BEDRİ NOYAN DEDEBABA

Doçent Dr. Op. Bedri NOYAN

 

DEDEBABA

Dedebaba kimliğiyle özdeşleşen ve çağımızın Alevi/Bektaşi düşünce dünyasındaki en önemli simalarından birisi olan Bedri Noyan, hem dedebaba olarak, hem bir yazar, hem bir önder olarak Alevilik/Bektaşilik konusundaki bilgilerini bizlerle paylaşırken, bu konudaki çalışmalarının ve fikirlerinin de genel bir özetini sunmuş oluyor.

AYHAN AYDIN

 

Uzunca bir ömre nice sevgiler, dostluklar, güzellikler, araştırmalar sığdırdınız. Sevgili Noyan, sizden hayat hikayenizi dinlesek, bize neler söylersiniz?

Samsunlu olan babam İsmail Hakkı Noyan. Aile adı Serdarzade idi. Soyadı Kanunu çıkınca Serdar adını alalım istedik. Türkçe değil dediler. İlk sıralarda bu konuda çok titizlik vardı. Biz de eşit anlamlı diye Noyan'ı aldık. Rahmetli Babam "Osmanlı" ordusunda Kolağası (Kıdemli yüzbaşı) olarak Serez'de görevli iken orada doğmuşum (1912). Bir aylık iken oraları bırakıp Anadolu'ya dönmüşüz. İlkokula Manisa'da başlayıp her sınıfı bir başka yerde okudum. Samsun Lisesi mezunu olarak İstanbul Tıp Fakültesi'nde tahsilime devam ettim. 1937 doktor oldum. Ankara Numune Hastanesi'nde Prof. Dr. Max Meyer'in asistanı olarak ihtisas yaptım. İmtihanı kazanarak İstanbul Fakültesi'ne Doçent oldum. 1951 de Üniversiteden ayrılarak, eşim Dr. Semiha Noyan Anabacı S. ile Aydın'da serbest hekimlik yaptım. Ellinci Meslek yılımdan sonra Hekimliği bıraktık.

Birçok sosyal dernekte görev aldım Halkevi, Türk Kültür Derneği, Türk

Musiki Derneği, Rotari Klüp ve Tabib Odası başkanlıkları, Aydın Lisesi doktorluğu ve Okul-Aile Birliği Başkanlığı, Aydın Sanat Derneği gibi.. .

Bektaşiliğe intisabımdan sonra her derece alıştı seçile seçile Derviş, Baba, Halife Baba ve Müridimin vefatı ile Dedebaba'lığa seçildim (1960).

Birçok tıp kongrelerinde bulundum, ilmi tebliğler sundum. Strasburg Türkoloji kongresine şeref misafiri olarak gidip iki tebliğde bulundum. Türkiye'de de birçok kongrede gönül yolumuz konularında tebliğler sundum. Birçok yerde yazılarım yayınlandı. Türk Folklor Araştırmaları Dergisi'nde araştırma yazılarım, daha sonra Cem Dergisi'nde, Nefes Dergisi'nde bu konularda yazılarım çıktı.

Tıp talebeliğim yıllarında (1934) sınıf arkadaşlarımın Güneş Matbaası'nda bastırdığı gençlik şiirlerinden bir bölümünün oluştuğu (Pınar Yolu) kitabı (Bedri Hakkı) adı altında yayınlanmıştı.

Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Divanı'nı Türk harfleri ile şiirlerin asılları ve sade dile çevirerek yayınladım. Aydın-Karacasu'da medfun Uşşaki-Bektaşi şairi Süleyman Rüşdi'nin Divanı'nı aynı şekilde baskıya hazır hale getirdim.

Dörtyüz sayfalık "Aşk Risalesi" kitabımın baştarafına: "Bu kitab satışta değildir. Dost ve alakalı zevata yollanır" gibi bir yazı bastırmıştım. Gerek bu kitap, gerek tasavvuf şiirlerimin bir bölümünü içine alan "En-el-Aşk" ta da böyle bir kayıt vardır (1959). Bunlar ve diğer divanlar ve "Manzum Türkçe Kur'an" da da böyle yaptım.

Katıldığım kongrelerde Muharrem matemi, ölüm ve ölüm erkanı, Hukuk düzeni (düşkünlük), Kurtuluş Savaşında Bektaşiler ve Bektaşi şairlerinde Atatürk konulu tebliğlerle düşünce ve inançlarımızı dile getirdim.

Bu yıl içinde Türk Yurdu Dergisi'nde Yunus Emre sayısında ve Aralık 1994 özel sayısında "Bektaşilik" konusunda yazılarım yayınlandı. 1986 da Ankara'da Manzum Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi kitabını yayınladım. Bu ilk manzum eser, Bursalı Firdevsli tavil (Uzunboylu Firdevsi), Firdevsi-i Rumi (Anadolu Firdevsi) veya Bursalı Firdevsi denilen zatın eseridir. Bunun sayfaları bozulmuş, lekelenmiş ve kaybolmak üzere bir duruma gelmiş olduğunu vilayetname yazmıştır. Çok temiz bir durumda olan bir nüshasından Nihani'den 25 yıl önce yazılmış olan bu Firdevsi eserini nisyandan, unutulmaktan kurtardım, korumuş oldum. Günümüzde Nihani'nin Manzum Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi bile pek zor bulunur.

Bir de Adil Ali Atalay'ın (Abdal Musa Sultan ve Velayetnamesi) yayını içinde bir kaç kişinin yazıları olan kitabında "Abdal Musa Sultan'ı ziyaret incelemelerim olan yirmibeş sayfa kadardır (sayfa:25-50 de).

İstanbul Gazetelerinde: Yeni Gazete'de, Bektaşilik ve Alevilik konusunda, 20 Haziran 1966'dan itibaren iki ay kadar süren bir seri yazım yayınlandı. Yine Yeni Gazetesin'de (Hacı Bektaş Veli ve Milli Birlik) başlıklı yazım yayınlandı: (16 Ağustos 1967) de Hacıbektaş İlçesi'nde yapılan anma törenlerindeki konuşmamdır. Gazetenin aynı günkü 960 no'lu nüshası, birinci sayfa, 3-6 sütununda yayınlandı.

İstanbul Günaydın Gazetesi’nde 29 Ocak 1977 Pazar nüshasında başlayan ve dört aya yakın bir süre devam eden seri yazılarım yayınlandı.

Ayrıca "Türkçe İnsan Adları" eserim baskıya hazırdır.

 

Sizce Bektaşilik, Alevilik nedir? Ne zaman ve nasıl doğmuştur?

 

Hazret-i Ali bütün müslümanlarca sevilen ve sayılan bir İslam büyüğüdür. Daha Hazret-i Muhammed'in yaşadığı yıllarda bile Hz. Ali'yi seven bir grup, bir Ali taraflısı (Şi'ası) vardı.

Çocuk yaşında, erkeklerden Müslüman olan Hz. Ali'dir.

Hz. Pir Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi Dergahı'ndan Anadolu'ya gelmiş, adım adım, oba oba gezerek Bektaşiliğin esaslarını talim etmiştir. Hz. Pir evlenmemiştir. Doğum ve ölüm tarihleri üzerinde çok fikirler ortaya atılmıştır. Bu tarihler arasında kırk-elli yıl kadar farklar vardır. Kitaplarda bu konuda bilgi bulabilirsiniz.

Gerek Bektaşilik, gerek Alevilik Türklerin yaşayış ve inanış alanında Ehl-i Beyt ve Oniki İmamlar sevgisi içinde iki sosyal toplum teşkil etmişlerdir. Türk'ün İslam anlayışını simgelerler. İslam'a karşı değil, uydurmalara karşıdırlar, yobazlığa karşıdırlar. Eski, yazılı kaynaklar Alevi, Tahtacı, Çepniler gibi gurupları Bektaşiliğin bir kolu gibi yazmışlardır.

Bektaşilik, özel felsefesini kurmuş, usul, adab ve erkanını tesbit etmiş, yazılı metin haline getirmiş, yola giriş, derviş oluş, baba oluş, Halife baba oluş ve Dedebaba'nın Hakk'a yürüyüşü halinde Halife Babaların yeni Dedebaba'yı seçiş ve herbirinin oluş tarzını bir erkânname'ye bağlamıştır. Her derece mertebe seçim yoluyla bilgisi olana, layık olana verilir olmuştur. Alevi dostlarımızda bu dereceler, mertebeler yoktur. Bir Mürşit yerine Dede ve onun idare edeceği bir bölüm toplum vardır. Dedeler soy güderler, dede Hakk'a yürüyünce yerine oğlu geçer. Mürşit makaamına konan Dedelerin bilgili olanlara varsa da eğitimsiz olanları görülüyor. Bugün kendileri de bunun bilincine varmışlardır.

 

İlk Manzum Türçe Kur'an-ı Kerim'i hazırladınız. Buna niçin ve nasıl yöneldiniz? Bu eserinizden dolayı aldığınız tepkiler neler oldu?

Alevi-Bektaşiler Sünniler’den farklı olarak Kur'an-ı Kerim'i nasıl yorumluyorlar?

 

Kur 'an'ın Türkçe olması ve duaların da Türkçe ayetlerle yapılması taraftarı idim. Zaten Kur'an'da da birkaç defalar "Bunu Araplara Arap dili ile indirdim ki okuyup anlayarak ona göre iş işlesinler" denilmektedir. Demek ki her Müslüman millet Kur'an-ı kendi diliyle okumalıdır. Bu nedenle Manzum Türkçe Kur'an okuyanlarca çok tutuldu.

Atatürk'e ait, evvelce yayınlanmış olduğum bir hatıram var (Türk Kültür Derneği'nde, Başkanlık yaptığım zaman, yayın organı olan Dernek Dergisi Şubat 1962, c:1, sayı:4, s:23).

16 Ocak 1937 de, Tıp Fakültesi son sınıfta idim, İstanbul "Ticaret ve İktisat Mekteb-i Alisi"ndeki arkadaşlarımız Pera Palas salonunda bir öğrenci çayı düzenlemişlerdi. Oraya gitmiştim.

Atatürk, İsmet İnönü, Dr. Tevfik Rüştü Aras, İsmail Müştak Mayakon ve diğer zevatla Pera Palas salonuna teşrif ettiler.

O gün, etrafını bir çember şeklinde saran gençlerle çeşitli konularda konuştular.

Sonraları, Türkçe Manzum Kur-an'ın Önsözü'nde de bu konuda bilgi vardır.

O Günün konumuzla ilgili bölümü Atatürk'ün buyurdukları şekilde not defterime hemen kaydedilmiştir. Atatürk:-Vatan şairi olarak kimi tanıyorsunuz? Gençler tarafından Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif gibi cevab verenler oldu.

Atatürk:-Bazılarınız Akif'ten söz etti. Kendisi Ankara'ya geldi, bir eve yerleştirildi, faydalı olduğu zamanlar oldu. Fakat sonraları her ileri adımımızda karşımıza çıkan ikinci gruba geçti. Kendisine Kur-an manzum çevirisi için görev teklif ettim, kabul etti.

Daha sonraları "Bu memleketin hür havasına Mısır'ın Esir havasını tercih etti, Oraya gitti" dedi. ve devamla:-"Sefirim vasıtasıyla kendisine bir isteği olup olmadığını sordurdum ve çevirilere devam ettiğini de öğrendim" dedi.

Hasta olarak Yurd'a ilk gelişinde Yaverimi yollayarak kitabı sordurdum. "Bende değil, birine vermiştim, o da birisine vermiş, onu da bilmiyorum" gibi bir cevap vermişti.

M. Emin Erişirgil'in "Mehmet Akif, İslamcı Bir Şairin Romanı" adlı, Ankara'da 1956'da yayınlanan kitabında (sayfa:476 da) Mehmet Akif'in bu kitabı bir tanıdığına verdiği, eğer ölürse yakmasını, iyi olur gelirse kendisine vermesini, vasiyet ettiğini yazmıştır.

Kitabın 477-478. sayfalarında da Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel Bey'in Mısır'a uğradığı Akif'in bu çeviriyi Yozgatlı İhsan Efendi adlı birisine verdiğini öğreniyor. Bu İhsan Efendi, Akif'in Mısıra gidişi sırasında, vapurda tanığı bir gençtir. Namazını kılarken Onunla tanışmış. İhsan Efendi Ezher'de tahsile gidiyormuş. Sonra orayı bitirmiş, orda görev de almış.

İşte Akif'in hasta olarak yurda son gelişi sırasında çeviriyi verdiği bu kişidir ki Hasan Ali Bey'le kararlaştırdıkları yerde buluşmaya geldiğini ve Akif'in vasıyeti üzerine çeviriyi yaktığını söylemiştir.

Yıllar sonra Aydın Lisesi'nde Okul Aile Birliği başkanı olarak okul bahçesine güzel bir Atatürk Abidesi yaptırdım, giriş merdiveni başlarına Namık Kemal, Ziya Gökalp büstünü yaptırdım.

Lise Müdürü Edebiyat Öğretmeni İbrahim Ethem Şehitoğlu ve Türkçü, şair bir zat olan Kazan Türklerinden Cabbar Ertürk beyle bir muhabbet sırasında Atatürk ile olan, yukarıda yazdığım hatıramı anlatmıştım. Onlar Fakıyr'ı teşvik ile "Sen bunu pek a'la yapabilirsin, neye yapmadın" dediler. Bunu hiç düşünememiştim. Her konuşmamızda bu teşviki tazelediler. Manzum çeviri üzerinde çalışmaya başladım. Bu kitabımın baş tarafında Kur'an-ı Kerim, Türkçe Kur'an ve Türkçe İbadet ve Du'a konusundaki düşüncelerimi yazdığım bir bölüm vardır.

Beş yıl kadar geceleri, sabah namazına kadar çalışarak tamamladım.

 

Alevilerin, Bektaşilerin Tanrı anlayışı, Vahdet-i Vücudculuğa Enel Hakk'a dayanıyor. Sünnilerden farklı olarak Alevi ve Bektaşilerin Tanrı'yı ve Tanrı karşısındaki insanı algılayışları arasındaki farklılıklar nelerdir?

Fatih Sultan Mehmet II. Türbeden Melami bir zat olan Ahmet Amış Efendi: "Kainatta hilkat yok, zuhur vardır" diyor. Yine Aynı zat: "Allah olmak kolay, Muhammet olmak zordur. " diyor. Vücut Birliğine göre Tanrı, bütün evrenlere tecelli etmiştir. Bu çokluk (Kesret) içinde (Vahdet)i (Bir tane olanı) birliği görmeyi öngörüyor.

Düşünelim nesne, mesela "Allah" ise, kainatta ondan gayri ne varsa buna (siva, masiva) deniyor. Düşünen kişi o masivayı terk ede ede konsantre oldukça ve daha daha derine vardıkça Tanrı ile "İrtibat-ı ruhi" Ruhi bağlantı ile Tanrıya kavuşur. Derin bir tefekkür içinde bunu hissedebilir. Tanrı şekillendirilemez. İşte o derin tefekküre varış halinin muayyen vakti, muayyen yeri belli bir yöne dönüşü, muayyen bir hareketleri yoktur. Ne tarafa dönse her yerde O tek olan vardır. Hazret-i Muhammet'de: "Bir saatlik tefekkür, yetmiş yıllık ibadetten daha hayırlıdır" buyuruyorlar.

Bektaşilik’te çok çeşitli inanç, yaşam kurumları var. Bir tarikat olarak Bektaşiliğin Kurumsal silsilesi nasıldır? Siz Bektaşiliğin Ruhani (Dini) önderi bir Dedebaba'sınız. Dedebabalık, Babalık, Müritlik, Taliplik terimleri Bektaşiliğin ayrılmaz parçaları. Bunların genel olarak Bektaşilik’teki yerleri nelerdir?

Yukarıda da bahsettiğim gibi Yola alınış, bazı görevleri (mesela: Çerağları uyarma, istekliye (Talib'e) rehberlik yapma gibi) öğrenince o dergah mensublarınca seçilerek dervişlik töreni yapılarak derviş libası iksa (Elbisesi giydirme) yapılır. Babalık, Halife Babalık hep bu şekilde seçimle ve Adab ve Erkan ile olur. Dedebaba Hakk'a yürüyünce mevcut Halife Babalardan birisi seçim yapılarak Dedebaba seçilir. Mürşit olan Babalar kendi canlarından seçilen kişiye Derviş elbisesi giydirebilir.

Babalık icazetnamesi ve usulü, erkanı Dedebaba tarafından yapılabilir. Halife Babalar Dedebaba'ya vekaleten Babalık verirlerse de o babanın münasib bir zamanda Dedebaba'yı ziyaretle icazetnamesini mühürletmesi gerektir. Bütün bunların vasıfları, seçiliş törenleri yol felsefesi uyarınca Erkannamelerle tesbit edilmiştir.

 

Bir Kalenderi dervişi olan Hacı Bektaş Veli'nin evlenmediğini savunuyorsunuz. Hacı Bektaş Veli Kimdir? Temel felsefesi ve yaşam anlayışı nasıldır?

Hacı Bektaş Veli Bektaşiliğin tek piridir. Bektaşilik'te bazı temel inançlar ve ahlak formülleri var. Eline, diline, beline deniyor. Bu üç yolla kimseye zarar verilmeyecek, aynı zamanda, bunlarla faydalı şeyler de yapılacaktır. Mesela: Eliyle bir san'at eseri, resim, heykel, müzik, bir yazılı eser vermek, diliyle: iyi şeyler konuşmak ve öğretilerle faydalı olmak, nefsani duygularına kapılmadan iyi bir aile kurmak, hayırlı evlatlar yetiştirmek gibi. Nefisle mücadeleye Cihad-ı ekber (en büyük savaş) denilir.

Bektaşi ahlakınca yalan söylememek, kibir ve kin tutmamak, hiçbir kimseyi kendinden küçük görmemek aşağı görmemek, kimsenin ayıbını görmemek gördüğünü örtüp görmediğini söylememek, konuksever olmak, büyüğe saygı, küçüğe şefkat göstermek, cömert olmak gibi ahlak esasları vardır.

Aleviler'de talibler ve dede denilen mürşit makamındaki kimseler var. Pirleri bir kişi değil. Bir çok sayıda Pir ocakları var.

Bektaşiler'de Baba olan Mürşit kendi soyundan olan oğluna ve kızına nasib veremez. Başka bir Baba'nın yol evladı olsunlar, orada kendini beğendirmeye çalışsınlar, derler.

Hacı Bektaş Veli'nin soy zinciri Oniki İmamlar yolundadır. Kitaplarda soy zinciri ve yol zinciri hakkında bilgiler vardır.

Hacı Bektaş Veli hiç evlenmemiştir. Bütün bilimsel eserlerde böyle yazılmaktadır.

Anadolu'ya gelişinde Selçuklular yıkılmağa yaklaşmakta idiler. Bu Türk Devleti'nin resmi dili önce Arapça, sonra Farsça idi.

Karamanlı Mehmet Bey Konya'yı alınca "Türkçe'den başka dil kullanılmayacağı" Fermanını yayınladı. Bu fermanı kendisine telkin eden ve hatta dikte ettiren kişinin Hacı Bektaş Veli olduğu söylenir. Bu fermanın ilanı günü, halen Eylül

ayı içinde Türk Dil Bayramı olarak kutlanır. Bektaşi ve Alevi şairleri Türkçe'nin kullanılışında önder olmuşlardır.

 

Anadolu'daki Bektaşilik'le tekke ve dergahlarla, Balkanlar'daki ve diğer ülkelerdekiler arasında farklılıklar var mıdır?

Günümüzde, Balkanlar'daki, ABD ve Diğer ülkelerdeki Bektaşiliğin durumu nedir?

Anadolu dergah ve tekkeleriyle Arnavutluk, Makedonya ve sair yabancı memleketlerde inanç, usul ve adabta hiç bir fark olmamıştır. Bektaşilik bu yabancı ülkelerdeki Türklerin birlik içinde olmalarını, töre ve geleneklerini kaybetmemelerini sağlamıştır. Amerika'daki Dergah'ın mürşidi Recep Ferdi Baba'dır. Recep Ferdi Baba ve Arnavutluk'tan seçilerek gönderilen Reşat Bardi Baba'ya Hilat erkanı yapılarak Hilafetnameleri verildi.

Amerikadakilerin yirmi dönüm kadar arazileri olup başlangıçta sebze yetiştirme ve yumurta tavuk işleriyle meşgul oldular. Zamanla iyi duruma geldiler. Şimdi sadece elma bahçesi yapılıyor. Dergah binası büyütüldü. Altıyüz kişi alacak bir salon yapıldı. Keza altıyüz kişiye bir defa da yemek verecek fırın ve malzemeleri yemek, içecek takımları sağlandı. Bunların açılış merasimini fakıyrin yapmasını istediler. Gittim. Çeşitli vesileler ile böyle 500-600 kişilik toplantılar yapıldı. Ordakiler Arnavut ve Anadolulu Türkler, beşyüz aile kadardırlar.

Dergah arazisinin bir kenarına bir zat zemin ve bir kat üst olarak onbir tane tek tek apartmanlar yaptılar. Bunları Amerikalılar ayda 600 dolara kiralamışlardır.

 

Bir Dedebaba olarak, Bektaşilikle Alevilik arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?

Kardeşlerimiz ile Ehli Beyt'e ve Hz. Muhammed'in soyu olan İmamlara sevgi gibi müşterek noktalarımız vardır. Bizde, yola gelen istekliler teker teker merasim yapılır. Aleviler'de töreni yapılacak karı-koca eş ile Müsahipleri olan karı-koca eş ve rehber beş kişi olarak merasime girerler. Bunu Ehl-i Beyt sayısınca olduğunu söylerler. Yurdumuzda Alevi ana-babadan doğan çocuk Alevi'dir. Alevi olmayan bir kişiye nasib vermezler. Arzu eden kişiye, nasib verilir. Kimseye "Gel Bektaşi ol" denmez. Gelen kendi isteği ile gelmelidir.

Alevilik ve Bektaşilik'teki Allah-Muhammed-Ali üçlemesiyle derin Ehl-i Beyt sevgisinin nedeni nedir?

Allah-Muhammet-Ali üçlemesi, yol erbabınca, duyulan sevgi sırasıyladır. Bektaşiliğe girip erkanında da "Mürşidim Muhammet, Rehberim Ali" diye geçiyor.

Ehl-i Beyt, Hz. Muhammed'in ev halkı olarak "Muhammet, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyn"dir. Veda Haccı'nda da, Hz. Muhammet, "Size iki nesneyi bırakıyorum. Birisi Kur'an'dır, birisi de Ehl-i Beytimdir" diye konuştu. Ehl-i Beyt kimlerdir? Sorusuna, bunları hırkası altına alarak "işte bunlardır" dedi. Bu nedenle Ehl-i Beyt'e "Al-i aba" o hırka altındaki "soy"da derler.

Hz. Muhammet o gün nazil olan "El-yavm-i ekmeltü leküm dineküm" (5. Maide suresi, ayet dörtten bir bölüm) ayeti üzerine, kendisinin görevi biteceğine göre, ölümünün yaklaştığını düşünerek o Veda Haccı konuşmasını yapmak istemiştir. Hz. Ali hakkında çok güzel öğücü hadisler söyleyerek, vefatından sonra ona yaklaşınız, onu tutunuz demek istemişti. Bunun üzerine, Ömer bin Hattab, Hz. Ali'yi kutlamıştı.

 

Bektaşilikte Anabacı terimiyle sık sık karşılaşıyoruz. Anabacı kimdir? Bektaşilikteki kadının önemi nedir ve yeri neresidir?

Bektaşilerde Kadınlara (Bacı-Kızkardeş) ve mürşit yani Baba erenlerin eşine (Anabacı) denir. Dedebaba eşine de (Anabacı Sultan) denir. Bektaşiler ve Aleviler'de kadınlara erkeklerle eşit haklar tanınmıştır. Aile kurumu çok kuvvetlidir. Vaktiyle "Bektaşilikte Kadın" başlığı altında, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi'nde (Mart 1973'te başlayan, sayı:284, 285, 286 ve 288 de) devam eden bir yazı yayınlamıştım. Boşanma yoktur. Eğer kadın tarafından haklı nedenler göstererek ısrarla boşanma isteniyorsa Mürşid Babaerenler ona izin verebilir.

 

Bektaşilikte Muharrem Ayini hakkında bizi aydınlatabilir misiniz?

Muharrem matemi, Muharrem ayının 1-10 günü öğle vaktine kadar su orucu tutulur. Kerbela'da ölümden kurtulan Hz. Zeyn-el-Abidin'in imam oluşu ve Hz. Hüseyn'in defnedildiği Onikinci günü Aşure kaynatılır. Su orucu On Muharrem öğle vakti biter fakat matem Onikinci güne kadar sürer. (Bu konularda Cem dergisinde Haziran 1994, sayı:37 de, 4-10. sayfalarda tafsilatlı bir yazım yayınlanmıştır. Oradan bilgi edinebilirsiniz. )

Bektaşiler ve Aleviler ölüme nasıl bakıyorlar. Bir Bektaşi için ölümün anlamı nedir?

Bir Bektaşi için ölüm "Büyük Sevgiliye Kavuşma=Visal"dir. Tanrı, insanı "yaratılmışların en şereflisi (Eşref-i mahlukat) olarak vasfetmiş, insan'ı "Ahsen-i takvim" en güzel kıvama gelmiş bir yaratış ile şekillendirip, ona "kendi ruhumu üfledim" diyor. Kur'an 95. Tin (incir) suresi, dördüncü ayette: "Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık" buyuruyor.

Yine, Kur'an 50. Kaf Suresi, Ayet:16'da; (Türkçe manzum olarak): Biz inandık, yarattık, nefsinin çok işkiller verdiğini biliriz ona, rahat değiller. Ona Şahdamarından, Daha yakınız heman. Buyurmuştur.

Yine Kur'an 38. Sad Suresi, Ayet:71-72'de, Türkçe, manzum olarak:

71. Hani Rabbin demişti Meleklere: "Çamurdan insan yaratacağım bitirip bir ağurda".

72. Ona kendi ruhumdan üfürdüğüm gibi, siz Yere kapanıp ona secde edin hepiniz.

Burada insanların meleklerden üstün görüldüğü ifadesi var. Yine Kur'an'da "Elest bezmi" denilen toplatıda Adem'e bütün isimler öğretildiği (Eşyanın tabi'atındaki bütün sırların verildiği) söylendikten sonra meleklere secde emri verildiği durumu yine var. Yine insanın yüceltildiği görülüyor.

Bu ruh Bakii olup, Tanrı ruhunun en yüce vasıflarını edininceye kadar devam edecek.. . Bi kemal erecesine ulaştığında aslına kavuşacaktır. Bunun için ölen kişi hakkında Bektaşi: "Ruh-u revanı (yürüyen ruhu) şah ve hurrem olsun (kıvançta, sevinçte olsun) diye du'a eder. Gitsin bir daha gelmesin, derler.

 

Toplumsal bir yargı düzeni, toplumu barış ve birlik kaynaşma içinde tutan bir dayanışma kurumu olarak görüyoruz Cem ayinini. Cem ayininin Alevilik'teki ve Bektaşilik'teki yeri ve önemi nedir?

Cem erkanının yürümesinde Alevilerle Bektaşilik arasında fark var mıdır?

Bektaşi Baba'larıyla, Alevi Dedeleri'nin ayrılan yönleri nelerdir?

Bektaşilerde yola girecek kişi önce bir boy abdesti alır. Ondan sonra rehberi ona bir de yol abdesti aldırır. Erkannamelerimizde bütün ayrıntılarıyla neler yapılıp rehber tarafından neler söyleneceği kayıtlıdır. Bu merasime, törene yanlış olarak Bektaşi ayini denmiştir. Bu, eski bir Türk geleneği olarak bir "And içme", kankardeşi olma benzeri bir kardeş olma törenidir. Gelen istekliye önce bir tövbe ettirilir. Ondan sonra Mürşid tarafından tamamen ahlaki öğütler verilir. Sonunda Mürşid istekliye "Sana verdiğim bu öğütleri aldın, kabul ettin mi?" diye üç defa sorar. O da aldım, kabul ettim der. Mürşid: "Haydi, var, rehberinin rızasında ol, der. Rehber istekliyi alıp, oturduğu posta götürür. Ona: "Ey can, biz seni senden alıp yine sana geri verdik. Bundan sonra yükün sırtına, amelin boynuna"der ve ona bir niyaz eder. Yeni Bektaşi de ona niyaz eder. Gülbank denilen Türkçe bir du'a ile tören biter. Burada mürşit yani Mürid'in yol babası, rehberi de yol anası olur. Bu yakınlık soydan gelişten daha üstündür, kuvvetlidir.

 

Bu tören dini bir ayin değildir, bir Türk geleneği ile and içmedir, bu hususu önceleri (gerçeği görme zamanı) başlıklı bir yazımla yayınlamıştım (Yeni Aydın Gazetesi, Aydını 4 Kasım 1963, sayı:780, s:1 / Ege Ekspres İktibas ile: 13 Kasım 1963, sayfa:3'te/Aylık Emek Dergisi, Ankara sayı:12, 12 Haziran 1964, sayfa:1'de).

Günümüzde doktor tahsil sonrası bir yemin eder, hukukçu yemin eder, acemi eğitimi biten er yemin eder, harp okulu mezunu yemin eder. Emniyet mensupları, parlamenterler, başbakan, cumhurbaşkanı yemin eder. Bu Türklere özgü bir and içmedir.

Keşke 18 yaşını bitirmiş kız ve erkek her gencimize böyle kutsal bir topluluk huzurunda bu and içme erkanını yaptırsak fena mı olur?

Alevilerde bu merasime beş kişi olarak giriliyor. Pir ocağı tarafından atanmış olan Dedeleri var. Dedelerin bilgili olanları varsa da çoğunun elinde bir erkanname yoktur. Abdal Musa Sultan'da Elmalı'da, Aydın'da, Senirkent Veli Baba törenleri sırasında her dede'nin tuttuğu yolla yaptıkları erkanları gördüm. Şimdi gençler bunun bilincindedirler.

 

Baba İlyas Horasanı, Baba İshak, Taptuk Emre, Yunus Emre, Barak Baba, Abdal Musa gibi Bektaşi ulularının, azizlerin, evliyaların Bektaşilik'teki yeri ve konumu nedir?

 

Bizim yolumuz topla-tüfekle ilgisi olmayan, gönül fethetme, ilahi Aşk yoludur. Türk'ün din anlayışı yoludur. Kur'an'a değer veririz. Fakıyr Hallaç Mansur'un En-el Hakk'ına bir Opposition olarak Türk Tasavvufuna (En-el-Aşk)ı getirdim. Bir kısım tasavvuf şiirlerimi En-el-Aşk adı ile yayınladım. Hak Aşk'ın, Aşk Hakk'ın ta kendisidir.

Biz hoşgörü, sabır, cömertlik, konukseverlik ve en başta: İlahı aşk yoluyuz. Bütün canlıları severiz. Avcılara nasip vermeyiz. Herşey insan içindir. Karnı aç olan kişi kendisini doyuracak bir av yapabilir. Ama Keyf için birçok av vurması yasaktır.

Yunus Emre evrensel olmuş bir Bektaşi ermişidir. Diğer saydıklarınız ve benzerleri yol azizlerini saygı ile sever, Gülbanklerimizde rahmetle anarız.

 

Alevi-Bektaşi Edebiyatı nasıl bir edebiyat? Bize bilgi verebilir misiniz?

Zengin bir Bektaşi, Alevi Edebiyatı var. Nefes, koçaklama, mersiyye, destan gibi formlarla yazılmış şiirlerdir. Bu edebiyat ile Türk Dili'nin gelişmesine ve hatta kaybolmasına karşı konulmuştur.

Teşekkür ederim.

Söyleşi: 1995

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile