MEHMET OCAKOĞLU
(SEVENİ)
AYHAN AYDIN
1924’de Kahramanmaraş Elbistan Yenisöğüt Köyü’nde doğdu.
Babası eski yazı öğreten bir hocaymış. Ve bu görevini 1928’e kadar sürdürmüş.
Bir yaşında Malatya’nın Akçadağ İlçesi Harunuşağı Köyü’ne babasının görevi dolayısı ile yerleşti. Yedi yıl o köyde yaşadı.
Daha sonra babası (Kalender Gülay (eski soy adı) Dede’nin Akçadağ Dedeyazı Köyü’ne nakli dolayısıyla burada yaşamını sürdürdü. Bu köyde ilkokulu okudu. O dönem ilkokul üç sınıflıydı. Oradan Akçadağ Keller Köyü’ne göçtü. Babasının yönetimi altında on ay köyün erkek çocuklarını okuttu.
Akçadağ merkez Ziya Gökalp İlkokulu’nda da dördüncü ve beşinci sınıfları okudu.
Daha sonra 1938 yılında Malatya merkez Malatya Lisesi’ne başladı. Ortaokulu ve liseyi burada okudu. Lise ikinci sınıfta, o dönemdeki Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir uygulamasından yararlanarak, 1942’nin son günü Erzurum Öğretmen Okulu’na (Mine Hatun Öğretmen Okulu) gidip, 1944 yılı haziranında ilkokul öğretmeni olarak mezun oldu.
Malatya Arapkir merkez ilkokulunda on beş gün öğretmenlik yaptıktan sonra Balıkesir Eğitim Enstitüsi’ne kaydoldu. Burada 3 yıl okuduktan sonra mezun oldu. Buradaki eğitiminden sonra ortaokullarda, köy enstütilerinde Türkçe ve Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra Türkçe dersini branş ders olarak seçip öğretmenliğine devam etti.
Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü’nde dört yıl, Adana Düziçi Köy Enstitüsü’nde iki yıl çalıştıktan sonra ortaöğretime geçti.
2 Yıl Sivas Kangal Ortaokulu’nda (1947/48), 6 Elazığ Lisesi (Müdür Baş Yardımcısı olarak) çalıştıktan sonra, Malatya Lisesi’ne tayin oldu. Bir yıl Müdür Baş Yardımcısı olarak çalıştı. Daha sonra Lise bölümü ayrılınca (Turan Emeksiz Lisesi açılınca) Atatürk Ortaokulu olan okulda yönetici olarak 8 yıl çalıştı.
1972 yılında çocuklarının eğitimi için İstanbul’a tayinini istedi.
1972’de İstanbul’a geldi. Üsküdar Halide Edip Adıvar Ortaokul’nda 6 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu. (1977)
Emekli olduktan sonra 4 yıl Üsküdar’da, 6 yıl Kartal’da oturduktan sonra şimdi ikamet ettiği Bahçelievler’e yerleşti. (1987)
Dört oğlu olan e. Öğretmen, aynı zamanda ocakzade Mehmet Ocakoğlu’nun bugüne kadar yayınlanmamış birçok şiiri var.
Aynı zamanda babasının da tasavvuf konularını içeren birçok şiiri olduğunu kendisinden öğrendik.
Seveni mahlasını şiirlerinde kullanan Ocakoğlu bu mahlasının 1976’da “doğduğunu” söylüyor.
Dervişçim Ocağı’ndan olan Ocakoğlu’nun, bugüne kadar dedelik yapmasa da, dedelerle ilgili canlı gözlemleri ve dedelik kurumuyla da ilgili önerileri de bulunmaktadır.
Ozanımızın, Ozanlarla, Dedelerle ve Alevilik’le İlgili Sorulara Verdiği Yanıtlar
Sevgili ozanımıza göre dedelik çok önemli ama o kadar da zor bir görevdir. Ona göre; gerçek bir dede “bilgili, görgülü, sevecen, hoşgörülü, aydın ve hizmet sever” olmalıdır. Ayrıca “yaşamında kusurlu, olumsuz davranışları olan dedeler dedelik yapamazlar”.
Alevilik bence gerçek insanların, gerçek insanlığın yoludur, diyen Ocakoğlu’na göre Aleviliğin ibadet anlayışı gerçek insan sevgisine dayanır. Dört kapı, kırk makam bu inançta çok önemlidir. Alevilikteki cemler ise, gerçeklik ve birlik makamı olan, bilgili, olgun kişilerin oluşturduğu Kırklar Cemi’ne dayanır. Dört kapının dördüncüsü, Hakikat Kapısı, olgun kişilerin ulaştığı varlıkların birliği (Vahdet-i Vücut) makamıdır. “Kırklar Meclisi”, birlik ve gerçeklik (hakikat) makamıdır. Burada ikilik ve benlik yoktur, birlik vardır.
Mehmet Ocakoğlu’na göre Alevi ahlakının kökleşip yayılmasında Alevi dedelerinin görevi; canların sevgi, saygı, barış, dirlik, birlik içinde yaşamalarını sağlamıştır. Kimsenin kimseyi incitmemesi, hoş görmesi temel kural olarak uygulanmıştır.
Ozanımız Hacı Bektaşi için de şunları söylüyor: Hacı Bektaş Veli Anadolu Alevi-Bektaşi yolunun piri ve önderidir. Ariflerin en ileri geleni, hakikate ve marifete ermiş olanların başı, insanlığı aydınlatan, eğiten düşünürlerin öncüsü ve çağının en seçkin düşünürüdür. Hacı Bektaş Veli, her şeyi insanda arayan, insana en yüce değeri veren, Anadolu Türk birliğini kuran gerçek bir aydın; yaşantısıyla, Anadolu halkına olan unutulmaz büyük hizmetleriyle sevenlerinin gönüllerine taht kurmuş olan gerçek bir önderdir. Bilgiye, bilime son derece önem verir. Her özdeyişi insana gerçek birer ahlak dersi niteliğindedir.
Ozanımızın, halk ozanları hakkındaki görüşleri de şu şekildedir: halk ozanları halkımızın bağrından yetişen, insanlık sevgisiyle dolu, sevecen, hoşgörülü insanlardır. Halkın duygu ve düşüncelerini gerçek insanlık sevgisini, Alevilik Bektaşilik inancını, anlayışını, özünü, amacını, öz anadilimizle şiirleştirerek dile getiren saygı dolu canlarımızdır. Yunus Emre’den günümüze dek gelmiş, yetişmiş olan bütün saz ozanlarımızın deyişleri, şiirleri insan sevgisini, belli başlı eğitim ve ahlak kurallarını en iyi, en açık ve en doğru şekilde dile getirmektedirler.
Özellikle Alevi olan halk ozanları ise; gerçek ve seçkin saz ozanlarımızın Aleviliğe katkıları anlatmakla bitmez. Alevilik Bektaşilik inancının amacını, nitelik ve özelliklerini en iyi şekilde yazmışlar, yazıyorlar. En azından zaman zaman televizyon ve radyolarda türküler dinliyoruz. Bununla ne kadar övünsek azdır. Bu bizim öz kültürümüzün parçalarıdır.
Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Şah Hatayi, Anadolu Hatayileri, Kul Himmet, Virani, Genç Abdal, Seyyid Nesimi, Anadolu Nesimileri, Noksani, Harabi, Aşık Dertli, Yirmi Yüzyıl ozanlarımızdan Aşık Veysel var. Ama benim bir özelliğim de günümüzde yaşayan büyük ozanlarla aile dostu ve daha doğrusu baba dostu olarak ilişkilerim vardı. Ali Haki, Kalender Baba, Mücrimi, MELULİ, Mikail Aksoy, Hüseyin Güney bizim Malatya ve Elbistan köylerinde yetişmiş olan değerli canlar. Hepsiyle tanışmıştım. Daha onlar gibi yaşamakta olan birçok ozanımız vardır. Halk ozanı Adil Ali Atalay’la, abisi Ahmet Atalay (Gizlim)’le de sevgi ve saygıya dayalı diyaloglarımız sürmektedir.
Bana soracak olursanız şiirlerini bulup okuduğum tüm ozanlarla ben dostum. Onları gerçek bir eğitici ve öğretici olarak görüyorum, şiirlerini böyle yorumluyorum.
Bu canların şiirlerini, deyişlerini okumaya doyamayız. Gençlerimize de bu doyulmaz zevki aşılamalıyız.
Ozanlarımızın, ulularımızın şiirlerinde derinlik, tasavvuf derinliğidir.
Hacı Bayram Veli’nin bir şiirinde şöyle diyor:
Bayram özünü bildi
Bileni anda buldu
Bilen ol kendi oldu
Sen seni bil, sen seni…
Bu dizelerde denmek isteniyor ki; Tanrı, kişinin hakikatını kalbine yazmış, biriktirmiş sonra o hakikati nefsani sıfatımızla örtmüştür. Eğer bir kişi nefsani sıfatını kalbinden ayırmayı başarırsa ve ondan sonra kalbine yönelebilirse kendi hakikatini bilir. Böylece Tanrı’yı da bilmiş olur. Bileni onda bulur. Bilen de kendisi olur, demek istiyor. Nefsini bilen Rabbini de bilir.
Tasavvufta amaç Tanrı olduğuna göre,Tanrı’yı dışarıda değil, ancak kişi kendi özünde bulursa Ona kavuşmuş olur. Tüm saz ozanlarımızın da şiirlerinde bu gerçek görüşü dile getirmektediler.
Tanrı yüce bir sevgi olduğuna göre ozanlarımız bu büyük gerçekliği açıklıyorlar. Nefsini bilmek de anacak gerçek bir eğitim ve öğretimle sağlanabilir.
Halk ozanlarımızın birçok sorunları vardır. Halk ozanlarının sorunlarının çözümü ancak devletin desteğiyle çözümlenebilir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konulara eğilmiş olsalar halkımza değerli bir hizmette bulunmuş olurlar. Fakat bu konuda bir şey yapıldığı yok. Eğer bu bakanlıklar ozanlarımızın kaset ve kitaplarını yayınlasalar onlara ve topluma büyük hizmet etmiş olurlar. Sorunlar da önemli oranda çözülür.
Yaratılan Alevi Sünni soğukluğu ve bunun giderilmesi için de ozanımızın fikirleri var:
Alevilerle Sünni vatandaşlar arasında bilgisizlik (cahillik) ve bilinçsizlik nedeniyle ve birilerinin ara karıştırıcığıyla sorunlar yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Gönül ister ki bu iki inanç topluluğu arasında hiçbir sorun olmasın, hep karşılıklı sevgi ve hoşgörü ekseninde yaşam olsun. Laik, demokratik cumhuriyette herkesin vatandaşlık bağıyla birbirine bağlandıkları, inançların birbirlerini hor görmedikleri bir yaşam gereklidir. Bu bizim inancımızda vardır. Ülkemizin ihtiyacı olan birlik ve beraberliktir. Alevilerle Sünnilerin kendilerini anlamaları, hoşgörülü olmaları gerekir. Yetkin devlet adamlarına, aydınlara, okur yazar kesime çok görev düşüyor.
Umarım tüm sorunlar bir gün biter, insanlar birbirlerini gerçek bir dost gibi, gerçek bir müsahip gibi kucaklarlar.
Kendi İfadeleriyle; Dedelikle ilgili bilgileri rahmetli babamdam ve Alevilikle ilgili kitaplardan öğrendim. On iki yaşına kadar köylerde sonra yirmi yaşına dek ilçe kentlerde (Akçadağ, Malatya, Erzurum, Balıkesir’de geçti. Dedeler; bilgili, görgülü, sevecen, hoşgörülü, aydın ve hizmet sever olmalıdırlar. Yaşamında kusurlu, olumsuz davranışları olan dede kökenliler dedelik yapamazlar. Şimdilerde bir dedenin dedelik yapabilmesi için eğitim şarttır. Bu konuda okulların açılması gerekmektedir. Bence dedeler de talipler tarafından denetlenebilir, sorgulanabilir. Dede eşleri de dedelere layık bir şekilde bilgili, görgülü, anlayışlı olmalıdır. Müsahiplik gerçek dostluktur. Ululardan ulu bir yoldur. Ama gerçek müsahip bulmak, müsahipliği sürdürmek oldukça zordur. Şimdilerde müsahiplik çok zayıflamıştır.
Ocaklar dedelerin içinden çıktığı ve dedelik görevlerini yerine getirebilmeleri için yetiştikleri kurumlardır. 30 Kasım 1925’ten sonra Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte ocaklar da, tekke ve zaviyeler gibi özelliklerini, niteliklerini kaybetmeye başlamışlardır. Şimdilerde cemevleri var. Fakat maalesef bu cemevlerinde hizmet yürütmeye ehil dede bulmak zordur. Bugünkü duruma gelmemizde bilgisiz dedelerin de payı vardır.
Bence mürşitlik dedelik kurumunun en üst mevkisidir. Mürşidin olmadığı yerlerde dede, baba, seyyidler hizmeti görürler. Mürşit doğru yolu gösteren, canları aydınlatan üst yetkilidir. Görev yönünden Hz. Muhammed’i, Hz. Ali’yi ve Pir Hacı Bektaş Veli’yi temsil eder. Onların adına ikrar alır, nasip verir. Ayini cemi yönetir. Talibi eğitir, öğretir; olgun kişi yaparak insanlığa yararlı durama getirir. Mürşit olmadığı zaman bu görevleri dede yerine getirir.
Dedeler cemlerde neler yaparlar? Dedeler, cem ayinlerinde önce çerağları (mumları) yakarak başlarlar. Dedeler dua (gülbenk) verdikten sonra cemi aydınlatma görevini çerağcı (delilci) tarafından yapılır. Mumlar yakılarak başlanır. Sonra sorgu, görgü, ikrar verme, semah ve lokma dağıtımı işlemlerinin yerine getirir. Dedelerin cem yürütmelerinde yaşlarının, görgü ve bilgilerinin büyük önemi vardır. Ehil olmayanlar posta oturup, dede oğlu olmalarına rağmen cem yürütemezler.
Cemlerde görgü çok önemlidir. Görgü kelime olarak; bir toplum içinde uyulan saygı ve incelik kurallarıdır. Bir kimsenin anlayış, seziş ve bilgisini artıracak nitelikte karşılaştığı olgu, deneyim olan görgü Alevilik’te bir inanç kurumu olmuştur. Mürşidin huzurunda, canların karşısında insanın doğru ve dürüst bir yaşam sürüp sürmediğinin hesabının verildiği görgü her sene tazelenmesi gereken Alevilerin en önemli dar-didar-sorgu makamlarıdır.
Cemlerdeki On İki Hizmet Şu Şekildedir:
- Mürşit
- Rehber (yol gösteren, kılavuz): Töre kurallarını tam anlamıyla bilen; yol ve erkan konusunda bilgi veren, her yönüyle Mürşid’e, Dede’ye yardımcı olan kişidir.
- Gözcü: Cem’de düzeni ve sessizliği sağlar. Rehberin yardımcısıdır.
- Çerağcı (Delilci): KCem evindeki ışıkları hazırlayıp ortamı aydınlatmakla görevli olan kişidir.
- Zakir (Aşık): Cem’de saz çalıp güzel sesiyle nefes, düvaz ve mersiye gibi deyişlerle semah deyişleri söyleşen kişidir.
- Süpürgeci (Faraş): Cemevinin temizliğinden sorumlu kişi.
- Meydancı (İznikçi): cemevindeki On İki Hizmet postunan temiz tutulmasını sağlar. Ceme gelen canlara yer gösterir.
- Niyazcı (Kurbancı-Sofracı): cemevine gelen lokmaları (niyazları) ve kurbanları teslim alır. Kurbanları kesip pişirir, sofraları hazırlar ve hokmaları dağıtır.
- Sakacı: Cem süresinde susuyanlara su verir. İçilecekse şerbet dağıtır. Aynı zamanda niyazçıya yardımcı olur.
- Pervane (Semahçı-Semazen): Cem törenlerindeki semah işlerini yürütürler.
- Peyik (Pervane): Heber getirip götüren kişidir. Cemin yapılacağı yeri ve zamanı ev ev dolaşarak canlara bildirir, duyurur.
- Kapıcı (Bekçi-Ayakçı): Cem’in dış güvenliğini sağlar. Cemevine yabancıların ve düşkünlerin girmemesine dikkat eder.
Bir de On İki Post vardır. O da şudur:
- Horasan Postu: Hacı Bektaş Veli’yi özgüdür.
- Aşçı Postu: Sahibi Seyyid Ali Sultan
- Ekmekçi Postu: 2. Pir Balım Sultan
- Nakip (Yardımcı) Postu: Kaygusuz Abdal Sultan
- Atacı Postu: Kamber Ali Sultan
- Meydancı Postu: Saki İsmail Sultan
- Türbedar Postu: Kara Donlu Can Baba
- Kilerci Postu: Şahkulu Hacim Sultan
- Kahveci Postu: Şeyh Şazeli Sultan
- Kurbancı Postu: Halil İbrahim Peyganbere Özgü
- Ayakçı Postu: Abdal Musa Sultan
- Mihmandar (Konukseverlik) Hızır Aleyhisellam
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
(I)
İlk görüşte bana “gel gel” eyledi
Gönlümün köşküne konan sevgili!..
Bir bakışta beni hayran eyledi
Sevgimin yolunu açan sevgili
Gözlerinden aşk kitabın okudum
Gül yüzünden sevgime şal dokudum
Sevem diye can evine sokuldum
Gönlümün köşküne konan sevgili
Bülbül gibi gül dalına konayım
Her dem, her an gül hatırın sorayım
Sevgin ile aşk meyine kanayım
Gönlümün köşküne konan sevgili
Gülüşüyle beni mestan eyledi
Sevgiyi gönlüme bostan eyledi
Sevenlerin özbağından söyledi
Gönlümün köşküne konan sevgili
SEVENİ özlerken bir güle erdi
Özlediği cananı öz candan sevdi
Birden bire aşkın gönlüne daldı
Gönül sarayıma girdi sevgili
Bu şiir, 13/14 Mart 1976 gecesi sevdiğim sağlıkçı dost Hüseyin Güney’e konukken sazlı sözlü doyumsuz muhabbetimizin ürünü olarak, ‘Seveni’ mahlasıyla doğdu.
(II)
Öz candan bir sevenin var
Bunu bilesin sevdiğim!..
Sevin (aşkın) ile yananın var
Bunu duyasın sevdiğim
Sevgin gönlümü bürüdü
Aşkın yolunda sürüdü
Mutluluk yolu göründü
Bunu bilesin sevdiğim
Yüzün bana cennet oldu
Gönlüme sevgiler doldu
Üzüntülerim son buldu
Bunu bilesin sevdiğim
Özlenen gerçek yarımsın
Can içinde cananımsın
Beni yücelten şanımsın
Bunu bilesin sevdiğim
SEVENİ bir canan buldu
Onu sevisi ile doldu
Umutsuzluktan kurtuldu
Bunu bilesin sevdiğim
(III)
Sevginize değer isem
Ne mutlu bana sevdiğim
Hakk’ı sevgide bulanlar
Erer murada sevdiğim
Hakk, hakikat sevgidedir
Sevenin yüzü yerdedir
Meyli gönlü hep yardadır
Bunu bilesin sevdiğim
Seven sevilenle vardır
Sevenlerin gönlü şardır...
Sevmeyene dünya dardır
Bunu bilelim sevdiğim
Yaşam sevgiyle güzeldir
Gönülleri o bezedir
Sevgi her şeyi düzeldir
Buna inandım sevdiğim
Sevgi SEVENİ’nin yolu
Sunar ondan dosta dolu
Sevilen sevenin gülü
Bunu bilelim sevdiğim
(IV)
Kişiyi sevgi var eder
Sevdiğine hayran eder
Sevgiden yoksun olanlar
Sevenleri hepten kınar
Kınamak cahilin işi
Kendini bilmez her kişi
Gerçekleri özlemeyen
Emekleri ziyan eder
Gerçeklerin özü birdir
İkrar denen sözü birdir
Gönül gözü kör olanlar
Can evini zindan eder
İkrar güdenler sağ erdir
Birbirinden haberdardır
Mutluluğu bilmeyenler
Yaşamını viran eder
SEVENİ ikrarın güden
Özledikçe dosta gider
“Her şeyi bilirim” diyen
Cahilliğin beyan eder
Hey dost, hey dost, hey güzel dost!..
Bu gerçeği bilelim dost.
(Bunlar ara dizeler olarak söylenebilir)
(V)
Sevgi bağının gülleri
İnci olur mercan olur
Özleyerek dosta varan
Kabe görmüş bir can olur
Hak sevgide kemlik olmaz
Sevenlerde benlik olmaz
Cahillerle birlik olmaz
Cahil sözü yalan olur
Sevgini cahile verme
Sakın ona sağyar deme
Cahili bağına alma
Sevgi bağın talan olur
Sağ sevenler can incitmez
Yolun eğrisine gitmez
Sevgiye gölge düşürtmez
Candan seven hayran olur
Gerçeğe gönül verenler
Hakk’ı sevgide görenler
Birlikle yola gidenler
Hem mutlu hem canan olur
SEVENİ, hamlara kanma
Nefsin ataşına yanma
Eline harama banma
Haram olan yılan olur
Hey dost, hey dost, hey güzel dost!..
Bu gerçeği bilelim dost.
(Bunlar ara dizeler olarak söylenebilir)
(VI)
Gönül sevgi pınarıdır
Bu pınardan içen kanar
Sağ yarını bulamayan
Onun özlemiyle yanar
Sevgidir mutluluk yolu
Hakk isteyen sıvar kolu
Dost dostundan umar dolu
Candan seven dolu sunar
Gerçek seven can incitmez
Gönül kırıp hatır yıkmaz
Küfür çanağından saçmaz
Candan seven saygı sunar
Aşk dediğin bir kor imiş
O kor ile yanan anlar
Cahile anlatmak zor imiş
Hakk söyleri bilen anlar
Terk etmeli cahilliği
Silmeli özden çiğliği
Özlediği esenliği
SEVENİ’ye seven sunar
Hey dost, hey dost, hey güzel dost!..
Bu gerçeği bilelim dost.
(Bunlar ara dizeler olarak söylenebilir)
Esenlik: Özlü yaşam, mutluluk.
(VII)
Aşk’ın ulu yaylasına
Sevgisizler konamazmış
Kendini eğitemeyen
Gerçekleri sevemezmiş
Gerçekleri sevemeyen
Kamil sözü dinlemeyen
Mayasına çiğlik olan
Doğru yola giremezmiş
Bir gerçeğe erişmeden
Aşk potasında pişmeden
Sevgi bağına düşmeden
Dost gülünü deremezmiş
Her şeyi bilirim sanan
Nefsin zevklerine dalan
Bilinçsizle kör kalan
Gerçekleri bilemezmiş
Bir kamilden ders almayan
Sevgi gölüne dalmayan
SEVENİ sağ yari olmayan
Mutluluğa eremezmiş
Hey dost, hey dost, hey güzel dost!..
Bu gerçeği bilelim dost.
(Bunlar ara dizeler olarak söylenebilir)
(VIII)
Gönül bulsa hal yari’ni
Onun sevgisiyle coşar
Sevgiden yoksun olanlar
Hangi iksir ile coşar?
Hakk sevgi eri yetirir
Muhabbet gülün bitirir
Dostluk katına götürür
Candan seven dosta koşar
Dost canımdır, cananımdır
Beni yücelten şanımdır
Hayat veren öz varımdır
Dostu olan her dem coşar
Ne mutlu dosta erene
Dost bağından gül derene
Gerçeğe değer verene
SEVENİ saygılar sunar
(IX)
Her can dengini bulamaz
Yolsuz menzile varamaz
Emek vermeyen deremez
Dostun gülünü gülünü
Dostun gülü gönül açar
Gerçek canlar cevher saçar
Sağ sevenler candan biçer
Dostun gülünü gülünü
Gerçek dostlar Hakk’ı bilir
Hakk’ın dili onlardır gönlümün gülü
Seven canların bülbülü
Bulur gülünü gülünü
Aşkın bahçesine giren
Sevgi güllerini deren
Özünü birliğe veren
Bulur gülünü gülünü
Gerçek dosta doğru yürü
Özünü sevgiyle bürü
Turab ol engine yürü
Ara gülünü gülünü
SEVENİ bul gerçek canı
Candan bağlan da sev onu
Mutsuz olur bulmayanı
Arar gülünü gülünü
(X)
Şu sevi’nin denizini
Dalan bilir can erenler
Gerçeklerin cevherini
Alan bilir can erenler
Gerçekten cevher alanlar
Sevi gölüne dalanlar
Özüne dosta salanlar
Mutlu olur can erenler
Verdiği sözün özüne
Yaylanın engin düzene
Muhabbetin denizine
Dalan bir can erenler
Sev dostunu hakçasına
Özün bağla pakçasına
Sevenlerin bahçesine
Giren bilir can erenler
Özü, sözü bir olanlar
Hizmetle dosta varanlar
Hakk’ı sevgide bulanlar
Mutlu olur can erenler
Sağ sevende kemlik olmaz
İkilikte kalan bilmez
Dosta eremeyen gülmez
Gerçekler sağdır car erenler
Dost dostunu hiç incitmez
Yalancıya gönül katmaz
Cevheri pulcuya satmaz
Sarraf bulur can erenler
SEVENİ dosta erenler
Gerçeğe gönül verenler
Dost bağından gül derenler
Mutlu olur can erenler
(XI)
(Çağrı I)
Gerçektir Muhammed Ali
Ezelden demişiz beli
Doğru yol Ehlibeyt yolu
Sürebilirsen gel beri
Yol Muhammed Ali yolu
Sevenler aşk ile dolu
Pirimiz Bektaşı Veli
Sevebilirsen gel beri
Yabanda hiç bulunmaz Hakk
Arif isen özüne bak
Gerçeklerden kalma uzak
Canlar seversen gel beri
Müslümanlık güzel ahlak
Kusur sende kendine bak
Yobazın körlüğün bırak
Bağnazlığı at gel beri
SEVENİ der neylemeli?
Dostla gönül eğlemeli
Gerçekleri söylemeli
Duyabilirsen gel beri
(XII)
(Çağrı II)
Gönül şehri bir bazardır
Bu bazara uyan gelsin
Bütün varlığı cevherdir
Cevher verip alan gelsin
Dost bağında güller biter
Dalında bülbüller öter
Gül derenler hep gül tüter
Bağın güllük eden gelsin
Hak sevgiye eren coşar
Cananın aşkıyla pişer
İkilik uzak düşer
Bu birliğe eren gelsin
Canlar içindir sözümüz
Gerçeği görür gözümüz
Dosta bağlıdır özümüz
Dost özleri gören gelsin!..
SEVENİ sevgi yolundur,
Sevgi sunulan doludur
Dost dostunun has gülüdür
Has gülünü bulan gelsin
Hey dost, hey dost, hey güzel dost!..
Bu gerçeği bilelim dost.
(Bunlar ara dizeler olarak söylenebilir)
(XIII)
(Çağrı III)
Hakikat şehrine girmek dilersen
Gönülü gönüle bağlamak gerek
Bir olup birliğe ermek istersen
Birlik pazarını sağlamak gerek
Birlik pazarında dostluk kurulur
Hakk’ı arayanlar sevgide bulur
Sevgisiz olanlar yabanda kalır
Gerçek sevgilere yönelmek gerek
Gerçek sevgiler aşkın durağı
Dost gönüller yakın eyler ırağı
Dost için Kabe’dir dostun ocağı
Kabe’lik ocağa bağlanmak gerek
Dostun ocağında güller açılır
Muhabbet edilir irfan saçılır
İkilik, asutluk, kinden geçilir
Birliğe ererek durulmak gerek
SEVENİ özünü birliğe bağla
Dostun aşkıyla gönülden çağla
Arayıp kendine bir haldaş sağla
Hakikat yolunda sağ canlar gerek
(XIV.)
(Çağrı IV.)
Eğer dileğimiz mutlu olmaksa
Sözümüz, özümüz bir olsun canlar
Bir olup birliği sağlamak ise:
Yolumuz, özümüz bir olsun canlar!..
Sözü, özü bir olanlar erişir
Hakk sevgide birleşenler kavuşur
Gönlü aşk ile doluşanlar gürleşir
Aşkımız, sevgimiz bir olsun canlar!..
Aşkı meşki bir olmayan eremez
Can gözü kör olan Hakk’ı göremez!..
Sağ yari olmayan mutlu olamaz
Yarimiz, varımız bir olsun canlar!..
Sağ sevenler sevgisine bağlıdır
Dostluk özlemiyle bağrı dağlıdır
Rıza pazarına giren karlıdır
Rızamız, karımız bir olsun canlar!..
Rızasız lokmaya elin sunanlar
Eşinden gizli işlek sürenler
Cahil kişilere gönül verenler
Gerçekler katına eremez canlar!..
SEVENİ özünü gerçeğe bağla
Dostun sevgisiyle gönülden çağla
İnsanlığa yarar bir hizmet sağla
Hizmetle mutlu olunur canlar!..
(XV.)
Eşini gerçekten seven
Saygıda hiç kusur etmez
Hak sevgiye değer veren
Gönül kırıp can incitmez
Sevgi birliğin temeli
Saygı ise öz mimarı
Bu bağlarla bağlananlar
Birbirini hiç incitmez
Sevgi karşılıklı olur
Saygı değerini bulur
Birbirini sağ sevenler
Hiçbir zaman pişman olmaz
Eşini candan sevmeyen
Ona hiç değer vermeyen
Kendini eğitemeyen
Eşine mutluluk vermez
Cahiller söylegen olur
Karşıya hep kusur bulur
Pul kadar değersiz kalır
SEVENİ’ye değer vermez
(XVI.)
Cahillikten vazgeçmeyen
Kamile değer biçmeyen
Akla karayı seçmeyen
Yaşamında mutlu olmaz
Kendi kusurun görmeyen
Eşine değer vermeyen
Kusurunu bilemeyen
Hiçbir zaman yola gelmez
Kamiller koklanan güldür
Sohbet ederken bülbüldür
Cahiller karga gibidir
Güllere aşina olmaz
Mutluluk dost olanlara
Sağ yarini bulanlara
Sağ yarini bulmayana
Mutluluk hiç nasip olmaz
SEVENİ sevene yol ol
Dostun bahçesinde gül ol
Gerçekler sevgisiyle dol
Bundan iyi kazanç olmaz
(XVII.)
Bir güzel yoldaş olam
Gezer onunla yayla, dağ
Özünü özüne salan
Sever onu gerçek ve sağ
Aşkı gönülleri bürür
Kar, kış soğuğundan korur
Benliği sevgide erir
Yıllar yılı uzun bir çağ
Güzeller sever olmalı
Verdiği sözde durmalı
Hakk’ı sevgide bulmalı
Hayal değil, gerçek ve sağ
Güzelin sözü güzeldir
Sevene nazı güzeldir
Tüm eksikleri düzeltir
Yalan değil, gerçek ve sağ
Güzel olan can incitmez
Cahillere gönül katmaz
Şehvet batağına batmaz
Sever eşini gerçek ve sağ
Güzel cana sağlık verir
Gönüle bağlılık verir
SEVENİ’ye varlık verir
Ürünü bitmeyen bir bağ