BATI ANADOLU’DA GEZİ (2002 YILI, DÖRT)

BATI ANADOLU’DA GEZİ

(2002 YILI, DÖRT)

ANTALYA

AYHAN AYDIN

 

Biri Hacı Bektaş Biri Atatürk

 

Ülkemizi birleşmeye çağıran,

Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.

İlim, irfan bizde diye bağıran,

Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.

 

Birlik, beraberlik dağlar aşırdı,

Bu dergahta nice çiğler pişirdi.

Padişaha karşı asker döşürdü,

Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.

 

Bu vatanda insanları bir tutar,

Destan olmuş nice evliya yatar.

Geleceği bize emanet eder,

Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.

 

Yazıcıoğlu sende çağır birliğe,

Birlik gibi susamışız dirliğe.

Bu asırda gerek yoktur körlüğe,

Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.

 

Muharrem YAZICIOĞLU

 

22 Haziran 2002, Elmalı

Abdal Musa Anma Etkinlikleri

Anadolu ve Rumeli’nin gerçek manevi önderlerinden Abdal Musa’nın huzurunda olmak apayrı bir duygu.

Cemler, semahlar, sazlar, deyişler, sohbetler, aylardır, yıllardır görülmeyen yola gönül vermiş dostları görmek duygusu insanı mutlu ediyor. Tüm insanlar bir barış, dostluk ekseninde bir araya gelmişler, aşkla niyazlaşıp, ziyaretlerini yapıyorlar.

Benim görevim dedelere, babalara ulaşmak. İstanbul’dan, İzmir’den, Ankara’dan yurdun dört bir tarafından gelenlerle sohbetlerimiz, söyleşilerimiz oluyor.

Araştırmacı/yazar Ali Aksüt’le karşılaşıyorum, güzel bir söyleşi yapıyorum. İzmir’de çok aramamıza rağmen bir türlü ulaşamadığım Düzgün Şahin dedeyle ve babası Kamer Şahin’le, Hakkı Fırat ve Dursun Ali Güneş dedelerle söyleşiyoruz.

Düzgün Şahin Dede; bir dedeler babalar meclisinin kurulmasının çok yararlı olacağını ancak bunun için çok çaba harcamak gerektiğini, dedeliğin çok zor bir hizmet olduğunu, her dedeyim diyenin dedelik yapamayacağını söylüyor.

 

Düzgün Şahin Dede (Baba Mansur)

Kendisinin de İzmir’de yoğun bir şekilde uğraş verdiğini, insanlara bir şey anlatmanın, onlarla birşeyler yapmanın çok zor olduğunu ama bu mücadeleden de yılmamak gerektiğini, örgütlenmeden de hiçbir şeyin başarılamayacağını belirtiyor. Biyoloji öğretmeni olan Baba Mansur evlatlarından Düzgün Şahin, Aleviliği İslam dışı gösterip, yozlaştıranlara karşı ortak bir mücadele yürütülmesi gerektiğini de belirtti.

 

Kamer Şahin Dede (Baba Mansur)

Yılların tecrübesini taşıyan Dede de dedelerin babaların birliğinden ve devlette temsilinden yana. Bu konuda önemli çalışmalar olsa da alınacak daha çok mesafe olduğunu söyleşen Dede, bu alanda verilen emeklerin boşa gitmeyeceğini söyledi.

 

Hakkı Fırat ve Dursun Ali Güneşler ise dedelerin ayaklarına kadar giderek, yapılacak çalışmaların önemini kavradıklarını ama dedelerin de bir eğitime gereksinim duyduklarını, bir okullaşmanın bu konuda gerekliliğini söylüyorlar.

 

Ayrıca Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi’nden Ramazan Uçar, aynı bölümden Ahmet Taşğın, SDÜ. İlahiyat Fakültesi’nden Sadık Akdemir’le karşılaşıp sohbet ediyorum.

 

İsmail Uğurlu (54) (Gözcü)

Isparta Merkez Aliköy’den olan ve 25-30 yıldır baba olan Raşit Öztürk Baba’ya bağlı olan bilgili Gözcü İsmail Uğurlu’yla söyleşi yapıyorum. Gözcülüğün Karacaahmet’den kaldığını ve cemlerde sadece insanları gözleyen bir makam olmadığını daha derin anlamları olan bir hizmet olduğunu söyleyen İsmail Uğurlu, gözcü postuna oturanın kendi bölgelerinde genellikle baba olduğunu, babalık kurumunun kendi inançlarında bulunduğunu söyledi. Bir baba vefat ettikten sonra yerine gelecek kişinin baba olmadan önce mutlaka eşinden onay alması gerektiğini söyleyen İsmail Uğurlu, Muhammed Ali yoluna ancak ikrar verilerek, kurban kesilerek girilir, musahiplik bizde çok önemlidir, 12 hizmet, 12 post, çok önemlidir, bizde zakire “güvende” denir, 3-4-5 güvende bir arada olabilir, erkanda sezandersiz hizmet yürümez, bizim köy 500 hane yarısı Bektaşi’dir, bir talip bir senede bir kurban kesmelidir, bizler Abdal Musa’yı pir olarak biliyoruz, Abdal Musa Hacı Bektaşi Veli’nin temsilcisidir, bize Ulusoylardan (Çelebiler’den) da Güvençlerden de gelirler, diyor. Ayrıca daha öncede duyduğumuz Acıpayam İlçesi Yeniköy’ün Alevi, Gölhisar İlçesi Kargalık köyünün Yan Yatır Ocağı’na bağlı Tahtacılar olduğunu öğreniyoruz.

Burada da babalık kurumunun dede olarak nitelendirildiğini anlıyoruz.

 

Hüseyin Eriş Halifebaba (41)

Kendisiyle daha önce de söyleşiler yaptığım halifebabanın 500 talibi olduğunu öğreniyorum. 12 hizmeti uyguladıklarını, kendisinin Ali Haydar Ercan Dedebaba’ya bağlı olduğunu, kendisini halkın halife baba yaptığını, Alevi Bektaşi inanç önderlerinin Diyanet İşleri Teşkilatı dışında bir kurumda temsil edilmesi gerektiğini söyleyen baba tek isteğinin birlik, dirlik olduğunu söyledi.

 

Ali Koca Baba (61)

300 talibi olduğunu öğrendiğimiz baba yörede ünlenen inanç önderlerinden. 1964 yılında Yunus Baba’ya ikrar verdiğini, 1994/1995’de Hasan Asuman’dan Derviş olduğunu, Mustafa Eke’den babalık icazetini aldığını, hala da ona bağlı olduğunu söyleyen baba, Kaygusuz’un erkanı burada açtığı için kendilerinin de Kaygusuz Erkanı’na bağlı olduklarını, tek amaçlarının hiçbir sınır tanımadan tüm Alevi Bektaşi kesimine hizmet vermek olduğunu söyledi.

 

23 Haziran

Musa Kazım Tanrıkulu Dede, (Abdal Musa Ocağı), (47)

Tekke Köylü olan dede Abdal Musa soyundan geliyoruz, diyor. Bizde 12 post, 12 erkan vardır, diyen dede 18 yaşında evlenip 25 yaşında ceme girmiş. Kendilerinin bir seceresi olduğunu bunun ise şu anda Ali Koca Baba’da bulunduğunu söyleyen Tanrıkulu Dede, dedelerinin zamanında müsahiplik olsa da şu anda bunu uygulamadıklarını anlatıyor. Ocağımız Abdal Musa Ocağı, bizler ise Çelebilere bağlıyız, diyen Kazım Tanrıkulu bize icazeti verenler Ulusoylardır, bana da 17 yıl önce icazeti Yusuf Ulusoy verdi, diyor. Bizler ikrar verince “toklu/koç” keseriz diyen Musa Kazım Tanrıkulu Dede, 12 çerağ uyardıklarını, 12 erkanı yürütenlerini hepsinin görevini bilen talipler olduğunu vurguluyor.

Dede bilgilerini bana şu şekilde aktardı; bizler ekseriye kasımdan sonra cemlerimizi yapmaya başlarız. Haftada 2-3 cem yaparız. Mutlaka senede bir kurban keserim. Bu talibin hakkıdır, her talip daha doğrusu her aile bir kurban kesmelidir, bizler bunların dışında cemler ilk başladığında bir birlik Abdal Musa Lokması yaparız, cemlerimize öyle başlarız. Bir sene içinde insanların yaptıkları yanlışlıklar eğrilikler, doğruluklar sorgulanır, sınanır. Ben ise her sene mutlaka gidip mürşidimiz karşısında bir kurban keserim, bizlerde dikme babalık kurumu da vardır. Şu anda burada dikme baba olanlar şunlardır; Mustafa Baytekin, İsmet Zeybek, Kazım Turna, Mehmet Baba. Bizler dikme babaların başını okuruz, onlar da taliplerin başını okurlar. Baş okutma her sene tekrarlanır. Baş okutmak arınmak, temizlenmek manasında, görünmektir. Bizler başı matem ayında okuruz. Bizde tüm hizmetleri dikme babalar yapar, dede ise akşam hayırlısı verir, dua okur. Bizler dedeye mürşit diyoruz. Mürşit dede olmazsa ikrar verilmez. Benim şu anda Aliköy’de 250 talibim var. Onların hizmetini görürüm. Aslında dedeyi talipler posta oturturlar. Bursa Kurşunlu Beldesinde İbrahim ve Ahmet Dedeler vardır, onlar da bizim uygulamalarımıza bağlıdırlar.

 

Akçaeniş, Hamza Tanal (Mürebbi)

Günümüzde Mürebbilik geleneğinin en önde gelen temsilcilerinden birisi olan ve ünü tüm yöreye yayılan Hamza Tanal’ı hasta yatağında ziyaretim beni oldukça etkiliyor. Daha önce birçok kez buluşup söyleştiğim, sohbet ettiğim, Abdal Musa anma etkinliklerine katılan yazarların, sanatçıların uğrak yeri, nice dostlukların kurulduğu, adeta bölgedeki Tahtacı geleneğinin odaklandığı, sergilendiği, herkese açık bir ocak evi, dede evi, muhabbet evi Hamza Tanal’ın evi bu sefer beni hüzünlendirip ağlattı, aynen kendisi beni gördüğünde ağladığı gibi.

Hey gönlü yüce, soyu yüce, karekteri yüce dost insan; hey ak yüzlü, ak börklü, ak yürekli Anadolu ereni! Bu kapılardan kimler geldi, kimler geçti? Hepsi senin sohbetinden, deminden demlenip, esriyip Aleviliğin, Bektaşiliğin, Tahtacı Türkmen geleneğinin zenginliklerini senden dinleyip, coşmuş nice güzellikler yaşamışlardı. Umuyor ve diliyoruz tekrar ve tekrar sabahlara kadar süren yarenlikler devam eder, o büyük ceviz ağacının altında bir lokmanın kırk parçaya bölündüğü, bin bir umudun filizlendiği gün ağarma vakitleri sohbetlerin tadına varılamadan sofra başlarından tekrar kalktığı günleri tekrar yaşarız.

 

Korkuteli, Büyükköy, Hüseyin Ekiz Baba

Ben Hüseyin Eriş’e bağlı bir Dikme Babayım diyen Hüseyin Ekiz, biz 12 Erkanlıyız Abdal Musa’ya bağlıyız, benim 200 talibim var, Bizler Akçaeniş, Değirmenköy, Kırkpınar, Tekkeköy, Büyükköy babaları olarak Halifebaba Hüseyin Eriş’e bağlandık, bizler İmam Cafer-i Sadık erkanına bağlıyız, benim mürşidim Yunus Baba’ydı, ben ise Hüsnü Ehtiyar’dan geçtim, bu sene ise İsmail Kolağasıoğlu’dan geçtim “görüldüm”, bizler birliğimizi birlikevinde, yani cemevinde yaparız, diye görüşlerini özetliyor.

 

Ek; İsmail Kolağası Baba (52), Büyükköy

Abdal Musa Anma Etkinliklerinde 21 Haziran 2003’te görüştüğümüz Baba’yı geçen sene köyünde bulamamıştık. Onunla yapıtığım söyleşiyle bir eksikliğimi daha gidermiş oldum.

Bizler Ali Haydar Ercan Dedebaba’ya bağlıyız diyen İsmail Kolağası Baba bizim mürşidimiz Yunus Ölmez’dir, biz onu çok sevdik, diyor. Birikimlerini ise bize şöyle aktarıyor:

1977 yılında ikrar alarak yola girdim. Bana babalığı 2001 yılında Haydar Ercan verdi.

Kırkpınar Köyü 1964 yılında Büyükköy’den ayrıldı, müstakil köy oldu. Büyükköy 500 hane civarındadır. Orası bir kasabadır. Üçte biri Alevi/Bektaşi’dir. Üçte ikisi Sünni’dir. Belediye Başkanımız Mustafa Dinçay bize karşı oldukça olumlu davranıyor. Bizden sezonluk göç oluyor.

Bizde Büyükköy’ün dikme babası Hüseyin Ekiz; Kırkpınar’ın dikmebabası Durali Yiğenoğlu’dur.

Dikme babalar bize bağlı olarak hizmet yürütürler. Benim senelik görgümü Ali Haydar Ercan Dedebaba yapar. Bizlerde çift ikrar alma vardır. Layık olanlar bu yola girebilirler. Kendine sahip olanlar bu yola girebilirler. Yola girişte, yola gireni rehber mürşite getirir. İkrar nasibi verir. Bir kurban kesilir. Toplu olarak lokma yenilir. Bizde musahiplik yoktur ama ona benzer Kardeşlik, Ahretlik vardır.

Abdal Musa Erkanı’nda 12 Post vardır, 12 hizmet sahibi vardır. Bir kişi suç işlediği zaman 12 hizmet sahibi ve baba suç konusunda karar verir. Kişi eşiyle birlikte yargılanır. Çünkü eşler birbirinden mesuldurlar. Nasibi mürşit (baba) verir. Yılda bir kurban vardır. Bu Cebrail (Tepeli) iki ayaklı (horoz, tavuk) kesilir. Gözcü, babaya kurban kesilmek istendiğini söyler. Böylece kurban kesilir. Koltuk Muhabbeti olan bu olaya Gönlünden Kopan da denir. Genelde bu cemler Perşembe, Pazar günleri yapılır. Muharrem de ise Görgü yani Pençe-i Ali Aba yapılır. Mürşit, babayı okur. Dikme Baba talipleri okur. Bir yıllık sitemi, görgüsü yapılmış olur. Gözcü babadan izin isteyip kurbanı hazırlar. Gözcü babanın kendisine verdiği tarihte ayin-i cemi toplar. Ayin-i cemin masrafları görülen cana aittir. Muharrem’e bir gün kalıncaya kadar görgüler yapılır. Bizde Pençe Vurmak, Baş Okutmak Görgüdür. (Muzaffer Görgülü, Cemin Sezendarı, Abdal Musa Dernek Yönetim Kurulu Üyesi).

Bizlerde geçim sıkıntısı var. İnsanlar mevsimlik işçi olarak başka yerlere gidiyorlar. İsteyen insanlar cenazelerini babalara yıkattırabilirler ama bir zorunluluk değildir. Bizler Muharremi on gün tutarız. Bizler de muharrem boyunca su içilmez. On gün yumurta, et vb. kanla ilgili bir şey yemeyiz. Bizde Muharrem Orucundan sonra kurban kesmek bir zorunluluk değildir. İsteyen kurban keser. Onuncu gün öğleden sonra aşure ortaklaşa pişirilir. Bizim erkanı soruyorsunuz. O da şu şekilde olur: insanlar gelir 12 Posta niyaz ederler. Burada kıdem önemlidir, yani yola giriş sırası önemlidir. Oturuşta da buna bakılır. Gözcü ayağa kalkıp, burada küskün, dargın var mı? diye sorar. Bunu üç kez tekrarlar. Gözcü “Hakk Gelsin” der. Sonra Akşamın Hayırlısı okunur. Natı Ali 12 İmamlara Selavat, Akşam Duaları sırasıyla okunur. Sonra Güvendeler başlar, bir duvaz okurlar. Tekrar üç kez duvazlar okunur. Baba Semahı vardır. Dikme ve eşi kıdemli insanlar ilk önce semah dönerler. Sonra normal olarak semah dönülür. Meydancı Çerağı uyarır. Daha sonra dem/sofra serilir. Üçler aşkına Akyazılı himmetine diyerek bu dolular içilir. Sonra Turnalar Semahı dönülür. Karacaahmet Gözcü Semahı dönülür. Sonra kurban lokması yenilir. Lokmalardan sonra cemde Sakka Suyu içilir. Bu hizmeti yapan bizim talibimiz olan canlar şu köylerdedirler. Akçaeniş (orada az vardır), Değirmenköy (Çaybaşı), Büyükkaya, Kırkpınar Abdal Musa Erkanı’nı sürerler. Hüseyin Eriş’in mürşitlik hilafeti vardır.

