü                    Kabalcı Yayınları
  2. Türk Folklorunda Kesik Baş                                                     Türk Kültür Araş. Enst.
  3. Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Manâkıbnâmeler                            Türk Tarih Kurumu Yay.
  4. Kalenderîler                                                                             Türk Tarih Kurumu Yay.
  5. Menakıbu’l-Kudsiyye Fi Menasıbi’l-Ünsiyye, Elvan Çelebi,

Ocak, Ahmet Yaşar-Erünsal, İsmail E.,

(Baba İlyas-ı Horasani ve Sülalesinin Menkabevi Tarihi) Türk Tarih Kurumu

  1. Türk Sufiliğine Bakışlar                                                            İletişim Yayınları
  2. Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15.-17. Yüzyıllar)    Tarih Vakfı Yurt Yay.
  3. Türkler, Türkiye ve İslam                                                          İletişim Yayınları
  4. Sarı Saltuk                                                                              Türk Tarih Kurumu Yayınları
  5. Tarihten Teolojiye İslam İnançlarında Hz. Ali (Hazırlayan) Türk Tarih Kurumu Yayınları
  6. Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler (Editör)                     Türk Tarih Kurumu Yayınları
  7. Geçmişten Günümüze Alevi-Bektaşi Kültürü (Editör)                  T.C. Kültür ve Turizm Bak.
  8. Dede Garkın ve Emirci Sultan                                                  Gazi Üniversitesi Yayınları

 

DOSTLAR BAĞINDA GÖNÜL SEYYAHI (Alevilik - Bektaşilik / Denemeler, Yurtdışı Gezi Notları), ÜRÜN YAYINLARI, 2013, ANKARA (ÖNSÖZ), SAYFA: 27-34

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile