BİR GARİP DERVİŞ, ŞEVKİ KOCA
Dursun Gümüşoğlu
İlk defa 1992 yılında babası Turgut Koca halife baba erenlerde karşılaşmıştım. Orta boylu zayıf uzamış sakalları, pırıl pırıl parlayan gözleri ile ilk gördüğüm hali hep gözümün önündedir. Önceleri pek sıcak ilişkilerimiz olamamıştı. Ama hep onunla baş başa konuşmayı çok istemiştim. Fabrikalara arıtma tesisi yapan bir şirketin şantiye şefi, birinci dereceden teknik adamıydı. Türkiye’nin muhtelif şehirlerinin en ücra yerlerinde şantiyeden şantiyeye koşturarak, bazen aylarca şehir yüzü görmeden çadırlarda, soğuk ve olumsuz yaşam koşullarında hayatını kazanmaya, maddi anlamda kimseye muhtaç olmamaya çalışırdı. Çok fazla uyumayı, yemek yemeyi sevmezdi. En çok yaptığı şey aralıksız kitap okumaktı. Anadolu’da mesâi saatlerinin dışında kalan her anını okuyarak geçirirdi. Hangi konuda soru sorarsanız sorun mutlaka size az çok verecek cevâbı vardı. Konuşmaya başlayınca aralıksız 3-4 saat konuşurdu. Konuşurken asla kendinden bahsetmez, kendini yüceltici, öne çıkarıcı konuşma yapmaz, kendisine de övgü beklemezdi.
Son derece alçak gönüllü asla kırıcı değildi. Giyim kuşamında gösterişten uzaktı ve görüntüye önem vermezdi.
Osmanlıca’ya, dilbilgisi ve yazım kurallarına vakıftı. İş münasebeti ile yurt dışında bulunduğu için yeteri kadar İngilizce bilirdi. Günlük hayatta kullandığımız kelimelerin kaynaklarını, onların çıkışı ile ilgili hikâyeleri anlatır, bulunduğu ortamda kısa zamanda saygı ve hayranlık uyandırırdı. Onu tanıyanlar “ayaklı kütüphane” tabirini kullanırdı.
1997 yılında nasip almıştı. Nasip almakta çok geç kaldığını, anne ve babasını hayatta iken nasip almadığından dolayı son derece üzülür, hayıflanırdı. Çocukluk ve gençlik yıllarında dedesi Hüseyin Kâzım Baba ve babası Halife Turgut Baba’dan annesi Adviye Anabacı’dan çok şey öğrenmişti. Bektâşî dergâhlarının tarihçesi, postnişinler silsilesini, babaların hangi dergâhların müntesipleri olduğu, nasip, dervişlik, babalıklarını kimden aldıklarını bilen yalnız Türkiye’de değil Dünya’da bir eşinin daha olduğunu zannetmiyorum, keşke olsaydı diye hep düşünürüm.
Dedesinin babası Şevki dede 3. devre Melâmî’lerinden Muhammed Nur hazretlerinden intisap görmüş, daha sonra Bektâşî olmuştur. Bu nedenle Turgut baba Bektâşî halife babası olmasına rağmen “Melâmîliğin bütün emanetleri de bizdedir” derdi.
İşte böyle yoğun bir atmosfer içinde yetişen Şevki Koca hayatı boyunca duyduğu çoğu kaleme alınmamış detay bilgilere sahip çok özel bir kişiydi. Ayrıca babasının Hakk’a yürümesinden sonra kendisine kalan pek çok belgeyi toparlamış, bunları eserlerinde yansıtmıştır.
Anne ve babasını tam bir sene ara ile kaybetmenin büyük üzüntüsü içinde öncelikle Bektâşî nasibi aldı. Bu arada gece gündüz yazılar yazmaya kafasında dağınık olan bilgileri toparlamaya başladı. O dönem içinde bulunduğu ruh halini ifade eden çok güzel bir nutkunu aşağıya kaydediyorum.
Hü dost
Cemâl-i pertev’le rıhlet evinde
Mazhar-ı rahmet’e erdin erkence
Dalmıştım Vahdet-i hüsran seline
Çekip de çıkartan el oldun baba
Namaâzım, niyâzım, imânım oldun
Bu acelen neydi, göç ettin Baba
Yoksa, çağırdı mı Âl-i Haydar’ın
Destin’den içmeye tahuru Baba
Bir miras bırakıp kûrb-u Mevlâ’dan
Ateş-i sûzân’a dil oldun Baba
Kör müydü ki bilmem, Zülfikârını
Bileyip, yağlayıp devr ettin Baba
Evliyâ bî- vücud seyr eyler mekân
Zâmana sır’landın aşk olsun Baba
Verâset bıraktın, cönk tomarını
Oğluna petek’de Bal oldum Baba
Fakîrem, dervişem her dem ağlarım
Tükenmez gözyaşım, Kerbelâ’danım
Postacı getirdi selâmın aldım
Vadî-i Semsem’e Gavs oldun Baba
Şevki idim Fecri oldum yanarım
Nûr-u Cemalinde, Kur’an yazarım
Anamı unutmam her dem anarım
Hakirin, mektubun kabûl et Baba
Şevki Koca ile çoğu zaman haftada bir iki sefer görüşür uzun uzun sohbet ederdik. Bu görüşmelerimizde Bektâşî babalarının hayatları ve dergâhlarla ile ilgili oldukça çok bilgisinin mevcut olduğunu fark edince ısrarla “aman bunları mutlaka yaz” demiştim. Bunun üzerine Cem dergisinde bu konularla ilgili yazılar yazmaya başladı. Onun önerisi ile ilk defa yazdığım makalelerim Cem dergisinde çıkmaya başladı. Dünya malına asla değer vermezdi. Bulunduğu ortamda küçük büyük herkesin hatırını sorar, onları ilgilendiren konularla ilgili sohbet ederdi. En ufak bir hediye versem mutlaka karşılığını en kısa zamanda vermek isterdi. Yeni bulduğu kitaplardan ve ulaştığı bilgilerden bir kopyasını bana getirir “aman önemli bir kaynaktır, bir nüshası sende bulunsun” derdi.
Annesi Adviye Anabacı 17 Ekim 1996’da babası Halife Turgut Baba erenler 17 Ekim 1997 tarihinde tam bir sene sonra toprağa verildi. Daha önceleri sadece iyi bir okuyucu ve araştırmacı olan Şevki Koca bildiğim kadarı ile Bektâşîlik ile ilgili yazdığı herhangi bir makalesi dahi yoktu. Anne ve babasının ruhunu şâd etmek ve insanlığa Alevilik ve Bektâşîlik yoluna hizmete soyundu. Öncelikle “Mürg i dil” adlı tasavvufi eseri yazdı. Bunu önceleri bir yayınevine bastırmayı düşündü. Fakat daha sonra zaten bu arada emekli de olduğu için Nazenin yayınevini açtı. Nazenin yayınlarının Mürg i Dil, adlı ilk eseri konu itibarı ile Bektâşî tasavvufunun inceliklerini içermekteydi. Muhtelif Kur’an ayetleri bunların tasavvufi yorumları, menkıbeler, düşündürücü fıkralar, tasavvufi şiirler, dipnotlar ile doluydu. Her Alevi dedesinin veya Bektâşî babasının mutlaka okuması gereken son derece önemli bir kitaptı.
İkinci kitabı Esseyid Halife Turgut baba Divânı adlı kitabında merhum babasına ait şiirleri bir araya getirerek bir divân oluşturdu. Turgut Baba divânı hece ve aruz vezni ile yazılmış, Bektâşî tasavvufu ile ilgili mükemmel şiirlerden önemli notlardan, Turgut Baba’nın tasavvufi çizimlerinden oluşmaktadır.
Üçüncü kitabı “Halikarnaslı Bohem Neyzen Tevfik Külliyatı” adlı kitaptı. Bu kitapta Neyzen Tevfik’in bütün şiirleri yazılmış veya yazılmamış hikayeleri, kendi el yazısı, muhtelif fotoğrafları mevcuttur.
Dördüncü kitabı “Yeniçeri Ocağı ve Devşirmeler” adlı eseridir. Bu kitapta da Yeniçeri teşkilatlanması, askere alım sistemi, Bektâşîliğin ocakla olan ilişkisi, Yeniçeri gülbankları, Yeniçeri ocağının kaldırılması vakayi hayriye (hayırlı olay) olarak değerlendirilmesine rağmen alternatif görüş ve muhtelif notları içermektedir.
Beşinci kitabı Odman baba Velâyetnamesi (Vilâyetnâmeyi Gö’çek Abdal) adlı eseri ise Hacı Bektaş Velâyetnâmesinden sonraki belki en güzel velâyetnâmedir denilebilir. Titizlikle okunursa erbâbına çok zevk vereceği, Fatih Sultan Mehmet dönemini çok iyi ifade ettiği bir gerçektir.
Altıncı eseri ise yalnızca tarihsel konularda açıklama yaptığı ve 2 yıllık bir çalışma ile yeni yazıya çevirdiğim Ahmed Edib Harâbî Divânıdır. Harâbî divânı daha 1950 ‘de Hüseyin Hüsnü Erdikut tarafından 1959’da Sefer Aytekin tarafından yayınlanmıştı. Fakat Harâbî’nin şiirlerinin çok az bir kısmını içermektedir. Divânının tamamı 570 sayfalık müsvette sayılabilecek bir çalışmadır. Aklına ne gelirse hemen hemen kaydetmiştir. Bunların içinde eş dost tanıdıklarının isteği üzerine yazılmış olanlar olduğu gibi, tasavvufi nutukları, sosyal içerikli çok değerli şiirleri de vardır. Araştırmacılara ışık tutması bakımından Süleymaniye kütüphanesinden divânın mikro filmi alınarak yeni yazıya tamamını çevirmiştim. Can yayınları Adil Ali Atalay tarafından basılıp okuyucunun beğenisine sunulmuştur.
Bunun haricinde Cem Radyo’da pek çok konuşma yapmış, Dedeler, babalar ile ilgili Cem Vakfı’nın 1999 yılındaki toplantılarını yönetmiş ve toplantı tutanaklarını düzenlenmesinde yardımcı olmuştur. Konya Selçuk İlâhiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doçent Dr. Hülya Küçük hanım Trabzon Üniversitesi Araştırma görevlisi Kemal Üçüncü Isparta İlahiyat Fakültesi Doçenti Yılmaz Soyyer gibi pek çok araştırmacıya çalışmalarında çok önemli katkıları olmuştur.
Bektâşî tasavvufuna olan merakı, tarihi konulara olan yeteneği, cansiperâne ilâhi aşk dolu yaşamı, çok yönlü gerçek araştırmacı kimliği ile istisna bir kişiydi. Nasıl bir gelenekten geldiğini anlamak için aşağıdaki nutukları incelemekte yarar var.
Şevki Koca’nın Babasının dedesi Şevki Asker kökenliydi ve tasavvufa son derece vakıf bir kişiydi. 1269 Hicri yılında Prizren (Bu günkü Yugoslavya sınırları içinde bir ilçe) doğmuştu. Kıbrıs’ta görev için bulunduğu sırada Kıbrıs Can baba Bektâşî dergâhı post-nişini Feyzullah babanın kızı Sadberk hanımla evlenmiştir. Üçüncü derece Melâmî şeyhlerinden Muhammed Nur hazretlerini çevrenin saldırılarından koruyarak himayesine almıştı. Daha sonra Melâmilikte de hilâfet mertebesine kadar çıkar. Son derece tasavvufi açıdan değerli nutuklar yazar. Yazdığı nutuklar İstanbul Çınar Matbaasında 1967 yılında yayınlanmıştır. 1323 Hicri tarihinde Cisri Mustafa Paşa (bugünkü Sevilingrad) ta hamamdan çıkarken Bulgar tedhişçiler tarafından kurşunlanarak şehit edilmiştir. Nutuklarından iki dörtlüğü aşağıya kaydediyorum.
Veliy-ullâhı sevmek muktezâ-yı şân-ı İslâmdır
Veliy-ullâha hürmet mânide Allaha hürmettir.
Söz olmaz evliyâ hakkında insâf-ı edeb lâzım
Vücûd-ı pâkleri Hakdan cihâna mahz-ı rahmettir.
Hâdid-i tende kalma can feda kıl yâre ey âşık
Makam-ı âşıkanın âfitab-ı evc-i rıf’attir
Muradın Hak ise yan âteş-i aşka hemen Şevki
Fenâ ender fenâ ol fenâ bâis-i vuslattır
Veliy-ullâh: Evliya Muktezâ: gereklilik Mani: gerçekte, aslında Vücûd-ı pâkleri Hakdan cihâna mahz-ı rahmettir: tertemiz varlıkları Dünya’ya bereket bolluk kapısıdır.
Fenâ ender fenâ ol fenâ bais-i vuslattır: Geçici Dünya nimetlerinde geç ki hak ile hak olasın, ona kavuşasın.
Dedesi Hüseyin Kâzım Koca Baba 1881 yılında Prizren’de doğmuş, Milli mücadelede İstanbul M.M. gurubunda hizmet etmiştir. 1953 yılının on ikinci ayının on ikinci günü saat on ikide hakk’a yürümüş. Mezarı Balıkesir Baş Çeşme mezarlığının giriş kapısının sağ tarafında yüz metre mesafededir. Musikiye vakıf, güzel ney çalardı. Söz ve müziği kendine ait eserleri oğlu Turgut Koca tarafından hazırlanan Güldeste adlı kitapta mevcuttur. Şevki dede’den ve Kâzım Baba’nın nutuklarından bazı örnekler aşağıdadır.
Kâzım Baba Atatürk’e ve Kemalizme olan hayranlığını şu dizelerle belirtiyor.
Neslimiz Türk’tür muazzam pek şerefli milletiz.
Seyf-i sâirim-i İlâhi kahraman-ız savletiz.
Şekli Cumhuriyete sadık fedâilerdeniz.
Dönmeyiz ikrarımızdan biz Kemâlilerdeniz.
Bestelenmiş olan tasavvufi şu şiir son derece erbâbına zevk vermektedir.
Hârabât ehliyiz bugün biz ibn-i vakt olduk
Yetiştik vahdet-i sırfa kamu envar ile dolduk
Tecelli eyledi didar ne mazi var ne istikbal
Fenafillâh olup hakkın cemâl-i pâkini bulduk
Gece Gündüz niyazım var Hüda’dan gafilim sanma
Gönül Kâbe imâmım Hak salâtı daime uyduk
Harabat ehlinin Şahı bizi davet edip geldik
Çekip gülbangini Kâzım Ali’nin sofrasın kurduk
Babası Halife Y.Turgut Koca baba erenlerin ve Adviye anabacının hayatı ile ile ilgili bilgiler eserlerinde mevcuttur.
Hü Dost
Şân-ı ülvi-yi bakâyım Aleviyem Alevi
Şia-yı âl-i abâyım Aleviyem Alevi
Mezheb-i sıbt-ı mükerrem şeref-i silk-i Resul
Salik-i râh-ı Hüdâyım Aleviyem Alevi
Ben tevellâ vü teberrâ ile açtım gözümü
Bende-yi Ehl-i Kesa’yım Aleviyem Alevi
Turgut’a eyle nazar Şâh-ı Kızılbâş Ali
Keşkülüm elde recâyım Aleviyem Alevi
* * * * *
Bektâşî Fukarasıyız;
Sermayemiz aşktır bizim
İşimiz didâr görüşmek
Suretimiz meşktir bizim
Hâk bâtın oldu halk zahir
Hakkı halkta bulmak mahir.
Hüviyettir bu mezâhir
Nutkumuz bîşektir bizim
Nazeniniz nezâketle
Tûrab olduk melâmetle
Gönlümüz hüsn-i niyetle,
İnşa olmuş köşktür bizim
Siyretimiz Allahı Nûr
Suretimiz Beyt ül Mamûr
Fiyûz-i Şeraben tahûr
Gözümüzde eşktir bizim.
Turgut Baba güller derip,
Varımızı vara verip,
Gayemiz dostta eriyip,
Dosta erişmektir bizim.
* * * * *
Kendine verme vücud
Varlığın Hak varıdır
Şu kesret manzumesi,
Saltanat izhârıdır.
Aldatmasın gel, şirket;
Kamunun aslı vahdet.
Aşk içindeki vuslat,
Tanrısal uyarıdır.
Dost yüzüdür her yerde,
Zannımız oldu perde,
Gönüllerdeki neş’e
Muhabbet pazarıdır.
Tafsile gelen sûver.
Nisbetler icad eder.
Şuûnuyla cilveger,
Mâşûkun didârıdır.
İnsandır Mazhar-ı zât.
Cami-i esma ve sıfat.
Aramızdaki biat;
İkrârın tekrarıdır.
Turgut Baba gel beri.
Gir bu tenden içeri.
Pirim Horasan Eri,
Gönüller Hünkârıdır.
* * * * *
HÜ-DOST
İlim hazretini edemez idrak.
Örümcek kafalı küflü beyinler,
Ariflerin nutku bir keskin bıçak;
Doğranır nisbiyet ile değenler.
Hakka düşmanlıktır, ilme adâvet.
Nakısın üstünde kopar kıyâmet.
Kurtarır mı sandın seni cehâlet
Müşriktir evhâma boyun eğenler.
Gel esiri olma hurâfelerin,
Akıl yollarıdır bu din-i mübin.
On sekiz bin âlem senin tasvirin;
İnsanı remz eder bütün değimler.
İlmin özetidir kendini bilmek,
Neş’e-yi tahkikte Tanrıya ermek.
Salât-ı dâimin feyziyle,bî şek
Rabbe mütevveccih olmalı yönler
İrfan pınarından kabımız doldu.
Ehl-i Beyt cihâne pertevler saldı.
Mushâf-ı hüsnünde hatime oldu;
Cemâl kâbesinde ihram giyenler.
Gerçekler gönülde meydan açtılar,
Mâsiva bendini kırıp geçtiler.
Ali sofrasında aşkı içtiler;
Rızadan yapılmış lokma yiyenler.
Turgut Baba, eşk-i didem kurumaz.
Sevdalı başların karı erimez
Mânâ ile ölmez,ölse çürümez,
Bir solukta üç kez Allah diyenler.
* * * * *
HÛ – DOST
Söz tesir eder mi kuru cesede ?
Talkını almalı burada insan.
Münkir,Nekir sana sual sormadan,
Cevabı vermeli burada insan
Sırat köprüsünü dünyada geçip,
Kevser şarabını Ali’den içip,
Ölmeden evveli, ahrete göçüp,
Cennete girmeli burada insan.
Bugün kör olanlar,yarın da kördür
Hak Muhammed Ali,manâ’da birdir.
Ukba’da görürüm deme,küfürdür.
Allahı görmeli, burada insan.
Atamın belinden indim cihâna.
Giderken de lâzım bir baba ana.
Kardeş tutmak gerek mümin olana.
Musahip bulmalı burada insan.
(Kâzım oğlu Turgut) olur mu bahâ.
Oku kendi ruhun için Fatiha.
Nedir Yâsin Nedir sûre-yi Tahâ.
Bu sırra ermeli burada insan
Şevki Koca’nın annesi merhum Adviye anabacı
Sevdiğim Muhammed âşinâm Ali
Yollarına candan kurban olurum
Muhabbet bağına girdim gireli
Gerçek erenlere mihmân olurum
Ta ezelden nasibimiz bu imiş
Ahirim kan evvelim su imiş
Gece gündüz dilde zikrim hü imiş
Kırkların ceminde Selman olurum
Can ile baş koydum Pir’in yoluna
Katıldım kaynayan aşkın seline
Bir suna misali kondum gölüne
Deryaya karıştım Umman olurum
Tariyk- Nâzenin gürûh-i Naci
Beyt-ül Mukaddeste olmuşum hacı
Sırrını sır eyle Adviye Bacı
Noktayı Kübrada pinhan olursun
Bektâşîlik yol evlâdı olmayı esas alır. Seyyid-i saâdattan olmayı bir fark olarak görür, fakat şart olarak görmez. Çünkü hazreti Muhammed’in babası 10 kardeşti. Fakat Peygambere inanan ve yardım eden iki kişi vardı. Yine hazreti Ali’nin kardeşi Akiyl Ali’nin tarafından Muaviye’nin tarafına geçmişti. Şevki Koca’nın soy seceresi İmam Musa-i Kâzım’a dayanmaktaydı. Yani seyyid soyundandı. Ne kendisi ne de babası bunu öne çıkartmazdı. Onun için belirleyici olan yol evlâdı olmaktı. Kimden doğduğu o kadar önemli değildi. Detaylı seceresine Turgut Baba Divânının 4.-5. sayfasından ulaşılabilir.
İşte böyle bir kültürden gelen Şevki Koca kısa zaman son derece önemli eserler verdi. 05 Mayıs 2003 tarihinde İzmir Çandarlı’daki evinde rahatsızlanır, hastahaneye götürülürken yolda hayatını kaybeder. Son söylediği söz “hepinizi çok seviyorum, hakkınızı helâl edin” olur.
06 Haziran 2003 günü İzmir Şirinyer’de toprağa verildi.
İki cihan serveri Muhammed Mustafa’nın, Şâh-ı Velâyet Aliyyel Mürtezâ’nın Kutbü’l aktab Hacı Bektâş Veli’nin himmeti ruhaniyeti üzerinde hazır ve nazır, rûhu revânı şad û handân olsun.
Derleyen: Ayhan Aydın
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 13-24