Yani sırayla Gözcü dargın küskün var mı? der, Baba hayırlısını verir, Meydancı çerağı uyarır. Her can ayağa kalkar bu sırada. Yere oturmak için bir ayet okunur. Sonra Güvende (aşık) düvazımam okur. Düvaz bittikten sonra Baba bir hizmet duası verir. Arkasından baba semaha kalkar.

Dervişliği soruyorsunuz. Dervişlik, mürşide bağlı hizmet yürüten, iyi huylu insanlar arasında seçilen insandır. Herkes derviş olamaz. Dervişlik aslında en zor olan hizmettir. Mürşit dervişlik hırkasını dervişin sırtına giydirir. Bu siyah bir hırkadır. Derviş burada bir kurban keser. Şu anda benim bir dervişim yok. Hüseyin Eriş’in dervişleri şunlardır. Nazmi Akgün, Kazım Durna, Hüseyin Sarıkaya, Süleyman Aslan (Çaybaşı Köyü’nde), Ali Acun Akçaeniş’de (hem derviş, hem de dikme baba. her iki görevi yerine getiriyor).

Burada şunu anlamak gerekiyor. Derviş, Baba... bunlar kalıcı hizmetler. Dikme Baba ise geçicidir.

 

Ahmet Kuşcu (Talip), Kırkpınar, (55, Çiftci)

Cemden önce bizde, kurban verecek can bunu gözcüye söyler. İlk önce gözcü ile baba o canın evine gelirler. O canın abdestini alırlar. Kurban evin içine salınır. Bu kurbanın üç işaret vermesi gerekir. Büyük veya küçük abdest bozacak, silkinecek, meleyecek... bunlar olmadan baba bu kurbana dua vermez. Bu sefer baba ev halkına sorar, “bu hanede küskün, kırgın var mı?, başkasıyla küsmüsünüz” vb. sorar. Eğer bu hayvan normalde yapması gerekenleri yaparsa kurbancı gelir. Bu kurban tığlanır. Sonra aşçıya teslim edilir. Aşçı da babalar cemini gördükten sonra, babadan himmet alır. Babadan himmet aldıktan sonra, kemiklerinden etler ayrılır. Kemikler, kanları derin bir yere gömülür. Biz bunu Mansur’un aşkına yapıyoruz.

 

 

BURDUR

 

Yeşilova, Niyazlar Köyü, Niyazi Baba Türbesi

Köyün muhtarı Mehmet Muharrem Yıldırım ve eşi bizi o kadar sıcak bir ilgiyle karşılıyorlar ki, bırakmak istemiyorlar. Mutlaka misafir olacaksınız, öyle gelip gitmek olmaz, diyorlar. Yeşillikleri içindeki köyle ilgili bilgileri daha önce çok değerli hocamız Doç. Dr. Hüseyin Bal’ın eserlerinden okumuştum zaten. Ama tabii kendi gözlerimle görünce daha çok ısındım. Ben de gerçekten ayrılmak istemedim köyden... Burada yüzlerce yıllık Niyazi Baba Türbesi var. Tarihi türbenin yanında yine onlarca tarihi Bektaşi mezar taşları var. Köylü burada bir cemevinin yapımına hız vermiş. Köyde temmuzun ilk haftası Niyazi Baba Şenlikleri yapılıyormuş. Buranın babası Halil Yılmaz’ı yerinde bulamıyoruz. Zaten kendisi emekli olduğu için Yeşilova’daki evinde ikamet ediyormuş. Fakat şu an orada da yokmuş. Gerçi köyün de önemli bir bölümü memur kesimi olduğu için merkezde oturuyormuş. Muhtar Niyazi Baba’nın kendilerinin manevi önderleri olduğunu, ona benzersiz bir sevgiyle bağlı olduklarını, onun bir şehit, insanları doğru yolu gösteren bir veli olduğunu söylüyor.

 

Yeşilova Merkez, Veli İpek Derviş (65)

1960 yılında muhip oldum (yola girdim), 1995’de ise Derviş oldum diyor. Çalçakırlar’dan Yusuf Baba’nın Dervişi oldum. Bizler Balım Sultan erkanını sürüyoruz. Bizler tek çekeriz (musahiplik törenin de teker teker görülürüz), diyor.

 

Ek; Halil Yılmaz Baba (1930)

Kendisiyle söyleşi yapmak istediğimiz halde yerinde bulamadığımız Baba’yla 21 Haziran 2003’de Abdal Musa Anma Etkinlikleri’nde karşılaşıyoruz. Kendisiyle yaptığım söyleşide şu bilgileri derliyorum: Sadık Yılmaz ve Havva Yılmaz’ların evladıyım, 1930’da Yeşilova’da doğmuşum. Zabit Katipliğinden emekli oldum. 1994 Mayıs ayında Denizli Çalçakırlar’dan Yusuf Yıldız Baba’ya derviş oldum. Üç ay sonra 3 Haziran 1994 Bedri Noyan’dan Babalık icazetini aldım. Bedri Noyan Dedebaba çok bilgili, olumlu, değerli bir insandı. Bizler Balım Sultan Erkanı’nı uygularız. Ben Ali Haydar Ercan Dedebaba’ya baş okuttum. Ali Haydar Ercan’a ben iki kez gittim, o da bana gelmişti. Bize bağlı Veli İpek Derviş var. Onun görevi biz olmadığımız zamanlar dervişlik, rehberlik yapmaktır. Hizmetleri yerine getirir, çırakçılık yapar. Kişinin baba olmasına halifebaba ya da dedebaba karar verir.

Niyazlar Köyümüz 45 hanedir. Antalya’da 80, Yelşilova’da 80, Isparta’da 20/25 hane, Burdur’da 20 hane, İzmir’de 10-15 hane Niyazlar Köyünden insan vardır. Her yıl geleneksel olarak yapılan Niyazi Baba Anma Etkinlikleri’ni bu sene 5 Temmuz’da yapacağız. Sizleri de aramızda görmek istiyoruz.

Benim eşim Atike Ana 1989 yılında vefat etti. Benim 2 oğlan iki kız çocuğum oldu, ondan. Daha sonra ise 1992’de Rabia Hanım’la evlendim.

Kırkpınar Köyü var. Orada Dikme İsmail Baba var.

 

Burdur Merkez, Mehmet Turan Dede (49)

Isparta Senirkent Şeyh Ahmet Veli Sultan Ocağı’na bağlıyız diyen Dede, Senirkent’te ilçe merkezinde Dağ Mahallesi’nden, Şeyhler bölgesinde Kutup İbrahim Türbesi’nin varlığından bahsediyor.

Buralarda musahiplik yoktur, dede ve rehber (gözcü) buralarda cemi beraber yönetirler, diyen dede bölgedeki rehberliği ise şöyle anlattı; eskiden rehber soydan gelirmiş, rehber cem içinde talipler arasından seçilir, normalde dedeye en büyük yardımı rehber yapar. Rehber normalde cem bile yürütebilir. Bizim ulaşamadığımız noktalarda halka rehber ulaşır. Bizim bir nevi ön gözcümüz, bizden önce bölgedeki sorunları halleden kişidir, rehber. Cemi ise biz gidince beraber yaparız. Rehberlik bizde çok önemlidir.

Afyon Şuhut Kayabelen’de 4-5 hane, Güneytepe, Bozan köyleri de Alevi köyleridir bunlar bizim taliplerimizdir; Gölhisar Kargılı köyü, Burdur merkez Turan Mahallesi (Delibaba Mh.) Tahtacı yerleşim yerleridir diyen Mehmet Turan’la Burdur merkezinde detaylı bir söyleşi gerçekleştiriyor, bölgeyle ilgili bilgileri derliyorum. Eskişehir Seyyitgazi İlçesi Üç saray köyünün Alevi olmasına rağmen Eskişehir merkezine göçtüğünü de ekliyor sözlerine Dede.

Bu arada çok büyük bir kaza tehlikesi de atlatıyor, son anda uçuruma gitmekten kurtuluyoruz.

 

 

ISPARTA

 

Sen rahat uyu Mustafa Kemal

Ta ezelden seni severiz atam

Bozulmaz bu yurda attığın temel

Sıra dağlar gibi dururuz atam.

 

Şu yalan dünya da hep benim olsa

Bütün düşmanlarım şad olup gülse

Ah geri gelmene imkan bulunsa

Canımı yoluna veririm atam.

 

Avcı Ali dedi doğrudur sözüm

Ecdattan mirastır bu vatan bizim

Yan bakan düşmanın oyarız gözün

Rahat uyu yurdu koruruz atam.

Ispartalı Tahtacı Ozanı Ali Yeşilyurt

 

24 Haziran, Isparta Merkez, Veli Asan

Tahtacı Türkmen geleneği içinden gelen ve bu topluluğun inanç ve kültürüyle ilgili günümüzde en geniş araştırmalardan birisini yaparak, bağrından geldiği inanç ve kültür unsurlarının derlenip toparlanmasına çok büyük katkıları olan değerli araştırmacı/yazar Veli Asan’ı Isparta’nın ilk ve en önemli Tahtacı Mahallesi olan Turan Mahallesi, Leylek Sokak’taki evinde buluyorum. Eşiyle birlikte büyük bir misafirperverlikte bizi karşılayan Veli Asan’a misafir oluyoruz o akşam. Ama eve geçmeden önce mahallede akrabalar, komşularla sohbetler ediliyor. Döndü Hala 91 yaşında buraya en eski yerleşen Tahtacılardan. Halam yani bibim olur, diyen Veli Asan, burasının ilk sahipleri Rumlarmış, 1928’de Rumlar buradan gidince Tahtacılar buraya gelip konmuşlar. Ayrıca Gülüstan Mahallesi ve Davras Mahalleleri de Tahtacı Mahalleleridir, Isparta’nın. Yine Mahallenin en yaşlılarından Döne Ana’yı (87) da kameralarıma kaydetmek için evine gidiyorum.

Akşamsa eşi bulanmaz bir ziyafetle kendimden geçiyorum; Veli Asan yılların örgüsünde dokunan şiirlerini bağlamasının eşliğiyle ezgili bir şekilde kameralarıma söylüyor.

Sabah ise bana refakat ederek diğer köylere ve babalara ulaşmamı sağlayan yazarımıza hanımı da eşlik ediyor. Ama ilk önce Tahtacı Türkmen kadın ozanlığı geleneğini sürdüren Eşe Ana’ya uğranıyor. Bir talihsizlik sonucu ayağı kırılan Eşe Ana bana şiirlerinden birkaç örnek sunuyor, bu arada kendi elleriyle yaptığı karanfilden örülmüş kolyeden hediye ederek, beni çok mutlu ediyor.

Sonra Veli Asan’ın rehberliğinde Isparta’daki araştırmalarımıza başlıyoruz.

Sabah erkenden Alevi Bektaşi araştırmacılığının yüz aklarından değerli bilim adamı Sosyolog Doç. Dr. Hüseyin Bal’la buluşuyoruz. Tatlı bir sohbetten sonra, akşam kendisiyle buluşmak üzere ondan ayrılıyoruz.

 

Isparta Merkez, Yakaören Köyü

Hüseyin Dönmez Dede (1939)

Bizi iri kirazları başında sallanan kiraz ağaçları altında karşılayan Hüseyin Dönmez; bizler Aslan Baba oğullarındanız, Şeyh İsmail Ocağı’ndanız, bizler Hacı Bektaş’a, Güvençlere bağlıyız, çözemediğimiz sorunları onlar çözer, diyor. Bizde dedelik seçimle olur, dedem zakirmiş, babam Mehmet Dönmez 40 yıl posta oturdu, yeni bir mürşit seçimi eskisinin hastalanması veya ölmesiyle olur, mesela babam çok hastalanıp ameliyat olmuştu, talipler toplandı kendi aralarında karar aldılar beni dede seçtiler, ben istememiştim, zakir olmak istiyordum ama beni dede seçtiler. Dede bizde en büyükler içinden seçilir. Burada kadınlar çok önemlidir, kişinin hanımı kabul etmezse dede olunamaz. Bizde halk içinden seçilen dedeyi mürşidimiz onaylar. Ben 20 yıldır dedelik yapıyorum. Genelde bizler her Cumartesi toplanırız. Bizde 12 post, 12 hizmet, 12 erkan esastır. Mürşidim Muhammed, Rehberim Ali’dir. Bizde musahiplik yok. Bana göre dedenin de babanın da birbirinden farkı yoktur. Bizim köy 500 hane, 150 hanesi Alevidir. Benim 20 çift talibim var, diye görüşlerini özetliyor, dede.

Köyde bulunan Hakk Erenlerden Aslan Baba Türbesi yanına ise görülmeye değer bir cemevi yapılmış. Aslan Baba Türbesi’nin ve civarındaki yapıların, çok uzun yıllar önce yapıldığı taş işçiliğinden anlaşılıyor. Gerçi buralarla ilgili detaylı bilgiyi veren değerli yazarımız Veli Asan’ın çalışmaları yerel yayın organlarında çıkmış daha önce. Bir ışık içindeki cemevi ise gelip buyrun çalın sazlarınızı, ey mihmanlar der gibi...

 

Turan Oduncu (47)

Ben de aynı ocaktanım, Şeyh İsmail Ocağı’ndanım diyen Turan Oduncu Dede de bizler de Hacıbektaş’tan Güvençlerden icazet alıyoruz, bizlerde musahiplik uygulanmıyor, diyor. Bizler aynı soydan geldiğimiz için hangimizin dede seçilmesi önemli değildir, seçimle dede olan kişinin vasıfları önemlidir. Bir işi yapamayan dede olamaz Turan Oduncu 22 yaşında askerden geldim, 23 yaşında evlendim, 24 yaşında yola ikrar vererek bağlandım, bizi halkın kendisi seçer, Hacıbektaş’tan gelen mürşidlerimiz Güvençler bizi posta oturtur, beni ise Seyyit Güvenç posta oturttu, diyor. İlk önce Aslan Baba’da, sonra bizim Türbe’de aşure kaynatırız, yüzlerce insan gelir o gün buraya, keşke o gün gelipde çekim yapsanız burada diye isteğini de dile getiren Dede; yöreden özellikle ellerinde siğil olan kişilerin medet dilemek için bu türbeleri ziyaret ettiklerini söylüyor.

Veli Asan’ın refakatinde daha sonra Aliköy’e hareket ediyoruz.

 

Aliköy, Raşit Öztürk Baba (72)

İki gün önce Abdal Musa Anma Etkinlikleri’nde tanışıp söyleşi yaparak yörenin inanç uygulamalarıyla ilgili bilgiler derlediğim Rehber (gözcü) İsmail Uğurlu’nun da katıldığı sohbetle yine Elmalı Tekke Köy’deki Musa Kazım Tanrıkulu Baba’ya bağlı Raşit Öztürk Baba’yla söyleşimize taliplerinden de katılanlar oluyor.

Abdal Musa Ocağı’na bağlıyız, diyen Raşit Öztürk Baba’dan şu bilgileri derliyorum; Baba yola 1970 yılında posta oturduğunu, 5-6 yıl sonrasında ise baba postuna oturduğunu söyleyen Öztürk Baba’ın ifadesine göre; Aliköy 400 hanelik bir köy. Üçte ikisi Alevi bir köy. Burada Şeyh Mehmet ve Şemsi Kemer Türbeleri var. Cemlerde bir de Dede Postu varmış. Mürşit postuna gelirse Musa Kazım Tanrıkulu otururmuş, o gelmediği zamanlar rehber onun postuna oturabilirmiş, o ayrı bir postmuş, bir de babanın ayrı postu varmış.

Söyleşi sonunda Aşık Bektaş Göngör bize nefesler, deyişler okudu.

Daha sonra Veli Asan’dan ayrılarak yine Isparta Merkez’de oturan iki genç babayla söyleşi için aceleyle onları aramaya koyuluyoruz.

 

Merkez, Kadir Tekin (32)

 

NEFES

Özünden haberi olmayan kişi

İkilik, fesatlık çıkarmak işi

Ne bilsin Allah’ı hakla yok işi

Hak ile hak olan ere eyvallah

 

Ademe iyi bak iyi nazar et

Gönlünde hakkı iyi mihman et

İrfan meclisinde ledün ilmin sat

Hak ile hak olan ere eyvallah

 

Zamane dedeleri nefsine uydu

Yolu erkanı bir yere koydu

Piri esfel olmuş şeytana uydu

Hak ile hak olan ere eyvallah

 

Muhammet Ali’nin yolun bilmeli

Bir mürşidi kamile ikrar vermeli

Erenler cemine can pak gelmeli

Hak ile hak olan ere eyvallah

 

KADİR DEDEM ceme girdik çok şükür

Dostun cemalini gördük çok şükür

Hakk’ı burda hazır bulduk çok şükür

Hakk ile hak olan ere eyvallah

 

Daha önce CEM Vakfı toplantılarından tanıdığımız genç babayla çeşitli konulardaki görüşlerini aldığımız bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. Lise mezunu olan Tekin bölgedeki Alevi köylerinin; Yakaören (Ilavuz), Aliköy, Baladız olduğunu söylüyor. Ayrıca Gönen’de Manastır Mahallesi’nde Aleviler olduğunu belirtiyor. Sinan Baba Dergahı’nın bölgedeki insanlar üzerinde etkili olduğunu, kendilerinin de gülbenklerinde Sinan Baba’yı çektiklerini (çağırdıklarını) söyleyen Baladız (Gümüşgün)’lüKadir Tekin, Sinan Baba Dergahı’nın Gönen’den 15 km. uzaklıkta olduğunu, Baladız’ın 250-300 hane 1100-1250 kişilik bir nüfusunun bulunduğunu belirtiyor. Burada da aşık yani güvendenin önemli olduğunu, köylünün seçtiği insanların Hacı Bektaşi Veli mürşitleri tarafından seçildiğini de belirtiyor.

 

Erkan Durmuş (35)

Isparta Senirkent Uluğbey Veli Baba Sultan Dergahı’ndan olan Erkan Durmuş inanç, kültür ve buradaki yapı hakkında geniş bir bilgiye sahip. Çok genç yaşına rağmen birçok insandan alabileceğimiz bilgileri kendisinden derliyorum. Üniversite mezunu olan Erkan Durmuş özellikle Senirkent’le ilgili çok detaylı bilgiyle donanmış. Kendisiyle yaptığım uzun söyleşiden tuttuğum notları şu şekilde özetleyebilirim:

Sandıklı Akdere Mahallesi’nde Veli Baba’ya bağlı rehber (dede) var. Afyon Sandıklı Selcik, Denizli Sarayköy, Ankara Akdere’de bizim taliplerimiz var. Bugün Isparta’nın Senirkent Uluğbey’de bulunan Veli Baba’nın büyük dedeleri aslında Battal Gazi’yle kardeşmişler. Uluğbey’in eski ismi Uluğgün’müş. Aslına bakarsanız bunun da kökleri Malatya’ya, Hüseyin Gazi’ye kadar gider. Bugünkü Senirkent’in tümü zamanında tümden Alevi Bektaşiymiş. Şu anda Uluğbey’de 10 dede bir mürşit var. Dedeler hizmet bakımından Mürşide yardımcı olan insanlardır. Mürşit ise yine dedeler arasından seçilir. Bizim mürşidimiz Hakkı Aydoğdu idi. O vefat etti. Şimdi mürşit Halil Özdamar’dır. Bizde 100-150 yıl mürşitler Eskişehir Seyitgazi’den Seyitgazi Dergahı’ndan gelmiştir. Biz dualarımızda Sultan Seyyidi Battal Gazi ve İki Cihan Hazinedarı Seyyid Veli Baba Sultan’ı anarız ve gülbenklerimizde böyle söyleriz. Dedenin önce iyi bir talip olması gerekir, sonradan dedelik kendisine layıksa verilir. Tüm Isparta’da Pençe-i Ali Aba vardır. Bizler de musahiplik yoktur. Bizde dar ve oruç kurbanında bağlama çalınmaz. Bizde rehber, dede aynı anlamlardadır. Buralarda mesala Aliköy’de Muharremin birinci günü “bağlantı günü” denir, bütün talipler pençeden geçer. Baladız, Yakaören, Çünür’de ise yıl kurbanı kesildiği gün pençeden geçilir. Bizde kurban çok önemli. Kurban kesmede bizde insanlar sitemden geçer. (görülür/sorgu sual yapılır).

Dara durma özünü kurban etmek demektir. Bizde 6 kurban vardır; 1. Yıl kurbanı (görgü kurbanı, bu ortak kesilir), 2. Oruç kurbanı (12 gün oruç tutulduktan sonra), 3. Dar kurbanı (ölen bir talip için 40’ında yakınları tarafından kesilir. Yalnız ikrar vermemiş için dara durulmaz, çocuklar için de dar yoktur), 4. Nevruz kurbanı (21 Mart Nevruz günü kesilir. Bunu şahıslar özel de kesebilir, toplu da kesebilirler.). 5. İkrar kurbanı (ilk kez görülenler keser). 6. Ölüm yılında yıl kurbanı. Ölenin yıl dönümünde kesilir. Bizde ortak kesilen kurbanlarda pençe vurulmaz. Ayrıca bir de özel bir “ Birlik Kurbanı” vardır; bir talip izin isteyip bir başka dedeye bağlanacaksa yeni girdiği cemiyet için bir birlik kurbanı keser. Bir insan ölünce o gün dedeler toplanır, Kur’an okuyup, hatim indirirler, Türkçe olarak okunur.

Aşık buyruklar (nefesler) söyler bizde. Nefes, buyruk, deyiş aynı şeylerdir. Sadece deyişler şiirin 2, 3 kıtasını, nefes ve buyruklarda şiirin tamamı söylenir. Saz önemli ve kutsaldır.

 

Gönen, Doç. Dr. Hüseyin Bal

Yayınlamış olduğu eserler ve çalışmalarla Alevilik-Bektaşilik araştırmacılığına yeni boyutlar getirme uğraşısı veren çok değerli hocamız Hüseyin Bal’ı Isparta yakınlarındaki Gönen’de ziyaret ediyoruz. Uzun bir sohbet ve söyleşi olanağı yakaladığım, Hüseyin Bal aslında bizden çok önce bölgedeki inanç önderleriyle ilgili detaylı çalışmalar yapmış bir bilim adamı. Kendisiyle yaptığım söyleşiyi ilerleyen sayılarımızda sizlere aktarmayı düşünüyorum. Bu arada yazarımızın özellikle yöre inancıyla ilgili eserlerini hatırlatmakta yarar var sanırım:

 

  • Alevi Bektaşi Köylerinde Toplumsal Kurumlar, Ant Yay. İst. 1997
  • Alevi- Sünni Farklılaşması ve Bütünleşmesi, Ant Yay. İst. 1997

 

25 Haziran, Gönen, Mustafa Özgün, (Gözcü), (70)

Veysel Baba’nın yardımcısı. Kendisinin görevinin baba yardımcılığı olduğunu söylüyor. Hacıbektaş’tan Seyid Güvenç’e bağlı olduklarını söylüyor. Bizler Hacı Bektaş Derneği kurduk ama başarılı olamadık, herkes ayrı bir telden çalıyor, bir türlü birlik kuramıyoruz. Dağınıklık kimseye bir şey kazandırmaz. Birleşmeden bir yere gidemeyiz. 42 yıldır babalık yapan ve 20 çift talibi olan baba da birlik ve beraberlikten bahsediyor. Dağınıklığın hiç kimseye bir şey kazandırmadığını belirtiyor. Benim babam, İbrahim Özgün, 34 yıl posta oturdu.

Gözcü Mustafa Özgün, kendi elleriyle yaptığı çiftliğinde beyaz hindi, keklik besleyip arıcılık yapıyor. Doğaya, hayvanlara aşığım diyen Mustafa Özgün’le birlikte bölgedeki, daha önce Balım Sultan, sonra ise Yunus Emre denilen türbeyi ziyaret ediyoruz.

 

Veysel Kutlu Baba’nın rahatsızlığı nedeniyle tedavi olmak için, şehir merkezinde olduğunu, ziyaret ettiğimiz evindekilerden öğreniyoruz.

 

Baladız (Gümüşgün), Ali Ergüven Dede “Dede” (59)

Memleketi Isparta olan dede Hacıbektaş’taki Güvençlere bağlı olduğunu söylüyor. 25 çift talibi olan dede, 12 hizmeti yürüttüklerini belirtiyor. 12 gün Muharrem orucu tutar, 10. Gün ortak kurban keseriz, diyen dede, bizde pençe yok, tarik yok, bizler Bektaşiyiz, diyor. Biz de dem yok, balla şerbet var diyen dede cemlerinde sazın olmadığını ama nefes söyleyip semah döndüklerini belirtiyor. Babam vefat etmeden 2 yıl önce taliplerin isteğiyle hasta, yaşlı (79) olduğu için onun da onayıyla, posta oturtuldum, dedeliğe otururken kurban kestim, Seyid Güvenç babamın darını aldıktan sonra o da onay verdi, dedeliğime, diyor. Bizde ceme girmek için evlilik şarttır, her insan senede bir kez görgüden sorgudan geçmelidir, bizler Hacı Bektaş’a, Balım Sultan’a, Karacaahmet’e, Pir Sultan’a bağlıyız. diyor.

Köyde Seyyid Sinan Baba Dergahı’nın, Mehmet Dede, Hüseyin Baba Türbelerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Bu arada tarihi Seyyid Sinan Baba Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Tepelik bir alan üzerinde olan türbe, sanki Selçuklu Dönemi Mimari özelliklerini yansıtıyor. Kesme taşlarla yapılan oldukça sade Türbe’de büyük bir huzurla yatan Sinan Baba’ya dua ediyoruz.

Gözcü Haydar Öztürk ve Mehmet Turan Dedeyi ise köyde bulamıyoruz.

 

Senirkent, Niyazi Sefer

Sultan Şah Ahmet Ocağı’na bağlıyız, diyen Niyazi Sefer’i özellikle yazdığı şiirlerden tanıyoruz. Şimdi çok az Alevi-Bektaşi’nin kaldığı kent merkezindeki evinin bahçesinde türlü ağaçlar arasında çaylarımızı yudumlayıp, yöreye has çöreklerimizi yerken sohbetimiz de şiir, edebiyat, sevgi, duygu temalarının yoğunlukta olduğu bir atmosferde geçiyor. Yöreyle ilgili inanç uygulamalarını, tarihsel bilgileri bana aktaran Niyazi Sefer’in yayınlanan kitabını bu arada herkese tavsiye ediyoruz. Kitaba bir ön söz yazan Doç. Dr. Hüseyin Bal’ın da belirttiği gibi dünya tatlısı bir insan Niyazi Sefer. Kendi köklerinin Sefer isimli bir inanç önderinden geldiğini söyleyen Niyazi Sefer’le birlikte Uluğbey Kasabası’ndaki Veli Baba Türbesi’ni ziyarete ve babalarla söyleşiye birlikte gidiyoruz. Bu arada buraya gelen Seyid Güvenç’ten pek memnun olmadığını da söyleyen Niyazi Sefer herkesin doğruluk üzerine hizmet yapması durumunda kimsenin incinmeyeceğini de söylüyor. Burada musahiplik kurumunun olmadığını Niyazi Sefer de söylüyor.  (Niyazi Sefer Baba’yı Aralık 2005’de kaybettik.)

 

Niyazi Sefer’den bir şiir

 

Kanaat köşemde huzuru buldum

Erenler cemine girdim gireli

Tevekkel gemisini ummana saldım

Nefsin askerini kırdım kıralı

 

İnsanlık cemine ayağım bastım

Gerçek insanlardır sevgili dostum

Nesimi gibi de yüzseler postum

Özümde Mevla’yı gördüm göreli

 

Kaygıdan arındım temiz hal ile

Erenler cemine getirdim dile

Bülbül olup kondum aşk ile güle

Güzel şaha yüzler sürdüm süreli

 

Kainat insanda gizli sır oldu

İnsanın vücudu sır ile doldu

Dede oğlu Hakk’ı özünde buldu

Pirin divanına durdum duralı

 

Uluğbey, Veli Baba Türbesi

İki Cihan Hazinedarı Seyyid Veli Baba Sultan’ın huzurunda olmak beni açıkçası çok duygulandırıyor. Anadolu’nun ve Rumeli’nin dört bir tarafında ışığını yayan, Alevi Bektaşi İnanç Önderlerinden, velilerden, pirlerden birisi de buradan, Akdeniz’in bu güzel topraklarından seslenmiş tüm insanlığa yıllar önce; ekininde, harmanında, işinde devamlı çalışmakla; dergahında, ceminde, sazında, sözünde devamlı muhabbetle; meclislerde yarenliklerle yaralar sarılarak, insanların eksikleri giderilerek birer Hızır gibi ulaşmış insanlara... Veli Baba... Veli Baba... şimdi sonsuz bir sessizliğe büründüğün bu türbenin yakınlarında, bu dergahta nice ateşler yanmış, nice çiğ erlerin gönülleri harlanmış, nice insanlar pişmişti. Kim bilir bu dergahı kimler ziyaret etti, kimler gelip geçti bu ağaçların gölgelerinden? Acaba kaç kişi seni anlayabildi, bunun için gerçekten kaç kişi kafa yordu?

 

Halil Özdamar (Mürşit)

Bu dergaha hizmet etmek için çaba harcayan dedeleri arıyoruz ama yaz dönemi olduğu için çoğunu bulamıyoruz. Ama Mürşit Halil Özdamar’ı hasta yatağında ziyaret ederek, gerçekten de değerli fikirlerinden istifade ediyoruz.

Bölgenin baş dedesi yani mürşidi olan Halil Özdamar da Veli Babaların sofrasından beslenmişe benziyor. O da sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış... diyor. İlerlemiş yaşına, eşinin ana sultanın oldukça hasta olmasına rağmen bizlere, yani mihmanlara bir şeyler hazırlama yarışında.

Burada mürşide bağlı ve hizmeti onunla birlikte yürüten 10 dede var. Fakat burada dedeleri halk seçiyor. Mürşid de zaten bu dedeler arasından seçiliyor. Şu anda Mürşit Halil Özdamar’dan başka Uluğbey Kasabası İki Cihan Hazinedarı Seyyid Veli Baba Sultan Türbesi’ne bağlı diğer dedeler şunlar; Mehmet Er, Mehmet Durmuş, Hüseyin Türkaslan, Hüseyin Keskin, Mehmet Köse, Süleyman Ertuğrul, Mehmet Günay (yaşı gereği hizmet yürütemiyormuş), Kazım Karaaslan (hizmeti bırakmış).

 

II. CİHAN HAZİNEDARI SEYYİD VELİ BABA SULTAN

 

ERKAN DURMUŞ

 

Türklerin 1071 Malazgirt Savaşı ile başlayan Anadolu’ya yayılma hareketi ile Horasan’dan gelen Hüseyin Gazi (Seyyid Battal Gazi’nin babası) ve kardeşi Hasan Gazi ailelerini Malatya’ya yerleştirdikten sonra kendileri batıya doğru yayılma hareketine devam etmişlerdir. Batıya doğru ilerlerken Isparta, Uluborlu, Eğirdir, Sakviran ve İtgar Kalelerinin alınması sırasında komutan olarak savaşlara bizzat katılırlar. Ancak İtgar Kalesinin alınması sırasında Hasan Gazi şehit olur ve oraya defnedilir. Malatya’ya ailesine durum bildirilir. Malatya’dan ailesi İtgar bölgesine geldiklerinde bu bölge kendilerine tımar olarak verilir. Önceleri Ulugün, Uluköy, İlegöp adlarını alan kasabamız bu şekilde kurulur. 1948 yılında köyümüzün adı Uluğbey olarak değiştirilir. 1958 yılında belediyelik olan kasabamız Isparta ilinde halen Alevi-Bektaşi kimliğini koruyan, yozlaşma olmayan iki köyünden biridir.

Uluğbey de her yıl Ağustos ayının ilk haftasının Cumartesi günü “Veli Baba Sultan Aşıklar gecesi ve pilav festivali” düzenlenmektedir. 1971 yılından bu tarafa en az 8-10 bin Ehlibeyt canlarının katılımıyla gerçekleştirilen festivalde Veli Baba Sultan’ın yaşantısından kesitler, tiyatro olarak sahnelenmekte ve değişik sanatçı ve semah ekiplerinin katılımıyla gerçekleştirilmektedir.

Veli Baba, Sultan Hasan Gazi’nin 10 göbek ileriden torunudur. Uluğbey de doğmuş, büyümüş, ilim, irfan sahibi olarak kerametlerini göstermiş, dergahını da burada kurmuştur.

Bağlı bulunduğumuz Senirkent kazasında çok önceden Konya’ya medrese eğitimine gönderilen üç öğrencinin döndükten sonra yaptıkları tahribat öncesine kadar tamamının Alevi-Bektaşi olduğu bilinmektedir. Şu an bu oran % 20 civarındadır.

Kasabamızda şu anda bir mürşit ve ona bağlı 10 dede var. Mürşit ve dedelerden oluşan bu kurula rehber kurulu denir. Dedeler dede evlatlarından olmasına dikkat edilmesine rağmen eğer ölen dedenin evlatları dede olmaya bilgi ve ahlaki değerler açısından layık değilse taliplerin arasında dedeliğe layık olan, rehberler kurulunun onayıyla dede seçilir. Dede olmak için dede evladı da olsa önce talip olması, bu yola hizmet etmesi ve dedelik mertebesini hak etmesi gerekir.

Günümüzden 100-150 yıl kadar önce Seyyid Battal Gazi’nin postnişi Şükrü Metin Dede kasabamızda misafir olarak katıldığı bir cem sırasında o zamanki mürşitlerimiz ona bağlanmış ondan el etek tutmuş ve 15 yıl öncesine kadar mürşitlerimiz Eskişehir’den gelmişler. En son mürşit Hakkı Aydoğdu Dede henüz sağken yaşı ve sağlık sorunları sebebiyle gelemeyeceğini ailesinden de kimsenin gelmeyeceğini köyümüzdeki rehberlerden birini mürşit seçmemizi istemiş o günün rehberleri de toplanarak bugün hala görevde olan Halil Özdamar’ı mürşit seçmişlerdir. Bu nedenlerle bizler dualarımızı gülbenklerimizi “Sultan Seyyid Battal Gazi ve Cihan Hazinadarı Veli Baba Sultan’ın” himmet hidayetlerini isteyerek bağlarız. Bugün rehberler kurulu ayda bir kez toplanarak görüş alışverişinde bulunmakla kasabamızın ve taliplerimizin sorunlarına çözüm bulma yolunda çalışmalar yapmaktadırlar.

Dergahımıza bağlı dedelerin Ankara, Denizli, Afyon ve Aydın’ın muhtelif köylerinde talipleri vardır. Fakirinde (benim) Ankara Akdere’de, Denizli Sarayköy’de, Afyon Sandıklı Selçik Köyünde taliplerimiz var.

Cemlerimizde sitemdan ve Pençe-i Ali Abadan geçme vardır. Tüm Isparta’da Pençe-i Ali Aba vardır. Bizde musahiplik yoktur. Ölen bir talibin öldüğü gün veya ertesi gün rehberler kurulu toplanarak ölenin evinde Kuran’ı Türkçe olarak okurlar ve hatim indirirler. Talibi, mürşit veya dedesi yıkar ve defneder. Bayan cenazeyi ise yine köyümüzde yıkayan ana sultanlar vardır.

Bütün kurbanlarda cem açılır. Oruç Kurbanında ve Dar Kurbanında matem olduğu için nefesler ağıt makamında sazsız olarak söylenir ve semah dönülmez. Diğer kurbanlarda saz önemli bir yer tutar. Telli Kur’an diye adlandırılır ve semahlarda dönülür.

Bizde kurban çok önemlidir ve 9 ayrı nedenle kurban kesilebilir.

 

  1. İKRAR KURBANI: İlk defa Ehlibeyt yoluna girenler keserler.
  2. YIL KURBANI: Talibin kendi isteği doğrultusunda yılda veya 2 yılda bir kestiği görgü kurbanıdır.
  3. NEVRUZ KURBANI: Her yıl 21 Mart’ta kesilir. 21 Mart Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Fatıma ile evlendiği gün, baharın başlangıcı ve doğanın uyandığı gün kabul edilir. Bayram sayılır.
  4. ORUÇ KURBANI: Muharrem ayında 12 gün oruç tutan taliplerin tek olarak veya toplu olarak kestikleri kurbandır. Hz. Hüseyin ve 72 kerbela şehidi için kesilir. Matem ve yas kabul edilir. Nefesler saz çalınmadan ağıt şeklinde söylenir.
  5. DAR KURBANI: Ölen bir talibin evlatları veya yakınları tarafından ölenin dünyaevi haklarını helal ettirmek, ölenin alacağına, vereceğine kefil olduklarını beyan için kesilen kurbandır. Ölen için dara duran yakınları miras kavgası etmeyeceklerine de söz verirler. Ölenin darına ikrarı olmayan evlatları ve yakınları duramaz.
  6. ÖLENİN YIL KURBANI: Ölen talibin ölüm yıldönümünde kesilir. Ölenin dar kurbanında verilen sözlerin yerine gelip gelmediği beyan edilir.
  7. TAÇ (DEDELİK) KURBANI: Dede olacak talibin postuna oturmak mürşidden icazet almak için kestiği kurbandır.
  8. BİRLİK KURBANI: Geçerli bir sebep olmak şartıyla ve rehberler kurulunun onayıyla dede değiştiren talibin yeni girdiği cemiyette kestiği giriş kurbanıdır.
  9. GEÇMİŞLERE KESİLEN KURBAN: Maddi durumu iyi olan istekli canların dünyadan göçen yakınlarına kestikleri kurbandır.

 

 

ESKİŞEHİR

 

Süceattin Veli, Nevzat Demirtaş

Daha gidecek bir çok yerimiz olmasına rağmen artık ciddi şekilde yorulup, hastalandığımız için kendimizi açıkcası Süceattin Veli’nin kucağına zor atıyoruz. Her zamanki dinginliği ve bilgeliğiyle yine beni sarıp sarmalayan ulu dergaha bu sene bu gezi esnasında ikinci gelişim. Evet can dostlar insanın her ilde, her köşede bir evinin, dergahının olması ne güzel, akşam serinliğinde, ya yağmurda, ya doluda, ya karda, ya güneşte sığınabileceği bir limanın olması kadar güzel bir başka şey olabilir mi? Sohbetler, muhabbetler, nefesler, ziyaretçiler, insanlar, canlar, dostlar... işte tüm dergahlarda baba, dede evlerinde gördüklerim. Nevzat Efendi her zamanki gibi candan bizi sarıp, sarmalıyor. Yine sofralar, yine muhabetler ve yine nefesler... Hem de eşi benzeri olmayan nefesler, uzun saatler boyunca konuşuyoruz, çekimler yapıyorum. Bu arada büyük Dergahın ziyaretçileri hiç eksik olmuyor. Yaz/kış; gece/gündüz... Bu dergah herkese açık. Nadire Ana Nevzat Efendi’yle öyle bir bütünleşiyor ki Allah uzun ömürler versin diyorum. Onun benzersiz sesi, konukseverliği, temizliği içimizi rahatlatıyor. Tümüyle kendi olanaklarıyla binlerce insanı ağırlayabilen, barındırabilen bu gönül erenlerini sevgiyle selamlıyorum.

 

26 Haziran, Hayrettin Demirtaş (1941)

Biraz da tesadüfler insana yardımcı olacak. Gökte ararken yerde buluyoruz, Hayrettin Demirtaş’ı, Süceattin Veli’de, Aslanlı Köyü’nde. Nevzat Efendi’nin amcazadesi olan dedeyle detaylı bir söyleşi için Eskişehir merkezdeki evine gidiyoruz.

1941 doğumlu Dede’nin Kırıkkale Hasan Dede’ye gittiğini oradaki dedelerin de kendisine bağlı olduğunu kendisinden öğreniyoruz.

Bu sülaleden şu anda postnişin ve en ileri derece sevilen kişi olan Nevzat Efendi’nin dışında kendisinin de Nevzat Efendi’ye yani amcasına danışarak çeşitli hizmetler yürüttüğünü öğrendiğimiz Hayrettin Demirtaş’tan buradaki uygulamalar ve ailesiyle ilgili şu bilgileri ediniyorum:

Babam 1317 doğumlu, 1979 yılında vefat eden Caferi Sadık yola çok bağlı, cem cemaat yapan, ağırbaşlı çevresince çok sevilen bir zaattı. Ben ondan çok etkilendim. Ondan sonra Onun hizmetlerini benim yapmamı istediler. Ben ortaokulu 1952/53’de bitirdim. Maddi nedenlerle okuyamadım. Çalışmak zorunda kaldım. Şu anda oturduğumuz Büyükdere Caddesine 25/30 yıl önce gelip, yerleştik. Burada hayatımızı kazanma yoluna gittik. Çeşitli işlerde çalıştım, ben lüle taşı işlemeleriyle uğraştım. Babam gibi Ali Rıza Amcam da halk tarafından çok sevilen bir kişiydi. O insanlar çok alçak gönüllü insanlardı. Sohbetlerine katılırdım, küçükken, ben bir kez olsun birbirlerine bağırdıklarını, birbirlerine üstünlük tasladıklarına şahit olmadım. Müzakere ettikleri konularda birbirlerini dinlerler, eğer karşı tarafın fikrine katılmayan olursa bunu çok uygun bir dille birbirlerine söylerlerdi. Nerde o eski günler, sohbetler, insanlar, dedeler... bizim Aslanlı köyü 70/80 hanelik bir köydü. Her türlü dükkanı vardı. İnsanlar birbirlerine çok bağlıydılar. Bizim köye eskiden de at arabalarıyla vb. çok uzaklardan gelenler olurdu. Kurbanlar kesilir, cemler yapılırdı. Kendi talipleri üzerine, çağrıldıkları yerlere babam ve amcam Ali Rıza beraber giderlerdi. Çok büyük bir uyum içinde ibadetler yerine getirilirdi.

Benim dedem ve babam Bursa Kurşunlu’ya ve Kırıkkale Hasan Dede’ye cemlere giderlermiş, mürşit olarak. Şimdi de bizler gitmeye devam ediyoruz oralara, onlar bizlere bağlılar.

Hasan Dede’de baş dede, en yaşlı tecrübeli dede olarak Bahri Dede vardır. Oradaki sistemde dedeler ilk önce en yaşlı olan en tecrübeli baş dedeye danışarak cem yürütür, müşkilleri hallederler. Eğer dedelerle ilgili veya inançla ilgili ciddi sorunlar olursa bize danışırlar. Bizler zaman zaman oralara gider bize bağlı olan dede ve babaları görürüz, beraber cemler yaparız, geleneği yaşatırız.

Kurşunlu’ya da gidiyoruz. Gittiğimde taliplerinde olduğu cemlerde, babaları halka soruyoruz. Halk onlardan şikayetçi mi, değil mi biz onları da öğreniyoruz, sorgudan sualden geçiriyoruz.

Kurşunlu’da müsahiplik zor olduğu için uygulanmazken, Kırıkkale Hasan Dede’de müsahipsizlik o kadar kötü görünür ki, bu büyük bir eksikliktir bir Alevi için onlara göre. Orada sizin de toplantılarınıza katılan Dağıstan Demirhan var. ayrıca, Süleyman Demirhan ve Haşim Demirhan Dedeler var. buradaki uygulamada dedeler Bahri Dede’ye danışarak cemlere çıkarlar.

Bizler de Hacıbektaş’a bağlıyız. Güvençlere bağlıyız. Sefa Efendi var, Batıkent’te Süceattin isimli birisi var Onunla görüşüyorum.

Bizim sülaleden Amcam Nevzat Efendi dışında, biliyorsunuz bir de Fahrettin Demirtaş var, o da aşıklık yapar cemlerde. Bizler hizmetlerimizi yaparken birbirimize danışırız, anlaşırız. Ben bazen Eskişehir merkezde de cem yapıyorum. Ben o zaman amcama Nevzat Efendi’ye danışırım, Onun da gelmesini isterim. Eğer O gelemeyecekse, ben kendim cemi yürütürüm.

Hayrettin Dede’nin oğlu Yüksel Demirtaş (1967), ise bu yolun çok zor olduğunu ama dedelerinden babalarından gördüklerini kendilerinin de uygulamaya devam edeceklerini söylüyor. Hayrettin Dede ayrıca oğulları Hayri ve Fahrettin’in de yola meyilli insanlar olduklarını, onların geleneği yaşatma konusunda kararlı olduklarını söylüyor.

 

 

Bazı Notlar

Ara ara belirttiğim gibi Anadolu ve Balkanlar’da Alevi Bektaşi inanç ve kültürünü yaşatan, var eden temel değerlerimiz olan dedeler, babalar, ozanlar, aşıklar tüm zorluklara rağmen bu kutlu görevi yerine getirmeye devam etmektedirler.

Daha ayrıntılı gezilerle, incelemelerle buradaki inanç ve kültür coğrafyası daha ayrıntılarıyla ortaya çıkacaktır.

Yalnız hemen ilk bakışta şunu söyleyebiliriz; zaman zaman bizler de dahil olmak üzere yazarlar, araştırmacılar vb. herkes Alevi, Bektaşi, Tahtacı, Çepni, dede, baba, rehber vb. kelimeleri duyunca kendi ön donanımına göre bu terimleri yorumlayıp, algılıyorlar.

Genelde ise insanların kafalarında, imajlarında olan ve kendilerine göre algıladıkları şeyler, kendilerince gerçek bilgiler. Halbuki gerçek durum hiç de öyle değildir. Bizim görevimiz inanç kurumlarının şu andaki mevcut durumunu eleştirmek değil, olanı olduğu gibi aktarmaktır.

Bununla ilgili elbette neden/sonuç ilişkileri üzerinde kafa yorulabilir, yorulmalıdır da. Ama biz bilgiç geçinerek “dedelik” kurumunun bazı yörelerde bozulduğunu, yozlaştığını, gerçek yapısının dışında bozulmuş bir halde varlığını sürdürdüğü gibi bir yoruma ve yorumlara girmedik, girmeyeceğiz de. Kimisi ocakzadeliğe bağlı babadan oğula geçen dedelik kurumunu gerçek dedelik olarak kabul eder; kimisi ise şekil itibariyle benzese de tarihsel olarak çok farklı nedenlerden ötürü artık ayrı bir kavram olarak taliplerin seçtikleri baba benzeri bir “dedelik” kurumunu kabul eder, bunlar subjektif şeylerdir. Tüm bunlar ancak tüm bölgeler geniş, detaylı, konunun uzmanları tarafından ayrıntılı bir şekilde tarandıktan sonra daha net ortaya çıkacaktır.

Bizim yaptığımız kaba hatlarıyla gezip gördüğümüz yerlerdeki olanı, olduğu gibi aktarmaktan ibarettir.

Yoksa toplum mühendisliğine soyunma gibi bir düşüncede hiç olmadım, bundan sonra da olmayacağım.

AYHAN AYDIN, Trakya ve Anadolu’da Erenler Bahçesi (Alevilik/Bektaşilik Araştırma Gezi Notları), 2. BASKI, CAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2008 (SAYFA: 171-200)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile