ALADELİ AZ BİLENEN BİR DEĞERLİ OZAN
Şimdi türkülerin dilde dolaşır
Neredesin Aladelim gelsene
Sevenlerin koyun gibi meleşir
Neredesin Aladelim gelsene (Mehmet Ali Alpay Dede)
ALADELİ – Kimim Ben Hatırlat Bana
Mustafa Ertekin
Mustafa Ertekin tarafından kaleme alınan, ALADELİ – Kimim Ben Hatırlat Bana, isimli kitabı geçenlerde dostlarla ziyaret ettiğimiz Ozan Yayıncılık’tan çok sevgili Mustafa Demir bana hediye etmişti.
Bu sabah bir solukta okuyup bitirdiğim bu kitap; az bilinir bir halk ozanımızın yaşamına ve şiir dünyasına kapılar açan bir güzel çalışma.
Sevgili Mustafa Ertekin bu kitabıyla; aslında ozanlık geleneği içinde bir yer edinmiş ve çok kuvvetli şiirleri de olan Aladeli mahlaslı Haydar Kaya’yı bizlere tanıtıyor, ilk kez şiirlerini bir araya getirip yayınlayarak tarihi bir görevi yerine getiriyor.
1930’da Afşin’in Berçenek Köyü’nde doğan ve ne yazık ki, İstanbul’da Haziran 1999’da denize düşerek yaşamını yitiren Aladeli’nin yaşam serüveni de; yüzyıllar boyunca halk ozanlarımızın bin bir zorluklarla geçen hayat öykülerini hiç aratmayan, acılarla dolu, başlı başına ibretlik bir acı yaşam aslında.
Mustafa Ertekin, yaşayan tanıkların bilgilerine başvurarak Aladeli hakkındaki bilgileri derlerken, aynı zamanda ozanın yaşadığı yöreyi de, ozan ilişkilerini iyi bilen bir gözlemci kimliğiyle verdiği örneklerle de kitabı zenginleştiriyor. Ertekin kitaptaki yorumlarıyla halk ozanlarının önemini vurgulama isteğiyle, gönlü ozan sevgiyle dolu olan birisi olarak; geride kalmış, bırakılmış bir değerimizi tanıtmak için çaba harcıyor.
Çok sevgili Mustafa Ertekin yazdığı Aladeli kitabında; Haydar Kaya’nın çileli yaşamı, duygu ve düşüncelerini özetle bizlere sunarken tanıklıklara başvuruyor. Ertekin ozanın, nasıl canlı bir şekilde geleneği yaşatan, birçok ozanla, dedeyle yoğun ilişkiler kurup, gönüllerde silinmez izler edinen bir halk adamı kimliğini taşıdığını da gözler önüne sererek, benzer şekilde yaşam süren başka başka ozanlarımızın da varlığına dikkat çekiyor.
Beni çok etkileyen bu şiirleri bu sabah okudum, kitaptaki şiirleri ve Aladeli’yi de gerçekten çok sevdim. İçeriği, konuları, şiir gücüyle çok kuvvetli şiirler bunlar…
Bizim ülkemiz böyledir; Alevisi de aynıdır, Sünnisi de aynıdır, Kürdü de, Türkü de hepsi aynıdır. Kişiler kendilerini var etme peşindedirler, sevdasındadırlar ama bakarsın, bir dinlersin hepsi toplumcu, hepsi insancıl, hepsi en değerbilir kişiler! Hâlbuki ki bencillikten başka ara ki bir şey bulasın onların dünyalarında, yaşamlarında.
İçlerinde böylelerini bulursan da yani gerçektem toplumcu, tam insancıl, gönül birliğine inanmış ve bu birliğe varmış, karşılıksız tüm insanları ve yaşamı seven; işte onlar da kendilerini toplum için feda etmiş gerçek ozanlar ve ozan ruhlu insanlardır.
Bazılar devamlı, devamlı, devamlı kendilerinden bahsederler, kendisine ozan’ım diyenler bile… Al bir de Muharrem Yazıcıoğlu’ndan oku, al bir de Erzurumlu Âşık Garip Bektaş’tan oku, al bir de Şemsettin Kubat (Yoksul Derviş)’den oku, al bir de Keskinli Âşık Haydari’den oku, bir Ozan Seyfili’den oku…
Al bir de Aladeli’den oku; hey kendisine ozanım diyenler!
Yok, yok ara ki bulasın böylelerini; tüm ozanları bir bilip kendisini de o ulu nehir de akıp giden, o nehrin bir kolu olarak göreni…
Ne diyelim, ne söyleyelim, efkârımızı böylece ozanlar gibi dile getirelim ve her daim gerçek ozanların izinden gitmeyi asla ihmal etmeyelim can dostlar…
Biz bu kutlu yolu süreriz bin yıldır böyle,
Dertli sazımızı çalarız avazlı avazlı öyle…
Bu ne tükenmez güzel gelenektir söyle…
Yüreğimiz ne yaparsın zaman zaman kan ağlar şöyle…
Bu ne sevdadır, bu ne bulunmaz aşktı ilbetteki bilene
Haydar Kaya’nın yani Aladeli’nin her birisi birbirinden güzel olan bu şiirlerinin daha geniş kesimlerce bilinmesi gerekir.
Aladeli’nin şiirlerinin tümü okunması gereken, derin manalı, ilmik ilmik sevdayla örülmüş, yaşamın, yaşanmışlığın içinden gelen, gerçek ölümsüz dizelerdir. Halk ozanlarının tarihler boyunca işlediği tüm temalara eğilen ozanımız, kendisine ait bir üslup geliştirmeyi başararak aslında yetkin bir kimliğe sahip olduğunu da ortaya koymuş. Ama işte bu şiirler gün yüzüne çıkanca biz bunu anlıyoruz.
Ne güzel bir dünya şu dünya, umut her daim olacak; birileri her daim güzellikleri paylaşarak çoğaltacaklar…
Aladeli’nin Şiirleri
Aladeli Şiirleri bir yergi şiiriyle başlıyor; “Hiç güven olur mu insanoğluna / Meyveni yer dalın devirir gider / Olanca varını döksen uğruna / Düştüğünde yüzün çevirir gider…” (Sayfa: 31) Burada ozanımız kendi yaşadıklarından yola çıkarak aslında genel bir durumu dile getiriyor, gerçekten insanoğlunun içinde bir yerlerde gizli olsa da hep var olan nankör yönünü unutmamızı belirtmiş oluyor bu şiiriyle.
“Senin aşkın beni çöle düşürdü / Âşık etti dilden dile düşürdü / Kaynadı yüreğim sabrım taşırdı / Nasıl edem telli turnam ben seni…” (31) Turna aşkı yani doğa aşkı gönlünden, gözünden hiç gitmiyor Aladeli’nin; “Üç gün sende mihman kaldım Binboğa / Gider oldum mekânınız bağ olsun / Duman kalksın üzerine gün doğa / Dereler bal tepelerin yağ olsun...” (35) “… Kekik yavşan sümbül kokar dağlarda / Bülbülleri bayram eder bağlarda / Gönül hasret yaşar tatlı çağlarda / Dost derdim dökmeye dil versin kalan…” (51) Bu ve kitaptaki buna benzer birçok şiirlerinde de ozanın dağlara olan tutkusu, özlemi yanında doğaya karşı beslediği büyük sevgiyi, saygıyı, hürmeti de görüyoruz. Bu ozanın gönlünün doğayla dopdolu olduğunu ve de aynı zamanda nasıl bir sevgi insanı olduğunu da göstermiş oluyor.
Aladeli barış insanıdır, dünya insanlığının kardeşliğini, barışını isterken, kendi yurdunda da hep bayram olsun ister, bayramları güzel günleri kutsar: “Bugün bayram gel barışak kardeşim / Dostlukla uzanan eller sevinsin / Estirelim mutluluğun havasın / Gönül bahar olsun diller sevinsin…” (Sayfa: 49)
Bunlar içinde bir babanın yavrusuna yazdığı şiirleri okuyunca isyan ateşleri sardı beni; savaşları, nedenini, niçinini tam bilemediğimiz “sınır ötesi” hareketleri, bölücü terör örgütlerini kimlerin beslediğini düşündüm durdum… Kefensiz yatanlar kadar yakın dönemde de şehit verdiğimiz ve geleceğimiz olan yavrularımız aklıma geldikçe ana yürekleri kadar baba yüreklerinin de yanıp, aslında yanan ocakların, yanan yüreklerin ölen yavruların acılarıyla nasıl birer korkuluğa dönüp sönüp yok olduklarını hissettim bir kez daha ve de ürperdim. Şehit olan her erimizle bizler kara toprağa giriyoruz, umutlarımız, yarınlarımız yok ediliyor…
Böyle mi güzel, duygusal yazılır askere giden bir oğula mektup, böyle mi içli olur yarenleşme? “Bugün bana derin derin yaralar / Açtı gözlerinin selleri yavrum / İçim keder dolu giydim karalar / Sızladı gönlümün telleri yavrum…”
Yürekten gelen aşklarla dolmuş olan ozanımızın Alevi inancını nasıl gönlüyle, özüyle, yüreğiyle benimsediğini ve yaşattığını deyişleriyle de anlamak mümkün. Ama Sayın Mustafa Ertekin’in de araştırmaları sonucu ortaya koyduğu gibi, değerli aşığımız yıllar yılı yokluklar içinde yaşam mücadelesi verse de, diyar be diyar gittiği yörelerde cemlerin bülbülü olmuş, pirler piri ulu dergâha da gönülden yazılmış… “Dergahına geldim ulu Hünkarım / Bayram bugün, seyran bugün, an bugün / Yaralı bülbülüm bitmiyor zarım / Derman ister lokmanından can bugün…” (Sayfa: 55) “… Bunca dertlerin sensin çaresi / Senden aldı evliyalar mirası / Yüreğimde Ehlibeyt’in yarası / Masum-u Paklar’a bağışla beni…” (Sayfa: 107) “Fatıma tüz Zehra nuru enbiya / Eşiği Kâbe’ye götürün beni / Aslı Güruh-u Naci, nesl evliya / Şol yüzleri aya götürün beni…” (Sayfa: 149)
Hayata karşı sitem de doludur ozanımız; bu hayat çok zalim, acımasız kederlerle doludur. Ozanın gücü de tükenir sitem etmekten başka çaresi de kalmaz bazen haykırın içindekiler; kimi zaman gizli gizli, kimi zaman dağlara karşı sesli sesli: “Gonca güller açsan konmam dalına / Bundan sonra viran bağlar gül bana / Mızrap vurmam altın olsan teline / İster isen deli diye gül bana…” (Sayfa: 72) “Bizim dağda bin bir çiçek açılmış / Pembe garip, yeşil garip, al garip / Gonca güller yaprağından seçilmiş / Bülbül garip, budak garip, dal garip…” (Sayfa: 90) “Ben de dal dal, gül açardım bağımda / Sararttın yaprağım kuruttun beni / Mihrican uğradı bahar çağımda / Karıştım toprağa çürüttün beni…” (Sayfa: 111) “Hoyrat eli değmiş yazık şu bağa / Goncalar dalında kurumuş gitmiş / Bülbül uçmuş balta değmiş budağa / Dal dal açılmadan çürümüş gitmiş / Bülbül uçmuş balta değmiş budağa / Dal dal açılmadan çürümüş gitmiş…” (111)
Atatürk sevdası şiirler yazdırmış, hele de ilköğretim öğrencilerine yazılanı hem çok sade, hem de çok içerikli: “ Atatürk’ün bahçesinin / Meyvesiyiz biz çocuklar / Yasasının ilkesinin / Hayranıyız biz çocuklar…” (Sayfa: 103)
Ozanımız Aladeli, Hakk âşıklarının izinde nice nice menziller almış, yaşadığı onca sıkıntıyı birer ilenme değil de; yergi ve yakarış şiirlerine de dönüştürmüş…
“Yanına gelince ince görünür / Ondan sonra çok renklere bürünür / Hangi kapı açsam orda gerinir / Bu huyu kendine iş eylemişler…” (Sayfa: 156)
Zaman zaman kendisine seslenirken, kendisini dara çekerken, geçmişin muhasebesini yaparken, kendisiyle barışmış, dost olmuş bir can yürek olurken çok yalın, özlü konuşur olmuş kendisiyle: “Kimim ben hatırlat bana / Kendimle tanıştır beni / Neyle yalvarayım sana / Lisan ver konuştur beni…” (Sayfa: 106-107)
Aladeli çok kederlidir, dertlidir, efkârlıdır, sitem doludur. Hayat onu çok yormuş o için için sitem etmiş yaşadıklarına ve doğanın diliyle ve doğanın varlığıyla insanlara seslenmiş: “Sarı bülbül seni koydum giderim / Bir daha dalıma konar mısın sen / Sensiz bahçe benim olsa neyleyim / Hasretin aşkıyla yanar mısın sen…” (114) “Gül bağında dal dal açayım derken / Uğrattın sevdanın yeline beni / Şu dağları bir bir geçeyim derken / Akıttın baharın seline beni…” (Sayfa: 117) “Şu dünyaya geldim yüzüm gülmedi / Dünyamı burnumdan getirdin felek / Talih bir gün bana yüzün dönmedi / Yedin genç ömrümü bitirdin felek…” (Sayfa: 120)
Şiirleri yaşamının bir yansıması gibidir ama bulunmaz bir ozanlık olgunluğunda yazılan dizelerdir…
Onun sevdası çok büyük; tüm insanlığı da kucaklıyor, daldaki bülbülü, gülü de dile getiriyor…
Sitemleri, eleştirileri, hayal kırıklıkları çok olgunca dile gelir, yıllar yılı girdiği cemlerin de etkisiyle, dedelerin, ozanların etkisiyle “Anadolu’nun Yitik Bin bir Ozanı”ndan birisi olarak, bir kenarda olgunlaşmayı bekler durur…
Evet, cemlerde, ocaklarda yetişmiş, muhabbetlerde olgunlaşmış ve insanlık aşkıyla pişmiş bir ozan olarak sevenlerinin hafızalarına ölümsüz bir şekilde kazınmış olsa da ne güzel ki birisi gayret edip onu bilinmezlikler içinden alarak bizlere de daha iyi tanıtıp, yaşamın daha fazla içine karışmasını sağladı.
Evet, sağlığında da şiirleri okundu, söylendi ama kitap bir başka öneme sahip daha kalıcı, daha geniş yerlere, uzak diyarlara turna süreleri gibi yârin sevgisini, derdini, yarasını, İmam Ali’nin sesi olarak da götürmesi gibi, bu kitap da Aladeli’nin sesini alıp çok uzaklara götürüyor, götürecek…
Bir gün; Yıldızeli’nde Pirim Pir Sultan diyarında, bir gün Antalya’da Abdal Musa’da, bir Yunanistan’da Seyyid Ali Sultan Dergâhı’nda, bir gün Makedonya’da Harabati Baba Tekkesi’nde, bir gün Bulgaristan’da Elmalı Baba’da da okunacak, bu güzel dizeler katar katar Kanada’dan, Avusturalya’ya gidecek… Oradaki canların gönüllerine mihman olacak, yar olacak…
Böylesine önemli bir ozanın hayatını araştıran, ayrıntıları gün yüzüne çıkaran, şiirlerini bir araya getirip yayınlayan çok sevgili Mustafa Ertekin’e çok teşekkür etmemiz gerekiyor.
Bu tarihi görevi yerine getirmiş, Anadolu’muzun çok değerli bir sesi olmasına rağmen biraz bir kıyıda, köşede saklı kalmış hazine sandığını bizlere açarak, geleneğimizin her yörede, her zaman, her şart altında nasıl canlı yaşadığını, yaşatıldığını tekrar gösterdiği için tebrik etmemiz gerekir.
Ve de bu çalışması örnek olsun diyoruz; hemen yanı başımızda insanlığı yüceltecek, insanlığın ortak bilincine nice güzellikler ekleyecek hangi değerlerimiz olduğunu düşünmemizi sağlayacak. Özellikle bu konuya duyarlı gençlerimizin, öğrencilerimizin, araştırmacılarımızın, yazarlarımızın hiç durmadan üretmemeye devam etmesini sağlayacak belki… Tüm dileğimiz de budur zaten…
Aladeli çok sevmiş ve de çok sevilmiş, onun ölümü derin acılara gark etmiş sevdiklerini…
Böyle bir insan olmak da bir ayrıcalık, sonsuz ışıklarda yatsın, devr-i daim, devr-i asan, menzili mübarek olsun…
Değerli ozanım; seni tanımayı çok isterdim. Ama ne güzel ki büyük ozanlık geleneği içinde her daim anılıp şiirlerin her daim okunacaktır.
Bu yolu, bu geleneği yaşatıp, yola hizmet edenlere aşk ile bin bir muhabbet ile can dostlar…
Ayhan Aydın
4 Haziran 2022
(Aladeli, Kimim Ben Hatırlat Bana, Mustafa Ertekin, Ozan Yayıncılık Ltd., İstanbul, 2021)
İNSANOĞLU
Hiç güven olur mu insanoğluna
Meyveni yer dalın devirir gider
Olanca varını döksen uğruna
Düştüğünde yüzün çevirir gider
Yüzüne gülse de andırmaz gülü
Her çiçek eğlemez garip bülbülü
Gerçek âşık gerçek sevginin kulu
Yakar küllerini savurur gider
ALADELİ güzellerin merdini
Halinden bilene anlat derdini
Bir hararet sarmış gönül yurdunu
Eritir yağlarım kavurur gider
1956 (Sayfa: 31)
BİNBOĞA
Üç gün sende mihman kaldım Binboğa
Gider oldum mekânınız bağ olsun
Duman kalksın üzerine gün doğa
Dereler bal tepelerin yağ olsun.
Uğratma dumana dolaşmasın yol
Açılsın goncalar meyvelerin bol
Dönderin bu çarkı yorulmasın kol
Yayların, gül kokulu dağ olsun.
ALADELİ sızıladı içimiz
Bağışlayın var ise bir suçumuz
Çekti felek gurbet ele göçümüz
Kavuşuruz elbet canlar sağ olsun.
1965 (Sayfa: 35)
SEVİNSİN
Bugün bayram gel barışak kardeşim
Dostlukla uzanan eller sevinsin
Estirelim mutluluğun havasın
Gönül bahar olsun diller sevinsin
Atalım yürekten kini buğuzu
Sıcak bak erisin benliğin buzu
Çalınsın birlikte dostluğun sazı
Allah Allah diye teller sevinsin
Dünya barış bayram ile tatlolur
Küskünler barışır mutluluk bulur
Siler gönül kinin merde mert gelir
Gerçek izleriyle yollar sevinsin
Atanın cihanda yurtta sulh sözü
Uyalım emrine kılak niyazı
ALADELİ özler baharı yazı
Çığrışsın bülbüller dallar sevinsin
1980 (Sayfa: 49)
BUGÜN
Dergâhına geldim ulu Hünkârım
Bayram bugün, seyran bugün, an bugün
Yaralı bülbülüm bitmiyor zarım
Derman ister lokmanından can bugün
Senin aşıkların diler himmetin
Güneşisin gönül denen Vahdetin
Bir bayrak altında, bir Türk milletin
Dünya tarihinde ismin şan bugün
Emreyledin cansız duvar yürüdü
Hamur ettin kara taşlar eridi
İlkelerin Atatürk’te göründü
Bağlıyız yürekten kaynar kan bugün
ALADELİ mevcut bugün varlığın
Yaşıyor Hürriyet’in birliğin
Nasıl methedeyim dönmüyor dilim
Gönlüm seni bekler viran han bugün
1982 (Sayfa: 55)
YAVRUM
Bugün bana derin derin yaralar
Açtı gözlerinin selleri yavrum
İçim keder dolu giydim karalar
Sızladı gönlümün telleri yavrum
Derdini desen de dermanın bulsam
Yaralarım kanar yüzlerin görsem
Konsam bahçesinin bülbülü olsam
Lal oldu babanın dilleri yavrum
Bilmem ki bahtına doğar mı güneş
Dileğin Mevla’dan sönsün bu ateş
Gel ciğerim konuşalım başa baş
Açılsın mutluluk güllerin yavrum
İster yağlı yemek isterse yavan
Bal tadı verirdi ekmekle soğan
Ellere güvenme babana güven
Bırak artık yalan elleri yavrum
Dönseydin yönünü garip babana
Beyler gelir diz çökerdi odana
ALADELİ teslim ettim çobana
Hızır açsın murat yolların yavrum
1986 / Oğlum Mustafa’ya (Sayfa: 65)
ALADELİ oğlu Mustafa’nın askere giderken yazdığı Hasret acısını dile getiren ve Cabab-ı Allah’a teslim ettiğini dile getirdiği bir eseridir. (25 /05/ 1986)
GÜL BANA
Gonca güller açsan konmam dalına
Bundan sonra viran bağlar gül bana
Mızrap vurmam altın olsan teline
İster isen deli diye gül bana
Taş mı attım nazik gönlün camına
Ek mi oldum kederine gamına
Ateş oldum vücudunda canıma
Unutulmaz miras kaldı kül bana
Garip kuşum bir çalıda tünerim
Gahi yağar eser gahi dinerim
Artık silme gözlerimin pınarın
Çok dert açtı türlü türlü dil bana
Hani kışı bahar geçen günlerim
Derdim arttı üstündedir binlerim
ALADELİ hastalandım inlerim
Ateşim var dokunmasın el bana (Sayfa: 72)
GARİP
Bizim dağda bin bir çiçek açılmış
Pembe garip, yeşil garip, al garip
Gonca güller yaprağından seçilmiş
Bülbül garip, budak garip, dal garip
Hangi dağım hiç dumanım gitmiyor
Derdim büyük ahu zarım bitmiyor
Bizim bağın bülbülleri ötmüyor
Bağban garip, bahçe garip, gül garip
Geçen günler yüreğimde yaradır
Gün gelir ki bugünü de aratır
Nerden geldim gideceğim neredir
Dünya garip, hayat garip yol garip
Yüzün görsem yüreğime coş gelir
Sevsem saysam dolu versem boş gelir
Dünyaya yaz bizim dağa kış gelir
Yaren garip, kardeş garip, el garip
ALADELİ yaş karıştı yaşıma
Ummadığıma taşlar düştü başıma
Canım veremedim can yoldaşıma
Gönül garip, sazım garip, dil garip. (Sayfa: 90)
EYLEMİŞLER
Gülüstan bağında karga sürüsü
Gerçek bülbülleri dış eylemişler
Fidanların gül açmamış birisi
O güzel baharı kış eylemişler
Kuşdili konuşur arif olanlar
Süleyman’dır ona cevap verenler
Baykuşlara saray olmuş viranlar
Onun için kuşlar baş eylemişler
Yalancılar aldı gerçek yurdunu
Onlar sevmez insanların merdini
Çekmemişler güzel aşkın derdini
Yalanı kendine eş eylemişler
Yanına gelince ince görünür
Ondan sonra çok renklere bürünür
Hangi kapı açsam orda gerinir
Bu huyu kendine iş eylemişler
ALADELİ bırak kendin bilmezi
Sen güldüremezsin içi gülmezi
Arkadaş edemem yola gelmezi
Dolunun adını boş eylemişler (Sayfa: 156)
KİMİM BEN HATIRLAT BANA
Kimim ben hatırlat bana
Kendimle tanıştır beni
Neyle yalvarayım sana
Lisan ver konuştur beni
Ömrüme vermeden zeval
Geçen günler oldu hayal
Ruhuma bir güzellik sal
Küskünüm barıştır beni
Kalmadı sabrı kararım
Kaybettim kendim ararım
Sözleri derde dermanım
Unutma soruştur beni
Ay eyle sultanım suçum
Gurbet ele yıktın göçüm
ALADELİ yanar içim
Hasretim kavuştur beni (Sayfa: 106-107)
GÖTÜRÜN BENİ
Fatıma tüz Zehra nuru enbiya
Eşiği Kabe’ye götürün beni
Aslı Güruh-u Naci, nesl evliya
Şol yüzleri aya götürün beni
Erenler sultanı dertler dermanı
Aşıklar rüzgarı aşkın fermanı
Olayıdım dergahının Selman’ı
Müh’rü yadigara götürün beni
Kırklar bahçesinin gonca gülüne
İsmin vermiş bülbüllerin diline
Yol dolaşık nasıl gelem yanına
Mekanı Ala ya götürün beni
Yalvarırım Pir Hünkar’ın aşkına
Gel otur sultanım gönül köşküne
Yüzün döndü ALADELİ şaşkına
Sözü Zülfikar’a götürün beni
Aladeli’ye Şiir
HABER VERSENE
Şimdi türkülerin dilde dolaşır
Neredesin Aladelim gelsene
Sevenlerin koyun gibi meleşir
Neredesin Aladelim gelsene
Gelmiyorsan bari haber versene
Uzun zaman oldu kesildi sesin
Hani benle sohbet idi hevesin
Kaybettim izini hangi yerdesin
Neredesin Aladelim gelsene
Gelmiyorsan bari haber versene
Ateşin sinemde beni yakıyor
Görsen sular şimdi terse akıyor
Veli bile yollarına bakıyor
Neredesin Aladelim gelsene
Gelmiyorsan bari haber versene
Melul mahzun garip garip gezerdin
Duygulanır gözyaşların süzerdin
Bu halle Alpay Dede’yi üzerdin
Neredesin Aladelim gelsene
Gelmiyorsan bari haber versene
Mahmet Ali Alpay Dede