ŞUMNU’DAKİ “NÜVVAB” MEDRESESİ (1922 – 1947) – Ahmet Hezarfen

ŞUMNU’DAKİ “NÜVVAB” MEDRESESİ

(1922 – 1947) – Ahmet Hezarfen

 

Gelin gidelim ey arkadaşlar,

Rumeli’ne, Deliorman’a

Burada yatanlar, burada kalanlar,

Bizim Anamız, Bizim Babamız.

(Okul Şarkısı) Muharrem Z. Yumuk

 

Bulgaristan Osmanlı Emaretindeyken, Bulgaristan’dan İstanbul’a birçok öğrenci gelerek öğrenim görüyordu. Balkan Savaşı’ndan sonra Bulgaristan Türkiye’den ayrılınca, Bulgaristan’daki Türk halkının gereksinimini karşılayacak medrese ve rüştiye okullarının sayıları azalmış, Türkiye’ye öğrenci yollamak da güçleştiğinden buna ber çare aranmaya başlandı.

Balkan Savaşı’ndan sonra Bulgaristan ile Türkiye arasında 29 Eylül 1913 tarihli barış antlaşmasının 2 numaralı protokolunun 7. maddesinden müftülüklerden, okullardan söz edilirken: “Nüvvab yetiştirmek üzere bir hususî müessese dahi kurulacaktır” diyerek Türk Devleti adına Talât Paşa, Mahmut Paşa ve Halil (Menteşe) tarafından imzalanan bu antlaşmayla Osmanlı Hükümeti Balkan Savaşı’nda yenildiği halde Rumeli’de kalan Türkleri unutmamış, onlara müftü, müftü vekili ve öğretmen yetiştirmek için bir okul açılmasını hükme bağlatmıştır.

1. Dünya Savaşı girince bu okulun açılması gecikti, fakat Bulgar Hükûmeti yukarıda adı geçen antlaşmaya bağlı kalarak,  “Bulgaristan Müslümanları Müessesât-ı Diniyye İdâre ve Teşkilât Nizamnâmesi” yapıldı.

Bu nizamnâme Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı günlerde, 23 Mayıs 1919 günü 12 sayılı Çar İradesiyle onaylanıp 26 Haziran 1919 günlü Resmî Gazetede yayınlandı.

Nüvvap okulunun inşâsı için gerekli paranın toplanmasına başlandı. (Evlenme izinnâmelerinden alınan paralar.) Seçimle Başmüftü olan Süleyman Faik Efendi bu kanuna dayanarak eyleme geçti. Kendisini destekleyen bir Müessesât-ı Diniyye ve Vakfiye Müdürü (Rehber Gazetesi sahibi Mehmet Celil) vardı.

12 Haziran 1920’de 923 Sayılı Emirnâme’yi çıkararak Nüvvab okulunun Nizamnâme-i Esâsî, Program ve Dâhilî Talimâtnâmesini hazırlamak üzere aşağıda adları gösterilen kişilerden oluşan bir komisyon kurdu: Sâbık Başmüftü Hocazâde Mehmet Muhittin, Filibe Müftüsü Hocazâde Sa’dettin, Şumnu Müftüsü Hüseyin Hüsnü Müessesât-ı Diniyye ve Vakfiye Müdürü Mehmet Celil, Varna Mekâtib-i İslâmiye Müdürü Osman Nuri (Peremeci), Rusçuk Mekâtib-i İslamiye Müdürü Mehmet Mâsum, Şumnu Muallimlerinden Süleyman Sırrı (Tokay), Şumnu Muallimlerinden Hâfız Abdullah Fehmi (Meçik).

Komisyon 2 – 15 Ağustos 1920’de Şumnu Kılak (El Hak) Mektebi’nde yapılan toplantıda verilen görevi yaptı.

Nizâmnâme Başmüftü, Hâriciye ve Mezâhib Bakanlığınca 2006 sayı ve 29 Ağustos 1922’de onaylanarak yürürlüğe girdi.

Böylece 1922/1923 öğretim yılında medreseler ve rüştiyelerden gelen öğrencilerle 1. ve 2. sınıflar açılarak öğretime başlandı.

“Şumnu Nüvvab Okulunun açılması ters bir zamana rastlamıştı. Türkiye’de Büyük Zafer kazanılmış, saltanat kaldırılmıştı. Ertesi yıl Cumhuriyet ilân edilecek, 1924 yılında da halifelik kaldırılacak ve Türkiye Cumhuriyeti lâik bir devlet olacaktı. Türkiye’de medreselerin kapatıldığı, eğitimin birleştirildiği bir zamanda Bulgaristan Türkleri için “medrese” adıyla bir yüksekokul açılması, Türk tarihinin akışına ters görünüyordu. Bulgaristan Türk eğitimi, o güne kadar hep anavatan Türkiye’deki eğitim sistemine paralel gelişmişti. Şimdi ters yöne çekilmek isteniyor gibiydi. Türkiye’de medreseler kapatılırken Bulgaristan Türkleri için “Medrese’tün-Nüvvab” adını taşıyan bir okulun açılması, Bulgaristan Türklerini anavatan Türkiye’deki eğitim sisteminden uzaklaştırabileceği kaygısı belirdi. Nüvvab okuluyla ilgili tartışmaların kaynağında yatan, başlıca neden buydu.

Nüvvab Okulu Bulgaristan Başmüftülüğü’ne bağlıydı.

Başmüftülüğe ve müftülüklere zaman zaman tutucu hocalar geldi veya getirildi. Bu sarıklı hocalar, Türkiye’deki Atatürk devrimlerini içlerine pek sindiremediler ve zaman zaman Türkiye’ye cephe aldılar. Nüvvab okulununu da tutucu bir medrese haline getirmeye çalıştılar. Bu çabalarında Bulgar Hükûmetinden de destek gördüler. Bulgar makamları Bulgaristan Türklerini anavatan Türkiye’den uzaklaştırma çabasıyla tutuculara arka çıktılar ve aydın Türklere karşı “Kemalist” diye cephe aldılar. Kimi hocalar, bu Bulgar politikasına alet oldular, bu yüzden bu okula ilişkin tartışmalar hep canlı kaldı. Ama Nüvvab Okulu, tutucu ve gerici sarıklı hocaların istedikleri veya özledikleri biçimde bir “medrese” olmalı.

Resmen adı “Medrese’tün Nüvvab” olmakla birlikte bu okul hiçbir zaman tamamıyla tutucu, gerici bir okul olmamıştır...” (1)

Nüvvab için tartışmalar okul açıldığı zaman Şumnu Müftüsü Hüseyin Hüsnü, Mustafa Hilmi ve Kıvâmüddin (Burslan) – Kazan Türklerinden olup (1889-1956) Türkiye’ye gelince İstanbul Üniversitesi Edebiyat F. Türkiyat Bölümünde asistan, 1940’da Diyânet İşleri Müşavere Kurulu’nda görevli “Nüvvab”ın bu şeklini beğenmediler. Onlar Âli, Tâli, Rüşdî kısımlarına ayrılmasını istediler, halbuki rüşdî kısmı yoktu, Nüvvab rüşdiye mezunlarını öğrenci olarak alıyordu. Nüvvab’ın karşısına bu defa hocalar çıkmıştı. İş sert tartışma halini alı. Başta Emrullah Feyzullah olmak üzere Yusuf Ziyauddun, Mustafa Hayri, Eskicâmi Müderrisi Ali Rıza Nüvvab taraftarıydılar. (2)

“Bulgaristan Türk eğitim tarihi içinde Şumnu’daki eski Nüvvab okulu başlı başına bir yer tutar. Krallık döneminde Bulgaristan Türk azınlığının en yüksek eğitim öğretim kurumu olan bu okul çok tartışılmıştı. Zaman zaman Bulgaristan Türkleri içinde tartışmalara neden olduğu gibi Bulgaristan Türkleriyle anavatan Türkeyi arasında sık sık konuşulmuştur. Artık tarihe karışmış olan bu okul konusunda, duygusal tartışmalardan uzak olarak kısaca bilgi vermek yerinde olur.” (3) Okul için mücadelede Nüvvab yanlıları kazanarak öğretimi sürdürdüler. Nüvvab ilk mezunlarını 1925/1926’da verdi. Bu mezun olanları Bulgar hükûmeti öğretmen yapmak istemedi, birçok uğraşı sonu 1932/1933 öğritim yılı sonu Maarif Bakanlığınca gemnaziya (Lise) derecesinde tanındı, öğretmen olma hakkını kazındılar.

Mekteb-i Nüvvab-İstanbul’da kadı yetiştiren okul, Muallimhane-i Nüvvab adıyla kuruldu (1853). 1884’de Mekteb-i Nüvvab adını aldı. Burayı bitirenler, şer’i ve nizamî mahkemelere tayin edilirdi. Adı 1911’de Medresetül Kuzzat (Kadılar Medresesi) olarak değiştirildi. M.L. s. 577

Nüvvab (Naib kelimesinden türetilmiştir, naib müftü vekili veya şeriata göre hüküm veren kadı demektir) Okulu iki bölüm idi. “Tâli Kısım” denilen normal okul beş yıl, bunun üstünde olan “Âli Kısım” denilen yüksek bölüm üç yıllıktı.

 

Nüvvab’ın Ders Programı, Tâli Bölümünde Okunan Dersler:

  1. 1.    Yıl: Kur’an Fıkıh (Din dersi), Arapça (Sarf ve kıraat), Farsça, Riyaziyat (Hesap, Cebir), Tabiî ilimler (Nebatat), Umumî Coğrafya, İslâm Tarihi, Türk Edebiyatı, Bulgarca, Hüsnü hat.
  2. 2.    Yıl: Kur’an, Fıkıh, Arapça (Sarf ve Kıraat), Riyaziyat (Cebir, Hesap), Tabiî İlimler (Hayvanat), Umumî Coğrafya, İslâm Tarihi, Türk Edebiyatı, Bulgarca, Bulgar Tarihi, Bulgaristan Coğrafyası, Hüsnü hat.
  3. 3.    Yıl: Arapça, Fıkıh, Riyaziyat, Tabiî İlimler (Vücud-ı Beşer Teşrih), Bulgar Tarihi, Bulgarca, Bulgar Coğrafyası, Fizik ve Kimya.
  4. 4.    Yıl: Mantık ve Âdap, Fıkıh, Riyaziyat (Kozmografya Müsellesat), Tabiî İlimler (Madenler ve Tabakat ve Hıfsızsıhha), Umumî Tarih (yeni Çağlar), Hikmet ve Kimya, Türk Edebiyatı, Arap Edebiyatı, Bulgar Kanunları (Malûmat-ı Kanuniye ve Medeniye), Bulgarca, Fenn-i Tedris ve Terbiye.
  5. 5.    Yıl: Kelâm, Fıkıh, Hikmet ve Kimya, Bulgar Kanunları (Malûmat-ı Kanuniye ve Medeniye), Türk Edebiyatı, Bulgar Edebiyatı, Arap Edebiyatı, Ahlâk ilmi, Fenni Tedris ve Terbiye. Jeoloji. Öğretim uygulaması.

 

Âli Bölümünde Okunan Dersler:

  1. 1.    Yıl: Fıkıh Mecelle, Sak (İlâm Usulü), Feraiz, Medhal-i İlm-i Hukuk, Usulü Fıkıh, Bulgar Kanunları.
  2. 2.    Yıl: Fıkıh, Mecelle, Sak, Usul-ü Muhâkemât, Usul-ü Fıkıh, Bulgar Kanunları, İktisat İlmi.
  3. 3.    Yıl: Fıkıh, Mecelle, Usul-ü Fıkıh, Ahkâm-ı Evkaf, Bulgar Kanunları, Devletler Hukuku, İdare Hukuku.

Nüvvab’ın Âli bölümü 1930’da açıldı, ilk mezunlarını da 1933’te verdi.

Nüvvab mezunları Bulgaristan’da Türk Okullarında öğretmenlik yaparak Türk Kültürüne hizmet ettikleri gibi, 1950 Göçünde çok sayıda Nüvvab mezunu anayurda geldi ve çeşitli görevler aldılar, öğretmen olarak başarı sağladılar (Bu Nüvvab mezunları eğer Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde çalıştırılsaydı (Nüvvab’ta okuma yazma Osmanlıca idi) daha çok başarılı olup devlete daha yararlı olurlardı. Henüz fırsat kaçmış değildir. Ötede beride daha çok Nüvvablı var. (Bulgaristan’dan en son gelenler de var) hepsi Osmanlı Arşivi için biçilmiş kaftanlardırlar.)

Yukarıda belirtildiği gibi “Nüvvab”, Anavatan’ın Bulgaristan Türklerine bir hediyesidir.

“Nüvvab Okulu” Türk halkının maarif hayatında çok mühim ve müsbet bir rol oynamıştır.

Yullarca Bulgaristan Türkünün ilmî ve dinî ihtiyaçlarını karşılamış. Onun milli ve dini hissiyatını beslemiştir.

Nüvvab, Bulgaristan Türkünün karanlık afakında parlayan bir yıldızdır. Türk halkının milli ve dini istinadgahı Nüvvab idi. Milli varlığımızı, benliğimizi muhafazayı da biz Nüvvab’a borçluyuz. Evet, karanlık afakında birer yıldız gibi parlamışlardır. Her taraftan zulmet ve karanlıkları kovarak, ilim ve irfan ışıkları saçmışlardır...

Bunu Bulgar Hükûmeti de pek âlâ görüyordu. Lâkin dış dünyaya karşı Nüvvab’ın yaşamasına tahammül etmek zorundaydı. Bununla beraber mümkün olduğu kadar, Nüvvab’a modern bir kıyafet verilmesini istemiyordu...

Bütün arzusu, Nüvvab’ın eski bir medrese halinde yaşamasını görmekti. Millî ruh taşıyan gençlerin çıkması işine gelmiyordu...

Nüvvab Okulunun Bulgaristan Türk halkının maarif hayatındaki gerçek değer ve yerini anlayabilmek için Bulgaristan’ın yakın tarihine kısa bir göz atmak icap edecektir. Bilindiği gibi, şanperest Kral Ferdinand, 1. Cihan Harbinde Bulgaristan’ı büyük bir hezimete sürükledi... Ne var ki, sonunda Bulgaristan Türkiye ile birlikte mağlup olmuştu.

Memlekette en büyük siyasal parti olan “Bulgar Çiftçi Birliği”nin lideri Aleksandır Stamboliyski, Kralcılar tarafından hapse atılmıştı. Kral Ferdinand’ın harp sonunda kaçıp gitmesinden sonra Stamboliyski memleketin idaresi başına getirildi.

Bulgar Çiftçi Birliği Partisi çok yaygın, kitlevî bir teşkilâttı. O zamanlar halkın % 80’i bu partiyi destekliyordu. Bulgaristan’da yaşayan Türk halkının keza % 80’i de Birliği iltizam etmekteydi. Bunu çok yakından gören Stamboliyski Türk halkına bir cemile olmak üzere eğitim alanında geniş haklar imkânlar bahşetmiştir. (Stamboliyski döneminde birçok Türk okulu açılarak yeni okul binaları yapıldığı gibi Türk okullarına, camilerine malî destek sağlayan fon, tarlaları verilmiştir. A. H.) Şunu hiç çekinmeden söyleyebiliriz ki, Bulgaristan’ın kuruluşundan bugüne kadar Bulgaristan Türk’ü, yalnız ve sadece Stamboliyski devrinde birkaç zaman ak gün görmüştür. Adalet ve kadirşinaslık bizi, bunu itiraf etmeye mecbur etmektedir. (4)

“1926’da ilk mezunlarını veren Nüvvab’tan gimnaziya şekline girinceye kadar 677 öğrenci mezun olmuştur. İlk dönemde 19 öğrenci mezun olurken 1946’da bu sayı 154’e çıkmıştır. Şehirlere göre öğrenci listesi: Şumnu 183, Osmanpazarı 70, Kemaller 58, Razgrat 53, Yenipazar 51, Balpınar 32, Aydos 31, Eskicuma 29, Eğridere 27, Mestanlı 213, Preslav 20, Elena 16, Koşukavak 12, Rusçuk 14, Pravadi 11, Darıdere 10, Karnabat 7, Kırcalı 6, Akkadınlar 2, Filibe, Varna, Servi ve diğer yerlerden 1-3 öğrenci ile Bulgar Türkolog Boris Nedkov (Boris Hoca) buradan mezun olmuştur. A.H.)

Nüvvab’a kız öğrenci alınmamıştı. Müracaat eden de olmamıştı.

1941’de Deliorman’ın göbeğinden Yunus Abdal Köyünden Fatma Şükür kendi yetiştirdiği rüşdiye mezunu kızları öğrenci olarak yazdırmak istedi ise de, bu arzusu (Okul müdürü olan Yusuf Ziyauddin Ezheri (Ersal) nin şeriata aykırıdır, diye engellemesi yüzünden A.H.) gerçekleşmedi. 1946’dan sonra 7-8 kız öğrenci Nüvvab’a alındı ve bu devam etti. Fatma Şükür uyanık bir Türk anasıydı, köyünde “Ana kalbi” adlı bir dernek kurmuş Türk kızlarını uyandırmaya çalışmıştı.” (5)

Nüvvab’a kız öğrenci alınması için 8/9/1942’de Fatme Şükür (kayınvalidem)’le okul müdürü Şeyh Yusuf Ziyauddin Ezheri’ye müracaat ettiğimizde bize hayli bağırıp çağırdı.

Fatme Şükür’e “kızlarını medresede okutmaktan sıkılmayacak mısın?”, bana da “karını nasıl okutacaksın?, bu şeriata aykırıdır” diyerek müdüriyetten kovdu.

Dışarıda bizi salonda bekleyen Süleyman Sırrı ve Hafız Yusuf Şinasî’nin yanına çok müteessir halde döndük. Süleyman Sırrı bizi avutmaya çalışırken, Hafız Yusuf Şinâsî: “Üzülmeyin, bu yıl olmazsa başka yıl olur, ümidinizi kesmeyin, ne günler doğar” dedi. Gün doğmasına doğdu ama aradan altı yıl geçti.

1948/49 öğretim yılı başında Şumnu’ya gittim, Nüvvab müdürü Beytullah (Şişmünoğlu) Efendi’ydi. Daha önceki müracaatımızı biliyordu. “Nüvvab’a artık kız kabul edilmeyecek mi?” dedim. Sofya’ya, Mezahip Nezareti’ne bir telgrafla müracaat etmemi söyledi. 18 Eylül 1948’de telgraf çekildi. O arada V.C. Hükûmeti 26 Eylül 1948’de Şumnu Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Osman Kılıç ve arkadaşlarına verilen idam ve müebbed cezalarının Türk halkının üzerindeki etkiyi anlamak istemeleri olabilir. Hattâ orada halka hitab eden Başmüftü Âkif Efendi yüzü kızararak: “Bu ülkede vatan hainlerine yer yok!” demek zorunda kaldığı belliydi. Burada Nüvvab Müdürü Beytullah Efendi ve diğer öğretmenler de vardı. Beytullah Efendi bana “Mezahib Nezaretinden cevap geldi, hemen kızları toplayın getirin” dedi.

Birkaç gün sonra bizim köyden (eşimle birlikte) 4, Adaköy (Ostrovo) den 2 kızı okula götürüp yazdırdık. Sonra Selvi (Sevlievo) den de bir kız daha geldi böylelikle Nüvvab’ın 4. sınıfına bir “J” şubesi açıldı.

Nüvvab’ın Tâlî kısmını bitirenler Bulgaristan Maarif Nezareti’nin 28 Haziran 1933 tarih ve 20176 numaralı ta’mimi mücibince Bulgaristan dahilindeki Müslüman mekteblerinde muallimlik etmek, Müessesesât-ı Diniyye İdare ve Teşkilâtı Nizamnâmesi’nin 63. Ve Medresetü’n-Nüvvab Nizamnâmesi’nin 11. Maddeleri’nin verdiği hukuktan istifâde eylemek üzere” diploma alarak daha çok Türk okullarında öğretmen oluyorlardı.

 

Bayrağımızdır İttihâd,

Kanunumuzdur i’timâd.

Görsün adüvv ber-nihâd

Kardeşleriz biz ber-murâd,

 

Mektepliler Kurtaracak,

İstikbâli yaratacak,

Cehli elbet te yıkacak,

Kardeşleriz biz ber-murâd.

 

Türkler bugün kuvvetlidir

Kardeşleriz biz ber-murâd.

Cehdeyleyen millet yaşar

Yaşar, elbet de yaşar

Kardeşleriz biz ber-murâd.

 

Bu, Darül-l-Muallimîn öğretmenlerinin öğrettiği şarkı doğrultusunda ümidle, inançla Türk kültürüne hizmet ediyorlardı.

Bir zamanlar Talim ve Terbiye üyesi Ali Haydar Taner Nüvvab’tan söz ederken “İşittiğime göre medrese zihniyetiyle idare olunmakta olan bu mektep de münevver muallim yetiştirememektedir” (6) diye dursun, Nüvvablıların birçoğu kendilerinin böyle olmadığını kanıtladı.

Şair Eşref bile:

Sarıklı gördüğün cahilleri zanneyleme NÜVVAB,

Kurutmak için dıraht-ı mülkü bir diken sarmış.

Başından boynuna indir, onunla boğ hemen kelbi,

Sarık sanma, bir ölmüş beyne tutmuş, bir kefen sarmış.

 

diyerek Nüvvablıların bilim adamı olduğunu doğrular.

1939’da Türkiye’den hükümet tarafından yollanan Aka Gündüz rüşdiyeleri, Kazım Nami Duru Nüvvabı incelediklerinde Nüvvabı beğendiklerini, bunu “Kızılırmak” dergisinde yayınlayacaklarını Öğ. S. Sırrı’ya söylemişlerdi.

 

Nüvvab’ta Öğrenci Olayları

Her okulda olduğu gibi Nüvvab’ta da öğrenci isteklerine ilişkin bazı olaylar olmuştur:

1 – Öğretmenlik hakkı sorunu: Bulgar Hükûmeti Nüvvab’ın ilk mezunlarını öğretmen yapmak istemedi. 1927 yılında öğrenciler öğretmenlik hakkı isteyerek boykot yaptı.

2 – Nüvvab’ın Pedagoji ve İlâhiyat Şubelerine ayrılması isteği: 1928/1929 öğretim yılı sonunda öğretmen Hasip Safvetî (Aytuna)’nın yönlendirmesiyle  Nüvvab’ın pedagoji ve ilâhiyat şubelerine ayrılıp uzmanlaşmaya gidilmesi için öğrenciler toplu halde başmüftülüğe dilekçe verdiler, fakat bu istekleri yerine getirilmeyince Hasip Safvetî öğretmenlikten ayrıldı. (Türkiye’ye gelerek Gazi Eğitim Enstitüsünde görev aldı).

3 – 1930/1931 öğretim yılında öğrenciler, öğretmenlerden Ali Rıza, Mustafa Reşit, Mustafa Hayri ve Todor Kartalov’un (Türkiye’de öğrenim görmüş, Bulgar İstihbaratı’nın adamı) derslere girmesini istemediklerinden grev yapıyorlar.

4 – 1935/1936 öğretim yılında öğrenciler 150’liklerden Osman Nuri (Sâbık Bolu Mutasarrıfı) ile son Şeyhü’l-islâm Mustafa Sabri’nin damadı Ali Vasfi’nin derslerine boykot yaptılar.

5 – 1937/1938 öğretim yılında okulda yazı tahtasına güya Bulgaristan aleyhine yazılan bir yazıdan dolayı bazı öğrenciler Kemalist olduğu ileri sürülerek tutuklanıyor, bu yüzden emniyet tarafından okulda arama yapılıyor, işin aslı olmadığı anlaşılarak tutuklu öğrenciler serbest bırakılıyor.

6 – Asıl 1944/1945 öğretim yılında büyük bir boykot oldu. Öğrenciler Müdür Yusuf Ziyauddin’in ve başka tutucu öğretmenlerin görevden alınmasını isteyerek greve başladı. Bu grevi (9 Eylül 1944 yönetim değişikliğinden sonra) Vatan Cephesi Hükûmeti el altından destekliyordu. Bunun için birçok toplantılar yapıldı, programda temelden değişiklik yaparak Nüvvab azınlık Gimnaziya (lise) oldu ve çok geçmeden de (1951’de) “Nazım Hikmet” oldu.

9 Eylül 1944’te yönetim değişikliğinden sonra, partiye yahut (25 yaşından küçük olanlar) onun gençlik kollarına girmek zorunluydu. Bunun için birçok Nüvvablı V.C. partilerinden: Bulgar Çiftçi Birliği (BZNS), Bulgar İşçi Partisi, Sosyal Demokrat Parti (Şirok Sosyalist), Zveno partilerinden birine girdiler. (Ben Bulgar Gençleri Çiftçi Birliği (ZMS)’ne girdim. Türkler hangi partiye girerse girsin Türklerin ulusal yararına hizmet etmeye çalışıyordu.

Osman Kılıç’ın: “Burada şunu esefle kaydetmek isterim ki komünistler, Nüvvab camiasından yalnız iki kişi çalabilmişlerdir, İsmail Sarhocaoğlu ile Sabri Demir. Sayısı bine yakın Nüvvab ordusundan komünist yemine kurban giden bedbahtların sayısı ancak iki taneciktir.” (8) diyerek bu iki Nüvvablıyı suçlaması biraz ağır kaçmıştır.

İsmail Halil Sarhocoğlu (Osmanpazarı köylerinden Keçiler’li) ile aynı sınıfta beş yıl okuduk. Çalışkan ve toplumcuydu, Türk milletine hizmet etmek için yanıp tutuşuyordu.

Milletvekili olunca bölgedeki Türklere çok yararlı işler yaptığını duyuyordum.

1950'de Nüvvab’a Müdür olmuştu. Türkiye’ye göçerken son görüşmemizde: “Beni yanlış anlamazsın, sen git, eni sonu gideceğim yer orasıdır” dedi.

Sabri Demir’le de Razgrad Gimnaziyası’nda (Rüşdiye okulu oraya taşınmıştı) bir karşılaşmamızda Türkiye’ye göçmemi çok yerinde buldu.

 

Nüvvab Okulu Binaları

Nüvvab Okulu ilk önce Şumnu’da Kılâk Mahallesi’ndeki Türkiye’den kalan sarayda (Eski Nüvvab, burası sonra öğrencilere yurt oldu) açıldı. Vaktiyle talebe çoğalmaya başladığı zaman okul idaresi, bir okul binası satın almıştır. Bu bina, Şumnu’daki Şerifpaşa Camii’nin tam karşısındadır. Giderek talebe sayısı artınca, bir de pansiyon binası yapılmıştır, bu bina da hemen okulun yanındadır. 9 Nüvvab öğrencilerinin “MÜSTERŞİDLER CEMİYETİ” adında bir dernekleri vardı. 1924’te “Doğru Yol” adında bir gazete çıkardılar.

 

Nüvvab’ın Mali Yönetimi

Nüvab’ın malî yönetimi de Türk azınlığının üzerine yüklenmiştir. Nüvvabın gelir kaynağı öğrencilerden alınan taksadır. Her öğrenciden 2000 Leva alınıyordu. Asıl gelir kaynağı Nüvvab fonuydu. Her evlenip izinnâme alandan 300 Leva alınıyordu.

 “Son Zamanlarda memlekette başka Türk okulu olmadığı ve Türk gençleri Bulgar liselerine alınmadığı için, Nüvvab öğrencilerinin sayısı hayli yükselmişti. Meselâ 1948 yılında 1200 kadar talebe vardı. Yalnız Tâlî kısmında 30 kadar öğretim üyesi bulunuyordu. Bu personelle Nüvvab’ın senelik bütçesi 6 milyon Bulgar Levasını aşıyordu.” (10)

 

Nüvvab’a Öğrenci Yetiştiren Rüşdiyeler ve Medreseler

Nüvvab Tüzüğünü’nün 5. maddesinde tâlî kısmına rüşdiye bitirenler alınır diyorsa da medreselerden (4 yıllıktı) mezun olanlar da alınıyordu.

“Rüşdiyeler şu kasabalarda bulunuyordu: Aydos, Karnabad, Yambolu, Vraca, Rahva, Vidin, Lom, Varna, Pravadi, Eğridere, Kırcaali, Niğbolu, Plevne, Hasköy, Kızanlık, Eskizağra, Tırnova, Elena, Ziştovi, Osmanpazarı, Eskicuma, Razgrad, Darıdere, Şumnu, Paşmaklı.” (11)

Medreseler de: Şumnu’da (Medrese-i Aliyye), Kiremitlik (Lülyakovo), yine Aydos ilçesinde Çiftlikmahalle (Bilka), Ahyolu ilçesinde Ahılı (Stratsin) Köyü’nde, Razgrad (Medrese-i Feyziye) ta bulunuyordu.

 

Nüvvab’ta Müdürlük Yapanlar

1 – Emrullah Feyzullah Efendi (1878-1941) Nüvvab’ın kuruluşundan 1941 yılına kadar müdürlük yaptı. Emrullah Efendi Şumnu’nun Yusufhanlar (Pristoe) köyünde doğdu, ilköğrenimini Silistre’de Yüksek öğrenimini de İstanbul Darü’l-fünunu Ulûm-ı Şer’iyesi’nde yaptı ve en iyi derece ile mezun oldu (1915)

2 – Yusuf Ziyauddin Ezheri (Ersal) Emrullah Efendinin vefatından sonra müdür oldu.

3 – Hacı Ahmet Hasan (Davudoğlu) dur.

4 – İsmail Halil Sarhocoğlu (ona vekâleten Beytullah Ahmet Şişmanoğlu bu görevi yürütmüştür).

 

Nüvvab’ta Öğretmenlik Yapanlar

1 – Emrullah Feyzullah, 2 – Yusuf Ziyauddin Ezherî (Ersal), 3 – Mustafa Hayri (Coşkun), 4 – Süleyman Sırrı (Tokay), 5 – Hasip Safvetî (Aytuna), 6 – Osman Nuri Bey, 7 – Ali Vasfi Bey, 8 – Hafız Nafiz Osman (Konuk), 9 – Mehmet Halil (Öztürk), 10 – İsmail İbrahim (Akdere), 11 – Hacı İsmail Mehmet (Ezherli), 14 – Hacı Muharrem Abdullah (Devecioğlu), 15 – Osman Hüseyin (Kılıç), 16 – İbrahim Halil (Tanır), 17 – Halil Osman (Aydoğdu), 18 – Ahmet Mustafa Ahmet, 19 – Mehmet Ali Mehmet, 20 – Hafız Ahmet Çerençeli, 21 – Ahmet Kemal, 22 – Halil Hasan Pomak, 23 – Ali Galip (Yavuz), 24 – Rüstem Vidinli, 25 – Mustafa Reşid (Akalın), 26 – Beytullah Ahmet (Şişmanoğlu), 27 – Şakir İbrahim (Haksöz), 28 – Yusuf Aliş (Atasoy), 29 – Hafız Yusuf Şinâsi, 30 – Ali Rıza, 31 – Hasan Tahsin (Şumnu Müftüsü), 32 – Ali Mıtış, 33 – Osman Raşid (Avukat), 34 – Ahmet Cevdet, 35 – Âtıf, 36 – Sabri Çelik (Çeliktürk jimnastik öğretmeni), 37 – İsmail Halil Sarhocoğlu (Millet Vekili), 38 – Todar Kartalov, 39 – Dimitar Stamatov, 40 – İliya Antonov’dur.

 

Nüvvab Mezunlarına Türkiyede Verilen Haklar

1 – Nüvvab mezunlarının aldığı diplomaya göre durumlarını Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi: “Bulgaristan’da Şumnu “Nüvvab” medresesinden aldığınız diplomaya göre askerlik ve memurlukta lise mezunu haklarından faydalanırsınız” deniyor.

2 – Öğretmenlik için başvurulduğunda: “Bir müddet öğretmen vekili olarak çalıştıktan sonra başarı gösterdiği takdirde asil bir ilkokul öğretmenliğine tayini mümkündür” denilmekte.

3 – Talim ve Terbiye Kurulunun 3.11.1937 tarih ve 91 sayılı kararı gereğince... “lise seviyesinde meslekî bir okul olan Şumnu “Nüvvab” Medresesindeki öğrenimimizin Memuriyet bakımından süresi dört yıldır” bir yılımız sayılmamakta; bu yetmezmiş gibi yurtdışına kelleyi koltuğa alarak Türk kültürüne hizmet eden binlerce kişinin hizmet yılları T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve Sosyal Sigortalar tarafından (borçlanmak istendiği halde) tanınmamaktadır. Bu göçmenlerin sorunu “Yılan Hikâyesine döndü. Bunlara bir çare bulunmaz mı?

 

Notlar:

1 -Bulgaristan Türkleri-Bilâl Şimşir, 1986, İstanbul, s.63,64

2 -Bulgaristan’da Türkler-Osman Keskioğlu,1985, Kültür Bak. S.85

3 -Bulgaristan Türkleri-Bilâl N. Şimşir, 1986, Bilgi Yay., İst., s.61

4 -Kader Kurbanı-Osman Kılıç, Kültür Bak.,1989, Ankara, s.81.82.83

5 -Bulgaristan’da Türkler-Osman Keskioğlu, s. 92

6 -Bulgaristan Maarifi-Ali Haydar Taner, İstanbul, 1931, s. 150

7 -Tarih ve Toplum, 1987, No. 42, s. 2

8 -Kader Kurbanı-Osman Kılıç, Kültür Bak. 1989, s. 368

9 -Kader Kurbanı-Osman Kılıç, Kültür Bak.1989, s. 92

10 -Aynı.

11 -Bulgaristan Türkleri-Bilâl N. Şimşir, s. 58

 

TARİH VE TOPLUM DERGİSİ, SAYI 94, 1991

 

 

Kitap

Deliorman’ın Koca Çınarı: AHMET HEZARFEN, (YAŞAMI, ALIŞMALARI, ANILARI, YAZILARINDAN ÖRNEKLER),  AYHAN AYDIN, Niyaz Yayınları, 2008, İstanbul,

Kitapta, Sayfa: 417-428