ALMANYA (2004)

Almanya (2004)

Ruhr - Bochum Üniversitesi’nde Söyleşi

AYHAN AYDIN

 

Bulgaristan’da bir araştırma gezisinde birlikte olduğumuz Ruhr/Bochum Üniversitesi öğretim üylerinden Dr. Michael Kemper’in üniversite adına tarafıma gönderilen üniversitede söyleşi yapmamı içeren davet beni yine çok sevindirmişti. Geçtiğimiz sene de gittiğim Almanya’ya hayran kalmıştım. Yine bu sene de ama bu kez yaz ayında, orada olmanın mutluluğuyla benden istenen söyleşi konusunda bir yazılı metin oluşturdum. Vakıf’taki işler,  vize işlemleri vd. nedenlerle temmuz başlarında yapmayı planladığım gezi temmuz ayı sonuna sarktı.

 

27 Temmuz 2004, Salı

27 Temmuz Salı günü beni Düsseldorf Havalimanı’nda bekleyen sayın Michael Kemper ile birlikte üniversitesiyle ünlenmiş Bochum’a vardım. Evi bir kütüphaneyi andıran Dr. Michael Kemper’in, söyleşinin sarkması sonucu ve uzun yazılı metnin Almanca’ya çevirilememesinden ötürü katılımın hiç olmayabileceği bu nedenle söyleşiyi iptal etme önerisini kabul etmeyerek, tek bir kişi de gelse söyleşiyi yapmak istediğimi, kendisine söyledim.

Dağıstan’daki İslami yapı üzerine önemli araştırmalar yapan Dr. Michael Kemper birçok Batılı gibi, birçok Batılı araştırmacı gibi, birçok yabancı dil biliyor. İngilizce’yi zaten bilmemek burada ayıp karşılanıyor. Fransızca, Türkçe, Arapça, Rusça’yı bilen Michael’in evinde tüm bu dillerden binlerce kitap var. Ruhr/Bocuhum Üniversitesi İnstitute for Oriental  ve İslamwiissenschaften Bölümü’nden; yani Doğu ve İslam Bilimleri Bölümü’nden aynı zamanda kız arkadaşı doktora öğrencisi Armina ki, kendisi de Balkanlar ve özellikle Bosna Müslümanlığı üzerine çalışıyor, ile birlikte çalışmalarını sürdüren Michael Kemper’in bir gün sonra ise Profesörlük hakkının verildiği günmüş ve üniversitede bir merasim ve kendi evinde bir kokteyl yapılacakmış.

 

28 Temmuz 2004, Çarşamba

Aynı gün Üniversite’nin büyük alış/veriş merkezinden akşamki kokteyl için alış/veriş yapan Michael’e yardımcı oluyorum.  Aynı gün Üniversite’ye gidiyoruz. Sayın Michael Kemper beni gezdiriyor. Muazzem bir güzellik beni büyülüyor. Nerede Türkiye’deki üniversiteler, nerede buradaki üniversiteler? Onbinlerce kitabın olduğu dev bir kütüphane, bloklar... Zaten üniversite bir ormanlık çok güzel bir alan içinde. Kent merkezine oldukça yakın olmasına rağmen, tümüyle bağımsız bir mekanda kurulan Bochum Üniversitesi ağaçların, çiçeklerin, kuşların arasında. Üniversite içinde de dershaneleri, kantinleri, hocaların odalarını geziyoruz. Dr. Michael Kemper ile Bosna kökenli Armina’yı kent merkezindeki evinde ziyaret ediyoruz. O da akşamki kokteyl için çeşitli hazırlıklar içinde. Aynı gün dersi olan Michael Kemper’i bir saat yalnız bırakarak dışarıda dolaşıyorum. Çekimler yapıyorum.

Daha sonra tekrar eve dönüyoruz. Akşam ki konferansına ve porfesörlük merasimine hazırlanan Michael’in Alevilik/Bektaşilik’le de ilgili önemli kitapları var. Ben de bu arada bunları inceliyorum.

Akşam hocalarının, öğrencilerinin katıldığı bir konferanstan sonra, Dr. Michael Kemper’e Profesörlük hakkı alkışlar arasında veriliyor.

Aynı akşam bir kokteylde Michael Kemper’in arkadaşlarını da tanımış oluyorum. Kokteyle aynı üniversiteden Michael’in sınıf arkadaşı da olan Malatya’lı Ali Kocaman dostumuz da katılıyor.

Bunun yanı sıra köken olarak Makedonyalı bir Arnavult, doktorasını Osmanlı’da bir sadrazam üzerine yapan bir Alman’la da sohbetim oluyor. Yabancı dilin önemini iliklerime kadar burada da hissediyorum. Geç saatlere kadar biranın su gibi tüketildiği kokteyl mutlu bir şekilde nihayetleniyor.

 

29 Temmuz 2004, Perşembe

Bugün ise yakın bir zamanda anjiyo olan CEM Vakfı Hannover Şube kurucularından ve eski başkanı Ayten Hanım (Siliseri)’yi kent merkezindeki evinde ziyaret ediyorum. Uzun sohbetimizde Almanya’da CEM Vakfı şubelerinin kuruluş öyküsünü, bu alanda verilen mücadeleyi ve şu andaki durumu konuşuyoruz. Ben yine kent merkezinde yürüyüşler yapıyorum. Akşam Michael ile birlikte Üniversite’deki eve geri dönüyoruz.

 

30 Temmuz 2004, Cuma

Söyleşinin yapılacağı bugün aslında biraz da talihsiz bir gün. Çünkü artık Bochum Üniversitesi’nin son öğretim günü. Benim söyleşim de, akşam saatlerinde. Aynı gün hayatta gördüğüm en güzel bahçeyi geziyorum iki saat boyunca. Bir doğa tutkunu olarak Bochum Üniversitesi Botanik Bahçesi’ni gezmek gerçekten de bir ayrıcalık. Burada istisnasız binlerce tür çiçek, bitki, ağaç dünyanın her tarafında yetişen bitki türü, insanlar görsün diye, olağanüstü temiz bir atmosferde sergilenmiş durumda.

Daha sonra ise Michael Kemper ile birlikte Bochum merkezindeki hayvanat bahçesini geziyoruz. Köpek balıklarından, boa yılanlarına kadar yüzlerce hayvana ev sahipliği yapan bu hayvanat bahçesi yine o kadar büyük bir park yakınlarında kurulmuş ki, buradaki temizliği, ağaçları, göletleri görünce bir hoş oluyorum.

Akşam saatlerinde ise on beş kişinin katıldığı söyleşimiz gerçekleşiyor. Civar kentlerden de gelen Alevi dostlar beni yalnız bırakmıyorlar. Ayrıca beni sevindiren bir hususta aynı üniversiteden Türkçe bilen Profesör Dr. Stefan Reichmuth’un da söyleşiye katılması ve sorular yöneltmesi oluyor. Yine aynı üniversitede okuyan Alevi/Sünni Türk öğrencilerin söyleşiye aktif bir şekilde katılıp çok mantıklı sorular yöneltmeleri de beni çok mutlu ediyor. Standart süreyi çok aşarak üç saatte bitirebildiğimiz Aleviliğin Bugünü, Örgütleri, Alevilerin Tanınma Problemleri, isimli söyleşi bu büyük ve önemli üniversitenin öğretim yılının son günündeki son konuşma oluyor. Bu beni kıvançlandırıyor. Bugün çok mutlu oluyorum.

Aynı akşam Ali ve Filiz Kocaman çiftinin konuğu olarak onların evine gidiyoruz. Yine CEM Vakfı Almanya çalışmalarında çalışan Haydar Siliseri’nin de katılımıyla geç saatlere kadar sohbet ediyoruz.

Oldukça bilgili ve sağduyu sahibi olan Ali Kocaman’ın Aleviliğe bakış tarzı beni çok mutlu ediyor. Burada Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş bu değerli arkadaşımızın sevgili eşi Filiz de yine bu üniversitenin İngiliz ve Alman Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun olmuş. Almanya’da, Avrupa da böyle eğitimli, mantıklı Türkler’le, Türk aileleriyle karşılaşmak en bu gezi kadar beni mutlu ediyor.

 

31 Temmuz 2004, Cumartesi

Bugün ise hem bu bölgeyi, belki de Almanya’yı daha iyi tanıyabilmek için Haydar Siliseri ile birlikte kendimizi sokaklara atıyoruz. İlk önce Bochum kent merkezini geziyoruz. Burada bir alt yapı çalışması var. Her şey insan için. Yer üstünden gidin tranvayı bu sefer yer altına almak için Türkiye’deki gibi çalışmalar yoğun. Aldığım bilgiye göre geniş olmasına rağmen yollarda kışın trafik oluyormuş. O nedenle yer altı çalışmasına ağırlık veriyorlarmış. Benim pek aklıma yapmadı ama inşallah belediyede bir Türk  meclis üyesi veya müteehit yoktur!, Almanlar düşünmeden iş yapmazlar, diyip yolumuza devam ediyoruz. Bu gezide öyle taksi, özel araba yok. Çünkü insanlar hangi araçlarla seyahat ediyorlarsa ben de bu araçlara binmek istiyorum. Burası Almanya olduğu için otobüs, taranway, tren gün içinde kullanacağımız araçlar oluyor.

Huyumu bilmediği için iki de bir beni bir restorantta yemeğe götürmeye çalışan Haydar Bey’in tüm gayretleri tabii ki boşa gidiyor. Benim derdim yemek yemek değil! Daha doğrusu kimileri gibi ben kendime hizmet ettirmek için değil, hizmet ettirmemek için elimden geleni yapıyorum. Çeşitli aktarmalarla, trenlerden, tranwaylara, otobüslere geçerek seyahat ediyoruz. Ancak o zaman Batı’nın, Almanya’nın gerçek sisteminin ne demek olduğunu anlıyorum. İstisnasız tüm kentlere demiryolu ağıyla ulaşan Almanlar, şaşmayan bir dakiklikte işleyen trenlerle seyahate çok önem veriyorlar. Geniş caddeler, tertemiz yollar, yemyeşil kentler... Burada insanlar niye mutlu olmasınlar ki!

Ama elbette sorunlar çok fazla. Euro’ya geçtikten sonra Alman ekonomisinin bozulduğu, gelirlerin azaldığı, alım gücünün düştüğü gibi konular yaygın fikirler ama Türkiye’deki düzensizliği, düzeysizliği gördükten sonra artık bu kadar da olur, diyoruz. Ama buradaki Türkler bu fikirde değiller.

Almanya’nın Türkler için bir cazibe merkezi olmaktan çıktığını söyleyen Almanya’da yaşayan Türkler’e göre, Türkiye’ye geri dönüşler yakında başlarmış. Ben buna pek ihtimal vermek istemiyorum. SSK hastanelerinde saatlerce kuyruk bekleyip iyi hizmet alamadan oradan ayrılan insanlar, çarpık kentleşmeyle sel baskınlarında ölen insanlar, kara ve demir yollarında bu da Allah’tandır, diyen yöneticilerin kurban verdikleri insanlar, eğitim eşitliğinden yararlanamayan, üniversite bitirdiği halde bir yabancı dil bile öğrenemeyen insanlar, inancından dolayı horlanan insanlar ülkesi olan Türkiye’ye sanırım kolay kolay dönmeyeceklerdir gurbetçiler. Aynı akşam Ali/Filiz Kocaman çiftinin evinde misafir kalıyorum.

 

1 Ağustos 2004, Pazar

CEM Vakfı Avrupa Koordinatörülüğünü ziyaret etmek için Solingen’e gidiyoruz. Avrupa’nın her köşesi burası da gezilip görülmeye değer çok güzel bir şehre benziyor. Aynı gün tekrar Bochum’a dönüyorum. Akşam beni yine havalimanından aldığı gibi Köln/Bonn Havalimanı’na sayın Michael Kemper getirip, uğurluyor.

Yeşillikler, güzellikler içindeki Almanya’yı arkada bırakarak bu sefer de aşımın, ekmeğimin, suyumun kaynağı vatanıma dönüyorum. Yeni insanlarla tanışmak, yeni mekanlar görmek, bir söyleşiyle bazı güzellikleri dostlarla paylaşmak, yeni dostluk kapıları açmak, kapıları aralamak benim karım oluyor.

İnşallah ömrüm oldukça bu tip ziyaretlerle ufkumu genişletip, yaşamın gerçek anlamına daha iyi varabilirim.

DOSTLAR BAĞINDA GÖNÜL SEYYAHI (Alevilik - Bektaşilik / Denemeler, Yurtdışı Gezi Notları), ÜRÜN YAYINLARI, 2013, ANKARA (ÖNSÖZ), SAYFA: 155-158

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile